Medine devrinde nazil
olmuştur 12 ayettir. Bu iki sayfalık sûrei celi-le'nin bir bölümünde, yani
birinci sayfasında; evlilikte geçim sağlanamamış, izdivaç olmuş ama imtizaç
olamamışsa, eşlerin birbirleriyle geçinmesine imkan kalmamışsa bütün bir
hayatını zehir etmemek ve bu aile hayatının bu dünyada zindana dönmesini
engellemek üzere Allah (cc) nikahı meşru kıldığı gibi, "talak'ı" da
meşru kılmıştır. Sûre ismini
de bu konudan
almıştır.
Bu sûre, İslam
hukukunun aile hukuku ile ilgili bir bölümünden bahsetmektedir. Kur'anı Kerim
bizim karşılaşabileceğimiz bütün siyasal, sosyal ve hukuki konularımızın
cevabını en güzel şekliyle vermiştir. Neyi, nasıl yapacağımızı Allah (cc) bize
öğretmiştir. Kur'an-i Kerim surelerinin isimleri bile birçok şeyi
çağrıştırmaktadır.
Biz Kur'an-ı Kerim'i
okurken hukukumuzu okuyoruz. Namazımızda da bu sureleri okurken hukukumuzu
okuyarak Allah'a ibadetimizi yapmış oluyoruz. Dünyanımn hiç bir yerinde, hiç
bir hukuk ibadet olmamıştır. İşte 1400 senelik zaman içerisinde Efendimiz
dönemi, Emeviler, Abbasiler, SelçukJular ve Osmanlılar da insanlar çok mutlu
bir hayatı yaşamışlarda ve yedi iklimi cihana da adaleti götürmüş]erse, bu
inandıkları Kur'am; hem okuyarak, hem de ibadet kitabı olarak kabul
etmelerinden kaynaklanmaktadır.
Günümüzde rejimden
şikayet edenler diyorlarki; "bir yerde yanlış yapıyoruz" Ama nerede?
derken, bu olumsuzlukları şahısların üzerine at]veriyorlar. Peki ama rejimi
idare eden o şahıslar gidince düzeliyor mu!? Düzeİmiyor. O idarecilerin yerine
yenisi geliyor. Ama olumsuzluklar devam ediyor.
Öyleyse bu
olumsuzlukların, insanlarla alakası yok. İnsanları yönlendiren şeyler vardır.
Her insan t yönlendiren de onun edindiği kültürüdür, inancıdır. İnancımız ve
kültürümüz eğer Kur'an'a göre yönlendirilmiş olsaydı; cana kıymanın günahının
en büyük günahlardan olduğu ve ceza olarak cehennemde uzun süre yanılacağı,
daha çocukken öğretilmiş olsaydı, Allah'ın yarattığı bu şaheseri, bir kurşunla
yıkmanın en büyük günahlardan olduğu öğretilmiş olsaydı, yine bin liradan,
milyarlarca dolara kadar, bütün paraların bir ku! hakkı olduğu ve kul hakkını
haksız yere zimmetine geçiren insanın, ahirette mutlak surette kaçışının mümkün
olmadan cezalandırılacağı bildirilmiş olsaydı; bu günlerde şikayetçi ol-.
duğumuz, bu ahlaksızlıklar ve kötülükler başımıza gelmezdi, Allah (c.c.)
Kur'an-ı Kerim'de bizim bütün hukukumuzu bildirmiştir.[1]
1- Ey
Peygamber, kadınlarınızı boşayacağınızda iddetleri içinde boşayın ve iddcti
sayın. Rabbiniz AHah'dan sakının. (İddeti bitinceye kadar) Evlerinden
çıkarmayın, onlar da çikmasmlar. Ancak apaçık bir kötülük yaparlarsa
(çıkarabilirsiniz). İşte bu Allah'ın koyduğu kanunlardır. Kim Allah'ın koyduğu
kanunları çiğnerse kendine zulmetmiş olur. Bilemezsin belki de bundan sonra
Allah bir iş meydana getirir (de eşlerin beraberliği devam eder.)
