Kur-an-i-Kerim
بِسْمِ اللهِ اَلْحَمْدُ للهِ وَحْدَهُ، وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى مَنْ لاَنَبِيَّ بَعْدَهُ

<● > Allah'ın Adıyla Başlıyorum <● >
Allah’a hamd olsun. O Tektir. Salât ve selâm, kendisinden sonra Nebi gelmeyecek olan Muhammed’in üzerine olsun

<● > Eraykitap Web Sitesine Hoş Geldiniz ! <● >

<● > En İyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir <● >
Tarih Boyu Tevhid Düşmanları 💢 İman'ın Dört Esasi



HEVÂ HEVES ve NEFİS
Şahinin inişi gibi hızla süzülüp inmek; düşmek; yukarı fırlamak; yıldızların doğuşu ve batışı; mahvolmak; rüzgarın esmesi; kabın boş olması; hava gibi anlamlara gelir. Ayrıca boş, hava dolu, sonuçsuz, değersiz gibi anlamlara da gelir.

Hevâ, nefsin şehvetlere eğilimi, keyfe düşkünlük, şehvete düşkün ve ilim sahibi olmadan sahibine hükmeden nefs anlamında Kur'anî bir kavramdır.

Nefis; şehvet ve keyiflere düştüğü gibi sahibini de uçurumlara, cehennem çukuruna sürükler, aslında nefis, yapısı bakımından şehvet sahibi olmak durumundadır.

Fakat bu şehvet "ilm"e tabi olduğunda fıtri bir nitelik kazanır ve günah olmayan yararlı yönlere kanalize edilir. Sözgelimi, yeme-içme ihtiyacı helâlinden ve normal ölçülerde giderilir, karşıt cinse duyulan arzu, nikah ile meşru yollarla doyurulur.

Fakat nefis, bütünüyle sınır tanımaz şehvet ve arzulardan ibaret hale gelirse, o zaman sahibini saptırır ve onu hem dünyada, hem de âhirette felâkete sürükler. İşte heva kelimesi Kur'an'da bu tür bir nefsi ifade eden bir kavramdır.

Kur'an'ın belirlemesiyle hevâ, dalaletin en yakın nedenidir. Bu nedenle hevâlarına uyanlar, dalalete düşenler, sapıklık içinde olanlardır. Kur'an; Rasulullah (s.a.s)'e şöyle emreder:

"Ben Allah'tan ayrı olarak çağırdıklarınıza ibadet etmekten men olundum" de, "Ben sizin hevanıza uymam, o zaman dalalete düşerim ve hidayete erenlerden olmam (el En'am, 6/56). Bir başka ayette ise hevâsına uyanların içine düştükleri sapkınlık şöyle dile getirilir: "Allah'tan bir hidâyet olmaksızın hevâsına uyandan daha dalalette olan kim vardır?" (el-Kasas, 2/50).

Müminlere düşen, hevâsına uyan kişilere değil, ilme tabi olmaktır. İlmin kaynağı vahiy olduğuna göre, vahiy ile hevâ birbiri ile çelişen, birbirine zıt şeyler olmaktadır. Kur'an bunu şöyle ifade eder:

"Sana ilm'den geldikten sonra eğer onların hevâlarına uyarsan, senin için Allah'tan ne bir veli, ne de bir yardımcı olur" (el-Bakara, 2/ 120).

Kur'an bu noktadan bir adım daha ileri giderek bütünüyle hevâya tabi olmayı "hevâyı ilah edinmek"olarak değerlendirmiştir. Yani hevâlarına uyanlar, Allah'ı değil, hevâlarını ilah edinmiş olmaktadırlar. Bu durumda böylesi kimselerin Allah'a inanma iddiaları herhangi bir değer ifade etmemektedir:

"Gördün mü hevâsını ilah edineni? Onun üzerine sen mi vekil olacaksın?" (el-Furkan, 25/43)

Mevdudi "Tefhimu'l-Kur'ân" adlı eserinde, bu ayetin tefsirinde şöyle demektedir: "Hevâsını ilah edinen, arzu ve tutkularının kölesi olandır. İlahına ibadet eden biri gibi o da tutkularına ibadet ettiğinden, bir puta tapan kadar şirk suçu işlemektedir. Hz. Ebu Hûreyre'den rivayet olunan bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır: "Allah'tan başka kendilerine ibadet olunan sahte ilahların Allah yanında en kötüsü, kişinin hevâsıdır."

