Halkımızın çoğunun
ezberinde olan, bir çok müslümanımızın zikrine ve
virdine başlarken okuduğu bir suredir "inşirah suresi." Mekke devrinde
nazil olmuş, Sekiz ayettir.
"Şerh"
kelimesini biz Türkçemizde de kullanıyoruz.
"Bana bu cümleyi bir şerhet bakalım"
diyoruz. Veya "Buharı Şerhi Aynî'de şöyle diyor" diyoruz. Yani bir
cümleyi, bir sözü genişçe açıklamaya şerhet-
mek diyoruz.
Hukuk dilinde de
kullanılır bu. "Bu konu da şerh gerekir. Bu maddenin şerhinde şöyle
diyorlar" diyerek bu kelimeyi kullanırız. Türkçe karşılığı
"genişletmek, herkesin anlayabileceği şekilde açıklamak "tır.
Şerh suresi ise;
Peygamber Efendimiz (s.a.v)'m gönlünün genişletilmesi, açılması, topyekün insanlığı kuşatacak bir hale gelmesi konusunu
anlatan bir surenin ismidir.
Hemen hemen bütün tarikatlar zikirlerine, sayılı olan virdlerine başlamadan Önce, -yine Kur'ân-ı
Kerim bir zikir olarak kabul edildiğinden,- bu İnşirah suresini de okurlar.
Gönlümüzü geniş
tutmak, Rabbimizin ayetlerine karşı gönlümüzü, açık bırakmak ve Rabbimizin
ayetleriyle gönlümüzü genişletmek için bu sureyi okuruz biz.
Kainatın Efendisi olan
Peygamber Efendimizin sahip olduğu o gönülden bize de verilmesi için bu sureyi
okuyoruz.
Bu günlerde
insanların, rahatsız olduğu birbirlerine kem gözlerle, asık suratla bakmaları,
birbirlerini hafife almaları veya hakaret etmeleri, birbirlerine karşı
tahammülsüz olmaları; gönül genişliğine sahip olmamalarından kaynaklanmaktadır.
İnsanlığı kuşatacak ve
kainatı içine alacak bir gönüle sahip olamamanın
neticesidir. Allah (c.c) Musa (a.s)'in hayatını bize anlatırken; Musa (a.s)'ın dilinden olayı bize naklediyor.
Musa (a.s); "Ya Rabbi! gönlüm daralıyor, dilim tutuluyor." diyor.[1]
"Ya Rabbi! Gönlümü geniş eyle, Ya Rabbi! Dilimin bağını çöz ki benim söylediklerimi
insanlar anlayabilsin. Ben bütün işlerimi Allah'a havale ettim." diye
Allah'a dua ediyor.[2]
Firavun gibi dünyanın
gelmiş geçmiş bütün imansızlarının, feyle-zoflannın,. en katı kafir yöneticilerinin bütün
özelliklerini kendinde toplayan ve Kur'ân-ı fCerim de hemen hemen baş kafir
olarak bize tanıtılan bir adamın yanma giderken, Musa fa.s) Rabbine dua
ediyor. Gönlünün geniş tutulmasını istiyor.
Demekki bir insanın en çok sahip olması gereken özelliği
geniş bir gönüle sahip olmaktır. Eğer gönlümüz geniş
olursa imansızın yanma vardığınız zaman; imansızın gücü, otoritesi, bilgi
birikimi, ekonomik, askeri gücü ve size karşı yapabileceği plan ve programlar
ne kadar büyük ve güçlü olursa olsun, onun karşısında heyecan duymayacak,
diliniz tutulmayacak ve hiç endişeye kapılmayacaksınız. Niye? Çünkü siz Allah
(c.c)'a güvenmişsiniz, kendinizi O'na teslim etmişsiniz. Siz kendinizi Allah'a
teslim edince, Allah'ın yarattıklarından endişe duymazsınız.
Bu şuna benzer: İki
kişi denizde yüzme öğreniyor. Öğretici diyor ki; kendinizi denize bırakınız,
teslim ediniz." Kendisini denize teslim eden yüzmeyi çabuk öğrenir.
Kendisini denize teslim eder ve denizde de yüzmenin kurallarına uyarsa o insan
denizde rahat yüzer, kendisini de kurtarır denizin de keyfini çıkarır. Ama
gönlü daralır, vücudunu kasar ve çabalamaya başlayacak olursa çabaladıkça
batar.
Günümüzde bu İnşirah
Suresini okuyan ve ona iman eden bir mü1-min, İslâmi mücadelesini verirken hep imansızın gücünü gözünde
büyütür ve ona karşı kalbini kasar, kalbini daraltır, kaslarım kasarsa, işte o
insanın da iyilik yapacağım, gayret göstereceğim derken ve 'çırpınırken boğulma
ihtimali büyüktür. Mücadelemizi verirken bir kere şuna inanacağız; "Allah
vardır, birdir, şeriki, ve nazırı yoktur, her yerde hazır ve
nazırdır."
