Bu sûre, Amme,
Sûresinden yani "Nebe Suresinden" sonra Mekke'de nazil olmuştur. 46
ayettir. Mekke'de nazil olan ayetler ve sûreler, genellikle uslublarmdan da
bilinirler. Cümleler kısa kısadır. Muhatabın yani dinleyenlerinin fazla kafa
yormadan anlayabilmesi için cümleler uzun tutulmamış, kısa kısa verilmiştir.
Daha ziyade iman
esasları ele alınmıştır. Çünkü insanoğluna ilk lazım olan en önemli şey
imandır. Zîra bu hayatın sonunun geldiği konusunda kimsenin ihtilafı yoktur.
Allah'a inananlar, inanmayanlar, puta tapanlar, tapmayanlar, Yahudiler,
Hristiyanlar, Müslümanlar..'. Topyekün insanlık âlemi, insanoğlunun ölümlü
olduğunu kabul etmektedir.
Çünkü kişinin annesi,
babası, dedesi, ninesi Ölüyor, bunlardan sonra kendisinin de gideceğini muhakak
biliyor. İnananlar ile inanmayanlar arasındaki ihtilaf gidilen yer
konusundadır. Gidip de görmediklerinden, görüpte bir haber verilmediğinden dolayı,
inançsız insanlar akıllarını da fazla kullanmadıklarından dolayı ahireti inkar
tarafına yönelmişlerdir.
Ahireti inkara yönelen
insaftılar, bu dünya da da en alt derekelere düşüvermişlerdir. Bu insanlar
dünyanın dengesini de bozma yoluna gitmişlerdir. Onun için Allah (c.c)
kıyametle, ahiretle ilgili ayetleri Mekke'de insanlara duyurmaktadır. Bir inanç
eseri olarak zihinlere yerleştirmektedir.[1]
1-
Andolsun!, boğup çıkaranlara,
2- Yavaşça
çekenlere,
3- Yüzdükçe
yüzenlere,
4-
Yarışdıkca yarışanlara,
5- İşleri
yönetenlere.
6- O gün
sarsacak olan sarsar.
7- Onu
peşinden biri takip eder.
8- O gün
yürekler korkudan titrer.
9- Gözleri
aşağı iner.
10-
"Biz önceki hale mi döndürüleceğiz?" derler.
11- Çürümüş
kemik olduğumuzda mı? (diriltileceğiz)
12- "O
zaman bu zararlı bir dönüştür" dediler.
13- O ancak
birtek haykırışdır (dirilmek için sur'a bir üfürme yeter).
14- Birde
bakarsın ki, onlar (mahşer) yerinin üstündedirler.
Can alan, yeryüzünün
yönetiminde ve kıyamet kopacağında görev alan meleklere yeminlerin edildiği, o
kıyamet sahnelerinin görüldüğünde, korkan insanların o andaki manzaralarını
gözler önüne seren
ayetlerdir bunlar.
"Kafirlerin
canlarım zorla, vücudunun her tarafından, her hücresinden çekip alan Meleklere
yemin olsunki" diyor Rabbim.
Birinci ayeti
tefsifcilerimiz sahabenin de açıklamasıyla böyle anlamışlar.
İkinci ayeti ise;
"mü'mirilerin canlarını kolaylıkla çekip alan meleklere yemin
olsunki" diye anlamışlar.
İnsanın ölüm esnasında
neler duyup, neler hissettiğini filme almamız şimdilik mümkün değil. Gözleri
bakıyor, hiçbir şey söylemiyor, veya bakamıyor. Bazı hastalar var ki ölüm
esnasında hiçbir tepki gösteremiyor. Fiziki hareketleri görüyoruz ama iç
dünyasında nelerin olup bittiğini anlamamız mümkün değildir.
"Andolsun boğup
çıkaranlara,"
"Yavaşça
çekenlere,"
Bu ayetlerden anlıyoruz ki;
mü'minlerin canları kolaylıkla alınırken, kafirlerin canlan zorlukla almıyor.
