En İyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadet Sağlayan Bilgidir
Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.Kim (Allah huzuruna) iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır. Kim de kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.(Enam Suresi-159-160)
Yer Yüzünün Kayan Yıldızları Ashab-ı Kiramın Kısa Hayat Tarihceleri
Milâdı 613 yıllarında Medine'de doğan ve milâdı 709 (h.90)
yılında Basra'da vefât eden Hz. Enes b. Mâlik'in neseb silsilesi: Enes b. Mâlik
b. Nadr b. Bamdam b. Zeyd b. Haram b. Cündüb b. Amir b. Ganm İbn Adiyy b.
Neccâr, Ebû Hamzatü'l-Ensan el-Hazrecî'dir. Annesi ise, Ümmi Süleym Sehle binti
Milhan b. Halid b. Zeyd b. Haram b. Cündüb'dür. Annesi Ümmi Süleym, ensardan
olup isminin Sehle oluşu hakkında çok çeşitli ihtilâflar vardır. Bazı eserlerde
ismi Remile, Meyse ve Melike olarak zikredildiği gibi, Zamîsâi (Zümeysâ) veya
Remisâi (Rümeysâ) olarak da geçmektedir.
Hz. Ümmi Süleym müslüman olunca, kocası onun İslâm'dan dönmesi
için çok baskı yaptı. Fakat bu baskılardan bir sonuç alamayınca kızdı ve Ümmi
Süleym'den ayrılarak Şam'a gitti. Orada kısa bir müddet ikamet ettikten sonra
vefat etti.
Babasının ölümü üzerine Enes'in annesine Ebû Talha tâlib oldu.
O zamanlar Ebû Talha henüz müşrik idi. Ümmi Süleym, onunla evlenmek için İslâm'ı
kabul etmesini şart koştu. Ebû Talha bu şartı kabul ederek Hz. Ümmi Süleym ile
evlendi. Resul-i Ekrem (s.a.s.)'in Medine'ye hicretlerinde, Enes b. Mâlik henüz
on yaşlarında bir çocuk idi. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Medine'ye gelişlerinde
Medineli müslümanlar arasında meydana gelen heyecan ve coşkuyu Hz. Enes şöyle
anlatmaktadır:
"Medine'nin çocukları hem koşuyorlar ve hem de "Muhammed geldi,
Muhammed geldi!" diye bağırıyorlardı. Ben de onlarla birlikte koşmaya ve
bağırmaya başladım. Bu şekilde koşup bağırırken etrafıma baktım, bir şey
göremedim. Çocuklar ise yine bağırıyorlardı koşuşarak. Ben de koştum ve
bağırdım. Fakat etrafıma dikkat edince gelenleri göremedim. Nihayet Resulullah
ile Hz. Ebû Bekir geldiler. Biz kendilerini gördükten sonra, adını şu anda
hatırlayamayacağım adamın biri bizi şehre gönderdi. Bize "Resulullah'ın
geldiğini haber verin" diye tenbih etti. Şehre koştuk ve müslümanlara haber
verdik. Ensardan beşyüz kişi onları karşılamaya çıktılar. Ensâr, onları
karşılayarak, "Buyurunuz, burada emniyete kavuşacaksınız. İtaat ile
karşılanacaksınız" dediler.
Resul-i Ekrem kendisini karşılayanlarla birlikte şehre girdi. O
sırada şehrin bütün halkı Resul-i Ekrem'i karşılamak üzere evlerinden ve
dükkânlarından dışarı çıkmışlardı. Kadınlar da evlerinin damlarına çıkarak Hz.
Peygamber'in gelişini seyrediyorlardı. Resul-i Ekrem ile birlikte gelen Hz. Ebû
Bekir'i de görüyorlar ve fakat ikisinden hangisinin Resulullah olduğunu
etraflarına soruyorlardı. Ben hayatımda o güne benzeyen bir gün
görmemiştim.!
Hz. Peygamber, Medine'ye geldikten sonra bütün ensâr kendisine
hizmet etmek hususunda yarışıyorlardı. Hz. Enes b. Mâlik'in annesinin, hizmet
yarışında yapabilecek veya verebilecek hiçbir şeyi yoktu. Bundan dolayı hemen
Enes b. Mâlik'i çağırıp elinden tutarak Resul-i Ekrem'in huzuruna çıktı: "Ya
Resulullah, ben fakir bir kimseyim. Sizlere yardım edecek bir şeyimiz yok. Bu
oğlumdur, yardım etmek ve hizmetinizde bulunmak üzere sizlere bırakıyorum. Onu
kabul ediniz" dedi. Resûl-i Ekrem, bu içten gelen arzuyu kırmadı. Enes b.
