MEARİC SURESİ 2

 


MEARİC SURESİ

 

Bu sûre Mekke döneminin ortalarında nazil olmuş, 44 ayettir. Bir kısım insanlar Peygamberimize (s.a.v.) gelip bazı sorular soruyorlar. Bir kısmı inanmadığından, bir kısmı da inanıyor fakat acele ettiğinden soruyor. Ayet-i kerime sorulan soruyu da haber veriyor.[1]

 

1- İsteyenin biri, inecek azabı istedi.

2- ( O azab) kafirleredir. Onu engelleyecek yoktur.

Soru soran adam, kafirlerin başına gelecek olan o azabın ne zaman geleceğini soruyor.

İnanmadan soranlar şöyle soruyorlar. "Hani ahiret azabı vardı ve kafirler, mutlaka azabı tadacaklardı. Ne zaman tadacaklar? Ne zaman gelecek Allah'ın azabı?"

Geçmiş Peygamberlerin inanmayan ümmetleri de, aynı şeyi soru­yorlardı. Hatta şöyle diyorlardı. "Haydi Allah'ın va'd ettiği azab ne ise, bizim başımıza getir. Üzerimize taş yağdır.!"[2]

Allah (c.c.) Kur'an-i Kerim'inde kendisine inanmayan, Rasulünü ya­lanlayan, gönderdiği risaleyi reddeden insanlara da, ahirette azabını vad ediyor. "Yanacaksınız, azab göreceksiniz" diyor. Kafirlerde peygamber efendimize soruyorlar; "Ne zaman o azab? Biz toprak olup çürüyüp gittikten sonramı?"

Hayat dünya hayatıdır. Bu dünya da ölünür ve dirilinir. "Ahiret" diye bir şeyin olmadığını söyleyen insanlar var. Bir kısım insanlar da inanıyor da,"Ya Rabbi! kafirler üzerine azabın ne zaman? diyorlar.

Kimsenin gücü, kafirlere gelecek olan azabı engelleyemeyecektir. "Allah'a karşı, Allah'ın verdiği o azabı engelleyecek hiç bir kimsenin olmadığını "Allah (c.c.) haber veriyor.

Bir kere ahirette hiçkimsenin hiçbir şeye gücünün yetmiyeceğini biliyoruz. Orada otoritenin, hükmün kayıtsız şartsız Allah (c.c.) ait olduğunu bir çok ayet-i kerime bize bildiriyor. "O gün, O Kahhar olan Allah'tan (c.c.)  başka, kimsenin .sözü geçmez."[3]

Bu ayet-i kerime, bu dünyada da bir gün kafirlerin sonunu getirmek istediğinde, Allah'a kimsenin engel olamayacağı anlamına da gelir. Kafirlere bu dünyada da azab ettiğini bildiriyor.

Kur'an-ı Kerim'inde Allah: (c.c), Mekke'lilere birinci azabın Bedir'de geldiğini, ikinci azabın da Mekke'nin fethiyle gerçekleştiğini bildiriyor.

Yıllardan beri zülüm üzerine burdukları saltanatlarının, hükümetle­rinin sona ermesi, onlar için bir azab olmuştur. Sahabenin üç katı ol­malarına rağmen Bedir'de mağlub olmaları ve Ebu cehil gibi ileri gelen imansızlarının orada gebermesi, onlar için bir azab olmuştur. Yani imansızların başına azab, bu dünyada da gelebilir. Onları bu dünyada rüsvay etmek istediğinde Allah'ı engelleyecek hiç bir güç yoktur.

Türkiyede 1960-65 yıllarını yaşayanlar bilirler. O günlerde çok de­ğerli hocalarımız kürsiler de, hutbelerde, minberlerde ve mihraplarda şöyle .diyorlardı; "Zulüm ile abad olanın sonu berbad olur." Bir gün gelir bu Rusya paramparça olur. Ekmeğe muhtaç olur denildiğinde; "Yahu hocam olur mu? Bunlar iki süper güç, bunların beli bükülmez. Bu sözleri orada burada konuşma" diyorlardı.

