BURÛC SURESİ 2


BURÛC SURESİ

 

Bu sûre Mekke devrinde nazil olmuş, yirmiiki ayettir.[1]

 

1- Burçları olan gökyüzüne andolsun.

2-Vâ'dolunan (kıyamet) gün'e andolsun.

3- Şahidhk edene ve şahidlik edilene andolsun.

4-  Ashab-i Uhdut (Hendeklerin sahipleri) geberip gitti.

5- Tutuşmuş ateş (le dolu hendek sahipleri),

6- Ki onlar hendeklerin etrafında oturuyorlar.

7- Mü'minlere yaptıklarına (işkencelerine) bakıyorlar.

8- Mü'minler Aziz ve Hamid olan Allah'a iman etmeleri sebebiyle kafirler intikam alıyorlardı.

9- O ki göklerin ve yerin mülkü ona aittir. Allah herşeye şahiddir.

Geçmişin en karanlık zamanlarında meydana gelmiş bazı olayları Allah (c.c) çok güzel bir uslub içerisinde Mekke insanına duyurmakta­dır.            

O Mekke insanından iman edenler var ki, bu ayetler onları teskin etmektedir.  Yine  O Mekke insanından inanmayan, zulmeden,  iman edenlere işkence yapan insanlar da var. Onları da bu sure-i celile tehdit etmektedir.

O günden bu güne kadar Kur'ân-ı Kerim'in bu sure-i celilesi mü'min­ler tarafından okunagelmiştir. İman ederek, amel ederek, moral bularak okuyagelmişlerdir. Bizim sığınağımız Allah kelamıdır. Bizim gideceği­miz yer Allah'ın huzuru. O'nun huzurunda hesap vereceğimize inanıyo­ruz. O'nun yarattığı ten ve can ile O'na kulluk yaparak, O'nun huzuruna yine yarattığı gibi tertemiz bir şekilde varmaya çalışacağız.

Çünkü "Kıyamet" va'dolunan gündür. Ahzap 45, Feth 8, Müzzemmill5. ayetlerinde bildirdiğine gore;"Şahit Peygamberimizdir." Hud sûresi 103. ayetinde şöyle ifade edilmiş "Meşhud" kıyamet günü­dür. İsra sûresi 78. ayetine göre; "Meşhud, sabah okunan Kur'an'dır." Cum'a günü şahiddir, Arafe günü Meşhuddur.

Ancak insanları cehenneme göndermek için şebekeler oluşturan, dernekler, vakıflar, kurum ve kuruluşlar, devletler oluşturan insanlar da, ta Hz. Adem (a.s)’ın oğlu Kabil'den beri devam edip gelmiştir. Hak ile Batıl'm mücadelesi, karanlıkla aydınlığın mücadelesi gibi ard arda devam etmiştir.

Ne   mutlu   aydınlıkta   yürüyenlere!   Nur   içerisinde   olanlara! Peygamberler yolundan gidenlere ve kitaba tabi olanlara! Ve karanlık­lar içerisindekilere el uzatıp, onların da aydınlığa çıkması için canından ve malından geçen fedakar, vefakar, cefakar, şehadete ermiş, gazi ola­rak Rabbim huzuruna varmış bütün inananlara ne mutlu!

Rabbim bu sure-i celilede; Mekke-i Mükerremede işkence gören mü'minleri teselli için geçmişten bir örnek veriyor. Ama örneğe geçme­den Önce olayın önemini anlatmak üzere Allah (c.c) bizzat kendisi yemin ediyor.

Kendinizi o dönemin Mekke'sinde düşünün veya Mekke şartlarında yaşayan bu günkü Müslümanları düşünün. İslâm'a göre yaşamak isti­yor. "Hayıri" yaşayamazsın deniliyor. İslâm'a göre ölmek istiyor. "Hayır İslâm'a göre ölemezsin de" deniliyor. Ancak ölürsen İslâm'a göre defnedilirsin deniliyor. Onun dışında Kur'ân'm bütün emir ve ya­saklarını yaşama hakkını sana tanımam diyorlar.

Sen bu hakkı tanımazsan ve ben de yaşamaya çalışırsam ne olur? O zamanda kanuni müeyyidelerle karşı karşıya kalırsın, cezasına da razı olursun deniliyor. Mekke müşriği böyle diyordu. Günümüzde de dün­yanın her tarafında mü'minlerin yaşamakta olduğu bir çok ülkede de yöneticiler aynı şeyleri söylüyorlar.

