Mekke'de nazil olmuş,
19 ayettir. Tarık sûresinin son ayet-i kerimesinde Rabbim; "onlar seni
yok etmek, senin davana son vermek üzere programlar yaparlar, tuzaklar
hazırlarlar ama ben de onların tuzaklarına karşı, kendi tuzaklarına düşecek
şekilde tuzağımı kurarım" diyor."
"O kafirlere çok
az bir zaman tanı" diyor Allah (c.c).
Yani az zaman sonra o
saltanatlarına son verilecek, onların, tuzakları sana zarar vermeyecek,
bilakis kendi tuzaklarına kendileri düşecekler. Sen;[1]
1- Yüce
Rabbinin adını teşbih et.
Sen "O yüce
Rabbinin ismini tenzih et, teşbih et" diyor Allah (c.c). Bize de bu sure-i
celile, günümüzde insanlara İslâmı anlatırken, nasıl hareket edeceğimizi
güzelce öğretiyor. Kafirin gücüyle, kafirin plan ve programlarını büyüterek
ömrümüzü geçirmiyeceğiz. Hangi kafir ' nerede ne iş yapıyor bunları bileceğiz.
Ama bütün gücümüzü de onların " yaptıklarını anlatmaya, ona buna
duyurmaya, o konuda yazılar yazmaya konferanslar 'vermeye, açık oturumlar
yapmaya yöneltmeyeceğiz. Yani gündemimizde kafirler olmayacak, gündemimiz de
hep Allah (c.c) ve Allah'ın ayetleri olacaktır.
Dikkat edin, Mekke
sokaklarında, Mekke evlerinde, Mekkenin işyerlerinde ve Mekke'de kurulan
fuarlarda hep Peygamber Efendimiz'in mesajı konuşurlurdu. O kendisine inen
ayet-i kerimeleri hemen insanlara duyurur, inananları hemen onu yaymaya
geçerler, böylece her gün bir mesaj sunulur.
Mekke sokaklarında,
Mekke evlerinde kafirler kudururlar ve içlerinde biraz haşyet olan, biraz
ürperme olan, biraz kendine saygısı olan, kendine saygısı olması nedeniyle de
eşyaya saygısı olan insanlar kulak verirler, o ayetlere tereddütle bakarlar
ama şöyle insaf gözüyle ve insaf gönlüyle de kulak verirler.
Neticede kendisine
İslâm nasib olanlar, müslüman olurlar, müslü-man olmayanlar küfürlerine devam
ederler, bir kısımda müslüman olacağı zamana kadar yine küfründe devam edip
gider.
Ama hcrgün gündemde
olan Peygamber Efendimiz ve O'nım Rabbinden getirdiği ayet-i kerimelerdir.
Rabbim bizi bu ayette de uyarıyor; Kafirler plan ve tuzaklarını kuradursun,
sen yüce olan Rabbini teşbih et. Bu ayet nazil olduktan sonra Peygamber
Efendimiz (s.a.v) namazlarının secdelerinde hep "Sübhane Rabbiyel A'la"
demiş. Bizde O peygamberin sünnetine uyarak secdede, Allah'ın emrine uyarak da
her yerde ''sübhane Rabbiyel A'la" demeye devam ediyoruz. "En yüce
olan Rabbı tenzih ve teşbih edeceğiz".
Teşbih; Allah(c.c)'ı
noksan sıfatlardan tenzih etmektir. Biz görme ve duymada sınırsız değiliz. Bu
uzuv!anınızın sınırları var. Allah (c.c) böyle yarattığı için bu bir eksiklik
değildir. İşte Allah (c.c) böyle değildir. O yaratılmışlara benzemez,
yaratılmışlardan hiçbiri de O'na benzemez. Çünkü yaratılanlar ölümlüdür. Yaratan
ise ölümsüzdür. Çünkü O en güzel ve en mükemmeldir. İşte biz "Subhane
Rabbiye'1-A'la" derken "en yüce olan Allah(c.c)'ı teşbih
ediyoruz."
