Bu sure-i celile
Mekke'de nazil olmuş, yirmi ayettir."Lam elifle" başlıyor ve dört
elif miktarı çekiyoruz.
Peygamberimizin ilk
günlerinde, kafirler önce alay ederek, dalga geçerek, sonra işin ciddiyetini
biraz daha anlayınca, sözle hakaret etmeye başlıyorlar. Baktılar ki
müslümanlar her geçen gün güçleniyor ve Mekke halkının ileri gelenlerinden Hz.
Ebu Bekir gibi, Hz. Hamza gibi zatlar da müslüman olunca, Mekke'li müşrikler
fiili saldırıya başlıyorlar.
Bizzat Peygamber
Efendimiz (s.a.v) alnını secdeye koyduğunda, yeni kesilmiş bir devenin
işkembesini boynuna atacak kadar sapık ve alçak olan bu insanlar, her türlü
kötülüğü yapmaya başlamışlardır.[1]
1- Yoo..!
Yemin ederim bu beldeye (Mekke'ye),
2- Sen bu
beldede hıll iken.
İşte biz, sûrenin nazil
olduğu günden bu güne kadar, bu sûreyi okurken, o günün imansızı Ebu Cehil ve
Ebu Leheb'e, o günden bu güne kadar geçen imansızların hepsine birden;
"Laaaa...." diyoruz. "Haymıır! Yooo, Yooo....," iş
bildiğiniz gibi değil Sizin dediğiniz gibi değil. Durun bakalım! yerinizde
durun, ağzınızı kapatın, elinizi işkencelerden çekin, kötülüklerden
vazgeçin." diyoruz.
Rabbim olayın önemini
beyan etmek üzere önce "hayır!" diye hitap ediyor.
"Şu beldeye yemin
ederim" diyor. O beldeden kasıt Mekke-i Mükerreme'dir. Peygamber
(s.a.v)'in doğduğu, Kur'ân'ın inmeye başladığı, Hz. İbrahim (a.s)'ın bina
ettiği, Hacer validemizin gayretiyle zemzemin çıktığı, hatta ve hatta Hz. Adem
(a.s)'ın temelini attığı bir beldedir.[2]
Hz. İbrahim ve Hz.
İsmail'den sonra orada putperestlik hakim olur. Derken Peygamberimiz (s.a.v),
ahir zaman Peygamberi olarak, kıyamete kadar gelecek insanlara yol göstermek
üzere ve onlara merhamet etmek üzere vede O insanların yanmaması için, rahmet
ayetlerini insanların gönüllerine saçmak üzere gönderilmiştir.
Rahmet Peygamberi
olarak gönderilen ve gül gibi bir insan olan Peygamber Efendimize karşı, sinek
tabiatlı insanlar karşı çıkıyorlar. Sinekler gülden ne anlasın?
"Sen bu beldede
hıll iken." Sen bu Mekke'de kam helal kılınmış bir insansın. Belirli
zamanlarda eşhuru-hurumda Mekke-i Mükerreme'nin otu yolunmaz, ağaçları
kesilmez, yaprağı koparılmaz, canlıları öldürülmez. Bu Hz. İbrahim'den beri devam
etmektedir. Ama bu Mekke halkı, otu koparmaya kıyamaz da Peygamber Efendimiz
(s.a.v)'e işkence yapmaktan, O'na iman edenleri öldürmekten geri durmazlar.
Hasan-ı Basri için
söylenir. Kufeliler gelmiş ve sormuşlar; "Efendimiz ne yapalım, hacda
üzerimizde bitler oluyor, ihramlı iken biti öldürebilirmiyiz?" O da;
"Siz Kerbela'da Hz. Hüseyin'i öldürdünüz. O zaman gelip bu soruyu
sormadınız da, şimdi gelip biti öldürebilir miyiz, diyemi soruyorsunuz?"
demiş.
İşte Peygamber (s.a.v)
Efendimize karşı da Mekke'lilerin yaptığı da aynıdır. Hatıra şu gelebilir.
Efendim o günler geride kalmış, Mekke insanları çok vahşi imiş, çevreci
imiş-otu koparamazmış, yaprağı koparamaz mış, dalı kesemezmiş, haremin
kudsiyetine riayet edermiş. Fakat Ammar b. Yasir'in ailesini işkencenin en feci
şekli ile öldürmekten geri durmamışlar. Ancak, "o günün insanları
öyleymiş, günümüzde böyle bir şey yok" dememiz mümkün değil.
Dikkat edin çlünya
genelinde çevreciler var, Türkiye'de de var. Filan yerdeki bir ağacın
kesilmemesi için her türlü çabayı sarf ederler. Bu yaptıkları doğrudur. Ama
dünyanın her tarafında fidan gibi delikanlılar zalimler tarafından öldürülüyor,
ama aynı çevreciler bunlar için birşeyler yapmıyorlar.
