'Bu sure de Mekke devrinde
nazil olmuş, onbir ayettir. Allah (c.c) bir topluma
nelerin daha öncelikli olarak, verilmesi gerektiğini Peygamber (a.s)'a
indirdiği ayetlerle bildirmiş oluyor. Allah (c.c) bir toplumun ıslahının
eğitimden geçtiğini ifade etmek üzere ilk emrinin
"Oku" olduğunu ama okunması gerekenin birinci derecede kainatı
yaratan Allah'ın kelamı olduğunu, sonra "yazmaya" dikkat çektiğini,
daha sonra Allah'la irtibatın nasıl sağlanacağını, yani kişinin namazını
kılması gerektiğini, Allah'a başkaldıran insanlara itaat, edilmemesi
gerektiğini, Allah'a baş-kaldıran insanlara "yağ" dahi çekilmemesi
gerektiğini, karşılıklı birbirlerini yağlamamaları gerektiğini, doğruların
olduğu gibi anlatılması ve bütün insanların yanlışlarından uzaklaştırılması
gerektiğini, yağ çekmenin hem kendisine hem de yanlış üzerinde olanlara zarar
vereceğini, bütün bu işlemleri yaparken kişinin iç dünyasının ve dış dünyasının
temizliğine dikkat etmesi gerektiğini ifade eden ayet-i kerimeler ve sure-i
celi-leler ard arda inmeye
devam ediyor. Bu arada da müslüman olanların sayısı Hz. Ömer'le beraber 4O'ı bulmuş.
Ama bu arada Allah
(c.c) ayetlerini bir kaç gün Peygamber Efendimize indirmeyi geciktirmiş.
Hikmetini bilemiyoruz. Tefsircilerimizin ifadesine göre Peygamber Efendimiz
(s.a.v) bçdeni olarak hastalanmıştı. Hasta olduğu
günlerde, Kur'ân'ın ifadesiyle; "ağır bir
yük" olan Kur'ân ayetlerinin indirilmesi geciktirildi.
Yeryüzündeki topyekün insanlığın huzurunu sağlayacak,
barışını getirecek topyekün insanlığa hidayet rehberi
olacak Allah'ın ağır ayetleri, Peygamberimizin hasta olduğu bu dönemde biraz
geciktiriliyor. Ne kadar geciktirilmiş? 3 gün, 15 gün, 40 gün diye çeşitli
rivayetler var. Ancak 2 veya 3 gün gecikti rivayetleri biraz daha ağırlıklı.
Ama kesin olan biraz gecikmenin olduğu. Bu sureden de anlaşılıyor.[1]
Bu arada Mekke'li müşrikler Peygamberimize sataşmaya başlıyorlar.
Başta Ebu Cehilin hanımı Ümmü Cemil. Peygamberimize 3 gün vahiy gelmeyince Mekkeli
müşrikler rahatsız oluyorlar, istiyorlar ki, yeni bir ayet nazil olsun da dalga
geçsinler. Bunu bekleyenler kaybediyor demektir. Peygamberimizden bir hareket,
bir söz, bir mesaj bekleyen ve bu bekleyişini haince yapanlar dahi kaybederler.
Çünkü O, O'nun etkisi
altına girmiştir. 3 gün Peygamberimize ayet nazil olmayınca
müşrikler;-"Muhammed'in Allah'ı Muhammedi bıraktı" diye bir yaygara
koparıvermişler. O güne kadar nazil olan ayetler hemen Peygamberimizin ashabına
okunuyor, onlar ailelerine, ailelerde mahallelerine, nıahalledekiler
de şehirlerdekilere okuyorlar, böylece bütün halk akşama kadar ayetler üzerinde
konuşma yapmış oluyorlar. Aleyhde konuşanda yardım
ediyor, lehde konuşanda yardım ediyor.
Önemli olan İslâm'ın
konuşulmasıdır. Allah'a şükürler olsun ki, son günlerde İslâm konuşulmaya
başlandı.
