Mekke'de nazil
olmuştur. Yirmi ayettir. 10,11 ve 20. ayetlerinin Medine'de nazil olduğuda
rivayet edilmiştir.
Efendimiz (S.A.V) 40
senelik hayatını Mekkeli müşriklerin ara-smda geçirdi. Bunlar içerisinde iyi
dost olduğu insanlar olduğu gibi sevmediği insanlar da vardı. Her insan gibi o
da iyilikleri seviyor, kötülüklerden nefret ediyordu. Ancak o toplum
içerisinde iyiliklerden hoşlanmayan ama kötülüklerden zevk alan insanlarda
vardı.
Bizim gibi bir toplum
içerisindeydi. Ama Efendimiz bizden farklıydı. Allah (c.c) O'nu ileri de
Peygamber olarak gönderecekti. Bu sebeble O'nu özel bir eğitime tabi tutmuştu,
Özel olarak yetiştiriliyordu v Efendimiz o toplumun içerisinde herkes gibi
evlenmiş, çoluk çocuk sahibi olmuş, caddelerinden geçmiş, ticaret yapmış,
insanlarla gülmüş, gezmiş, çobanlık yapmış. İnsan olarak meşru olan her şeyi
yapmış. İçinden gelen bir arzu ile ara ara insanlardan ayrılarak tenha bir
yerde kendini dinlemek, tabiatı seyretmek, gökyüzüne bakmak içinde Nur Dağına
gidiyordu. Nur Dağına çıkıp yeryüzünü seyrederek ufkunu genişletiyordu. Böyle
bir ortamda "Alak Suresi"nin ilk beş ayeti nazil olmuştur.
Peygamber efendimiz kendisine
gelen ayetleri insanlara duyuruyordu. Mekke'li müşrikler o güne kadar
duymadıkları güzellikte sözler duyuyorlardı. Mekke müşrikleri edebiyat
sahasında epeyce ileri gitmişlerdi. Halen bile dünya edebiyatım etkileyenler
arasında İmru'1-Kays, Nabiga, A'şa',Züheyr gibi ünlü Arap edebiyatçılarının
olduğunu araştırmacılar söylemektedirler.
Bu tür edebiyatçıların
oluşturduğu bir toplum içerisinde, Kur'ân-ı Kerim ayetleri insanlar tarafından
duyulmaya başlayınca, bir anda bu günkü ifadeyle, şok oldular. "Bu kadar
güzel sözler, bu kadar veciz ifadeler bizim aramızda kırk yıl yaşamış bir
insanın ağzından çıkması mümkün değil" diye hayretler içerisinde
kalıyorlardı.
Yine günlerden bir gün
Peygamber efendimiz (S.A.V)'in aleyhinde bir toplantı düzenleniyor Daru'n-Nedve'de.
Yani bu günkü ifadeyle Mekke Parlementosunda, ileri gelen parl em en terler bir
araya geliyorlar ve Efendimiz aleyhinde konuşuyorlar. "Bu bir
sihirbazdır" diyorlar. Biri çıkıyor ve diyor ki; "40 yıl içerisinde
biz bunun her yönünü biliyoruz, sihirle hiç ilgilenmedi ve sihirbazlara da hiç
gitmedi." Bir başkası diyor ki, "bu bir şairdir." Diğeri cevap
veriyor. "Biz şiiri biliyoruz, onun inceciklerini de biliriz. Bir başkası
ise, "bu delidir" diyor.Bu tartışmalar Peygamberimizin kulağına gidiyor.
Bir gün Hira mağarasında cebraili asli şekliyle gördüğünde, ürperir hemen eve
gelir ve"Zemmilüni"; Beni örtün der. Bunun üzerine Rabbimiz şöyle
buyurur.[1]
1- Ey
örtünen (peygamber).
2- Az bir
zamanı hariç geceleyin kalk
3- (Gecenin)
yansında veya biraz azında (kalk).
"Gecenin bir
kısmında, yansında, yarısından biraz fazla veya yarısından biraz az bölümünde
geceyi ihya et."
