Bu sûre Mekke'de nazil
olmuştur, yirmibeş ayettir. Mekke'de nazil olan sureler, İnsanın dikkatini daha
ziyade, bu dünyanın yok olacağına çekmektedir. Çünkü bu dünyadaki hataların
sebebi, genellikle bu dünyaya çok bağlanmaktan ileri gelmektedir. Cinayetler,
hiyanetler, insanlar arasındaki ilişkileri bozan her türlü hareketler,
insanların dünyaya aşırı derecede bağlanmalarından kaynaklanmaktadır. Hırsızlık
yapıyorsa, zina ediyorsa dünyalığa muhabbettendir. Allah'ı inkâr ediyorsa, bu
dünyadaki şahsi çıkarlarının tatmin edilmesinden ve Allah'a boyun eğmeme
hastalığından kaynaklanmaktadır. Her şey dünyayı ebedi kabul etmekten
kaynaklanmaktadır.
Bir kısım inkarcılara
eskiden "Dehriyyun" deniliyordu, şimdi "ateist" deniliyor.
Kur'ân-ı Kerim bunlara "dehriyyun" demektedir. "Bizi ancak zaman
helak eder." demek tealiler.[1] Bütün
günahların, isyanların, anarşinin, terör faaliyetlerinin temelinde bu vardır.
Yalnız üçbeş kişinin yaptığına terör denmez, haksız yere yapılan her türlü
kötü harekete terör denilir. Bu devlet de olsa aynı terörü işlemiş sayılır.
İşte bunlara yönelik
olarak Allah (c.c); Mekke'nin ilk dönemlerinde daha ziyade insanlara şunu
hatırlatıyor; şu başınızı yukarı kaldırıp baktığınız gökyüzü, bir gün
yanlıverir. Üzerine bastığınız dağlar bir gün yok
oluverir. Atılan pamuk
iplikleri gibi paramparça, toz duman olurlar. Yeryüzü bir gün dağsız ırmaksız,
çiçeksiz, ağaçsız, taşsız, topraksız hale geliverir, dümdüz oluverir.
Yaptığınız evleriniz, dağların üstünde kurduğunuz şatolarınız, villalarınız,
yaptığınız bahçeleriniz bir gün yok oluverecektir.
Bunların yok olmasının
alametini de yine Rabbim bize gösteriveriyor. Mevsimlerle beraber, ağaçların
öldüğünü, baharda yeniden dirildiğini, Allah (c.c) herkesin gözünün önüne
getiriveriyor. İnanmayanlara ders olsun, inananların inancını artırsın,
kuvvetlendirsin diye bir taraftan Kur'ân ayetlerini, diğer taraftan da tabiat
ayetlerini bize gösteriyor ve dinletiyor.[2]
1- Gökyüzü
varıldığında!,
Yani gökyüzüne
baktığımızda güneş, ışığını ve ısısını veriyor. Şefkatli annelerimizin
nefesleri gibi bizi sarıyor. Yazın biraz daha sıcak vermek suretiyle
meyvelerimizi olgunlaştırıyor, çiçeklerimizin danelerini olgunlaştırıyor,
dalların gücüne güç katıyor. Kış mevsiminde de tabiatın ve insanların ihtiyacı
kadarım yine vermeye devanı ediyor.
Ay ve yıldızlar,
görevine devam ederken bir gün geliyor, herkes bulunduğu yerden, yörüngesinden
çıkıyor, gökyüzü parçalanıyor.
Gökyüzü hakkındaki
bilgilerimiz, ilim adamlarımızın gökyüzü hakkında yazmış olduğu kitaplardaki
bilgilerdir, yıldızlarla bizim aramızdaki uzaklıklar ışık yılıyla hesap
ediliyor. Mesela birmilyon veya beşmilyon ışık yılı deniliyor. Yani saniyede
300.000 km hızla gelen bu ışığı hesap edin ve bir yıldızın ışığmm beş milyon
yılda bize ulaşdığmı düşünün.
Böylesine harika ve
dehşetli bir alem var başımızın üstünde. Bu alemi Allah (c.c), insanlar için
yarattığını Kur'ân-ı Kerim'in çeşitli yerlerinde tekrarlıyor. Yani insanoğlu
çok pahalı bir yaratıktır. Biz değerimizi bilmeliyiz.