"Ey
peygamber!" Hitap efendimize ama hüküm umumidir. "Hanımlarınızı
boşadiğınızda" diyor. Boşanmama konusunda Kur'an-ı Kerim'de birçok ayet-i
kerime bizi öğütler. Ama boşanma mecburiyetinde kalmışlarsa, yani aile
yuvasının devamı temin edilemiyecekse ve boşanmaya karar vermişlerde,
boşanmanın şekli de bu ayette öğretiliyor.
Bu ayete dayanarak
fakihlerimiz bize şöyle öğretiyorlar. Sünni olan boşanma şudur; Bir eş hanımını
boşamaya karar vermişse, hanımının aybaşı hali bitmiş ve banyosunu almışsa onu
bir talakla boşar.
Sonra evde beraberlik
devam eder. Bir odada biri, diğer odada biri kalır. Yemeği yerler ve bir aybaşı
durumuna kadar daha beklerler. Kadının aybaşısı geçip banyosunu yapınca, ikinci
talak'mı verir yine beklerler. Aynı evde üçüncü aybaşı hali gelir, aybaşı biter
ve banyosunu yaptıktan sonra üçüncü talak'mı verir ve böylece ayrılırlar, böylece
evlilik bitmiş olur.
Allah (c.c.) ayet-i
kerimesinde; Niye bunu böyle tarif ediyor? Fakihlerimiz şöyle ifade etmişler;
olaki kızgınlıkları geçer, ve evliliklerine devam ederler diye. "Müddet
dolunca üçüncü bir talakı vermeden önce, bir daha düşünülmesini istiyor. Netice
de ya iyilikle ayrılmak, yada iyilikle beraberliği devam etirmek, ama her
halükârda ayrılmada şahit getirilmesi tavsiye edilmiştir. Allah (c.c.)
insanlara böyle nasihat eder. Allah'a ve ahirete de biz inandığımıza göre
boşanmalarımızda bile kuralına uyacağız.
Efendimiz (s.a.v.);
"he/alfarm en kötüsü talaktır" buyurmuş.[2]
Efendimizin hadisi şerifinden anlaşıldığına göre; bir erkeğin -fahişe
olanların dışında,- kadınını boşamaması tavsiye edilmektedir.
Günümüzde islam
hukukuna sataşmalar yapılmaktadır. Diyorlar ki; İslamda boşanma çok
kolaylaştırılmış, böylece kadının hakları zedelenmektedir.!!" Birineisi
doğru. İslam'da boşanma, çok kolaylaştırılmıştır. Boşadım demekle boşanabilir,
ama "boşadım" kelimesini yetmiş seksen senelik ömründe, bir defa
bile söylemez. "Ama hocam benim beyim veya komşum söylüyor"
diyebilirsiniz. O beyiniz veya komşunuz islam'a göre eğitihnediği,
"boşadım" kelimesinin yüklendiği değeri, bu günkü düzene göre
eğitildiği için anlayamamıştır.
Buna rağmen dinine
bağlı, İslam'ı yaşayan eşler arasında boşanma olayları son derece azdır. En
fazla boşanma vakası; yaşantısını en fazla batıya göre ayarlayanlarda
olmaktadır. Batıda boşanma zorlaştı-nlmasına rağmen, boşanmalar müslürnan
toplumlarda çok daha fazladır. İşte Allah'ın koyduğu kurallar bunlardır.
Allah'ın kanunlarını, sınırlarım çiğneyen, kendine zulmeder.
Şu anda Türkiye'de ve
dünya genelinde insanların rahatsız oldukları bütün konuların temelinde;
Allah'ın göndermiş olduğu kurallara insanların riayetsizliği yatmaktadır. Ama
Allah'a hamdü senalar olsunki, yanlışımızı anladık. Allah'ın tevbe kapılan
açıktır. Ferdi olarak dualarımızı yaparken, toplum olarakta dua yapıyoruz.
Toplum olarak duamız nedir? Bulunduğumuz durumdan şikayetçi olmamız, bir
duadır.[3]
2-
(İddetlerinin) sonuna geldiklerinde, ya meşru bir şekilde onları tutun veya
meşru bir şekilde ayrılın. Sizden iki adil kişiyi şahit yapın. Şahitliği Allah
için doğru yapın. Allah'a ve ahiret gününe iman edenlere, işleri böyle öğüt
verilir. Kim Allah'dan sakınırsa onun için bir çıkış yolu kılar.