Bir düşman karşısında
kalıyorsunuz, ruhunuz çırpmıyor, gönlünüz daralıyor, endişeye kapılıyorsunuz ve'O anda Allah'ı hatırlıyorsunuz. Allah'ı hatırlamakla,
kalbiniz huzura kavuşuverir.
"Allah var keder
yok" demiş ecdadımız. Allah'ın ayetlerine ve peygamberimizin hadislerine
uygun bir sözdür bu.
Allah(c.c) Mekke'nin
ilk yıllarında Peygamber Efendimize indirir bu sureyi. Duha
Suresinden sonra nazil olmuştur. Duha Suresinde
Rabbim Peygamber Efendimizi teselli ediyor. Rabbin seni bırakmadı, Rabbin sana
kızmadı. Senin geleceğin geçmişinden daha hayırlı olacaktır.
Yani gelecekte güzel
günler göreceksin. Ahirette bu dünyadan güzelini
göreceksin. Bu dünyanda da bu günün, geçmişinden iyi olacak müjdesini
veriyordu.
Rabbim Ne zaman
vermişti bu müjdeyi? Kafirler ekonomik boykot uyguladığında, en yakın
arkadaşları işkenceyle öldürüldüğünde, her türlü kötülük yapıldığında,
iftiraların diz boyu Mekke sokaklarını ve çevreyi kuşattığında, çevreden gelen
insanlara Peygamber Efendimiz en kötü bir şekilde tanıtıldığında, bu sure
indirildi ve bu müjdeler verildi.
Aleyhimize bir tek
kelime sarf edilse kızıyoruz. Kanımız beynimize sıçrıyor. Ailemize iftira
yapılsa yerimizde duramaz hale geliyoruz. Çocuğumuz döğülse
feveran ediyoruz, arkadaşımıza bir hakaret olsa kızıyoruz. Bütün bunlar
hakkımız. Ama Peygamber Efendimize yapılanlar bizim başımıza henüz
gelmemiştir. Binde biri dahi gelmemiştir.
Kendisine iman etmiş,
kölelikten kurtulmuş ama fakirlikten kurtulamamış insanlara işkencenin en
kötüsü yapılıyor ve elimizden bir şey gelmiyor. Böyle bir durumda duyulan ızdırabın ölçüsünü ölçecek alet dünyada yapılmamıştır. O ızdırabı ve acıyı taşıyacak yeryüzünde taş olsa erir.
Allah (c.c) Kur'ân-ı Kerim'de, kafirlerin kalplerini anlatırken, onları
taşa benzetiyor, hatta taştan bile katı olduğunu ifade ediyor.[3] Bir
tarafta taşlardan bile katı yürekli insanlar diğer tarafta bütün insanlara
yapılan işkence ve zulümlerin acısını kalbinde taşıyan Peygamber Efendimiz
(s.a.v). İşte böyle bir ortamda Allah (c.c) bu sureyi indiriyor.[4]
1- Biz senin
göğsünü genişletmedik mi?
2- Senden
senin yükünü kaldırmadık mı?
3- O (yük)
ki belini büküyordu.
Bütün insanlara yapılan
işkencenin yükünü kendi üzerinde hissediyor Peygamber Efendimiz insanların
imana giden yolunu Ebu Cehil ve Ebu
Leheb engelliyor. Ama Efendimiz iki yükü birlikte
hissediyor.
1. Bir
tarafta Ebu Leheb ve Ebu Cehil'in yanmasından dolayı üzüntü duyuyor.
2. Bunların
engellemesi nedeniyle imansız kalan binlerce insanın üzüntüsünü duyuyor.
Yani Peygamber
Efendimiz hem zalime acıyor hem de mazluma acıyor.
Böylesine bir aşkı,
böylesine bir merhameti, dünya tarihinde bir feylesofun veya bir şairin veya
bir başka insanın gösterdiği görülmemiştir.
İşte Peygamber
Efendimiz bütün bu acıları, ruhunun en derin yerinde hissediyor. Peygamber
Efendimiz Dağlardan daha ağır kabul ettiği bir yükün altındadır. Allah (c.c), Rasulü'nün gönlünü genişletiyor. Onun yüklerini
hafifletiyor.
Ders yaptığım
üniversite Öğrencilerine bazen derim ki; hep alıcı olmayın, aldığınız gibi
verici de olun. İslâm'dan öğrendiğiniz şeyleri öğ-renmeyenlere öğretin." Bu konuda denemeler oldu.
Bazıları neticeyi bana da bildirdiler. "Hocam makam olarak yüksek yeri
erde kiler in yanma vardığımızda elimiz ayağımız, titriyor, dilimiz
tutuluyor." diyorlar. Bu hal, günümüzde bizim neslimizin en fazla sıkıntı
duyduğu bir olaydır.
Eğer biz gönlümüzü
geniş tutar, karşımızdaki kişinin insanlık derecesinden hayvanlık derekesine
düşmüş biri olduğunu kabul edersek ve onu insanlık derecesine çıkarmak için
gayret sarfedersek, o zaman gönlümüz daralmaz,
dilimiz tutulmaz. Bu da önce Allah'a tam anlamıyla iman etmek ve O imanın
verdiği gönül genişliğiyle sağlanacaktır.