Yani kafir, ruhu çıkarken en büyük
acıyı duyuyor.
Bu ayet-i kerimeyi
okuyoruz, inanıyoruz. Fakat kafirlerin hastanede veya evinde ölümlerine şahit
oluyoruz.! Gayet sakin, yatağında yatmakta iken, çevresiyle de konuşurken bir
anda kendinden geçiveriyor ve doktor gelip diyorki; "ölmüş."
Hiçbir fiziki
hareketlenme olmadan vücudun herhangi bir yerinde bir değişim meydana gelmeden
ölüyor. Ayeti hatırlıyoruz. Acaba hiçbir acı duymadanım öldüki, yüz hatlarında
hiçbir değişiklik olmadı? diyoruz.
"Benzemez hesabı
hesabımıza,
Benzemez azabı
azabımıza" diye bir söz vardır. Allah'ın hesabıda, azabıda, mükafatıda
bizimkilere hiç benzemez. Bunun dünyada örneklen de vardır. Eşiniz yatağında
yatıyor, siz yüzüne bakıyorsunuz, gayet rahat mışıl mışıl uyuyor. Ve derken
korku ile uyanıyor ve diyorki; "niçin beni uyandırmadın?"
"Hayrola ne olduki?" diyorsunuz. Diyorki; "yalnız bir
ormandaydım, arkamdan bir. ayı kovalamaya başladı, ben kaçtım o geldi ve
derken önüme yılanlar çıktı. Ateşler, yılanlar, ayılar.... Hepsi beni
sardı." Bunu anlatıyor ve telaşla uyanıyor uykusundan. Halbuki siz onun
yüzüne baktığınızda o mışıl mışıl uyuyordu. Fakat o iç dünyasında, ruhunda
azabın en şiddetlisini tadıyordu. .
Yani bir taraftan azab
tadılırken, öbür taraftan da dışa yansımadan bunun gerçekleştiğini biz
rüyamızda görüveriyoruz. Yanardağların da genellikle dışı yeşillik olurmuş,
üzerinde çam, katran ağaçlan vardır, ardıç ağaçları vardır, ama iç tarafında da
lavlar kaynamaktadır.
Onun için kafirlerin o
andaki azabını, canı çıkarken duyduğu acının ölçüsünü, bizim bilmemiz mümkün
değil, ama Allah (c.c) acı duyduklarını haber veriyor.
Mü'minlerin de
canlarının rahatlıkla alındığını ifade ediyor Allah (c.c). Peygamber
Efendimizde (s.a.v) bir hadisi şerifinde; "şehitlerin bedenlerinden
ruhları çıkarken duydukları acının, karınca ısırmasındaki acı kadar
olduğunu" ifade ediyor.[2] Niçin?, o kadar da olsa bir acı duysun? Eh....
öldüğünün farkında olsun.
Allah'ın emirlerini
yerine getirmek için bir oraya, bir buraya yüzüp duran meleklere yemin olsun
ki. Bürada"Allah (c.c)'m yolunda, Allah'ın dini uğrunda birbirleriyle
yarış eden, mütahidlere yemin olsunki" manası da vardır. Çünkü Allah
(c.c); "Allah'ın cennetine ve rahmetine doğru müsabaka yapınız"
buyuruyor .[3]
"İşleri
düzenleyen meleklere yemin olsunki!" Tabiatta binlerce, milyonlarca
tabiat kanunu işlemektedir. Bir suyun buhar olup yükselmesi gökyüzünden tekrar
damla halinde geriye düşmesi tabiat kanunlarının işlemesiyle oluyor. Güneşin
açması, çiçeklerin kokulanması, böceklerin uçması, denizin dalgalanması,
yıldızın ışık saçması.... Hepsi Allah'ın
kanunlarına tabidir.
Bunlar birer tabiat kanunudur ama konulan her kanunun uygulayıcısı vardır.
