Hep ulaşamadığımız,
tam tuttuğumuzu zannettiğimiz anda yakalayamadığımız, kavuştuğumuzu
zannettiğimizde yeni bir ufukta hayalini gördüğümüz umutlarımız, hayallerimiz,
arzularımız, isteklerimiz var.
Bunlar hiçbir zaman
tamamlanmadan bizim ömrümüz tamamlanıp gidiyor. Şöyle hayatınızı düşünüverin.
Gencecik bir delikanlı iken, "bir evlensem" diyor. Evleniyor sonra
"küçücük bir evi olsun" istiyor. O eve sahip oluyor, "iki odalı
bir salonlu olsa." diyor. Ona da sahip oluyor, "daha genişi
olsa" istiyor. "Havuzlusu, bahçelisi olsa" diyor. Bunlara da
sahip oluyor, " deniz kenarında yazlığım, villam olsa" diyor.
Bir gün bütün bunlara
sahip olanlarımız var, fakat tam ona sahip olduğunda bazı ağrılar beliriyor,
doktora gidiyor, doktor diyor ki; "tatlı yemiyeceksin şekerin yükselir.
Yağlı yemiyeceksin kollestrolun yükselir. Evin balkonuna çıkmayacaksın,
cereyandan kendini sakınacaksın. Buz dolabından soğuk su içmeyeceksin."
Yani tam yaşayacağım..! diyorsunuz!
İnsanoğlu en değerli
zamanlarını kazanmak için geçiriyor, tam "kazandım artık yiyeceğim"
diyor, tatlıyı tuzluyu, yağlıyı ve serin havayı ve buz gibi suyu içemez hale
geliveriyor. Velhasıl bu dünyadan zevk alamadan gidiyor. Halbuki zevk alacağını
zannediyordu. Elde ettiğiniz herşey değer kaybediyor. Elde edemediğinizi
kazanma yolunda bütün gücümüzü sarfediyoruz.
Aslında her insan iç
dünyasında kaybettiği cenneti arıyor. 6 milyar insan şu anda cenneti arıyor.
Bunun delili nedir? Herkes kendi sahasında en güzel eserini vermeye gayret
ediyor. Ressam en güzel eserini yapıyor, herkes onu ayakta alkışlarken o
yaptığı resmi beğenmiyor. Daha iyi renklerin peşinde koşturuyor. Zaten böyle
olmazsa ressam sayılmaz O. Şair en güze) şiirini yazıyor, herkes onu
alkışlarken, ona ödül verirken, o yeni seslerin peşinde koşuyor. İç dünyasından
yeni gümbürtüler geliyor.
Bir ömür boyu verdiği
gayreti, çalışmayı ve içdünyasını dinlemek için ayırdığı zamanı, o aradığını
bulamadığını ortaya koyuyor. Ve "aradığımı bulamadan gidiyorum"
diyor.
Aslında herkesin
aradığı cennettir. Mü'minin de kafirin de aradığı cennettir. Çünkü Hz. Adem
(a.s)'la beraber güzeli sevme, güzeli arama meyli verilmiştir bize. Hz. Adem'in
cennette kalması sebebiyle her insan güzele göre ayarlanmıştır. Yer yüzüne'
gelince bunu arama hareketi başlamıştır.
Mü'inin bunu doğru
yolda aramaktadır, kafir ise eğri yolda aramaktadır. Kafir kendi kendini
kandırmaktadır, aldatmaktadır, kendini avutmaktadır. Şeytanında yardımıyla,
kötü olanları güzel gösterme, çirkinleri süsleme ve bütün pisliği insanların
gözünde temiz gösterme gayretine girmiştir.
İşte Allah (c.c) buna
bizim dikkatimizi çekmek üzere "İnfitar Sûresinde" gözlerimizi gök
yüzüne çeviriyor. Gerçekten akşamlan gözümüzü gökyüzüne bir çevirdiğimizde
gökyüzünün papatya tarlası gibi olduğunu görürüz. Masmavi bir gökte pırıl pırıl
yıldızlar. Hz. Adem'e gülüyordu bu yıldızlar, şimdi bize gülüyor. Fakat Allah
(c.c) diyor ki; bir gün gelir bu gökyüzü parçalanır, bu yıldızlar dökülür.