Biz bu ayetleri
okuduğumuzda bizim de kalkmamız gerekiyor. Oturarak, yatarak, bütün ömrünü çay
sohbetlerinde geçirerek ve çay sohbetlerinde devletler kurup, devletler yıkarak
veya hükümetler kurup hükümetler yıkarak bir Ömür geçirmenin anlamı yok. Allah
(c.c), hem bu Müzzemmil Suresinde, hem de bu sureden sonra gelen Müddessir
Suresinde de "kalk ve insanları uyar" demektedir.
Günümüzde bizim
eksikliklerimizden bir tanesi de başta şahsım olarak gece ibadetlerimizin az
olmasıdır. Allah (c.c) Rasûlüne, bu kainatın Efendisine, bu kafirlere karşı
verilecek mücadelede, başarılı olmanın yolunu gösteriyor. Gece ibadetinde
Rabbiyle beraber olup güçlenmesini istiyor.
Boşalmış bir aküyü
nasıl şarj yaptırılıyorsa insanlar da gündüzleyin iş nedeniyle, dolaşma
nedeniyle, tebliğ nedeniyle, cihad nedeniyle, basın yayınla uğraşmak
nedeniyle, dairede, askeriyede, karakolda sar-fettikleri enerjilerini
toplamaları için geceleyin Rabbin huzurunda, Rabbin kelamanı okuyarak, O'nun
ayetlerinden ilham ve taktik alarak iç dünyasını kuvvetlendirmesi ve Rabbin
ayetlerinden şarj olması gerekmektedir. Onun için Allah (c.c), Peygamber
efendimize gece ibadetini emrediyor.[2]
4- Veya
(yarısının) üzerine artır, Kur'ân'ı açık, tane tane ve güzel oku.
"Kur'ân'ı tertil
üzere oku." Hz. Aliye sorulmuş! "Ya Ali! Tertil üzere okumak nedir?
Bize anlatırını sın?" denilmiş. Hz. Ali; "Kur'ân-ı Kerim! in
harflerini tecvid kaidelerine göre vedurak yerlerini bilerek okumak,"
buyurmuş. Yani Peygamberimizin ağzından nasıl çıkmışsa öyle okumaya çalışmak.
Yeterlimi? Değil. "Durak yerlerini bilerek okumak" demek manasını
anlayarak okumak demektir.
Bizim bu gün okumakta
olduğumuz mushaflarda durak yerleri belirtilmiştir. Mim, ta, cim, za, sad
duraklan gibi. Bunları Secavendi koymuştu. Daha önce bunlar yoktu. O zamanlar
durak yerlerini bilmek için mananın bilinmesi gerekiyordu. Allah (c.c) Kur'ân-ı
Kerim'i manasım bilerek okumamız gerektiğini bu ayeti kerimeyle ifade ediyor.
Günümüzde insanlarımız
şöyle sorular soruyorlar. "Namaz kılarken iki rekat mı, üç rekat mı kıldım
şaşırıyorum.Veya iki rekath namazda 10 defa esniyorum, bu kabul olurmu?"
Bunun temelinde, okumakta olduğumuz ayet-i kerimelerin manasını düşünmemek
yatmaktadır.
Dilimiz Namaz Sureleri
diye bilinen surelere, alıştığı için otomatik olarak "Allahû Ekber"
diyerek başlıyoruz, sonunda da "esselamu aley-küm verahmetullah"
diyerek namazı bitiriyoruz. Kalıbımız namazda ama kalbimiz ise işinizde oluyor.
Şair öyle diyor: , Leb zikirde, gönül
fikri cihanda Arada kaldı Subha-i Mercan mütereddid.
Adamın mercandan
yapılma teşbihi varmış, onunla zikir yapıyormuş. Ancak dili Allah, Allah diyor
ama gönlü ise başka yerde dolaşıyor.
