Mekke'de nazil
olmuştur, yirmi sekiz ayettir.
İsrninden de
anlaşıldığı gibi, bu sure bize cinlerden bahsetmektedir. Cinlerden bir gurubun,
sevgili Peygamberimizi (S.A.V.), Kur’ân okurken dinlediğini ve bunun üzerine
dinleyen cinlerin müslüman olduğunu, cinlerden de iyilerin olduğunu, kötülerin
olduğunu erkekleri ve dişilerinin bulunduğunu, cinlerin ateşten yaratıldığını
bize haber vermektedir.
Kur'ân-ı Kerim de
cinlerle ilgili çok ayet vardır ki, inanmamak mümkün değildir.[1]
1- Deki:
Bana vahyolundu ki: Cinlerden bir topluluk Kur'ân'ı dinledi ve şöyle dediler:
"Biz hoş bir Kur'ân dinledik"
Bir gurub cin
Peygamberimizin Kur'an okumasını dinlediler ve dinlemenin neticesinde kendi
aralarında şöyle dediler: "Biz çok dehşetli çok güzel, insanı hayretlerde
bırakan, fevkalade bir Kur'ân dinledik."
Buradan anlıyoruz ki;
sevgili Peygamberimiz o anda cinleri görmemiş. Sevgili Peygamberimize bunu Allah
(c.c) haber veriyor. Yani sen Kur'ân-ı Kerim okurken, oradan geçmekte olan bir
cin taifesi senin Kur'ân-ı Kerim'ini dinledi ve O Kur'ân-ı Kerim'i dinledikten
sonra müs~ . lüman oldular buyuruyor.[2]
2- Ki, O
Kur'ân doğru yola götürür ve biz ona iman ettik. Biz Rabbimize hiçbir kimseyi
ortak koşmayacağız.
Onlar; "O Kur'ân
insanı doğru yola götürür. Sağlam yola götürür. Biz O Kur'ân'a iman ettik." dediler.
"Biz Rabbimize
hiçbir kimseyi ortak koşmayacağız." Demekki bu ayetten anlaşıldığı gibi
cinler, daha önce putperest idiler ve Allah'a ortak koşmaktaydılar.[3]
3- Doğrusu
Rabbimizin büyüklüğü (herşeyden) yücedir. Eş ve çocuk edinmemiştir.
O Allah (c.c)'ın şanı
yücedir. O herşeyin en büyüğüdür. Rabbimiz kendisine bir eş edinmemiştir,
bir.çocuk da edinmemiştir.
Dikkat ederseniz bu
ayette hristiyanhğın bozulmuş anlayışına bir reddiye vardır.[4]
4- Doğrusu
bizim beyinsizimiz, Allah'a karşı yalan uyduruyor-muş.
"Bizim
sefihimiz" yani bizim önderliğimizi yapan ama bunak olan liderimiz, abuk
sabuk şeyler söylüyor. Bu söz cinlere ait. Yani cinler, o güne kadar peşinden
gittikleri insanların, abuk sabuk laflar ettiğini ve sefih olduğunu
söylemektedirler.[5]
5- Biz
insanların ve cinlerin Allah'a karşı yalan söyleyemeyeceklerini sanıyorduk.
Yani peşinden gittikleri o sefih
insanlara niye itaat ettiklerini açıklıyorlar ve diyorlar ki; "biz onların
Allah'a karşı yalan söylemiyeceği zannında idik."
Bunlar cinlerle
alakalı ayetler. Görmediğimiz ancak Rabbimiz bize haber verdiğinden dolayı,
varlığına iman ettiğimiz cinlerin, kendi aralarında geçeri bir konuşmayı Allah
(c.c) bize haber veriyor.[6]
6- Gerçekden
insanlardan bir kısım erkekler, cinlerden bir kısım erkeklere sığınırlardı.
Onların azgınlıklarını artırırlardı.
Bu ayet günümüz
hastalıklarından bir hastalığa da dikkat çekiyor. Bu cinler arasında geçen bir
konuşma. Bu konuşmayı Rabbim peygamberine bildiriyor. Diyorlar ki;
"İnsanlardan bir gurub veya insanlardan bir kısmı cinlerden bir kısmına
sığınırlar." Cinler bunu hayretle ifade ediyorlar. Diyorlar ki; "Yahu
bizde yaratılmışız, bizim de gücümüzün yettikleri var, yetmedikleri var,
bildiklerimiz var, bilmediklerimiz var, bizde doğup ölüyoruz. Nasıl oluyor da
bizden daha değerli olarak yaratılan insan bize sığınır?