3- Ve onu
hesap etmediği yerden nzıklandırır. Kim Allah'a tevekkül ederse, O ona yeter.
Şüphesiz Allah emrini yerine getirendir. Allah herşeye bir ölçü koymuştur.
Bunlar öyle cümleler
ki, herbirisinin en az birer saat açıklanması gerekir. Eşlerin ayrılmasında
rızık endişesi duyulmasın, Allah'ın rızasını düşünsünler. Yani ben eşimden
ayrıhrsam Allah bundan hoşlanmaz, çünkü efendimiz, "helallarm Allah
katında en hoşlanmayanı talaktır" yani boşanmadır, buyurmuş demeliyiz.
Boşanmanın temelinde
rızık endişesi olmamalıdır. Allah insanların hiç hesab etmediği yerden rızkı
verir. "Bu candır ve Allah bunu bana emanet etmiş" diyecektir.
Emanete hiyanet etmemek gerekir. Kişiler kendisi için ibadet olduğunu bilecek
olursa, aşkla şevkle birbirlerini severler, hoşa gitmeyen hareketleri de,
gözlerinde güzel hale getirebilirler.[4]
4-
Kadınlarınızdan hayızdan kesilenlerle, hayız görmeyenlerin (iddetlerindeıı)
şüphe ederseniz, (iddetleri) üç aydır. Hamile kadınların (iddetleri)ki ise,
doğumlarını yapıncaya kadardır. Kim Allah'dan sakınırsa işinde kolaylık kılar.
Peki aybaşı görmeyen
kadınlar olursa!, Allah (c.c)o taktirde; "onların, suresi üç aydır"
diyor. Üç ay bekledikten sonra tamamen ayrılmış olurlar. Yani kadının bir başka
erkekle evlenme hakkı doğar. Peki ya boşanan eş hamile ise? Onun da cevabını
vermiş Rabbim; "Hamile olan kadınların iddetleri, doğumunu yapmasına
kadardır. Doğumunu yaptığı an iddeti biter.[5]
5- İşte bu
Allah'ın size indirdiği emridir. Kim Allah'dan sakınırsa, onun günahlarını
gizler ve onun mükafatını büyütür.
İşte Allah(cc)
emirlerini indiriyor. Kim Allah'tan korkar ve indirmiş olduğu kurallarına
riayet ederse; onun bütün kötülüklerini örter, affeder ve onun mükafatını da
büyütür, sevabını da artırır Allah (cc).[6]
6- (İddet
bekleyen) O kadınları, gücünüz yettiği kadar kendi oturduğunuz yerde oturtun.
Onları daraltmak için zarar vermeyin. Eğer hamile iseler doğum yapıncaya kadar
nafakalarını verin. Eğer sizin için (çocuğu) emzirirlerse (o boşanmış kadına
ücretlerini yerin. Meşru bir şekilde aranızda müşavere edin. Eğer güçlükle
karşılaşırsanız bir başka kadın onu emzirir
Boşanmış kadınlar, üç
ay başı müddetince aybaşı görmüyorsa, üç ay süre ile onun bakımı, iaşesi,
ibatesi yani yiyeceği, içeceği, meskeni kocası tarafından gücü ile orantılı
olarak nafakası verilecektir.
Eğer hamile ise,
doğumunu yapıncaya kadar onun yatacağı, yiyeceği, içeceği yine kocasının
gücüyle orantılı olarak nafakası verilecektir. Hamile kadın doğumunu yaptıktan
sonra, boşanmış ve iddet bekliyorsa, karı koca beraber otururlar, iyilikte
anlaşırlar. Kadın; "ben çocu-. ğumu emziririm" diyorsa emzirir.
Kadın; "ben çocuğumu emziririm ama ücret isterim" deme hakkına da
sahiptir. O zaman kocası, çocuğunu emzirme konusunda ona ücret ödeme
mecburiyetindedir.
Ama istediği ücret çok
fazla ve kocanın gücünü aşarsa, o zaman koca da ona emzirmeye karşı o parayı
verme mecburiyetinde değildir. "Başka, bir bakıcı bulacağım" deme
hakkına sahiptir.
