Bu sûre Mekke
döneminin ortalarında nazil olmuş, 44 ayettir. Bir kısım insanlar
Peygamberimize (s.a.v.) gelip bazı sorular soruyorlar. Bir kısmı
inanmadığından, bir kısmı da inanıyor fakat acele ettiğinden soruyor. Ayet-i
kerime sorulan soruyu da haber veriyor.[1]
1- İsteyenin
biri, inecek azabı istedi.
2- ( O azab)
kafirleredir. Onu engelleyecek yoktur.
Soru soran adam,
kafirlerin başına gelecek olan o azabın ne zaman geleceğini soruyor.
İnanmadan soranlar şöyle
soruyorlar. "Hani ahiret azabı vardı ve kafirler, mutlaka azabı
tadacaklardı. Ne zaman tadacaklar? Ne zaman gelecek Allah'ın azabı?"
Geçmiş Peygamberlerin
inanmayan ümmetleri de, aynı şeyi soruyorlardı. Hatta şöyle diyorlardı.
"Haydi Allah'ın va'd ettiği azab ne ise, bizim başımıza getir. Üzerimize
taş yağdır.!"[2]
Allah (c.c.) Kur'an-i
Kerim'inde kendisine inanmayan, Rasulünü yalanlayan, gönderdiği risaleyi
reddeden insanlara da, ahirette azabını vad ediyor. "Yanacaksınız, azab
göreceksiniz" diyor. Kafirlerde peygamber efendimize soruyorlar; "Ne
zaman o azab? Biz toprak olup çürüyüp gittikten sonramı?"
Hayat dünya hayatıdır.
Bu dünya da ölünür ve dirilinir. "Ahiret" diye bir şeyin olmadığını
söyleyen insanlar var. Bir kısım insanlar da inanıyor da,"Ya Rabbi!
kafirler üzerine azabın ne zaman? diyorlar.
Kimsenin gücü,
kafirlere gelecek olan azabı engelleyemeyecektir. "Allah'a karşı, Allah'ın
verdiği o azabı engelleyecek hiç bir kimsenin olmadığını "Allah (c.c.)
haber veriyor.
Bir kere ahirette
hiçkimsenin hiçbir şeye gücünün yetmiyeceğini biliyoruz. Orada otoritenin,
hükmün kayıtsız şartsız Allah (c.c.) ait olduğunu bir çok ayet-i kerime bize
bildiriyor. "O gün, O Kahhar olan Allah'tan (c.c.) başka, kimsenin .sözü geçmez."[3]
Bu ayet-i kerime, bu
dünyada da bir gün kafirlerin sonunu getirmek istediğinde, Allah'a kimsenin
engel olamayacağı anlamına da gelir. Kafirlere bu dünyada da azab ettiğini
bildiriyor.
Kur'an-ı Kerim'inde
Allah: (c.c), Mekke'lilere birinci azabın Bedir'de geldiğini, ikinci azabın da
Mekke'nin fethiyle gerçekleştiğini bildiriyor.
Yıllardan beri zülüm
üzerine burdukları saltanatlarının, hükümetlerinin sona ermesi, onlar için bir
azab olmuştur. Sahabenin üç katı olmalarına rağmen Bedir'de mağlub olmaları ve
Ebu cehil gibi ileri gelen imansızlarının orada gebermesi, onlar için bir azab
olmuştur. Yani imansızların başına azab, bu dünyada da gelebilir. Onları bu
dünyada rüsvay etmek istediğinde Allah'ı engelleyecek hiç bir güç yoktur.
Türkiyede 1960-65
yıllarını yaşayanlar bilirler. O günlerde çok değerli hocalarımız kürsiler de,
hutbelerde, minberlerde ve mihraplarda şöyle .diyorlardı; "Zulüm ile abad
olanın sonu berbad olur." Bir gün gelir bu Rusya paramparça olur. Ekmeğe
muhtaç olur denildiğinde; "Yahu hocam olur mu? Bunlar iki süper güç,
bunların beli bükülmez. Bu sözleri orada burada konuşma" diyorlardı.
