Kur-an-i-Kerim
بِسْمِ اللهِ اَلْحَمْدُ للهِ وَحْدَهُ، وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى مَنْ لاَنَبِيَّ بَعْدَهُ

<● > Allah'ın Adıyla Başlıyorum <● >
Allah’a hamd olsun. O Tektir. Salât ve selâm, kendisinden sonra Nebi gelmeyecek olan Muhammed’in üzerine olsun

<● > Eraykitap Web Sitesine Hoş Geldiniz ! <● >

<● > En İyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir <● >
Tarih Boyu Tevhid Düşmanları 💢 İman'ın Dört Esasi




İdeoloji

 

Kelimenin aslı Latincedir. İdea, "görünen biçim, fikir" sözcüğü ile logos "bilgi" sözcüğünün birleşmesi ile yapılmış ve düşünceyi inceleyen bilim (ideler bilimi) anlamında ileri sürülmüştür. Siyasî ve ictimaî bir doktrin meydana getiren ve bir hükümetin, bir partinin veya bir sosyal sınıfın hareketine yön veren, düşünce sistemine ideoloji denir.

 


Bütün ansiklopedilerde ortak olan tarif şöyledir: "Bir topluma veya toplumsal sınıfa has düşüncelerin tümüne ideoloji denir." İlk olarak Destut de Tracy tarafmdan, felsefî bir hareket olarak savunulmuştur. Daha sonra Cabanis, Volney Grat ve Daonou tarafından siyasî bir topluluk olarak sahneye çıkarılmıştır. Onsekizinci yüzyılda "ideologlar" denilince bu isimler akla gelirdi.

 


İdeoloji ile ilgili en geniş bilgiye Cemil Meriç'in Umrandan Uygarlığa isimli eserinde rastlıyoruz İdeolojinin, kaypak ve karanlık bir mefhum olduğunu, Büyük Fransız İhtilâlinden sonra "felsefeye" başka bir isim bulmak gerektiğini, zira felsefenin kiliseden koptuğunu, bunun için "ideoloji" kelimesinin Destut de Tracy tarafından uydurulduğunu ( 1796) izah eden Cemil Meriç, bütün Fransızca sözlüklerin, bu kelimeye verdikleri mânâyı tek tek beyan etmektedir.

 


Şurası muhakkaktır ki, ideloloji metafizik muhtevasından sıyırılmış bir felsefedir. İslâm mütefekkirleri ve ûlemasının "felsefecileri" küfürle itham ettiğini bilen batıcı-lâik kadrolar, bu kelimenin arkasına sığınmışlardır. Bilginin kaynağını duyu organlarının faaliyetleri ve akıl yürütme ile sınırlandıran ideologlar, vahyi inkâr ettikleri için kâfirdirler.


İslâm topraklarındaki bütün ideolojilerde görülen temel özellik, nassı inkâr hastalığıdır. Dolayısıyle her ideoloji "ilahlık" iddiasına dayanır.


Üretim, üretim araçlarının mülkiyeti ve tüketim gibi konularda "helâl" ve "haram" hududlarını inkâr ederler. "Sermaye" ve "emek" anlayışında, birbirine zıt teoriler ortaya koysalar da, "Mülkün Allahû Teâla (cc) tarafından yaratıldığı gerçeğini" inkârda birleşirler. Bütün bu gerçekler dikkate alındığında "Lâ ilâhe" (İlâh yoktur) "illâllah" (ancak Allah vardır) diyen her mü'min, bütün ideolojileri inkâr etmiştir.


Kelime-i tevhidi kalben tasdik ve dille ikrar eden mü'minler; ismi ne olursa olsun, İslâm topraklarını işgal eden bütün ideolojilerle savaşmak (cihad etmek) durumundadırlar. Aksi davranışta bulunanlar, cihad gibi farz-ı ayn hale gelen ameli terk ettikleri için mesûldürler. (Kelime ve Kavramlar - Yusuf Kerimoğlu)




İnsanların içinde bulunduğu çevre şartlarından,laik,demokrasi ve ırkçı kültüründen etkilenmemeleri mümkün değildir.Bu ideolojinin sahipleri iktidar olduklarında birçok insanında bu batıl dinlere sokarlar ve böylece kendilerini müslüman sanan bu tabi olanlar,hesap gününündü;insanları hidayetten uzaklaştıran siyasi ve cemaat liderleri ile onlara çıkarları için veya cehaletinden dolayı tabi olan kimselerin birbirilerinin düşmanı haline geleceklerini,yüce Allah c.c.,Kur’an’da bize haber vermiştir.

