Bu Sûre, Medine'de
nazil olmuştur, 14 ayettir. 4. ayetinde Mü'minlerin tuğlalar gibi birbirlerine
kenetlenmelerini ve saf tutmalarını, yani birbirleriyle omuz omuza vererek, bu
davayı omuzlamaları gerektiğini anlattığı için bu ismi almıştır.
Saff Sûresi, günümüzde
müslümanların en çok ihtiyaç hissettiği bir olayın şeklini tarif etmektedir.
Günümüzde dağınık
haldeyiz. Müslümanlar dünyanın her tarafına saçılmış inciler gibidir. Bu
inciler bir araya getirilip dizilirse, ancak değer kazanır. Fakat güçlerin
dağıtılmasıyla zayıflık meydana gelir. Bu sebeble biz Türkiye ve Dünya
müslümanları her zaman bir birimizin yanında olacağız. Tabiki bu her sahada;
sosyal, siyasal, hukuki, ticari, komşuluk hayatımızda, kısaca her türlü insani
münasebetlerimizi İslam'a göre ayarlarken, bunu toplu halde yapmaya gayret
edeceğiz. Birbirimizi destekleyeceğiz. İşte buna "saf tutma" denir.[1]
1- Göklerde
ve yerde olanların hepsi Allah'ı teşbih etmekte. O her-şeye galip, herşeye
hükmetmekte.
Bu bilgi bize Kur'an
-ı Kerim'de bir çok-kere tekrarlanır. Yani Rabbim bize derki; yaratılan her şey
Allah'ı teşbih eder.
Rabbim bize şunu
söylüyor. Ayaklarınızın altındaki toprak, taşlar, denizler, yıldızlar, Allah'ı
teşbih etmektedir. Siz niçin duruyorsunuz.[2]
2- Ey iman
edenler, yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?
Hattatlarımızın en
güzel şekilde yazıp levhalaştıracaklan ayetlerden biridir bu ayet.
Yapmayacağımız şeyleri;
"yapacağım, edeceğim" dememeliyiz. Çünkü yapmadığınız takdirde bir
müslümamn yalan söylemesi ortaya çıkıyor. Kendiniz yalan söylemiş olursunuz.
Diğer insanlar; "müslümanlar böyle yalan söylerler diye, onları
müslümanliğın aleyhine yöneltmiş oluveririz. Gücümüzle orantılı işler için söz
vermeliyiz.
Buharide
(Kitabü'l-Edeb'de) geçen bir hadisde Sevgili Peygamberimiz; "gücünüzün
yetmeyeceği adakları yapmayın" buyuruyor. Akli gücünüzle orantılı işlere
söz verin, bedeni gücünüzle orantılı işlere söz verin. Kesenizin, kasanızın
gücünü bilerek va'dde bulunun.[3]
3- Yapmayacağınız
şeyleri söylemeniz, Allah katında buğuz olarak büyüdü.
Allah'ın gazabına
uğramış olanları biz Kur'an-ı Kerim'de görüyoruz. Ad, Semud, Nuh kavmi gibi
Allah'ın azabını celbedecek işlerden kaçınmamız lazım.
Kur'an-ı Kerimde
birçok emir ve birçok yasak var. Emirlerin yerine getirilmesi, yasaklardan
kaçınılması anlatılır da yapılmadığı takdirde Allah'ın gazabına uğrarsınız
anlamında ayeti kerimeler azdır.
Özellikle bu ayet-i
kerime'de Rabbim; "eğer yapamıyacaklarınızı söylerseniz Allah'ın gazabına
uğrarsınız" buyurmaktadır. Buna dikkat edelim. Özellikle dilimize sahip
olalım. "Dil insanın kimliğidir" derler. Nüfus cüzdanında yaptığınız
sahtekârlıkla, dilinizle yaptığınız sahtekârlık aynı değildir. Dilinizle
yapacağınız sahtekârlığın cezası diğerinden daha fazladır.
