HAKKA SURESİ 2


HAKKA SURESİ

 

Mekke'de nazil olan surelerdendir. Elli iki ayettir,

Kur'ân-ı Kerim de en çok üzerinde durulan konu, Allah (c.c)'dır. Önemine binaen bu konu çokça işlenmektedir. 2800 küsur defa Allah ismi celâli, bunun yanında Rahman, Rahim, Halik, Musavvir ve diğer esmaü'l-hüsnasıyla en fazla kendisinden bahsedilen Allah (c.c) dır.

İkinci sırada ahiretür. Üçüncü sırada risalettir. Tevhid, ahiret, risalet konusu en fazla işlenen konulardır. Neden? Çünkü biz O'ndan geldik, O'na gidiyoruz. Allah (c.c) bizi getirdi yine Allah (c.c) bizi götürüyor. Belirli bir zaman için bu dünya yolculuğunda, bu dünya seferinde, Allah (c.c) bizi imtihana tabi tutuyor. Yaratılan herşey imtihan sorumuzdur. Hastalık imtihan sorumuzdur, sağlık da imtihan sorumuzdur. Yalnız hastalar değil sağlıklı olanlar da imtihan ediliyor. Açlık bir imtihan sorumuzdur, tokluk da bir imtihan sorumuzdur.

Bir hadis-i şerifte efendimiz (S.A.V): "Sabreden müslüman fakirler, Allah'a gerçekten görevini ifa etmiş zenginlerden daha önce cennete gide­cektir." buyurmuştur; Zenginin hesabını vereceği madde çok. Yani imti­han sorusu çok. Zekalarımız da bir imtihan sorusudur.

Bu imtihan dünyasında en önemli sorumuz, yeri ve göğü kimin ya­rattığı ve kimin yönettiğidir.? Buna cevap olarak bütün dünya insanı dil birliği etmişçesine "Allah" derler. İkinci derecede yine Kur'ân-ı Kerim bize soruyor.

Peki yeri ve göğü Allah yarattı ise ve O'nu Allah yönetiyorsa sizi kim yaratıyor? Bizi de sen yaratıyorsun Ya Rabbi, diyorlar.

Öyleyse sizi kim yönetiyor? Oraya gelince mtislümanhkla, gavurluk ortaya çıkıyor. Bir kısım insanlar; "Sen yaratırsın ama biz yönetiriz" diyorlar. Dini, insan hakimiyeti üzerinde söz sahibi kılmayacağız di­yenler. Dini, yönetimden uzak tutacağız diyenler. Kur'ân'a göre, insan­ları yönettirmeyiz diyenler, eskiden beri İncil'e, Tevrat'a, Zebur'a karşı gelen ve aynı şekilde karşı gelmeyi devam ettiren ve bunu Kur'ân için de yapan ve Kur'ân'm ifadesiyle "kafir" olan insanlar bunlar.[1]

 

1- Gerçek olan,

2- Nedir gerçek olan?

3- O, gerçeğin ne olduğunu sana ne bildirdi?

Allah (c.c) bir de insanların varacağı yerden bahsediyor. Yani kıya­metten, bu konu üzerinde de çok duruyor. Bir gün kıyametin muhakkak meydana geleceğini: "Muhakkak gerçekleşecek olan, o gün." şeklinde ifade ediyor. Burada isim olarak "Hakka" diye verilmiş. Türkçe'de kul­landığımız "Muhakkak" kelimesiyle aynı köktendir. "el Hakkatü" keli­mesi de "kıyametin" bir diğer ismidir. Niye böyle isimlendirilmiş? Olacağı kesin de ondan. Yani kıyamet kesinlikle meydana gelecektir.

"Sana o Hakka'yı kim anlattı, kim Öğretti?" -

Allah (c.c) öğretmemiş olsaydı biz de bilemezdik. Yani kıyametin olacağını, bu dünyanın bir gün son bulacağını bizde öğrenemezdik. Bize öğreten Allah (c.c)'dır. Bize öğreten Peygamberimiz (S.A.V)'dir.[2]

 

4- Semud ile Ad (kavimleri) kıyameti yalanladı.

