Bu sûre Leyi
suresinden sonra Mekke'de nazil olmuştur. 30 ayettir. Ma'lum "leyi"
sûresinin ilk kelimesi gece manasına gelmektedir. "Fecr" ise şafağın
atmasından itibaren meydana gelen parlaklıktır.
Karanlıklardan sonra
aydınlık geliyor. Mekke döneminde de müslü-manlara yapılan zulümler, işkenceler
ve hayatı karartan o karanlık gecelerden sonra mutlak bir aydınlığın
geleceğini müjdeler gibidir.
Leyl Suresinden sonra
bu surenin gelmesi bu müjdeyi veriyor. Bu müjdeyi Mekke insanına veriyor da
bize vermiyor mu? Tefsir usulü kitaplarımızda genel bir kaide vardır.
"Sebebi nüzul ayeti tahsis etmez." Yani o günün ortamını açıklayan
ayetler, yalnız o güne ait veya yalnız o olaya aittir anlamına gelmez.
Kıyamete kadar gelecek
.olan müşlümanlara bu ayetler yol gösterecektir. Onların durumlarına açıklık
getirecektir. Bulundukları durumdan çıkış yollarını gösterecektir.
Günümüzde de bizler,
çölde karanlıklar içerisinde nereye gideceğini bilemez durumda idik ama şafak
attı; yol göründü, istikamet belli oldu. Kıbleye doğru yürüyüş dünyanın her
tarafından başladı. Aynı yöne, günde beş defa güne bakan çiçekleri gibi dünya
etrafında daire haline gelerek, kıbleye dönmek ve hacda bir araya gelerek
şeytana attığımız taşlarla, düşmanın bir olduğunu ve Kabe-i Muazzama'nın
etrafında tavaf ederek, hacerü'l-esvedi tutarak, tavaf edilen yerinde,
tutulacak yerin de bir olduğunu öğrendi ve şuuruna vardı.[1]
1-
Tanyerinin ağarmasına andolsun.
"Rabbim fecre
yemin olsun ki" diyor. Destanlarımız hep gurubun manzarasını çizerler. Çok
değerli fotoğrafçılarımız hep gurub vaktini, yani hep güneşin batım anını
çekerler.
Ama şafağı pek fazla
çizmezler veya çekmezler. Neden? Çünkü insanlarımızın geceleri ile
gündüzlerini değiştirdiler. Bir kültür değişiminin nerelere kadar
varabileceğini bu örnekten görüyoruz. Batıya takvim ayarlayan yöneticilerimize
göre gündüzümüz, geceleyin 24'ü bir gece başlıyor. Ancak daha önceki dönemlerde
akşam gün batımı ile başlıyordu. Şimdi gecele 2'ye kadar oturanların bir çoğu
güneşin doğumunu seyredemivorıar.
Çok haşmetli bir
olaydır güneşin doğuşu ve yeni bir günün aydınlığı. Tan yerinin ağarmasına
Rabbim yemin ediyor. Dünyadaki bütün ilim adamları, dünyanın bütün hazineleri
bir araya gelse güneşin doğmasını temin edemezler. Böyle bir aydınlığı
sağlayamazlar. İşte böyle bir aydınlığa Rabbim yemin ediyor. Yani bu tan yerini
siz ağartamazsınız değil mi? Mümkün değil. Ancak bir kağıt üzerine çizebilirsiniz.
Canlılık yine yoktur. Ama şafakta canlılık vardır. Daha önce Tekvir Suresinde
geçmiştir. "Nefes alan sabaha yemin olsun ki" diyor Allah (c.c).
İnsan Allah'ın
ayetlerini okuyunca hayretler içerisinde kalıyor. Sabahı, tan yerinin
ağarığını, "nefes almak" diye ifade ediyor Allah fc.c). Yani bir
canlılık vardır. Üzerimize bir canlılık esiyor. Bir canlılık veriliyor ki,
çiçekler, papatyalar gözlerini açıveriyorlar sabahın teneffüsü ile beraber.
Akşam kapatıyorlar, sabahleyin şafakla beraber gözlerini açıveriyorlar. İşte
böyle bir anlık zamana Rabbim dikkatimizi çekiyor. Biz, batan güneşe ağıt
yakmayalım, doğacak olanlara bakalım.[2]
2- On geceye
andolsun.