Nasıl ki evlerimizi
süslüyoruz, en güzel boyacılara, badanacılara, en güzel ressamlara,- en güzel
desinatörlere evlerimize şekil verdiriyoruz.
Bir gün geliyor
evimizin o güzel badanası, güzel resimleri dökülmeye başlıyor, eskiyor,
parçalanıyor, herşeyin bir ecelinin olduğunu görüyoruz.
Gökyüzünün de ecelinin
olduğunu, yaldızların da ecelinin olduğunu, denizlerin de bir ecelinin olduğunu
Allah (c.c) bu İnfitar Suresinin ilk üç ayeti kerimesinde bize hatırlatıyor. Bu
sure Mekke'de nazil olmuş, on-dokuz ayettir.[1]
1- Gökyüzü
yarildığında,
2- Yıldızlar
döküldüğünde,
3- Denizler
fışkırtıldığında,
İplikteki inciler, bir
gün gelir ip kopunca nasıl dağılırsa, Allah (c.c) de yıldızları bir gün
yörüngesinden çıkarıverdiğinde, paramparça olurlar
ve saçılıverirler.
Denizler
karman-çorrnan oluverdiğinde Akdenizi, Atlas Okyanusu, Hint Okyanusu birbirine
giriverdiğinde.[2]
4- Kabirler
boşaltıldığında,
Hz. Adem'den son
insana kadar hiçbiri kaybolmadan, hiçbiri eksiltilmeden mahşer yerinde
toplanıverdiğinde, diyor Allah (c.c).[3]
5- Herkes
önden, neyi (yapıp) gönderdiğini ve neyi geride bıraktığını bilecek.!
O zaman bütün insanlar
neleri yapmış neleri yapmamış, neleri ölmeden önce ahireti için hazırlamış,
neleri daha sonra yapmış, bunların hepsini biliverecektir.
Yani attığınız her
adım, aldığınız her nefes, tuttuğunuz her madde, duyduğunuz her kelime,
gördüğünüz her manzara, önümüze serilivereçektir. Size; "şunlar helal
olanlardzr, bunlar haram olanlardır" denilecektir.[4]
6- Ey
insanî, Kerim olan Rabbine karşı seni aldatan nedir?
"Eyy
İnsan...!" bu hitab yalnız, Türk, yalnız Arap insanına değil. Bir
ana-babadan dünyaya gelen her canlıya bir hitaptır bu. Kadınla erkek -arasında
da ayırım yapılmadan hitap ediliyor. "Ey insan." OKerim olan Rabbine
karşı seni aldatan ne?" O Rabbine gitmeyi seni engelleyen ne? Rabbine iman
etmeye, Rabbine itaat ,etmekten seni alakoyan nedir? Seni aldatan ne? diyor
Allah (c.c).
O Rabb ki, her
şeyimizde O'nun mührü vardır. O her yaratılanı, bizim için bir işaret
yapmıştır. Trafikte işaretler, ihtiyaç olan yerlerdedir. Ama Rabbimin
işaretleri ise gördüğümüz her şeydedir. Gözünüz, eliniz, işiniz, arabanız,
eşyanız size Allah'ı işaret etmektedir.
Bazıları, "Rabbim
bana birşey vermedi." diyor. Allah vermesin, hastalandırmasın, bir böbrek
için hastahaneye gidecek olursanız -Allah korusun- milyarlarca liraya
böbreğinizin birini alamıyorsunuz, Allah (c.c) sadece bir böbrek değil yüzlerce
organ vermiş size. Bütün vücudunuzu düşünürseniz ne kadar pahalı olduğunuzu
görürsünüz.
Öyleyse bunu bilelim
ve Allah'a giden yolumuzda, bizi engellemek ve bizi alıkoymak, bizi aldatmak
isteyen her türlü engeli de aşmasını bilelim.
Anlatıldığına göre
firavun bir ara Hz. Musa'nın dinine gönül vermiş. Malum firavunun hanımı
müslümandır. Bu Kur'ân-ı Kerimle sabittir.[5]
Firavun bir gün
hanımıyla istişare ediyor. Demiş ki; Musa'nın dediği de pek yabana atılacak
gibi değil. İnandım mı yoksa?" Hanımı; "hayrola niye inanma ihtiyacı
hissettin?" demiş. Firavun da;
"Yahu ahirette cennet varmış, huri varmış, dünyada olmayan nimetler
varmış." Demiş.Hanımı cevap vermiş; "çocuk akıllılıktan bir türlü
kurtulamadın."