Ama gözlerimizin önünde, Afganistanlı koca donlu ihtiyarlarımız bastonlarıyla onları paramparça ediverdiler. Rusya'yı on devlete ayırıverdiler. Çeçen Mücahitlerinin önünde kızıl ordu, çobanı kaybolmuş oğlak sürüsü gibi dağılıverdi.

Allah (c.c.) bir zalimin zulmünün sona ermesinin zamanını getir-dimi, ayakta durmaya gücü yetmez. Ölmüş veya felç olmuş bir insanın her tarafından destek verseniz, ayakta tutmanız mümkün değil. Aynı şekilde şu andaki zalimler içinde bu geçerlidir. Allah (c.c.) herşey için bir zaman tayin etmiştir. Onun zamanı geldiğinde birşeyler onu çö­kertir. Onun çökmesi için Allah'ın yalnız; "ol" demesi yeterlidir. O azab, onların üzerine geldiğinde kimse onu engelleyemez.[4]

 

3- Dereceler sahibi Allah'dır

4- Melekler ve ruh oraya mikdarı ellibin yıl olan bir günde yükse­lir.

O Allah'ın azabı geldiğinde kimse mani olamaz. O öyle Allah'tır ki; Kendisinde yükselmenin yollan olandır.

Binlerce değil, milyonlarca değil, insan adedince Allah'a (c.c.) yük­selmenin yollan vardır. Ama bütün bunlar İslam'ın genel kuralları içe­risinde olmalıdır. Bunlar Kur'an'la olacaktır, Sünnet-i Seniyye ile bera­ber olacaktır.

Peki Kur'an tek yol değil mi? Allah (c.c); "Bizim yolumuzda müca­dele edenlere biz yollarımızı gösteririz." buyuruyor.[5] Allah (c.c) "Yollarımı" diyor. Bu yollar insan adedincedir. Niye insan adedincedir? Çünkü her insanın algılaması ayrıdır. Aynı şeyi algılamaya çalışacağız.

Mesela yüz tane adam namaz kılar, ama herbirinin namaz kılarken halet-i ruhiyesi birbirinden ayrıdır. Düşünceler farklıdır. Ancak Kur'an'dan okudukları için, Kur'an'ın tarif ettiği şekilde namaz kıldıkla­rından, orada birlik vardır. Fakat bu namaz vasıtası ile Rabbimize yü­rürken, herbirinin yolu ayrıdır. Hepsi kıbleye dönüyorlar, oradada be­raberler. Fakat iç dünyalarında esen fırtınaları ayrıdır. Bu düşünceler parmak çizgilerimiz kadar birbirinden ayrıdır ve dereceleri de farklıdır.

O Allah(c.c.)'ın huzuruna melekler ve ruh, 50 bin senelik bir günde çıkarlar. Burada "Ellibin yıllık" ifadesi, çokluk içindir demişler. Yani bir günde yükseliyorlar ama, bizim dünyevi hesaplarımıza göre 50 bin senelik bir zamana tekabül ediyor. Burada Allah'ın (c.c.) zatının biz­lerden çok uzak ama, bize bizden daha yakın olduğunu anlıyoruz.

Birisi bir hocaya sormuş, "Hocam Allah bizden hem çok uzak, hem de bize, bizden daha yakın. Bunu biraz açıklanırısın?" demiş. Hoca efendide, cebinden bir ayna çıkarmış ve aynadan güneşe baktırmış. "Aynayı güneşe tuttuğunuzda, güneşi aynanın içinde görürsünüz, gü­neşle bu aynanın arasında milyonlarca kilometre var değilmi?" "Ama güneş aynı zamanda aynaya, aynanın sırr'mdan daha yakın görünü­yor" demiş hoca efendi.

Allah'ın (c.c.) bize1 şah damarımızdan daha yakın olduğunu belirti­yor Kur'an-ı Kerim'de. Ama o bütün kainatın yaratıcısı olması nedeniyle uzak, fakat bize bizden daha yakın bir alemin olduğunu hatırlatı­yor.