Böyle bir ortam da
Allah (c.c) Cebrailine vahyediyor,
Cebrail de Peygamber Efendimize O vahyi getiriyor ve O'na okuyor.[2]
1- Andolsun kuşluk vaktine
2- Andolsun sükûna erdiğinde geceye ki
3- Rabbin
seni bırakmadı ve darılmadı.
Yani 3 gün vahiy kesilmiş
ise, bu kesilme Allah'ın sana kızması veya Allah'ın seni terk etmesi anlamında
değildir. Burası bize anlatılacak ama ondan önce; Allah (c.c) yeminle başlıyor.
Yemin için, Niye
gecenin en sessiz ve karanlık zamanı "Kuşluk Vakti" seçilmiş? Zulmün
de bir sınırı vardır. Yani aşağılara doğru indiği, karanlığının katılaştığı bir
anı vardır. Aydınlığın da bir sınırı vardır. Gündüzün en parlak anı kuşluk vakti
imiş. Geceyi karartan Allah (c.c), gündüzü aydınlatan Allah (c.c).
Peygamberimize de bir
mesaj var burda. Bunların küfrü ne kadar kaim ve
kara olursa olsun, geceyi aydınlatan Allah, güneşle ısıtan ve ısıtan Allah,
senin getirdiğin bu nur ile onların karanlığını da aydınlatır.
Gecenin karanlığı bir
müddet hakim olsa da, senin ardından getirdiğin güneşin gelişi gibi toplumu
aydınlatacaktır. Biz de günümüzde bütün dünyadaki özellikle bilgili siyaset
yapan batı da ve doğudaki insanların birleşmiş Milletlerde, Natoda
ve diğer kuruluşlarda bütün güçlerini İslâm'a karşı yöneltmesi müslümanlarm zafere doğru yürümelerinin alametidir. Neden?
Eğer bizde bir bereket bir hareket görmemiş olsalardı, ellerindeki bu kadar
askeri ve siyasi güce rağmen, bir devletin . gücü yetecek iken (bu kendilerinin
ifadesidir) hepsinin birleşmesi Korkmalarının ifadesidir. Öyle olunca,
karanlık gece gibi hepsi küfrünü bir 'araya getirseler Allah (c.c) bir güneşi
doğdurmakla onların karanlıklarını boğuverir.
Biz Allah'a
yöneleceğiz, biz imansızların bizden alakayı kesmesine değil, Allah'ın bizden
alakayı kesmesine üzüleceğiz. Allah bizi terk etmesin yeter. Biz de o rahmet
peygamberinin izinden gidecek olursak, ahlakımız O'nun ahlakı gibi olacak
olursa, Kur'ân'la alakamızı 3 günlüğüne dahi kesmeyecek
olursak, Allah (c.c) bu ümmeti de bırakmayacaktır. Allah bu ümmete de
kızmayacaktır. Allah'ın rahmetini çekmenin en kestirme yolu da O'nun kitabını
çokça okumaktan geçiyor.
Peygamber Efendimize
sorulmuş; "Ya Rasulallah!
En efdal ibadet hangisidir?" Peygamberimiz cevap
veriyor; "Namaz içerisinde Kur'ân okumaktır."
Namaz içerisinde Kur'ân okumak, namazın dışında Kur'ân okumaktan efdaldir.
Namazın dışında Kur'ân okumak, teşbih ve tekbir
getirmekten efdaldir.Bu teşbih çekilmeyecek anlamında
değildir. Namazlarımızdan sonra teşbihlerimize devam edeceğiz.[3]
4- Son (ahiret) senin için önden (dünyadan) daha hayırlıdır.