Kur’an-ı Kerim’de,kıyamet gününde ortaya çıkacak manzara şöyle tasvir edilmiştir.


(Tuğyan eden liderler) Yüzleri ateşte evirilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Peygamber'e de itaat etseydik! derler. (Asi liderlere tabi olanlar o gün derler) Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yolda (Tevhid dini İslam’dan) saptırdılar, derler. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden kov. (Ahzab-66-68)



Bilindiği gibi yeryüzünde,küfür akamı ile hükmetmek hakkı,hiçbir kimseye verilmemiştir.(Fıkıh köşesi-2001-Vakit - Yusuf Kerimoğlu))

Şirke ve zulme dayanan ideolojilerin,tamamı felsefe ve akla dayanmakta olan insan ürünüdür.İslam’,irtica,müslümana mürteci diyen,duyu organlarının algılamadığı her şeyi inkar eden, kendinden önceki görüş ve düşünceyi yalanlayan,kendi düşüncesinin daha doğru olduğunu iddia eden,bir ferdin,bir sosyal sınıfın ve bir partinin ortaya koyduğu batıl bir dindir ideoloji…


” Allah'ın nûrunu ağızlarıyla (üfleyip) söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nûrunu tamamlamaktan asla vazgeçmez. O (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için Resûlünü hidayet ve Hak Din ile gönderendir.”(Tevbe-32-33-)


 

Allah (c.c)'a, peygamberlere, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve inanmakla mükellef olduğu bütün hususlara inandığını açıklasa, fakat demokratik, lâik, sosyalist, kapitalist vb. rejimlerden herhangi birinin hükümlerini kabul edip itaat eden bir kimsenin irtidadına hükmedilir. Zira insanları yaratan Allah Teâlâ'dan başkası, insanların nasıl idare olunacağı hususunda ve onların sosyal yaşamlarına yönelik hükümler koyma yetkisine sahip değildir. Çünkü hüküm koyan insan, o hükme tâbi olmasını istediği insanlardan üstün ve herhangi bir ayrıcalığa sahip değildir. Allah Teâlâ katında üstünlük, sadece takva iledir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de Allah Teâlâ; "Şüphesiz ki sizin Allah katında en şerefliniz, takvaca en ileri olanınızdır” (el-Hucurat, 49/13) buyurmaktadır.


Kendisinde böyle yetkiler gördükten sonra, Allah Teâlâ'nın indirdikleriyle hükmetmeyip, heva ve hevesleri doğrultusunda hükümler koyanlar aynı zamanda "ilahlık" iddiası içindedirler. Dolayısıyla Allah Teâlâ'nın hükümleri dışında hüküm koyanlar ve o hükümlere tâbi olanlar da, tevhid akîdesinin dışına çıkıp kâfir olurlar. Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de: "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar, fasıklardır" (el-Maide, 5/45) buyurmaktadır.

 


13 - Abdullah İbnu Mes'ud el-Hüzelî (r.a)'nin anlattığına göre, bir adam kendisine "Sırat-ı müstakim (doğru yol) nedir?" diye sordu.
Ona şu cevabı verdi:"Muhammed (a.s), bizi sırat-ı müstakimin bir başında bıraktı. Bunun öbür ucu ise cennete ulaşmaktır.
Bu ana yolun sağında ve solunda başka tali yollar da var.

Bunlardan her birinin başında bir kısım insanlar durmuş oradan geçenleri kendilerine çağırıyorlar.
Kim bu dış yollardan birine sülûk ederse yol onu ateşe götürecektir.
Kim de sırat-ı müstakîme sülûk ederse o da cennet'e ulaşacaktır."
İbnu Mes'ud bu açıklamayı yaptıktan sonra şu ayeti okudu:
"İşte bu benim sırat-ı müstakimimdir, buna uyun. Başka yollara sapmayın, sonra onlar sizi Allah'ın yolundan ayırırlar...."
(En'âm 152) (Rezîn İbnu Muâviye'nin ilâvesidir). (Kelime ve Kavramlar - Yusuf Kerimoğlu)





Beşeri ideoloji

 

Kelimenin aslı Latincedir. İdea, "görünen biçim, fikir" sözcüğü ile logos "bilgi" sözcüğünün birleşmesi ile yapılmış ve düşünceyi inceleyen bilim (ideler bilimi) anlamında ileri sürülmüştür. Siyasî ve ictimaî bir doktrin meydana getiren ve bir hükümetin, bir partinin veya bir sosyal sınıfın hareketine yön veren, düşünce sistemine ideoloji denir.

