Arapça olmayan bu isim, bir başka lisandan (büyük ihtimalle İbranice'den) geçmiş bir kelimedir. İsm-i has olarak kullanılır. Bel'am bin Bâura'nın kıssasıdır.Önce Bel'am ile ilgili ahkâmın istibat edildiği âyet-i kerimelere dikkat edelim:
"(Ey Muhammed!) Onlara, o kimsenin haberini de oku ki, biz kendisine âyetlerimizi vermiştik de o, bunlardan sıyrılıp çıkmış, derken şeytan onu arkasına takmış, nihayet azgınlardan olmuştu. Eğer dileseydi, onu bu (âyetler)le yükseltirdik. Fakat o yere saplandı, hevâsına uydu. Artık onun sıfatı o köpeğin hâli gibidir ki, üstüne varsan dilini sarkıtıp solur, yahut kendi hâline bıraksan yine dilini uzatıp solur. İşte âyetlerimizi yalan sayanlar gürûhunun sıfatı budur. Artık sen (Ey Muhammed!) kıssayı onlara anlat. Belki iyice düşünürler."(Araf-174-176)
Âyet-i kerimede kıssanın "onlara" anlatılması emrolunmuştur. Kadı Beyzavi "Onlardan murad, yahûdilerdir" hükmünü beyan ediyor.Tefsir-i Mücahid'de de, Bel'am b. Bâura'nın ismine rastlıyoruz.Müfessirlerin büyük çoğunluğu; Hz. Musa (as)'ya karşı mücadele veren bir âlimden söz etmektedirler.
Tâbir-i câizse Allah (cc)'ın peygamberlerine karşı, Allah adına mücadele veren ve halk katındaki itibarını bahane ederek "tevhid" mücadelesine karşı direnen bir azgın!..
Bir kısım müfessirler, bu âyet-i kerime'nin, Ümeyye b. Ebü's-Salt hakkında nâzil olduğunu beyan etmişlerdir. Bu zâtın da; Hz. Muhammed (sav)'e nübüvvet görevi verilmeden önce "hanifler"den olduğu, Allahû Teâla (cc)'nın kısa bir süre içerisinde peygamber göndereceğini söyleyip durduğu halde, gurura kapılıp iman etmediği bilinmektedir.
Bu iki rivayetin dışında, dört rivayet daha mevcuttur.Ancak bütün rivayetlerdeki ortak yön; bir şahsı tariften çok, onun mahiyetini ortaya koyar.
Zira sebebinin hususi olması, hükmün umumî olmasına mani değildir.Kıyamete kadar "bel'am" ve onun vazifesini yapan bütün şahısların keyfiyetleri ortaya konulmaktadır.