Bu sûre Mekke devrinde
nazil olmuş, yirmiiki ayettir.[1]
1- Burçları
olan gökyüzüne andolsun.
2-Vâ'dolunan
(kıyamet) gün'e andolsun.
3- Şahidhk
edene ve şahidlik edilene andolsun.
4- Ashab-i Uhdut (Hendeklerin sahipleri) geberip gitti.
5- Tutuşmuş
ateş (le dolu hendek sahipleri),
6- Ki onlar
hendeklerin etrafında oturuyorlar.
7- Mü'minlere yaptıklarına (işkencelerine) bakıyorlar.
8- Mü'minler Aziz ve Hamid olan
Allah'a iman etmeleri sebebiyle kafirler intikam alıyorlardı.
9- O ki
göklerin ve yerin mülkü ona aittir. Allah herşeye şahiddir.
Geçmişin en karanlık
zamanlarında meydana gelmiş bazı olayları Allah (c.c) çok güzel bir uslub içerisinde Mekke insanına duyurmaktadır.
O Mekke insanından
iman edenler var ki, bu ayetler onları teskin etmektedir. Yine O
Mekke insanından inanmayan, zulmeden,
iman edenlere işkence yapan insanlar da var. Onları da bu sure-i celile tehdit etmektedir.
O günden bu güne kadar
Kur'ân-ı Kerim'in bu sure-i celilesi
mü'minler tarafından okunagelmiştir.
İman ederek, amel ederek, moral bularak okuyagelmişlerdir.
Bizim sığınağımız Allah kelamıdır. Bizim gideceğimiz yer Allah'ın huzuru.
O'nun huzurunda hesap vereceğimize inanıyoruz. O'nun yarattığı ten ve can ile
O'na kulluk yaparak, O'nun huzuruna yine yarattığı gibi tertemiz bir şekilde
varmaya çalışacağız.
Çünkü
"Kıyamet" va'dolunan gündür. Ahzap 45, Feth 8, Müzzemmill5.
ayetlerinde bildirdiğine gore;"Şahit
Peygamberimizdir." Hud sûresi 103. ayetinde
şöyle ifade edilmiş "Meşhud" kıyamet günüdür.
İsra sûresi 78. ayetine göre; "Meşhud, sabah okunan Kur'an'dır."
Cum'a günü şahiddir, Arafe günü Meşhuddur.
Ancak insanları cehenneme
göndermek için şebekeler oluşturan, dernekler, vakıflar, kurum ve kuruluşlar,
devletler oluşturan insanlar da, ta Hz. Adem (a.s)’ın oğlu Kabil'den beri devam edip gelmiştir. Hak ile Batıl'm mücadelesi, karanlıkla aydınlığın mücadelesi gibi ard arda devam etmiştir.
Ne mutlu
aydınlıkta yürüyenlere! Nur
içerisinde olanlara!
Peygamberler yolundan gidenlere ve kitaba tabi olanlara! Ve karanlıklar
içerisindekilere el uzatıp, onların da aydınlığa çıkması için canından ve
malından geçen fedakar, vefakar, cefakar, şehadete ermiş,
gazi olarak Rabbim huzuruna varmış bütün inananlara ne mutlu!
Rabbim bu sure-i celilede; Mekke-i Mükerremede
işkence gören mü'minleri teselli için geçmişten bir
örnek veriyor. Ama örneğe geçmeden Önce olayın
önemini anlatmak üzere Allah (c.c) bizzat kendisi yemin ediyor.
Kendinizi o dönemin
Mekke'sinde düşünün veya Mekke şartlarında yaşayan bu günkü Müslümanları
düşünün. İslâm'a göre yaşamak istiyor. "Hayıri"
yaşayamazsın deniliyor. İslâm'a göre ölmek istiyor. "Hayır İslâm'a göre
ölemezsin de" deniliyor. Ancak ölürsen İslâm'a göre defnedilirsin
deniliyor. Onun dışında Kur'ân'm bütün emir ve yasaklarını
yaşama hakkını sana tanımam diyorlar.
Sen bu hakkı
tanımazsan ve ben de yaşamaya çalışırsam ne olur? O zamanda kanuni
müeyyidelerle karşı karşıya kalırsın, cezasına da razı olursun deniliyor. Mekke
müşriği böyle diyordu. Günümüzde de dünyanın her
tarafında mü'minlerin yaşamakta olduğu bir çok ülkede
de yöneticiler aynı şeyleri söylüyorlar.