"Cinler onlara fayda
vermiyor, sapıklıklarını artırıveriyor, azgınlıklarını artırıveriyor."
demektedir cinler. Bu ayetten de anlıyoruz ki; faydayı ve zararı verecek olan
Allah (c.c) dır. O'nun dışında hiç kimse, insan dahil, şeytan dahil, cinler
dahil biri diğerine zarar veremez. Allah dilemedikçe. Allah diledikten sonra
olur.
Bu sebeble biz
Allah'tan başkasından korkmayacağız, Allah'tan başkasına da sığınmayacağız.
"Euzübillahimineşşeytanirracim" demek suretiyle bunu siz
yapmaktasınız.' Allah'ın rahmetinden uzaklaştırdığı
şeytanın şerrinden Allah'a
sığınırım diyorsunuz. Şeytanın her gün size karşı bir vesvesesi vardır. Siz bu
vesveselerden kurtulmak için her gün "euzü besmele" çekiyorsunuz.
Hayatta hiç bir zaman
cinlere, şeytanlara sığınmayacağız. Onlardan yardım talebinde dahi
bulunmayacağız. Bunu sevgili peygamberimiz yapmamış, yapanlara yasak koymuş;
"Kahine gidenler Mühammede indirileni inkar ederler" demiş.
Yani bu günkü
falcılara, cincilere, medyumlara gidip te, "efendim benim siyasi geleceğim
nasıl olacak, benim oğlumun durumu ne olacak kızım evlenebilecek mi? Kızımın
bahtı açılacak mı? Benim çocuğum olacak mı? ......." diye sormak
dinimizce yasaklanmıştır. Bunların verdikleri haber de doğru değildir. Doğru
olmadığını sevgili peygamberimiz haber vermekte, Kur'ân-i Kerim'de de;
"eğer .cinler gaybı bilseler 'di açıklarlardı" buyuruyor Allah (c.c).[7]
Onlar da bizim gibi
yaratıklardır. Onların da bildikleri ve bilemedikleri vardır. Hatta bilgi
bakımından bizden daha düşüktürler. Çünkü yaratılmışların en değerlisi
insandır. Bakınız, bu süreden, anladığımıza göre, onlarda Kur'ân-ı Kerim'i
sevgili peygamberimizden dinlemişler.
Onun için çeşitli
yerlerde cinle, şeytanla uğraşan insanlara herhangi bir şekilde, hiçbir vesile
ile gitmiyeceğiz. Yardımı Allah'tan taleb edeceğiz. Birileri, "hocam ben
gittim" diyebilir. Ben de gittim. İstanbul'da tanıdığımın bir tanesi artis
eskisi ile evlenmiş, beraber hayat yaşarlarken, kocası İslâmi çizgiye dönmüş.
Hanımı gece gündüz sarhoş, kocası da tam derviş. Arada kavgalar, sinirler, her
türlü huzursuzluk başlıyor. "Bize bir hal oldu" diyor. Ben de diyorum
ki; "bu sizin başınıza gelen durum ikinizin aynı çizgide
olmamasındandır." Bize sihir yapıldı diye Cinci birine gitmiş, adam demiş
ki; "gerçekten size sihir yapılmış, şunları, şunları yapacaksın."
Adam o cinciye durmadan gidip geliyor, durmadan para ödüyor. Bir defasında
beraber gittik.
Bu üçkağıtçı cinci
bana da baktı, "sana da papazın biri sihir yapmış" diyor. Çok şükür
rahatsızlığım yok. Adam yalan söylüyor. Bir şey bildiği yok. Fakat gidenlere
psikolojik bir fayda veriyor. "Tamam ben çözdüm rahat edeceksin
diyor." O günde tesadüfen kavga olmamışsa ona yorumluyor. Ben o aileyi
biliyorum kavga hala devam ediyor.
Tarihi araştırdığımız
da, cincilik veya cadılık toplumların kültür bakımından, ekonomik bakımından
aşağıya doğru düştüğü dönemlerde çoğalmıştır. Son 10 yıldır, insanlarımızın
inancında bir sapma var gibi. Allah'a, meleklere olan iman, insanlarda yok
edilmek için çok büyük bir
gayret sarfedildi.
İnsanoğlunun görmediği
gayba inanma ihtiyacı fıtratında var. Bu ihtiyacımızı Allah'a, ahirete,
cennete, cehenneme, meleklere, cinlerin varlığına imanla tatmin ediyoruz. Her
insanda meçhulü kurcalama ve araştırma meyili vardır. Çok iyi şairlerin
başarısı meçhulü kurcalama ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Çok iyi başarı sağlamış
ressamların da başarısı meçhulü yakalama gayretinden kaynaklanmaktadır.[8]
7- Gerçekten
onlarda sizin gibi Allah'ın hiçbir kimseyi diriltemeye-
ceğini sanıyorlardı.