5- Semud (kavmi) aşırı (birşeyle) helak edildiler.

6- Ad (kavmi) ise uğultulu azgın bir fırtına ile helak edildiler.

7- Onu (fırtınayı), kökünden kazımak için onlar üzerine, yedi gece sekiz gün musallat eyledi. (Eğer orada olsaydın) O kavmi orada, içi boş hurma kütüğü gibi görürdün.

8- Onlardan geride kalan bir şey görüyor musun?

Ad ve Semud kavmine, hemen bir göz atmamız isteniyor. Hemenardından[3]

 

9-  Firavun'da, ondan öncekiler de," alt-üst olmuş (Lut kavmi) de aynı hatayı yapmışlardı.

10-Rablerinin Rasûlüne isyan ettiler. Bunun üzerine onları şid­detlice yakalayıverdi.

Firavun gibi Allahı ve Peygamberini yalanlayanlara bir göz atmamız isteniyor. Ad ve Semud kavmi peygamberlerini inkar ettiklerinden, kendilerini peygamberden üstün gördüler. Allah'ın ayetlerine ihtiyaçları olmadığını ifade ettiklerinden, kibirlenmelerinden, mallan, yaptıkları sa­rayları, köşkleriyle Allah'a başkaldırdıklarından dolayı, çok şiddetli bir şekilde cezalandırılmaları, bize haber veriliyor.

Hatta, Ad kavminin 7 gece 8 gün devam eden, şiddetli bir fırtınanın altında helak olup gittiklerini ve geriye kökünden sökülmüş hurma ağaçlan gibi kalakaldıklarını ve onların insanlarından geriye baki kalan, bir eserin bulunmadığını ifade ediyor.

Firavun ve Lut (A.S)'a isyan eden ve kötü ahlakı ilk defa başlatan, o kötü insanların da helak edildiklerini ve Nuh (A.S)'a iman edenlerin kurtarıldığını Allah (c.c) bize haber veriyor.[4]

 

11- Su taştığı vakit (Nuh'un yaptığı) gemide sizi biz taşıdık.

Kötülerin helak edildiğini iyilerin kurtarıldığını haber vermek sure­tiyle şöyle kısaca bir de Nuh (A.S)'a göz atmamız isteniyor. Bunları niye haber verdiğini de Rabbim açıklamış.[5]

 

12- Size bir ibret olsun, anlayışlı kulaklar anlasın diye yaptık.

Size bir öğüt olsun diye insanların kulaklarına bir bilgi, bir küpe ol­sun diye.

Mevlânâ bu ayetleri açıklarken mesnevisinde diyor ki; "Allah (c.c), bu binlerce yıl içerisinde geçmiş kafirlerden bazılarını bize örnek olarak veriyor. FiraVun'un, Ad ve Semud'un, Lut (A.S) ile Nuh (A.S)'ın imansız kavminin helakini haber veriyor.

Peki arna bu dünyadan cezasını çekmeden giden kafirler de var. Öyleyse neden bazıları cezasını bu dünyada çekiyor? Ayrıca bize de bildiriliyor. Cevaben diyor ki; Aslan, kurt ve tilki ava çıkmışlar. Ormanda avlanmışlar. Bir yaban öküzü, bir geyik ve bir tavşan avla­mışlar. Toplamışlar üçünü bir araya. Aslan Kurt'a demiş ki; taksimi sen yap. Kurt herkesin boyuna göre taksim etmiş. Efendim; şu yaban öküzü zat-ı alinizin olsun. Şu geyik benim olsun, şu tavşanda tilki kar­deşin olsun. Bunun üzerine Aslan pençesini bir attı, kurtun derisini başından çıkarıverdi. Yani kurdu Öldürdü. Sonra tilkiye dediki; taksimi sen yap. Tilki dedi ki; efendim, şu geyik sabah kahvaltınız olsun, şu ya­ban öküzü öğle ziyafetiniz olsun, şu tavşanı da akşam yatarken çerez yerine yersiniz. Aslan tilkiye sormuş. "Bu aklı sana kim verdi? Tilki "geçmişlerin başına gelenler bana ibret oldu efendim" demiş.

