Kur-an-i-Kerim
بِسْمِ اللهِ اَلْحَمْدُ للهِ وَحْدَهُ، وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى مَنْ لاَنَبِيَّ بَعْدَهُ

<● > Allah'ın Adıyla Başlıyorum <● >
Allah’a hamd olsun. O Tektir. Salât ve selâm, kendisinden sonra Nebi gelmeyecek olan Muhammed’in üzerine olsun

<● > Eraykitap Web Sitesine Hoş Geldiniz ! <● >

<● > En İyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir <● >

İman'ın Dört Esasi




Vahiy


Peygamberler tarafından tebliğ edilmeyen ve vahye dayanmayan hiçbir kitap "İlâhi Kitab" vasfını taşımaz. Kur'ân-ı Kerîm, Resûl-i Ekrem (sav)'e vahy yoluyla nâzil olmuştur. Dolayısıyla vahy kelimesini ve kavramını iyi bilmek durumundayız.


Vahy kelimesi (V-H-Y) fiilinin masdarı olup, lûgatta; gizli konuşmak, emretmek, ilham etmek,
süratli ve gizli telkinde bulunmak, imâ ve işaret etmek, yazı ile bildirmek ve fısıldamak gibi 'frıânâlara gelir. Genel olarak "bir şeyi gizli ve hızlı bir şekilde bildirmek" şeklinde tarif edilmiştir.


İslâmî ıstılâhta: Allahû Teâla (cc)'nın; Rasûlleri'ne ve nebileri'ne, dilediği hükümleri kelâm ve mânâ olarak, kesin ve yakîn bilgi ifade edecek şekille bildirmesidir.
Vahy; peygamberlerin hepsi için, Allahû Teâla (cc)'dan hüküm ve haberleri alma vasıtasıdır.


Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de: "Ya vahy ile, ya bir perde arkasından, yahud bir elçi gönderip de kendi izniyle dileyeceğini vahy etmesi olmadıkça,
Allah'ın hiçbir beşere kelâm söylemesi (vâki) olmamıştır. Şüphesiz ki O, çok yücedir, mutlak bir hüküm ve hikmet sahibidir"(Şura-51) hükmü beyan buyurulmuştur.
Dikkat edilirse vahiy üç kısımdan mütalâa edilebilir:


a) Allahû Teâla (cc)'nın doğrudan doğruya vahy etmesi. Buna vahy-i gayr-i metlûv veya ilham denilir.
Meselâ: Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Rızkı tamamlanıncaya kadar hiç kimsenin ölmeyeceği bana vahy edildi.

O halde Allahû Teâla (cc)'ya karşı gelmekten sakınınız. Rızkınızı araştırırken güzel bir yol tutunuz." ( İmam-ı Şafi, er-Risale, Kahire:1979, sh. 94 Madde: 306) hadisi, bu vahye delildir. Bunun dışında, birçok misal vermek mümkündür.

b) Bir perde arkasından duyulan sözler. Meselâ: Hz. Musa (as)'ın Cebel-i Tur'da ağaç arkasından işittiği ilâhî nidâ gibi.
Nitekim bu hâdise Kur'ân-ı Kerim de belirtilmiştir: "Artık Musa müddetini bitirince ailesiyle yola çıktı.

Tûr'un yanında bir ateş hissetti. Ailesine dedi ki: `Siz (burada) durun. Çünkü ben bir ateş gördüm.
Olur ki size ondan haber, yahut (ocak yakıp) ısınmanız için bir ateş parçası (ateş koru) getiririm.'

Derken oraya gelince feyizli (ve mümtaz) bir yerdeki vâdinin sağ kıyısından, ağaçtan
`Ya Musa!.. Muhakkak ben âlemlerin Rabbi olan Allah'ım!... (Şimdi) Asânı yere bırak, diye nidâ olundu." ( Kasas Sûresi: 29-30) Perde arkasından nidâ şeklindeki vahy nâdirdir.


c) Vahiy meleği olan Cebrail (as)'ın vasıtasıyla kelimeler halinde, peygambere ulaştırılan vahy. Buna vahy-i metlûv adı verilir. Kur'ân-ı Kerîm, Resûl-i Ekrem (sav)'e bu şekilde inzâl buyurulmuştur.


Istılâhî mânâda vahy; Allahû Teâla (cc) ile resûlleri ve nebileri arasında cereyan eden bir hâdisedir.
Resûl-i Ekrem (sav), vahiyle insanların karşısına çıkan ve hitap eden ilk şahsiyet değildir.
İlâhi vahye mazhar olan bazı peygamberlerin isimleri Kur'ân-ı Kerîm'de birçok vesilelerle zikredilmektedir.