Hani çocukların önüne
şeker verirler, onu diğer değerli şeylerden alıkoymak için. Sen de şekere
meyletmişsin. İman o değil. İman; önce cennete iman değil. îman önce Allah'a
imandır. O'nun varlığına, birliğine, yaratıcılığına, yaşatıcılığma ve de
yöneticiliğine imandır.
Yani "sen iman
edersen, o kelimeyi söyleyivermen yeterli değil, Allah'ın koyduğu kurallara
göre bu ülkeyi yöneteceksin" deyince, firavun vazgeçmiştir.
Bunu şunun için
anlattım. Çikilataya gözünü dikip de, daha güzel şeyleri kaybeden çocuk gibi
olmayalım. Allah (c.c) tirilyonlarca nimeti bize sunmuş. Aldığınız havayı,
güneşi, geceyi, gündüzü düşünün. Bu kesin olan Allah'a karşı seni kim
kandırıyor?
Bazıları diyor ki,
filanın sağladığı imkan Allah'mkinden fazla, Nasıl fazla? "O para veriyor.
Allah para vermiyor." Peki parayı ne yapacaksın? Mideni doyuracaksın.
Allah mide vermeseydi parayı ne yapacaktın? Allah ağzının tadını ahverse, o
parayla nasıl tad alacaksın?
Rabbim bazen, verdiği
çok şiddetli hastalıklarla ağzımızın tadını alı-veriyor. Yemek yiyorsunuz
tadını alamıyorsunuz. O zaman sana imkan sağlayanlar, sana en tatlı şeyleri
ikram etseler ağzınız, tad almıyorsa, mideniz kabul etmiyorsa onun ne değeri
var!?
İnsanların size yapmış
olduğu iyiliğin temelinde de Allah'ın vermiş olduğu iyilikler vardır. Bir de,
sana iyilik yapan ve seninde; "kendisine tapıyorum" dediğin adam da
Allah'ın yarattığıdır.[6]
7- O ki seni
yarattı, düzeltti ve dengeli yaptı.
Seni yaratan Rabbine
gitmede seni alıkoyan, seni kandıran kim? O Allah ki, seni yarattı, seni
düzeltti ve vücudunun bütün azalan arasında bir nizam ve intizam koydu, uyum
sağladı.[7]
8- Dilediği
şekilde seni birleştirdi.
O kendi dileği
doğrultusunda vücudumuzu ayarlamıştır. Bütün vücut azalarımızı yerli yerince
yerleştiren Allah (c.c)'dir.[8]
9- Hayır,
siz ceza gününü yalanlıyorsunuz.
10- Şüphesiz
sizin üzerinizde bekçiler vardır.
11- Değerli
yazıcı (melek) lar vardır.
12- Yaptıklarınızı
bilirler.
Her insanla görevli
koruyucu melekleri vardır. Mü'minin de Kafirin de koruyucu melekleri vardır.
Melek inancı bizde, imanın
altı şartı içerisine girmiş önemli inanç
esaslarımızdan
biridir.[9]
13- Şüphesiz
iyiler naim (cennetlerin) dedir.
"Hocam iyi olupda
ne olacak? Elimize ne geçecek? Bak kötüler dünyada ne güzel yaşıyorlar.
Kötülerin güzel arabaları, villaları, kadınları, imkanları var. Elde
edemedikleri dünyevi nimetler yok, her şeyleri var" diyorlar.
Hz. Ali ile ilgili
anlatılır. Benim pek hoşuma gider. Anlatan diyor ki; Hz. Ali atıyla geldi,
hamama girip banyo yapacak. Atını dışarıda bağlayacak bir yer bulamaz, oradaki
adama der ki; "şu atımı biraz tutuver. Ben içeriye girip çıkayım."
Adam,-"olur" der. Adam Hz. Ali'yi tanımı-yor. İşini bitirip dışarı
çıkınca bir de bakmış ki adam gitmiş, at kendi başına duruyor. Atın yanma
varmlş, atın yuları yok. Adam atın yularını çalmış kaçmış.