Bu 4. ayet bize şöyle bir mesaj verir. Biz gözümüzle gördüğümüz,

kulağımızla duyduğumuz, elimizle tuttuğumuz bir dünyayı tanıyoruz. Ama bilinki, bu dünya dışında Alıah'ın(c.c) böyle yarattığı dünyalar var. Meleklerin bir gününün, bizim 50 bin senemize denk olduğu bir dünya.[6]

 

5- Güzel bir şekilde sabret.

Sabretmenin değişik çeşitleri olabilir. Evinizde çocuklarınıza, eşle­rinize, komşularınıza, onların ezalarına ve cefalarına karşı sabredece­ğiz. Sabrederken dikkat edin, Yüzünüzü ekşiterek sabretmek var, gü­lümsemenizi eksik etmeden sabretmek var.

Birisi size bir haksızlık yapıyor, o anda sabır gerekiyor. İleride bu işi düzelteceksiniz. Ama o anda sizde karşılık verseniz iş büyüyecek. Bunu kızarak, surat asarak karşılamak da, gülümseyerek yumuşak bir şekilde karşılamak da var. Allah (c.c.) bize, güzel bir şekilde sabret­memizi emrediyor.

Mekke döneminin ilk yıllarını düşünün. Peygamberimizin bizzat kendisine ve onun çok değerli ashabına karşı yapılan sözlü işkenceler ve fiili işkenceler var. Her türlü baskıyı müslümanlara karşı uygulu­yorlar. İşte öyle bir dönemde sevgili peygamberimize emrediyor Rabbim; "Çok güzel bir şekilde sabret" Yani moralim bozma suratım asma. Bir ayet-i kerimede Rabbim; "Eğer sen kaba, katı yürekli ol­saydın, senin etrafından bu insanlar dağıhverirlerdi" buyurur.[7]

 

6- Onlar onu (kıyameti) uzak görürler.

7- Biz ise, onu yakın görüyoruz.

Onlar, Allah'ın azabının uzak olduğunu görüyorlar, öyle zannedi­yorlar. Ama biz onun Yani azabın yakın olduğunu biliyoruz.[8]

 

8- O gün gök yüzü erimiş maden gibi olacak.

O yakın olan azab, burada kıyamettir. Bir gün gelir, o gün gökyüzü erimiş bakır gibi olur.[9]

 

9- Dağlar (atılmış) yün gibi olacak.

Dağlar o günde, atılmış renkli yünler gibi olur.[10]

 

10- Hiç bir dost, hiç bir dostu soramayacak.

O gün dost, dostan hatır sormayacak. Birbirini aramayacak bile.

Gerçek dost Al1ah(c.c.)'dür.' Dostlarınızı yaratan Allah'tır. Dostlarınıza karşı sevgiyi yaratan da Allah'tır. Ailene karşı sevgiyi yaratan Allah'tır. Sevdiklerimizi gören gözü yaratan Allah'tır. Bu sebeble gerçekten dost Allah'tır. Onun için biz Allah'ın dostluğunu ka­zanmaya çalışacağız. Biz O'na güvenecek, O'na sığınacağız.

Böyle yaparsak dostlarımızı da kazanırız. Allah'ın sevgisini de. Onun yolu da, Kur'an'a göre yaşamanın en güzel örneği olan, Peygamberimiz gibi bir hayat yaşamaktan geçmektedir.[11]

 

11-Birbirlerine gösterilirler. Suçlu, o günün azabından kurtul­mak için kendi yerine oğullarım vermek ister.                   

12- Eşini ve kardeşini,

13- Kendisini barındıran kabilesini.

14- Yeryüzündekilerin hepsini verse de, sonra kendisi kurtulsa.

O gün suçlu insanlar birbirlerine gösterilirler. Suçlu kişi, o mahşer yerinin dehşetini, cehennemdeki yerini görünce; "ah ne olurdu benim yerime oğlumu yaksalar" dermiş!. Olurmu bu? bir insan kendi yerine oğlunun yanmasını ister mi? "Eşimi yaksalar kardeşimi yaksalar veya kabilemi yaksalar" dermiş. "Benim yerime bütün, insanlığı yaksalar da, beni buraya koymasalar" dermiş.

