Çocukluğunda Kur'ân okumaya giden herkesin, ilk önce ezberlediği
surelerden biri olan, "Nebe Suresi" diye
isimlendirilen, ama halk arasında "Amme" diye bilinen bu sûre, Mekke
devrinde nazil olmuş, kırk ayettir. Kur'ân'ın
ayetleri ve sureleri bizim her an muhtaç olduğumuz ilaçlar gibidir, güller
gibidir.
Günümüzde bazıları,
senede bir kaç defa Ahireti inkâr fırtınası estirirler.
Basın ve yayın organlarında bu konu gündeme getiriliyor. Daha ziyade bu konu
her sene çok satan gazetelerin 2. ve 3. sayfalarında, genellikle bahara doğru,
-bazıları Mart ayında bazıları Nisan ayında şu olayı gündeme getirirler.
''Efendim ruhlar, insan öldükten sonra dünyada yaptığı iyilik veya kptülüğe göre tekrar dünyaya iyi veya kötü olarak geri
gelir. Çok kötü bir insan akrep olarak, kablumbağa
olarak dünyaya geliyor. Çok iyi bir inşan da yine dünyaya çok iyi bir şekilde
geliyor." iddiasında bulunurlar. Bunu da yaygınlaştırmak istiyorlar.
Hedefleri de ahireti inkar etmektir.[1]
1-
Birbirlerine neyi soruyorlar?
Allah(c.c);
"Neden, neyi birbirlerine sorup duruyorlar?" buyuruyor. Yani
insanlar, "ahiret varmıydı
yokmuydu?" diye tartışıyorlar. Var diyenler
arasında da ihtilaf var. Ruhani midir yoksa cismani midir? diye. Yani ruhlar mı
yalınız dirilecek?, yoksa ruhla beraber cesed de
dirilecek mi? diye, Mekke de birbirlerine sorup duruyorlardı.[2]
2- O büyük
haberi ki,
Topyekün insanlığın değil, bütün dünyanın, yıldızların,
güneşin, yedi kat semanın tamamıyla yok edileceği bir gün olması nedeniyle
ondan daha büyük bir haber yok. İşte o büyük haber konusunda birbirlerine sorup
duruyorlar.
Onlar kıyamet
konusunda birbirleriyle ihtilaf ediyorlar. Var diyenler mü'minler.
Yok diyenler kafirler. "Hayat bu dünyadır. Bu dünyada doğarız ölürüz, ahiret diye bir şey yok" diyor kafirler.[3]
İnsan: kötülükten
alıkoyan şeyin başında gelen ahirete imandır. Çünkü
babasına, dayısına, parasına, makamına, mevkiine, bileğine güvenen veya kanun
bilgisine güvenen bir kısım insanlar; bu dünyada kimsenin .kendilerini
cezalandıramayacağını düşünerek, her türlü cinayet ve hıyaneti
işleyebiliyorlar. Dünyadan yakalanmadan da gidebiliyorlar.
Ama Allah (c.c)
cehennemin kenarında bekleyen meleklerin tarifini Kur'ân-ı
Kerim'inde yapıveriyor, oraya varmadan kabirde "münker
ve nekir'in" olduğunu bize ayetler işaret
ediyor. İşte bu inanca sahip olan insanlar bu kötülükleri yapamazlar.
Dünyadaki insanların
ahlaksızlaşmalarım, her türlü hayvani isteklerini, istedikleri gibi yerine
getirebilmeleri, için, insanların ahiret inancım yok
etmeye yönelik harekette bulunan, bu konuda sistemli çalışan insanlar vardır.[4]
3- Onlar,
onun hakkında anlaşmazlığa düşmüşlerdi.
4- Hayır,
yakında bilecekler.
5- Sonra
yine hayır, yakında bilecekler.
Gerçeği bilecekler ama
eyvah diyecekler. Ahirette eyvah demenin faydası
yoktur. Bu dünyada, iken Allah diyenler ve Allah'ın emir ve yasaklarına riayet
edenler ve kendilerini ahirete göre ayarlayanlar
kurtuluşa ereceklerdir.
Bunların aklına yatmayan
nedir? Ölen insanların nasıl diriltileceği konusudur. Rabbim bizim gözlerimizi
.tabiata çeviriyor. Rabbim bizi eğitiyor, bize Kur'ân'ını
öğretiyor, Allah bize en güzel şekilde konuşmayı da öğretiyor.
