Bidat ve Hurafeler
Resûl-i Ekrem (sav)'in devr-i saadetlerinde izledikleri yol ve Hülâfa-i Raşidin dönemindeki tatbikat "sünnet" kavramı ile açıklanabilir. Zira bizzat Resûl-i Ekrem (sav)'in "Benim ve raşid halifelerin sünnetine sarılın buyurduğu sabittir.
Hûlefa-i Raşidin döneminden sonra İslâm'a sokulmaya çalışılan itikâdî ve siyasî doktrinler bid'at hükmündedirler.
Bunların bir çoğunu bid'at-ı hasene olarak nitelendirmeye çalışanlar, Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Dinimizden olmayan herhangi bir şeyi uyduranın ortaya koyduğu merduttur. Her bid'at dalâlettir hükmünü dikkate almıyorlar, demektir.
Halkı müslüman ülkelerin uğradığı felâketlerin temelinde bid'atler yatmaktadır. Çünkü, bid'at, sünnetin zıddıdır Her bid'atın; mutlaka bir sünneti ortadan kaldırdığı dikkate alınırsa, işin vehameti daha kolay kavranır. Zira bid'at çıkarma arzusu; tam ve kâmil olan İslâm nizamında noksanlık veya fazlalık varmış vehmine dayanır. Bu vehim ise, "Bugün dininizi kemâle erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak müslümanlığı (verip ondan) hoşnut oldum"(Maide Sûresi: 3) âyet-i kerimesinden şüpheyi beraberinde getirir.
Bunun itikâdi yönden insanı hangi noktaya getireceği basiret sahiplerince malûmdur. Kaldı ki, İslâm'da olmayan herhangi birşeyi, İslâm'a sokmaya çalışmak veya hükümlerin bir kısmının çıkarılmasını arzu etmek, küfrü beraberinde getirir. Ehl-i Sünnet'in bütün müctehid imamları: "Kur'ân-ı Kerim'den olduğu sabit olan herhangi bir harfi, bir kelimeyi veya bir âyeti inkâr eden kimsenin küfrü üzerinde" ittifak etmişlerdir. Ayrıca, "delâlet-i ve subûti kat'i olan mütevatir bir sünneti inkâr etmek de" insanı küfre sürükler. Ebû Hanife (rha)'nin "Bid'atçının arkasında namaz kılmayın"(7) buyurduğu dikkate alınırsa, mesele kolayca kavranır.
İslâm ûlemasının mezhepleri niçin ehl-i sünnet ve ehl-i bid'at diye taksim ettiğini kavramamak mümkün müdür? Halk arasında "Dört Hak Mezhep" kavramı; ehl-i bid'atla mücadele veren İslâm ûlemasının gayretiyle yerleşmiştir. ancak "ehl-i kıble'nin tekfir edilemeyeceği" yolundaki külli kaide ve ehl-i kıble ıstılâhı unutulunca; her önüne geleni tekfir eden, hâricî mantığı yeniden gündeme girmiştir. Tabii bu arada; ideolojik taarruzlar sonucu, "ehl-i sünnetin akaidi" ile hiçbir alâkası kalmayan tiplere de rastlamak mümkündür. Ancak bu tipler; "ehl-i sünnet akaidi"nin verasetle kendilerine seçtiği vehmine kapılmışlardır. Dikkat edilirse; kahir ekseriyeti "ehl-i sünnet” olduğu farz edilen İslâm topraklarında müstekbirlere ait ideolojik hareketler güç kazanmıştır. Bu durumu nasıl izah edebiliriz? Türkiye'de Latin harfleriyle yayınlanan birçok eserde bid'at-ı hasene kavramı ortaya atılmış ve müslümanların zihinleri bulandırılmıştır Mütercimler, tercüme ettikleri eserlerin kime ait olduğuna veya faydalandıkları kaynakların mahiyetlerine dikkat etmeden bid'at-ı hasene kavramının yaygınlaşmasına vesile olmuşlardır.
(Kelimeler ve Kavramlar)Y.K.oğlu)
Hz. Peygamber (s.a.s.)'den sonra ortaya çıkan, din ile alâkalı olup bir ilâve veya eksiltme mahiyetinde olan her şeydir. (Hayreddin Karaman, İslâmın Işığında Günün Meseleleri, İstanbul 1982, II, 248(Şias)
Huzeyfe b. el-Yamân'ın rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte:
"Allah bid'at sahibinin orucunu, namazını, sadakasını, haccını, umresini, cihadını, sarfını (maddi yardımını), şehadetini kabul etmez. O, kılın yağdan çıktığı gibi İslâm'dan çıkar. " (İbn Mace, Mukaddime, 7/49)
Bu ikaz karşısında müslümanların dikkatli davranacakları ve bid'atın ne olduğunu araştıracakları muhakkaktır.