Benim bu yazdıklarımı okuyanların yani hepinizin; Eş ve çocukları için kendinizi tehlikeye attığınızı bilirim. Hatta bazılarınızın arkadaş­ları için kendisini feda ettiğini de bilirim. Nasıl feda eder? Arkadaşı için kendisini tehlikeye atar. Vatanı için tehlikeye atar, Allah için . kendisini tehlikeye atar. Bunu birçok insan yapar.

Burada göğüslediği şey, ruhun bedenden ayrılmasına razı olmaktır. Ama ahiret öyle değil!. Ahiretin dehşetini, bizim bu dünyada tasvir et­memiz mümkün değil.

Cehennemdeki o dehşet anını gören suçlu bir insan, o anda kendi yerine oğlunun, hanımının, kardeşinin, kabilesinin, hatta topyekün in­sanlığın yanmasını ister diyor Allah (c.c.).

Önemli olan bu duruma düşmemektir. Bunun için de; Allah'ın koy­duğu kurallara göre yaşayacağız. Rabbim bizden bunu istiyor. Bir mi­sal verelim; Evlenen insanla, zina eden insan aynı şeyi yaparlar. Ama evlenen insan Allah'ın koyduğu kurallara göre bu işi yaptığından bun­dan dolayı da sevap alır. Ama zina eden insan ise sadece günah ka­zanır.[12]

 

15- Hayır o alevli bir ateştir.

16- Deriyi kavurup döker.

17- Yüzçevirip geri gideni çağırır.

18- Toplayıp yığanı (cimriyi) (çağırır).

Hayır! O cehennem tutuşturulmuş bir alevdir. O alev insanın yüzündeki derileri döker. Bir başka ayet-i kerimede Allah(c.c); "yüzle­rinin derileri dökülür de sırıtmış kelle gibi olurlar" diyor.[13]

Allah (c.c.), bizi bizden daha çok sever. Bu gözlerin ateşte erime­mesi, yüzlerin kavrul mam ası, saçların y anmaması için önceden uyarı­yor. Bu yüzler abdestle günde beş defa yıkanmalıdır. Bu eller, bu diz­ler bu alınlar Rabbimimizin huzuruna secdeye kapanmalı ki; ahirette secdeye varan alınları   Allah(cc) yakmayacakdır.

O cehennem ki, islam'a sırt çeviren ve ondan kaçanları çağırmakta­dır, onu beklemektedir. Dünyada mal toplayıp biriktiren ve insanlar­dan onu uzak tutan cimrileri beklemektedir. Toplayıp, dağıtmayan, kasalarında biriktiren insanları beklemektedir. Kendini yakmak için her gün dışarıdan odun getiren bir insanı düşünebilirmisiniz? Halbuki bu dünyada kendini yakan birinin beş dakika içerisinde işi biter. Ama bu haramları işleyen adamlar varya, sonu gelmez senelerde kendile­rini yakacak ateşini topluyorlar bu dünyada. Biz bu adama engel ol­maya çalışacağız.[14]

 

19- Gerçekten insan sabırsız yaratıldı.

20- Şer dokunduğunda çığırtkan olur.

21- Hayır dokunduğunda pintileşir.

22- Namaz kılanlar öyle değiller.

23- Onlar namazlarına devam ederler.

24- Mallarında belirli bir hak vardır.

25- (İhtiyaç sahiplerinden) isteyene istemeyene.

Bu ayetlerde Allah (c.c), insanın karakterine dikkat çekiyor.' Üniversite öğrencileri yaz tatiline çıkınca; "hocam hangi kitabı okuya­lım" diyorlar. Bende onlara; "Kur'an-ı Kerim ve tefsirini okumalarını" tavsiye ediyorum. Çünkü Kur'an'ı-Kerim bizim hayatımızın bütün yön­lerini ilgilendiren bilgileri bize vermektedir. Bu ayetlerde de insan ola­rak bir özelliğimize dikkat çekiliyor.

