Mekke'de nazil
olmuştur, elli ayettir. Tabiat üzerinde meydana gelen olaylarda bizim bir dahlimiz ve katkımız yoktur. Rüzgarların esmesinde,
yağmurların yağmasında, güneşin doğmasında bizim bir katkımız yoktur. Yine
vücudumuzda oluşan olayların her hangi birisine bizim bir etkimiz yoktur. Buna
rağmen biz bunca nimet denizinde yüzüyoruz.[1]
1-
(iyilikleri bildirmek üzere) Ardarda gönderilenlere
yemin olsun.
2- Estikçe
esenlere,
3- (Allah'ın
emirlerini)Yaydıkça yayanlara,
4- Hakkıyla
ayırt edenlere,
5- Öğüt
verenlere,
6- Özür veya
uyarmak için (gelenlere yemin olsun ki)
7- Size va'dolunan muhakkak olacaktır.
İnsanın en önemli
yeri, en çok duracağı yeridir. Mesela bulunduğunuz yerden bir başka yere
seyahate gittiğinizde orada 3-4 gün kalacak olsanız bile, kesenize en uygun
yerde kalırsınız.
Bir ömür boyu
kalacağımız evlerimizin de, kesemize en uygun şekliyle, en güzel olmasına
dikkat ederiz. Fakat ne kadar kalırsak kalalım, netice de bir ömür boyu
kalacağız. Bazılarımız 20, bazılarımız, 40, bazılarımız 80... sene kalıyor.
Hatta yaş ilerledikçe kaldığı yer altından olsa bile, altın rahatsızlık vermeye
başlıyor. İnsan dünyadan zevk alamaz hale geliyor. Çünkü zevk alma hassalarımız
da yavaş yavaş kayboluyor. Bundan sonra toprağa doğru
meylimiz artıyor.
Rabbim de diyor ki;
"size va'd olunanlar şüphesiz meydana gelecektir.ır Peki bu nasıl olur? Sorusuna bu ayetten önceki ayetlerde
zikredilenler cevap teşkil etmektedir.
"İnsanlara iyilik
olsun diye ard arda gönderilenler."
Gönderilenlerin ne olduğunu Allah (c.c) açıklamamış. Tefsircilerimiz,
rüzgardır, meleklerdir, Peygamberlerdir demişler. "Urfen"
kelimesinden hareketle, insanlığa faydalı olan her şey, diye de anlaşılmıştır.
Ancak gönderilen her şeyin
bir göndereni vardır. Gönderilenler aynı zamanda yayanlardır. Eğer "Mürselat" kelimesini "Peygamberler" diye
anlarsak, o zaman mana şu olur: insanlara iyilik olsun diye gönderilen peygamberler.
Allah'ı hatırlatmak üzere gönderilen peygamberler. Kendilerine indirilen
Tevrat, İncil, Zebur, Kur'âri... ayetlerini insanlığa
yayan bu peygamberler.
Veya "tabiattaki
aşılamayı yapmak üzere gönderilen rüzgarlar"-diye de anlaşılır bu ayet. Ne
anlaşılırsa anlaşılsın, bunların hepsi Allah tarafından gönderilmiştir ve hepsi
de yayıcıdır. Hepsi de Allah'ı hatır-
latıcıdıf.
Bütün bunlar bizim, ahirette özür beyan edemiyeceğimizi
ifade etmektedir. Yani "ya Rabbi, ben
bilemiyordum, okuyamadıydım, geri kalmıştım, ben seni tanıyamamıştım hiç
duymamıştım" diye bir mazeretimiz olamayacak. Sonra Rabbim diyorki, "size va'd
olunanlar mutlaka gelecektir." Peki ne zaman?[2]
8- Yıldızlar
sondürüldüğünde.
9- Gökyüzü
yarıldığında,
10- Dağlar
savrulduğunda,
11- Peygamberlerin
(kıyamette) toplanma vakti belirlendiğinde.
12- (Bu
toplanma vakti) hangi gün için geciktirildi?
13-
(Müminle-kafiri) ayırt etme günü için.
14- Ayırt
etme gününü sana kim bildirdi?
Bu hüküm gününü, bize
Allah (c.c) bildiriyor. Yani insanın iyilik veya kötülük olarak yaptığı herşeyin gerçek hükmünün verileceği gün, ahiret günüdür. Bu dünyada İslâmî
bir devlet olsa bile hakimlerin yanılma payı vardır.
Peygamber efendimizin
karşısına biri davalı, biri davacı iki kişi geldiğinde, efendimiz demişki, "ben sizin dışta konuştuğunuz sözlere ve getirdiğiniz
delillere göre hükmederim içinizi Allah bilir. Biriniz çok iyi konuşup
haksızken haklı çıkabilir. İyi bilinki, haksız yere
elde ettiğiniz hak, ahirette ateş olup boynunuza dolancaktır."
