Kur1 ân Kerim Allah
kelamıdır, her kelime, her cümle ve her harfin delalet ettiği, işaret ettiği,
ifade ettiği manalar vardır. Her çağın insanı kendi ihtiyacı kadarını alır.
Kendinden sonra gelecek insanlar da aynı ayet-i kerimelerden kendi
ihtiyaçlarını alırlar. Bu sûre Mekke'de nazil olmuştur ve 15 ayettir.
1400 sene önce
Peygamberimizin dilinden bu ayetler ashabın ve inanmayanların gönüllerine
akmaya başladığında, herkes ilmi, yaşı, tecrübesi, kültürü oranında bu
ayetlerden istifade ediyorlardı.
Aynı ayet bin tane
insanın gönlüne girdiğinde, bu insanların bir kısmı müslüman, bir kısmı kafir,
bir kısmı papaz, bir kışımı cahil, bir kısmı çok değerli İslâm alimi, bir kısmı
da müslüman olmakla beraber fazla bilgisi olmayan insanların yüreklerinde
çağrıştırdığı manalar ayrı ayrıdır.
Aynı ayet-i kerimeyi
devlet başkanı okuduğunda, kendine göre bir anlayışla anlar, çoban okursa o da
kendine göre anlar. Şair bir insan ayet-i kerimeyi dinlediğinde onun aldığı
zevk ve gönlünde meydana gelen titreşim ayrıdır, bir ressamın ruhunda meydana
getirdiği titreşim ayrı bir şeydir. Çiçeklerin güneşten renk alışı gibi ayet-i
kerimelerin de insanlar üzerindeki etkisi güneşin tabiat üzerindeki etkisi
gibidir. Bu ayrılık bize zarar vermez. Yeterki inkara yöneltmesin.
Mekke'nin ilk
yıllarında Peygamberimize karşı kafirlerin yıldırma hareketine girdiği bir
dönemde, Rabbim bu ayetleri indirerek kafirlere bir korku vermek, yaptıklarının
sonucunun çıkmaz olduğunu onlara anlatmak, mü'minlere de bu yoldan yürürlerse
başarılı olacaklarını ifade etmek üzere geçmişten bir örnek verir. Salih
(a.s)'ın hayatını örnek olarak veriveriyor..
Salih (a.s) niçin daha
çok örnek olarak verilmiş Mekke'lilere? Çünkü Mekkeliler, Salih Peygamberin kavmi olan 'Semud'u'
menkıbelerinden, şiirlerinden tanıyorlar. Çünkü hicaz bölgesinin kuzeyinde
'Medyen' denilen yerde, Şam ile Mekke arasındaki yerde yerleşmiş ve orada
helak olmuş olan bu toplumun asar-ı atikaları dediğimiz eski eserleri, kalıntıları
hala var. Şam'a, Bizans'a ve Kudüs'e ticaret için gelirlerken o harebelerin
yanından geçiyorlar. O insanlar hakkında bilgileri var. "O ihsanlar
Peygamberlerine karşı geldiklerinden, isyan ettiklerinden ve azgınlık
yaptıklarından dolayı yerle bir edilmişler" diye efsanevi de olsa bir
bilgileri var. Onun için Allah (c.c) Salih Peygamberi bir çok sûrede
tekrarlar."
Peki bunlar Mekke
insanına deniyor da bize denmiyor mu? Şu anda biz okuyoruz bu.sureyi, bundan
sonra gelecek olanlar da bu sureyi okuyacaklar. Herkes muhatap olarak
kendisini kabul edecek! Öyleyse şuanda muhatap biziz.[1]
1- Andolsun
güneşe ve aydınlığına.
2- Ona
(güneşe) uyduğu zaman ay'a,
3- Onu
(güneşi) açtığında gündüze,
4- Onu
(güneşi) sardığında geceye,
5- Gökyüzüne
ve onu yapana,
6- Yeryüzüne
ve onu döşeyene,
Burada yemin edilenler;
güneş ve güneşin aydınlığı, ay ve ayın güneşi takip etmesi. Yani güneş batıyor
ay geliyor ve aynı zaman da ay ışığım güneşten alıyor. Burada kevni ayetlerin
açıklanmasına da işaretler vardır.
Günümüzdeki bir kısım
insanlarımızın batıya olan bağlılığı Kur'ân'a olan bağlılığından biraz daha
fazla. Kur'ân'ın haber verdiğine değil, batının haber verdiğine daha çok önem
veriyor. Aynı zamanda müslümanlığından da vazgeçesi yok. Batının buluşlarına
Kur'ân'dan deliller bulma hastalığına kapılıyor. Bu da aşağılık kompleksinden
kaynaklanıyor. Batıyı hep üstün görme hastalığımız son 150 seneden beri devam
etmektedir.