Tefsirlerimizin yazdığına göre yahudi devleti içerisinde Hz. İsa'nın dinine göre (ki biz ona İslâm dini diyoruz) hayatını yaşamak isteyen insanlara, dinlerinden dönmeleri için baskı uygulayan yahudi devlet başkanı, baskılardan başarı elde edemeyince, şehrin meydanına büyük çukurlar kazdırıyor, içerisine iyi yanan ağaçlardan atıyor ve büyük alevler meydana getiriyor ve orada Hz. İsa'ya, İncil'e Hz. Musa'ya ve Tevrat'a da iman etmiş insanlar var. Bu inanan insanları yakıyorlar.

Devlet yöneticileri ve Yahudi ileri gelenleri de tahtlarına kurulmuş­lar mü'minlerin feryad içerisinde yanışlarını seyretmişlerdir. Allah (c.c) bize bunu haber veriyor. Niye haber veriyor? Mekke de işkence gören Ammar'a Bilal'a, Suheyb'e ve diğer müstaz'af mü'minlere; "gittiğiniz yol yalnız sizin gittiğiniz yol değildir. Sizden öncekiler de bu çilelere kat­landılar ve cenneti buldular. Size zulmeden insanlar geçmişte de vardı. Bunlar da cezalarını buldular." buyuruyor.

Peki bu insanların suçlan neydi? Yemen'de "Zunûvas" diye bilinen bir yahudi kralının, Necran'li Hrıs ti yani ardan -ki bunlar saf müslümanlardı- 20.000 insanı yaktığını tarihçiler bildiriyor.

Kur'ân-ı Kerim, yalnız yakıldığından haber veriyor. Suçlarını Rabbim şöyle bildiriyor: "O yahudiler, o müslümanlan, Aziz ve Hamid olan Allah (c.c)'a iman etmeleri nedeniyle, onlarr işkence ile yakarak öldür­düler. Yani gerçek müslüman olan o günün hnstiyanlanndan intikamla­rım bunun için alıyorlar." diyor Allah (c.c). Bütün suçları Allah'a iman etmek.

Hatıra şu gelebilir; "Hocam olay olmuş, aradan yıllar geçmiş. Bizim bundan ne çıkarımız var? Yani bunu tekrarlamanın ne faydası var. Yarayı eşmenin faydası var mı? Diyelim ki, şu anda bir yahudinin hatı­rına şu gelebilir: "Benim ecdadım 1700 sene önce, 1800 sene önce bu olayı gerçekleştirmiş ise benim suçum ne?". Veya bir mü'min bir müs­lüman insan; " 1700 veya 1800 sene önce işlenmiş bir cinayetin, toplu katliamın. Şimdiki yahudilerle veya bizimle ne alakası var?" diyebi-. lirmi? diyemez. Neden?Şimdi aşağıdaki paragrafı dikkatle okuyun;

"Ele geçirilen her adamın gövdesi delik deşik edilecek. Tutulan her adam kılıçla düşecektir. Çocukları gözleri önünde yere çarpılacak, evleri yağma edilecek, kadınları kirletilecek, ırzlarına tecavüz edilecek. Çocukları tutup kayaya çarpan ne mübarektir."

Hiçbir ilave ve eksiltme yapmadığım bu cümleler kimin olabilir? Bu cümleler veya bu emirler; hangi akreb yuvasında doğmuş, yılan zehri emerek büyümüş, sırtlanlardan eğitim görmüş hangi kişiye ait olabilir? Korkunç İvan mı? Hayır. Hitler mi? O da değil. Hindistan da İngiliz kumaşıyla rekabet eden Hintli ustaların baş parmaklarını kestiren ingiliz başbakanı mi? O da değil.[2]

Bu ibareler ve cümleler şu anda İstanbul'daki, Sinagogda, Newyork'daki, Londra'daki, Telaviv'deki Sinagogda okunmakta olan Tevrattan parçalardır. Şu anda herhangi bir Tevratin İşaya  13-14, Mezamirler 137-9, Zekeriyya 14-2 bölümünü açsanız bu rakamlara baksanız, bu cümleler eksiksiz ve ilavesiz olarak orada görülecektir.