"Helü" kelimesi bazı meallerde "aceleci" bazı meallerde "hırslı" diye terceme edilmiş. İnsan hırslı ve aceleci olarak yaratılmıştır. Bu, bütün insanlar için geçerlidir. Rabbim tarafından bize verilmişse o kötü değildir. Demekki hırs da kötü bir şey değildir.

Hırs, her insanda nötr haldedir. Onu yönlerdirmek esastır. Yönlendirdiğiniz tarafa göre sevap veya günah kazanıyorsunuz. Sevgili peygamberimiz de hırslıydı. Tevbe sûresinin son ayet-i keri­mesinde; "Harisun aleyküm" "O sizin üzerinizde çok hırslı idi" Duyu­ruluyor. Sizin cennetlik insanlar olmanızı istiyor, Cehennemde yanmamanız için gayret gösteriyor demektedir.

Bu hırsı kötü yönde de kullanabilir insan. Kendisine bir kötülük isa­bet ettiğinde feryadü figan ediyor ama kendisine bir hayır, bir mal isa­bet ettiğinde cimrileşiveriyor. Kendi topluyor başkalarına yedirmiyor. Burada ki hırs kişinin kendisine zarar verir. Müslümanlarda da hırs vardır, ama hırslarını İslam'a hizmette, namaz kılmakta, mal kazan­makta malı da fakirlerle beraber yemekte kullanırlar.

Kazandığımız mallan da, kazanamayan, çalıştığı halde yeterli mal mülk edinemeyen insanlarla paylaşmasını bileceğiz.[15]

 

26- Onlar ceza gününü tasdik ederler.

27- Rablerinin azabından korkarlar.  ,

28- Çünkü Rablerinin azabından emin olunmaz.

Peygamberler ve onların bildirdiği insanlar hariç, hiçbir kimse Allah'ın azabından emin değildir. Yani "filan adamı Allah yakmaya-çaktır" diyemeyiz. Şunu deriz. Allah gerçek mü'minleri yakmayacaktır. İsim vererek bunu söyleyemeyiz Biz hep cenneti ümit edeceğiz ve ce­hennemden sakınacağız. Yani "havf ile reca" arasında olacağız.[16]

 

29- Onlar namuslarını korurlar.

30- Eşleri ve cariyeleri müstesna. Çünkü onlar (evlilik nedeniyle) kınanmazlar.

31- Bunun (eşlerinin) ötesine geçmek isteyenler, işte onlar aşırı gi­denlerdir.

O namaz kılan mü'minler namuslarını da korurlar. Allah (c.c.) Burada erkekler veya kadınlar diye ayırım yapmamış.Buradaki "hüm" zamiri hem erkeği, hem de kadını içine alır. Bugün hala bir kısım müslümanlarımızda, cahiliye dönemi düşüncesi hakim. Çünkü kafirlik cahi-liye demektir. Öyleyse cahiliye devam ediyor demektir.

Mesela çocuklarımızdan erkek olan, etrafındaki hanımlara bakar ve hovardalık yaparsa, baba ile anne üzülmezler. Aynı şeyi kızları ya­parsa üzülürler. Bu İslam'ın terbiyesi değil, bu cahiliye döneminin terbiyesizliğidir. Bu konuda erkekle kadın arasında ayırım yoktur.

"Cinsel ilişkiyi ancak eşleriyle yaparlar, bundan dolayı da ayıplan­mazlar." buyuruyor. Bu ifade niye kullanılır? Sevgili peygamberimiz evlendi, O.'ndan çocukları dünyaya geldi. Hz. İsa evlenmedi diye, o za­manın hristiyanları bunu biraz ayıplamışlar. Rabbim de; "onlar ayıp­lanmazlar" diyor.[17]

 

32- Emanetlerini ve ahitlerini gözetirler.

33- Şahitliklerini dosdoğru yaparlar.

34- Onlar namazlarını koruyanlardır.

