İNŞİKAK SÛRESİ 2


İNŞİKAK SÛRESİ

 

Bu sûre Mekke'de nazil olmuştur, yirmibeş ayettir. Mekke'de nazil olan sureler, İnsanın dikkatini daha ziyade, bu dünyanın yok olacağına çekmektedir. Çünkü bu dünyadaki hataların sebebi, genellikle bu dün­yaya çok bağlanmaktan ileri gelmektedir. Cinayetler, hiyanetler, insan­lar arasındaki ilişkileri bozan her türlü hareketler, insanların dünyaya aşırı derecede bağlanmalarından kaynaklanmaktadır. Hırsızlık yapı­yorsa, zina ediyorsa dünyalığa muhabbettendir. Allah'ı inkâr ediyorsa, bu dünyadaki şahsi çıkarlarının tatmin edilmesinden ve Allah'a boyun eğmeme hastalığından kaynaklanmaktadır. Her şey dünyayı ebedi kabul etmekten kaynaklanmaktadır.

Bir kısım inkarcılara eskiden "Dehriyyun" deniliyordu, şimdi "ateist" deniliyor. Kur'ân-ı Kerim bunlara "dehriyyun" demektedir. "Bizi ancak zaman helak eder." demek tealiler.[1] Bütün günahların, isyanla­rın, anarşinin, terör faaliyetlerinin temelinde bu vardır. Yalnız üçbeş ki­şinin yaptığına terör denmez, haksız yere yapılan her türlü kötü hare­kete terör denilir. Bu devlet de olsa aynı terörü işlemiş sayılır.

İşte bunlara yönelik olarak Allah (c.c); Mekke'nin ilk dönemlerinde daha ziyade insanlara şunu hatırlatıyor; şu başınızı yukarı kaldırıp bak­tığınız gökyüzü, bir gün yanlıverir. Üzerine bastığınız dağlar bir gün yok

oluverir. Atılan pamuk iplikleri gibi paramparça, toz duman olurlar. Yeryüzü bir gün dağsız ırmaksız, çiçeksiz, ağaçsız, taşsız, topraksız hale geliverir, dümdüz oluverir. Yaptığınız evleriniz, dağların üstünde kurduğunuz şatolarınız, villalarınız, yaptığınız bahçeleriniz bir gün yok oluverecektir.

Bunların yok olmasının alametini de yine Rabbim bize gösteriveriyor. Mevsimlerle beraber, ağaçların öldüğünü, baharda yeniden dirildiğini, Allah (c.c) herkesin gözünün önüne getiriveriyor. İnanmayanlara ders olsun, inananların inancını artırsın, kuvvetlendirsin diye bir taraftan Kur'ân ayetlerini, diğer taraftan da tabiat ayetlerini bize gösteriyor ve dinletiyor.[2]

 

1- Gökyüzü varıldığında!,

Yani gökyüzüne baktığımızda güneş, ışığını ve ısısını veriyor. Şefkatli annelerimizin nefesleri gibi bizi sarıyor. Yazın biraz daha sıcak vermek suretiyle meyvelerimizi olgunlaştırıyor, çiçeklerimizin danelerini olgunlaştırıyor, dalların gücüne güç katıyor. Kış mevsiminde de tabiatın ve insanların ihtiyacı kadarım yine vermeye devanı ediyor.

Ay ve yıldızlar, görevine devam ederken bir gün geliyor, herkes bu­lunduğu yerden, yörüngesinden çıkıyor, gökyüzü parçalanıyor.

Gökyüzü hakkındaki bilgilerimiz, ilim adamlarımızın gökyüzü hak­kında yazmış olduğu kitaplardaki bilgilerdir, yıldızlarla bizim aramızdaki uzaklıklar ışık yılıyla hesap ediliyor. Mesela birmilyon veya beşmilyon ışık yılı deniliyor. Yani saniyede 300.000 km hızla gelen bu ışığı hesap edin ve bir yıldızın ışığmm beş milyon yılda bize ulaşdığmı düşünün.

Böylesine harika ve dehşetli bir alem var başımızın üstünde. Bu alemi Allah (c.c), insanlar için yarattığını Kur'ân-ı Kerim'in çeşitli yerle­rinde tekrarlıyor. Yani insanoğlu çok pahalı bir yaratıktır. Biz değerimizi bilmeliyiz.