Mü'minin gönlü, bütün insanları ve bütün yaratılmışları
sevebilecek kadar geniş yaratılmıştır. Buhari'nin bed-il halk'da, Müslim iman'da, Nesai'nin salatta, Tirmizi'nin Tefsir'de naklettikleri bir hadiste;
Efendimizin göğsünün yarıldığı, zemzemle yıkandığı, iman ve hikmetle
doldurulduğu haber verilir.[5]
4- Senin
zikrini (şanını) yüceltmedik mi?
1400 sene öncesine
gidin. Çöl denizinin ortasında, ot bitmeyen vadisinde, etrafa bağirsanız çöl denizi içinde kaybolup gidecek. Öyle bir
ortamda, Mehmet Akif Ersoy'un deyimiyle; dünyanın en sapa yerinde gönderilen
sevgili Peygamberimize (s.a.v) Rabbim "senin adını yücelttik" diyor.
Yani Himalaya'nın tepesinde de, Japonya'nın Tokyo kentinde de
müezzin, günde beş defa "Eşhedü enne Muhammeden Rasulullah" diye: bağıracak. Bu ayet indikten sonra
Hassan b. Sabit (r.a) şöyle diyor; "Allah Peygamberinin ismini kendi
ismine ilave etti, ar d arda getirdi ve müezzinler beş vakit "Eşhedü" dedi."
Peygamberimizin yükselen
adını indirmeye hiçkimsenin gücü yetmez. Beş vakit
okunan ezanımızda ve namazımızdaki tahiyyatımızda
Peygamberimizin adını Allah (c.c)'in adıyla okumaya devam ediyoruz. Bunu
engellemeye hiçkimsenin gücü yetmez.[6]
5- Şüphesiz
zorlukla beraber kolaylık vardır.
6- Elbette
zorlukla beraber kolaylık vardır.
Bu ayetler burada
tekrar eden marş gibidir. Müfessirlerimiz şunu söylemişlerdir: "El-yüsr" marifedir. "El-usr" nekredir. İkincisinde de aynıdır. Yani "bir
zorluğun karşılığında iki tane kolaylık vardır" diyor Allah (c.c). Zoru görünce
kaçmak yok. Şair öyle demiş;
-Kaçarken vurulup yere
düşenin,
-Bir kanma tükür, bir
leşine tükür.
Yani arkadan vurulmak
doğru değildir. Eğer eceliniz gelmişse ve kurşundan gidecekseniz, şehid olmayı tercih etmelisiniz. Nasıl olsa ölünecek.
Kaderde ölmemiz kurşundan olacaksa, Allah'ın yolunda mücadeleden kaçarken
vurulursak, cehennemlik oluruz. Allah yolunda yürürken vurulursak şehid oluruz.
Bir zorluğun karşılığında
iki kolaylık vardır. Bir dağın tepesine çıktığınızda bir çıktığınız yerden iniş
vardır, birde diğer tarafından.
Zorluklan görüp de
büyütmeyelim. Dizlerimizin dermanı kesilebilir ama gönlümüzün dermanı
kesilmesin.[7]
7- O halde
bir işi bitirince hemen (başka işe) sarıl.
Durmak Yok, yorulmak
yok, başardım deyip bayram etmek yok. "Bir işi başarınca hemen yeni bir
hizmete kalk" diyor Allah (c.c). Şahsınla ilgili dünyevi zaruri
ihtiyaçlarını bitirdin mi, hemen islami hizmetlere
koş, manası da vardır.[8]
8- Ancak Rabbirie rağbet et.
Yorulduğunuzda
yürüyerek dinleneceksiniz veya koşarak dinleneceksiniz. Yalnız Rabbimin
rızasını isteyiniz, O'na karşı gelmekten, O'nun sevgisini yitirmekten endişe
ediniz, O'nun sevgisini isteyiniz, O'nun yardımını isteyiniz, O'na tevekkül
ediniz, O'na kavuşmak isteğinde bulununuz diyor Allah (c.c).
Ecdadımız İstanbul'u
fethetmiş, bayram etmemiş ama Allah'a ham-detmiştir.
Viyana'ya varmış şımarmamış. Başarısı az olanlar, hedefi olmayanlar, küçük
başarılarını büyüterek övünürler. İnsan bir işten yorulunca bir başka işe
başlarsa dinlenir. Gönül yorgunluğu en kötü-südür.
Çocuklarımız oynarken
kilometrelerce yol alır da yinede yorulduğunu bilmez. Ama istemediği bir yere
gönderecek olursanız, hemen yorulur. Büyüklerde de öyle değil mi? Bir ata
sözümüzde;Gönülsüzü yol kocatır" denilmiştir.[9]
[1] Şuara
13.
[2] Taha
25.
[3] Bakara 74.
[4] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/301-304.
[5] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/304-306.
[6] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/306.
[7] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/306-307.
[8] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/307.