Bu on gece ile ilgili
müfessirlerimiz çok söz söylemişler. Hepsi de doğrudur ve isabetlidir. Demişler
ki; bu on gün zilhicce ayının ilk on günüdür. Veya gökyüzünde gördüğümüz
hilâlin ilk on günüdür. Bu ilk on günün de hep büyüyor. İşte bu hep büyüyen ilk
on güne yemin olsun ki.
İlk on günden 20 güne
kadar hep dolunay şeklinde görüyoruz. 20'sinden sonra tekrar küçülüyor. Her on
gününe yemin olsun ki, derken dikkatimizi yine hilale çekiyor. Zilhiccenin ilk
onu da olsa, onu da bize bildiren hilâldir. Şu anda kullandığımız takvimlerin
de ana kaynağı yine'
ay ve güneştir.
Kur'ân'm eğitiminde
top yekûn tabiat bir sınıf gibi. Allah (c.c), Bu gün yeryüzündeki 5 milyar
insanın bazen gökyüzüne bakmasını ister. Yıldızlara güneşe ve aya bakmalarını
ister. Bazen güneşin batışına, bazen doğuşuna dikkatimizi çeker. Bazen
ellerimize, bazen gözlerimize dikkatimizi çekiyor. Yani bizim araç ve
gereçlerimiz, dünyadaki yaratılmış olan topyekün mahlukâtın hepsidir. Allah
(c.c) bunlar içerisinden bize dikkatimizi çekecek bazı şeyleri önemine binaen
yemin ederek tekrar hatırlatıyor.[3]
3- Çift ve
tek'e andolsun.
Çift olanlar... Yeryüzündeki
her şey çift yaratılmıştır. Acı-tatlı, gece-gündüz, artı-eksi, erkek-dişi gibi.
Tek olan yalnız Allah (c.c) dır.
Bir kısım müfessirimiz
şöyle tefsir etmiş. Yaratılmışlara ve de yara-dana yemin olsun ki.[4]
4- Gelip
geçen geceye andolsun.
Geçen gecenin sonunda
bir sonraki güne Allah'a hamd ederek başladık. Bundan dolayı sevinmemiz, mutlu
olmamız.ve beş milyar insanın içerisinde "tan yerini ağartan Allah'ı biz
tanıdık", o tanla biz kalktık, ellerimizi bağladık, "Elhamdulillahi
Rabbil alemin" diyebilen bir insan olarak Allah'a hamdü senalar
etmeliyiz. Kalbine iman ışıklan, tan yerinin ışıklan gibi doğmamış insanların
da iman etmesi için çalışmalıyız.[5]
5- Bunlarda
akıl sahipleri için and var mı?
"Hicr" Arabm
dilinde "Akıl" manasına geliyor. "Akıl" kelimesi de zaten
Arapça. Akıl da Arabm dilinde; A-ka'le kelimesinden "bağlamak"
manasına geliyor. İnsanın kötülüğe gitmesine engel olan, önünü kesen, bağlayan
manasına gelir akıl. İnsanı kötülüklerden alıkoyan bir mekanizmayı Allah (c.c)
bizim içimize yerleştirivermiştir,
"Hıcr" de
"Akıl" manasına geliyor. Neden "Hıcr" denilmiş?
"Hıcr" da yine "engelleme" manasına geliyor. Yani insanları
kötülüklerden engelleyen şey olduğundan dolayı akıl yerine "Hıcr"
kullanılmıştır. Akıl sahipleri için yemine gerek var mıdır? diyor Allah (c.c).
Yani akıl sahipleri aslında yemin etmeden de bu işin inceliğini anlayabilirler.[6]
6- Rabbin Ad
(kavmine) ne yaptığını görmedin mi?
7- Direkler
sahibi irem (halkına ne yaptığını),
Ad kavminin bir ismi
de İrem. İrem'in Nuh (a.s)'ın torunlarından birisinin adı olduğu ifade edilir.
Sonra da bu ad kabileye verilmiştir. "İrem Bağlan" meşhurdur. Onlar
dünyevi saltanata ve güce sahip, en güçlü devletlerden biriydi.