Mevlânâ diyor ki; mülk Allah'ındır. Avcı Allah'ındır. Av Allah'ındır. Yeryüzü Allah'ındır, Gökyüzü Allah'ındır, insan.Allah'ındır, insanın her türlü ihtiyacını yaratan Allah'tır. Yani her şey Allah'ındır. Öyleyse bu yer yüzünde kimin nerede, ne kadar nasibi var, hakkı var? Ne haram, ne helal? bunları belirleme hakkı da bütün bunları yaratana aittir. Binleri çıkıp bunları dinlemezse, Allah işte onlardan Ad'ı Semud'u, Firavun'u, Lut'un kavmini, ve Nuh'un kavmini helak ediverir ve tarihin direklerine de çekiverir."[6]

 

13- Sur'a bir defa üfürüldüğünde

14- Yer ile dağlar kaldırılıp bir çarpılışda paramparça edildiğinde,

15- İşte o gün olacak olan olur.

16- Gökyüzü yarılır artık o gün gevşer.

17- Melekler onun (gökyüzünün) etrafındadır. O gün sekiz melek, onların (meleklerin) üstünde Rabbinin arşım taşır.

O gün yeryüzü ve dağlar yerinden kaldırılır. Param parça edilir, ola­cak olan olur. Arş kelimesiyle Rabbimin otoritesinden bahsedilir. Yoksa Allah için zaman ve mekan söz konusu değildir.. Çünkü onları yaratan Allah'tır.

Biz yeryüzüne çakılıp kaldık, yeryüzüne bağlandık. Tarlalarımız, bağlarımız, bahçelerimiz, evlerimiz, çocuklarımız, eşlerimiz, dostları­mız ve yakınlarımız bize o kadar şirin görünüyor ki; bu güzellik ahireti unutturur gibi.

Allah (c.c) Ali İmran Suresinde (ayet 14) şöyle buyurur: ".... eşlerimiz gözlerimize güzel gösterildi, atlarımız, altınlarımız, gümüşlerimiz, ziy­netlerimiz ve hayvanlarımız bize güzel gösterildi." Güzel gösterilenler helal olanlar sa, o helalları elde etmekte sevaptır. Ama haramlar güzel gösteriliyorsa, o şeytanın bir süslemesidir, "Şeytan onlara amellerini güzel gösterir."[7] diyor Allah (c.c).

Bu güzel gösterilen mallarımız, bize, Ötesini unutturuveriyor. Kur'ân-ı Kerim'i çok okuyun. Göreceksiniz ki, hep ahiret hatırlatılmak-tadır. Niye? O Rahman ve Rahim'dir, şefkat ve merhametinden bahse­der. Tehlikeyi heran bize hatırlatır. Bunu da bizim için hatırlatmaktadır.

Mesela namazı anlatırken, hemen arkasından ahireti anlatı veriyor. Zekatta öyle, nafakada öyle, hukukta öyle.[8]

 

18- O gün (huzura) arzolunacaksiniz. Sizden hiçkimse hiçbirşey gizlenemez.

"Hepiniz Allah'ın huzurunda, Allah'a arzolunacaksınız." Bir tek kişi gizli kalmayacaktır.

Yanıp duman olan insanlar, denizde boğulanlar, elektrik sandalye­lerinde ölenler, canavarlar tarafından parçalananlar, kaynar kazanlarda cezalandırılıp yakılanlar, yanmış külleri havada savrulmuş olanlar, du­man olmuşlar o gün toplanacaktır. Hiçbir kimse Allah'tan gizli kalma­yacak.[9]

 

19- Kimin kitabı sağından verilirse: "İşte okuyun kitabımı" der.

20- "Doğrusu, ben hesabımla karşılaşacağıma inanıyordum" der.

21- Artık o hoşlandığı bir yaşantı içindedir.

22- Yüksek bir cennette.

23- Devşirilecekleri yakın.