Kur'an diğer bir yerde de şöyle buyurmaktadır: "Gördün mü hevasını ilah edinip Allah'ın bir ilm üzerinde saptırdığı ve kulağı ve kalbi üzerine mühür koyup görme gücünün üzerine de perde çektiği kimseyi? Artık, Allah'tan sonra onu kim hürriyete erdirir? Düşünüp hatırlamaz mısınız?" (el-Casiye: 45/23). Bu ayetten de anlaşılacağı gibi kişi arzularını, nefsinin tutku ve eğilimlerini, yani hevasını tanrılaştırdığı zaman "zan" dankaynaklanan bir bilgi üzerinde sapıtmakta, kulağı ve kalbi mühürlenip gerçek görme gücünü yitirmektedir

Harun ÜNAL(Şias)

Allah (c.c)'a, peygamberlere, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve inanmakla mükellef olduğu bütün hususlara inandığını açıklasa, fakat demokratik, lâik, sosyalist, kapitalist vb. rejimlerden herhangi birinin hükümlerini kabul edip itaat eden bir kimsenin irtidadına hükmedilir. Zira insanları yaratan Allah Teâlâ'dan başkası, insanların nasıl idare olunacağı hususunda ve onların sosyal yaşamlarına yönelik hükümler koyma yetkisine sahip değildir. Çünkü hüküm koyan insan, o hükme tâbi olmasını istediği insanlardan üstün ve herhangi bir ayrıcalığa sahip değildir. Allah Teâlâ katında üstünlük, sadece takva iledir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de Allah Teâlâ; "Şüphesiz ki sizin Allah katında en şerefliniz, takvaca en ileri olanınızdır” (el-Hucurat, 49/13) buyurmaktadır.

Kendisinde böyle yetkiler gördükten sonra, Allah Teâlâ'nın indirdikleriyle hükmetmeyip, heva ve hevesleri doğrultusunda hükümler koyanlar aynı zamanda "ilahlık" iddiası içindedirler. Dolayısıyla Allah Teâlâ'nın hükümleri dışında hüküm koyanlar ve o hükümlere tâbi olanlar da, tevhid akîdesinin dışına çıkıp kâfir olurlar. Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de: "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar, fasıklardır" (el-Maide, 5/45) buyurmaktadır.


hava dolu, sonuçsuz, değersiz gibi anlamlara da gelir.

HEVÂ

Şahinin inişi gibi hızla süzülüp inmek; düşmek; yukarı fırlamak; yıldızların doğuşu ve batışı; mahvolmak; rüzgarın esmesi; kabın boş olması; hava gibi anlamlara gelir. Ayrıca boş, hava dolu, sonuçsuz, değersiz gibi anlamlara da gelir. Şahinin inişi gibi hızla süzülüp inmek; düşmek; yukarı fırlamak; yıldızların doğuşu ve batışı; mahvolmak; rüzgarın esmesi; kabın boş olması; hava gibi anlamlara gelir. Ayrıca boş, hava dolu, sonuçsuz, değersiz gibi anlamlara da gelir.

Şahinin inişi gibi hızla süzülüp inmek; düşmek; yukarı fırlamak; yıldızların doğuşu ve batışı; mahvolmak; rüzgarın esmesi; kabın boş olması; hava gibi anlamlara gelir. Ayrıca boş, hava dolu, sonuçsuz, değersiz gibi anlamlara da gelir.
Şahinin inişi gibi hızla süzülüp inmek; düşmek; yukarı fırlamak; yıldızların doğuşu ve batışı; mahvolmak; rüzgarın esmesi; kabın boş olması; hava gibi anlamlara gelir. Ayrıca boş, hava dolu, sonuçsuz, değersiz gibi anlamlara da gelir.




İnsanın kendinde bulunanların durumu: 1 - ) Nefis:
Nefis kelimesi Şias)’da bunun yirmiye yakın anlamı olduğunu söyler ve şunları bizlere aktarır:
“ Arapçada daha çok bir şeyin özünü, kendisini belirten zamir olarak kullanılan nefs kelimesi zamanla yirmiyi aşkın anlamı dile getirecek biçimde kullanılmaktadır.
Ruh, can, kan, benlik, kalb, iç, kimse, büyüklük, yücelik, cevher, nefret, irade, kem göz.v.s… nefs kelimesinin dile getirdiği başlıca anlamlar arasındadır.
Kur'an'da zamir biçiminden başka, ruh, can, iç ve kalb anlamlarında kullanıldığı da görülür.