Günümüzde basın ve
yayın organlarında aklıbaşında olan ilim adamları, şunu söylüyorlar;
"Batı dünyası teknolojide fevkalade ileri gitmiştir. Ancak hukuk
teknolojinin tam 100 sene arkasından gelmektedir. Yani Allah (c.c) Kur'ân-ı
Kerim/inde, insanoğlunun aklıyla görebileceklerini işaret ederek geçmiştir.
Allah (c.c) insanların
temel konularda ve de kıyamete kadar karşılaşacağı durumlarla ilgili olarak
(Kur'ân'daki 5 temel ceza gibi), insanlara cezalandırma hakkı tanımamıştır.
Çünkü insanların bölgesine, aklına, kültürüne anlayışına, zevkine göre ceza
yasaları koymak suretiyle insanları ya çileden çıkaracaklar ya da çığırdan
çıkaracaklardır. Allah (c.c) topyekün insanlığın imana gelmesi ve de eğitilmesi
için Kur'ân gönderiyor. İnsanlığın eğitim ve öğretim kitabı Kur'ân-ı Kerim1
dir. Baş öğretmeni de Peygamberimiz (s.a.v) dir. Peygamberimiz insanlara
Kur'ân'ı öğretecektir. Hangi metodla? Rabbimin verdiği metodla öğretecektir.
Öğretmen sınıfta
öğrencilerine, dersler veriyor. Mesela Coğrafya dersi veriyor, ilgili
haritaları gösteriyor. Aynı kâğıt üzerinde dağlar da, ovalarda birer çizgi ile
gösteriliyor. Irmakta bir çizgi ile gösteriliyor. Donduran kış bir beyaz renkle
gösteriliyor, yandıran yazda bir güneşle gösteriliyor. Yani mevsimler okulun
içinde resimlerle gösteriliyor.
Ama Allah(c.c) insanların
eğitimde ufuklarının geniş olması için öyle yerlere dikkat çekiyor ki;
"güneşe yemin olsun ki" diyor. Böyle bir yeminle milyonlarca insan
başını göğe doğru kaldırıp, güneşe baktığında onun ısısı ve ışığıyla doğrudan
gözleri karşı karşıya geldiğinde, gözü ışıkla kamaşırken, aklı da Allah (c.c)'a
secde etmek durumunda kalır.
Öyle ya... O ısıyı ve
ışığı veren kaynağın kandiline yağ koyma görevi bize verilmiş olsaydı, bizim
yapacak hiçbir şeyimiz yoktu. Güneşi bir dakikalığına olsun ısıtma ve ısıtma
için gerekli olan yakıtı insanoğlunun vermesi mümkün değildir. Çünkü güneşin
içine tojjyekün dünyayı atı-verseniz, sobaya atılan kağıt parçası kadar
dayanır.
İşte Allah (c.c) kendi
gücünü ve kudretini gösterirken, güneşe yemin olsun, O'nu takib eden aya-yemin
olsun, güneşin aydınlığını ortaya çıkardığında gündüze yemin olsun, güneşi
bürüdüğünde geceye yemin olsun diyor. Tezatlar var. Gündüzün aydınlığı,
gecenin karanlığı. Gökyüzü ve onu yapana yemin olsun. Gökyüzüne herkes hayran,
inanan da inanmayan da hayran. Yani Allah(c.c)'a iman etmektedir. İmansızın
hayranlığı ise, öküzün karpuzun kabuğuna hayranlığı gibi.
Gökyüzüne yemin, sonra
onunziddıolan yeryüzüne ve onu döşeyene yemin plsun ki, diyor Rabbim.
Müfessirlerimiz buradaki "Dahahe" kelimesinden de hareketle
yeryüzünün yuvarlak olduğuna, Rabbimin işaret ettiğini bize bildirmektedirler.