Tefsirlerimizin
yazdığına göre yahudi devleti içerisinde Hz. İsa'nın dinine göre (ki biz ona İslâm dini diyoruz)
hayatını yaşamak isteyen insanlara, dinlerinden dönmeleri için baskı uygulayan yahudi devlet başkanı, baskılardan başarı elde edemeyince,
şehrin meydanına büyük çukurlar kazdırıyor, içerisine iyi yanan ağaçlardan
atıyor ve büyük alevler meydana getiriyor ve orada Hz.
İsa'ya, İncil'e Hz. Musa'ya ve Tevrat'a da iman etmiş
insanlar var. Bu inanan insanları yakıyorlar.
Devlet yöneticileri ve
Yahudi ileri gelenleri de tahtlarına kurulmuşlar mü'minlerin
feryad içerisinde yanışlarını seyretmişlerdir. Allah
(c.c) bize bunu haber veriyor. Niye haber veriyor? Mekke de işkence gören Ammar'a Bilal'a, Suheyb'e ve
diğer müstaz'af mü'minlere;
"gittiğiniz yol yalnız sizin gittiğiniz yol değildir. Sizden öncekiler de
bu çilelere katlandılar ve cenneti buldular. Size zulmeden insanlar geçmişte
de vardı. Bunlar da cezalarını buldular." buyuruyor.
Peki bu insanların
suçlan neydi? Yemen'de "Zunûvas" diye
bilinen bir yahudi kralının, Necran'li
Hrıs ti yani ardan -ki bunlar saf müslümanlardı-
20.000 insanı yaktığını tarihçiler bildiriyor.
Kur'ân-ı Kerim, yalnız yakıldığından haber veriyor.
Suçlarını Rabbim şöyle bildiriyor: "O yahudiler,
o müslümanlan, Aziz ve Hamid
olan Allah (c.c)'a iman etmeleri nedeniyle, onlarr
işkence ile yakarak öldürdüler. Yani gerçek müslüman
olan o günün hnstiyanlanndan intikamlarım bunun için
alıyorlar." diyor Allah (c.c). Bütün suçları Allah'a iman etmek.
Hatıra şu gelebilir;
"Hocam olay olmuş, aradan yıllar geçmiş. Bizim bundan ne çıkarımız var?
Yani bunu tekrarlamanın ne faydası var. Yarayı eşmenin faydası var mı? Diyelim
ki, şu anda bir yahudinin hatırına şu gelebilir:
"Benim ecdadım 1700 sene önce, 1800 sene önce bu olayı gerçekleştirmiş ise
benim suçum ne?". Veya bir mü'min bir müslüman insan; " 1700 veya 1800 sene önce işlenmiş
bir cinayetin, toplu katliamın. Şimdiki yahudilerle
veya bizimle ne alakası var?" diyebi-. lirmi? diyemez. Neden?Şimdi aşağıdaki paragrafı dikkatle
okuyun;
"Ele geçirilen
her adamın gövdesi delik deşik edilecek. Tutulan her adam kılıçla düşecektir.
Çocukları gözleri önünde yere çarpılacak, evleri yağma edilecek, kadınları
kirletilecek, ırzlarına tecavüz edilecek. Çocukları tutup kayaya çarpan ne
mübarektir."
Hiçbir ilave ve
eksiltme yapmadığım bu cümleler kimin olabilir? Bu cümleler veya bu emirler;
hangi akreb yuvasında doğmuş, yılan zehri emerek
büyümüş, sırtlanlardan eğitim görmüş hangi kişiye ait olabilir? Korkunç İvan mı? Hayır. Hitler mi? O da değil. Hindistan da İngiliz
kumaşıyla rekabet eden Hintli ustaların baş parmaklarını kestiren ingiliz başbakanı mi? O da değil.[2]
Bu ibareler ve
cümleler şu anda İstanbul'daki, Sinagogda, Newyork'daki,
Londra'daki, Telaviv'deki Sinagogda okunmakta olan Tevrattan parçalardır. Şu anda herhangi bir Tevratin İşaya 13-14, Mezamirler 137-9, Zekeriyya
14-2 bölümünü açsanız bu rakamlara baksanız, bu cümleler eksiksiz ve ilavesiz
olarak orada görülecektir.