Kur'an'da nefs kelimesi çoğulu olan enfes ve nüfûs biçimleriyle birlikte genellikle çeşitli varlıkların kendilerini belirtmek üzere kullanılır.
Ama zaman zaman hayat ilkesi anlamında ruh, kalb ve iç anlamlarında kullanıldığı da görülür….

Tüm İslam fırkaları nefsin kadim olmadığında, sonradan yaratıldığında görüş birliği içindedirler” Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de: Nefs-i emare, nefs-i levvame, nefs-i mülheme, nefs-i mutmaine, nefs-i radiye, nefs-i Muradiye, nefs-i Kemaliye, diye konu edilmiştir. Bizim konumuz ise nefs-i emare ile ilgilidir.şöyle ki:


Nefs-i Emare:
Kötülüğü ve şerri şiddetle emreden nefis. Allah Teâlâ, Kur'an-ı Kerim'de Yusuf (a.s)'ın dilinden nefsin kötülükleri işlemeyi, heva ve hevesi doğrultusunda Allah'ın emirlerine muhalefet etmeyi arzuladığını ve sahibini buna yönelmek için zorladığını bildirmektedir:”(Yusuf), nefsimi temize çıkaramam. Çünkü Rabbimin acıyıp koruduğu hariç, nefis aşırı şekilde kötülüğü emredicidir..." (Yusuf Suresi - 12/53).


"...Ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis kötülüğü emredicidir" diyor. Dolayısıyla kötülüğü şiddetli arzulama, nefsin tabiatındandır. Ancak Allah'ın emirlerine yönelen ve böylece ilahi rahmetin gölgesi altına sığınan kimseler, nefsin arzuladığı şeyleri işlemekten sakınırlar. İyiliğe yönelen kimselerin üzerinde nefsin yaptırım gücü azalır. Belirli bir aşamadan sonra ise, kalbe yönlendirici hiç bir tesiri olmayan gelip geçici düşüncelerden ibaret kalır


Ademoğlunun Nefs-i Emaresi:
Yüce Allah hikmeti gereği,imtihana tabi tutulması için,insanın nefsini,şehvet ve şeytani vesveselere maruz kalacak şekilde,ve yine buna mukabil nefiste de bunlara karşı koyacak şekilde de akıl,hayırı ve şerri birbirinden ayırt edecek vicdan,izan,Furkan ve takva yerleştirmiştir.Bu hakikati Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“Nefse ve ona birtakım kabiliyetler(can,organ ve duyular) verene, Sonra da ona takvayı (Şirkten arınma iç güdüsü)iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin ederim ki, Nefsini kötülüklerden(Şirk ve sürekli büyük günahtan) arındıran kurtuluşa ermiştir, Onu kötülüklere (Şirke,b,günaha) gömen de ziyan etmiştir.”(Şems Suresi -7-9-)

Yüce Allah,halife olsun diye yarattığı ademoğluna çok çeşitli hasletler vermiştir.Bunlar insanın biyoloji yapısına ruh ve can vermekle ona akıl,irade,düşünme,akletme kabiliyeti,merhamet duygusu,bunun yanında da imtihanın gereği fucur ve fahşayı bu nefse yerleştirmiştir. Ve yine,Yüce Allah c.c.,bizi imtihan etmek,verilen nimetlerin karışsında ki tutumumuzu ve başımıza gelen bela ve musibetler anında ki kendi durumumuzu kendimize tanıtmak için olsa gerektir ki bizi dünyaya yerleştirdi.


Nefsimizde bulunan fucurun bazılarını şunlaradır
1)-Bilmediği konuda genelde kötü zan eder(bkz.Hucurat Suresi -12)
1/a)-Seddü zerai…
2)-Atalarının batıl dinine bağlılık (Zuhruf Suresi - 23)
3)-Hayatı ve gösterişi sevmek(Bakara Suresi -96 // Beled Suresi -6)
4)-Kıskanç ve cimri (Al'i İmran Suresi -19-180-)
10)-inanmamayı ve tartışmayı çok seven (Kehf Suresi -54-55-)
11)-Hevasını ilah edinir (Furkan Suresi -43-)
12)-Yüce Allah hakkında bilgisi olmadığı halde tartışır (Casiye Suresi -2-3 // Hacc Suresi -8-10-)
13)-Yapmadığı ve yapamayacağı şeyleri söyler ve öğüt kabul etmez(Saf Suresi -2 // Müddüssir Suresi -19)
14)-Kendi nefsini düşünür başkası fazla onu ilgilendirmez…(Kıyame Suresi -14)
15)-dedikoduyu sever,ırkçılık yapar,sınıf ayrımı yapar,fakir insanları hor görürü v.s. daha sayamadığım FUCUR yapısına sahiptir.