Ve onlar sizin
zannettiğiniz gibi, Allah'ın hiçbir peygamber gönder-miyeceğini zannediyorlardı.
Veya onlar ahirette Allah'ın hiçkimseyi diriltmeyeceği zannmda idiler."
Bunu cinler söylüyor. Ama Allah (c.c) Hz. Muhammed'i (S.A.V) Peygamber olarak
gönderdi ve biz O'na iman ettik diyor cinler.[9]
8- (Cinler
dediler): "Biz gökyüzüne dokunduk,
onu kuvvetli bekçiler ve ateşden taşlarla dolu bulduk.
9- Biz
gökyüzünü dinlemek için oturulacak yerlerde otururduk. Şimdi kim dinlemek
isterse, onun için hazırlanmış ateşden taşlar bulur.
10- Biz
gerçek bilmiyoruz, yeryüzündekilere bir kötülükmü istenmiştir, yoksa Rableri
onlara bir hayırmi istemiştir.?
"Biz semayı
yokluyoruz, semaya dokunuyor ve semaya çıkıyoruz ama orada gökyüzünü koruyan
kuvvetli bekçilerle ve ateş yalımlarıyla karşılaşıyoruz." diyor cinler.
Gökyüzünden haberler alırdık ama bir gün geldiki haber alamaz hale geldik diyor
cinler. .Efendimizin Peygamber olarak gönderilmesinden sonra Cinlerin,
gökyüzündeki melekler arasındaki konuşmaları dinleyemez hale geldiklerini,
tefsircilerimiz ayetlerin işaretiyle belirtiyorlar.
Mülk suresinde de
Allah (c.c) şöyle buyurur. "O yıldızlardan bir kısmım da, şeytanları
taşlamak üzere halkettik."
Cinler yine şöyle
diyorlar: "Burada bizim için bir hayır mı var yoksa-şer mi var? Yani
gökyüzüne çıkamıyor, haberler alamıyoruz, bazı kapılar kapandı. Bu bizim hayrımıza
mı? Şerrimize mi?" Hayırlannadir. Çünkü insanların da cinlerin de lehine,
faydasına olan her türlü güzel haber, sevgili peygamberimize Kur'ân-ı Kerim
vasıtasıyla gelmiştir.[10]
11- Bizlerden
salih olanlarda vardır, başkalanda vardır. Biz çeşit çeşit yollardayız.
"Bizim içimizde iyi
insanlar da var, kötü insanlarda var. Parça parça yollara gidenlerde var."
Yani cinlerin de insanlar gibi olduğunu anlıyoruz. Burada cinler bize
kendileri hakkında bilgiler veriyor.[11]
12- Biz
inandık ki, yeryüzünde Allah'ı asla aciz bırakamayız. Kaçmakla da onu aciz
bırakamayız.
Biz anladık ki;
Allah'a karşı yeryüzünde bizim yapacak bir şeyimiz yok. Yani Allah'a karşı
isyanla, inkarla Allah'ı aciz bırakmamız mümkün değil, Allah'tan kaçmamız da
mümkün değil.[12]
13- Biz
hidayeti (Kur'ân'i) işittiğimiz an hemen iman ettik. Kim Rabbine iman ederse O,
hakkının yenmesinden ve istila edilmesinden
korkmaz.
"Biz ne zaman ki,
hidayet rehberi olan Kur'ân-ı Kerim'i işittik, hemen iman ettik. Kim de
Rabbimize iman edecek olursa, Rabbim onun amelinden hiç eksiltmez, ona
zulmetmez, ona haksızlık yapmaz." diyor Allah (c.c).[13]
14- Gerçekten
içimizden mü si uman olanlarda var (kendine) zulmedenlerde var. Kim müslüman
olursa, işte onlar doğru yolu arayanlardır.
"Bizden müslüman
olanlar var, isyan edenler de var." Yani cinlerin de, iman edenleri ve
puta tapanları da var.
Kim müslüman olacak
olursa işte onlar doğru yolu bulmuşlardır.[14]
15-
(Kendilerine) zulmedenlere gelince, onlar cehenneme odun oldular.