Abdullah b. Abbâs (r.a.)'dan rivâyet edilen bir hadiste şöyle buyrulur: "Allah, bid'at sahibinin amelini, bid'atından vazgeçinceye kadar kabul etmez." (İbn Mâce, Mukaddime, 7/50)
Amellerinin kabul edilmeyeceğini bilen bir müslüman korkar ve neyin bid'at olup, neyin olmadığını araştırır.
Meselâ
1)-Rasûlullah'a selam ve salât Allah'ın emridir. Ama Rasûlullah'ı anmak için dini törenler yapmak ve mevlit okutmak kimin emridir?
2)-Ölüleri hayırla anmak ve onlara dua etmek sünnette vardır. Ama ölüler için mevlit okutup, kırkıncı, elli ikinci geceleri tertip etmek İslâm'ın hangi hükmüne dayanır.
3)-Allah için sadaka vermek, zekât ve fitre dağıtmak Allah'ın emri gereğidir. Ama ölen birisi için devir, yani ölünün ibadet borcunu düşürmek için mal ve para taksimi yapmak, sabun, iğne, iplik dağıtmak kimin emridir?
4)-Kursal geceler diye adlandırıp,büyük camilerde mevlit okutup,Allah ve Resulüne düşman olduğu, “gerekirse şeriatçılara karşı silah kullanırız diyen” laik (dini olmayan) ve Kemalist ordu,laik ve Kemalist olan t.c.ye, cahil on biler dua ettirerek amin dedirtmek acaba kimin emiri.?
5)-İmam ve şeyhlerin,hak etmedikleri makamı ve mevkilere çıkartmak,ta’zim de aşırıya gitmek,filan kişinin Allah’ın en büyük velisidir yalanını ortaya atmak,bunları körü körüne ve kör bir taassupla,onların insanları gaybında görürler yalanını atanlar acaba kimden bu emiri alıyorlar.
`)-Bazı kabir,türbe ve yatırlar diye adlandırılan yerlere kutsallık vererek dilek ve isteklerde bulunmak,hastalara oralarda şifa aramak,şeyhlerin gıyabından medet istemek veya yardım talebinde bulunmak,Allah’tan istemesi gerekirken,kendisi gibi insanlara şeyh diyip gaybından yardım istemek,şifa dilemek,çocuğum olsun,işim rast gitsin,v.s.bidat bir yana beklide şirktir neüzübillah.
Bakın Resulullah (as) ne buyuruyor: (dikkak,dikkat !!!)
“Kim kendisine emretmediğimiz bir (şey ile) amel ederse,bu amel ondan reddolunur”(Müslim-K.tezkiye-17-18-Buhari-Tecrid i sarih 8/382)
“Kulum bana,kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli hiçbir şeyle yaklaşamaz”(Buhari)
7)-israiliyat,kitab ehlinden hikayeler,nazar boncuğu iyi gelir inancı ile takılması,at nalının uğur getirdiği inancı,mitolojik hikayeler ve efsaneler-misal=tepe göz,gıl gamış destanı,herkü,seuz,v.s…Şimdi bunları halka anlatmak ve öğretmekteki maksad ne olabilir,bunları kim emrediyor.
HURAFE, HURAFECİLİK
Uydurulmuş hikâye ve rivayet. Bu hikâye ve rivayetleri aktarma ve benimseme tutumu. Bunlar genellikle dinin bir parçası veya gereği olarak aktarıla geldiği gibi, benimseyenlerce de dindenmiş gibi benimsenmiş olan, gerçekteyse dinle ilgisi bulunmayan, sonradan katılmış hikâye ve rivayetlerdir .
Ebubekir yasin
Hurafenin bu durumuna açıklık getirebilmek için, dine sonradan katılan diğer unsurları anlatan kelimelere, kavramlara da kısaca değinmek gerekecektir. Bunları şöyleceKerîm'deki kıssaların yorumu ve benzeri durumlarda ayrıntıya ilişkin bilgi vermiş olmak adına Kitab-ı Mukaddes, özellikle Tevrat ve Tevrat yorumlarından aktarılan bilgiler. Ehli kitap rivayetleri...
c. Batıl İnançlar: Dinde kesinlikle yeri olmayan, fakat günlük hayatta dinin bir parçasıymış gibi gösterilen ve gerçekte dindışı olan, hatta dinin özüne ters düşen kimi inanç ve davranış biçimleri. Nazar boncuğu takmak gibi . . .
d. Esâtîr: Eski batıl dinlerin inanç ve yorumlarından olup da, halkın arasında sürüp giderken, müslümanlaşma sırasında "Müslümanlaştırılarak" dine katılan mitolojik hikâyeler, efsaneler . . .
e. Hurafeler: İsrailiyat ve esâtîrden olmadığı halde bütünüyle sonradan uydurulan ve genellikle İslâm'ın gerçeğiyle bağdaşmaz batıl inançları veya çarpık davranış biçimlerini telkin eden hikâyeler.
