Bu sure, Medine'de
nazil olmuştur, 11 ayettir. Bir rivayete göre de cum'a ile ilgili son ayetler
(üç ayet) Medine'ye hicretten hemen sonra nazil olmuş, baştarafı hicretin 7.
yılında nazil olmuştur. Fakat iki bölümün birbiri ile olan yakın alakasından
dolayı, bu ayet-i kerimeler yazımda aynı sure içerisinde toplanmış.
Sure-i celilenin
başında Allah (c.c); "Göklerde ve yerdeki her şeyin Allah'ı teşbih
ettiğini" haber veriyor. Arkasından "efendimiz (s.a.v.)'in, ümmi bir
toplum arasından peygamber olarak gönderildiğini ve o topluma Allah'ın
kitabını okuduğunu, onları temiz bir toplum haline getirdiğini, onlara kitabı
ve hikmeti öğrettiğini" haber veriyor.
Arkasından da
yahudilerin kitap bilgileri olduğunu fakat bu bilgileriyle amel etmediklerini,
onların bu durumlarıyla sırtında kitap taşıyan eşeklere benzediğini Allah
(c.c.) haber veriyor. Cumartesi gününe riayet etmeyen, onu değiştiren ve o
günde yasaklananları yapan toplum bize bildirildikten sonra, bizede cuma
namazını kılmamız, ezan okununca hemen Allah'ın zikrine koşmamız emrediliyor.
Aralarında böyle bir alaka var.[1]
1- Göklerde
ve yerde olanlar, herşeyin sahibi, tertemiz, herşeye galip ve hakim olan
Allah'ı teşbih ederler.
Bu ayette Allah(c.c)
"Göklerde ve yerde her ne var ise, Allah'ı teşbih eder" diyor. Böyle
olunca yaratılan herşey, Allah'ı teşbih eder. En uzak yıldız dahil (ki, Mülk
suresinin tefsirinde geçmişti birinci kat semadadır. Kur'an-ı Kerim yedi kat
semadan bahsediyor. Yıldızların en uzağıda birinci kat semadadır. Onun
dışındaki genişliği ifade edecek rakamı insanoğlu henüz bulmuş değildir.)
Yedinci kat semanın en uzağına kadar ve yerin yedi kat altına kadar yaratılmış
herne yar ise Allah'ı teşbih eder.
"Göklerde ve
yerde olanların hepsi Allah'ı teşbih ediyor" ama biz anlayamıyoruz.
Anlayamadığımızı da bir başka ayet-i kerime de Rabbim haber verir; "Fakat
siz onların tesbih'ini anlayamazsınız." (İsra 44) Karıncanın kendine
görebir zikri vardır. Kelebeğin kendine göre bir zikri vardır. Arının, gülün,
denizin, dağların kendilerine göre bir zikri vardır.
Herkes bir zakirdir.
Herkes gökyüzünde uçarken, yeryüzünde yürürken, zikredenlerin arasından
geçtiğini düşünecek. İnanmayanların da bütün hücreleri Allah'ı zikreder;
Dilinin et parçası Allah'ı zikreder. Onun kafirliği, iradesini kötüye
kullanmaktan, aklını Allah'ı inkarda kullanmasından dolayıdır. Yoksa onun kanı
da, kalbi de, canı da Allah'ı zikretmektedir. İradesiyle bu zikri
yapmadığından dolayı cezalandırılacaktır.
Bu ayette Allah'ın
esma'ül-hüsnasmda 5 tanesi sayılmış oluyor. Hem Kur'an-ı Kerimi okuyoruz, hem
manasını anlıyoruz, herşey Allah'ı teşbih eder diyoruz, hem de Allah'ın
kelamını okuyarak ve de Allah'ın esmatil hüsnasından beş tanesini zikrederek
ibadetimize ve zikrimize devam ediyoruz. Buda Kur'an'ın bir özelliği ve
güzelliğidir. Allah'ın beş esmasının ayetin manasıyla alakası vardır. Göklerde
ve yerdeki her şeyin teşbih ettiği o Allah,
"El-Melik"
Gücü ve emri karşısında durulamayandır. Yani tabiatta her neyin olmasını
istiyorsa, insanoğlu ancak ona boyun eğmekle mükelleftir. Allah(c.c)
gökyüzünü, güneşi ve havayı veriyor, biz bunu istemeyiz deyip engelleyecek
kimse yok. O tabiatın yönetiminde hiç kimsenin etkisinde değil, kimse de onun
gücünü engelleyecek güçte değil O "Kuddüs'tür"; O bütün
eksikliklerden uzaktır. Yani doğmaz, doğrulmaz, ölmez, hastalanmaz, uyumaz
kısaca bütün eksikliklerden yüce ve kendisi tertemizdir.
