Hevâ, nefsin şehvetlere eğilimi, keyfe düşkünlük, şehvete düşkün ve ilim sahibi olmadan sahibine hükmeden nefs anlamında Kur'anî bir kavramdır.
Nefis; şehvet ve keyiflere düştüğü gibi sahibini de uçurumlara, cehennem çukuruna sürükler, aslında nefis, yapısı bakımından şehvet sahibi olmak durumundadır.
Fakat bu şehvet "ilm"e tabi olduğunda fıtri bir nitelik kazanır ve günah olmayan yararlı yönlere kanalize edilir. Sözgelimi, yeme-içme ihtiyacı helâlinden ve normal ölçülerde giderilir, karşıt cinse duyulan arzu, nikah ile meşru yollarla doyurulur.
Fakat nefis, bütünüyle sınır tanımaz şehvet ve arzulardan ibaret hale gelirse, o zaman sahibini saptırır ve onu hem dünyada, hem de âhirette felâkete sürükler. İşte heva kelimesi Kur'an'da bu tür bir nefsi ifade eden bir kavramdır.
Kur'an'ın belirlemesiyle hevâ, dalaletin en yakın nedenidir. Bu nedenle hevâlarına uyanlar, dalalete düşenler, sapıklık içinde olanlardır. Kur'an; Rasulullah (s.a.s)'e şöyle emreder:
"Ben Allah'tan ayrı olarak çağırdıklarınıza ibadet etmekten men olundum" de, "Ben sizin hevanıza uymam, o zaman dalalete düşerim ve hidayete erenlerden olmam (el En'am, 6/56). Bir başka ayette ise hevâsına uyanların içine düştükleri sapkınlık şöyle dile getirilir: "Allah'tan bir hidâyet olmaksızın hevâsına uyandan daha dalalette olan kim vardır?" (el-Kasas, 2/50).
Müminlere düşen, hevâsına uyan kişilere değil, ilme tabi olmaktır. İlmin kaynağı vahiy olduğuna göre, vahiy ile hevâ birbiri ile çelişen, birbirine zıt şeyler olmaktadır. Kur'an bunu şöyle ifade eder:
"Sana ilm'den geldikten sonra eğer onların hevâlarına uyarsan, senin için Allah'tan ne bir veli, ne de bir yardımcı olur" (el-Bakara, 2/ 120).
Kur'an bu noktadan bir adım daha ileri giderek bütünüyle hevâya tabi olmayı "hevâyı ilah edinmek"olarak değerlendirmiştir. Yani hevâlarına uyanlar, Allah'ı değil, hevâlarını ilah edinmiş olmaktadırlar. Bu durumda böylesi kimselerin Allah'a inanma iddiaları herhangi bir değer ifade etmemektedir:
"Gördün mü hevâsını ilah edineni? Onun üzerine sen mi vekil olacaksın?" (el-Furkan, 25/43)
Mevdudi "Tefhimu'l-Kur'ân" adlı eserinde, bu ayetin tefsirinde şöyle demektedir: "Hevâsını ilah edinen, arzu ve tutkularının kölesi olandır. İlahına ibadet eden biri gibi o da tutkularına ibadet ettiğinden, bir puta tapan kadar şirk suçu işlemektedir. Hz. Ebu Hûreyre'den rivayet olunan bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır: "Allah'tan başka kendilerine ibadet olunan sahte ilahların Allah yanında en kötüsü, kişinin hevâsıdır."
Kur'an diğer bir yerde de şöyle buyurmaktadır: "Gördün mü hevasını ilah edinip Allah'ın bir ilm üzerinde saptırdığı ve kulağı ve kalbi üzerine mühür koyup görme gücünün üzerine de perde çektiği kimseyi? Artık, Allah'tan sonra onu kim hürriyete erdirir? Düşünüp hatırlamaz mısınız?" (el-Casiye: 45/23). Bu ayetten de anlaşılacağı gibi kişi arzularını, nefsinin tutku ve eğilimlerini, yani hevasını tanrılaştırdığı zaman "zan" dankaynaklanan bir bilgi üzerinde sapıtmakta, kulağı ve kalbi mühürlenip gerçek görme gücünü yitirmektedir
Harun ÜNAL(Şias)
Allah (c.c)'a, peygamberlere, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve inanmakla mükellef olduğu bütün hususlara inandığını açıklasa, fakat demokratik, lâik, sosyalist, kapitalist vb. rejimlerden herhangi birinin hükümlerini kabul edip itaat eden bir kimsenin irtidadına hükmedilir. Zira insanları yaratan Allah Teâlâ'dan başkası, insanların nasıl idare olunacağı hususunda ve onların sosyal yaşamlarına yönelik hükümler koyma yetkisine sahip değildir. Çünkü hüküm koyan insan, o hükme tâbi olmasını istediği insanlardan üstün ve herhangi bir ayrıcalığa sahip değildir. Allah Teâlâ katında üstünlük, sadece takva iledir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de Allah Teâlâ; "Şüphesiz ki sizin Allah katında en şerefliniz, takvaca en ileri olanınızdır” (el-Hucurat, 49/13) buyurmaktadır.
Kendisinde böyle yetkiler gördükten sonra, Allah Teâlâ'nın indirdikleriyle hükmetmeyip, heva ve hevesleri doğrultusunda hükümler koyanlar aynı zamanda "ilahlık" iddiası içindedirler. Dolayısıyla Allah Teâlâ'nın hükümleri dışında hüküm koyanlar ve o hükümlere tâbi olanlar da, tevhid akîdesinin dışına çıkıp kâfir olurlar. Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de: "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar, fasıklardır" (el-Maide, 5/45) buyurmaktadır.
hava dolu, sonuçsuz, değersiz gibi anlamlara da gelir.
HEVÂŞahinin inişi gibi hızla süzülüp inmek; düşmek; yukarı fırlamak; yıldızların doğuşu ve batışı; mahvolmak; rüzgarın esmesi; kabın boş olması; hava gibi anlamlara gelir. Ayrıca boş, hava dolu, sonuçsuz, değersiz gibi anlamlara da gelir.
Şahinin inişi gibi hızla süzülüp inmek; düşmek; yukarı fırlamak; yıldızların doğuşu ve batışı; mahvolmak; rüzgarın esmesi; kabın boş olması; hava gibi anlamlara gelir. Ayrıca boş, hava dolu, sonuçsuz, değersiz gibi anlamlara da gelir.