Uygulanmayan kanun, kanun sayılmaz. Uygulanan her kanununda mutlak surette
uygulayanları vardır. İşte Allah (c.c) de; "Allah'ın emirlerini yerine
getiren, onları düzenleyen meleklere yemin olsunki!" diyor.
Bizim vücudumuzun
çalışması için binlerce kanun işlemektedir. Kanımız ve damarlarımız vasıtasıyla
bütün vücudumuzu sulamakta ve gıdalandırmaktadır. Ama Allah (c.c) bizim
vücudumuz için de melekleri görevlendirmiştir. Yani bu kanunların yürürlükte
kalması için görev yapan melekler...
Tabiatta rengarenk
binlerce çiçeğin çıkması, hepsinin kokusunun ve renginin ayrı ayrı.olması,
özelliklerini, güzelliklerini koruması için görevlendirilmiş melekler vardır.
Rabbimin tabiat kanunlarını uygulayan meleklere "Müdebbirat"
melekleri diyoruz.
"O gün sarsacak
olan sarsar." Yani yeryüzü sarsıldıkça sarsılır. "Birinci sarsıntının
arkasından ikincisi geliverir." Yani kıyamet kopar ve mahşer yerine doğru
insanlar toplanmak üzere yerlerinden kalkarlar. Kalkınca ne olur? "O gün
bir kısım yürekler vardır ki, korkudan hoplar." "O yüreklerin üst
tarafında olan gözler de korkuyla yere doğru eğilmektedir." Korkudan yere
bakmaktadırlar. Derler ki; "biz bu çukura tekrar mı döneceğiz?"
"Çürümüş kemik olduktan sonra mı?" mahşer yerinde toplanacağız.
"O zaman eğer bu gerçekleşecek.olursa, bu çok zararlı bir dönüştür."
Yani ameli olmayan, günahında binlerce yetimin hakkı olan insanlarla, binlerce
zulmü beraberinde taşıyan insanların mahşer yerine gelişleri, onlar için çok
zararlı olacaktır.
Allah'ı inkar
konusunda fazla ısrar etmiyor imansızlar. Çünkü Allah'ı inkar edince, binlerce
sorunun altında beyinlerinin ezileceğine kanaat getiriyorlar. Arkasından kendi
aklı kendisine, binlerce soru soracaktır.
Bu soruların altından
kalkması mümkün olmadığından, imansız dahi "Allah'a inandım" diyor.
Necip Fazıl'ın güzel
bir şiiri var.
-Kaf dağım assalar
belki çekerde bir kıl,
-Bu ifritten sualin
kılını çekmez akıl.
Bir kılla, bir kaf
dağını taşımak mümkün ama bu akıl, bu ifritten sualin kılını dahi taşıyacak
durumda değil.
Yani en basit bir
suali taşıyacak durumda değil. İşte biz bunların hepsine karşı iman ettik
demekle gönlümüzü mutmain ediyoruz. Allah (c.c); "Kalpler Allah'ı anarak
huzura kavuşur" diyor. (R'ad28)
Kafir, "bir
çiçekte bir çok rengin tonlarını yaratan Allah'tır" der, ama işine
gelmediği için ahireti inkâr eder. Çünkü ahirete imanı yüreğinde hep taşıyacak
olursa, ışıklı salonlarda yetimlerin haklarını, binlerce sofrada meze yapıp
yemeleri vede binlerce insana zulmetmesi mümkün değildir.
Basit mantıklarla
insanlarımızın imanını çalıyorlar: "Çürümüş kemikler mi dirilecek?"
diyorlar. Bilmiyorlarki! Allah (c.c) Yasin suresinde; "İlk defa o kemik
yok iken onu kim yaratıyorsa, çürüdükten sonra da diriltecek olan O'dur"
buyuruyor.
"Dağılan bu
insanı Allah nasıl toplayacak?" diyorlar. Dağılan o insanı Allah daha
önce nereden topladı? Bunu unutuyorlar.