Kur'ân-ı Kerim'de bu
Ad kavmi bir kaç yerde zikredilmiştir. Yapmış oldukları evler, bahçeler,
bağlar, şehirler anlatılmıştır. Günümüzün baş problemi olan çevrecilik problemi
dahi Ad kavmi tarafından çözülmüştür. Bunların kaldığı ülkede havayı
kirletmesin diye odun yerine, öd ağacı yakılmıştır. Hem ısıtsın hem de havayı
güzelleştirsin diye öd ağacını yakmışlar
ama çevreyi yaratan Allah (c.c)'ı tanımamakta ısrar etmişler.
Bunlar neden Hud (a.s)'ın
mesajına karşı çıkıp, ellerini yaratan Allah'a isyan ediyorlar? Dünyevi
çıkarları zedelenecek diye böyle yapıyorlar. Bir çok zülmu yapamayacak hale
geliverecekler. Özellikle Kur'ân'm ifadesiyle "Çekirdek" kadro yani
yönetici kadronun çıkarları ellerinden gidecek, normal halk seviyesine
gelecekler. Halk seviyesinde de yaşamak istemiyorlar. Onun için Hud (a.s.)'a
karşı geliyorlar.[7]
8- Ki ülkeler
içinde benzeri yaratılmadı.
O Ad kavmi ki,
kayaları delerek mermerlerden sütunlar yapmakta, fevkalade bahçeler inşa
etmekte, güzel mutantan şehirler kurmakta ve o şehirlerinin havasım dahi
kirletmesin diye öd ağacını yakmışlar. O günün şartları içerisinde, o dünyanın
hiçbir yerinde bir benzeri olmayan bir ülkeye sahib olan çiçeği koklayan ama
çiçeğin gerisinde o rengi ve kokuyu, kimin verdiğini düşünmeyen bu insanları o
nimetlerin içerisinde helak edivermiştir. Bizler böyle insanlar gibi olmayalım.[8]
9- Vadilerde
kayalar kesen Semud'a (ne yaptığını gördün mü?)
10- Kazıklar
sahibi Firavun'a (ne yaptığını gördün mü?)
Salih (a.s)'a isyan
eden, Allah'ın mucize olarak gönderdiği deveyi kesen bu insanlara da; Rabbin
neler yaptı görmedin mi? diyor Allah (c.c).
Şöyle uzaktan
bakıldığı vakit, sanki yeryüzünü kazıklarla donatmış gibi zannedilen Firavun'a
Rabbin neler yaptı. Nil vadisinde Firavuna ve onun askerlerine Rabbin neler
yaptı? Bunları görmedin mi? diyor Allah.
Günümüz insanına da
bir mesaj vardır bu ayette; "Efendim gökyüzünde uydularımız var,
yeryüzünde CIA mız var ve dünyadaki bütün insanların cebinde dolarlarımız var,
askeri gücümüz var, her ülkede askerlerimizin konuşlandırıldığı yerler var ve
biz dünyanın en güçlü devletiyiz diyenlere biz, Fil Sûresini okuyoruz. Bir de
bu ayetleri okuyacağız.[9]
11- Onlar ki
ülkelerde taşkınlık yapmışlardı.
12- Oralarda
çok bozgunculuk yapmışlardı.
Allah (c.c); Bütün
ülkelerde taşkınlık ve tağutluk yapanlara Rabbin neler yaptı görmedin mi?
diyor.
Rabbim diyor ki;
"Çok iyi niyetli olsa bile, kim tağutluk yaparsa, yeryüzünde bozgunculuk
yapar." Yani; "Dünyanın en iyi insanı benim, insanları da çok
seviyorum, onlara da bir kötülük yapmam, ama Allah'ı da yönetime
karıştırmam" dese, çok iyi niyetlerle kanunlar yapsa, o koyduğu kanunlar,
hiç hesap etmediği yerden bir değil, binlerce pisliği sızdırıverecektir.[10]
13- Bunun
üzerine Rabbin onlar üzerine azap kamçısını dökü verdi.
Bu azan insanların bir
kısmını rüzgarla birlikte yerle bir etti, bir kısmını ise denizin içerisinde
boğdu, denizin çamuru ile ölümlerini gerçekleştirdi.[11]
14- Şüphesiz
Rabbin gözetlemededir.