Hz. Ali gelmiş
Kamber'e demişki; "git bana bir yular al gel." Bir yular da iki
dirheme alınabiliyor. Pazara gitmiş, bakmış birisi yular satıyor. Kamber
vermiş iki dirhemi almış yuları getirmiş, Hz. Ali bakmışki kendi atının yuları.
Hz. Ali Kamber'e demiş ki; "Ben bu iki dirhemi bu adama vermek üzere
çıkarmıştım. Ancak bu adam kötü niyetinden dolayı helal olan iki dirhemini
haram yoldan kazanmış oldu."
Olay olmuşmu olmamış
mı? bilmiyorum. Ama ders alınması gereken tarafı, Bu adam helal olarak
kazanması gereken iki dirhemi haram yoldan kazandı. Bu.dünya nimetleri helal
yoldan kazanarak da elde edilebilir. Ama insanlar Allah'ın kurallarına riayet
etmezse, kendisine gelecek olan o nimeti haram yoldan kazanabilir.
Onun için her şeyin
güzelini, her şeyin helâlini isteyeceğiz. Bunu yaparda iyi insanlardan olacak
olursak; "iyi insanlar nimetler içerisindedir" ayetine dahil oluruz.[10]
14- Şüphesiz
kötülerde cehennemdedir.
Kötü insanlar, açıktan
Allah'a başkaldıranlar, haramlarla beslenenler cehennemdedirler.[11]
15- Ceza
gününde cehenneme girecekler.
Ey insanlar! Canınızı
cehennemden koruyunuz, canınızı cehenneme atıcı işler yapmayınız. Vücudunuzda
cehennemin tutuşturacağı bir haram lokma bulundurmamaya dikkat ediniz.
Dilimizde Allah'a isyan eden bir kelime olmasın.
Kur'an'ı Kerim'de
Cehennem sahneleri bizi uyarmak için çokça tekrarlanıyor. Rabbim rahmet ve
merhametinden bunu söylüyor.
İnançsızlardan bazıları
diyor ki; "cehennemin varlığı insan haklarına saygısızlıktır."
Halbuki Allah (c.c), kendinize saygı göstermenizi istiyor. Diyor ki; böyle pis
gidersen cehennemde yanacaksın. Yanmaman için uyarıyorum. Sizi temizlemek üzere
Kur'ân gönderiyorum, nasıl yaşayacağını göstermek üzere Peygamber
gönderiyorum. Bu Peygamberin varisleri de, bu Kur'ân'ı sana ve senin gibilere
anlatmaya devam ediyor. Rabbimin bu ayetlerinde de Rabbimin rahmetini görüyorum.[12]
16- Onlar
cehennemden kaybolmayacaklar.
Onlar cehenneme
ateşten zincirlerle bağlanacaktır. Bir yere kaçamayacaklardır.[13]
17- Ceza
gününün ne olduğunu sana kim bildirdi?
18- Sonra o
ceza gününün ne olduğunu sana kim bildirdi?
19- O gün
kimse kimseye fayda veremez. O gün emir Allah'a aittir.
Hiç kimsenin birbirine
faydasının olmadığı bir gün. Herkes birbirinden kaçacak. "O gün kişi
mahşer yerine gelip cehennemi gördüğünde, ateşe kendisi gireceğine oğlunun,
hanımının girmesini isteyecek, kardeşim girsin, benim yerime kabilem, hatta
top yekûn insanlık girsin de ben girmiyeyim" diyecek.
Mearic sûresil2. vel3.
ayetlerinde, Abese 34 ve 36. ayetlerinde de ifade edildiği gibi, o gün bize
imanımız ve amelimizden başka hiçbirşey bize veremez.
Efendimizin şefaatma
nail olmak için önce kişinin imanlı olması gerekir. Sonra Rabbimizin izni
gerekir.
Onun için
"Eyvaaah!" demeden, bu dünyada "Allaaah" diyelim ve itaat
edelim..[14]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/191-193.
[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/193.
[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/193.
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim
Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/193-194.
[5] Tahrim 11.
[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/194-195.
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/195.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/196.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/196.
Bakara 285.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/196-197.
[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/197.
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/197-198.
[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/198.