Bu ayetler cinlerle
ilgili ama aynen insanlar için de geçerli. Çünkü Kur'ân insanlara ve cinlere
indirilmiştir. Sevgili Peygamberimiz Rasûlü-s-sekaleyn olarak
isimlendirilmiştir. Yani hem insanların hem de cinlerin peygamberidir.[15]
16- (Bana
vahyolunduki) eğer onlar doğru yolda gitselerdi, biz onları bol su ile
sulardık.
17- Onunla
(su ile) onları imtihan etmek için (verirdik ki şükretsinler diye) Kim
Rabbinin zikrinden (Kur'ân'dan) yüz çevirirse onu yükselen bir azabın içine
sokar.
Hem cinlere, hem
insanlara yönelik ifade.
"Eğer îsİâm
yolunda dosdoğru gitmiş olsalardı, onları bol sularla sulardık" diyor
Allah (c.c). Bol yağmurların yağması demek bol nimetlerin olması demektir.
Yani sirat-ımüstekıym
üzerinde olacak olurlarsa, gökyüzünden bol yağmurlar yağar, yeryüzünden de
nimetler bolca çıkardı. Nuh suresinde de aynı şekilde ayetler geçmişti.
"Rabbinize istiğfar ediniz...size gökten bol bol yağmur indirir."[16]
"Allah bütün bu
nimetleri imtihan etmek için vermiştir, kim de Rabbinin zikrinden yüz çevirecek
olursa onu çok çetin bir azaba götürürüz" diyor Allah (c.c). Kur'ân-ı
Kerim'in bir ismi de zikirdir. "Zikri biz indirdik, onu koruyacak olanda
biziz."[17] işte bu zikirden yüz çevirenler
yani Kur'ân'dan yüz çevirenleri Allah çetin bir azaba götürür.[18]
18- Şüphesiz
mescidler Allah'ındır. Allah'la beraber hiçbir kimseye dûa etmeyin.
1-Yer
yüzündeki bütün mescidler de yani Kabe'de, Kudüs'teki Mescid-i Aksa'da,
Medine'deki MesciUde, İstanbul'daki mescidlerde Allah'ındır. Allah'la beraber
hiçbir kimseye dûa etmeyin.
2- Sevgili
Peygamberimiz şöyle buyurmuştur. "Yeryüzü bana mescid
kılındı."
Çok uluslu şirketlerin
başkanı bir kitap yazmış ve terceme edilmiş. Adam diyor ki, "dünya tek bir
çarşıdır. Orada bizim mallarımız satılır. Halkın ihtiyacı olan mallar değil,
halka ihtiyaç hissettirilen mallar satılır." Adamın bakış açısı bu.
Sevgili Peygamberimiz ise,
yeryüzünün kendisine mescid kılındığını söylüyor. Mescidlerde insanlar bir
araya gelirler, birbirlerini incitmezler, yalan söylemezler, kimse kimsenin
kanını emmez, kimse kimsenin aleyhinde söz etmez.
Yeryüzü mescid
kılındığına göre, yeryüzünün her tarafında Allah (c.c)'tan başkasına dua
edilmemelidir. Yalnız Allah'tan yardım istenmelidir. Yalnız Allah'a dûa
edilmelidir.
3-Bir de
Hasan-ı Basri demişki: Mesacid, Mescid kelimesinin çoğuludur. Mescid: secde
edilen yer demektir. Biz yedi azamızla secde ederiz. Bu secde azaları Allah'a
aittir. Bu secde azalarıyla Allah'tan başkasına dûa etmeyiniz. Allah'tan
başkasının önünde eğilmeyiniz. Bu azaları kim yaratmış ise, o azalar O yaratana
secde etmeli ve O'na boyun eğmelidir.[19]
19- Allah'ın
kulu, Allah'a ibadet için kalkdığında neredeyse onun etrafında (birbirine
sıkışıp) keçeleşirler.
Bu ayete çok yönlü mana
vermek mümkündür. Efendimiz (S.A.V) kalktığında Mekke müşrikleri etrafında
toplanıveriyorlar. Veya Peygamber efendimiz Kur'ân okumak için kalktığında
cinler toplanıp O'nu dinliyorlar.
Veya
"Abdullah" kelimesi, kıyamete kadar gelecek olan kulların tamamına
kullanılan bir kelimedir. Bir kul Allah'a ibadet için kalktığında; "ben
yalnız Allah'a itaat ve ibadet ederim" dediğinde imansızlar bir araya
gelip onu engelleme tarafına gidiverirler, manasını da anlamak mümkündür.
Günümüzde yapılan odur. "Ben yalnız ve yalnız Allah'a ibadet ve itaat
ederim" diyen insanı terörist ilan ediveriyorlar. Veya sen
fundamantalistsin, radikalsin gibi isimler takıyor. Bunu koro halinde
söylüyorlar.[20]
20- Deki:
"Ben ancak Rabbime dûa ederim ve ona hiçbir kimseyi ortak koşmam."