Fransa'da Strazburg
yakınlarında struthaf kampında, Alman genaral çevreyi çok sevdiğinden ikinci
dünya harbinde ordunun ısınması için bir tek ağacın kesilmesine izin vermemiş
ve ellibin yahudiyi yakarak kampın ısınmasını sağlamış. Ne yazıktırki, Burûc
sûresinde de açıkladığımız gibi, yakma işini ilk başlatan da yahudilerdir.
Bu ayetin bir manası
da; "sen bu şehre yerleştirilmiş bir insansın" veya "sen bu
ülkeyi bir gün gelecek fethedeceksin"dir. Yani bir gün gelecek sen
Mekke'yi fethedeceksin, burada harbi geçici bir zaman için Allah sana helal
kılmıştır, manası da vardır.
Peygamberimiz (ş.a.v)
Mekkeyi 21 sene sonra fethetti. 10.000 insanla geldi fethetmeye ama kimsenin
burnu kanamadı. Dünya tarihinde bunun bir tek örneği yoktur. .
Rabbim diyorki;
"Siz yahudi, Hıristiyan, putperest olarak bir araya geliyor ve muslüman
kanını helal kılıyorsunuz." Dünyanın her tarafında müslümanlarm
yeşermemesi için bütün dünyadaki yahudi, hristiyan ve müşrik putperestler bir
araya geliyor ve birlikte hareket ediyorlar.
Mesela batı dünyası
Rusya'ya milyarlarca dolar yardım etti. Tek şartlan vardı o da müslümanların
boğazlarına geçirdikleri halkayı oradan çıkartmamak.[3]
3- Babaya ve
çocuğa yemin ederimki,
4- Gerçekten
biz insanı zorluk içinde yarattık.
Biz insanlar zorluklar
içerisinden gelmekteyiz. Anne karnındaki durumunuzu, dünyaya gelişinizi,
çocukken annemizin yardımı olmadan büyüyemediğinizi, yaşlandıktan sonra yine
yardıma muhtaç olduğunuzu düşünün. Öyleyse insan zorluklar içerisinde
yaratılmıştır.[4]
5- Hiçbir
kimsenin kendisine güç yetiremiyeceğini mi sanır?
Bu dünyada makam, mevki,
askeri, parasal ve siyasal güçlerine dayanarak, her türlü pisliği yapanlar
için Allah (c.c) diyorki; "O kişiler kimsenin kendilerine güç
yetiremiyeceğini mi zannediyorlar?" Halbu ki, kişi düşünüvermiş olsa
kendisine bile hakim olamıyor. Böbürlenmeye gerek yok.[5]
6- (Kafir,
kıyamette) "Yığınlarca mal tükettim" der.
İmansız diyor ki; ben
bu yolda deste deste para harcadım, yok ettim diyor.
Dünyadaki saltanatını
sürdürmek, otoritesini devam ettirmek, zulmünün devamını sağlamak için
milyarlarca dolar harcayanlar var. Ülkelerin başkanları satın almıyor.
İmansızların
otoritesinin dünya geneline yayılması için, bütün dünyadaki devletleri yöneten
başkanlara ve de generallerine tirilyonlar harcanıyor. Ve sonra çıkıp diyor ki;
bu yolda tomar tomar, kat kat para
yok ettim."
Bunları en güçlü
olabilmek için yapıyorlar. Ama geçmişte dağları oyarak evler yapanlar, vadiler
üzerinde bahçeler kuranlar, ölmeyeceklerini zannedenler öldüler..!, cehennemi
boyladılar, kimse de onlara
fayda vermedi.
Dünyaya gelişimizle
gidişimize dikkat etsek, bu yeterli. Herkes teker teker geliyor, bazen ikiz,
üçüz, dördüz gelenler de oluyor. Bu dünyadan da teker-teker gidiyorlar.[6]
7- Hiçbir
kimsenin kendisini görmeyeceğini mi sanıyor?
Dört tane devlet
başkanı bir araya geliyor, müslümanların aleyhine kararlar alıyor ve bunu da
gizlilik içinde yapıyorlar vede sır olarak kasalarda saklayıp, basına da
duyurmuyorlar. Ama Allah (c.c) diyorki; "onlar hiçbir kimsenin kendilerini
görmediğini mi zannediyorlar?" Hayır! Kendilerine gören gözü veren Allah,
onları da görüyor.[7]
8- Biz ona
iki göz vermedik mi?
İmansız, kendi yaptığı
kötülüklerin görülmediği kanaatindedir, Ama Rabbim diyor ki; "yahu senin
gözünü yaratan benim."
İki gözden maksat
1-kafamızdaki
iki gözdür,
2- bir de
basiret dediğimiz gönül gözümüzdür.[8]
9- Bir dil
ve iki dudak (vermedik mi?)
Planladığınız tuzaklarda
konuşan dilinizi ve konuşan ik- d' d? uı a , biz yaratmadık mı? diyor Allah
(c.c).
İnsanoğlunun gören
gözü var, düşünen beyini var, gönlü var, onu ifade eden bir dil, iki tane dudak
var. Bunları biz yaratmadık mı? Siz kimden neyi gizliyorsunuz? diyor Allah
(c.c).
Şu akla gelebilir.