Allah (c.c)'m Hz.
Adem'den kıyamete kadar gelecek olan tüm insanları diriltmesi, Onun için bir
an meselesidir. Bahar mevsiminde, toprağın bağrına cemre düşünce, bütün
tabiatta sayısını insanoğlunun tespit edemediği daneler ve çekirdekler bir anda
nasıl çiçeğe dönüşüveriyorlar? Allah(cc) hepsinin sayısını bilmektedir. Nereden
biliyoruz, bildiğini? Hepsinin gıdasını ayrı ayrı gönderiyor, hepsine çiçek
açtırıp çemene dönüştürüyor da oradan biliyoruz.[4]
15- Musa'nın
olayı sana geldi mi?
Ahiret inancını
yerleştirdikten sonra; kafirlerle olan mücadelede, Peygamber Efendimizin
karşısına dikilen, Ebu Cehil gibi o günün Mekke paıiementosunun üyelerine bir
uyarı var. "Firavun'un sonu geldi. Sizin de sonunuz gelecektir."
Mü'minlere de bir
müjde vardır. Musa (a.s) kardeşi Harun (a.s.) ile bu dava için beraber
yürüdüler. O gün için dünyanın en güçlü devleti Firavun'un devletine, son
verdiler. Mekke'de nazil olan bu sure, Peygamber Efendimize ve O'na iman eden
bir avuç müslümana müjde veriyor ve diyorki; "Musa'nın olayı" sana
geldi mi?[5]
16- Hani
Rabbi ona Tuva'da, kutsal vadide şöyle seslenmişti:
17- Firavuna
git. Çünkü o azdı.
Başka bir ayette ise Allah
(c.c) şöyle buyurur; "Firavuna gidin, ona en yumuşak kelimelerle
anlatın" diyor.
Tağutluk yapan,
Allah'a karşı taşkınlık yapan, kendisini ilah yerine koyan Firavun'a en yumuşak
kelimelerle İslâm'ı anlatınız diyor Allah (c.c).
Bunlar yani iman
ettiğimiz bütün Peygamberler bizim örneklerimiz-dir. Onlar kafirlere îslâmı
nasıl anlatıyorlar? Onları Rabbim bize öğretiyor. En yumuşak kelimelerle.
Sevgili
Peygamberimiz'in Efcfu Cehille konuşurken tavırlarını biliyoruz. Konuştuğu
kelimeleri hadis kitapları bize nakledivermiştir. Karşısındakinin şahsiyyetini
inciten kelimeler değil, yumuşak kelimelerle davet etmişlerdir.
Bizlerde, inkarcının
gönlündeki küfrünü alan, yerine imanı koymaya çalışan ipek gibi kelimeleri
seçeceğiz. İnsanları çiçek gibi kelimelerle İslama davet edeceğiz. Çünkü bizim
tebliğ ettiğimiz en güzel olandır. Çünkü Allah'ın kelamıdır. O da en güzel
sözdür. "Sözlerin en güzelini Allah indirmiştir." diyor Rabbim.
(Zümerli)
Biz kendi
sözlerimizden ziyade, Allah'ın kelamını insanlara arz etmeye dikkat edeceğiz.
Yalınız şuna da dikkat edeceğiz: Musa denilince aklımıza "Asa"
gelir. Asa denilince da aklımıza "Musa" gelir. Bunu hiç hatırımızdan
çıkarmıyalım. Dilimiz dünyanın en yumuşak kelimeleriyle İslâm'ı anlatırken,
kafire şu imajı da vermemiz lazım; "Ben Allah'ın kelamını, Allah'ın dinini
en yumuşak, en güzel kelimelerle arz ediyorum. Bunu böyle arz edişim senden
korktuğumdan dolayı değildir. Allah böyle emrettiğinden dolayıdır. Yoksa asayı
kullanmayı da en iyi şekilde bilirim."