Allah'ın yeryüzünü döşemesi yeryüzünü tezyin etmesidir, süslemesidir.[2]
7- Nefse ve
onu düzenleyene,
Yani canımıza ve o
canımıza ten elbisesisini giydirene yemin plsun ki! Ten kafesimizin ilim
öğrenmesi için yollarını vermiş. Beş duyu dediğimiz; görme, işitme, tadma,
dokunma ve koklama özelliklerimiz. Can kuşumuzun da aynı şekilde dışardan
gelenleri algılama, onları depolama, onların renklerinin ve seslerinin
ayrımını yapma özelliklerini de Allah can kuşumuza vermiştir. Yani dışarıda beş
duyumuz olduğu gibi, içeride de beş duyumuzu vermiştir. Yani Allah (c.c) insanları yaratıp, başıboş
bırakıvermemiştir.[3]
8- Ona
günahım da (günahdan)korunmasım da ilham edene (yemin olsun ki),
9- Nefsini
temizleyen mutlaka kurtuldu.
Allah (c.c) O nefse
fücurunu da anlatmıştır, takvasını da ilham etmiştir. Allah (c.c) insana
iyilik yapma melekesini de yerleştirmiştir, kötülük yapma melekesini de
yerleştirmiştir. Yani her insan, iyilik yapmaya da hazırdır, kötülük yapmayada
da hazırdır. Hiçbir insan için şöyle demiyeceğiz; "Yahu bu şerr için
yaratılmış, bundan hiç hayır gelmez."
Temizleme maddesi
Kur'ân ayetleri olacaktır. Kur'ân ayetleriyle biz temizleneceğiz. Hangi
şeylerin insan ruhunu kirlettiğini ve lekelediğini, hangilerinin de insan
ruhunda güller açtırdığım Kur'ân'dan Öğreneceğiz, Peygamberimizin dilinden
öğreneceğiz.[4]
10- Nefsini
batıran zarar etti.
11- Semud
(kavmi) azgınlığı sebebiyle (Salihi) yalanladı.
Nefsinin iyi tarafını
basüraa ve kötülüğe bulayanlar ise kaybetmiştir.
"Tağa"
"Tağut11 kelimesinin köküdür, tağut ise; Allah'ın dediği olmaz bu ülkede,
benim dediğim olur diyen adamdır.
Günümüzde de böyle
söyleyen tağutlarm olduğunu görüyorsunuz. "Hala mı Kur'ân'a göre insanları
yöneteceğiz?" diyen adam tağuttur. Semud kavmi de, tağutlukları sebebiyle
Peygamberlerini yalanladılar.[5]
12- (Semud
kavminin) En şakisi (yerinden) fırladığında,
13- Onlara Allah'ın Rasûlü: "Allah'ın
devesini ve onun sulanmasını gözetin" demişti.
Allah (c.c), Kamer
Suresinin 28, ayetinde; "Semud kavmine bir fitne olarak deveyi
gönderdik" buyuruyor. İçme suyundan su içme işini, birgün deveye, bir gün
kendilerine taksim ettiğini, ama devenin su içme günün de suyu alıp depo
ettiği, ifade ediliyor ayetlerde. Yani Allah (c.c) bir kural koyuyor ve bu
kurala da riayet etmelerini istiyor. Rabbin koyduğu kurala riayet edilmelidir.
Böyle olursa Allah (c.c) onların işini kolaylaştırıyor. Deveyi onlara bir
mucize olarak gönderiyor.[6]
14- Onu
(Salih'i) yalanladılar ve deveyi kestiler. Bunun üzerine, Rableri günahları
sebebiyle onların üzerine azap gönderdi ve hepsini dümdüz etti.
Allah(c.c), Salih (a.s)'a
karşı başkaldıranlara! hem yöneticilerini hem de yöneticilere destek verenleri
eşit şekil de helak ediyor. Burada Rabbim şuna dikkatimizi çekiyor; "ben
yapmadım ki, ben Allah'a ve Peygamberine karşı bir suç işlemedim ki."
diyemeyiz. Allah'a Peygambere ve Kitabına karşı harb etmiş insanları
desteklemek (bu destekleme isterse gönülden olsun) onlarla beraber cezayı hak
etmiş olmak anlamına geldiğine, Allah(c.c) bizim dikkatlerimizi çekiyor.[7]
15- Onun
(Semud kavminin) sonucundan O (Allah) korkmaz.
Yani bir kavmi helak
ederken neticeden korkmaz endişe de duymaz.
insanlar bir kötülük
yaparken endişeyi de beraberinde duyarlar. "Ya yakalanırsam, ya onlar da
intikamını alırsa" gibi endişe duyar. Ama Allah (c:c) yaptığından sorumlu
değildir. Cezalandırdığı insanlardan da hiç endişe duymaz.[8]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/279-280.
[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/280-282.
[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/282-283.
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/283.
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/283.
[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/283-284.
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/284.