Şu anda İsrail'de binlerce müslümanın kanına giren, kolunu kıran, evini yakan, çocuğunun önünde annesine tecavüz eden, babasını ateşe veren yahudi ile, 1700 yıl önce Necran'lı Hristiyanları yakan Zünuvas arasında fark görebiliyormusunuz?

Onun için biz bu sureyi tekrar tekrar okuyoruz. O inanca sahip olan bir insanın insanlığa merhametinin olmayacağını, ikibin yıllık tarihlerin­den biliyoruz.

Şu da hatıra gelebilir: "Ama hocam bu olay Kur'ân-ı Kerim de geçi­yor da, acaba batılı kaynaklarda da aynı olay desteklenip, onaylanıyor mu?"

Allah rahmet eylesin, Mevdudi merhum bu ayeti tefsir ederken, ba­tılı kaynaklardan da bu konuda nakiller vermiştir. Şu anda İngiltere'de, İngiliz kütüphanelerinde bulunabilecek kitapların isimlerini de vermiş­tir. "Mesela "Book of The Himyeriles" isimli kitapda aynı olay tekrar­lanmaktadır" diyor Mevdudi. Batılı Süryani bir tarihçi aynı olayı anlat­makta ve 40.000 kişinin yakıldığın! haber vermiştir. Kur'ân-ı Kerim ra­kam vermiyor.

Bu olayı anlatan bir de Efendimiz (s.a.v)'in bir hadis-i şerifi vardır. Ahmed b. Hanbel'in Müsnedinde ve Müslim'in sahihinde rivayet edilen bir hadisinde; Geçmişte yahudi devletinin hakim olduğu bir ülkede, hristiyanlık yavaş yavaş yayılıyor.

İslâmı yaymak için bu yahudi devletine gelen insanlardan biri, o gü­nün eğitim merkezi ile, devlet başkanlığının bulunduğu makam ara­sında ana yolun üzerine oturmuş. Yol boyunca gelip gidenlere şefkat nazariyle bakıyor, yanma gelenlere dünyanın ve ahiretin en güzel söz­lerini naklediyor.

O kadar sevimli ve o kadar güzel şeylerden bahsediyor ki; üniversi­teye giden çocuklar gerçekten onun yanına duruyorlar. Onun ilim der­gahından   damlalar   alarak   gönüllerini   sulamaya   çalışıyorlar.

Akşamleyin evlerine dönerken yine onun yanına uğruyorlar, çok güzel şeylerden bahsettiğinden dolayı her geçen gün halkası genişliyor.

Ve saraya ait üst düzey bir ailenin çocuğu da müslüman oluyor. Kral bunu haber alınca oradaki iman edenleri işkenceye tabi tutuyor ve öldü­rüyor. Dinden döndürmek için uğraştığı o çocuğu da öldürmek ister. Başarılı olamaz. Çocuk birgün derki; "eğer gerçekten beni öldürmek is­tiyorsan, bütün şehir halkını meydana topla, bu oku eline al ve; "bismi Rabbi hazel gulam" "Şu çocuğun Rabbinin adıyla" diyerek oku at, o zaman beni öldürürsün."

Bu merasim gerçekleştiriliyor, oku atıp çocuğu şakağından vuruyor ve şehid ediyor ama, o anda seyreden binlerce yahudi de; "Amenna bi Rabbi hazel gulam" "Bu çocuğun Rabbine biz de iman ettik" diyerek din değiştirip, hakiki dini buluyorlar.[3]

"Bir ölür bin diriliriz" sözü var ya, işte bu olayda gerçekleştiriliyor. Mehmet Akif Merhum da zaten Türkistan da Rusların yaptıkları zulmü, oradaki müslüman katliamını anlatırken,  100 binlerce insan Lenin ve Stalin döneminde kılıçtan geçirilirken diyor ki; -Sanıyorlar ki kafa kesmekle beyin ezmekle -Fikri hürriyyet ölür. Hey gidi şaşkın haıele, -Daha münbit oluyor kanla sulanan toprak.. -Bunların hepsi fidan olup fışkıracak.  