Kimin kitabı sağ tarafından verilecek olursa, O şöyle der, "alın, bu­yurun benim kitabım," "Okuyun kitabımı." Yani sevincinden bunu söy­ler. "Yahu ben hesaba çekileceğimi zannediyordum. Ama Gafur ve Rahim olan Allah beni hesaba çekmedi" der.

Eğer imanımızı şeytan ve şeytanlaşmış insanlara kaptırmazsak, inancımızdan zerre kadar taviz vermeden Rabbimizin huzuruna bir va­racak olursak; Allah, "geri kalanı bana bırakın" diyor imanla gelin, ge­risini bana bırakın diyor Allah (c.c). îmanla gidebilmek çok zor. Çünkü dünya üzerinde imanımızı çalmak isteyen çok usta insanlar var. Dünyada özellikle eğitim kurumlan, in­sanların imanını çalma uzmanları yetiştiriyor. Bunlar dünyanın her ta­rafına, da gönderiliyor.

Gazete köşelerine ve televizyon ekranlarına oturmuşlar, üniversite­lerin belirli localarından bazı insanlar, insanların imanını çalma Ödevle­rini uzmanlık alanları olduğu için hakkıyla yerine getirip, uzmanlık ya­pıyorlar.

Biz sabahleyin uyandığımızda sevgili Peygamberimizin duasını yapmalıyız. "La ilahe illalahu vahdehu la şerike leh. Lahül mülkü velehül hamdü ve hüve ala külli şey'in kadir." Bizim imanımızı koruyacak en gü­zel sözleri söylemiş. "Allah'tan başka yaratan, yaşatan yöneten yoktur. Mülk O'na aittir, hamd O'na aittir. O her şeye gücü yetendir."

Peygamber Efendimiz bunu söyledikten sonra hayata adımını atıyor. O bizim de örneğimiz oluyor. İman üzere yatıp, iman üzere kalkmaya ve iman üzere yaşamaya çalışacağız. Bunu yaparsak Rabbim ahirette hesabımızı kolaylaştırıyor. Bizim razı olacağımız bir hayata bizi alıveriyor. Yüksek cennetler de hoş bir hayatın içine alıveriyor. Meyve dal­ları size doğru uzaniveriyor.[10]

 

24- Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyin için.

Yani dünyadaki yaptıklarınızın karşılığı olarak yiyiniz ve içiniz. Bu dünyada ektiğimizi, ahirette biçeceğiz. Bu, Rabbimin lütfü keremiyie olacak. Bizim bir iyiliğimiz, 10-100-700 katı ve daha fazlasıyla mükafa­tını görecektir.

Bu mükafat Rabbimin rahmetiyle elde edilecek ama temel de bizim imanımızın tam olması şart. İmanımız doğrultusunda da amel-i sali-himiz şarttır. İmanımız, amelimiz ve halis niyetlerimizle yaptığımız iyi­liklerin, kat kat karşılığını cennette vereceğini ifade ediyor Allah (c.c).[11]

 

25-  Kimin kitabı solundan verilirse "keşke kitabım bana verilme-seydi" der.

26-  "Ve hesabımın ne olduğunu bilmeseydim"

27- Keşke (ölümle herşey) bitmiş olsaydı.

28- Malım bana fayda vermedi.

29- Saltanatım da gitti.

30- (Meleklere) "Onu yakalayın bağlayın"

31- Sonra cehenneme sallayın.

32- Sonra boyu yetmiş arşın olan zincire bağlayın 33-Çünkü O yüce Allaha inanmazdı.

33-Çünkü O yüce Allaha ininmazdı.

34- Fakirin yemeğine teşvik yapmazdı.

35- Onun için, burada onun hiçbir dostu yoktur.

36- İrinden başka yiyecek yoktur.

37- Onu ancak günahkârlar yer.

Ahirette kitabı sol tarafından verilenler feryat ediyorlar. Onlar piş­manlık içerisinde; "keşke kitabım verilmeseydi. Keşke ölüp yok olup gitseydim. Yani buraya gelmeseydim." diyecekler. Nebe suresinde de; ifade edildiği gibi; "keşke ben de diğer hayvanlar gibi toprak olsay­dım" diyecekler.