Burada
"Allah" ismi değil de "Rab" ismi verilmiştir. Yani
insanları yaratan, onları koyduğu kanunlarla bir düzene koyan, terbiye eden anlamında
Allah (c.c)'ın Rabb ismi verilmiştir.
Kafirlerde Rab'lık
iddiasında bulunuyorlar. Firavun "En Yüce Rabbiniz benim" diyor.[2]
Firavun insanlara; "benim gösterdiğim yolda yürüyeceksiniz ve ben sizi en
doğru yola çıkarırım." diyor.[3] Yani
"benim kanunlarım enr güzel kanundur, benim kanunlarıma göre hareket
edeceksiniz" diyor. İşte bu Rab'lık iddiasında bulunmaktır. Bunu
uygulamayanlara karşı planlar, programlar, tuzaklar kurmuşlar ama kendi
tuzaklarına kendileri düşmüşler. Firavunun yok oluşunu Kur'ân-ı Kerim'de Allah
(c.c) bize teferruatıyla ani atıveriyor.[4]
2- Ki O
yaratıp düzenledi.
O herşeyi yaratan ve
kıvama getirendir.
Tin Suresinde de
"İnsanı en güzel kıvamda yarattığını" Allah (c.c) bize ifade ediyor.
Yalnızca insan mı kıvamda yaratılmıştır? Hayır! Yaratılan her şeyde bir kıvam
vardır. Yeterki görecek göze sahip olalım.
Huzurunda eğildiğimiz,
adını zevkle zikrettiğimiz Allah (c.c) her şeyi yaratandır. Hiçbir şey
yaratmayan, hiçbir şeyi de düzeltemeyen, düzenleyemeyen birilerinin adını
devamlı anmak, o dile hakarettir, o gönüle hakarettir. Kendisi gibi bir başka
dili anması, kendisi gibi bir gönüle sahip, kendisi gibi bir göze sahip bir
insana böyle bakıp durmak, O'na tapınmak o gözlere hakarettir.
Biz, gözlerimizi yaratan,
gönlümüzü yaratan, zikreden dilimizi yaratan Allah'a itaat ediyor ibadet
ediyor, O'nun huzurunda eğiliyor, secdeye kapanıyor ve O'nun gücü karşısında,
güçsüzlüğümüzü, topraktan gelip toprağa döndüğümüzü, secdede alnımızı yere
koymak suretiyle ifade ediyoruz.
Ya Rabb! bu baş senin
yarattığın baştır. Sen bunu topraktan yarattın. Sana baş kaldırmamalı bu baş.
Bu baş sana itaat etmelidir. Sana itaatte hürriyeti bulmalıdır. Eğer sana itaat
edecek olursa, huzurunda "Sübhane Rabbiye'I-Â'la" diyecek olursa o
zaman başkalarını "A'Ia" sıfatıyla sıfatlandırmaz. Başkalarının
huzurunda eğilmez.
Alnını secdeye
koyamayan, Sübhane Rabbiye'1-a'la deyip Allah'ı en yüce kabul edemiyenler
kendisi gibi insanların huzurunda eğiliyor.[5]
3- O
(Rabbin) ki, ölçülü yarattı ve yol gösterdi.
Allah (c.c) yine
kendisini tanıtmaya devam ediyor. O herşeyi ölçen biçen ve-.her şeyi bir hesap
üzere yaratandır. Her şeyi nereden getirdiğini biliyor, ne olacağını biliyor,
her anım biliyor. Rahman Suresinde Allah (c.c) kendisinin eşya üzerindeki-hakimiyetinin
her an devam ettiğini ifade ediyor.[6]
Eşyayı yaratan Allah
(c.c), onlara yol gösteriyor. Biliyoruz ki, bir ördeğin yavrusu yumurtadan
çıkar çıkmaz suda yüzüyor. Buna 'kim öğretiyor yüzmeyi ki? Allah (c.c) bu
özelliği fıtratına veriyor.
