Kur-an-i-Kerim
بِسْمِ اللهِ اَلْحَمْدُ للهِ وَحْدَهُ، وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى مَنْ لاَنَبِيَّ بَعْدَهُ

<● > Allah'ın Adıyla Başlıyorum <● >
Allah’a hamd olsun. O Tektir. Salât ve selâm, kendisinden sonra Nebi gelmeyecek olan Muhammed’in üzerine olsun

<● > Eraykitap Web Sitesine Hoş Geldiniz ! <● >

<● > En İyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir <● >

İman'ın Dört Esasi




DEDİ KODU

Boş, gereksiz söz, arkadan söyleme, çekiştirme.
Gıybet diye bilinen kötü huyun Türkçe'deki karşılığıdır. Bir insanın bazı kusurlarını ele alarak kötülemektir. Bir adamın arkasından işittiği zaman hoşlanmayacağı şeyleri söylemektir. Bu haram bir davranış olup ahlâk dışı bir harekettir.

Dedi-kodu, başkalarında kusur arama alışkanlığının sonucudur. Bazıları kendi kusurlarını görüp düzeltecekleri yerde, başkalarının eksiklerini araştırıp etrafa yaymaya çalışırlar.
Bu davranışın kötülüğünden söz edilince, yalan söylemediklerini ifade ederek kendilerini savunurlar. Aslında gıybet eden, yalancı değildir.
Zaten yalan söyleseydi, yaptığı iş, dedi-kodu değil, iftira olurdu. (el-Münzirî, et-Tergîb ve't-Terhib, Mısır 1962, V, 157).

Gıybet, Kur'ân-ı Kerim'de kesin olarak yasaklanmıştır: "Bir kısmınız diğer bir kısmınızı çekiştirmesin.
Hiç sizden biriniz ölü kardeşinizin etini yemek ister mi? Bundan tiksinirsiniz değil mi?" (el-Hucurât 37/12).

Hz. Peygamber (s.a.s.)'den rivayet edilen birçok hadis-i şeriflerde de dedi-kodunun kesin bir şekilde çirkinliği vurgulanmakta ve yasaklanmaktadır!
"Gıybet, zinadan daha kötüdür. Çünkü bir adam zina eder, Allah'a tövbe eder ve Allah onun tevbesini kabul eder.
Ama dedi-kodu eden kimse, ancak gıybetini yaptığı kimsenin affıyla mağfirete uğrar." (el-Münziri, a.g.e. V, 155) gösterilebilir.

Gıybet, birkaç şekilde yapılır. 1- Dil ile gıybet: Bir kimsenin kusur ve noksanını söylemekle olur. Meselâ;
Falanca çöpçünün oğludur, sıskadır, ahlâkça gururludur, işinde beceriksizdir, demek suretiyle kötülemeyi kasdetmek.

2- Göz, el ve işaretle gıybet: Bir kimsenin kötülenmesinde bu organları kullanmak.
Meselâ; el ile kısalığını göstermek, topal topal yürümek ve gözünü şaşı etmek.
Bir de, başkasının kusurunu anlatmak için kendi noksanlarını saymak.

3- Kalb ile gıybet: Gözüyle görmediği, kulağıyla duymadığı ve kesin olarak bilmediği bir kimse hakkında kötü zan beslemek.

Ahlâken pek çirkin olan dedi-kodu, bazı şahıslar hakkında caizdir. Bunlar;
1- Bir kimse şahitlik makamında bulunduğunda, hakkında şahitlikte bulunacağı kimsenin gıybetini yapması. Yani, gıybet bile olsa onun hakkında bildiklerini tamamen söylemesi caizdir. Başka surette hareket edemez.

2-Gıybet edilen kimse kendisindeki fenalıkları, manevî şahsiyetini rencide edecek ayıp ve kusurları saklamayan güruhtan ise, onun hakkında gıybet caizdir.

3- İşbaşında bulunup da halka zulüm ve kötü muamele yapan, ahlâk dışı şeyler icat etmeye kalkışan kimselerin de arkalarından gıybet etmek caizdir. Belki bu suretle fenalıklarının önüne geçilir.

Bunların dışında yapılan gıybetler, şerefi düşüreceğinden caiz değildir ve hatta yasaklanmıştır.