Ama gözlerimizin
önünde, Afganistanlı koca donlu ihtiyarlarımız bastonlarıyla onları paramparça
ediverdiler. Rusya'yı on devlete ayırıverdiler. Çeçen Mücahitlerinin önünde
kızıl ordu, çobanı kaybolmuş oğlak sürüsü gibi dağılıverdi.
Allah (c.c.) bir zalimin
zulmünün sona ermesinin zamanını getir-dimi, ayakta durmaya gücü yetmez. Ölmüş
veya felç olmuş bir insanın her tarafından destek verseniz, ayakta tutmanız
mümkün değil. Aynı şekilde şu andaki zalimler içinde bu geçerlidir. Allah
(c.c.) herşey için bir zaman tayin etmiştir. Onun zamanı geldiğinde birşeyler
onu çökertir. Onun çökmesi için Allah'ın yalnız; "ol" demesi yeterlidir.
O azab, onların üzerine geldiğinde kimse onu engelleyemez.[4]
3- Dereceler
sahibi Allah'dır
4- Melekler
ve ruh oraya mikdarı ellibin yıl olan bir günde yükselir.
O Allah'ın azabı
geldiğinde kimse mani olamaz. O öyle Allah'tır ki; Kendisinde yükselmenin
yollan olandır.
Binlerce değil,
milyonlarca değil, insan adedince Allah'a (c.c.) yükselmenin yollan vardır.
Ama bütün bunlar İslam'ın genel kuralları içerisinde olmalıdır. Bunlar
Kur'an'la olacaktır, Sünnet-i Seniyye ile beraber olacaktır.
Peki Kur'an tek yol
değil mi? Allah (c.c); "Bizim yolumuzda mücadele edenlere biz yollarımızı
gösteririz." buyuruyor.[5] Allah
(c.c) "Yollarımı" diyor. Bu yollar insan adedincedir. Niye insan
adedincedir? Çünkü her insanın algılaması ayrıdır. Aynı şeyi algılamaya
çalışacağız.
Mesela yüz tane adam
namaz kılar, ama herbirinin namaz kılarken halet-i ruhiyesi birbirinden
ayrıdır. Düşünceler farklıdır. Ancak Kur'an'dan okudukları için, Kur'an'ın
tarif ettiği şekilde namaz kıldıklarından, orada birlik vardır. Fakat bu namaz
vasıtası ile Rabbimize yürürken, herbirinin yolu ayrıdır. Hepsi kıbleye
dönüyorlar, oradada beraberler. Fakat iç dünyalarında esen fırtınaları
ayrıdır. Bu düşünceler parmak çizgilerimiz kadar birbirinden ayrıdır ve
dereceleri de farklıdır.
O Allah(c.c.)'ın
huzuruna melekler ve ruh, 50 bin senelik bir günde çıkarlar. Burada
"Ellibin yıllık" ifadesi, çokluk içindir demişler. Yani bir günde
yükseliyorlar ama, bizim dünyevi hesaplarımıza göre 50 bin senelik bir zamana
tekabül ediyor. Burada Allah'ın (c.c.) zatının bizlerden çok uzak ama, bize
bizden daha yakın olduğunu anlıyoruz.
Birisi bir hocaya
sormuş, "Hocam Allah bizden hem çok uzak, hem de bize, bizden daha yakın.
Bunu biraz açıklanırısın?" demiş. Hoca efendide, cebinden bir ayna
çıkarmış ve aynadan güneşe baktırmış. "Aynayı güneşe tuttuğunuzda, güneşi
aynanın içinde görürsünüz, güneşle bu aynanın arasında milyonlarca kilometre
var değilmi?" "Ama güneş aynı zamanda aynaya, aynanın sırr'mdan daha
yakın görünüyor" demiş hoca efendi.
Allah'ın (c.c.) bize1
şah damarımızdan daha yakın olduğunu belirtiyor Kur'an-ı Kerim'de. Ama o bütün
kainatın yaratıcısı olması nedeniyle uzak, fakat bize bizden daha yakın bir
alemin olduğunu hatırlatıyor.