Şu anda İsrail'de
binlerce müslümanın kanına giren, kolunu kıran, evini
yakan, çocuğunun önünde annesine tecavüz eden, babasını ateşe veren yahudi ile, 1700 yıl önce Necran'lı
Hristiyanları yakan Zünuvas
arasında fark görebiliyormusunuz?
Onun için biz bu
sureyi tekrar tekrar okuyoruz. O inanca sahip olan
bir insanın insanlığa merhametinin olmayacağını, ikibin
yıllık tarihlerinden biliyoruz.
Şu da hatıra
gelebilir: "Ama hocam bu olay Kur'ân-ı Kerim de geçiyor da, acaba batılı kaynaklarda da aynı olay
desteklenip, onaylanıyor mu?"
Allah rahmet eylesin, Mevdudi merhum bu ayeti tefsir ederken, batılı
kaynaklardan da bu konuda nakiller vermiştir. Şu anda İngiltere'de, İngiliz
kütüphanelerinde bulunabilecek kitapların isimlerini de vermiştir.
"Mesela "Book of The
Himyeriles" isimli kitapda
aynı olay tekrarlanmaktadır" diyor Mevdudi.
Batılı Süryani bir tarihçi aynı olayı anlatmakta ve 40.000 kişinin yakıldığın!
haber vermiştir. Kur'ân-ı Kerim rakam vermiyor.
Bu olayı anlatan bir
de Efendimiz (s.a.v)'in bir hadis-i şerifi vardır. Ahmed
b. Hanbel'in Müsnedinde ve
Müslim'in sahihinde rivayet edilen bir hadisinde; Geçmişte yahudi
devletinin hakim olduğu bir ülkede, hristiyanlık
yavaş yavaş yayılıyor.
İslâmı yaymak için bu yahudi
devletine gelen insanlardan biri, o günün eğitim merkezi ile, devlet
başkanlığının bulunduğu makam arasında ana yolun üzerine oturmuş. Yol boyunca
gelip gidenlere şefkat nazariyle bakıyor, yanma gelenlere dünyanın ve ahiretin en güzel sözlerini naklediyor.
O kadar sevimli ve o
kadar güzel şeylerden bahsediyor ki; üniversiteye giden çocuklar gerçekten
onun yanına duruyorlar. Onun ilim dergahından
damlalar alarak gönüllerini
sulamaya çalışıyorlar.
Akşamleyin evlerine
dönerken yine onun yanına uğruyorlar, çok güzel şeylerden bahsettiğinden dolayı
her geçen gün halkası genişliyor.
Ve saraya ait üst
düzey bir ailenin çocuğu da müslüman oluyor. Kral
bunu haber alınca oradaki iman edenleri işkenceye tabi tutuyor ve öldürüyor.
Dinden döndürmek için uğraştığı o çocuğu da öldürmek ister. Başarılı olamaz.
Çocuk birgün derki; "eğer gerçekten beni
öldürmek istiyorsan, bütün şehir halkını meydana topla, bu oku eline al ve;
"bismi Rabbi hazel gulam" "Şu çocuğun Rabbinin adıyla" diyerek
oku at, o zaman beni öldürürsün."
Bu merasim
gerçekleştiriliyor, oku atıp çocuğu şakağından vuruyor ve şehid
ediyor ama, o anda seyreden binlerce yahudi de;
"Amenna bi Rabbi hazel
gulam" "Bu çocuğun Rabbine biz de iman
ettik" diyerek din değiştirip, hakiki dini buluyorlar.[3]
"Bir ölür bin
diriliriz" sözü var ya, işte bu olayda
gerçekleştiriliyor. Mehmet Akif Merhum da zaten Türkistan da Rusların
yaptıkları zulmü, oradaki müslüman katliamını anlatırken, 100 binlerce insan Lenin ve Stalin döneminde
kılıçtan geçirilirken diyor ki; -Sanıyorlar ki kafa kesmekle beyin ezmekle
-Fikri hürriyyet ölür. Hey gidi şaşkın haıele, -Daha münbit oluyor kanla
sulanan toprak.. -Bunların hepsi fidan olup fışkıracak.