Rabbim ekmeğimizdeki
bir buğday danesinin oluşmasında, güneşi, denizi, havayı ve toprağı işbirliği
yapmaya sevk ediyor ve onlar da bu görevlerini zevkle yapıyorlar. Eğer bunun
yapımı için dünya parasıyla alma mecburiyetinde olsaydık, insanlığın gücü
yetmezdi bu işe.
Böylesine güzellikle
ve özenle yaratılmış dünyanın da, bir gün sonunun geleceğini ifade ediyor
Allah (c.c).
Şöyle bir şey akla
gelebilir. "Hocam. Bizi şimdilik böyle bir şey alakadar etmez. Bak 1400
seneden beri bu ayetler okunuyor ama kıyamet kopmamış. "Olabilir bin sene
daha kopmayabilir. Ne zaman kopacağını biz bilmeyiz. Bu ayetleri okumanın bize
ne faydası var peki? Şu faydası vardır. Dünya devamlı değil. Biz devamlı
değiliz. Dünyanın kıyameti şimdilik kopmasa bile, bizim kıyametimiz kopacak.
Ölüm bizim için her an vardır ve her an gelebilir.
Ayaklanmizın altından
evlerimiz ve arabalarımız.gitmese bile evlerimizin üzerinden biz kayıp
gideceğiz. En sevdiğimiz şeyleri geride bırakıp gideceğiz. Öyleyse biz, bizi
bırakmayan, bizimle beraber ahirete gelecek olan amelleri üzerimize toplamaya
gayret edelim. Önce iman sonra amel-i salih, yani imana uygun iş yapmak.
" Peki uygun iş
yapmak nedir? Gökyüzünü ve yeryüzünü uyumlu bir şekilde yaratan Allah (c.c)'m
Kur'ân-ı Kerim'indeki emir ve yasaklarına uygun iş yapacağız. Nerede? Her yerde
ve her şeyde.[3]
2- Rabbine
kulak verip hak'Iandiğinda, (O'na yaraşır şekilde boyun eğdiği vakit)
Kıyamette Rabbimin
verdiği emir üzerine, yani parçalanma ve dağılma emri verilince, o gökyüzü
daha önce olduğu gibi yine Rabbimin emrine kulak veriyor ve' Rabbimin emri onun
üzerinde tahakkuk ediveriyor ve gerçekleşiveriyor. Yeryüzü dağlarını yitiriyor,
vadiler, denizler yok olur ve dümdüz hale getiriliveriyor.[4]
3- Yeryüzü
dümdüz edildiğinde,
4- İçinde
olanları atıp boşaldığında,
5- Rabbine
kulak verip haklandiğında,
Yeryüzünün içindekiler
çıkarılacak. Yani Hz. Adem'den en son gelen insana kadar hiçbiri kaybolmadan
kıyamette mahşer yerine toplanıverecekler.[5]
6-Ey insan,
şüphesiz sen Rabbine (kavuşuncaya) kadar çabaladıkça çabalayacaksın ve sonunda
Ona kavuşacaksın.
Ey insan! sen
Rabbi'nin yolunda, Rabbine kavuşma yolunda yani ölümüne doğru giderken, Rabbin
yolunda mücadele etmektesin.
Herkes bir mücadelenin
içerisinde. Mü'min de ölümüne kadar didiniyor, çalışıyor, gayret gösteriyor.
Kafir de ölümüne kadar didiniyor.. Yani mü'min ölür de kafir ölmez veya kafir
ölürde, mü'min ölmez diye bir şey yoktur. "Her can ölümü tadacaktır."
Bu nazenin tenler toprak olacaktır.
Batan bir gemiden
kalan hazine gibi, Bizim beden gemimiz de bir gün toprağa batacak, ondan bize
hazinemiz olan imanımız ve amelimiz kalacaktır. Hani binlerce sene önce batmış
olan gemilerin ağaçlan, demirleri çürümüştür ama, içindeki altınlar hala ışıl
ışıl durmaktadır.