Nitekim, "hurafe" kelimesinin kökeni de, bu tür bir olayın adlandırılmasıyla ilişkilidir. Hurafe, gerçekle, Arap kabilelerinden Uzle'ye mensup bir şahsın adı olup, anlattığı inanılmayacak şeylere de (onun adına izafetle) 'hadis-i Hurafe' denilmiştir. (Ferit Develioğlu, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, Hurafe Kelimesi).
İbarede geçen "hadis-i Hurafe"nin anlamı, "Hurafe'nin çıkardıkları, uydurdukları, ortaya attıkları, söyledikleri bütünüyle temelsiz hikayeleredir. Yukarıda sıralanan dine sonradan katılmış şeylerden "hikâye" türündeki İsrailiyyat'tan bir bölümü Tevrat'ta vardır. Bir bölümü ise Tevrat tefsirlerinde olup, bunlar ya esatîrden alınma ya da bütünüyle uydurmadır. Tevrat'ta bulunanların bir bölümünün de
Tevrat'ın yeniden yazılması sırasında katılmış olması mümkündür. Bu itibarla, İsrailiyyat'ın büyükçe bir bölümünün gerçek Tevrat'la ilgisi olmadığı cihetle hurafe olarak değerlendirilmesi yanlış olmayacaktır.
Semavî kökenli olmayan batıl dinlerin mitolojisinden kaynaklanma esatîr'in ise, apaçık bir hurafe olarak değerlendirilmesi gerekir. Çünkü, bu dinlerdeki her şey insanların uydurmasıdır. Bunlara ek olarak, sonraki yıllarda yeni yeni uydurulan hikâyeler de, hep, hurafe sınıfına dahildir.
Hurafecilik'e gelince: Bu deyim, ilk bakışta hurafeleri benimsemek gibi görünüyor olsa da, boyutları bu kadar değildir. Tabiin -hatta Ashabın son dönemi- devrinden itibaren, camilerde halka öğüt verenlerden kimileri daha çok dinleyici bulup, çıkar sağlamak için anlattıklarını hikâyelerle süslemeğe başlamışlar ve bu arada İsrailiyata başvurmakla yetinmeyip, kendileri de kimi hikâyeler uydurur olmuşlardır. Gerek hadis ve gerekse tefsir tarihlerinde kendilerinden "kıssacılar" olarak söz edilen bu kişiler, halkın dinin özünü unutarak hikâyelerle oyalanmasına yol açtıkları için dine büyük zarar vermişlerdir. Hurafecilik, işte o günden bu yana sürüp gelmiştir. Zübeyr YETİK(Şias)
Şimdi bazı bidat ve hurafeleri tek tek yazalım belki öğrenir yapmayız veya inanmayız
1)-Kabirler başında,kurban adamak veya kurban kesmek,
2)-Tavşan,tilki ve kara kedi yolda önünden geçerse uğursuzluk olur inancı
3)-Baykuş kimin evinin damında öterse o evde ya uğursuzluk gelecek ya da biri ölecek
4)-Cenazeleri alkışla uğurlamak(genelde bunu bilinçli komünistler yapıyor)
5)-Salı günü uğursuz bir gün inancı
6)-Cuma günü ev süpürülmez,çamaşır yıkanmaz,yaparsan fakir olursun inancı
7)-Gece tırnak kesmek uğursuzluk inancı
8)-Gece değirmen çevrilmez ev süpürülmez inancı
9)-Çocuğu ölen kadın Cuma günü iş yapmaz
10)-Cuma günü,çocuğun ayakları,cami kapısına bağlanır ve namazdan sonra çözülürse,o çocuk hasta olmaz inancı
11)-Konuşamayan çocuğun ağzı,Cuma salası verilirken,cami anahtarı ile açılırsa,çocuk hemen konuşur inancı
12)-Gece vakti bir evden,başka bir eve,kazan,tencere ve tava verilirse,mutlaka ölüm olur.
13)-Makasın ağzı açık kalırsa,kefen kesmeye yarar
14)- Bıçağı birinin elinden alırsan çok kötü şeyler olur
15)-Başı ağrıyan bir kadın,camiye gider,baş örtüsü ile camiyi süpürür ve baş örtüsünü tekrar başına örterse başının ağrısı gider
16)-Ağaçlara çaput ve ip bağlamak
17)-Bazı yatır diye adlandıran kabirlerden dilekte bulunulması
Allah'ım (c.c) Yalınız Sana Kulluk eder ve Yalnız Senden Yardım isterim