 


Bütün ansiklopedilerde ortak olan tarif şöyledir: "Bir topluma veya toplumsal sınıfa has düşüncelerin tümüne ideoloji denir." İlk olarak Destut de Tracy tarafmdan, felsefî bir hareket olarak savunulmuştur. Daha sonra Cabanis, Volney Grat ve Daonou tarafından siyasî bir topluluk olarak sahneye çıkarılmıştır. Onsekizinci yüzyılda "ideologlar" denilince bu isimler akla gelirdi.

 


İdeoloji ile ilgili en geniş bilgiye Cemil Meriç'in Umrandan Uygarlığa isimli eserinde rastlıyoruz İdeolojinin, kaypak ve karanlık bir mefhum olduğunu, Büyük Fransız İhtilâlinden sonra "felsefeye" başka bir isim bulmak gerektiğini, zira felsefenin kiliseden koptuğunu, bunun için "ideoloji" kelimesinin Destut de Tracy tarafından uydurulduğunu ( 1796) izah eden Cemil Meriç, bütün Fransızca sözlüklerin, bu kelimeye verdikleri mânâyı tek tek beyan etmektedir.

 


Şurası muhakkaktır ki, ideloloji metafizik muhtevasından sıyırılmış bir felsefedir. İslâm mütefekkirleri ve ûlemasının "felsefecileri" küfürle itham ettiğini bilen batıcı-lâik kadrolar, bu kelimenin arkasına sığınmışlardır. Bilginin kaynağını duyu organlarının faaliyetleri ve akıl yürütme ile sınırlandıran ideologlar, vahyi inkâr ettikleri için kâfirdirler.


İslâm topraklarındaki bütün ideolojilerde görülen temel özellik, nassı inkâr hastalığıdır. Dolayısıyle her ideoloji "ilahlık" iddiasına dayanır.


Üretim, üretim araçlarının mülkiyeti ve tüketim gibi konularda "helâl" ve "haram" hududlarını inkâr ederler. "Sermaye" ve "emek" anlayışında, birbirine zıt teoriler ortaya koysalar da, "Mülkün Allahû Teâla (cc) tarafından yaratıldığı gerçeğini" inkârda birleşirler. Bütün bu gerçekler dikkate alındığında "Lâ ilâhe" (İlâh yoktur) "illâllah" (ancak Allah vardır) diyen her mü'min, bütün ideolojileri inkâr etmiştir.


Kelime-i tevhidi kalben tasdik ve dille ikrar eden mü'minler; ismi ne olursa olsun, İslâm topraklarını işgal eden bütün ideolojilerle savaşmak (cihad etmek) durumundadırlar. Aksi davranışta bulunanlar, cihad gibi farz-ı ayn hale gelen ameli terk ettikleri için mesûldürler. (Kelime ve Kavramlar - Yusuf Kerimoğlu)




İnsanların içinde bulunduğu çevre şartlarından,laik,demokrasi ve ırkçı kültüründen etkilenmemeleri mümkün değildir.Bu ideolojinin sahipleri iktidar olduklarında birçok insanında bu batıl dinlere sokarlar ve böylece kendilerini müslüman sanan bu tabi olanlar,hesap gününündü;insanları hidayetten uzaklaştıran siyasi ve cemaat liderleri ile onlara çıkarları için veya cehaletinden dolayı tabi olan kimselerin birbirilerinin düşmanı haline geleceklerini,yüce Allah c.c.,Kur’an’da bize haber vermiştir.

Kur’an-ı Kerim’de,kıyamet gününde ortaya çıkacak manzara şöyle tasvir edilmiştir.


(Tuğyan eden liderler) Yüzleri ateşte evirilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Peygamber'e de itaat etseydik! derler. (Asi liderlere tabi olanlar o gün derler) Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yolda (Tevhid dini İslam’dan) saptırdılar, derler. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden kov. (Ahzab-66-68)



Bilindiği gibi yeryüzünde,küfür akamı ile hükmetmek hakkı,hiçbir kimseye verilmemiştir.(Fıkıh köşesi-2001-Vakit - Yusuf Kerimoğlu))

Şirke ve zulme dayanan ideolojilerin,tamamı felsefe ve akla dayanmakta olan insan ürünüdür.İslam’,irtica,müslümana mürteci diyen,duyu organlarının algılamadığı her şeyi inkar eden, kendinden önceki görüş ve düşünceyi yalanlayan,kendi düşüncesinin daha doğru olduğunu iddia eden,bir ferdin,bir sosyal sınıfın ve bir partinin ortaya koyduğu batıl bir dindir ideoloji…


” Allah'ın nûrunu ağızlarıyla (üfleyip) söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nûrunu tamamlamaktan asla vazgeçmez. O (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için Resûlünü hidayet ve Hak Din ile gönderendir.”(Tevbe-32-33-)