Bu 4. ayet bize şöyle
bir mesaj verir. Biz gözümüzle gördüğümüz,
kulağımızla
duyduğumuz, elimizle tuttuğumuz bir dünyayı tanıyoruz. Ama bilinki, bu dünya
dışında Alıah'ın(c.c) böyle yarattığı dünyalar var. Meleklerin bir gününün,
bizim 50 bin senemize denk olduğu bir dünya.[6]
5- Güzel bir
şekilde sabret.
Sabretmenin değişik
çeşitleri olabilir. Evinizde çocuklarınıza, eşlerinize, komşularınıza, onların
ezalarına ve cefalarına karşı sabredeceğiz. Sabrederken dikkat edin, Yüzünüzü
ekşiterek sabretmek var, gülümsemenizi eksik etmeden sabretmek var.
Birisi size bir haksızlık
yapıyor, o anda sabır gerekiyor. İleride bu işi düzelteceksiniz. Ama o anda
sizde karşılık verseniz iş büyüyecek. Bunu kızarak, surat asarak karşılamak da,
gülümseyerek yumuşak bir şekilde karşılamak da var. Allah (c.c.) bize, güzel
bir şekilde sabretmemizi emrediyor.
Mekke döneminin ilk
yıllarını düşünün. Peygamberimizin bizzat kendisine ve onun çok değerli
ashabına karşı yapılan sözlü işkenceler ve fiili işkenceler var. Her türlü
baskıyı müslümanlara karşı uyguluyorlar. İşte öyle bir dönemde sevgili
peygamberimize emrediyor Rabbim; "Çok güzel bir şekilde sabret" Yani
moralim bozma suratım asma. Bir ayet-i kerimede Rabbim; "Eğer sen kaba,
katı yürekli olsaydın, senin etrafından bu insanlar dağıhverirlerdi"
buyurur.[7]
6- Onlar onu
(kıyameti) uzak görürler.
7- Biz ise,
onu yakın görüyoruz.
Onlar, Allah'ın
azabının uzak olduğunu görüyorlar, öyle zannediyorlar. Ama biz onun Yani
azabın yakın olduğunu biliyoruz.[8]
8- O gün gök
yüzü erimiş maden gibi olacak.
O yakın olan azab,
burada kıyamettir. Bir gün gelir, o gün gökyüzü erimiş bakır gibi olur.[9]
9- Dağlar
(atılmış) yün gibi olacak.
Dağlar o günde,
atılmış renkli yünler gibi olur.[10]
10- Hiç bir
dost, hiç bir dostu soramayacak.
O gün dost, dostan
hatır sormayacak. Birbirini aramayacak bile.
Gerçek dost
Al1ah(c.c.)'dür.' Dostlarınızı yaratan Allah'tır. Dostlarınıza karşı sevgiyi
yaratan da Allah'tır. Ailene karşı sevgiyi yaratan Allah'tır. Sevdiklerimizi
gören gözü yaratan Allah'tır. Bu sebeble gerçekten dost Allah'tır. Onun için
biz Allah'ın dostluğunu kazanmaya çalışacağız. Biz O'na güvenecek, O'na
sığınacağız.
Böyle yaparsak
dostlarımızı da kazanırız. Allah'ın sevgisini de. Onun yolu da, Kur'an'a göre
yaşamanın en güzel örneği olan, Peygamberimiz gibi bir hayat yaşamaktan
geçmektedir.[11]
11-Birbirlerine
gösterilirler. Suçlu, o günün azabından kurtulmak için kendi yerine oğullarım
vermek ister.
12- Eşini ve
kardeşini,
13- Kendisini
barındıran kabilesini.
14-
Yeryüzündekilerin hepsini verse de, sonra kendisi kurtulsa.