Yani kanla sulanan bu topraktan o neslin çocukları tekrar fidan olup çıkacaklar. Fışkırma dönemi başlamıştır. Bakınız tarihteki yahudi dev­leti, 20 bin ile 40 bin arasındaki inanan insanı hendeklerdeki ateşle ya­karak yok etmiş. Ama kendi nesli hiç artmamış, Allah'a iman etmiş hristiyanların sayısı her gün artmıştır.

Şu anda dünyadaki yahudiler ırk itibariyle dünyanın en az insanına sahiptirler. Niye? Hırslarından. Dünyanın en geri zekalı milleti hangi­sidir? diye sorsalar, "Yahudilerdir" deyin. "Olur mu hocam? Dünyayı yönetiyorlar" diyebilirsiniz. Para, borsa ellerinde diyebilirsiniz. Para, borsa hiçbirşey değildir. Para bir zamanlar Karunun elindeydi. Para Karunu kurtarmadı. Otorite bir zamanlar Firavunun elindeydi, ama o koltuk firavunu kurtarmadı.

Parası ve koltuğu olmayan Musa (a.s) sırf Allah'a halis niyetlerle bağlandığından dolayı o mülkü, o saltanatı Musa (a.s)'ın ellerine verdi Allah (c.c). Para insanı kurtarıyor olsaydı, zenginler ölmezdi, mağlub olmazdı, makamından aşağıya düşmezdi. Bizler nice başbakanların, reis-i cumhurların, zenginlerin aşağıya indiğini ve nice aşağıdaki insan­ların yukarıya çıktığını gördük, siz de gördünüz.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor; "Ey mülkün sahibi olan Allah! Sen di­lediğine mülkü, otoriteyi ve saltanatı verirsin. Dilediğinden mülkü oto­riteyi ve saltanatı alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini alçaltırsm."Bu duayı yaparak Allah(cc) karşısında aczimizi itiraf ederek, yücelmeye çalışıyoruz.

İnsanlar önünde eğilerek değil, Rabbin huzurunda eğilerek yücel­meye çalışıyoruz. Rabbin huzurunda eğilenlerdir yüce olanlar. Allah 1 (c.c); "inanıyorsanız en yüce sizsiniz" diyor.[4] Tarihte, ateşle insanlara azab etmeyi icad eden yahudilerdir. Buruc Suresinden bunu anlıyoruz. Kendileri de Hitler döneminde aynı akıbete uğramışlardır. Biz ise hiçbir insanın yanmasını, yakılmasını istemeyiz, gücümüz yeterse engel oluruz.

Kur'ân-ı Kerim 1400 sene önce inmiş ve o günün sahabilerinin yap­tığı işleri, onların halet-i ruhiyelerini haber veriyor. Onların şefkat ve merhametle yürüdükleri haber veriliyor. Biz de onlar gibi olmaya çalışı­yoruz.                                                        

Peygamberimizin hayatını kendi hayat kumaşımıza nakşedecek olursak, o zaman değerli bir mü'min ve değerli bir insan olacağımıza

inanıyoruz.

Peygamberlerini öldüren, binlerce insanı ateşte yakan insanların nesli olarak ecdadıyla öğiinüp, onun gibi olmaya gayret gösteriyorlarsa aynı suça günümüzde de iştirak ediyorsa, Kur'ân'm bu ayetleri hem onları, hem de günümüzde yaşayan insanları içerir, hepsini içine alır.[5]

 

10- Şüphesiz nıü'min erkeklerle mü'nıin kadınlara, işkence ederek dinden döndürmeye çalişıpda, sonra tevbe etmeyenler için cehennem azabı vardır. Onlar için yakıcı bir azap vardır.

O mü'min erkek ve mü'nün kadınlara bu işkenceleri yapanlar, ateş­lerde yakanlar, Ayetin ifadesine göre yakılanlar içerisinde kadınlar da var, erkeklerde ayırım yapılmamış. Buharî de geçen bir hadisde şöyle anlatılıyor; "bir hanımla çocuğu ateşe atılacak, anne diyorki, "beni çocu­ğumdan önce ateşe atın, çocuğumun yanışını görmiyeyim." Ama Önce ço­cuğu atıyorlar, annesine işkence olsun diye. Çocuk ateşe atılınca annesine ■ sesleniyor ve diyor ki; "burada çok mutluyum, en güzel bir yerde yaşıyo­rum, cennette bir köşkteyim." Bunun üzerine annesini de ateşe atıyorlar.[6]

Yasin Suresinin 2. sayfasını hatırlayın: Hz. İsa (a.s)'ın mesajım ulaştırmak için, üç tane havari bir şehre gidiyorlar, oranın değerli bir in­sanı iman ediyor ve halkına da iman etmesi için çağrıda bulunuyor.