Caiz olan yerlerin dışındaki gıybet, bir hastalık olup, ilâcını bildikten sonra kullanmak gerekir. Her dedi-kodu, amel defterindeki sevapları silmekte, hatta karşı tarafın defterine yazıldığı belirtilmektedir.

Gıybetin keffâreti, Allah'tan mağfiret dilemek, pişman olmak ve gıybet edilen şahıstan bizzat helâllik almakla olur. Affetmezse bile, onu övmeli, ona yalvarmalı ve onun gönlünü almalıdır.

Gıybeti dinleyen de, bu günahta gıybet edene ortak olmuş olur. Bu bakımdan gıybet eden münasip bir şekilde susturulmalıdır. (el-Münzirî, a.g.e. V, 159-160). Gıybete uğrayan müdafaa edilmelidir. (Hasan Fehmi KUMANLIOĞLU-Şias)


Kötü Zann


&#Sanmak, zan ve tahmin etmek. Zan ile ilgili bazı âyet mealleri şöyledir:

"Onların (müşriklerin) çoğu zandan başka bir şeye uymaz. Şüphesiz zan, haktan (ilimden) bir şeyin yerini tutmaz" (Yunus, 10/36).

"Bunlar (putlar), sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiç bir delil indirmemiştir. Onlar zanna ve nefislerinin aşağı hevesine uyuyorlar" (en-Necm, 53/23).

"Ahirete inanmayanlar, meleklere dişilerin adlarını takıyorlar. Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise; hiç şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez" (en-Necm, 53/2728).

Hz. Peygamber (s.a.s) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Zandan sakının. Zira şüphesiz zan sözün en yalan olanıdır. " Bu hadis-i şerifte sû-i zandan sakınma vardır. Üzerinde hiçbir kötülük alameti görülmeyen bir kimseyi kötülükle töhmet altına almaya "zan" denir. Bu yersiz ve sebepsiz yere birini kötülemektir. Bu şüphesiz kötü bir zandır. Allah Teâlâ şu âyet-i kerîmede mü'minleri bundan sakındırmıştır: "Ey iman edenler, zandan çokça sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır" (el-Hucurat, 49/12).

Yasak edilen zannın içine, açıkça şüpheli yerlerde gezen kimse hakkındaki zan, dünya işlerinde yapılan zan ve Allah Teâlâ'ya karşı duyulan hüsnü zan girmez. Ancak Uluhiyyetle ve Peygamberlikle ilgili zanlar haram olan zanlara dahildir. Çünkü iman ve tasdik hususunda yakîn (kesin bilgi) şarttır (Muhammed Abdülaziz el-Hûlî, el-Edebü'n-Nebevî, Terc. Sezai Özdemir, İstanbul 1982 218).

Allah Teâlâ hakkında hüsnü-i zan beslemek şarttır. Ebû Dâvud ve Müslim Cabir (r.a)'den şu hadisi rivayet etmişlerdir: Herhangi biriniz Allah Teâlâ hakkında hüsnü-i zanda bulunmaksızın ölmez. Yani Allah'ın, hakkında merhametli ve şefkatli olduğuna inanarak ölür" (et-Tac, I, 337). Bir kudsi hadis de şöyledir: "Ben kulumun, bana olan zannının yanındayım. Beni zikrettiği yerde, ben onunla beraberim..." (Müslim Tercümesi, Kitabu't-Tevbe, Bab, I, XI, 87) Abdulbaki TURAN (Şias)

İmana Zülüm Katmak
“İman edenler ve bu imanlarına zulüm karıştırmayanlar var ya, güven işte onlar içindir, doğru yolda olanlar onlardır.”(Enam-82)

İbn-i Cerir, Abdullah b. İdris'e dayandırarak şöyle rivayet eder: "İman edenler ve imanlarına bir zulüm karıştırmayanlar..." ayeti nazil olunca, bu durum Peygamberin arkadaşlarına ağır geldi. `Hangimiz kendisine haksızlık etmez ki' dediler. Bunun üzerine Allah'ın elçisi, `Durum sizin sandığınız gibi değildir. Lokman'ın oğluna söyledikleri kastedilmektedir burada' buyurdu. "Allah'a ortak koşma, çünkü şirk büyük bir zulümdür." (Lokman Suresi: 13)