- Rabbimin burada bize
tavsiye ettiği; öz annesinin bakmasıdır. Ancak; "aranızda anlaşmada bir
zorluk çıkacak olursa, bir başka süt anne veya bir başka bakıcı bulursun"
diyor Allah .(c.c).[7]
7- Varlıklı
olan nafakayı varlığına göre versin. Kimin de rızkı kendisine kisılmışsa
Allah'ın kendisine verdiği kadar nafaka versin.
Allah hiçbir kimseye
verdiğinden başka yük yüklenıez. Allah zorluk-dan sonra kolaylık kılacaktır.
Herkes gücü oranında
eşine nafaka versin ama kişi fakir ise, o da Allah'ın kendisine verdiği kadar
versin. Çünkü AUah(cc) hiçbir kuluna gücünün yetmediği yükü yüklemez. Allah
(c.c.) verdiğinden ister. Allah bir zorluktan sonra kolaylık halkeder.[8]
8-
Rablcrinin ve onun Rasüllerinin emrinden çıkan nice şehir halkını biz çetin
bir hesaba çektik ve onları görülmedik bir azapla cezalandırdık.
Kurallara uymazsak ne
olur? Rabim diyor ki; Rabbinin emrine, Rasulünün emrine karşı gelen nice
şehirleri helak ettik. Şiddetli bir şekilde hesaba çektik ve hiç
tanımadıkları, bilmedikleri bir azabla azab ettik.[9]
9-
Yaptıklarının karşılığını tattılar ve işlerinin sonu hüsran oldu.
10- Allah
onlar içiiı şidetli bir azab hazırladı. Ey iman eden akıl sahipleri!, Allah'tan
sakının. Allah size zikri (Kur'an'ı) indirdi.
Allah onlar için şiddetli
bir azab hazırlamıştır. Ey akıl sahipleri! Allah'tan sakının, Allah'ın
kurallarına uyun. Akıl sahipleri kim? Akıl sahipleri iman edenlerdir. Ey iman
eden akıl sahipleri demek oluyor. İman etmeyenler akıl sahibi sayılmazlar.[10]
11- İman
edip ameli salih işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, apaçık
ayetleri size okuyanı peygamber (gönderdi). Kim Allah'a iman eder, ameli salih
işlerse, onu ebediyyen kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere koyar.
Allah onun için gerçekten güzel rizık vermiştir.
Size apaçık Allah'ın
ayetlerini okuyan Rasulü gönderdi Allah (cc). Hem apaçık ayetler manasına
geliyor, hem de her şeyi açıklayan Allah'ın ayetleri manasına geliyor.
İman edip ameli salih
işleyenleri küfrün karanlıklarından imanın aydınlığına çıkarmak için. Kim de
iman edip ameli salih işleyecek olursa, onu altından ırmaklar akan cennetine
koyar. Allah onun için çok güzel azıklar hazırlamıştır.[11]
12- Allah
yedi göğü ve bir o kadar da yeri yaratandır. Allah'ın her şeye gücü yettiğini
ve Allah'ın herşeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz diye, bunların arasında emri
iner durur.
Allah yedi kat semayı
yarattı, benzeri yeri de yarattı. Onların arasında Allah'ın emride inmektedir.
Yani Allah'ın(cc) -bu tabiatın devamlılığını sağlamak üzere emri devam
etmektedir. "Her an Allah (cc) eşyaya tecelli etmekte, yaratması devam
etmektedir. O her şeye kadirdir.
Allah her şeyi ilmiyle
kuşatmıştır. Tabiat kanunları Allah'ın koyduğu şekliyle devam ederse,
düzenlilik devam ediyor. Yıldızlar kendi yörüngesinde, denizler ve dağlar
kendi kanunları içerisinde devam ediyorlar. İnsanoğlunun da düzeninin güzellikle
devam etmesi için; Allah'ın koyduğu kurallara uymaları gerekiyor.
Allah'ın tabiat
kanunlarıyla, Kur'an'mda koyduğu kanunlar tarafımızdan uygulanacak olursa; hem
tabiatla bizim aramızda barış sağlanmış olur, nemde şahıslar, aileler ve
milletler arasında barış sağlanmış olur.[12]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/523-524.
[2] Ebu Davut Talak 3
[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/524-526.
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/526-527.
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/527-528.
[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/528.
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/528-529.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/529-530.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/530.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/530-531.
[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/531.