Bunun üzerine o şehrin insanları tarafından linç edilirken, Allah (c.c) O'na, ölüm esnasında cennetteki makamını gösteriyor. O mü'min ölür-   * ken şöyle der;  "Ah! Ne olaydı? Keşke şu beni linç eden insanlar Rabbimin bana verdiği cenneti ve onun ikramını bir görselerdi, bir bilse­lerdi" diyor.

Yani mü'min o kadar merhametli ki; kendisini linç eden insanların bile; o cenneti keşke dünyada iken görebilselerdi, iman ederek ahirete gelselerdi diyor. Kendisini öldüren insanlara merhamet dileyen mü'min insanlar bizim örnekleri mi zdir. Böyle bir dine sahip olduğumuzdan do­layı Allah'a hamdolsun.

Biz adalet dağıtmak üzere gelmiş, orta bir millet ve ümmetiz. Millet derken sadece ırkımız değildir. Türk, Arap, Kürt ve diğer ırklar. Dinimize çok güzel hizmet etmişlerdir. Asıl olan dinimizdir. Ama ırkı­mızda dinimize hizmet etmişse, hizmetlerini de biz devam ettirebili-yorsak, ırkımızla iftihar etmemizin de bir sakıncası yoktur.

Bu işkenceyi yapan insanlar bu işkencelerinden sonra tevbe etmez­lerse onlara cehennem azabı vardır. Ateşe atılanlar bir anda yanarlar ve yok olurlar. Belki acısı beş dakika sürer. Ama işkence yapanlar için sonsuz bir azab vardır.[7]

 

11- Şüphesiz iman edip, ameli salih işleyenlere de, altından ırmak­lar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.

Esas başarı Allah'ın vâ'd ettiği cenneti elde etmektir. Çünkü sonu gelmez senelerde yaşanacak. Dünyadaki saltanatlar en fazla sürse sürse 60-70 sene sürebilir. Ama cennet öyle mi? Orada yorulmak yok, ihtiyarlamak yok, kötü sözler duymak yok. Kötü görüntüler yok, kötü davranışlar yok. Her türlü meşru istekler anında veriliyor. Her an renkler, zevkler, tadlar tazeleniyor, böylesine bir güzellikler içerisinde bir yer. Burayı kazanmak en büyük başarıdır.[8]

 

12- Şüphesiz Rabbinin yakalaması şiddetlidir.

Hiç ummadığı, tahmin etmediği, bir anda ve zamanda, geceleyin uy­kularında veya gündüz sohbetlerinde yakalayıverir bir gün Allah (c.c).[9]

 

13- Şüphesiz, ilk defa yaratan da, tekrar diriltecek olan da O'dur.

Çünkü O, dirilten, insanları inşa eden, sonra toprağa geri iade edendir. Rabbimin gücünün her şeye yettiğini görüyoruz. Şahlar, padi­şahlar, Karanlar, Firavunlar, Nemrutlar yok olup gittiler. Allah'a kafa tutan insanlar yok olup gittiler. Bunlar da yok olup gidecekler.[10]

 

14- AfVeden de, seven de O'dur.

.Allah(cc) mü'minleri seviyorsa, Çeçenistan da Ruslara, Bosnada-Kosavada sırplara niye doğduruyor? Niye dünyanın çeşitli yerlerinde imansızlar müslümanlan öldürüyor? diye aklımıza gelebilir.

Hikmetini bilemeyiz. Ama Allah (c.c) yine bir ayet-i kerimesinde; "sizden öncekilerin başlarına gelenler, sizin de başınıza gelmeden Cennete girivereceğinizi mi zannediyorsunuz?" buyuruyor.[11] Onlara belalar, musibetler, harpler öylesine tuttuki, dayanamaz hale geldiler de; "Allah'ın yardımı nerede?" diye feryad ettiler? Rabbim de diyor ki; "Allah'ın yardımı yakındır."