Günümüzde öylesine bir
yaltaklanma ve öylesine. alçalma vardır ki?... Bu son günlerde İslâm'ı
gelişmeler çok iyidir diyorken, bazı imansızlar da küfründen memnun hale
geldiler.
Bizim kesimden bazı
insanlarımız, imansızları bayraklaştınnca, imansız da kendi kendine rahatlamaya
başladı. "Herhalde ben doğru yoldayım, baksana bu müslümanlar beni
bayraklaştırıyor. Beni kendilerinden üstün görüyorlar." düşüncesindeler.
Bundan da sakmılmalıdır.
Rabbim de diyor ki;
"Firavun'a git, o azmıştır. O kendini Rabb yerine koymuştur." Yani
"Allah sizi yönetmez ben sizi yönetirim" demiştir. Tagut bunu
yapmaktadır.
Mü'minin de kafir
olması gerekiyor. Bu nasıl olur? Kafir; Allah'ın otoritesini kabul etmeyen,
kendisi bir otorite olan ve bunu iddia eden insandır. Mü'minin kafir olmasıda;
tağutun otoritesini reddetmesidir. Rabbim Bakara Suresinin 256. ayetinde;
"... Kim tağutun kafiri olursa..." Yani tağuta; "senin otoriteni
kabul etmiyorum, ben Allah'ın oteritesini kabul ediyorum, O'nun emirlerine ve
yasaklarına uyuyorum, senin emir ve yasaklarına uymuyorum "derse sağlam
bir kulpa sarılmış olur" diyor.[6]
18- (Ona)
Söyle: "Arınmak istermisin?"
19- Seni
Rabbinin yoluna götüreyimki, (azabından) korkasın..
Sen nerede..!,
temizlenmek nerede..?
Sen de temizlenme
arzusu var mıdır?
Temizlenmek ister
misin?
Yani sana Allah'ı
tanıtayım da, sen O Allah'tan korkasın. Bu bize
bir örnek.
Musa (a.s) Firavuna
gittiğinde ilk mesajı bu. Senin temizlenmen için sana ben Önderlik yapayım. Gel
ben seni Rabbine götüreyim. Ve sen O Rabb'den sakın, O Rabbe karşı gelmekten
sakın, O'ndan kork,
insanlardan korkma
diyor. .
Biz de günümüzdeki
firavunlara aynı sözleri söyleyeceğiz. "Bak seni yaratan, bütün vücudunu
sinir sistemlerini donatan, bütün vücudunu ayakta tutan Allah (c.c). Bir
anlığına yönetimi sana bıraksa sen kendi kendini helak edersin.
Öyleyse bu ferdi
hayatımızda, aile hayatımızda, toplum hayatımızda, Allah'ın yönetimini niye
reddediyoruz? Reddedersek ne olur? . Nasıl ki vücudumuzun yönetimim bir
dakikalığına Allah (c.c) bir dakikalığına bize verse, ayağımız felç olacak,
kolumuz felç olacak.
İşte toplum vücudu da
Allah'ın kanunlarından uzak kalınca felç olmuştur. Hırsızı, teröristi,
dolandırıcısı, katili, fahişesi, ibnesi türemiştir. Bunlar toplum vücudunun
Allah kanunlarından uzak tutulmasının neticesinde felç olmuş taraflarıdır.[7]
20- (Musa)
Ona en büyük ayeti gösterdi.
21- O hemen
yalanladı ve isyan etti.
22- Sonra
koşarak geri döndü.
23-
(Halkını) topladı ve bağırdı;
24-
"Ben sizin en yüce Rabbinizim" dedi.
Firavun; "Allah
kainatı yaratmıştır ama insana bırakmıştır, ben de sizin en akilimiz ve en
ileri geleninizim; size ben neyi gösteriyorsam, neyi bildiriyorsam, hangi
konuda karar vermişsem ona yürüyeceksiniz. Sizin için doğru yol, benim size
gösterdiğimdir. Allah'ın gösterdiği değildir." der.