Burada saydığım ve sayamadığım biz insanların bünyesi içinde yer alan bu fucuru, bizi imtihan etmek için yarata ve bu yapıları bizim benliğimize yerleştiren
yüce Allah c.c., bizim terbiye olabilmemiz için, tüm geçmiş zamanlarda olduğu gibi, kitap ve Resul göndererek,Rabbimiz (terbiye eden) Allah c.c.,

kitap ve sünnette ki kurallara hakkıyla uyarsa muhakkak terbiye olur ve biz de bulunan yukarıda sayılan fucurdan büyük oranda kurtulmuş oluruz.biiznillahi teala.

İşte yüce Allah c.c. yarattığı kullarının yapısını bildiği için Kur’an ve sünnette bunları terbiye ve ıslah edecek kurallar koymuş,
kurallara uymayanlara da o kadar caydırıcı cezalar koymuştur ki insanın okuyunca tüyleri ürperiyor.
Fakat günah işleyen,hata edenler için de tevbe kapısını devamlı açık bırakmış,tevbe edenleri de af edeceğine söz vermiştir.
Allah gerçekten sözünden dönmez.” “Allah asla sözünden dönmez…”Al'i İmran Suresi - 9)

“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.”(Kaf-16)

Bu konuda hadis
“Şeytanın vesvesesi
“Ademoğlunda,bir şeytan lümmesi vardır,
(yani yanında devamlı durup vesvese verip geri çekilerek tekrar vesvese veren)
şeytanın lümmesi:şerre teşvik etmek ve hakkı tastik ettirmemek.
Burada ki şerr; şirk,büyük günahlar ve zulüm veya zulme rıza v.s.bunu her kim kalbinde his ederse hemen şeytanın şerrinde Allah’a sığınsın.
Bir de melek lümmesi vardır.
melek lümmesi; hakkı tastik ettirme ve güzel ahlakla berber salih ameli kalbe ilham etmektir.
Bunu kim kalbinde his ederse hemen Allah’a hamd etsin ve Allah’ın ikramı olduğunu bilsin.” (Tirmizi-Tefsir ul Kur’an-hn-2988) Allah'ım (c.c) Yalınız Sana Kulluk eder ve Yalnız Senden Yardım isterim
DERLEYEN EBUBEKİR YASİN
💢 Kur'an ve Sunnetin aydınlığında buluşmak ümidi ile…


بِسْمِ اللهِ، اَلْحَمْدُ ِللهِ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِ اللهِ وَبَعْدُ
سُبْحاَنَكَ اَللّٰهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
سُبْحَانَكَ اَللّٰهُمَّ وَبِحَمْدِكَ اَشْهَدُ اَنْ لَا اِلٰهَ اِلَّا أَنْتَ وَحْدَكَ لَاشَرِيكَ لَكَ اَسْتَغْفِرُكَ وَاَتُوبُ اِلَيْكَ



En İyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir

Kur'an'ın gölgesi altında yaşamak bir nimettir. Sadece onu tadanın alabileceği bir nimet. İnsan ömrünü yücelten, onurlu kılan ve arındıran bir nimet. Allah'a hamdolsun ki, bana ömrümün bir bölümünü Kur'an'ın gölgesi altında yaşama imkanını bağışladı. Bu dönemde hayatımın bugüne kadar ki bölümünde hiç tatmamış olduğum bir nimetin hazzını duydum. İnsan ömrünü yücelten, onurlu kılan ve arındıran nimetin hazzını.. Kur'an-ın Gölgesinden Mesajlar Şehid Seyyit Kutup

Rabb olarak Allah'tan, Din olarak İsalam'dan, Resul ve Nebi olarakta Muhammed'ten(a.s) Razı oldum; ve kayıtsız ve şartsız teslim oldum Sen Şahitsin Rabbin EBUBEKİR YASİN Kuran ve Sunnetin aydınlığında buluşmak ümidi ile…




Eraykitap ilmin kısa yolu © 2009 - 2025 Tüm hakları saklıdır. // Designed by Eraykitap.com //