Kur-an-i-Kerim
بِسْمِ اللهِ اَلْحَمْدُ للهِ وَحْدَهُ، وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى مَنْ لاَنَبِيَّ بَعْدَهُ

<● > Allah'ın Adıyla Başlıyorum <● >
Allah’a hamd olsun. O Tektir. Salât ve selâm, kendisinden sonra Nebi gelmeyecek olan Muhammed’in üzerine olsun

<● > Eraykitap Web Sitesine Hoş Geldiniz ! <● >

<● > En İyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir <● >

İman'ın Dört Esasi




Tarihte Tevhid Mücadelesine Küçük Bir Bakış

İnsanlık tarihi, ilk insan ve ilk nebi Adem (as) ile başlamıştır. Bu gün yeryüzünde yaşayan bütün insanların ceddi, atası Adem (as)dır.
Bilim adına ortaya atılan insanlık tarihi tamamen yalan ve temeli ateizme dayalı, laik ve dinsiz tarihçilerin yazdığı ve insanın atasının
maymun olduğunu iddia edecek kadar ileri giden, bu yalancı aşağılık domuzun ve maymunun çocuklarının sözüne inanacak olursak
Allah korusun bizde onlar gibi dinsiz ve laik oluruz.Halbuki Kur’an-ı Kerimde insanın yaratılışı konu edilmiş ve uzun uzun anlatmıştır

Allah c.c., kendi kelamı olan Kur’an’da şöyle diyor:
“Hani Rabbin, meleklere "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti.
Melekler "Ya Rabbi sen yeryüzünde kargaşalık(Tevhidi yürürlükten) çıkaracak, kantar dökecek birini mi yaratacaksın?
Oysa biz seni överek tesbih ediyor, takdis ediyoruz" dediler. Allah meleklere "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim' dedi.(Bakara Suresi - 30)

“Ey insanlar, Rabbinizden korkunuz. Ki O sizi tek bir kişiden türetti, o tek kişinin eşini de kendi özünden yarattı,
sonra bu çiftten çok sayıda erkek ve kadın meydana getirerek yeryüzüne yaydı…”(Nisa Suresi -1)

"O ki, sizi bir tek kişiden türetti, o tek kişinin beraberliğinde huzura ereceği eşini de kendi özünden yarattı,
eşini kucaklayıp sarınca, hafif bir yük yüklendi, Onu bir süre taşıdı, sonra yükü ağırlaşınca, eşler birlikte
"Eğer bize sağlıklı bir çocuk verirsen, kesinlikle sana şükredenlerden oluruz" diye Allah'a dua ettiler. "(Araf Suresi -189)

İşte ilk insan topluluğu böylece ortaya çıkmış ve sosyal düzenlerini,teşkilatlanmasını da yine Allah’tan,
Adem (as) İlk Nebi olması nedeni ile vahiy (yani kanun ve hüküm)alarak kurmuşlardır Adem (as)mın ilk Nebi olduğu hususunda ki rivayet şöyledir:

Ebu Zerr (r.a.) Resulullah’a ya Nebiyyallah,Nebilerin ilki kim dir?
Diye sorduğunda Resulullah(as)da cevaben “Adem’dir.”dedi. Ebu Zerr O, Nebi odlumu ? diye tekrar en sorunca:
Resulullah(as) evet O mükemmel bir Nebi (yani Allah’ın vasıtasız konuştuğu)idi dedi.”

İkinci rivayette Adem(as)’a yazılı verilen suhuf’lar hakkındadır: Ebu Ümame (r.a) rivayetle
Adem (as)’a on(10)suhuf verilmiştir.(Müsnet-5/26-Şias-1/39)
Ve böylece insan topluluğu hayatını vahiy’in ışığı altında düzenlemişlerdir.
Ayrıca Allah c.c., daha insanı yeryüzüne indirmeden, Adem’i ve Adem’in zürriyetinden ne kadar insan yaratılacaksa
hapsinin ruhunu yaraymış ve bu ruhlara :sizin Rabbiniz (Yaratanınız)Ben değil miyim? Diye sormuş ruhlarda evet:
Sen bizi yaratan Rabbimizsin demişlerdir.Bu konu Kur’an’da şöyle anlatılır:

"Hani Rabbin, Ademoğullarından onların bellerinden(sulbünde) soylarını dışarı aldı ve
"Ben sizin Rabbiniz değil miyim? diyerek kendilerini birbirine şahit tutmuştu da onlar da
"Evet şahidiz " demişlerdi. Allah kıyamet günü şöyle diyemeyesiniz diye bunu böyle yaptı;
"bizim bundan haberimiz yoktu. " (Araf Suresi -172)


Dikkat edilirse bütün Müslümanlar ister alim ister cahil olsun,ne zamandan beri Müslümansın?
Sualine hep aynı cevabı verirler”galu bela”dan beri derler.Çünkü bu sözleşme ruhumuzun taa derinliklerinde vardır.
Bu gün şirke ve zulme boyun eğmeyen ve Allah’ın yer yüzündeki tasarruf hakkını kabul eden ve hayatını
Allah’ın indirdiği kanun ve hükümlere göre düzenlenmesini isteyen ve bu uğurda mücadele edenler ezelde verdikleri sözden dönmeyenlerdir.


“İnsanlar tek bir ümmet idi. Allah, peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi.
İnsanların anlaşmazlığa düştükleri konularda aralarında hüküm vermek için peygamberler ile birlikte hakk içerikli kitap indirdi.
Ancak kitap verilenler, kendilerine açık deliller geldikten sonra karşılıklı ihtirasları yüzünden bu kitap hakkında anlaşmazlığa düştüler.
Bu arada Allah'ın izni ile mü'minleri, kâfirlerin üzerinde anlaşmazlığa düştükleri gerçeğe iletti. Zaten Allah dilediği kimseleri doğru yola iletir”(Bakara Suresi - 213)

Görüldüğü gibi Kur’an-ı Kerimde insanların ilk başta İslam dinine bağlı tek bir ümmet olduğu,
daha sonra bir kısım beyinsizlerin Allah’ın hakimiyet ve otoritesini kabul etmeyerek İslam dininden ayrıldıklarını açıkça belirtmektedir.


“İşte insanlığın ortak hikâyesi. İnsanlar aynı yolu izleyen, aynı düşünceyi benimseyen tek bir ümmet halinde yaşıyorlardı.
Burada belki de Hz. Adem ile Havva'dan ve bunların çocukları ile torunlarından oluşmuş olan küçük çaptaki ilk insan toplumuna,
bu toplumun henüz düşünce ve inanç farklılıklarının baş göstermeden önceki haline işaret ediliyor.


Kur'an-ı Kerim, burada insanlığın ortak bir kaynaktan geldiğini belirtiyor.
Bu ortak kaynak ilk insanlık ailesinin, yani Hz. Adem ve Havva ailesinin çocuklarıdır.
Yüce Allah bütün insanlığı tek bir küçük ailenin ürünü olarak yaratmayı diledi.
Böylece insanların hayatına aile ilkesini yerleştirdi, bu kurumu toplumun ilk tuğlası yaptı


insanlar, bu ilk ailenin çerçevesi içinde bir süre boyunca aynı sosyal düzeyde, aynı doğrultuyu ve düşünceyi benimsemiş olarak yaşadılar.
Bu arada çoğaldılar, sayıca artış gösterdiler, farklı yerlerde yaşamaya yöneldiler, hayat standartları gelişti,
bir yandan da daha önce yapılarında potansiyel olarak varolan çeşitli yetenekler ortaya çıkmaya başladı.
İnsanları bu potansiyel yeteneklerle donatarak yaratmış olan Allah'tır. O, bunu kendince bilinen bir hikmete dayalı olarak yarattı.
O, bunun yanı sıra yeteneklerin, enerjilerin ve istikametlerin çeşitliliğinin ardında hayat için yararlı .olduğunu da biliyordu.


Bunun üzerine, insanlar arasında düşünceler farklılaştı, birbiriyle uyuşmayan görüş açıları belirdi,
birden çok yaşama tarzları ortaya çıktı ve çeşitli inanç sistemleri doğdu.
İşte o zaman da yüce Allah müjdelemekle ve uyarmakla görevli olarak peygamberleri gönderdi:

"Allah, peygamberler ile birlikte insanların anlaşmazlığa düştükleri konularda aralarında hüküm vermek için hakk içerikli kitap gönderdi."