O gün suçlu insanlar
birbirlerine gösterilirler. Suçlu kişi, o mahşer yerinin dehşetini,
cehennemdeki yerini görünce; "ah ne olurdu benim yerime oğlumu
yaksalar" dermiş!. Olurmu bu? bir insan kendi yerine oğlunun yanmasını
ister mi? "Eşimi yaksalar kardeşimi yaksalar veya kabilemi yaksalar"
dermiş. "Benim yerime bütün, insanlığı yaksalar da, beni buraya
koymasalar" dermiş.
Benim bu yazdıklarımı
okuyanların yani hepinizin; Eş ve çocukları için kendinizi tehlikeye attığınızı
bilirim. Hatta bazılarınızın arkadaşları için kendisini feda ettiğini de
bilirim. Nasıl feda eder? Arkadaşı için kendisini tehlikeye atar. Vatanı için
tehlikeye atar, Allah için . kendisini tehlikeye atar. Bunu birçok insan yapar.
Burada göğüslediği
şey, ruhun bedenden ayrılmasına razı olmaktır. Ama ahiret öyle değil!. Ahiretin
dehşetini, bizim bu dünyada tasvir etmemiz mümkün değil.
Cehennemdeki o dehşet
anını gören suçlu bir insan, o anda kendi yerine oğlunun, hanımının, kardeşinin,
kabilesinin, hatta topyekün insanlığın yanmasını ister diyor Allah (c.c.).
Önemli olan bu duruma
düşmemektir. Bunun için de; Allah'ın koyduğu kurallara göre yaşayacağız.
Rabbim bizden bunu istiyor. Bir misal verelim; Evlenen insanla, zina eden
insan aynı şeyi yaparlar. Ama evlenen insan Allah'ın koyduğu kurallara göre bu
işi yaptığından bundan dolayı da sevap alır. Ama zina eden insan ise sadece
günah kazanır.[12]
15- Hayır o
alevli bir ateştir.
16- Deriyi
kavurup döker.
17-
Yüzçevirip geri gideni çağırır.
18- Toplayıp
yığanı (cimriyi) (çağırır).
Hayır! O cehennem
tutuşturulmuş bir alevdir. O alev insanın yüzündeki derileri döker. Bir başka
ayet-i kerimede Allah(c.c); "yüzlerinin derileri dökülür de sırıtmış
kelle gibi olurlar" diyor.[13]
Allah (c.c.), bizi
bizden daha çok sever. Bu gözlerin ateşte erimemesi, yüzlerin kavrul mam ası,
saçların y anmaması için önceden uyarıyor. Bu yüzler abdestle günde beş defa
yıkanmalıdır. Bu eller, bu dizler bu alınlar Rabbimimizin huzuruna secdeye
kapanmalı ki; ahirette secdeye varan alınları
Allah(cc) yakmayacakdır.
O cehennem ki, islam'a sırt
çeviren ve ondan kaçanları çağırmaktadır, onu beklemektedir. Dünyada mal
toplayıp biriktiren ve insanlardan onu uzak tutan cimrileri beklemektedir.
Toplayıp, dağıtmayan, kasalarında biriktiren insanları beklemektedir. Kendini
yakmak için her gün dışarıdan odun getiren bir insanı düşünebilirmisiniz?
Halbuki bu dünyada kendini yakan birinin beş dakika içerisinde işi biter. Ama
bu haramları işleyen adamlar varya, sonu gelmez senelerde kendilerini yakacak
ateşini topluyorlar bu dünyada. Biz bu adama engel olmaya çalışacağız.[14]
19-
Gerçekten insan sabırsız yaratıldı.
20- Şer
dokunduğunda çığırtkan olur.
21- Hayır
dokunduğunda pintileşir.
22- Namaz
kılanlar öyle değiller.
23- Onlar
namazlarına devam ederler.
24-
Mallarında belirli bir hak vardır.
25- (İhtiyaç
sahiplerinden) isteyene istemeyene.
Bu ayetlerde Allah
(c.c), insanın karakterine dikkat çekiyor.' Üniversite öğrencileri yaz tatiline
çıkınca; "hocam hangi kitabı okuyalım" diyorlar. Bende onlara;
"Kur'an-ı Kerim ve tefsirini okumalarını" tavsiye ediyorum. Çünkü
Kur'an'ı-Kerim bizim hayatımızın bütün yönlerini ilgilendiren bilgileri bize
vermektedir. Bu ayetlerde de insan olarak bir özelliğimize dikkat çekiliyor.