Allah (c.c)'in herkesi
gözetlediğini ifade ediyor bu ayet-i kerime. Herkes gözetim altındadır. Allah
(c.c) dünyanın her tarafındaki insanların ve herşeyin'kendi tarafından
gözetlendiğini ifade ediyor.
Biz her an
gözetlendiğimizin şuurunda hareket edersek, gözlerimiz güzeli görür, dillerimiz
güzel şeyler söyler, ellerimiz dövmez, sever, dilenmez, sever. Yani her
hareketimizi kontrol altında tutarız.[12]
15- Amma insan, Rabbi onu denemek için ne zaman
iyilik yapıp, ona nimet verse, "Rabbim bana iyilik yaptı" der.
16- Amma onu
denemek için rızkını daraltsa "Rabbim bana ihanet
etti" der.
Bu ayet-i kerime
insanoğlunun fıtratını bize, öğretiyor. "Efendim psikoloji ilmi batıda
19. yüzyılda ortaya çıkmıştır.11 gibi bilgileri kitaplardan okuruz. Kur'ân-ı
Kerim'de en çok tekrarlanan Allah (c.c)'tır. İkinci sırada ise insandır.
İnsanoğlunun her türlü hal ve hareketleri, insan psikolojisinin en ince detayları
Kur'ân-ı Kerim'cle ifade edilir. Burada iki
özelliğine dikkat
çekiliyor.
İnsana, Rabbim bolca
nimetler verecek olursa adam sevinir, "Rabbim bana ikramda bulundu
servetler verdi" der. Bunu Allah'ın kendisine iyi olduğu için verdiğini
düşünerek şımarır. Ama Rabbim onun rızkım biran dar altı verince de
"Rabbim bana ihanet etti" der.
Verince Rab'dan
bilmez, kendinden bilir, "layık olmasaydım bana bunu vermezdi, ben layıkım
ki bana verdi." der. Ama elden çıkıverecek olursa; "valla ben üzerime
düşeni yapmıştım da, kader böyle imiş, beni mahvetti zalim felek." der.
Böylece isyan ediyor. Ama mü'min öyle demiyor. Yunusun diliyle;
-Ne varlığa sevinirim,
ne yokluğa yerinirim -Aşkın ile öğünürüm, bana seni gerek seni.[13]
17- Hayır!
yetime ikram etmiyorsunuz.
18- Miskini
doyurmaya teşvik etmiyorsunuz.
Günümüzde de teşvikler
fakire verilmiyor. Sırtı kaba olanlara veriliyor, yağlı kazanı taşmakta
olanlara veriliyor, tuzu kuru olanlara veriliyor. Fakirler de kimlere ne kadar
verildiğinin lafını ederek çenesini yormaya, açlığını artırmaya devam ediyor.
Allah (c.c) da İslâmi çizginin dışında olan insanların karakterini bize
anlatıveriyor. Yetime ikram etmiyorlar. Biz mü'minler olarak yetime de,
fakirlere de önce gönlümüzü sonra kesemizi açacağız.[14]
19- Mirası
toplarcasına yiyorsunuz.
20- Malı çok
seviyorsunuz.
Malı değil, malı
yaradanı çok sevmemiz gerekiyor.[15]
21- Hayır!
yer yarılıp parça parça olduğunda,
22- Rabbin
ve melekler saf saf geldiğinde,
23- O gün
cehennemde getirilir. O gün insan hatırlayacak ama hatırlamanın ona ne faydası
oİur.
24- "Keşke hayatım için (önceden iyi
ameller) takdim etseydim" der.
Ahirette, bu dünyada
iken topladıklarınızı bulacaksınız. Ne vermişse-niz onu göreceksiniz, kimlerle
dost olmuşsanız onlarla yanyana olacaksınız, kimin arkasından gitmişseniz onun
bayrağı altında toplanacaksınız. Peygamberimizin (s.a.v) izinden yürüyenler,
O'nun "livau'1-hamd" sancağı altında toplanacaklar. Allah (c.c)
"O gün bütün insanları önderleriyle beraber çağırırız" buyuruyor.[16] Bu dünyada önderimizi seçerken iyi dikkat
etmeliyiz. Allah (c.c) tarafından sevilen, kabul edilen insanları seçelim ki, O
da Peygamber Efendimizdir,[17]
25- O gün
onun azabı gibi kimse azab edemez.