Yine İbn-i Cerir, İbn-i Müseyyeb'den şöyle rivayet eder: Ömer b. Hattab (Allah ondan razı olsun) "İman edenler ve imanlarına bir zulüm karıştırmayanlar..." ayetini okuduğunda büyük bir korkuya kapıldı. Ardından Ubey b. Ka'b'a gidip, ey Eba Munzir, Allah'ın kitabından bir ayet okudum ki, buna göre kurtuluş imkânsızdır. Ubey b. Ka'b:

-Hangi ayettir bu? diye sordu. Bunun üzerine Ömer (Allah ondan razı olsun) ayeti okudu ve hangimiz kendisine zulüm etmez diye ekledi. Ubey b. Ka'b, `Allah seni affetsin, yüce Allah'ın şöyle buyurduğunu işitmedin mi: "Şirk büyük bir zulümdür." İmanlarına şirk karıştırmayanlar" demek isteniyor' dedi.

Yine İbn-i Cerir, Ebul Eş'ar'dan, o da babasından şöyle rivayet eder: Zeyd b. Sevhan Selman'a sordu: `Ey Ebu Abdullah, Allah'ın kitabından bir ayet beni çok etkiledi': "iman edenler ve imanlarına zulüm karıştırmayanlar..." Bunun üzerine Selman (Allah ondan razı olsun) `Burada kastedilen Allah'a ortak koşmaktır' dedi. Zeyd, `Bunu senden duymamış olsaydım hiçbir zaman sevinmeyecektim. Sanki sahip olduğum her şeyi kaybedip yeniden bulmuş gibi oldum' dedi.

“Lokman, oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah'a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti.” (Lokman-13) Hazırlayan

Esasen zâlimlere, zihnen ve kalben meyletmek dahi büyük bir tehlikedir.

Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de: "Bir de zulmedenlere meyletmeyin. Sonra size ateş dokunur. Zaten sizin Allah'tan başka yardımcınız yoktur. Sonra (zâlimlere meylettiğiniz için) Allah'dan da yardım göremezsiniz."hükmü beyan buyurulmuştur.

Zâlimlere kalben meyletmek ve zulümleri karşısında sessiz kalmak, başlı-başına bir fâciadır. Onlarla işbirliği yapmak ise, cinayet hükmündedir. Firaset sahibi mü'minler, bu inceliği kolayca kavrayabilirler.y.kerimoğlu



Allah'ım (c.c) Yalınız Sana Kulluk eder ve Yalnız Senden Yardım isterim
DERLEYEN EBUBEKİR YASİN
💢 Kur'an ve Sunnetin aydınlığında buluşmak ümidi ile…




سُبْحاَنَكَ اَللّٰهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
سُبْحَانَكَ اَللّٰهُمَّ وَبِحَمْدِكَ اَشْهَدُ اَنْ لَا اِلٰهَ اِلَّا أَنْتَ وَحْدَكَ لَاشَرِيكَ لَكَ اَسْتَغْفِرُكَ وَاَتُوبُ اِلَيْكَ



En İyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir

Kur'an'ın gölgesi altında yaşamak bir nimettir. Sadece onu tadanın alabileceği bir nimet. İnsan ömrünü yücelten, onurlu kılan ve arındıran bir nimet. Allah'a hamdolsun ki, bana ömrümün bir bölümünü Kur'an'ın gölgesi altında yaşama imkanını bağışladı. Bu dönemde hayatımın bugüne kadar ki bölümünde hiç tatmamış olduğum bir nimetin hazzını duydum. İnsan ömrünü yücelten, onurlu kılan ve arındıran nimetin hazzını.. Kur'an-ın Gölgesinden Mesajlar Şehid Seyyit Kutup

Rabb olarak Allah'tan, Din olarak İsalam'dan, Resul ve Nebi olarakta Muhammed'ten(a.s) Razı oldum; ve kayıtsız ve şartsız teslim oldum Sen Şahitsin Rabbin EBUBEKİR YASİN Kuran ve Sunnetin aydınlığında buluşmak ümidi ile…




Eraykitap ilmin kısa yolu © 2009 - 2025 Tüm hakları saklıdır. // Designed by Eraykitap.com //