İşte Allah (c.c)
tabiatta sayılarını tespit edemediğimiz bu kadar canlı hayvanın yeme, içme
yaşama ve düşmanını tanıma ve ona karşı savunma ve dostlarını sevme ve onlarla
birlikte olma özelliğini bilgisayara bilgi yerleştirir gibi onların iç
dünyalarına yerleştirivermiştir.
Buna ilim adamlarımız
refleks demişler. Doğrudur. Refleks bir kanuna tabi mi? Evet. Öyleyse bu
refleks kanununu koyan kim? İşte O Allah (c.c)'dür.
İşte biz bu kanunu
koyana iman ettiğimizi A'la suresinde ilan ediyoruz ve herkese de duyuruyoruz.
Diyoruz ki; yeryüzünde tesadüf yoktur.[7]
4- O
(Rabbin) ki, otlakları çıkardı.
Mer'aları yaratan
Allah(c.c)'dır. Yani otlakları yaratan Allah'tır. Bu kadar canlıyı yaratan
Allali(c.c) onların besleneceği çayırları da yaratan Allah'tır. Yarattığı bu
çayırları da hayvanların her birinin beğenisine
göre yaratmıştır.
İnsanlara yiyecekleri
rızıkları yarattığı gibi hayvanların da yiyeceği azıklarını yar atı veren
O'dur.[8]
5- Sonra
onları simsiyah çerçöp haline çevirdi.
Yaratılanları daha
sonra kararmış çer çöp haline getiriveren de O'dur. Birde bakmışsınız O yeşil
meraları güz mevsiminde sararıp soldurur.
Mesela filan ressam
sonbahar manzarasını kayda geçirivermiş. Hafife almak istemiyorum. O da
fevkalade güzeldir ama o mevsimleri. yaratan, bahar mevsiminde orayı yeşerten,
güz mevsiminde yine sarartan Allah(c.c)'dür.
Ressam veya fotoğrafçı
manzaranın bir anını resmediyor o kadar. Allah (c.c) ise 24 saatimizdeki bütün
anlarınızı yaşatıyor. Her an gıdasını veriyor, havasını veriyor. Yani takdir
eden O'dur.
Burada ahireti inkâr
edenlere de bir işaret vardır. Bahar bir diriliştir, güz mevsimi ise ölümdür.
İşte insanında yarın ahirette nasıl dirileceğini bize bu dünyada
gösteriveriyor.[9]
6- Sana
(Kur'ân'ı) okutacağız, sen unutmayacaksın.
Peygamber Efendimiz'in
Kur'ân'a ve Rabbine olan bağlılığı o kadar fazla idi ki! Cebrail kendisine
Kur'ân ayetlerini getirdiğinde onu dinlerken, "bir kelime kaçırmayayım,
bir harfini unutmayayım" diye endişe ediyor süratle dinlediklerini okumaya
çalışıyor. Allah (c.c) ise "sana okutacak olan biziz ve sen
unutmayacaksın" diyor.[10]
7- Allah'ın
dilediği müstesna. Şüphesiz O açığı da gizliyi de bilir.
Yani tamamıyla
unutmamak yalnızca Allah'a mahsustur. Burada Allah (c.c) kendisine ortaklık
şüphesi verecek ifadeyi dahi kullanmıyor. Unutmama özelliği tamamıyla
Peygamberimize ölümüne kadar verilmiş mi? Rabbim o olmaz diyor. "Allah'ın
diledikleri müstesna" diyor. Yani madem ki insandır, nisyan da
beraberindedir. Ama Kur'ân konusunda unutmayacaktır diyor Allah. (ç.c).
Burada, Peygamber
Efendimizin de bazı şeyleri unutabileceğine - dikkatimizi çekiyor Allah (c.c).