Allah'ın bu
Kuddusiyeti tecelli etmemiş olsaydı, yeryüzünde Hz. Adem'den bu güne kadar
ölenlerin kokusu yeryüzünü durulamaz hale getirirdi. Fakat Rabbim yeryüzünde
bir denge kurmuş. Bir tarafta ölenler, bir tarafta yok olanlar, bir tarafta
pisleyenler, bir tarafta pisliği temizleyenler.
Bir diğer taraftan
güneşi bu işe musahhar kılmış. Tabiatta milyonlarca temizlik işçisi yardır.
Onun için dağlar eğer insanoğlu kirletmiyorsa, kendi kirini temizler bir
mekanizmaya sahiptir. Rabbim tabiata dengeyi böyle koymuştur. Dengeyi insanoğlu
bozmaya çalışmaktadır.
Mü'minler olarak
bizler insanların kirlenmesini istemiyoruz, gönüllerine şirk inancının Allah'ı
inkar pisliğinin girmesine karşı duruyoruz. Çünkü tabiatın kirlenmesi gönülün
kirlenmesinden meydana geliyor. Gönül kirlenince tabiat kirleniyor. Gönül temiz
kalacak olursa tabiatta temiz kalıyor.
O "Aziz' olan
Allah, herşeye hükmeden hükmündede hikmet sahibi olan Allah'ı (c.c), herşey
teşbih eder.[2]
2- O,
ümmiler içinde kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, onları
temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten Peygamberi gönderendir. Halbuki
onlar bundan önce açık bir sapıklığın içindeydiler.
3- Onlardan
henüz kendilerine katılmamış olan diğerlerine de (Peygamber olarak
gönderilmiştir.)
O Allah (c.c.) yani Melik,
Kuddüs, Aziz ve Hakim olan Allah (c.c.) ümmiler arasından onlara bir peygamber
göndermiştir. Onlara henüz kavuşmayan bizlere de, daha sonra gelecek olanlara
da bizim peygamberimiz hz. Muhammed(s.a.v.) gönderilmiştir.
Daha önce onlar her ne
kadar apaçık bir sapıklığın içerisinde iselerde onkrı temize çıkarmak, onlara
kitabı öğretmek, onlara hikmeti öğretmek ve onlara Allah'ın ayetlerini okumak
üzere peygamberini göndermiştir. Sevgili peygamberimizin görevleri Kur'an-ı
Kerim'de çeşitli şekilde verilmiştir. Burada ise "Onlara Allah'ın
ayetlerini okuyan bir peygamber" "Onları bu ayetlerle temizleyen,
temiz bir toplum meydana getiren peygamber" olarak nitelenmektedir.
Hz. peygamberin
(s.a.v.) Bu sayılan 4 özelliği diğerlerinin neredeyse özü durumundadır. O
peygamber, o günün şartlan içerisinde olan bir toplumu temizlemiştir. Şu anda
sizi rahatsız edecek bütün haberlerin en kötü uygulaması Mekke toplumunda
vardı. Ahlaksızlığın boyutlarını bizim tahayyül etmemiz mümkün değil. İşte
böyle bir toplum düzeltilmiştir. Ne ile düzeltilmiştir. Onlara okunan Allah'ın
ayetleriyle düzeltilmiştir.
Biz bugün Türkiye'de
65 milyon insan, dünyada 6 milyar insan temiz toplum istiyoruz. Aslında bu bir
dirilme alametidir. Yani 6 milyar insanın temizliği istemesi bir hayra
alamettir. Fakat bu istenilen temiz toplumun meydana gelmesi için hangi
ilkeler benimsenecek?
Bir kısmı koministlik
ilkeleri? Benimsedi temizlenmedi, en kötü hale dönüşüverdi. Kapitalist
ilkelerin bütün sistemleri denendi olmadı. Onlar diyorlar ki; biz başarılı
olamadık, konforu teknolojinin bütün imkanlarından yararlanarak sağladık ama,
oğlumuz eroinman oldu, kızımız fahişe oldu. Yani toplum iyice bozuldu.