Yine Peygamber
(s.a.v.) efendimiz Buhari'de; (Kitabu'l edeb bölümünde) "ya hayır konuş
yada sus" diyor. Yani söylediğimiz; insanların işine yarasın, Rabbime
ibadet olsun, toplumun menfaatine olsun.
Yapamayacaklarımızı
va'detmeyelim. Yapmadıklarımızı yapmış gibi anlatıp öğünmeyelim. Ama nasihat
ederken, kendimizin yapmadığı iyilikleri insanlara; "yapın" diye
söylememiz yasaklanmıyor. "Siz niye yapmıyorsunuz" diye uyarılıyoruz.
Yaptığımız bir kötülüğü insanlara "sakın yapmayın" dememiz
engellenmiyor. Siz niçin yapıyorsunuz diye uyarılıyoruz. Yoksa mükemmel insan
olmayacağına göre, va'zu nasihat ve eğitimin devam etmesi gerekir.[4]
4- Şüphesiz
Allah, kendi yolunda, birbirine kurşunla kaynaştırılmış bir binanın
(tuğlaları) gibi, saf bağlayarak savaşanları sever.
Kur'an-ı kerim'de;
Allah yolunda savaşmak için "Yukatilune" kelimesi kullanılır, cihad
edenler anlamın da ise; "cahedu" kelimesi kullanılır.
"Cihad" kelimesi, "harb" kelimesini içine alır. Ama harb
kelimesi, cihad kelimesini içine almaz, Cihad, daha kapsamlı bir kelimedir.
Mü'min, islam'ı
insanlara tanıtmak için yoluna yürür, harb etmek niyetinde değildir. Niyet
şudur: Bu dünyanın bir sonu vardır. Bu dünyanın sonunda; "1400 yıldan beri
sevgili peygamberimize (s.a.v.) ve Kur'an'a iman etmiyenler, ona göre hayatını
düzenlenmeyenlerin ahirette yanacaklarını" bu insanları yaratan Allah
(c.c.) bildiriyor.
Daha önce Hz. İsa'nın
sağlığında, ve Hz. İsa'dan sonraki dönemlerde; Hz. İsa'ya ve onun getirdiği
incil'e inanmayanların, yine aynı şekilde cehennemde yanacakları
bildirilmiştir. Yine daha önce Hz. Musa'ya ve Tevrat'ına inanmayanların, aynı
şekilde yanacakları bildirilmiştir.
Bu gün hangi dinden
olursa olsun, 6 milyar insan, yaratıcısının her-şeye hakim olduğunu görüyorlar.
Yağmurları yağdıran, denizleri dalgalandıran, rüzgarları estiren, bu havayı
insanlara verenin Allah (c.c.) olduğunu biliyorlar.
Fakat; "Allah
(c.c.) Tabiatı yaratmıştır ama, bizi bize bırakmıştır. Bize karışamaz"
diyorlar. İşte burada gavurluk başlıyor. Biz böyle söyleyenlere merhamet
ediyoruz acıyoruz. Böyle söyleyenler bu halleriyle giderse, -bu insanları
yaratan Allah (c.c.) diyorki- yanacaklar, uyarın bunları.
Bunun için müslümanlar
Tarih boyunca, ömürlerini hep bunun için harcamışlardır. Mekke'den Medine'den
çıkmışlar ta Türki Cumhuriyetlere, Semerkant'lara kadar Hz. Ömer'in zamanında
gitmişlerdir. Diğer tarafta da Endülüs'e kadar varılmıştır. Osmanlı'lar zamanında
ise Viyana'ya kadar varılmıştır.
Müslümanlar bu
hizmetleri görürken; ve götürürken karşılarına çıkan olursa, o zamanda saf
bağlarlar, aradan düşmanın girmesine, sızmasına, müslümanları parçalamasına
müsade etmezler, omuz omuza verirler ve düşmanın üzerine yürürler.
Yani dünyada,
insanları yakmak için kurulmuş çete devletlerinden!, karşısına dikilen olursa,
onlara karşı saf bağlayarak, kenetlenerek mücadele ederler. Allah (c.c.) de;
"Allah yolunda cihadlarına saf bağlayarak devam ederler" buyuruyor.[5]
5- Hani Musa
kavmine: "Ey kavmim, benim, sizlere Allah'ın elçisi olduğumu bildiğiniz
halde, niçin bana eziyet ediyorsunuz?" demişti.