İşte bu cevap, aynı zamanda bize de verilmiştir. Allah'ın yardımı ya­kındır. Bu doğum sancılarının sonunda İslâmın yeryüzüne hakim olu­şunu biz de göreceğiz. Anne çocuğunu koklamak için doğum sancısını çekmesi gerekir. Danenin çekirdeğe dönüşebilmesi için çekirdeğin çat­laması gerekir. Dünya bu kanun üzerine kurulmuştur.

Allah (c.c) mü'minleri günahlarından arındırmak istiyor. Rus kırbacı müslümamn günahının dökülmesine vesile olur. Kurşun kalbinden giri­yorsa doğrudan cennete gitmesine sebeb oluyor. Zaten hedef Allah'ın rızasını kazanıp cennet'e gitmek değil miydi? Dünya da devlete, ahi-rette cennete kavuşrhak için biz mücadele edeceğiz.[12]

 

15- Yüce arşın sahibidir.

16- Dilediğini yapandır.

Allah(cc) dilediğini yapar ve yaptığından sorumlu değildir. Her yap­tığında bir hikmet vardır. Biz hikmeti araştırmakla görevli değiliz. Biz emredileni yapmak, yasaklardan kaçmak, dünyada devlete, ahirette cennete doğru Kur'ân'ın ve sünnetin gösterdiği yoldan yürümekle gö­revliyiz. Karşımıza ne çıkarsa çıksın hiç önemli değil.[13]

 

17- Sana orduların haberi geldi mi?

18- Firavun ve Semud'un,

19- Fakat o inkar edenler hala yalanlamakta...

20- Allah onları arkalarından kuşatmıştır.

Dünyanın neresinde hangi kafir, bilmem hangi salonun en gizli yer­lerde müslümanlar aleyhine planlar, programlar uygulasalar, ikili üçlü, beşli görüşmeler yapsalar, basma kapalı entrikalar çevirseler, içerde müslümanlan katledecek planlar uygulayıpda dışarda başka türlü be­yanlar verseler, "Müslümanların maslahatı için biraraya geldik" gibi laflar söyleseler de, Allah onları her taraftan kuşatmıştır. Ne söylemiş-lerse duymakta, ne yapmışlarsa görmektedir.[14]

 

21- Fakat O yüce bir Kur'ân'dır.

Biz Kur'ân'a uyacağız. Kur'ân'ın dost dediğine dost, düşman dedi­ğine düşman olacağız. Düşmanımızın haleti ruhiyesini yine Kur'ân'dan öğreneceğiz.

Kur'an bize, dünyada cennete giden yollan, Cehennemden kurtuluş yollarını gösterir. Cehenneme insanları sevkeden kurum, kuruluş ve devletleri bize bildirir, onların halet-i ruhiyelerini de bize nakleder. Geçmişten misaller vererek, şimdiki hallerini de bizim gözlerimizin önüne seriverir.[15]

 

22- O, Levhi mahfuzdadır,

O Kur'ân'a, 1400 seneden beri kafirler erişememişler, ulaşamamış­lar, tahrif edememişler, o günümüze kadar gelmiştir. Onun aslı "levh-i mahfuzdadır."

Onun nurunu söndürmek için kin dolu nefesleriyle üfürenler ancak, cehennemdeki ateşlerini alevlendirirler. Kur'ana hiçbir zarar veremez­ler. Yeterki bizler çaresizlik içinde çırpınırken, onların üfürmelerinin rüzgârını, kendi telaşımızla artırmayalım. İmanla, azimle, tevekkülle, almteriyle, beyin gücüyle yolumuza devam edelim.[16]

 



[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/219.

[2] Bu kesme olayı için bakınız: Mehmet Akif Ersoy, "Kur'andan ayetler ve nezirler" sayfa 226, Yüksel yayınevi 1944 islanbul.

[3] Bu hadis için bakınız; Ahmed Müsned 6/17, Müslim Zühd 3.

[4] Ali-immn 139.

[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/219-226.

[6] Bak; İbni Kesir tefsiri.

[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/226-227.

[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/227.

[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/227.

[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/228.

[11] Bakara 214.

[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/228.

[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/229.

[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/229.

[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/229-230.

[16] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/230.


Önceki Sayfa
Fihrist
Sonraki Sayfa
Ana Sayfa Dön ///