Şimdi sıra bizde, Bu
topluma bir teklif getirebiliriz biz. Bu kendi teklifimiz değil. Allah
(c.c.)'m onları, yani toplumu temizlemek için indirdiği ayet-i kerimelerini bu
insanlara okuyacağız. Bu insanlara insanın Allah tarafından yaratılan bir
şaheser olduğunu, bunun kırılmaması gerektiğini anlatacağız.[3]
4- Bu,
Allah'ın lûtfûdur. Onu dilediğine verir, sahibidir.
Peygamberlik Allah'ın
bir lûtfû keremidir, onu dilediğine verir."
Yahudiler itiraz
ediyorlar!!. Bu okuma yazma bilmeyen insanların arasından, bu okuması-yazması
olmayan peygamberi niye gönderiyor? Bu naşı! peygamber olur?
İlimle insan belirli
mevki elde eder. Fakat peygamberliğin okumayla alakası yoktur. Alim olan Allah
(c.c.) peygamberlik için dilediği insanları seçiyor. O dilediği insanlara
dilediği kadar ilim veriyor. Böylelikle peygamber olarak gönderiyor. Allah
dilediğini seçer. İnsanların bu konuda hiçbir müdahalesi yoktur.
Yahudiler,
kendilerinden peygamber gelmesini bekliyorlar. Mekke'nin müşrikleri de
itirazlarında diyorlar ki; Allah mutlaka bir peygamber gönderecekse bunu
Mekke'nin veya Taif in, şu iki şehrin ileri gelenlerinden, filan adamı
göndermesi gerekmezmiydi.?[4]
Dikkat ederseniz,
Mekke'li müşriklerin peygamberlik için ileri sürdükleri değerler, günümüz
müşrik insanlarının da değerleridir. Yani bir insanın değerli olabilmesi için
paraya sahib olması gerekir diyorlar. Kimin parası fazla ise onun sözü geçer,
inancı Mekkede de vardı, günümüz cahil toplumunda da vardır.[5]
5-
Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların durumu; kitaplar
taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini yalanlayan kavmin durumu ne
kötüdür. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
Tevrat-ı Öğrenip,
ezberleyip de amel etmeyenlerin durumu; sırtında kitap taşıyan eşeklere benzer
diyor. Misal olarak "eşek" kelimesi kullanıldığından biraz kaba gibi
ama böyle bir insanın tanıtımı içinde Allah (c.c.) bu kelimeyi seçmiştir.
Dünyanın en değerli kitaplarını bir eşeğin sırtına yükleseniz, eşek o
kitaplardan ne kadar yararlanır? Dünyanın en değerli silahlarını eşeğin sırtına
yükleseniz, kendisini yemek için gelen kurd'a karşı nasıl kullanabilir?
İnsanların kültürlü,
irfan sahibi, ilim sahibi biri olduğunu ağzından söylediklerine bakarak değil,
onun hayatına tatbik edişine, yani aile hayatında, komşuluk hayatında, devlet
hayatında, mahalle hayatında, üniversitedeki hayatında ilmini ne kadar tatbik
ediyor? Bunlara bakılması gerekir. Allah'ın ayetlerini yalanlayan bu toplumun
misali ne kötü şeydir. Allah zalimlere hidayet vermez.[6]
6- Deki;
"Ey Yahudiler, eğer siz insanlardan ayrı olarak Allah'ın dostları
olduğunuzu iddia ediyorsanız ve eğer doğru iseniz hemen ölümü isteyiniz.
"Ey Yahudi
olanlar!"; Kur'an-ı Kerim'de "Ey iman edenler," "Ey insanlar",
"Ey kafir olanlar" hitablarr olduğu gibi. burada da "Ey yahudi
olanlar" hitabı vardır. "Eğer Allah'ın yakın dostları diğer insanlar
değil de, yalnız sizin olduğunuz iddiasındaysanız, öyleyse ölmeyi arzu ediniz"
Eğer doğru söylüyorsanız hemen ölün.
Öyle güzel ifade ki;
Yahudiler ta Hz. peygamber zamanında kendilerinin Allah'ın seçkin kullan
olduğunu söylüyorlardı. Günümüzde de aynı şeyi söylemeye devam ediyorlar.
Mademki ahirette
cennete doğrudan gidecek olan sizsiniz niye bu dünyanın çilesini çekiyorsunuz
ki hemen ölün, ahirette Allah'a kavuşun cennetine gidin!!!.