Onlar sapınca, Allah
da kalplerini saptırdı. Allah fasiklar topluluğuna hidayet vermez.
Hani Musa kavmine
şöyle demişti, "Ey benim kavmim niçin bana eziyet ediyorsunuz? Sizde
biliyorsunuz ki, ben size Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberim. Bunu
bildiğiniz halde, siz bana niye eziyet ediyorsunuz.?
Hz. Musa (a.s.)'ı niye
örnek olarak veriyor Allah (c.c.)? - Musa (a.s.) o günün kavmine; onlara
zulmeden, onları dininden döndürmek isteyen o cebabir'e karşı; "haydin
beraber mücadele edelim, dinimizi namusumuzu, topraklarımızı bunlara karşı
koruyalım" dediğinde, "Ya Musa! Hadi sen ve Rabbin gidin, o toplumla
harbedin, biz burada oturacağız" demişlerdi.[6]
Rabbtmin bize bu örneği
burada vermesi, "siz böyle olmayın" demek içindir. Peygamberinin
nimetlerinden yararlanan bu insanlar, İslamı ve kendilerine verilen diğer
nimetleri de korumak için Musa (A.S); "buyurun harbedelim"
dediğinde, şu anda İsrail'de müslüman öldüren o insanların dedeleri,
Peygamberlerinin elinden bıldırcın eti ve kudret hel-vasıyla beslenen bu
insanlar, Hz. Musa'ya; "Ey Musa sen ve Rabbin gidin harbedin, biz burada
sizi oturarak bekleriz" dediler.
"Onların kalpleri
yıldı, Allah'da onların kalplerini çeviriverdi" diyor, Bu âyet-i
kerime'den de anlıyoruz ki; kalpler kendiliğinden kapanmaz, yani Allah
kapatmaz, kişi kendi kendinin kalbini kaydırır kapatır Allah' da
mühürleyiverir. Onlar kaydılar da, Allah da onların kalplerini kaydırıverdi. Allah
fa-sık kavimlere hidayet vermez. Bizler bu günün insanları, bunlar gibi
olmayalım. Günümüzde, imansız yetkilileri parayla satın alabileceğine inanan
müslümanlar, Musa aleyhisselam'ın bıldırcın etiyle, kudret helvasıyla beslediği
bu tip insanlardan neler çektiğini unutmasınlar.[7]
6- Hani
Meryem oğlu İsa da : "Ey İsrail oğulları, ben, benden önceki Tevratı
tasdik etmek ve benden sonra gelecek adı 'Ahmed' olan peygamberi müjdelemek
üzere size Allah'ın Rasulü'yüm." demişti. Onlara apaçık delillerle
geldiğinde "bu apaçık bir sihirdir." dediler.
İsa (a.s.), böyle bir
bağ kuruyor. Geçmiş peygamberi tasdik, kendisinden sonra gelecek, adı Ahmet
olan sevgili Peygamberimizi (s.a.v.)'de müjdelemek üzere gönderildiğini ifade
ediyor.
Bunun saf suresinden
geçmesinden şunu anlıyoruz ki, İsa (A.S) da peygamberlerle kenetlenen ve İki
peygamberi birbirine kenetleyen peygamberdir. Zaten peygamberler Mevlana
Celaleddin Rumi'nin ifadesiyle; "aynı ağacın dallarıdır, Aynı kaynağın
sulandır, yalnızca kaplar değişiktir."
Şu anda kiliselerde
okunan Yuhanna inciline baktığınızda; Hz. İsa'mn(a.s.) kendisinden sonra
gelecek olan peygambere işaret ettiğini göreceksiniz. Ancak kelimeyi zaman
içinde değiştirmişler. "Ahmet kelimesi değiştirilmiş. Bazılarında müjdeci
manasına "Faraklit" olarak geçmiş.[8]
7- O,
İslam'a davet olunurken Allah'a yalan uydurandan daha zalim kim vardır. Allah
zalimler topluluğuna hidayet vermez,
Allah'a iftira eden
yalan uydurandan daha zalim kim vardır? diyor.