Yani kanla sulanan bu
topraktan o neslin çocukları tekrar fidan olup çıkacaklar. Fışkırma dönemi
başlamıştır. Bakınız tarihteki yahudi devleti, 20
bin ile 40 bin arasındaki inanan insanı hendeklerdeki ateşle yakarak yok
etmiş. Ama kendi nesli hiç artmamış, Allah'a iman etmiş hristiyanların
sayısı her gün artmıştır.
Şu anda dünyadaki yahudiler ırk itibariyle dünyanın en az insanına
sahiptirler. Niye? Hırslarından. Dünyanın en geri zekalı milleti hangisidir?
diye sorsalar, "Yahudilerdir" deyin. "Olur mu hocam? Dünyayı
yönetiyorlar" diyebilirsiniz. Para, borsa ellerinde diyebilirsiniz. Para, borsa
hiçbirşey değildir. Para bir zamanlar Karunun elindeydi. Para Karunu
kurtarmadı. Otorite bir zamanlar Firavunun elindeydi, ama o koltuk firavunu
kurtarmadı.
Parası ve koltuğu
olmayan Musa (a.s) sırf Allah'a halis niyetlerle bağlandığından dolayı o mülkü,
o saltanatı Musa (a.s)'ın ellerine verdi Allah (c.c).
Para insanı kurtarıyor olsaydı, zenginler ölmezdi, mağlub
olmazdı, makamından aşağıya düşmezdi. Bizler nice başbakanların, reis-i
cumhurların, zenginlerin aşağıya indiğini ve nice aşağıdaki insanların
yukarıya çıktığını gördük, siz de gördünüz.
Allah (c.c) şöyle
buyuruyor; "Ey mülkün sahibi olan Allah! Sen dilediğine mülkü, otoriteyi
ve saltanatı verirsin. Dilediğinden mülkü otoriteyi ve saltanatı alırsın.
Dilediğini yüceltir, dilediğini alçaltırsm."Bu
duayı yaparak Allah(cc) karşısında aczimizi itiraf
ederek, yücelmeye çalışıyoruz.
İnsanlar önünde
eğilerek değil, Rabbin huzurunda eğilerek yücelmeye çalışıyoruz. Rabbin
huzurunda eğilenlerdir yüce olanlar. Allah 1 (c.c); "inanıyorsanız en yüce
sizsiniz" diyor.[4]
Tarihte, ateşle insanlara azab etmeyi icad eden yahudilerdir. Buruc Suresinden bunu anlıyoruz. Kendileri de Hitler
döneminde aynı akıbete uğramışlardır. Biz ise hiçbir insanın yanmasını,
yakılmasını istemeyiz, gücümüz yeterse engel oluruz.
Kur'ân-ı Kerim 1400 sene önce inmiş ve o günün sahabilerinin yaptığı işleri, onların halet-i ruhiyelerini haber veriyor. Onların şefkat ve merhametle
yürüdükleri haber veriliyor. Biz de onlar gibi olmaya çalışıyoruz.
Peygamberimizin
hayatını kendi hayat kumaşımıza nakşedecek olursak, o zaman değerli bir mü'min ve değerli bir insan olacağımıza
inanıyoruz.
Peygamberlerini
öldüren, binlerce insanı ateşte yakan insanların nesli olarak ecdadıyla öğiinüp, onun gibi olmaya gayret gösteriyorlarsa aynı suça
günümüzde de iştirak ediyorsa, Kur'ân'm bu ayetleri
hem onları, hem de günümüzde yaşayan insanları içerir, hepsini içine alır.[5]
10- Şüphesiz
nıü'min erkeklerle mü'nıin
kadınlara, işkence ederek dinden döndürmeye çalişıpda,
sonra tevbe etmeyenler için cehennem azabı vardır.
Onlar için yakıcı bir azap vardır.
O mü'min
erkek ve mü'nün kadınlara bu işkenceleri yapanlar,
ateşlerde yakanlar, Ayetin ifadesine göre yakılanlar içerisinde kadınlar da
var, erkeklerde ayırım yapılmamış. Buharî de geçen
bir hadisde şöyle anlatılıyor; "bir hanımla
çocuğu ateşe atılacak, anne diyorki, "beni çocuğumdan
önce ateşe atın, çocuğumun yanışını görmiyeyim."