Bunu önlemenin yolu,
namazda okuduklarımızı düşünerek okumamızdan geçiyor. "Onlar Kur'ân'm
hakkını vererek okurlar"[3]
ayetinin manası Abdullah İbn. Abbas'a sorulmuş, O da şöyle cevap vermiş.
"Harflerin mahrecine dikkat ederek okumak, manasını anlayarak okumak, anladığı
mana ile amel etmektir." Biz bu üçüne dikkat edersek, Kur'ân okumanın
hakkını vermiş oluruz.
Kur'ân'm iniş gayesi
bizim bu dünya hayatımızı düzenlemektir. Öyle olunca okuyup, anlayacak ve
anladığımızı hayatımıza tatbik edeceğiz.[4]
5- Şüphesiz
biz senin üzerine ağır bir söz bırakacağız.
Bu ayetteki
"Ağıı1" kelimesi şu anlamdadır. Türkçemizde bir ifade vardır.
"Yükte hafif, paha da ağır." İşte Kur'ân-ı Kerim de öyledir. Alıp
tartsanız, çok hafiftir. Ancak ifade ettiği mana, kıyamete kadar gelecek olan insanların
ihtiyaçlarını karşılayacak derecede güçlü, büyük ve değerli. İşte böylesine
değerli, böylesine ağır bir sözü sana bırakıyoruz. Buna karşı dayanıklı olmak
lazım. Kur'ân-ı Kerim'e gönül bakımından da, kalp bakımından da hazırlıklı
olmak gerekiyor.[5]
6- Şüphesiz
gece, neş'esi daha dokunaklı ve okuma yönüyle daha
sağlamdır.
Gece ibadeti, gece
kalkması, gece Kur'ân okuması, insanların üzerinde daha etkilidir. İnsan gece
okuduğu Kur'ân-ı Kerim'den daha çok etkilenir.
Gece kalkıp Kur'ân
okumak ve manasım düşünmek gündüzden daha farklı olmaktadır. İnsanların
uyuduğu, hayvanların yuvalarına çekildiği, sessizliğin hakim olduğu, rahmet
meleklerinin, gece meleklerinin ibadet edenlere Allah'ın rahmetini saçtığı bir
anda, Allah'ın ayetleri okunacak olursa, insan ufkunun daha geniş bir şekilde
açılmasına vesile olur. Bu Kur'ân'ı biz niye okuyacağız? Rabbim diyor ki:[6]
7- Çünkü
gündüzde senin için uzun bir meşguliyet vardır.
Gündüzleyin senin,
meşgul olacağın bir çok işin var.
Bir gün boyunca
ticaretinizle meşgul olacaksınız, siyasetinizle, cihadınızla, tebliğinizle
meşgul olacaksınız. Öyleyse bir gece önceden gündüz neyi nasıl söyleyeceğinizi
ve nasıl yapacağınızın talimatını almanız gerekiyor.
İşte Onu da Allah
(c.c) belirlemelidir. İnsanlar belirleyecek olursa, insan sayısınca taktik ve
talimat meydana gelir. Çünkü bir insanın aklı, tüm insanların akıllarını
kapsayacak derecede büyük değildir. Biz de taktiğimizi ve talimatımızı tüm
akılları yaratan Allah'ın gönderdiği kitaptan yani Kur'ân-ı Kerim'den
alacağız.[7]
8- Rabbinin
adını zikret ve yalnız O'na yönel.
Rabbinin ismini zikret
ve tamamıyla diğerlerinden alakayı keserek Allah'a yönel.
Yani tamamiyle ve her
şeyinle Allah'a teslim ol. Kültür yapını Allah'ın ayetleriyle doldur. O'nunla
dopdolu oldun mu, halkla ilişkilerin dosdoğru olacaktır. Gönül aynamıza
Kur'ân'm ışığını alacak yerde insanların ışığını yansıtırsak yanlış yaparız.
Günümüzde insanlar
yollarını aydınlatmak için bir nur arıyorlar. O nur da Müslümanların elindedir.
O da Kur'ân-ı Kerim'dir. İnsanlardan endişe edip korkmayacağız.[8]
9- O,
doğunun da batının da Rabbidir. Ondan başka ilah (yaratan, yaşatan, yöneten)
yoktur. Öyle ise onu vekil tut.