Yukarıdaki ayetle
irtibatlandıracak olursak, İsa (A.S) diyor ki; "Benden sonra gelecek,
Ahmet isimli bir müjdeleyici peygamber gelecektir. Ama o peygamber bir gün geldiğinde
ve peygamberliğini de ilan edince İsrail oğullan hemen şunu söylüyor. "Bu
adamın yaptığı apaçık
bir sihirdir."
İşte bu Allah'a bir
yalan isnadıdır. Bundan daha zalim birinin olamayacağı ifade ediliyor. Allah
zalim toplumlara hidayet vermez.[9]
8- Onlar
ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Allah ise, kafirler
hoşlanmasa da nurunu tamamlayacaktır.
9- O Allah
ki, müşrikler istemese de bütün dinlere üstün çıkarmak için, Rasulü'nü hidayet
ve hak dinle gönderdi.
O Allah (cc)
peygamberini hidayetle, hak din ile gönderdi. Bütün dinlerin üzerine galip
gelsin diye. Kafirler istemeselerde.
İki ayetin birlikte
manasnı söyleyelim: Bu din Allah'ın dinidir ve bunun bir ismi de Nur'dur. Bu
nur bize renklerin ayırımını sağlar. Bu dünyada nelerin iyi, nelerin kötü
olduğunu aydınlatmak üzere, hangi yolun iyi, hangi yolun kötü, hangi sistemin
insanlara daha faydalı, hangi sistemlerin zararlı olduğunu gösteren o nur da
Kur'an -ı Kerirn'dir.
Bu nur'dan gözleri
kamaşan yarasa tipli insanlar olabilir. Ancak bu kafirler istemese de Allah
nurunu tamamlayacaktır. Kafirler baharın gelmesine nasıl mani olamıyorlarsa,
İslam'ın gelmesine de öyle engel olamazlar.
İslâmın nurunu
söndürmek için nefeslerini tüketenler, ancak cehennemdeki ateşlerinin alevini
artırırlar. İslama zarar vermeleri mümkün değildir. Son günlerde İslam aleyhine
estirdikleri havalar, İslam gemisinin yol almasına sebeb olurken, tabanı
olmayan münafıkların batmasına ve İslam gemisinin münafıklardan arınmasına
sebeb oluyor.[10]
10- Ey iman
edenler, Sizi acıklı azapdan kurtaracak bir ticareti size göstereyim mi?
Dünyada yaptığınız
ticaretten ölünceye kadar faydalanabilirsiniz. Ancak biz sonu gelmez bir hayata
hazırlanıyoruz. En büyük ticaret, sonu gelmez senelerde kalacağımız yerin
köşkünü yapmaktır.
Allah (cc) Tevbe
Suresi(ayetlll)'nde şöyle buyurur; "Allah; müminlere mallan ve canları
karşılığında cennet verdi." İşte ticaret bu. Canımızı ve malımızı Allah
yolunda harcıyoruz, karşılığında da Allah bize cennet veriyor. Bu ticarete
dikkatimizi çekiyor Allah (cc). Bu ticarete hepiniz girin, çocuklarınızı sokun,
bütün akrabalarınızı da bu ticarete alıştırın.[11]
11- Allah'a
ve Rasulü'ne iman edersiniz, Allah yolunda mallarınız ve canlarınızla cîhad
edersiniz. Eğer bilirseniz bu sizin için. daha hayırlıdır.
Mallarınız ye
canlarınızla Allah'ın dininin hakimiyeti için gayret gösteriniz, sizin için bu
daha hayırlıdır. Çünkü malınızı, canınızı ve çocuklarınızı böylelikle
kurtarmış olursunuz.[12]
12- Sizin
günahlarınızı affeder, sizi altından ırmaklar akan cennetlere ve adn
cennetlerinde güzel evlere koyar. İşte büyük kurtuluş budur.