Mâlik'i yanına aldı. Bütün zamanlarında onu yanında bulundurdu.
Enes b. Mâlik, Resulullah'ın hizmetine girdikten sonra O'nun
bütün emirlerini büyük bir dikkat ve itina ile yerine getirmeye çalıştı. Resul-i
Ekrem ile aralarında sır olarak kalmasını arzu ettikleri şeyleri büyük bir
dikkatle muhâfaza eder ve onları annesine bile söylemezdi. Nitekim kendisinden
rivâyet edilen bir hadis-i şerifte Enes şu olayı anlatır:
"Çocuklarla birlikte oynuyordum. Resulullah (s.a.s.) olduğumuz
yere teşrif buyurdu. Bize selâm verdi. Sonra benim elimden tuttu. Ve beni bir
işe gönderdi. Kendisi de bir duvarın gölgesinde oturarak benim geri dönmemi
bekledi. Ben, O'nun emrini yerine getirmek için gittim, emirlerini ifa ettim ve
sonra dönüp gelerek neticeyi kendilerine bildirdim. Sonra dâ evime döndüm. Annem
Ümmi Süleym neden geciktiğimi sordu. Ben de, 'Rasûlullah, beni bir işe gönderdi'
dedim Validem, 'Ne işi?' dedi. Ben de, 'sırdır' diyerek söylemedim. Annem benim
bu tavrımı çok beğenmiş olacak ki bana, 'Oğlum, Resul-i Ekrem'in sırlarını iyi
sakla!' dedi!"
Hz. Enes b. Mâlik, her sabah, sabah namazında Resul-i Ekrem'in
yanında bulunarak O'nunla birlikte sabah namazını kıldıktan sonra Resul-i
Ekrem'e oruca niyet edip etmediğini sorardı. Eğer oruca niyet ettiğini öğrenirse
hemen iftar yemeğini hazırlardı.
Hz. Enes b. Mâlik, Resul-i Ekrem'e o kadar sokulurdu ki, adeta
ikisinin dizleri birbirine değerdi. Nitekim Hayber gazvesinde, Resul-i Ekrem,
Hz. Enes b. Mâlik ile birlikte giderken dizleri birbirlerine dokunuyordu. Hz.
Enes, Resul-i Ekrem'e çok yakın olduğu gibi ailesi de çok yakındı. Nitekim Ümmi
Süleym Hayber'den sonra Hz. Safiye ile evlenen Resulullah'ın evlenme işlerinde
O'na yardım etmiştir. Yine Resul-i Ekrem, Hz. Zeyneb ile evlendiği zaman, Hz.
Ümmü Süleym, O'na yemek yaparak hizmet etmiştir. Bu arada Hz. Enes davet
olunacak şahısları çağırmakla görevlendirilmişti. Hz. Enes b. Mâlik, Bedir
gazvesinde henüz oniki yaşında olmasına rağmen savaş alanına gitmiş ve savaş
esnasında mücâhidlere hizmet etmiş bu arada Resulullah'ın hizmetini de
aksatmamıştır. Hz. Enes'e yaşının küçük olduğu hatırlatılarak Bedir'e iştirak
edip etmediği sorulduğunda, "Bedir'den kim geri kaldı ki ben geride kalayım?"
cevabını vermiştir.
Uhud ve Hendek gazvelerinde Enes b. Mâlik yine Resulullah ile
beraberdi. Hudeybiye barışı sırasında henüz delikanlılık çağına gelmek üzere
idi. Umretü'l-Kaza'da ise Resul-i Ekrem'e refâkat ederek Mekke'ye gitti. Daha
sonra Hayber gazvesine ve Mekke fethine katıldı. Daha sonra Huneyn gazvesinde de
bulundu. Ayrıca Resul-i Ekrem ile birlikte Tâif muhâsarasına katıldı. Veda
Haccı'nda da bulunan Enes b. Mâlik, Resul-i Ekrem'in irtihalinde Medine'de
idi.
Enes b. Mâlik, Hz. Ebû Bekir devrinde Bahreyn çevresindeki
kabilelere âmil olarak zekâtları toplamaya memur tayin edildi. Hz. Ebû Bekir'in
vefâtında Bahreyn'de idi. Sonrâ Medine'ye geldi. Hz. Ömer, Enes b. Mâlik'i savaş
meydanlarına göndermeyerek yanında alıkoydu ve istişâre meclisine dahil etti.