35- İşte onlar cennetlerde ağırlanırlar.

Kur'an bize emanettir. Ona sımsıkı sarılarak kendi canımızı ve te­nimizi cehennemden koruyacağız. Akıl emanettir, inkarla kirletmeye­ceğiz. Dil emanettir, şirk ve yalanla kirletmeyeceğiz. Sözlerimize, se­netlerimize, çeklerimize sahip çıkacağız. Allah'ın varlığı ve birliğine Muhammed 'in (sav) Onun Rasulü olduğuna şahitlik, yaptığımız gibi, gördüğümüz ve bildiğimiz konularda şahitlikten kaçınmayacağız. Namazlarımızı da dosdoğru kılıp, cennette ağırlananlardan olmak için gayret göstereceğiz.[18]

 

36- Kafirlere ne oluyorki, saha doğru koşuyorlar?

37- Sağdan soldan bölük bölük (geliyorlar)

38- Onlardan her biri nimet cennetine sokulacağını mı ümit edi­yor?

39-Hayır. Biz onları bildikleri şeyden yarattık.

Ne oluyor şu kafirlereki, boyun eğerek sağdan soldan geliyorlar. Yoksa naim cennetine girmek mi istiyorlar?

Hayır! Küfür illeti insanın cennete girmesine engeldir. Onlar bu dünyada tedavi olması gerekir. Biz onları, o bildiklerinden yarattık.[19]

 

40-  Yoo.! Doğuların ve batıların Rabbine yemin olsunki, bizim gücümüz yeter.

41- Onların yerine onlardan daha hayırlısını getirmeye (gücümüz

yeter) ve kimse bizim önümüze geçemez.

Doğuların ve batıların Rabbine yemin olsun ki, bizim herşeye gücü­müz yeter diyor Allah(cc).

Onlardan daha hayırlısını yaratmaya gücümüz yeter. Yani bu kafir­leri yok edip, yerine çok salih insanlar getirmeye gücümüz yeter. Rabbim bunu yapmış. Ebu Cehil gitmiş ama onun oğlu İkrime İslam'a en güzel hizmetleri yapmış. Şu anda kendilerini Ebu Cehil sananlar da bir gün gidecek ve onlardan sonra çok salih imanlar gelip islam'a hiz­met edecekler.[20]

 

42- Bırak onları. Va'dolunduklari güne kavuşuncaya kadar dal­sınlar oynasmlar.

43- O gün sanki dikili (putlarına) koşuyormuş gibi, süratle ka­birlerinden çıkarlar.

44- Gözleri öne düşmüş, kendilerini zillet sarmış olarak (çıkarlar).

Va'dolundukları gün işte budur.

Bırakın onları. Oyunlarının içerisine dalsınlar, oynasmlar, böylece kendilerine va'd  olunan güne erişsinler.

Ancak siz Allah'ın emirlerini duyurmaya devam edeceksiniz.

Yarın kıyamet gününde kabirlerinden süratle çıkarlar. Sanki onlar bir ödül alacaklarmış gibi mahşer yerine koşarlar. Ama gözleri yerde, yüzlerini zillet kaplamış bir halde mahşer yerine gelirler. İşte onlara va'd olunan gün de budur.

Ahirette gözlerimizin yerde.olmaması için, alınlarımızın ak, yüzleri­mizin pak olması için, alınlarımızı kirletecek bütün günahlardan sakı­nalım inşaallah.[21]

 



[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/53.

[2] A'raf70, Enfal32.

[3] Mü'min 16.

[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/53-55.

[5] Ankehut 69.

[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/55-57.

[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/57.

    Ali İmran 159.

[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/57-58.

[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/58.

[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/58.

[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/58.

[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/58-60.

[13] Mü'minun 104.

[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/60.

[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/61-62.

[16] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/62.

[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/62-63.

[18] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/63-64.

[19] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/64.

[20] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/65.

[21] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/65-66.


Önceki Sayfa
Fihrist
Sonraki Sayfa
Ana Sayfa Dön ///