Nur suresi 35.
ayetinde de geçtiği gibi; bizim mesajımız doğuya da batıya da ait değildir. Hem
doğunun, hem de batının Rabbi olan Allah'ın kelamına sahibiz biz.
Güneşin doğulusu
batılısı olmadığı gibi Allah nur diye isimlendirdiği Kur'ân-ı Kerim'inin de,
doğulusu batılısı olmaz. O bütün insanlar içindir. O'ndan başka yaratan,
yaşatan ve yöneten yoktur.
Efendimiz İslâm'ı
tebliğe eşinden başlıyor. Sonra yeğeni Hz. Ali, sonra diğerleri dalga dalga
devam ediyor. Biz de insanlara, az veya çok oluşuna bakmadan, en güzel şekilde
İslâm'ı tebliğ edeceğiz.[9]
10-
Söylediklerine sabret. Onlardan güzellikle ayrıl.
Onlar ne söylerse
söylesinler sen sabret. Güzel bir şekilde onlardan uzaklaş. Hicretle ilgili
ilk kelime. Yani dönüpte sizin aleyhinizde laf eden insana cevap yetiştirmeye
çalışmayın. Siz iş yapmaya devam edin. Eğer size hakaret eden insanlara laf
yetiştirmeye kalkışacak olursanız, yolda kalırsınız.[10]
11- (Dini)
yalanlayan varlık sahiplerini bana bırak. Onlara biraz zaman tanı.
O dini yalanlayanları
bana bırak. O saltanat sahiplerini bana bırak, O nimetlerle şımaranları bana
bırak. Onlara zaman tanı sen.[11]
12- Şüphesiz
yanımızda (ateşden) boyunduruklar ve cehennem
vardır.
Bizim katımızda onları
yola getirecek azab vardır. "Enkal": bu dünyadaki azab için
kullanılır. Bu dünyada biz onları cezalandırırız. Ahirette de biz onları
cezalandırırız.[12]
13- Boğazda
kalan yiyecek ve acıklı azap vardır.
Yedikleri boğazlarını
tırmalayarak geçecek ve o inkarcılara acıklı azab vardır.
Bu dünyada Allah'ın
verdiği nimetleri tatlı tatlı yerler ama, o tatlı yedikleri yemek ahiret
gününde onların boğazını yakarak geçecektir.[13]
14-
O(kiyamet) günde yeryüzü sarsılır ve dağlar, dağılmış kum gibi olur.
"Bir gün geiir
yer sarsılır." Ancak bu günkü depremler gibi değil. Rabbim bunun çok daha
fazla şiddetli olacağını belirtiyor. Dağlar kum yığınının dağılışı gibi yok
olacaktır. Böyle bir zaman gelecektir.
15-
Firavun'a Peygamber gönderdiğimiz gibi size de şahidlik yapacak bir peygamber
gönderdik.
Firavun'a Peygamber
gönderdiğimiz gibi biz de seni bu insanlar üzerine elçi ve şahid olarak
gönderdik diyor Allah (c.c). Peygamberimiz bütün insanlara rahmet olarak
gönderilmiştir.[14]
16- Firavun,
Peygambere isyan etti bizde onu şiddetli bir şekilde yakalayıverdik.
Bu ayet Mekke insanına
bir uyarıdır. Aynı zamanda günümüz insanına da bir uyarıdır. Bakınız! Firavun
O peygambere isyan etti de biz ona çok şiddetli bir azab ettik.[15]
17- Eğer
inkar ederseniz, çocukları ihtiyarlatan (kıyamet) gününden nasıl
korunabilirsiniz?
Kıyametin dehşetini
ifade etme bakımından Rabbim diyor ki; "O gün öyle bir gün ki, çocukların
başını ağartacak kadar şiddetli"[16]
18- Onunla (kıyamet dehşetiyle) gökyüzü
yarılacak. Onun va'dı yerine gelir.