Meskenler deyince,
aklımıza bu dünyadakiler gelmesin. Dünyanın en zengin insanı, dünyadaki bütün
nimetleri kullanarak bir mesken, bir köşk yapsa, cennetin bir gülüne değmez.
Cennetin bir gülü dünyaya inseydi, yeryüzü Hz. Adem'den kıyamete kadar çok
güzel bir şekilde kokardı.
Gözlerin görmediği,
gönüllerin hayal edemediği bir cennet olacağını Efendimiz hadisi şeriflerinde,
Kur'an-ı Kerim'de de Allah (cc) bildirmektedir.
"İşte en büyük
başarı budur." Bu Kur'an'da çokça tekrarlanır. Günümüzde bizlerin gözünde
çok başarılı adam kısa zamanda köşeyi dönen adamdır. Ancak dikkkat ederseniz bu
insanlar dünyada bile insanların gözünde aşağılık adamlar olarak tanınıyorlar.
Millete görünmemek için yurt dışına kaçmaktalar. Ahiretteki cezaları ise ayrı.
Asıl büyük başarı sonu gelmez senelerde cenneti elde etmektedir.[13]
13-
Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah'tan bir yardım ve yakın bir fetih.
Mü'minleri müjdele.
Yalnız cennet mi?
"Hep cennet mi va'dediyor Kur'an bize?" demeyin. Allah(cc) bu
dünyamızın da cennet olmasını ister. Bu dünyada da Allah'ın yardım ve fethi
gelecektir. Yani dünyanın İslam'a göre yönetilmesi konusunda Rabbimin yardımı
gelecektir.[14]
14- Ey iman
edenler, Allah'ın yardımcıları olunuz. Meryem oğlu İsa'nın: "Allah
(yolunda) benim yardımcılarım kimdir?" dediğinde havarilerin: "bizler
Allah'ın yardımcılarıyız." dedikleri gibi. Bunun üzerine Beni israilden
bir kısmı iman etmişti, bir kısmı inkar etmişti. Biz de düşmanlarına karşı iman
edenleri destekledik, böylece üstün geldiler.
Ey iman edenler!
Allah'ın yardımcıları olun. Yani Allah'ın dinine yardım ediniz. Allah'ın dinine
yardım demek; Allah'ın dinini herhangi bir şekle döndürmek değil.! Allah'ın
dinine sarılmak ve onu yaşamaktır.
Aslında biz böyle
yapmakla, kendimize yardım ediyoruz. Çünkü Rabbim dinini zaten korur. Ama o
dine, o Kur'an'a; gönül veren, kol kanat verenler, kendi kolunu, kendi
kanadını cehennem azabından korumuş olurlar.
Hani İsa (as)
Havarilerine demişti ki; "Allah için benim yardımcılarım kimdir?"
Havariler de; "Allah'ın yardımcıları biziz." demişlerdi. Beni
İsrailden bir kısmı Hz. İsa'ya iman etmişti, bir kısmı ise iman etmemişti.
Allah (cc); "O
iman edenlerin düşmanlarına karşı iman edenleri biz kuvvetlendirdik, onlara
yardım ettik ve onlar galip geldiler" diyor.
Roma'nm zulmünü, İsa
(as)'ın o yakıcı, yumuşatıcı, serinletici nefesiyle, adalete zaman içerisinde
çevirivermişlerdi.
Günümüzde de dünyanın en
zalimi olanlar dize gelirler. Yeter ki; Kur'an iklimini insanların hayatına biz
üfleyelim. O bahar rüzgarı gibi, bahar güneşinin sıcağı gibi insanların
yüreklerindeki, mayalanndaki, fıtratlarında getirdikleri çekirdeğin çatlamasına
ve üzerinde islâm çiçeklerinin açmasına vesile olur.[15]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/477.
[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/477-478.
[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/478.
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/478-479.
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/479-480.
[6] Maide 24
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/480-481.
[8] Yuhanna incili 1119,
4116-17, 15/26, 16115-15
Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri,
Cantaş Yayınları: 7/482.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/482-483.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/483-484.
[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/484.
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/484.
[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/484-485.
[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/485.