Burada şu büyük gerçek açıkça ortaya çıkıyor: Farklı olmak, uyuşmazlığa düşmek insanların doğasının, temel karakterinin sonucudur.
Çünkü bu farklılık, bu uyuşmazlık, insanlığın yeryüzü halifeliği ile görevlendirilişinin arkasında saklı duran yüce hikmeti gerçekleştiren temel yaratılış ilkelerinden birini oluşturur.
Bu halifelik misyonu çeşitli görevlerin yerine getirilmesini, buna bağlı olarak her türden farklı yeteneklerin varolmasını gerektirir.
Böylece insanlar hep birlikte birbirlerini tamamlayacak, sıkı bir işbirliği gösterecek ve bunun sonucunda
yüce Allah'ın ezeli bilgisi ile tasarlanan evrensel karar uyarınca halifelik ve dünyayı ma'mur kılma alanındaki evrensel fonksiyonlarını yerine getirebileceklerdir.
O halde söz konusu görev farklılıklarını karşılayacak çeşitlilikte hünerlerin olması, farklı ihtiyaçları karşılayacak oranda değişik yeteneklerin bulunması gerekir.
Nitekim yüce Allah bu gerçeği bize şöyle açıklıyor:
"Fakat, Rabbinin merhamet ettikleri dışında kalan insanlar sürekli uyuşmazlık halindedirler. Zaten Allah insanları bunun için yarattı." (Hud Suresi.118-119)


Yetenek ve görevlerdeki bu farklılık, normal olarak düşüncelerde, ideallerde, sistemlerde ve yollarda ayrılık meydana getirir.
Fakat yüce Allah bu arzu edilen ve gerçeklesen farklılıklarını enine-boyuna geniş bir çerçeve içinde kalmasını,
bu çerçevenin sağlıklı ve doğru istikametli olmaları şart olan bu farklılıkların tümünü kapsamına almasını ister.
Sözünü ettiğimiz çerçeve, iman çerçevesidir. Bu çerçeve insanlarda görülen değişik yetenekleri,

değişik hünerleri ve değişik enerjileri içine sığdıracak derecede geniştir. Bunun sonucu olarak söz konusu yetenek ve enerjileri ne öldürür ve ne de baskı altına alır, fakat onları düzene koyar,
koordine eder ve yapıcılık yolunda harekete geçirir.”(Fi Zilali Kur’an Bakara Suresi - 213 tefsirinden)


Yoksa laik,demokrat ve ateist kafalı tarihçilerin uydurması olan karanlık çağ, ilk çağ, orta çağ, yeni çağ ve yakın çağ
biçiminde izaha çalışılan insanlık tarihine bir müslümanın inanması mümkün değildir.
Çünkü kendisine Resul vasıtasıyla vahiy yolu ile ilk insana ait bilgiler verilmişidir.
Hatta dünya yaratılmadan önce ki durum hakkında da kendisine kesin bilgiler vahiy yolu ile bilgilendirilmiştir.


Bir mü’min,insanlık hayatı ve tarihi de karanlık bir dönemin varlığını kabul ettiği taktirde,kendisine vahiy yolu ile bildirilen gerçekleri reddetmiş demektir.
”İşte halkı müslüman olan ülkelerde yaygın olan şirkin bir kaynağında bu tür tarih inancı yatmaktadır.
Mü’minlerin,kafirler tarafından üretilen sahte tarih ve putlara karşı dura bilmek için
Kur’an-ın insanı nasıl yaratıldığını ve sınıflandırdığını çok iyi bilmesi ve kavraması gerekmektedir.


Kur’an-da insanlar renklerine, dillerine, ırklarına,sosyal yapılarına, kültürüne ve iktisadi durumlarına göre ayrım yapmaz.
Ancak inancına bakar.O da ya kafir yada mü’min olarak iki kutuba ayırır.Zaten tarihte bütün insanlar bu iki sınıf üzerinde bulunmuşlardır.
Aynı zamanda Kur’an kıssalar yoluyla bu iki sınıfı,yani hak ve batıl mücadelesini tüm dünyaya anlatmaktadır.