19- Şüphesiz
bu bir uyarıdır. Artık kim dilerse Rabbine bir yol edinir.
"Gökyüzü paramparça
olacak." Bu bir uyarıdır diyor Rabbim.
Dileyen Rabbine doğru
yol edinsin.
Biz insanları Rabbin
yoluna doğru ulaştırmak için gayret edeceğiz ve bu yolda her şeyimizi
vereceğiz. Yani bütün insanların Allah yoluna yönelmesi, cennete doğru yol
alması, haram lokmalardan uzaklaşıp, vücutlarım ateşle döldurmaması için
malımızı ve canımızı ortaya koyacağız.[17]
20- Şüphesiz
Rabbin, senin ve seninle beraber olanlardan bir kısmının, gecenin üçte
ikisinden azını, yarısını, üçte birini ayakta geçirdiğini bilir. Geceyi ve
gündüzü Allah takdir eder. Onu (n takdirini) sayamayacağınızı Allah bildi de,
tevbenizi kabul etti. Kur'ân'dan kolay olanı okuyunuz. Allah biliyorki,
içinizden bir kısmı hasta olacak, diğerleri Allah'ın lûtfundan aramak için
yeryüzünde dolaşacak, bir diğerleri
ise Allah yolunda harbedecek. O
halde O'ndan (Kur'ân'dan) kolay
olanı okuyunuz, namazı dosdoğru kılınız, zekatı veriniz ve Allah'a güzel bir
şekilde borç veriniz. Kendiniz için önceden hayırdan neyi gönderirseniz, Allah
katında onu hem daha hayırlı hem de daha büyük mükafat olarak bulacaksınız.
Allah'a istiğfar ediniz. Çünkü Allah affedicidir, merhamet edicidir.
Gece ibadet yapılmasını,
Kur'ân'dan kolayımıza geleni okumamız gerektiğini Allah (c.c) ifade ediyor.
Ancak içimizden geceleri kalkıp ibadetini yapamayanlar olabilir. Veya Allah'ın
nimetini aramak için yeryüzünde sefer halinde olanlar olabilir. Veya Allah
yolunda cihad edenler olabilir. Bunlar gece ibadetini Allah'ın ruhsatıyla
yapmayabilir. Bu ayetteki; "Kur'an'dan kolay olanı okuyunuz" kısmına
dayanarak, Hanefiler; namazda kıraatin farz olduğunu, fatiha okumanın ise vacip
olduğunu söylerler. Buharı , Müslim ve diğer hadis kitaplarının rivayet ettiği;
"Fatiha okumayanın namazı olmaz" hadisinin Kur'an ayetini
nes-hedemeyeceğini söylerler ve .Buharı, İstizan 18, Müslim salat hadis 397 deki; "Namaz
için kalktığında abdest al, kıbleye yö'nel, tekbir al sonra Kur'andan kolay
olanı oku" hadisini kendilerine delil getirmişler.
Namazlarınızı kılınız,
zekatlarınızı veriniz ve karz-ı hasen'de bulu- , nunuz. Yani Allah için borç
para veriniz. Günümüzün hastalıklarından bir tanesi. O da borç para vermeme.
Paranın değer kaybetmesi nedeniyle insanlar borç para vermekten korkuyor. Bu
çağda da bu emrin yerine getirilmesi gerekiyor. Bazıları bunun için 100 tane
altun para ayırmış. Altun parayı veriyor borç olarak ve sonra altun olarak
alıyor.
Hayırda yarış
edeceğiz. Allah katında mükâfatını göreceğiz. Bu kadar hizmetlerimizin
neticesinde de, yaptığımız hatalar için istiğfar edeceğiz. Allah affedicidir
ve merhamet edicidir.[18]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/89-90.
[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/90-91.
[3] Bakara 121.
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/91-92.
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/92-93.
[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/93.
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/93.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/94.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/94.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/94-95.
[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/95.
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/95.
[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/95.
[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/95-96.
[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/96.
[16] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/96.
[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/96-97.