Rabbim ekmeğimizdeki bir buğday danesinin oluşmasında, güneşi, denizi, havayı ve toprağı işbirliği yapmaya sevk ediyor ve onlar da bu görevlerini zevkle yapıyorlar. Eğer bunun yapımı için dünya parasıyla alma mecburiyetinde olsaydık, insanlığın gücü yetmezdi bu işe.

Böylesine güzellikle ve özenle yaratılmış dünyanın da, bir gün sonu­nun geleceğini ifade ediyor Allah (c.c).

Şöyle bir şey akla gelebilir. "Hocam. Bizi şimdilik böyle bir şey ala­kadar etmez. Bak 1400 seneden beri bu ayetler okunuyor ama kıyamet kopmamış. "Olabilir bin sene daha kopmayabilir. Ne zaman kopacağını biz bilmeyiz. Bu ayetleri okumanın bize ne faydası var peki? Şu faydası vardır. Dünya devamlı değil. Biz devamlı değiliz. Dünyanın kıyameti şimdilik kopmasa bile, bizim kıyametimiz kopacak. Ölüm bizim için her an vardır ve her an gelebilir.

Ayaklanmizın altından evlerimiz ve arabalarımız.gitmese bile evleri­mizin üzerinden biz kayıp gideceğiz. En sevdiğimiz şeyleri geride bıra­kıp gideceğiz. Öyleyse biz, bizi bırakmayan, bizimle beraber ahirete gelecek olan amelleri üzerimize toplamaya gayret edelim. Önce iman sonra amel-i salih, yani imana uygun iş yapmak.

" Peki uygun iş yapmak nedir? Gökyüzünü ve yeryüzünü uyumlu bir şekilde yaratan Allah (c.c)'m Kur'ân-ı Kerim'indeki emir ve yasaklarına uygun iş yapacağız. Nerede? Her yerde ve her şeyde.[3]

 

2- Rabbine kulak verip hak'Iandiğinda, (O'na yaraşır şekilde bo­yun eğdiği vakit)

Kıyamette Rabbimin verdiği emir üzerine, yani parçalanma ve da­ğılma emri verilince, o gökyüzü daha önce olduğu gibi yine Rabbimin emrine kulak veriyor ve' Rabbimin emri onun üzerinde tahakkuk ediveriyor ve gerçekleşiveriyor. Yeryüzü dağlarını yitiriyor, vadiler, denizler yok olur ve dümdüz hale getiriliveriyor.[4]

 

3- Yeryüzü dümdüz edildiğinde,

4- İçinde olanları atıp boşaldığında,

5- Rabbine kulak verip haklandiğında,

Yeryüzünün içindekiler çıkarılacak. Yani Hz. Adem'den en son gelen insana kadar hiçbiri kaybolmadan kıyamette mahşer yerine toplanıverecekler.[5]

 

6-Ey insan, şüphesiz sen Rabbine (kavuşuncaya) kadar çabala­dıkça çabalayacaksın ve sonunda Ona kavuşacaksın.

Ey insan! sen Rabbi'nin yolunda, Rabbine kavuşma yolunda yani ölü­müne doğru giderken, Rabbin yolunda mücadele etmektesin.

Herkes bir mücadelenin içerisinde. Mü'min de ölümüne kadar didini­yor, çalışıyor, gayret gösteriyor. Kafir de ölümüne kadar didiniyor.. Yani mü'min ölür de kafir ölmez veya kafir ölürde, mü'min ölmez diye bir şey yoktur. "Her can ölümü tadacaktır." Bu nazenin tenler toprak olacaktır.

Batan bir gemiden kalan hazine gibi, Bizim beden gemimiz de bir gün toprağa batacak, ondan bize hazinemiz olan imanımız ve amelimiz kalacaktır. Hani binlerce sene önce batmış olan gemilerin ağaçlan, demirleri çürümüştür ama, içindeki altınlar hala ışıl ışıl durmaktadır.