Ah! keşke hem
edebimizi hem de edebiyatımızı Kur'ân'dan alabil-seydik. Manasıyle beraber Kur'ân'ı çok okursak, Kur'ân bizi
hem edep-lendirir hem de edebiyatımızı öğretir. Allah
(c.c) eğitim konusunda bütün yeryüzünü bize dershane olarak gösterir. Yeryüzü
bizim dersha-nemizdir, sınıfımızdır. Bütün bunlara
dikkat çekiyor.[5]
6- Biz
yeryüzünü beşik yapmadık mı?
Ahiret inancına akıllan yatmayanlara, Rabbim diyorki; "Yeryüzünü biz beşik gibi yapmadık mı?"
Yani insanların yatacağı, yaşayacağı, topraktan rıziklar
çıkaracağı, yiyeceği, okuyacağı, eğleneceği yumuşak bir yer yapmadık mı?"[6]
7- Dağları
direkler (yapmadık mı?)
Dünyanın dönüşü
esnasında insanları sallamasın, çalkalamasın diye dağları da bir kazık gibi
yapmadık mı? diyor Allah.[7]
8- Sizi çift
çift yarattık.
Kadın-erkek,
eksi-artı, âcı-tatlı gibi herşeyi Allah (c.c) çift
yaratmıştır.[8]
9- Uykunuzu
dinlenme kıldık.
Yani uykusunu dinlenme
yeri kılmadık mı? Dinlenmek çok ayrı bir şey. Mesela çok ağır bir yükün
altından kalkan bir insan 5 saat uzanıp yatsa, ama uyumasa, o zaman mı daha iyi
dinlenir?, yoksa 5 dakika uyusamı daha iyi dinlenir.
Bir adamı uyutmadan iki gün oturtsalar, o adam bitkin bir hale gelir, yorulur.
Amma beş dakikalık uyuması vücudunun dinlenmesine sebeb
oluverir.
Uyku öyle bir nimetki, yokluğunda ancak anlayabiliyoruz.
Uyku da ölüm gibi bir
şey. Akşam ölüyor, sabahleyin tekrar dinliyoruz. Allah (c.c) ahirette dirilmenin nasıl olacağını bize uykumuzra gösterip duruyor.[9]
10-Geceyi
elbise yaptık.
Gece, bütün bir yarım
kürede kalan insanların elbisesi oluyor. Bir taraf uyandığında dünyanın öbür
yarım küresindekilere o elbise giydiriliyor. Kem gözlerden saklanıyor. Ayrıca
güneşin ışın ve ısısının da etkisinden korunmuş olarak insanlar geceyi
geçiriyorlar.
Günümüzde bu konuda
araştırma yapanlarımız, gündüz uykusu ile gece uykusu arasında fark olduğunu,
gece uykusunun daha faydalı olduğunu söylüyorlar. Niye? Çünkü tabiat
şartlarında bir değişiklik var, güneşin ısı ve ışığının insan üzerinde etkisi
var. Doğrudan sizin üzerinize doğmasa bile, aldığınız havanız O'nun etkisi
altındadır, O'nun yaydığı ışık ve ısının insan üzerindeki etkisi farklıdır.[10]
11- Gündüzü,
geçinebilmeyi(maişeti) sağlama vakti kıldık.
Gündüz, çalışmak ve
maişet temin etmek içindir. Gündüzün ışığı ve ısısı yal nız
görmek için değil çalışmanız için, enerjinize enerji katmak içindir. O halde,
geceyi uyku ve istirahat yeri, gündüzüde bir maişet
yeri kılan Allah (c.c) dır.[11]
12-
Üzerinize sapasağlam yedi (gökyüzü) bina ettik.
Bu ayette
"sapasağlam" kelimesi geçmektedir. Bundan
neyi anlıyoruz biz? Dünyanın kuruluşundan beri güneş ve ay yörüngesinde, insanoğlunun
sayımını yapamadığı yıldızlar yörüngesinde devam edip gidiyor. Bundan daha
sağlam bir şey olur mu? Rabbim böylesine sağlam yedi kat gökyüzü yarattığnı ifade ediyor.[12]
13- Ve
(gökyüzünde) parlayan kandili (güneşi) yarattık.
Güneşe bakıyoruz, hem
ısı hem de ışığıyla bizi aydınlatıyor, kandil görevini yapıyor. Böyle bir
kaynağı insanların faydasına sunan Allah
(cc)'dür.
Günümüzde tükettiğimiz
elektriğin parasını ödemede sıkıntı çekiyoruz. Ayrıca insanoğlunun ürettiği
elektrikler, kandiller, ısılar bitiyor veya arıza yapıp kesiliveriyor.