,"Peki hocam, madem her şey Allah tarafından biliniyor da neden dünyanın
her tarafında müslümanlar işkence görüyorlar?"
Hikmetinin ne olduğunu
bilemeyiz. Allah (c.c)'ın yaptığı her şeyde mutlaka bir hikmet vardır.
"Hoşunuza gitmeyen şey, sizin için hayırlı olabilir." diyor Allah
(c.c).[9]
Şu anda bizim hoşumuza
gitmeyen olaylar cereyan ediyor dünyada. Ama bunlar hayırlara vesile olabilir.
Anne doğum sancılarını çekmemiş olsa çocuğunu koklayamıyor. Biz de, bu dünya da
Allah'a kul olmanın ve ahirette saadete ermenin çilesini çekiyoruz. Bu dünyada
da devlet olmanın insanlara getireceği bir yük vardır. Rabbim hemen bu ayetin
sonrasında şöyle buyuruyor;[10]
10- Biz ona
iki yol gösterdik.
Biz o insana iki tane
yokuşu, iki tane tepeyi iki tane zorluğu verdik.[11]
11- Fakat o,
sarp yokuşa göğüs veremedi.
Bazı insanlar zorluğu
aşmaya girişemediler. Zorluğu aşmaya girişmek gerekiyor. Para kazanmak için
zorluğa katlanmak zorundasınız. Makam elde etmek için, bir eviniz olsun diye,
bir arabanız olsun diye zorluklara katlanıyorsunuz. Hanginiz elini
kıpırdatmadan gönlünden geçeni yerine getirebiliyor? Dünyada böyle bir şey yok.
Yapılan her işin sıkıntısı beraberindedir.
Siz cenneti elde etmek
üzere yürüyecek olursanız, zorluğu aşmalısınız, imansızların üzerinize atacağı
her şeye göğüs germelisiniz. Onun için Mehmet Akif ne güzel söylemiş:
-Cehennem olsa gelen
göğsümüzde söndürürüz.
-Bu yol ki hak
yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz.
Allah'a ibadet ve
itaat yolunda önümüze cehennemi çıkarsalar, göğsümüze dayasalar, biz bu yoldan
dönmeyiz. Kelebekler ve arılar çiçeklere giderken yollarını kimsenin
engelleyemediği gibi, Afrika'nın ortalarından kalkan bülbülün İsparta'daki
güllere doğru uçup gelirken, hiç kimsenin yolunu engelleyemediği gibi, mü'minin
de cennete giden yolunu kimse engelleyemez. Ama biz zorluğa alışacağız.[12]
12- Sarp
yokuşun ne olduğunu sana ne öğretti?
13- O boyun
kurtarmaktır.
14- Yahut
kıtlık gününde doyurmakdır.
15- Akraba
olan yetimi (doyurmakdır)
Mü'min insan önce
başının hürriyetini kurtaracak, sonra insanların hür olması için çalışacak.
İnsanın hür olması da; insanın insana hakimiyetinin ortadan kalkmasıyla,
herkesin Allah'ın hukuku karşısında, tarak dişleri gibi eşit olmasında
yatmaktadır.[13]
16- Veya
toprağa bulanmış fakiri (doyurmakdır)
17- Sonra
iman edenlerden, sabrı tavsiye edenlerden ve merhameti tavsiye edenlerden
olandır (sarp yokuşa göğüs verenler.)
Yani zoru göğüsleyen,
başının insanlar önünde eğilmesini ortadan kaldıran, yani kulun kula kulluk
yapmasını engelleyenler; toplum içerisinde fakirlerin karnını doyuran,
yüzlerini güldüren ve asgari müşterekte insanları bir araya getiren bir toplum
meydana getirenlerdir.
İbadetleri yapmaya
sabır göstermek bir sabırdır, Allah'ın haramlarından kaçmak bir sabırdır. Onun
için biz sabrı ve merhameti tavsiye edeceğiz.[14]
18- İşte
onlar, (amel defteri) sağ tarafdan verilenlerdir.
Yani amel defteri
sağından verilecek olanlar bunlardır.[15]
19- Ayetlerimizi inkar edenlere gelince, onlarda
(amel defterleri) sol tarafdan verilenlerdir.
20-
Üzerlerine kapılan kilitlenmiş ateş vardır.
Yani amel defteri sol
tarafından verilecek olanlardır. Onlar, kapıları ve pencereleri dahi
kilitlenmiş ateşten bir fırının içerisine atılmış olacaklardır, diyor Allah
(c.c).
Ateşin şiddetini
anlamak için kibritin alevini küçücük parmağımıza değdirmemiz yeterli. Dünyanın
her tarafındaki ateşi, alevleri, bombaları toplasak, cehennemin bir kıvılcımına
denk değildir. Allah(cc) bize, bu ateşe düşmekten koruyacak ameller yapmayı
nasip etsin amin.[16]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/271.
[2] Bak şifa tefsiri Ali imran
96.
[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/271-274.
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/274.
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/274.
[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/274-275.
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/275.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/275.
[9] Bakara 216.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/275-276.
[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/276.
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/276-277.
[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/277.
[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/27-278.
[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/278.