Yani Allah'ın emrini
yerine getiririm. O'na muhalif emir vereni reddederim. Muhalif olan emri kabul
ettiniz mi müşrik olursunuz Allah korusun.[21]
21- Deki:
"Ben size zararda veremem faydada veremem."
Sevgili Peygamberimiz
söylüyor bunu. O'nun dışında kim birşey söyleyebilir? Hiç bir kimse. Faydayı ve
zararı veren Allah'tır.[22]
22- Deki:
"Beni Allah'dan kimse kurtaramaz. Bende ondan başka sığınak bulamam.
"De ki: Beni
Allah'tan kurtaracak hiç bir kimse yoktur. Ben Allah'tan başkada sığınacak
hiçbir kimse de bulamıyorum." Yani Allah bana bir zarar verecek olsa beni
Allah'tan kurtaracak hiçbir kimse yoktur.[23]
23- (Benim
yaptığım) ancak Allah'dan bir tebliğ ve (Onun) elçiliğidir. Kim Allah'a ve
Rasûlüne isyan ederse, onun için içinde ebediyen kalacağı cehennem vardır.
Peki sen nesin?
Sualine cevap.
"Ben Allah'tan
gelen risalet görevimi size ulaştıran biriyim. Ben Peygamberim. Ben insanım.
Allah'ın gönderdiği mesajları size ulaştıran bir insanım. O gelen mesajı
yaşıyorum. Nasıl yaşanacağını öğretiyorum" diyor sevgili Peygamberimiz.
"Kim Allah'a ve
Rasûlüne isyan edecek olursa O'nun için cehennem vardır. Orada ebediyyen
kalacaktır.[24]
24-
Kendilerine va'dolunam (cehennemi) gördüklerinde kimin yardımcısının daha zayıf
ve sayı bakımından az olduğunu bilecekler.
Allah'ın vaad
ettiklerini gördükleri zaman orada bilecekler. Kimin daha zayıf olduğunu,
yardımcısının sayısının az olduğunu bilecek.[25]
25-
Deki: "O va'dolunduğunuz (kıyamet)
yakınımdır, yoksa Rabbinı ona uzun bir zamanım kılmıştır ben bilmiyorum.
Kıyametin yakın mı
uzak mı olduğunu? ben bilemem. Onu Rabbim biliyor.[26]
26- Gaybi O
bilir. Gaybı kimseye bildirmez.
27- Ancak
razı olduğu peygamber hariç, (onlara bazı gayb bilgilerini verir.) Çünkü
(peygamberin) önünden ve arkasından gözetleyici-Ier gönderir.
Gaybı bilen Allah'tır.
Gaybım hiçbir kimseye açıklamaz. Ancak elçilerinden razı olduklarına bazı
gayblarını bildirir. Yani sevgili Peygamberimizde gaybı bilmezdi, ancak Allah
bildirdiği zaman O'da bilirdi. Peki diğer kullarına da bildirir mi?
Bildirebilir. Salih kullarına da bildirebilir. Ama devamlılık yoktur. Sevgili
Peygamber efendimiz için bile devamlılık yoktur.
Onun önünden ve arkasından
onu gözetleyen vardır, onu takib eder.
28-
Rablerinin gönderdiklerini, tebliğ ettiklerini bilsin diye. Allah onların
yanındaki herşeyi kuşattı ve herşeyi teker teker saydı.
Rablerinden gelen
mesajı tebliğ ettiğini bilmek için, onların önünde ve arkasında olanları
kuşatır. Herşeyin sayısını da Allah (c.c) bilir.
Kainattaki her şeyi ve
tüm olayları her an Rabbim bilir. Bizler bilgiye inanırız Allah'ın herşeyi
bildiğine iman eder, Alim olan. Allah'ın ilminden faydalanmak için. Kıir'an
ayetlerini tefsir ederiz. Tabiat ayetlerini de keşfeder inceleriz ve
dogmatizmi reddederiz.[27]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/77.
[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/77-78.
[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/78.
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/78.
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/78.
[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/79.
[7] Sebe 14.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/79-81.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/81.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/81-82.
[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/82-83.
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/83.
[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/83.
[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/83.
[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/84.
[16] Nuh 10-11.
[17] Hicr 9.
[18] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/84.
[19] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/85.
[20] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/86.
[21] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/86.
[22] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/86.
[23] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/86-87.
[24] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/87.
[25] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/87.
[26] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/87-88.