Ama Önce çocuğu atıyorlar, annesine işkence olsun diye. Çocuk ateşe atılınca
annesine ■ sesleniyor ve diyor ki; "burada çok mutluyum, en güzel
bir yerde yaşıyorum, cennette bir köşkteyim." Bunun üzerine annesini de
ateşe atıyorlar.[6]
Yasin Suresinin 2.
sayfasını hatırlayın: Hz. İsa (a.s)'ın mesajım ulaştırmak için, üç tane havari bir şehre gidiyorlar,
oranın değerli bir insanı iman ediyor ve halkına da iman etmesi için çağrıda
bulunuyor.
Bunun üzerine o şehrin
insanları tarafından linç edilirken, Allah (c.c) O'na, ölüm esnasında
cennetteki makamını gösteriyor. O mü'min ölür- * ken şöyle der; "Ah! Ne olaydı? Keşke şu beni linç eden
insanlar Rabbimin bana verdiği cenneti ve onun ikramını bir görselerdi, bir
bilselerdi" diyor.
Yani mü'min o kadar merhametli ki; kendisini linç eden
insanların bile; o cenneti keşke dünyada iken görebilselerdi, iman ederek ahirete gelselerdi diyor. Kendisini öldüren insanlara
merhamet dileyen mü'min insanlar bizim örnekleri mi zdir. Böyle bir dine sahip olduğumuzdan dolayı Allah'a hamdolsun.
Biz adalet dağıtmak
üzere gelmiş, orta bir millet ve ümmetiz. Millet derken sadece ırkımız
değildir. Türk, Arap, Kürt ve diğer ırklar. Dinimize çok güzel hizmet
etmişlerdir. Asıl olan dinimizdir. Ama ırkımızda dinimize hizmet etmişse,
hizmetlerini de biz devam ettirebili-yorsak,
ırkımızla iftihar etmemizin de bir sakıncası yoktur.
Bu işkenceyi yapan
insanlar bu işkencelerinden sonra tevbe etmezlerse
onlara cehennem azabı vardır. Ateşe atılanlar bir anda yanarlar ve yok olurlar.
Belki acısı beş dakika sürer. Ama işkence yapanlar için sonsuz bir azab vardır.[7]
11- Şüphesiz
iman edip, ameli salih işleyenlere de, altından ırmaklar
akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.
Esas başarı Allah'ın vâ'd ettiği cenneti elde etmektir. Çünkü sonu gelmez
senelerde yaşanacak. Dünyadaki saltanatlar en fazla sürse sürse
60-70 sene sürebilir. Ama cennet öyle mi? Orada yorulmak yok, ihtiyarlamak yok,
kötü sözler duymak yok. Kötü görüntüler yok, kötü davranışlar yok. Her türlü
meşru istekler anında veriliyor. Her an renkler, zevkler, tadlar
tazeleniyor, böylesine bir güzellikler içerisinde bir yer. Burayı kazanmak en
büyük başarıdır.[8]
12- Şüphesiz
Rabbinin yakalaması şiddetlidir.
Hiç ummadığı, tahmin
etmediği, bir anda ve zamanda, geceleyin uykularında veya gündüz sohbetlerinde
yakalayıverir bir gün Allah (c.c).[9]
13-
Şüphesiz, ilk defa yaratan da, tekrar diriltecek olan da O'dur.
Çünkü O, dirilten,
insanları inşa eden, sonra toprağa geri iade edendir. Rabbimin gücünün her şeye
yettiğini görüyoruz. Şahlar, padişahlar, Karanlar, Firavunlar, Nemrutlar yok
olup gittiler. Allah'a kafa tutan insanlar yok olup gittiler. Bunlar da yok
olup gidecekler.[10]
14- AfVeden de, seven de O'dur.
.Allah(cc) mü'minleri seviyorsa, Çeçenistan da Ruslara, Bosnada-Kosavada sırplara niye
doğduruyor? Niye dünyanın çeşitli yerlerinde imansızlar müslümanlan
öldürüyor? diye aklımıza gelebilir.
Hikmetini bilemeyiz.
Ama Allah (c.c) yine bir ayet-i kerimesinde; "sizden öncekilerin başlarına
gelenler, sizin de başınıza gelmeden Cennete girivereceğinizi mi
zannediyorsunuz?" buyuruyor.[11]
Onlara belalar, musibetler, harpler öylesine tuttuki,
dayanamaz hale geldiler de; "Allah'ın yardımı nerede?" diye feryad ettiler? Rabbim de diyor ki; "Allah'ın yardımı
yakındır."