İşte Hz. Adem'den bu
güne kadar gelen insanlar da toprakta çürüdü-ler, ateşde yananlar yandı duman
oldu ama o altından daha değerli olan imanları ve amel-i salihleri ışıl ışıl
yanmaktadır. Veya kömürden ve katrandan daha katı olan kötülükleri de yine
durmaktadır. Biz onlarla karşı karşıya geleceğiz. Ahirette ne ile karşılaşmak
istiyorsak, bundan sonra yapacaklarımızı ona göre ayarlayalım.
Hepimiz Allah'a
kavuşacağız. Ama ne ile kavuşacağız? Sırtımızda taşıyamayacağımız kadar ağır
hatalarla, günahlarla mı yoksa cennete layık amellerle mi?[6]
7- Kinlin
kitabı sağ eline verilirse,
8- Kolay bir
hesap ile hesaba çekilecektir.
9- Sevinerek
ailesine dönecektir.
Ahirette bir
hesap-kitap görülecek. Tartılar, teraziler konulacak ama bu teraziler, belediye
baskülü veya sarrafların hassas terazileri değil. Kılı kırka yaran ve ondan
daha hassas terazilerle tartılacak. Her nefesinizin hesabını vereceksiniz.
"Ağzınızdan çıkan her kelime kayda geçmektedir." Güzel sözler
söylemişseniz sevap hanenize işlenmektedir. Çirkin sözler söylemişseniz günah
hanenize işlenmektedir.
İş böyle olunca
dilimize sahip olalım. Onun için atalarımız; "bir insan diline, eline ve
beline sahip olursa kurtulmuştur." demişler... Diline sahip olurda oradan,
şirk, küfür ve isyan sözleri çıkmazsa, Allah'ı inkar etmezse, Rasûlünü inkar
etmezse, kitabını inkar etmezse, (yalnız "Kur'ân'a imanım var ama Kur'ân
günümüzün kitabı değilki" demek bir inkardır)
Kur'ân'in bütün emir
ve yasaklarına dikkat ederse, beline sahip olursa, işte bunlar kurtulmuş
insanlardır. Amel defterleri sağ tarafından verilenlerdir. Sağ tarafından amel
defterleri verilenlerin hesabı kolay olacaktır. Onlar ailesinin yanma mutlu
olarak dönecektir.
Bu ayette.ifade
edildiğine göre; imanla gidecek olursak, bu dünyadaki ailemizle, ahirette de
beraber olacağız.[7]
10- Amma
kimin kitabı arkasından verilirse!,
Başka ayetlerde
"solundan" olarakda geçer. Amel defterleri solundan verilenler,
defterlerini görmek istemediklerinden, ellerini arkaya uzatır da oradan
alırlarmış. Bu da arkadan sayılır.[8]
11- Hemen
ölümünü isteyecektir.
12- Ve
şiddetli ateşe yaşlanacaktır.
O da Rabbine dua eder.
"Ya Rabbi? Ben bu cehennemde yaşayamam. Ne olur, ben toprak olup gideyim,
helak olup gideyim." Nebe' sûresinin son ayetinde'de; "cehennemin o
dehşetli alevlerini görünce, kafir şöyle der; "Keşke ben toprak olup
gideydim, ahirette dirilmeseydim, yok olup gitseydim." diyecektir. Ama o
tutuşturulmuş cehennem ateşine girer" diyor Rabbim.[9]
13- Çünkü o
(dünyada iken) ailesi arasında sevinçli idi.
14- Şüphesiz O, (bu sevinçli durumunun)
değişmeyeceğini sanmıştı.
Kafir dünyada iken
ailesiyle beraber çok mutlu idi. Ama ahirete gelince, ailesi ve sevenleri ona
düşman oldular. Kafir dünyada iken yaptıkları kötülükleri ve kötü arkadaşları
arasında mutluydu. Ama ahirette buna çok pişman olacak fakat faydası olmayacak.
Bu ayetler, dünyadaki
ahire ti inkar cemiyetinin durumunu anlatıyor. Bu dernek resmen kurulmuş. Ama
ismi başka. Diyorlarki; "ahiret diye birşey yok. İnsanlar ölürler tekrar
dünyaya gelir, tekrar ölürler, tekrar gelirler."