Biz, mü'minler cennete
gidecektir diyoruz. Yani ben, sen gideceksin demiyoruz. Peki bizde hemen
gidebilecekmiyiz? Hayır! Ölünceye kadar imanımızı korumakla görevliyiz,
imanımızı korumanın yollarından biri de imansız insanların imana gelmesini
sağlamak için gayret göstermektir.[7]
7- Elleriyle
takdim ettikleri (kötülükleri) sebebiyle onu (ölümü) asla istemezler. Allah
/alimleri bilir.
Yani yaptıkları
kötülükleri çok iyi bildiklerinden ölümü istemezler. Çünkü onun hesabını
verecekler öldükten sonra. Yahudiler yaptıkları pislikleri çok iyi
bildiklerinden Ölümü de istemiyorlar Niye? Çünkü yaptıkları pisliklerin
cezasını çekeceklerde ondan. Allah zalimleri en iyi bilendir.[8]
8- Deki;
"Kendisinden kaçtığınız ölüm size mutlaka ulaşacaktır. Sonra gizliyi ve
açığı bilene döndürüldüğünüzde o size yaptıklarınızı haber verir."
Yaptığımız herşeyi
kayda geçiyor ve Rabbimizin huzuruna döndürüleceğiz "Tekrar dünyaya
döndürüleceksiniz" demiyor.
Günümüzde
"ahireti inkar cemiyetinin" mensubları; öldükten sonra dünyaya tekrar
geleceksiniz, diyorlar. Batıya olan imanı İslam'a olan imanından biraz ileride
olan bir iki insan bunları söylüyor.[9]
9- Ey iman
edenler, cuma günü namaz için çağrıldığında hemen Allah'ın zikrine koşun ve
alışverişi bırakın. Eğer bilmiş olsaydınız bu sizin için daha hayırlıdır.
Cuma günü ezan,
"Allah'u ekber" dediği andan itibaren satışı durdurunuz. Ezana beş
dakika kala hazırlığınızı yapınız. Bizim insanımız anlayışlıdır. Cuma günü
dükkanımıza gelip cuma vaktide kapalı bulursa, cuma namazından sonra yine sizin
dükkanınıza gelecektir. Bunun tatbikatı çok görülmüştür. Rızık endişesi ile
kapatmayanlar aslında kaybetmektedirler.
Bunun farkına da
varmazlar. Ben bir örnek vereyim; "Bir dükkana giriyorum, oradan bir
takım şeyler alacağım. Dükkana gelmiş bir dilenciye dükkan sahibi para
vermiyor. Vermemesi bir tarafa, hakaret de ediyor. Dilenci de üzülerek gidiyor.
Şahsen ben de o günden sonra o dükkandan alışveriş yapmıyorum."
O insanın para isteyen
dilenciye muamelesi beni rahatsız ettiğinden dolayı ben de o dükkandan
alışveriş yapmıyorum. Fakat benim bu nedenle alış-veriş yapmadığımı oda
bilmez. Bunun örneği hayatımızda çok olur. Rızık için çalışacağız ama
helalıncjan olmasına çalışacağız. Ezan okunduğu andan itibaren yapılan
alışverişlerin haram olduğunu bildirir bu ayetin tefsirleri. Onun için haram
lokma yememeye de dikkat edeceğiz.
"Eğer siz bilirseniz
bu sizin için daha hayırlıdır." Ancak hayrın ne yönde olduğu konusunda bir
açıklama yoktur. Bu dünyada hayırlı olabilir. Rızık yönüyle de hayırlı
olabilir. Cuma'ya riayet etmemiz, Ahirette zaten hayırlı olacaktır.
Fakihlerimiz ayetteki
"çağrıldığında" ifadesinden izni âm'ı yani devlet başkanının izninin
gerekli olduğunu, "Koşunuz" emrinden en az üç cemaat olması
gerektiğini, "alışverişi bırakın" emrinden cuma namazı kılman yerin
şehir veya şehir gibi olan yerler olması gerektiğini, "koşun" emrinden
özürlülere cumanın farz olmadığını anlamışlar. Hadisler de bu anlamı
kolaylaştırmış.[10]
10- Namaz
kılındığı zaman yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan (rızkından) arayın.
Allah'ı çok zikredin ki, kurtuluşa erebilesiniz.
Cıım'a namazını
kıldıktan sonra dağilınız ve Allah'ın lütfü kereminden de aramaya devam ediniz.
Dinimizde; "cuma günü mü'minler için bayramdır" sözü doğrudur. Ama bu
bayram sözü çalışmamayı
gerektirmiyor.