"Helü" kelimesi
bazı meallerde "aceleci" bazı meallerde "hırslı" diye
terceme edilmiş. İnsan hırslı ve aceleci olarak yaratılmıştır. Bu, bütün
insanlar için geçerlidir. Rabbim tarafından bize verilmişse o kötü değildir.
Demekki hırs da kötü bir şey değildir.
Hırs, her insanda nötr
haldedir. Onu yönlerdirmek esastır. Yönlendirdiğiniz tarafa göre sevap veya
günah kazanıyorsunuz. Sevgili peygamberimiz de hırslıydı. Tevbe sûresinin son
ayet-i kerimesinde; "Harisun aleyküm" "O sizin üzerinizde çok
hırslı idi" Duyuruluyor. Sizin cennetlik insanlar olmanızı istiyor,
Cehennemde yanmamanız için gayret gösteriyor demektedir.
Bu hırsı kötü yönde de
kullanabilir insan. Kendisine bir kötülük isabet ettiğinde feryadü figan
ediyor ama kendisine bir hayır, bir mal isabet ettiğinde cimrileşiveriyor.
Kendi topluyor başkalarına yedirmiyor. Burada ki hırs kişinin kendisine zarar
verir. Müslümanlarda da hırs vardır, ama hırslarını İslam'a hizmette, namaz
kılmakta, mal kazanmakta malı da fakirlerle beraber yemekte kullanırlar.
Kazandığımız mallan
da, kazanamayan, çalıştığı halde yeterli mal mülk edinemeyen insanlarla
paylaşmasını bileceğiz.[15]
26- Onlar
ceza gününü tasdik ederler.
27-
Rablerinin azabından korkarlar. ,
28- Çünkü
Rablerinin azabından emin olunmaz.
Peygamberler ve onların
bildirdiği insanlar hariç, hiçbir kimse Allah'ın azabından emin değildir. Yani
"filan adamı Allah yakmaya-çaktır" diyemeyiz. Şunu deriz. Allah
gerçek mü'minleri yakmayacaktır. İsim vererek bunu söyleyemeyiz Biz hep cenneti
ümit edeceğiz ve cehennemden sakınacağız. Yani "havf ile reca"
arasında olacağız.[16]
29- Onlar
namuslarını korurlar.
30- Eşleri
ve cariyeleri müstesna. Çünkü onlar (evlilik nedeniyle) kınanmazlar.
31- Bunun
(eşlerinin) ötesine geçmek isteyenler, işte onlar aşırı gidenlerdir.
O namaz kılan
mü'minler namuslarını da korurlar. Allah (c.c.) Burada erkekler veya kadınlar
diye ayırım yapmamış.Buradaki "hüm" zamiri hem erkeği, hem de kadını
içine alır. Bugün hala bir kısım müslümanlarımızda, cahiliye dönemi düşüncesi
hakim. Çünkü kafirlik cahi-liye demektir. Öyleyse cahiliye devam ediyor
demektir.
Mesela çocuklarımızdan
erkek olan, etrafındaki hanımlara bakar ve hovardalık yaparsa, baba ile anne
üzülmezler. Aynı şeyi kızları yaparsa üzülürler. Bu İslam'ın terbiyesi değil,
bu cahiliye döneminin terbiyesizliğidir. Bu konuda erkekle kadın arasında
ayırım yoktur.
"Cinsel ilişkiyi
ancak eşleriyle yaparlar, bundan dolayı da ayıplanmazlar." buyuruyor. Bu
ifade niye kullanılır? Sevgili peygamberimiz evlendi, O.'ndan çocukları dünyaya
geldi. Hz. İsa evlenmedi diye, o zamanın hristiyanları bunu biraz
ayıplamışlar. Rabbim de; "onlar ayıplanmazlar" diyor.[17]
32-
Emanetlerini ve ahitlerini gözetirler.