Halbuki güneş, Hz. Adem'den günümüze kadar ışığını ve ısısını vermeye
devam ediyor. Eğer güneşin yakıtını biz verecek olsaydık, bir anlığına bile
yetiştiremezdik. Çünkü dünyanın güneşten ne kadar küçük olduğunu bize ilim
adamları söyleyiveriyor. Rabbİmiz kasas
sûresi 71 ve72. ayetlerinde;"Gece veya gündüz kıyamete kadar devam etse,
Onu Allah'tan başka geri getirecek birinin olmadığını" haber vermektedir.
Dünyayı her şeyiyle
güneşin içerisine alıvermiş olsak, sobanın içerisine atılan kağıt gibi bir
anda yanıp bitecek. Öyleyse O Allah (c.c)'m ısı ve ışığına karşı ne kadar hamdu sena etsek yine azdır.[13]
14- O
sıkıştıran (bulut) lardan şakır, şakır su indirdik.
İlim adamlarımız yağmurun.nasıl
olduğu konusunda bize bilgiler veriyorlar. Doğrudur. Denize güneş vuruyor,
oradan buhar oluyor, rüzgar atına biniyorlar gökyüzüne yükseliyorlar, orada
belirli bir tabakaya varıyorlar yağmura dönüşüyorlar. Bu bir kanun.
Ama çok ince işleyen
bir kanun. İnce işleyen bir kanunun da koyucusu olur. Allah (e.c) de;
"biz bunu indirmedik mi?" buyuruyor. Yani bu kanunları koyan ve O
bulutlardan şarıl şarıl yağmurlar indiren Allah
(c.c)'dır.
Hani! ahirete aklı yatmayanlar var. Bakınız bir su, bir havuzdan
yok olup gidiyor, buhar olup yükseliyor. Bu, "İnsan öldü toprak oldu veya
yandı, tekrar bunu Allah nasil toplayacak?"
diyenlere bir cevaptır. Tencereyi ateşin üzerine koydunuz, suyu buharlaştırıp
gökyüzüne yükseltiyorsunuz. Allah'ın onu nasıl topladığını görüyoruz. Yukarıda
bulutlarda bir araya getiriyor ve tekrar geriye indiriveriyor. İşte Allah
(c.c) toprak olup giden, yanıp duman olup giden insanları da bir gün ahirette öyle toplayiverir.[14]
15- Onunla
(su ile), dane ve bitki çıkaralım diye,
16- Birbirine
karışmış bahçeler (çıkaralım diye)
Yeryüzünde, o su ile
ölü topraklardan, daneleri çimene dönüştüren, çiçeğe
dönüştüren, meyveye dönüştüren Allah (c.c), insanoğluna binlerce çeşit
yiyeceklerin yetiştiği bahçeleri nasip etmiştir.[15]
17- Şüphesiz
(müminle-kafiri) ayirdetme gününün vakti bellidir.
O kıyametin vakti
vardır. O gün geldi mi, O kıyamet sahneleri gözü müzün
önüne gelecek, ve mü'minle kafir ayırdedilecek.[16]
18- O gün
Sur'a üfürülür, sizde hemen böiük bölük gelirsiniz.
İşte o sur'a üfrülüp kıyamet vakti geldiğinde, insanlar gruplar halinde
Rabbin huzuruna gelecekler. Bir başka ayette ise Rabbim; "Bütün insanları
önderleriyle beraber çağıracağız" diyor.[17]
Ahirette kiminle beraber olmak istiyorsanız onunla beraber
gidiniz Sevgili Peygamberimizle beraber olmak istiyorsanız, O'nun -yolundar gidiniz.[18]
19- Gökyüzü
açılır, kapı kapı olur.
20- Dağlar
yürütülür, serap olur.
21- Şüphesiz
cehennem pusudur.
22- Azgınlar
için dönüş yeridir.
O kıyamet gününde gök
yüzünden birçok kapı açılır ve yeryüzünde herşey
yerle bir olur. Günahlar ve haramlar bizi cehenneme düşüren tuzaklardır.
Cehennem topyekün imansızların varacağı bir yerdir.
Cehennem onları gözetlemektedir.[19]
23- Sonsuza
değin asırlarca orada kalacaklar.
Sonu gelmez senelerde orada
kalacaklardır. Elimizin kibrit ateşine dayanamayacağım biliyorsunuz. Öyleyse
kendinizi sonu olmayan cehennemin ateşinden koruyunuz.[20]
24- Orada
serinliği ve içeceği tatmazlar.
25- Ancak
kaynar su ve irin (içerler)
26-
(yaptıklarına) uygun bir ceza olarak.
27- Şüphesiz
onlar hesabı ummuyorlardı.
28-
Ayetlerimizi yalanladikça yalanladılar.
29- Biz herşeyi kitapda saydık.
30- Tadın
(azabı) size azapdan başka birşey
artırmayacağız.