26- Onun
bağı gibi kimse bağlayamaz.
Ahirette yanmamamız
için bu dünyada gönüllerimiz yansın. Bu dünyada Allah'ı tanımayanlar, O'nun
emrine uymayanlar, ateşten direklere bağlanacaklar. Yürekleri yandığında
vücutlarından çıkan irinler ağızlarından içirilecek, bağırsakları
dökülecektir.[18]
27- Ey
huzura eren nefis!,
Huzura ermiş nefis:
Huzura ermek ne ile olur? Rabbim bunun cevabını da vermiş; "Uyanık olun
iyi bilinki kalpler ancak, Allah'ın zikri ile mutmain olur." buyurmuştur.
Allah'ı hatırlamakla mutmain olur.[19]
Kafirin gücüne
bakıyorsunuz korkuyorsunuz ama onun ilacı da "Hasbuna'llah ve ni'me'l
vekil" "Allah bize yeter" hapını yuttunuz mu, o korku gider.
Kaynayan bir kabın içine bir bardak soğuk suyun döküldüğünde'o suyun
kaynamasının durduğu gibi, bir gün yürekler kabardığında "Allah"
diyecek olursanız kalbiniz mutmain olur, huzura erer.[20]
28- Sen Rabbinden hoşnut, Rabbin de senden hoşnud
olarak Rabbine dön.
29- Gir
kullarımın arasına,
30- Gir
cennetime.
Batılı bir Hristiyan;
Peygamber Efendimizi anlatan bir kitap yazmış. Amerika da 500. baskısını
yapmış. Kitabı yazdıktan sonra Vatikan tarafından yazarı afaroz edilmiş. 1932
yılında Amerikada bir otel odasında açlıktan ölmüş.
Adam kitabında diyor
ki; "Çok değerli bir tarikat lideri, çok değerli bir talebesini
hristiyanlar ülkesine, İslâm'ı tebliğ etmek için göndermiş. Delikanlı o kadar
güzel şeyler anlatıyormuş ki, Hristiyan köylüleri sabahlara kadar gözlerini
kırpmadan, onun sohbetini dinliyorlarmış. Bir köyden öbür köye ata bindirip
götürüyorlarmış.
Yine bir gün, bir
köyden öbür köye at üzerinde götürülürken dağın tepesinde bir manastır görmüş
ve yanındakilere sormuş; "orası nedir?" Demişler ki; "efendim
orası manastırdır, bizim şehrin azizi 13 senedir orada kalır. Allah'ın rızasını
arar. Biz ona günlük bir tas çorba ve bir bardak su götürürüz. O dünyanın
herşeyini terk etti, kadın sevmedi, gül koklamada, yalınız Allah'ın rızasını
aradı."
Bizim o İslâm
mücahidimiz, alp erenimiz demiş ki; "Onun yanma tekrar gittiğinizde ona
söyleyin, eğer O gerçekten Allah'ın rızasını arıyorsa yanlış yerde arıyor.
Oradan insin, insanların arasına girsin, düğün evinde oynasın, ölü evinde
ağlasın. Rabbin rızası insanların arasındadır." demiş.
Bu hikaye, bu iki ayeti
ifade ediyor. "Gir kullarımın arasına, gir cennetime" diyor Allah
(c.c). Bu ses, aşığa sevgilisinin "Gel" sesinden, bapishanedekine
"serbestsin" sesinden, çölde "su" sesinden bize daha tatlı
geliyor.
Peygamberimizde bir
hadisinde; "müslümanların arasına katılan, onların eza ve cefalarına
katlanan bir müslüman, insanların arasına katılmayıp, eza ve cefalarına
katlanmayan müslümandan daha hayırlıdır." diyor.[21] Yani
uzlete çekilen bir müslümandan, toplumun tam ortasına giren ve onlara yol
göstermeye çalışan bir müslüman daha hayırlıdır.[22]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/261-262.
[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/262.
[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/263.
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/263.
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/263-264.
[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/264.
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/264-265.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/265.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/265.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/266.
[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/266.
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/266.
[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/267.
[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/267-268.
[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/268.
[16] İsra 71.
[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/268-269.
[18] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/269.
[19] Ra'd28.
[20] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/269.
[21] Tirmizi kıyamet 55., İbni
Mace fiten 23.