Yani sevgili Peygamberimiz
bize şu mesajı veriyor. "İslâm'ın ahkamına göre hakimler hüküm verseler
bile, insan olmaları nedeniyle yanılmalar olabilir."[3]
15-
Yalanlayanların o gün vay haline!
Dünyada iken Allah'ın
peygamberini, Allah'ın kitabını yalanlayanlara yazıklar olsun. Veya o gün
onlara "veyl" vardır. Yani cehennemde var
olan bir vadi onlar içindir.
Bu ayet-i kerime, bu
surede 10 defa tekrarlanıyor. Rahman ve Rahim olan Allah (c.c) yarattıklarını o
kadar seviyor ki, bu dünyada iken, Allah'ın kitabını, Allah'ın peygamberini ve ahireti yalanlamamamız konusunda bir sure içerisinde 10
defa bunu tekrarlıyor. Yani "yapmayın!, yapmayın! diyor.[4]
16- Biz
öncekileri helak etmedik mi?
17-
Sonrakileri de onlara takacağız.
18- İşte
biz, suçlulara böyle yaparız.
19- Yalanlayanların
q gün vay haline
Bu dünyada iken
Allah'ın ceza verdiği insanlar var. Ad Kavmi, Semud
Kavmi, Nuh Kavmi, Lut Kavmi var. Firavun'un hayatı
var. Mekkeli müşriklerin sonu var.
Yani bu dünya hayatında
bile Allah'ın kitabını, Allah'ın Peygamberlerini yalanlayan, ahirete inanmayan insanları cezalandırdı. Niye? Daha sonra
gelenlere ibret olsun diye. Onlar, bizim tarih direğine çekilmiş ibret
levhalarımızdır.
Allah'ı
yalanlayanlara, Allah’ın kitabım Peygamberlerini ahıretı
yalanlayanlara veyl olsun, yazıklar olsun.[5]
20- Biz sizi
hakir bir sudan yaratmadık mı?
21- Onu
sağlam bir yere yerleştirdik.
22- Belirli
bir zamana kadar.
23- Gücümüz
yetti/zamanı belirledik. Biz ne güzel kadiriz.
24-
Yalanlayanların o gün vay haline
Bu ayetler de Allah
(c.c) ahirette insanın yeniden nasıl diriltilece-ğine dair bu dünyadan
örnekler verir. İnkarcı diyorki, "toprak olmuş
bu insan nasıl diriltilecek?" Sen görüyorsun ki, şu anda dünyada yaşayan 6
milyar insan ve geçmişte yaşamış olanlar bir su damlasından yaratılmıştır.
Bunu çok gördüğümüzden, çok harikulade olan bu işin müci-zeliği bize çok normal gelmektedir.
Halbuki Rabbimin
mucizesi her an devam etmektedir. İnsan kendisinin bir damla suyun, beş
milyonda birinden yaratıldığını görünce, tekrar topraktan dirileceğini nasıl
inkar eder?
O meniyi, anne karnında
sağlam bir yere yerleştiren Allah'tır. Orada yaratan ve yarattığını en güzel
yapan Allah'tır.[6]
25- Yeri
toplantı yeri kilmadikmı?
26- Dirilere
ve ölülere,
27- Orada
(yeryüzünde) Yüce, sabit dağlar kılıp, size tatlı sular içirmedik mi?
28-
Yalanlayanların o gün vay haline!
Biz yer yüzünü ölüler
ve dinler için bir toplanma yeri kılmadık mı? Bu yeryüzünün, yaşıyanlar üzerinde, ölüler ise altındadır.
Yeryüzünde çok büyük
dağlar yarattığını, O dağların arasından tatlı suların akıtıldığını Allah (c.c)
haber veriyor. Rabbim en güzel suları, en güzel yerlerden bizim için akıtıyor.
Bizde içtiğimiz her sudan sonra Rabbimize hamd
edelim.
Bunca nimetlerden
sonra Allah'ı, Allah'ın kitabını ve peygamberini inkar edenlere yazıklar olsun
diyor Rabbim.[7]
29-
(inkarcılara ogün şöyle denilir;) Haydi! yalanlamış
olduğunuz azaba doğru gidin.
Gidin bakalım. Haydi
yürüyün. O yalanladığınız şeye doğru gidiniz.
"Ahiret yok" dediğiniz yer varya
işte ona doğru gidiyorsunuz. Cehennem yok diye inkar ettiğiniz yere doğru
gidiyorsunuz. Bakalım haliniz ne olacak?[8]
30- Üç kolla
(cehennem dumanının) gölgesine gidin.