Rabbim Peygamberimize
müjde veriyor; yarının bu gününden daha hayırlı olacak. Sonun evvelinden
hayırlı olacak. Yani, "Ya Muhammed! (s.a.v);
sıkıntılı günler geçiriyorsun, arkadaşlarına zulmediliyor, sana hakaret
ediliyor, hafife alınıyorsun deli diye arkandan bağırıyorlar. Seni ekonomik
baskı altında tutuyorlar, psikolojik baskı altında tutuyorlar, iftiralar
atıyorlar, ama iyi bilki sonun önünden daha hayırlı
olacak. Allah (c.c.) sana ileri de çok güzel günler gösterecek, çok hayırlı
işler yapacaksın. Bu topluma çok büyük hizmetler yapacaksın." diye
müjdeler ver riyor Allah (c.c).
Ahiretin dünyadan hayırlı olacak. Dünyada peygamberlik risalet ve yönetim verilmiş Peygamber Efendimize (s.a.v).
Ama O hep vefatı anında bile Allah'ın kendisine hazırladığı O yüce makamı
istiyor. Dünyada yaşıyor ama hep Refiku'l-A'layı istiyor.[4]
5- Yakında
Rabbîn sana verecek ve sen razi olacaksın.
Bu ayetler iki şekilde
anlaşılabilir. Bu dünyada öyle şeyler verecek ki, sen bunlara sevineceksin,
hoşnut olacaksın, gönlün hoş olacak.
Allah'ın o sevgili Rasulü bakmış Mekke'de en etkili iki insan var. Birisi Ebu Cehil, birisi Ömer. Efendimiz dua ediyor;
"Allah'ım Ömer veya Ebu Cehille müslümanlan kuvvetlendir." buyurmuş.[5]
Arkasından bir çok istekleri var. Ya Rabbi, filanı
da, filanı da İslam'a kazandır diye istekte bulunuyor. Allah (c.c) da;
"Mutlaka, yakında Allah (c.c) sana verecek verdiğinden de sen razı olacaksın."
diyor.
Allah (cc), vermiş de, Mekkeyi vermiş, Medineyi vermiş ve Arab
Yarımadasının tamamını vermiş. Peygamberimizin bir duası var; "Ya Rabbi! Cehennemde bir mü'min
kaldığı sürece razı olmayacağım" diyor.[6]
Rabbîm bu ayetinde açık çek veriyor; "Muhakkak Rabbin sana verecek ve
seni razı edecek."
Hz. Ali Irak'taki müslümanlara
sormuş. "Kur'ân-ı Kerim'de insana en çok ümit
veren ayet hangisidir?" Ben de bu ayetin tefsirini okuyuncaya kadar diğer
ayeti biliyordum: O ayette şu: "Ey kendi nefislerine canlarına yazık eden
kullarım. Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz."[7]
Iraklılar da bu ayet diye cevap vermişler. Hz. Ali
(r.a) de-mişki, doğru, O da ümit veren bir ayettir
ama; Duha Suresinin bu beşinci ayeti ondan daha fazla
ümit verir." O Allah'ın Rasulü isteyecek ve
Allah (c.c) da O'nun istediğini verecek.[8]
Peygamber (s.a.v)'de;
-bu ayetin tefsirinde rivayet edilmiş- "Ya Rabbi
ümmetimden bir tek kişi cehennemde kaldığı sürece ben razı olmam, gönlüm rahat
etmez." diyecektir. Ve Rabbim de ona verecektir. Cennete gitmenin kestirme
yolu Allah'a kul, Resulüne ümmet olmaktan geçiyor.
Eğer Peygamberimize (s.a.v) ümmet olmayı başarabilirsek, Cenneti de başarmışız
demektir.
Bu sureden itibaren,
sure okunup diğer sureye geçmeden tekbir getirilir.
Neden? Peygamberimiz, Duha Suresi kendisine nazil
olunca se-vinivermiş.
Rabbinden 3 gün ayet gelmeyince daralmış Peygamber Efendimiz. Sure Cebrail
tarafından kendisine okunup kendiside bu sureyi okuyup bitirdiğinde
sevincinden Allah'u Ekber
demiştir. Hafızlarımızın bu sureleri okurken tekbir getirmeleri, Peygamberimizin
sevinci bize nakletmeleridir. Biz de sevineceğiz. Çünkü bu. sûre, sevinç dolu,
ümit doludur.[9]
6- Seni
yetim olarak bulup barındırmadı mı?