Firavun böyle der de,
Allah(cc) kendi mülkünde, kendine karşı gelenleri cezasız bırakır mı?[8]
25- Bunun
üzerine Allah onu hem ahiret ve hem de dünya cezasıyla cezalandırdı.
Allah ona dünyada da
cezasını verdi, ahiretde de cezasını verecektir. Öyle bir ceza ki,
diğerlerinin ibret alacağı bir ceza. İşte Firayun'ım cezası kıyamete kadar
gelecek olan insanlara bir ibret oluyor.
Her kafir dünyada
insanların gözü önünde cezalandırılmamışlardır. Firavun gibi, Âd, Semud kavmi
gibi, bazıları cezalandırılmışlardır.
Neden bazılarına
dünyada cezaları verilmiştir? Bunlar tarihin direklerine çekilmiş, ibret olsun
diye asılmış insanlardır. Aynı elektrik direklerindeki kuru kafalar gibi.
İşte buna
"Nekal" denir.[9]
26- Şüphesiz
bunda, korkan için ibret vardır.
Mevlana burada şöyle
bîr hikaye anlatmıştır. "Aslan, kurt ve tilki arkadaş olup ava çıkmışlar.
Derken bir yaban öküzü, bir geyik, bir de tavşan avlamışlar. Aslan kurt'a
demişki; "haydi bunları taksim et" Kurt demişki; "Efendim, şu
yaban öküzü sizin olsun, şu geyik benim olsun, şu tavşan da tilki kardeşimin.
Aslan pençesini bir
attı kurdun derisini yüzdü çıkardı. Tilkiye dönüp dediki; "taksimi sen
yap." Tilki dediki; "Efendim şu geyiği sabah kahvaltısı yapsanız,
yaban Öküzünü öğlen yemeğinde yeseniz, akşam yatarken de şu tavşanı çerez
yerine yeseniz." Aslan tilkiye; "sen bu aklı nereden aldın"
deyince tilki; "efendim kurdun başına gelenler bana ibret oldu."
demiş.
Mevlana diyorki; Mülk
Allah'ın toprak Allah'ın, toprağa basan ayaklan yaratan Allah(cc), AHah'ı inkar
eden aklı ve dili de Allah yarattı. İnsanoğlu çıkıyor bu Allah'ın mülkünde,
Allah'ın adaletini değil kendi adaletini uygulamaya kalkıyor, böyle yapınca hem
bu dünya da kendisine zarar veriyor, hem de ahirette zarar veriyor.[10]
27- Sizi yaratmak mı daha güç yoksa gökyüzünü mü?
Onu Allah bina etti.
28- Onun
boyunu yükseltip düzeltti.
29- Gecesini
kararttı, gündüzünü çıkardı.
Bütün bunları yapan
Allah (c.c) ahirette sizin dirilmenizi mi yapamı-yacak? Dünya kurulduğundan
beri güneş bir saniye değil bir salise bile bulunduğu yörüngeden ayrılmıyor.
Saatlerimiz bozuluyor ama Allah'ın tabiatındaki takvim saati olan güneş ve
ay'da bozulma görülmüyor. Bütün bunları bir nizam içinde yürüten Allah mı
insanları öldükten sonra diriltemiyecek?[11]
30- Bundan sonra yeryüzünü döşedi.
31- Ondan
suyunu ve otlağını çıkardı.
32-
Dağlarını dikti.
33- Size ve
davarlarınıza faydalı olmak için (çıkardı)
34- O büyük
belâ geldiğinde
35- O gün
insan neye koştuğunu anlar.
O zaman eyvah denilir
ama fayda vermez. Gelin biz eyvah demeden Allah diyelim.[12]
36- Görene
cehennem yaklaştırılır.
37-Kim
azgınlık yapar.
38- Dünya
hayatını (ahirete) tercih ederse,
39- (Onun
için) cehennem varılacak yerin ta kendisidir.