Üç kanatlı, o cehennemin
gölgesine doğru gidiyoruz. Alevler gölge yapıyor, alevler göğe doğru üç kanat
şeklinde yükseliyor. Siz de o üç kanatın gölgesini görüyorsunuz. "Gidin o
alevin gölgesinde gölgelenin." Mü'minler ise
arşın gölgesinde gölgelenirler ahirette.
Niye üç dal halinde?,
Tefsircilerimiz diyor ki, Allah'ı üçleştirenler var bu dünyada. Bu gün dünya
nüfusunun büyük bir kısmını hristiyan-lar teşkil etmektedir. Onlar da Allah'ı üçleştirmişler ve
"Allah üçün üçüncüsüdür" demişlerdir.[9]
31- Gölge
yapmaz, alevden korumaz.
32- O saray
gibi, kıvılcım atar,
33- Sanki O
(kıvılcım) sarı deve gibidir.
34-
Yalanlayanların o gün vay haline!
Aleve karşı fayda verecek
bir gölge yok. O alevin kıvılcımları saraylar büyüklüğündedir. İpler veya sarı
develer şeklinde yukarıya doğru süratle sıçramaktadır. Yazık o ahireti yalanlayanlara.[10]
35- Bu,
konuşamayacakları bir gündür.
36- Onlara
izin verilmez ki özür beyan etsinler.
37-
Yalanlayanların o gün vay haline!
O gün, kimse konuşamaz. Bu dünyada Allah'a ortak koşmak, Allah'ı
inkar etmek için konuşanlar, o gün konuşamazlar.
Bu dünyadaki yaptıklarından
dolayı, o gün özür dilemek isteyenlere böyle bir fırsat da verilmez. Özür bu
dünyadayken dilenecektir.[11]
38- Bu,
(müminle-kafiri) ayırım günüdür. Sizi ve öncekileri topladık.
İşte bu gün hüküm
günüdür. İyinin kötüden ayırt edildiği bir gündür. Sizi ve sizden öncekileri de
bir araya toplayan Allah (c.c) dır.[12]
39- Eğer bir
çareniz varsa hemen bana bu çareyi uygulayın.
40-
Yalanlayanların o gün vay haline.!
Dünyada iken kendinize
çıkış yollan arıyordunuz, planlar, programlar, mantıkî imansızlık fikirleri
üretiyordunuz. İnsanları imansızlaştırmak için tuzaklar kuruyordunuz. Buyurun
burada da, bana karşı tuzak kurunuz bakalım.[13]
41- (Allah'dan) sakınanlar gölgeliklerde pınar başlarındadırlar.
42- Canlarının
çektiği meyveler arasındadırlar.
43- Yaptıklarınıza
karşılık afiyetle yiyin için.
44- İyilik
yapanları işte biz böyle mükafatlandırırız.
45-
Yalanlayanların o gün vay haline.
Muttekiler için serin gölgeler, insana tat veren su kaynakları
ve arzu' ettiğiniz meyveler vardır. Dünya da iken yapmış olduğunuz amellerinizin
karşılığı olarak buyurun, afiyetle yiyiniz.
İşte iyilik yapanlara,
ihsanda bulunanlara böyle mükafat veririz diyor Rabbim.[14]
46- (Ey
kafirler) Biraz yeyin, faydalanın, şüphesiz siz suçlusunuz.
47-Yalanlayanların
o gün vay haline!
48- Rükû
edin, denildiğinde rükû etmezler.
49-
Yalanlayanların o gün vay haline!
50- Ondan (Kur'ân'dan) sonra hangi söze iman edecekler?
O mücrimlere deniliyor
ki; haydi bakalım bir süre bu nimetlerden faydalanın.
Bu son ayet-i kerime
bizim hastalığımızın bir şif asıdır. "Bundan sonra hangi söze iman
ederler" diyor Allah (c.c).
İnsanlara İslâm'ı
öğretirken kendi sözlerinizle değil, Allah'ın kelamıyla öğretin. Çünkü sizin
sözleriniz, sizin mantığınız ve sizin aklınızla orantılıdır. Karşınızdakinin
aklı sizinkinden büyük olduğu zaman, sizin sözleriniz onu ikna etmeye yetmez.
Ama bütün akıllan yaratan Allah'ın (c.c) sözü, bütün akıllan iknaya yeterlidir.[15]
[1] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/133.
[2] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/133-135.
[3] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/135-136.
[4] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/136.
[5] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/136-137.
[6] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/137.
[7] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/137-138.
[8] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/138.
[9] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/138-139.
[10] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/139.
[11] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/139-140.
[12] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/140.
[13] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/140.
[14] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/140-141.