Hz. Ömer, Enes b. Mâlik'in akıl ve ileri görüşlülüğünden daima istifâde
etmiştir.
Hz. Ömer devrinde Medine'de kalan Hz. Enes b. Mâlik,
zamanlarının çoğunu fıkıh öğretmekle geçirdi. Bu duruma õmrünün sonuna kadar
devam etti. Bu arada Hz. Ömer zamanında Basra'ya göçerek orada yerleşti. Orada
da müslümanlara aynı şekilde fıkıh öğretmeye devam etti. Bir defa da İran
bölgesindeki cihad birliklerine katıldı. Tuster şehrinin alındığı savaşa katılan
Enes b. Mâlik şehir teslim alındıktan sonra ganimet mallarının Medine'ye
getirilmesi işini üstlendi. Tekrar Basra'ya dönüp şehre vardığında Hz. Ömer'in
şehâdet haberini öğrendi. Enes b. Mâlik Hz. Osman zamanında Basra'da kalarak
fıkıh öğretimine devam etti. Hz. Osman'ın son devirlerinde fitne ve fesad
olaylarına katılmamak için her imkânını kullandı. Medine'nin âsiler tarafından
tehdit altında olduğunu öğrendiği zaman. yanına Umran b. Husayn'ı alarak ashâbın
çoğu gibi Halifenin yanına hareket etti. Ertesi günü yolda iken Hz. Osman'ın
şehâdet haberini aldı. Hz. Osman'dan sonra hilâfet makamına Hz. Ali geçti.
Fitnenin en büyük merkezlerinden biri Basra şehriydi. Enes b. Mâlik, Basra'da
ikamet etmesine rağmen fitne ve fesad olaylarına hiç karışmadı. Kendisine müsbet
veya menfi açıdan yapılan fikir alışverişlerine de itibar etmeyerek hepsini
reddetti. Hz. Enes b. Mâlik, fitne ve fesad olaylarına karışmamakla birlikte
zulme ve haksızlığa karşı sessiz de kalmamış ve cephe almıştır. Nitekim Haccâc
b. Yûsuf'un valiliği sırasında yapmış olduğu zulmü gördüğünde, onu hemen
Abdülmelik'e şikâyet etmekte tereddüt göstermedi. Buna rağmen Haccâc-ı Zâlim,
Enes'in derslerine devam etmiş ve onu hoşnut etmeye gayret sarfederek dâima hâl
ve hatırını sormuştur.
Emeviler zamanında, ashâb-ı kirâmın sayıları gittikçe azaldı.
Kalanların ise değeri her gün daha da çok artmaya başladı Halk, bu gibi zevâtı
arıyor, buluyor ve onları dinliyordu. Hz. Enes b. Mâlik de ashâb-ı kirâm içinde
en uzun ömürlü olanlarından biriydi. Bu itibarla halkın iltifâtına ve
muhabbetine dâima mazhar olmuştur.
Hicretten sonra seksen seneyi geçen bir ömür süren Hz. Enes b.
Mâlik artık yaşlanmıştı. Hulefâ-i Râşidîn devrinde yaşadığı gibi Emevilerin de
pekçok hükümdarı devrinde yaşadı. Basra şehrinde hastalandığı etrafa yayılınca,
halk dalgalar halinde evine gelerek kendisini ziyaret etti ve gece gündüz onu
yalnız bırakmadı. Nihâyet milâdı 709 yılında Basra'da Rahmeti Rahmana kavuştu.
Vasiyyeti gereği Rasûl-i Ekrem'in saçlarından bir kısmı kabrine kondu. Techiz ve
tekfin işleri de yine vasiyyeti üzere yapıldı.
Hz. Enes b. Malik, güzel huylu idi. Kendisi son derece nazik,
lâtif ve yumuşak huylu güzel yüzlü, hoş sohbet bir sahâbî idi. Resulullah'a olan
sevgisini her zaman ve her yerde açığa vuruyordu. Hz. Peygamber'in hizmetinde
bulunmak onun için son derece sevindirici, zevk verici ve neşeli bir işti.