Bunların elebaşlanndan
iki tanesi Konya'ya gider. Konya'nın eşrafına epeyce bir şeyler anlatmışlar.
Ruh çağırma seansları düzenlemişler. Ölenleri çağırmışlar, ölenler de gelmiş ve
demişler ki; ahiret diye birşey yok, biz dünyaya gelme sıramızı bekliyoruz.
Burada mutlu bir şekilde oynayıp duruyoruz.
Konya'lı, nazik ve
kibar insan. Gelen misafirleri de üzmek istemezler. Demişler ki; "bizim
burada saygı değer bir hocamız var, Bozkırlı Mustafa Efendi, onunla
görüştürelim sizi." Bozkırlı Musafa Efendiye giderler, O derki, "ben
bir adam tanırım çok kötü bir hayatı olmuştur, akşam bir de bunu çağırın.
Adam'ı çağırırlar, adam gelir. (Ruh çağırma seansına hoca efendi katılmamış ama
diğerleri katılmışlar.) Ruh yazdırmaya başlamış Medyuma. "Benim durumum
çok iyi, hocaların dediği gibi değil. Kabir azabı filan yok. Biz burada
bekliyoruz dünyaya gelmek için."
İkinci gün sevinerek
hocanın yanına varırlar, durumu hocaya anlatırlar. Hoca efendi de derki; Bire
şaşkınlar! benim söylediğim o adam hala sağ filan yerde, filan sokakta
bakkallık yapmaktadır. Gidin kendisiyle de görüşün." Böylesine de şaşkın
bir ekip bunlar. Bunlar tekrar diriltilmi-yeceklerini zannediyorlardı ama
zanları yanlış çıktı.[10]
15- Hayır,
şüphesiz Rabbi onu gözetiyor.
Hayır! Rabbin onları
görmektedir; diyor Allah (c.c). Allah'a karşı gizlenmek diye birşey yok. O
gizliyi de görür açık olanı da
görür;[11]
16-Yoo!
Şafak'a yemin ederim,
17- Geceye
ve topladıklarına,
18- Dolunaya
dönüştüğünde ay'a (yemin ederimki)
19- Muhakkak
siz halden hale bineceksiniz.
Biz, bizim
merhalelerimizi biliyoruz. Dünyaya geldiğimiz andan şu ana kadar ki,
geçirdiğimiz merhaleleri biliyoruz. Heran merhalelerden geçiyoruz. Ama her
merhalede de, bu hayat atı bizi Allah'a doğru götürmektedir.
Hilâl'in dolunaya dönüştüğü
gibi, bizler de meniden insana dönüşüyoruz. Bunları yapan Rabbimiz ahirette de
yeniden diriltmeye kadirdir.[12]
20- Onlara
ne oluyorda iman etmiyorlar?
21-
Üzerlerine Kur'ân okunduğunda secde etmiyorlar?
Onlara ne oluyorda
iman etmiyorlar? Ne oluyorda onlar Kur'ân okunduğunda secde etmiyorlar? Biz
secdelerimizi yapıyoruz, Allah'ın önünde alnımızı yere koyuyoruz. (Bu ayeti
okuyunca bizde secde ermeliyiz)
Peki koymayanlar? Onlar da,
Allah'ın yarattıklarının Önünde takla atıyorlar. Biz Allah'ın huzurunda
eğiliyoruz, Allah'ın huzurunda eğilmeyen insanlar, Allah'ın yarattığı kendisi
gibi insanların Önünde, menfaatleri için takla atıyorlar.[13]
22- Aksine o
kafirler yalanlıyorlar.
23- Allah
onların birikimlerini bilir.
24- Onları
acıklı bir azapla müjdele,
25- Ancak
iman edip ameli salih işleyenler müstesna. Onlar için kesintisiz bir mükafat
vardır.
İman ve amel-i salih
üzerinde Allah'ın rızasını kazanın eşiniz, dostunuz, ailenizle cennette
Rabbimin nimetleri içerisinde yaşamayı Allah hepimize nasip etsin. Amin.[14]
[1] Casiye 24.
[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/211-212.
[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/212-213.
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/213.
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/213-214.
[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/214.
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/215.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/215.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/216.
Furkan 13-14.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/216-217.
[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/217.
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/217-218.
[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/218.