Unutmayan yalnız ve yalnız Allah'tır. Buhari ve Müslim gibi hadis kitaplarını
okuduğunuzda Peygamberimiz'in de bazı şeyleri unuttuğunu göreceksiniz.
Sahabe anlatıyor,
"Peygamberimiz (s.a.v) şunu şöyle unutmuştu da biz Ona
hatırlatmıştık." diyorlar. İnsandır, unutacaktır. Ancak arapca bir şiir
vardır, tercümesi şöyle;
-Muhammed de beşerdir
ama bizim gibi değil. -Taşlar arasındaki yakut taşı gibidir. Peygamberimizin de
bizim aramızdaki durumu aynıdır. Allah (c.c) gizliyi de bilir, açıkta olanı da
bilir. Mekke'de inen bu ilk ayetler, iman edenlerin hallerini düzeltiyor.
Burada kafirlerede bir
korku veriyor. Bakın iman etmezseniz bile yaptıklarınız bilinmektedir. Ebu
Cehil'in evinde gizlice toplanıp planlar kuracak olursanız, Allah onları
görmektedir. Allah (c.c) kendi Rasulüne de bazı olayları bildirmektedir. Yani
gizli bir şeyiniz yok.
Günümüzde de kafirler
bir kapının değil, on kapının arkasında dünyanın bütün sırlarını topluyorlar.
Tehdid ederler, bütün plan ve programlar ordadır derler. Desinler. Allah (c.c)
her şeyi bilir. Yeterki Allah (c.c)'a yürekten bağlı ve bütün hal ve
hareketlerim Allah'ın koyduğu kurallara göre ayarlayan ve bunu meleke haline
getiren mü'minler olsun.
Günümüzde de Allah
(c.c) bir çok kullarının gönlüne bazı şeyleri ilham ediverir. Bir insan dostça
gelirken, yani sizin dininize kast eden insan dostça gelirken, bazı' kullarına
Allah öyle bir özellik verirki, adamın yüzüne baktığında onun iç dünyasındaki
bütün pislikleri hissedebilir. Biz binlerce plan ve program peşinde koşsak
yetişemeyiz.
Öyleyse bütün
kafirlerin plan ve programlarım bilen Allah'a olan bağlılığımızı
kuvvetlendirelim. Bu yanlış anlaşılmasın. Dünyadaki kafirlerin plan ve
programları takip edilmesin anlamında değil. Peygamber Efendimiz kul olarak
tedbirini almıştır. Bu tedbirin alınması da Allah'a
bağlılıktır.
Fert olarak anlayacak
olursak, O Allah (c.c), karanlık gecede, hiç kimsenin görmediği yerde işlenen
suçları da, yaptığımız iyilikleri de bilmektedir.[11]
8- En kolay
olanı sana kolaylaştıracağız.
Bir kere İslâmın bize
emrettikleri zor değil kolaydır'. Kur'ân-ı Kerim'de başarılması mümkün olmayan
bir tek emir veya yasak yoktur. Allah (c.c), kolaya giden yolu kolaylaştıracağız
diyor.[12]
9- Eğer öğüt
fayda verirse öğüt ver.
İnsanlara Allah'ı
hatırlat, Allah'ın kelamını hatırlatki, insanlara fayda versin. Kimlere fayda
verip kimlere vermiyeceğini biz bilemiyoruz.
Onun için biz her
insana Allah'ı ve Allah'ın kelamını hatırlatmakla görevliyiz. "Nasihat
et, Allah'ı hatırlat. Çünkü hatırlatma ve zikir mü'minlere fayda verir."
diyor.Allah (c.c). Biz hatırlatmakla görevliyiz.[13]
10-
(Allah'dan) korkan öğüt alacaktır.
Haşyet; ürperme halidir.