Allah (c.c.) bu ayette
Peygamberine verdiklerini hatırlatıyor. Onu hiç yahnız
bırakmadığını hatırlatıyor. Annesinin karnında 6 aylık iken babası vefat
ediyor Peygamber Efendimizin, Annesinin kucağında büyüyor. 6 yaşma geldiğinde
annesi de vefat ediyor. Dedesi Abdulmuttalibin
yanında kalıyor. 8 yaşma geldiğinde dedesi de vefat ediyor, çok sevdiği amcası Ebu Talib O'nu himayesine alıyor.
Baba şefkatiyle Peygamberimizi seviyor, okşuyor, bağrına basıyor, diğer
çocuklarından hiç ayırt etmediği gibi hatta biraz daha fazla seviyor. Bu
sevgiyi veren Allah (c.c)'dır.[10]
7- Seni
kaybolmuş bulup yol göstermedi mi?
Ta İbrahim (a.s)'dan
beri yanlış da olsa Mekke müşrik Arap toplumunda bir Allah inancı var.
Peygamber Efendimiz de Allah O'nu koruduğundan dolayı fıtraten
putlardan nefret ediyor. Kötülükleri sevmiyor, Peygamber olmadan önce haram
işlememiş, zina etmemiş, içki içmemiş. Allah O'nu korumuş. Bir ay toplumdan
uzaklaşıyor ve orada kendine göre tefekküre dalıyor. Böyle bir ortamda
Peygamber Efendimiz bir çıkış yolu arıyor. Ama yok. "Seni ne yapacağını
bilmez bir halde iken Rabbin buldu ve sana yol gösterdi." diyor Allah (c.c).[11] Yani
bu insanların yaptıkları kötü. Peki ama bu kötülüğü önlemenin yolu ne? Yolun
en doğrusu ne? İşte sen böyle bir şaşkınlık içerisinde iken, Rabbin seni aldı
ve en doğruya götürdü yani İslâm hidayetini verdi.
Ayrıca "Daallen" kelimesi arabın
dilinde çölün ortasında yeşermiş ve yapa yalnız kalmış bir ağaç için de
kullanılırmış. Sonu gelmez bir çöl var ve çölün ortasında yemyeşil bir ağaç.
Bir su birikintisi ve onun yanında bir ağaç. O ağaç bir ağaç büyüklüğündeki altundan değerlidir çöldeki adam için. Yapayalnızdır ağaç.
Yalnızlığın verdiği bir vahşette vardır.
İşte Peygamber
Efendimiz (s.a.v) böyle tertemiz düşünürken ve bu insanları kurtarmak için
çareler ararken, o toplumun içerisinde yalnız kalmış bir ağaç gibidir. Ancak
O'nun yanına, yemyeşil bir ağaç gibi iman etmiş Hz.
Hatice (r.anha), sonra Hz.
Ali (r.a), Hz. Zeyd, Hz. Ebu Bekir ve diğerleri
gelmiş. Böylece bir arslanlar ormanı oluşmuştur.
Onlar çölü yeşertmişlerdir.[12]
8- Seni
fakir bulup zengin etmedi mi?
Peygamber Efendimiz
yetim olarak büyüdü. Hz. Hatice validemizle iş
ortaklığı kurdu. Sonra onunla evlendi. Beraber kazandıkları ve bir de Hz. Hatice validemizin sahip olduğu malla maddi olarak
zengin oldu. Ama kendisine Peygamberlik verildiği andan itibaren cömertliğine
bir kat daha cömertlik katıyor ve Hz. Hatice
validemizle mallarını Allah yolunda harcayıvermişler.