Hayvanlar ahirette hesap ve kitap için diriltilmeyecekler, toprak olup gidecekler. Cennetlikleri ve cehennemlikleri yok. Bunu gören kafir, "keşke ben de toprak olup gitseydim" diyecektir. Bu dünyada hayvan­lar gibi yaşayanlar, hatta hayvanlardan aşağı derekede yaşayan bu in­sanlar, ahirette; "keşke bizde ölüp yok olup gitseydik" temennisinde bulunacaklar.

Mallarının fayda vermediğini, saltanatlarının da, delillerinin de kendilerine hiç fayda vermediğini görecekler ve de bunu ifade edecek­ler. "Malım bana fayda vermedi." düşünün günümüz insanının biriktir­meye çalıştığı dolarlar fayda vermiyor, fabrikalar fayda vermiyor. Kime? imansıza.

Dünyadayken imansızlık doğrultusunda geliştirdikleri, bütün mantık oyunları yok olup gidecektir. Bütün saltanatları onlara fayda vermeyecektir. "Yeni dünya düzenini biz kuruyoruz, biz yönetiyoruz, sözümüz her tarafta geçer, istediklerimizi anında öldürüyoruz, istediklerimize hayat bahşediyoruz" diyenler, "saltanatım yok olup gitti" diyecekler.

Veya imansızlık konusunda, haşa "Allah yok, ahiret yok, Hz. Muhammed Peygamber değildir" diyerek, buna binbir çeşit delil geti­renler de aynı sözü söyleyecekler; "saltanatım, delillerim yok olup gitti." İmansızlıkla, fakirin karnının doyurulmasına teşvikte bulunma­mak. İnsanın bu özelliği hep yan yana geliyor. Yani fakire yardım et­meme hep imansızlıktan kaynaklanıyor.

Günümüzde de hepiniz bunu tecrübeyle görüyorsunuz. İstanbul'un zenginlerinin mahallesinde dilenci dolaşmaz. Bir de dolaştırmıyorlar. Bekçileri tarafından sitelerinin kapısından içeri alınmazlar. Dükkanla­rının önünden geçirtilmez.

Ama dilenciler cami kapısına geliyorlar. Deneme yanılma usulüyle geliyorlar. Çünkü bu memlekette içinde merhamet kırıntısı kalmış bir kaç insan varsa, oda hala camiye gelenlerdedir diye düşünüyorlar.

İmanı olanın merhameti olur. İmansız olanın merhameti olmaz. İmam olmayan merhamet etmez. Mesela İsrail'in imanı olmadığından dolayı, Filistinli o gönülleri bembeyaz, yüzleri siyah, esmer delikanlı­larımıza işkencenin her çeşidini tattırarak, yurtlarından çıkararak-, dün­yanın gözü önünde mallarını gasbederek, yakarak yok ederek yürüyor­lar.

Aynı şekilde Ruslar Çeçenistan'da ve Türki cumhuriyetlerinde, Sırplar Bosna'da ve Kosova'da, Hindistan Keşmir'de, Fransa destekli Cezayir'de vede dünyanın daha pek çok bölgesinde aynı zulmü işliyor­lar. Amerika inşam öldürmek, yok etmekle saltanatını sürdürüyor.

Aziz olan Allah'a iman etmediklerinden bütün bunları yapıyorlar. " Ama hocam parasında bile "Allah'a iman" yazıyor" diyebilirsiniz. Parasında iman yazmak önemli değil. Siz de paranıza yazsanız ne ifade eder. Gönlünüze yazmadıktan sonra, yazılanı hayata geçirmedik­ten sonra, Allah'ın son kitabı olan Kur'ân'a iman etmedikten sonra, Allah'ın Rasûlüne iman etmedikten sonra ne yazar. Ebu Cehil'de iman ediyordu. "Ebu Cehle ve onun ananelerine; "yeri ve göğü kim yarattı?" deseniz. "Elbette Allah yarattı" derlerdi. Fakat bu iman   onlara fayda vermiyor. Halbu ki o kafirler "Azim" olan Allah'a iman etmediler, faki­rin karnının doyurulmasına teşvik etmediler.