Resulullah da onun halini her zaman takdir edip fırsat buldukça onu hayır ile
yâd eder ve hizmetini dua ile karşılardı. Resul-i Ekrem'in vefâtından sonra Enes
b. Mâlik, ders vermeye başladığı zaman Resulullah devrini büyük bir zevk ve şevk
içinde anlatır ve onun sünnetinden ve yaşayışından söz ederken vecd içinde adeta
kendinden geçerdi. Hz. Enes b. Mâlik, her davranışını Resulullah'ın sünnetine
uydurmaya çalışırdı. Resulullah'ın bütün hal ve hareketini kendisine rehber
yapmıştı. O'nu aynen taklid eder:ti. Herhangi bir sahâbîye namaz hakkında soru
sorulduğu zaman onlar hemen Enes b. Mâlik'i örnek olarak gösterirdi.
Hz. Enes'in en önemli vasıflarından biri de haksever olması
idi. Halkı zulüm ve şiddet hareketleri ile yıldıran emirlere şiddetle çatardı.
Bu durumda kalan emirler, onu kırmamak için sözlerini küçük bir çocuk gibi
dinlerlerdi. Nitekim Hz. Hüseyin'in başı Ubeydullah b. Ziyad'a getirildiğinde
Ubeydullah Hz. Hüseyin'e karşı çirkin sözler söylemeye başlayınca, orada bulunan
Hz. Enes hemen müdâhale ederek, "Bu baş, Rasûl-i Ekrem'in başına benziyor"
diyerek onu susturmuştu.
Enes b. Mâlik, çoluk çocuğunun kalabalıklığı ile tanınır. Bütün
ensârdan daha fazla çocuk sahibi idi. Bu da Resulullah'ın bir duası eseriydi.
Hz. Enes'in annesi Ümmü Süleym, oğlunu Resulullah'a getirdiği vakit, Ondan oğlu
için dua etmesini istemişti. Resul-i Ekrem de Ümmü Süleym'i kırmayarak ellerini
kaldırıp: "Ya Rabbi, onun malını, evlâdını çoğalt ve onu cennete sok" buyurarak
dua etmişti. Bu dua' kabul olunmuş ve Hz. Enes b. Malik'in hem malı çoğalmış ve
hem de evlâtları çok olmuştu. Hz. Enes b. Mâlik'in çocukları arasında Abdullah,
Ubeydullah, Zeyd, Yahya, Halid, Musa, Nasr, Ebû Bekir, Ömer,Alâ, Berra, Reme,
Ümeyme ve Ümmü Haram'ı sayabiliriz. Bu evlâtlarının hemen hepsi tarih'te meşhur
olmuşlardır.
Hz. Enes b. Mâlik son derece yakışıklı ve nurânî yüzlü bir
kimse idi. Zaman zaman sakalını boyardı. Bütün hayatı boyunca son derece sade ve
basit bir hayat sürmüştür. Fakir-fukara gördüğü zaman hemen yanına giderek
tasaddukta bulunur, talebelerine harçlıklar vererek onlara yardımcı olurdu.
Kendisi son derece gayretli ve cesur idi. Hiçbir şeyden korkmaz ve çekinmezdi.
En çok korkulan vali ve hükümdarlar karşısında her sözünü açıkça ve çekinmeden
söyleyerek onların kötülüklerine engel olurdu. Cihada katıldığı zaman, sanki bir
ordu imiş gibi gayet fütursuzca düşman üzerine saldırarak gözlerini yıldırır ve
onları korkuturdu. Talebelerinin sayısı oldukça fazladır. Bunlar arasında
tanınmış pekçok tâbiîn vardır. Hasan-ı Basrî, Süleyman Temri, Katâde, Muhammed
b. Sîrin el-Ensârı, Saîd b. Cübeyr bunlardandır. Rivâyet etmiş olduğu hadis-i
şeriflerin sayısı oldukça fazla olup bunların pek çoğu ittifak halinde hadis
kitaplarında zikredilmiştir.
Hz. Enes (r.a.)'in rivâyet ettiği meşhur bazı hadis-i
şerifler:
"Zâlime yardım, onu zulmünden alıkoymaktır. "
"İnsan sevdikleri ile beraberdir"
"Ey nas, takvânıza dikkat ediniz. Şeytan sizi aldatmasın"
"İçinizden bir kimse, bir felâkete uğraması yüzünden, ölümü
temenni etmesin; ölümü dileyecek hale gelenler; 'Ya Rabbi, hayat hakkımda
hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat, hayat hakkımda hayırlı olmadığı zaman ruhumu
kabzet' desin"
"Resul'i Ekrem efendimize dokuz yıl hizmet ettim, onun bana bir
kez bile, "şu işi yapmasaydın-da böyle yapsaydın" dediğini yahut onun benim bir
işimi ayıpladığını görmedim. "
Sonraki Tarih