Bu ayet iki türlü
anlaşılabilir. İslama girmekle gönül zenginliğinde de
bir artma meydana geldi. Peygamber Efendimizin hadislerinden ifade edildiği
gibi zaten en büyük zenginlik gönül zenginliğidir.[13] Eğer
bir insan gönül zenginliğine ermemişse dünyanın bütün serveti kendisinin olsa,
diğer bir dünyayı ister. Ayakkabı dar olunca, ovanın genişliğinin ayağa faydası
yoktur.[14]
9- Öyle ise
sakın yetime zulmetme
10- İsteyeni
sakın azarlama
İsteyenden kasıt,
maddi olarak bir şeyler isteyen, para isteyen, giyecek, içecek isteyeni de
geri çevirme azarlama ilim isteyeni de azarlama.
Adam sabah namazında çıkıp
gelir, "hocam bu kitabı bana okut" diye. Öyleyse hocalarımız bu istekde bulunanları geri çevirmiyecekler.
1981 yılından beri İstanbul'dayım o yıldan beri üniversite gençliğinin hizmetine
"hayır" dememeye riayet ettim. Ama o kadar çok istek oldu ki, yetişemediğimde
mazeretimi mutlaka ifade ettim.
Peygamberimizin
torununu överken bir şair öyle diyor; "hayatında başka'hiç
birşeye "Hayır" demedi." Biz de
istenenlere hayır dememeye, hizmet istendiğinde hayır dememeye kendimizi
alıştıralım.[15]
11- Amma
Rabbinin nimetini daima anlat.
1- Allah'ın
bize verdiği ilim nimetini anlatacağız. 2- Allah'ın bize verdiği mal nimetini
dağıtacağız. .
Peygamberimiz (s.a.v)
"Allah'ın verdiği zenginlik üzerinde görülsün," diyov.(Ebu Davut Libasl4) Yani giyiminde, içiminde ve etrafına
yaptığın cömertliğinde görülsün, zaten "tahdis"
başkasına bildirmek demektir. Bildirmenin yoluda;
1- Vermekle olur, söylemekle olur.
2- Nimet
aynı zamanda Kur'ân için de kullanılmıştır.
".... Bu gün nimetimi tamamladım." buyuruyor Allah (c.c). Yani Kur'ân-ı Kerimi'ni tamamlamış.
En büyük nimetimiz Kur'ân-ı Kerimimiz'dir bizim.
Yani insanlara Allah'ın kitabı Kur'ân-ı Kerim'i
anlat, konuşurken Kur'andan konuş, bu nimetten onlar
da faydalansınlar. Nasıl ki, soframıza diğer insanları çağırıyoruz, İslâm
sofrasına da insanları çağıralım. Gıdalarımızı alıp nasıl ki dostlarımızla
beraber bedenlerimizi besliyoruz, Allah'ın bütün insanlığa açmış bu Kur'ân sofrasından da bütün insanların yararlanması için
onları da davet edelim, Allah'dan gelen canlarına
Allah'tan gelen bu Kur'ân ayetlerini anlatıverelim.
Ayrılıktan değil,
birlikten dem'vuralım. Zarardan değil, varlıktan anlatalım.
Yıkmaktan değil, yapmaktan konuşalım. Hastalıklardan değil, sıhhatten afiyetten
bahsedelim. Ve Allah'a çokça şükredelim.[16]
[1] Buhari
tefsir, Beyhaki Delail
7/57.
[2] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/293-294.
[3] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/294-296.
[4] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/296.
[5] Tirmizi
Menakıp 82, İbni Mace mukaddime 11.
[6] Kurtibiden
naklen savvaf, fatihatül Kur'an ve cüzü Amme s;363.
[7] Zümer
53.
[8] Savva
fatihatül kitap s;362.
[9] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/296-298.
[10] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/298.
[11] Bak. şura 52.
[12] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/298-299.
[13] Buharı Rikak
15, Tirmizi zühd 40.
[14] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/299.
[15] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/299-300.