Bakınız Türkiye'de teşvik paraları kimlere veriliyor? Kazanı yağlı olanlara veriliyor. Tirilyonları olanlara tirilyon veriliyor, milyarı olanlara milyar veriliyor. Peki milyonu dahi olmayanlara ne veriliyor!? "yahu sen zaten bu açlığa talimlisin, alışkınsın sana nasihat verelim" denili­yor. Bu konuca profesör olanlar da akıl veriyorlar, bu işin böyle olaca­ğına dair.

"Onların ahirette hiçbir dostları olmayacaktır." Yedikleri "gıslhV'dir. Yani kendi tenlerinden eriyip akan irinler, kendilerine içirilecektir. Buna yürek dayanmaz. Ancak Allah'a isyan eden, Allah'a iman konusunda hata eden, yanlış yapan, yanlış yolda yürüyen insanlar bu "gıslin'den" yiyeceklerdir. Binlerce kafirin yanmasından meydana gelen irinler, bin­lerce derecede sıcaklıkta tekrar geri içirilecektir.[12]

 

38- Yoo!, gördüğünüze yemin ederim.

39- Görmediğinize de yemin ederim ki,

40- Şüphesiz O (Kur'ân), değerli bir elçinin sözüdür.

41- O bir şair sözü değildir. Ne kadarda az iman ediyorsunuz.

42- Sihirbaz sözü de değildir. Ne az düşünüyorsunuz.

43- Alemlerin Rabbinden indirilmedir.

44- Eğer (kendine ait) bazı sözleri bize isnad etseydi.

45- Elbette onun sağ elinden yakalardık.

46- Sonra onun can damarını keserdik.

47- Sizden hiçbiriniz ona engel olamazdı.

48- Şüphesiz Kur'an Allaha karşı gelmekten sakınanlara bir öğüttür.

Hayır! Gördüklerinize ve görmediklerinize yemin olsun ki, O çok de­ğerli bir elçinin sözüdür. O bir şair sözü değil. Yani Kur'ân-ı Kerim şair bir insanın sözü değil. Bu sevgili Peygamberimizin (S.A.V) Rabbinden getirdiği bir kelamdır. "Bu alemlerin Rabbinden indirilmiş bir kelamdır." Eğer bunu peygamber kendiliğinden uydurmuş olsaydı, onu güçsüz bı­rakır ve O'nun şah damarını koparırdık." diyor Allah (c.c). Bu Kur'ân-ı Kerim müttakiler için bir nasihattir.[13]

 

49- Şüphesiz aranızdaki yalanlayanları biliriz.

50- Muhakkak o (Kur'ân) kafirler için hasret (iç yarası)fdir,

51- Şüphesiz o (Kur'ân), kesin bilginin ta kendisidir.

52- Öyle ise Yüce Rabbinin adıyla teşbih et.

"Biz içinizden Allah'ın dinini yalanlayanları biliyoruz. Bu kafirler için bir pişmanlıktır, bu yakin bir haktır" dedikten sonra "Azim olan Rabbinin ismiyle teşbih et veya RabbininAzim ismiyle teşbih et" diyor Allah (c.c). Biz de teşbihimizi yapıyoruz. Nerede yapıyoruz? Beş vakit namazımızda, rûkûlanmızda, "Sübhane Rabbiye'i Azim" diyerek, Azim olan Allah'ı (c.c) teşbihle devam ediyoruz. Bunu söyleyenler başka­larının büyüklüğüne inanmaz.[14]

 



[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/41-42.

[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/42.

[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/43.

[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/43-44.

[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/44.

[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/44-45.

[7] Ankebut 38.

[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/45-46.

[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/46.

[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/46-48.

[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/48.

[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/48-51.

[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/51-52.

[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/52.


Önceki Sayfa
Fihrist
Sonraki Sayfa
Ana Sayfa Dön ///