Yani Allah'a olan sevgisini yitirmekten sakınmaktır. İbadetini onun için
yapar. Rabbin rızasını kazanmak için dolaşır durur. Bu Rabbin rızası
namazdadır, namazı kılar, oruçtadır, orucu tutar, dinin bütün emirlerini
yaşamaktadır, onları yerine getirir. Allah'ın rızasını kaybettirecek her türlü
davranıştan da kaçınır. İşte haşyet budur.[14]
11- Şaki
olan ondan(öğütten) kaçınacaktır.
"Eşkah "
eşkıyanın en kötüsü demektir. Eşkıya denilince hatırınıza ne geliyor?
Genellikle dağlarda yol kesen eşkıya geliyor. Halbuki asıl eşkıya Allah'ın
mülküne sahip olmaya kalkıp, "senin burada müdahelen yok." diyendir.
Allah'a diyor ki; "sen kulları yaratmışsın, insanları da yaratmışsın ama
müdahale etme. Bu mülk benimdir, burada hakimiyet benimdir." diyor. Asıl
eşkıya budur.
Eşkıyanın tarifi
basının ve yetkililerin tarif ettiği gibi değildir. Kur'ân'm asıl eşkıya
tarifi, "dünya benimdir, bu dünyada senin Kur'ân'ının hükmü geçmez, senin
adın geçmez, senin hükmün geçmez" diyen adamdır. İşte o eşkıya Allah'ın
kelamından yüz çevirir. Allah'ı hatırlattığınız da yüzünü dönüverir. Allah'ın
indirdiği ile hükmet dediğinizde de, Onu duymamazlıktan gelir. Duyar ve de
gücü yetecek olursa, Allah'ın kanunlarına karşı harb bile ilan eder.
Dağa çücan yayrda
Şeh,r eskiyasunda, islam, eğitimi reddeden, kendl .akhmn kahbma göre toplumu
bilgilendirmek isteyen, hakkıyla olanlar üretirler.[15]
12-Ki o,
büyük ateşe yaşlanacaktır.
13- Sonra
orada ölmeyecek ve dirilmeyecek.
Cehennemde Ölmek de
yok. Derileri yanıp yanıp dökülüyor, yeniden azab duyması için tekrar
yenileniyor. Dökülenler irin halinde kaynıyor ve kendilerine içiriliyor.
Cehennemde yaşamakda yok.[16]
14-
Temizlenen mutlaka kurtuluşa erdi.
15- Rabbinin
adını zikredip, namaz kılan (kurtuluşa erdi)
Dışını halk için
temizleyen, içini de Hakk için temizleyenler kurtuluşa ermişlerdir.[17]
16-
Ama.sizler dünya hayatını tercih ediyorsunuz.
17- Halbuki
ahiret daha hayırlı ve bakidir.
18-Şüphesiz
bunlar önceki sahifelerde vardır.
19-
İbrahimin ve Musa'nın sahifelerinde (de vardır).
Yani bizim çizgimiz
Peygamberler çizgisidir. Şu anda tüm insanlığa mesaj sunabilecek tek toplum
biziz. Çünkü biz yahudilerin inandık dediği Musa (a.s)'a ve Tevrat'a gerçek
olarak iman ediyoruz, İsa (a.s)'a ve încile gerçek olarak iman ediyoruz.
Dünyadaki bütün
devletlerin bir apartmanda oturduğunu düşünün.
Bu apartmanın yönetimi
hangi devletin veya sistemin kurallarına göre yönetilecek.
İşte burada İslam,
belirli bir ırkın dini olmadığından, hepsinin inandıklarının doğru'
taraflarını kabul ettiğinden, dünya genelinde düşünen beyinlerin tercih ettiği
din olmakta ve bu dünya apartmanını yönetmeye en layık olduğunu isbat
etmektedir.[18]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/241.
[2] Naziat 24.
[3] Mü'min 29.
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/241-243.
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/243-244.
[6] Errahman 29.
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/244.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/245.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/245.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/245-246.
[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/246-247.
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/247.
[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/247-248.
[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/248.
[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/248-249.
[16] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/249.
[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/249.