Aldığınız her nefes
Rabbim tarafından bilinmektedir. Ağzınızdan çıkan her kelime kayda geçmektedir. Yaptığınız her hareket kayda geçmektedir. Hayatta, fotoğraf çektirir gibi yaşayalım.
Nasıl ki fotoğraf çektirirken her şeyimize özen gösteriyoruz, öyleyse
hayatımızı yaşarken de aynı şekilde ibadetlerimize, hal ve hareketlerimize,
konuşmalarımıza, her türlü ilişkilerimize de özen göstereceğiz. Ölçümüz daima,
Allah'ın kitabında indirdikleri vede bir örnek olarak
biz insanlar arasından seçilen Peygamberimiz(s.a.v.)'in yaşantısı olmalıdır.
Çünkü her şeyimiz melekler tarafından kaydedilmektedir.[21]
31- Müttâkiler için mutlaka kurtuluş vardır.
Allah'tan sakınan, O'nun
emrettiklerini yerine getiren, gönülden O'na bağlanan, bu dünya hayatında adım
atarken, "ayağıma diken batmasın" diye dikkat eden adamın hali gibi
gözünden, kulağından, elinden, dilinden, vücudunun herhangi bir yerinden
gönlüne günah sıçramasın diye dikkatle yürüyen insanlara "muttaki
insan" deniyor. Bu insanlar için cennet vardır.[22]
32- Bahçeler
ve bağlar (vardır).
33- Tomurcuk
memeli yaşıt kızlar.
O muttaki insanlara cennette,
bu dünyadakilerle kıyaslanamayacak kadar güzellikte bahçeler vardır. Yine orada
kadınlar ve erkekler evleneceklerdir ve yaşlan da denk olacaktır. El değmemiş,
yüzünde göz izi olmayan eşler vardır.[23]
34- Dolu
kadehler, (vardır).
35- Orada
(cennette) boş söz ve yalan işitmezler.
İftiralar, gıybetler
yoktur. İnsan gönlünü tırmalayan kelimeler yoktur orada.[24]
36- (Bunlar)
Râbbinden bir mükafat ve yeterli bir bağış olarak (verilir).
37-
Göklerin, yerin ve
ikisi arasındakilerin Rabbi ve Rahman'indan
(bir bağıştır) Ona söz söylemeye güçleri yetmez.
38- O gün
Ruh ve Melekler dizilecekler. Ancak Rahmanın izin verdikleri konuşacak ve Oda
doğruyu konuşacak.
Şefaat Allah'tandır.
Allah'ın şefaat izni verdiği insanlar; Peygamberler ve salih.
insanlar da, ancak o zaman konuşurlar ve doğruyu konuşurlar.[25]
39- İşte bu
gün kesin olacaktır. O halde dileyen Rabbine bir dönüş yolu edinsin.
40-
Şüphesiz, yakın bir azapla sizi uyardık. O gün kişi elleriyle önceden
gönderdiği (ameli)ni görür ve kafir şöyle der: Keşke
toprak olsaydım."
Yani bir dünyada iken
peygamberler, kitaplar göndererek, geleceği yakın olan o azabtan
sakındırdık biz sizi.
Hayvanlarda yaratılacaklar
ama toprak olacaklar. Hayvanların toprak olup gittiğini görünce kafir diyecek
ki; "keşke ben de toprak olsaydım."
Bu dünyada hayvan gibi
yaşayanlar, ahirette hayvan muamelesi görmeyecekler.
Çünkü hayvanların iradesi yok, onlar için ceza da, mükafat da yok. Ama en
güzel şekilde yaratılan, eşref-i mahlukat denilen bu insan, şerefini ve
izzetini yitirip hayvanlığa özenince, hayvanlık derecesinde kalamaz, ondan da
daha aşağı, iner. İndiğim de biz görüyoruz. Nerede görüyoruz? İsrail'de
görüyoruz. Bir kartal bir kuşu parçalar yer ve bitirir. Ama insanoğlu
hayvanlaştı mı, hayvandan daha aşağı ini-veriyor ve hayvan gibi yapmıyor,
işkence yapıyor.[26]
[1] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/143.
[2] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/143-144.
[3] Mü'minun
38.
[4] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/144.
[5] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/145.
[6] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/145.
[7] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/145.
[8] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/146.
[9] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/146.
[10] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/146.
[11] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/147.
[12] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/147.
[13] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/147-148.
[14] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/148.
[15] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/148.
[16] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/149.
[17] İsm
71.
[18] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/149.
[19] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/149.
[20] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/149-150.
[21] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/150.
[22] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/150-151.
[23] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/151.
[24] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/151.
[25] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/151-152.