33-
Şahitliklerini dosdoğru yaparlar.
34- Onlar
namazlarını koruyanlardır.
35- İşte
onlar cennetlerde ağırlanırlar.
Kur'an bize emanettir. Ona
sımsıkı sarılarak kendi canımızı ve tenimizi cehennemden koruyacağız. Akıl
emanettir, inkarla kirletmeyeceğiz. Dil emanettir, şirk ve yalanla
kirletmeyeceğiz. Sözlerimize, senetlerimize, çeklerimize sahip çıkacağız. Allah'ın
varlığı ve birliğine Muhammed 'in (sav) Onun Rasulü olduğuna şahitlik,
yaptığımız gibi, gördüğümüz ve bildiğimiz konularda şahitlikten kaçınmayacağız.
Namazlarımızı da dosdoğru kılıp, cennette ağırlananlardan olmak için gayret
göstereceğiz.[18]
36- Kafirlere
ne oluyorki, saha doğru koşuyorlar?
37- Sağdan
soldan bölük bölük (geliyorlar)
38- Onlardan
her biri nimet cennetine sokulacağını mı ümit ediyor?
39-Hayır.
Biz onları bildikleri şeyden yarattık.
Ne oluyor şu
kafirlereki, boyun eğerek sağdan soldan geliyorlar. Yoksa naim cennetine girmek
mi istiyorlar?
Hayır! Küfür illeti
insanın cennete girmesine engeldir. Onlar bu dünyada tedavi olması gerekir. Biz
onları, o bildiklerinden yarattık.[19]
40- Yoo.! Doğuların ve batıların Rabbine yemin
olsunki, bizim gücümüz yeter.
41- Onların
yerine onlardan daha hayırlısını getirmeye (gücümüz
yeter) ve kimse bizim
önümüze geçemez.
Doğuların ve batıların
Rabbine yemin olsun ki, bizim herşeye gücümüz yeter diyor Allah(cc).
Onlardan daha
hayırlısını yaratmaya gücümüz yeter. Yani bu kafirleri yok edip, yerine çok
salih insanlar getirmeye gücümüz yeter. Rabbim bunu yapmış. Ebu Cehil gitmiş
ama onun oğlu İkrime İslam'a en güzel hizmetleri yapmış. Şu anda kendilerini
Ebu Cehil sananlar da bir gün gidecek ve onlardan sonra çok salih imanlar gelip
islam'a hizmet edecekler.[20]
42- Bırak
onları. Va'dolunduklari güne kavuşuncaya kadar dalsınlar oynasmlar.
43- O gün
sanki dikili (putlarına) koşuyormuş gibi, süratle kabirlerinden çıkarlar.
44- Gözleri
öne düşmüş, kendilerini zillet sarmış olarak (çıkarlar).
Va'dolundukları gün
işte budur.
Bırakın onları.
Oyunlarının içerisine dalsınlar, oynasmlar, böylece kendilerine va'd olunan güne erişsinler.
Ancak siz Allah'ın
emirlerini duyurmaya devam edeceksiniz.
Yarın kıyamet gününde
kabirlerinden süratle çıkarlar. Sanki onlar bir ödül alacaklarmış gibi mahşer
yerine koşarlar. Ama gözleri yerde, yüzlerini zillet kaplamış bir halde mahşer
yerine gelirler. İşte onlara va'd olunan gün de budur.
Ahirette gözlerimizin
yerde.olmaması için, alınlarımızın ak, yüzlerimizin pak olması için,
alınlarımızı kirletecek bütün günahlardan sakınalım inşaallah.[21]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/53.
[2] A'raf70, Enfal32.
[3] Mü'min 16.
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/53-55.
[5] Ankehut 69.
[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/55-57.
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/57.
Ali İmran 159.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/57-58.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/58.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/58.
[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/58.
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/58-60.
[13] Mü'minun 104.
[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/60.
[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/61-62.
[16] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/62.
[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/62-63.
[18] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/63-64.
[19] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/64.
[20] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/65.