İşte bu cevap, aynı
zamanda bize de verilmiştir. Allah'ın yardımı yakındır. Bu doğum sancılarının
sonunda İslâmın yeryüzüne hakim oluşunu biz de
göreceğiz. Anne çocuğunu koklamak için doğum sancısını çekmesi gerekir. Danenin çekirdeğe dönüşebilmesi için çekirdeğin çatlaması
gerekir. Dünya bu kanun üzerine kurulmuştur.
Allah (c.c) mü'minleri günahlarından arındırmak istiyor. Rus kırbacı müslümamn günahının dökülmesine vesile olur. Kurşun
kalbinden giriyorsa doğrudan cennete gitmesine sebeb
oluyor. Zaten hedef Allah'ın rızasını kazanıp cennet'e gitmek değil miydi?
Dünya da devlete, ahi-rette cennete kavuşrhak için
biz mücadele edeceğiz.[12]
15- Yüce
arşın sahibidir.
16-
Dilediğini yapandır.
Allah(cc) dilediğini yapar ve yaptığından sorumlu değildir. Her
yaptığında bir hikmet vardır. Biz hikmeti araştırmakla görevli değiliz. Biz
emredileni yapmak, yasaklardan kaçmak, dünyada devlete, ahirette
cennete doğru Kur'ân'ın ve sünnetin gösterdiği yoldan
yürümekle görevliyiz. Karşımıza ne çıkarsa çıksın hiç önemli değil.[13]
17- Sana
orduların haberi geldi mi?
18- Firavun
ve Semud'un,
19- Fakat o
inkar edenler hala yalanlamakta...
20- Allah
onları arkalarından kuşatmıştır.
Dünyanın neresinde hangi
kafir, bilmem hangi salonun en gizli yerlerde müslümanlar
aleyhine planlar, programlar uygulasalar, ikili üçlü, beşli görüşmeler
yapsalar, basma kapalı entrikalar çevirseler, içerde müslümanlan
katledecek planlar uygulayıpda dışarda
başka türlü beyanlar verseler, "Müslümanların maslahatı için biraraya geldik" gibi laflar söyleseler de, Allah
onları her taraftan kuşatmıştır. Ne söylemiş-lerse
duymakta, ne yapmışlarsa görmektedir.[14]
21- Fakat O
yüce bir Kur'ân'dır.
Biz Kur'ân'a uyacağız. Kur'ân'ın dost
dediğine dost, düşman dediğine düşman olacağız. Düşmanımızın haleti ruhiyesini yine Kur'ân'dan
öğreneceğiz.
Kur'an bize, dünyada cennete giden yollan, Cehennemden
kurtuluş yollarını gösterir. Cehenneme insanları sevkeden
kurum, kuruluş ve devletleri bize bildirir, onların halet-i ruhiyelerini
de bize nakleder. Geçmişten misaller vererek, şimdiki hallerini de bizim
gözlerimizin önüne seriverir.[15]
22- O, Levhi mahfuzdadır,
O Kur'ân'a,
1400 seneden beri kafirler erişememişler, ulaşamamışlar, tahrif edememişler, o
günümüze kadar gelmiştir. Onun aslı "levh-i
mahfuzdadır."
Onun nurunu söndürmek
için kin dolu nefesleriyle üfürenler ancak, cehennemdeki ateşlerini
alevlendirirler. Kur'ana hiçbir zarar veremezler. Yeterki bizler çaresizlik içinde çırpınırken, onların
üfürmelerinin rüzgârını, kendi telaşımızla artırmayalım. İmanla, azimle,
tevekkülle, almteriyle, beyin gücüyle yolumuza devam
edelim.[16]
[1] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/219.
[2] Bu kesme olayı için bakınız:
Mehmet Akif Ersoy, "Kur'andan ayetler ve
nezirler" sayfa 226, Yüksel yayınevi 1944 islanbul.
[3] Bu hadis için bakınız; Ahmed Müsned 6/17, Müslim Zühd 3.
[4] Ali-immn
139.
[5] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/219-226.
[6] Bak; İbni
Kesir tefsiri.
[7] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/226-227.
[8] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/227.
[9] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/227.
[10] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/228.
[11] Bakara 214.
[12] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/228.
[13] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/229.
[14] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/229.
[15] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/229-230.