İşte Hz. Adem'den bu güne kadar gelen insanlar da toprakta çürüdü-ler, ateşde yananlar yandı duman oldu ama o altından daha değerli olan imanları ve amel-i salihleri ışıl ışıl yanmaktadır. Veya kömürden ve kat­randan daha katı olan kötülükleri de yine durmaktadır. Biz onlarla karşı karşıya geleceğiz. Ahirette ne ile karşılaşmak istiyorsak, bundan sonra yapacaklarımızı ona göre ayarlayalım.

Hepimiz Allah'a kavuşacağız. Ama ne ile kavuşacağız? Sırtımızda taşıyamayacağımız kadar ağır hatalarla, günahlarla mı yoksa cennete layık amellerle mi?[6]

 

7- Kinlin kitabı sağ eline verilirse,

8- Kolay bir hesap ile hesaba çekilecektir.

9- Sevinerek ailesine dönecektir.

Ahirette bir hesap-kitap görülecek. Tartılar, teraziler konulacak ama bu teraziler, belediye baskülü veya sarrafların hassas terazileri değil. Kılı kırka yaran ve ondan daha hassas terazilerle tartılacak. Her nefe­sinizin hesabını vereceksiniz. "Ağzınızdan çıkan her kelime kayda geç­mektedir." Güzel sözler söylemişseniz sevap hanenize işlenmektedir. Çirkin sözler söylemişseniz günah hanenize işlenmektedir.

İş böyle olunca dilimize sahip olalım. Onun için atalarımız; "bir insan diline, eline ve beline sahip olursa kurtulmuştur." demişler... Diline sahip olurda oradan, şirk, küfür ve isyan sözleri çıkmazsa, Allah'ı inkar etmezse, Rasûlünü inkar etmezse, kitabını inkar etmezse, (yalnız "Kur'ân'a imanım var ama Kur'ân günümüzün kitabı değilki" demek bir inkardır)

Kur'ân'in bütün emir ve yasaklarına dikkat ederse, beline sahip olursa, işte bunlar kurtulmuş insanlardır. Amel defterleri sağ tarafından verilenlerdir. Sağ tarafından amel defterleri verilenlerin hesabı kolay olacaktır. Onlar ailesinin yanma mutlu olarak dönecektir.

Bu ayette.ifade edildiğine göre; imanla gidecek olursak, bu dünya­daki ailemizle, ahirette de beraber olacağız.[7]

 

10- Amma kimin kitabı arkasından verilirse!,

Başka ayetlerde "solundan" olarakda geçer. Amel defterleri solun­dan verilenler, defterlerini görmek istemediklerinden, ellerini arkaya uzatır da oradan alırlarmış. Bu da arkadan sayılır.[8]

 

11- Hemen ölümünü isteyecektir.

12- Ve şiddetli ateşe yaşlanacaktır.

O da Rabbine dua eder. "Ya Rabbi? Ben bu cehennemde yaşaya­mam. Ne olur, ben toprak olup gideyim, helak olup gideyim." Nebe' sû­resinin son ayetinde'de; "cehennemin o dehşetli alevlerini görünce, kafir şöyle der; "Keşke ben toprak olup gideydim, ahirette dirilmeseydim, yok olup gitseydim." diyecektir. Ama o tutuşturulmuş cehennem ate­şine girer" diyor Rabbim.[9]

 

13- Çünkü o (dünyada iken) ailesi arasında sevinçli idi.

14-  Şüphesiz O, (bu sevinçli durumunun) değişmeyeceğini san­mıştı.

Kafir dünyada iken ailesiyle beraber çok mutlu idi. Ama ahirete ge­lince, ailesi ve sevenleri ona düşman oldular. Kafir dünyada iken yaptık­ları kötülükleri ve kötü arkadaşları arasında mutluydu. Ama ahirette buna çok pişman olacak fakat faydası olmayacak.

Bu ayetler, dünyadaki ahire ti inkar cemiyetinin durumunu anlatıyor. Bu dernek resmen kurulmuş. Ama ismi başka. Diyorlarki; "ahiret diye birşey yok. İnsanlar ölürler tekrar dünyaya gelir, tekrar ölürler, tekrar gelirler."