Meselâ: "Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahy ettiğimiz gibi sana da vahy ettik.
İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, Yakub'un torunlarına, İsâ'ya, Eyyüb'e, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahy ettik. Davud'a da Zebur'u verdik."( Nisâ Sûresi: 162. Bu hususla ilgili diğer âyetler: A'raf:117,160; Ta-Ha: 77) âyetinde, bir çok peygamberin ismi zikredilmektedir.


Daima kendisinin bir insan olduğunu ifade eden Resûl-i Ekrem (sav) vahye muhatap olmadan önce, okuma-yazma bilmiyor ve "İman nedir? Kitap nedir?" gibi meseleler zihnini yormuyordu. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de: "İşte biz sana da (ey Muhammed)

böylece emrimizden bir ruh vahy ettik. Halbuki (vahiyden evvel) kitap nedir? İman nedir? sen bilmezdin. Fakat onu biz bir nûr yaptık. Bununla kullarımızdan kimi dilersek ona hidayet veririz.

Şüphesiz ki sen, doğru bir yolun rehberliğini yapıyorsun."( Şûra Sûresi: 52) hükmü beyan buyurulmuştur. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; hesap gününü düşünen her mükellef, vahyin hem lügat, hem ıstilahî mânâsını iyi bilmelidir.

Ayrıca unutulmamalıdır ki, vahye tâbi olmayan insan, hevâ ve hevesinin kurbanı olur, imtihanı kaybeder.(Kelimeler ve Kavramlar)



Vahiy'nın (Yani Kur'an-ı Kerim) Özellikleri

a) -- Peygamber (s.a.s)'e uyanıkken Cebrail vasıtasıyla veya uykuda ve diğer vahy yollarıyla inzâl edilmiştir.
b) -- Lafız ve manaları Allah tarafındandır,
c) -- Lafzı Arapçıdır,
d) -- Gerek namazda, gerekse namaz dışında okunarak ibadet edilir,
e) -- Şekil ve manası Allah tarafından konmuştur,
f) -- Abdestsiz ve guslü gerektiren bir halde bulunan kimsenin Ona dokunması lazım gelir,
g) -- Boy abdest alması gereken kimse O'nu okuyamaz,
h) -- Her harfini (ibadet kasdıyla) okumanın on sevabı vardıra,
i) -- Belli kısımlarına âyet ve sûre adı verilir,
j) -- Mushaf’ta yazılıdır,
k) -- Fâtiha suresi ile başlayıp, Nâs suresi ile sona ermiştir,
l) -- Zamanınıza kadar kitap halinde tevatür yoluyla gelmiştir,
m) -- Nesilden nesile intikalinden, her türlü değiştirilmeden Allah'ın koruması ile korunmuştur,
n) -- Beşer, bir benzerini meydana getirmede acizdir,
o) -- Lafzı olmaksızın yalnız manasıyla nakli (rivayeti) caiz değildir.



Kur'an'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız. (Hicr Suresi - 9)
Bu âyet açıkça göstermektedir ki, Kur’an-ı Kerim Allah’ın koruması altındadır
ve kaybolmaksızın, en ufak bir tahrife uğramaksızın kıyamete kadar aslını muhafaza edecektir. *//* Ayetin Meali için Bkz.. Diyanet Vakfı Kur'an Meali



Lafzı muhkem anlaşılan Kur'an-ın
Çünkü kayıdında değiliz hiç birimiz mananın

Ya açar bakarız nazmı celilin yaprağına
Ya da üfler geceriz bir ölünün toprağına

İnmemiştir hele Kur'an bunu hakkıyla bilin
Ne fal bakmak ne de toprağa üflemek için.

Mehmet Akif Ersoy


Kur'ân bu özellikleriyle, vahyi metlüv (okunan vahyi) meydana getirmektedir. Kurbet niyetiyle namaz ve namaz dışında okunmakla ibadet edilir. Diğer vahy mahsulü olan kudsî hadis ve hadislerle namazda okunarak ibadet edilmez. Ancak namaz dışında ilim ve teberrüken okunabilir.


Kudsî Hadis
Allah'ın, manaları Hz. Peygamber'e (s.a.s) ilham ettiği fakat lafızlarını Peygamber (s.a.s)'in ifade ettiği, Kur'ân'dan sayılmayan, okunmakla ibadet olunmayan (Kur'ân gibi namazda okunmaz), ahad yolla (tevatürle değil) Rasûlüllah (s.a.s)' tan nakledilmiş ve onun tarafından da Allah'a nisbetle ifade edil Allah’ın, manaları Hz. Peygamber'e (s.a.s) ilham ettiği fakat lafızlarını Peygamber (s.a.s)'in ifade ettiği, Kur'ân'dan sayılmayan, okunmakla ibadet olunmayan (Kur'ân gibi namazda okunmaz), ahad yolla (tevatürle değil) Rasûlüllah (s.a.s)' tan nakledilmiş ve onun tarafından da Allah'a nisbetle ifade edilmiş sözlerdir. Kudsî hadis hakkında iki görüş vardır:


1 - Kudsî hadislerin hem sözleri hem de manası Allah'tandır, fakat Kur'ân'dan bir âyet değillerdir. 2 - Kudsî hadislerin manası, diğer hadisler gibi Allah'tan, sözleri ise Rasûlüllah tandır. Bu tür hadislere aynı zamanda "rabbanî ve ilahî hadisler" de denir. Kudsî hadislerde: "Rabb’inden rivayet ettiği hadiste Rasûlüllah şöyle buyurdu", "Kendisinden Rasûlüllah'ın rivayet ettiği hadiste Allah Teâlâ şöyle buyurdu" gibi ifadeler kullanılmıştır sözlerdir Hadis

Ebu'l-Bekâ, hadîsi şöyle tarif eder: Hadîs, tahdis mastarından bir isimdir, haber vermek manasınadır. Sonraları Rasûlüllah (s.a.s)'e nisbet edilen bir söze veya fiile yahut bir takrire hadis denmiştir. Sünnet ise lügatte, kişinin takip ettiği yol, pratik hayatta hal ve tavır, âdet, gidiş, sîret gibi manalara gelir. Hadîs alimlerince hadîs ile sünnet aynı manada kullanılmıştır. Sünnet kelimesi genelde Allah'a ve Rasûlüllah (s.a.s)'e nisbet edilir.



Allah'a nisbet edildiği zaman âdetullah, kanun manasında kullanılmıştır:
"Daha evvel geçenler hakkında da Allah bu âdeti koymuştur" (el-Ahzab, 33/62);
"Biz bunu senden evvel gönderdiğimiz peygamberler için de sünnet (kanun, kaide) yapmışızdır. Habibim sen bizim sünnetimizde hiç bir değişiklik bulamazsın"
(el-İsra, 17/77; Fatır, 35/43)Sünnet kelimesi Hz. Peygamber'e nisbet edildiği zaman da onun sözleri, yani hadis-i şerifleri, fiilleri ve takriri anlaşılır.


Sünnet, dolayısıyla hadis-i şerifler "vahy-i gayrı metlüv" dür ve özellikleri şunlardır:

1- Yalnız manası Allah tarafından vahy edilmiştir, sözleri Rasûlüllah (s.a.s)'e aittir.
2- Bu sebeple manayı iyi anlayanların, onu yalnız manasıyla nakletmeleri caiz görülmüştür.
3- Lâfzı mu'ciz değildir.
4- Okunarak ibadet edilmez (namazda okunsa namaz bozulur).
5- Uykuda ve uyanıkken, meleksiz ve melekle türlü vahiy şekilleriyle gelmiştir.
6- Kur'an için yukarıda sayılan diğer özellikler burada aranmaz.(Şamil İslam Ansiklopedisi Vahiy Maddesi)





Allah'ım (c.c) Yalınız Sana Kulluk eder ve Yalnız Senden Yardım isterim
EBUBEKİR YASİN
Kur'an ve Sunnetin aydınlığında buluşmak ümidi ile…





سُبْحاَنَكَ اَللّٰهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
سُبْحَانَكَ اَللّٰهُمَّ وَبِحَمْدِكَ اَشْهَدُ اَنْ لَا اِلٰهَ اِلَّا أَنْتَ وَحْدَكَ لَاشَرِيكَ لَكَ اَسْتَغْفِرُكَ وَاَتُوبُ اِلَيْكَ



En İyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir

Kur'an'ın gölgesi altında yaşamak bir nimettir. Sadece onu tadanın alabileceği bir nimet. İnsan ömrünü yücelten, onurlu kılan ve arındıran bir nimet. Allah'a hamdolsun ki, bana ömrümün bir bölümünü Kur'an'ın gölgesi altında yaşama imkanını bağışladı. Bu dönemde hayatımın bugüne kadar ki bölümünde hiç tatmamış olduğum bir nimetin hazzını duydum. İnsan ömrünü yücelten, onurlu kılan ve arındıran nimetin hazzını.. Kur'an-ın Gölgesinden Mesajlar Şehid Seyyit Kutup

Rabb olarak Allah'tan, Din olarak İsalam'dan, Resul ve Nebi olarakta Muhammed'ten(a.s) Razı oldum; ve kayıtsız ve şartsız teslim oldum Sen Şahitsin Rabbin EBUBEKİR YASİN Kuran ve Sunnetin aydınlığında buluşmak ümidi ile…




Eraykitap ilmin kısa yolu © 2009 - 2025 Tüm hakları saklıdır. // Designed by Eraykitap.com //