İslam’ın temel hedefi insanın hayatını,düşüncesini ve inancını kafilik ve şirkten temizlemesidir. İnsanın sosyal yaşantısını ve ibadetlerini Allah c.c. rızasına uygun biçimde
düzenlenmesidir.Bunun gerçekleşebilmesi için, insanların zaaflarını yenmelerini ve sürekli mücadele içinde bulunmaları gerekmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de bütün Resuller ve Nebiler kavimlerini çağırdığı dinin adı İslam ve bu dine iman eden insanların adı da müslümandır.
Ve Allah’ın peygamber olarak seçtikleri de hep aynı kelimeye insanları davet etmelerdir, O da “LA İLAHE İLLALLAH” Buna da tevhit akidesi ile izah etmek mümkündür.

Çünkü Allah c.c. insanları İslam fıtratı üzere yaratmıştır. Dünyanın neresinde ve hangi bölgesinde doğarsa doğsun o çocuk mutlak İslam fıtratı üzere doğduğunu Resulullah(as) bize bildirmiştir.şöyle ki:

“Hiçbir çocuk yoktur ki İslam fıtratı üzere doğmuş olmasın. Sonra onu ebeveyni ya Yahudi ya Hıristiyan ya Mecusi ya da müşrik yapar.
Nihayet o çocuk büyür bunu dili ile açıklar. Ya şükredenlerden ya da küfredenlerden olur.”diye buyurmuştur.
(Müslim:Kader;c:10,s.6854.hn:2658—Buhari:c:4,s,529,hn;664)

Bu itibarla insan oğlunun,hem aklında hem de sulbünde(genlerinde) tevhid inancı vardır.
Yani Allah’ı birleme ve var olduğuna,yaratıcı olduğuna,öldüren ve dirilten olduğuna,rızık veren olduğuna v.d…v.d…inancı varadır.
Bu doğuştan gelen bir inançtır.Velakin bu inancı şirke bulaştırmadan ve ibadetin nasıl yapılacağını bilemediği, aynı zamanda sosyal, siyasal, ekonomi, askeri v.s…
alanlarda dahil nasıl hayat sürdürülmesi gerektiğini elçileri aracılığı ile bildirmiştir.Bizim üstünde duracağımız konu tevhit inancıdır.


Yardımı yalınız Allah tan bekliyorum… Ebubekir Yasin
Kur'an ve Sunnetin aydınlığında buluşmak ümidi ile…






سُبْحاَنَكَ اَللّٰهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
سُبْحَانَكَ اَللّٰهُمَّ وَبِحَمْدِكَ اَشْهَدُ اَنْ لَا اِلٰهَ اِلَّا أَنْتَ وَحْدَكَ لَاشَرِيكَ لَكَ اَسْتَغْفِرُكَ وَاَتُوبُ اِلَيْكَ



En İyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir

Kur'an'ın gölgesi altında yaşamak bir nimettir. Sadece onu tadanın alabileceği bir nimet. İnsan ömrünü yücelten, onurlu kılan ve arındıran bir nimet. Allah'a hamdolsun ki, bana ömrümün bir bölümünü Kur'an'ın gölgesi altında yaşama imkanını bağışladı. Bu dönemde hayatımın bugüne kadar ki bölümünde hiç tatmamış olduğum bir nimetin hazzını duydum. İnsan ömrünü yücelten, onurlu kılan ve arındıran nimetin hazzını.. Kur'an-ın Gölgesinden Mesajlar Şehid Seyyit Kutup

Rabb olarak Allah'tan, Din olarak İsalam'dan, Resul ve Nebi olarakta Muhammed'ten(a.s) Razı oldum; ve kayıtsız ve şartsız teslim oldum Sen Şahitsin Rabbin EBUBEKİR YASİN Kuran ve Sunnetin aydınlığında buluşmak ümidi ile…




Eraykitap ilmin kısa yolu © 2009 - 2025 Tüm hakları saklıdır. // Designed by Eraykitap.com //