Bunların elebaşlanndan iki tanesi Konya'ya gider. Konya'nın eşrafına epeyce bir şeyler anlatmışlar. Ruh çağırma seansları düzenlemişler. Ölenleri çağırmışlar, ölenler de gelmiş ve demişler ki; ahiret diye birşey yok, biz dünyaya gelme sıramızı bekliyoruz. Burada mutlu bir şekilde oynayıp duruyoruz.

Konya'lı, nazik ve kibar insan. Gelen misafirleri de üzmek istemez­ler. Demişler ki; "bizim burada saygı değer bir hocamız var, Bozkırlı Mustafa Efendi, onunla görüştürelim sizi." Bozkırlı Musafa Efendiye giderler, O derki, "ben bir adam tanırım çok kötü bir hayatı olmuştur, akşam bir de bunu çağırın. Adam'ı çağırırlar, adam gelir. (Ruh çağırma seansına hoca efendi katılmamış ama diğerleri katılmışlar.) Ruh yaz­dırmaya başlamış Medyuma. "Benim durumum çok iyi, hocaların dediği gibi değil. Kabir azabı filan yok. Biz burada bekliyoruz dünyaya gelmek için."

İkinci gün sevinerek hocanın yanına varırlar, durumu hocaya anlatır­lar. Hoca efendi de derki; Bire şaşkınlar! benim söylediğim o adam hala sağ filan yerde, filan sokakta bakkallık yapmaktadır. Gidin kendisiyle de görüşün." Böylesine de şaşkın bir ekip bunlar. Bunlar tekrar diriltilmi-yeceklerini zannediyorlardı ama zanları yanlış çıktı.[10]

 

15- Hayır, şüphesiz Rabbi onu gözetiyor.

Hayır! Rabbin onları görmektedir; diyor Allah (c.c). Allah'a karşı giz­lenmek diye birşey yok. O gizliyi de görür açık      olanı da görür;[11]

 

16-Yoo! Şafak'a yemin ederim,

17- Geceye ve topladıklarına,

18- Dolunaya dönüştüğünde ay'a (yemin ederimki)

19- Muhakkak siz halden hale bineceksiniz.

Biz, bizim merhalelerimizi biliyoruz. Dünyaya geldiğimiz andan şu ana kadar ki, geçirdiğimiz merhaleleri biliyoruz. Heran merhalelerden geçiyoruz. Ama her merhalede de, bu hayat atı bizi Allah'a doğru gö­türmektedir.

Hilâl'in dolunaya dönüştüğü gibi, bizler de meniden insana dönüşü­yoruz. Bunları yapan Rabbimiz ahirette de yeniden diriltmeye kadirdir.[12]

 

20- Onlara ne oluyorda iman etmiyorlar?

21- Üzerlerine Kur'ân okunduğunda secde etmiyorlar?

Onlara ne oluyorda iman etmiyorlar? Ne oluyorda onlar Kur'ân okunduğunda secde etmiyorlar? Biz secdelerimizi yapıyoruz, Allah'ın önünde alnımızı yere koyuyoruz. (Bu ayeti okuyunca bizde secde ermeliyiz)

Peki koymayanlar? Onlar da, Allah'ın yarattıklarının Önünde takla atıyorlar. Biz Allah'ın huzurunda eğiliyoruz, Allah'ın huzurunda eğilme­yen insanlar, Allah'ın yarattığı kendisi gibi insanların Önünde, menfaat­leri için takla atıyorlar.[13]

 

22- Aksine o kafirler yalanlıyorlar.

23- Allah onların birikimlerini bilir.

24- Onları acıklı bir azapla müjdele,

25- Ancak iman edip ameli salih işleyenler müstesna. Onlar için ke­sintisiz bir mükafat vardır.

İman ve amel-i salih üzerinde Allah'ın rızasını kazanın eşiniz, dostu­nuz, ailenizle cennette Rabbimin nimetleri içerisinde yaşamayı Allah hepimize nasip etsin. Amin.[14]

 



[1] Casiye 24.

[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/211-212.

[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/212-213.

[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/213.

[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/213-214.

[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/214.

[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/215.

[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/215.

[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/216.

   Furkan 13-14.

[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/216-217.

[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/217.

[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/217-218.

[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/218.

[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/218.


Önceki Sayfa
Fihrist
Sonraki Sayfa
Ana Sayfa Dön ///