Biz ahiret hayatını
tercih edelim. Ahiret hayatını tercih etmek demek, dünyayı terk etmek demek
değildir. Dünyayı güzelleştirmek demektir. Her gün namazınızın arkasında dua
ediyorsunuz. "Ya Rabbi! Dünyamızı güzel eyle dünyamızı cennet eyle. Ya
Rabbi ahiretimizi de cennet eyle, ahiretimizi de güzel eyle." Bu dünyada
İslâmi kurallarla güzel yaşayan insanlar, ahirette de güzel yerlere konulurlar
ki, orası da "Cennet-i a'la'dır."[13]
40- Kim de
Rabbinin makamından korkar ve nefsini nevadan aliko-yarsa,
41- (Onun
için) cennet varılacak yerin ta kendisidir.
Yani nefsin istediği haram
isteklere engel koyanlar. Haramı midesine indirmeyen, haram bakışlardan, haram
tutuşlardan, haram görüşlerden, haram duyuşlardan insan kendini alıkoyarsa;
"cennet onun için bir sığmak yeridir."[14]
42- Sana
kıyametin demir atması ne zamandır? diye soruyorlar.
Bu soru günümüzde de
sorulur. Allah (c.c) bütün Peygamberlerin dilinden kavmine kıyametin geleceğini
haber vermiştir.
Bize de sorarlar
günümüzde Kıyamet ne zaman kopacak? Hoca olmadan İslâm'a gönül vermiş bazı
arkadaşlarımız; bazı hesaplar yaparak, tarih de verirler. Ben bizzat kendim
okudum.
Bundan 15-16 sene önce,
yani seksenli yıllarda kıyametin kopması gerekiyordu.. İslâmi bilgisi olmayan
ama müslümanlığı seven bazı arkadaşlar, hesaplar yapıyorlar, kendilerine göre
mühendislik yapıyorlar, kıyamet hakkında bilgiler veriyorlardı. Allah Rasulünün
bilmediğini bilmeye kalkıyorlardı. Ama böyle olmadığını onlarda anladılar. .
Çünkü Allah, kıyametin ne zaman kopacağını Rasulüne de bildirmemiştir. Bize ne
oluyorki onun hesabını çıkartmaya kalkıyoruz.[15]
43- Onu
anlatmanın sen neresindesin
44- Onun
sonunun (ilmi) Rabbine (aid) dir.
Kıyametin ne zaman
kopacağını yalnız Allah (c.c) bilir.[16]
45- Sen
ancak Ondan (kıyamet gününden) korkanları uyarıcısın.
Allah (c.c); Başka bir
ayette ise; "Tebliğ sana ait, hesap bize ait" buyuruyor.(Ra'd 40)
Bizim görevimiz her insanı uyarmaktır.[17]
46- Onlar
(kafirler) Onu (kıyamet gününü) gördükleri gün sanki (dünyada-kabirde) ancak
bir akşam veya bir kuşluk vakti kadar kalmışlar gibi olurlar.
Yani Hz. Adem'den bu
güne kadar gelen insanlar, kabirlerinde kaldıkları zamanı az göreceklerdir.
Çünkü mahşerin dehşeti çok büyük. Kabrin azabı da büyük ama mahşerin dehşeti,
cehennemin azabı daha büyüktür. Biz canlarımızı cehennemden korumak için,
Allah'a iman edecek, O'nun emir ve yasaklarını yerine getirecek, dünyada
izzetimizi, şerefimizi koruyacak, dünyada devlete, ahirette cennete layık
olmaya gayret göstereceğiz. İnşaallah.[18]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/153-154.
[2] Tirmizi fezail 25, Neml
cihad 35.
[3] Hadid 21.
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/154-158.
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/158-159.
[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/159-160.
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/160-161.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/161-162.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/162.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/162-163.
[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/163.
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/163-164.
[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/164.
[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/164-165.
[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/165.
[16] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/165.
[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/165.