Bir gün istirahat yapılması
gerekiyorsa mü'minler bunun için 'cuma' gününü tercih ederler. Ama cuma. günü
tatil olacak, çalışılmayacak, yan gelip yatılacak diye bir kural da dinimizde
yoktur. Allah'ı çokça zikrediniz ki, kurtuluşa eresiniz. Kurtuluşa ermek
zikretmekten geçmektedir. Allah'ı zikretmek;
1-Allah,
Allah, Lailahe İllallah demektir
2-Farz
namazlardan sonra nafile namazlar da kılmak bir zikirdir.
3- Kur'an-ı
Kerim okumaktır.
4-Ticaretinizi
İslami kurallara göre yapmanızdır.
5-İnsanlarla
ilişkilerinizi İslam'ı kurallar üzerine kurmanız da bir zikirdir. İslam'a göre
yaşayan bir insanın 24 saati zikir halidir.[11]
11- Bir
ticaret veya eğelence gördüklerinde hemen ona fırladılar ve seni ayaküstü
bıraktılar. Deki; "Allah katındaki, eğlenceden ve ticaretten daha
hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırhsidir.
Olay şöyle; Sevgili peygamberimiz
(s.a.v.) Medine'de camide Cuma namazında hutbe okumak üzere minberde ashabına
Allah kelamından bir şeyler anlatırken; davul sesi gelir. Caminin içindeki
sahabe anlarlarki; Şam'dan geri dönen ticaret kervanı Medine'ye girmiştir.
Davul onun için çalmaktadır. Dıhyet'ül-kelbi (R.A) büyük bir ticaret kervâmyla
Şam'dan dönmüştür. Medine'de bir kıtlık var, açlık var.
Kervanın döndüğü
haberi davulla bildirilince, Mescidü'n-Nebevi de olan o sahabe derhal dışarıya
çıkarlar. Biz bunu şöyle düşünelim. Sahabe hayatını Kur'an'a göre düzenliyor.
Bu konuda bir uyan gelmemiş. Hutbenin nasıl dinlenileceği uygulaması gelmemiş
daha.
Bu ayet nazil oluyor.
Bu yapılan işin yanlış olduğu bildirilmiş, sahabe de bir daha yapmamış.
Mescidü'n-Nebevi'de 12 erkek 1 kadın kaldı diyorlar. Peygamber efendimiz
bunlara hutbe irad etti. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu.
Bazıları, herşeyi
Kur'an'dan aradıklarını, bulamadıklarından inkar ettiklerini söylerler.
Halbuki Kur'an'da olan bir çok şeyi kendi bilgisizlikleri sebebiyle bulamazlar.
Abdullah b. Mesud'a; "Peygamber efendimiz hutbeyi ayakda mı okurdu, yoksa
oturarak mı okurdu?" diye sorulduğunda bu ayeti okumuştur.
Bu ayet bizi ne
ilgilendirir? Tarihi bir olayı nakletmek üzere mi indirildi? Hayır!, Günümüzde
de biz bunu şöyle anlıyoruz; Bu güne kadar bir çok insan tanıdım. Çok samimi
insanlardı bunlar. İslam için herşeyi vermeye hazırdılar gençlik yıllarında.
Ama belirli yaştan sonra paranın içine öylesine girdiler ki, İslami mücadele
veren diğer arkadaşlarıyla gö: rüşernez, konuşamaz, telefonla bile
irtibatlaşamaz hale geldiler. Ticareti görünce, arkadaşlarını ayak üzeri
bırakıverdiler. İşte bu Ayet-i kerime'de kıyamete kadar bize bunu
hatırlatıveriyor.
Deki, Allah katında
olanlar, oyundan da, ticaretten de daha hayırlıdır. Rızık verenlerin en
hayırlısı Allah (c.c)dır. Siz O'nun kurallarına riayet edin, en güzel en
helalinden rızıkları Allah (c.c.) size nasib edecektir.[12]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/487.
[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/487-489.
[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/489-490.
[4] Zuhruf 31
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/491.
[6] Şifa Tefsiri Hadid 16
Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri,
Cantaş Yayınları: 7/491-492.
[7] Bak. Şifa Tefsin Bakara
94-96
Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri,
Cantaş Yayınları: 7/492-493.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/493.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/493.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/493-494.
[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/495.
[12] Gerçek ticaret için Şifa
Tefsiri Saf suresi 10'ncu ayetine bakınız.
Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri,
Cantaş Yayınları: 7/495-496.
![]() |
|
![]() |