 

Allah (c.c)'a, peygamberlere, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve inanmakla mükellef olduğu bütün hususlara inandığını açıklasa, fakat demokratik, lâik, sosyalist, kapitalist vb. rejimlerden herhangi birinin hükümlerini kabul edip itaat eden bir kimsenin irtidadına hükmedilir. Zira insanları yaratan Allah Teâlâ'dan başkası, insanların nasıl idare olunacağı hususunda ve onların sosyal yaşamlarına yönelik hükümler koyma yetkisine sahip değildir. Çünkü hüküm koyan insan, o hükme tâbi olmasını istediği insanlardan üstün ve herhangi bir ayrıcalığa sahip değildir. Allah Teâlâ katında üstünlük, sadece takva iledir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de Allah Teâlâ; "Şüphesiz ki sizin Allah katında en şerefliniz, takvaca en ileri olanınızdır” (el-Hucurat, 49/13) buyurmaktadır.


Kendisinde böyle yetkiler gördükten sonra, Allah Teâlâ'nın indirdikleriyle hükmetmeyip, heva ve hevesleri doğrultusunda hükümler koyanlar aynı zamanda "ilahlık" iddiası içindedirler. Dolayısıyla Allah Teâlâ'nın hükümleri dışında hüküm koyanlar ve o hükümlere tâbi olanlar da, tevhid akîdesinin dışına çıkıp kâfir olurlar. Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de: "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar, fasıklardır" (el-Maide, 5/45) buyurmaktadır.

 


13 - Abdullah İbnu Mes'ud el-Hüzelî (r.a)'nin anlattığına göre, bir adam kendisine "Sırat-ı müstakim (doğru yol) nedir?" diye sordu.
Ona şu cevabı verdi:"Muhammed (a.s), bizi sırat-ı müstakimin bir başında bıraktı. Bunun öbür ucu ise cennete ulaşmaktır.
Bu ana yolun sağında ve solunda başka tali yollar da var.

Bunlardan her birinin başında bir kısım insanlar durmuş oradan geçenleri kendilerine çağırıyorlar.
Kim bu dış yollardan birine sülûk ederse yol onu ateşe götürecektir.
Kim de sırat-ı müstakîme sülûk ederse o da cennet'e ulaşacaktır."
İbnu Mes'ud bu açıklamayı yaptıktan sonra şu ayeti okudu:
"İşte bu benim sırat-ı müstakimimdir, buna uyun. Başka yollara sapmayın, sonra onlar sizi Allah'ın yolundan ayırırlar...."
(En'âm 152) (Rezîn İbnu Muâviye'nin ilâvesidir) (Kelime ve Kavramlar - Yusuf Kerimoğlu)







Allah'ım (c.c) Yalınız Sana Kulluk eder ve Yalnız Senden Yardım isterim
DERLEYEN EBUBEKİR YASİN
💢 Kur'an ve Sunnetin aydınlığında buluşmak ümidi ile…



بِسْمِ اللهِ، اَلْحَمْدُ ِللهِ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِ اللهِ وَبَعْدُ
سُبْحاَنَكَ اَللّٰهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
سُبْحَانَكَ اَللّٰهُمَّ وَبِحَمْدِكَ اَشْهَدُ اَنْ لَا اِلٰهَ اِلَّا أَنْتَ وَحْدَكَ لَاشَرِيكَ لَكَ اَسْتَغْفِرُكَ وَاَتُوبُ اِلَيْكَ



En İyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir

Kur'an'ın gölgesi altında yaşamak bir nimettir. Sadece onu tadanın alabileceği bir nimet. İnsan ömrünü yücelten, onurlu kılan ve arındıran bir nimet. Allah'a hamdolsun ki, bana ömrümün bir bölümünü Kur'an'ın gölgesi altında yaşama imkanını bağışladı. Bu dönemde hayatımın bugüne kadar ki bölümünde hiç tatmamış olduğum bir nimetin hazzını duydum. İnsan ömrünü yücelten, onurlu kılan ve arındıran nimetin hazzını.. Kur'an-ın Gölgesinden Mesajlar Şehid Seyyit Kutup

Rabb olarak Allah'tan, Din olarak İsalam'dan, Resul ve Nebi olarakta Muhammed'ten(a.s) Razı oldum; ve kayıtsız ve şartsız teslim oldum Sen Şahitsin Rabbin EBUBEKİR YASİN Kuran ve Sunnetin aydınlığında buluşmak ümidi ile…




Eraykitap ilmin kısa yolu © 2009 - 2025 Tüm hakları saklıdır. // Designed by Eraykitap.com //