Arabın dilinde Tegabûn; insanların
birbirlerini aldatması manasına gelir. Hukuk dilinde de"fahiş"anlammda,
kullanılıyor bu kelime. Yani mal alım ve satışında taraflardan birinin diğerini
aşırı derecede aldatması manasına geliyor.
Allah'a inanmamış
insanların birbirlerini aldatarak yollarını sapıtması manasına gelir. Allah'a
inanmamış; siyasilerin, askerler ve bürokrat kesimin, mafya babalarının,
sanatçıların, yazarların, çizerlerin birbirlerini kandırmaları söz konusudur.
Nasıl kandırıyorlar?
Cehenneme doğru giden yollan güzel göstermek suretiyle, "Aaa! bu kötülükleri senmi
söyledin? Senin için şu madalyayı veriyoruz", "Aaa!
Böylesine ahlaksız bir filmi sen mi çevirdin? Sana bilmem ne ödülü
veriyoruz" diyerek, insanların ahlaksızlık ve cehennem yolundaki
ilerleyişine, biraz daha katkıda bulunmak suretiyle onun ileride düşeceği yolu
göstermeden, tuzağa, dolayısjla cehenneme düşürme olayıdır.
Bu sure de Medine devrinde nazil olmuş, 18 ayettir.[1]
1- Göklerde
ve yerde her ne var ise Allah'ı teşbih eder. Mülk O'na aittir. Hamd de O'na aittir. O her şeye gücü yetendir.
"Göklerde ve Verde olanlar Allah'ı teşbih ederler" Buna insanlar,
Melekler, yıldızlar, denizler, çiçekler, böcekler kuşlar, taşlar bütün yaratılmışlar
da dahildir. Öyleyse gördüğümüz, görmediğimiz herşeyin
Allah'ı teşbih ettiğine inanacağız.
Bu mülk O'na aittir. O
yaratılan herşeyin sahibidir. "Ben de evimin
tarlamın sahibiyim" diyorsanız bu doğrudur. Mülkiyet hakkını Allah kullarına
tanımıştır. Ama şunu bilin ki, bütün bu sahip olduklarınız daha önce başkasına
aitti. Bizler intifa hakkını elde ediyoruz, bir müddet faydalanıyoruz, sonra
çekip gidiyoruz.
O malım dediğiniz şeyler
bir başkasının eline geçiveriyor. Bizimkiler geçici
mülkiyet. Yarattığı andan itibaren, yok edeceği ana kadar mülkiyet O'nu
Yaratanındır. Yarattığı herşeyin mülkiyet hakkı'da Allah'a aittir.
Övgü ve Hamd O'na aittir. Mülk kiminse Övgü ve hamd
de ancak O'na ait olabilir. O herşeye gücü yetendir. Hz. Aişe validemiz bize haber
veriyor. Peygamberimiz (s.a.v.) sabahleyin yatağından uyandığında ilk söylediği
söz su idi. "Lailahe illalahu
vahdehu la şerike leh lehül
mülkü ve-lehül hamdü ve hüve ala külli şeyin kadir" Ne demek? Bu sünnete uymak
bize bir çok faydalar sağlayacaktır.
Sabahleyin bunu
söylemenin faydası şudur. Biraz sonra dışarı çıkacağız, birileri karşımıza
çıkar ve yolumuzu çevirir ve şöyle derse; "Yaratmak, yaşatmak Allah'a
aitse bile, yönetmek Allah'a ait değildir." Biz onlara karşı sabahın erken
saatinde kendimizi psikolojik olarak hazırlıyoruz. "Allah'tan başka
yaratan, yaşatan ve yöneten yoktur." diyerek kendimizi hazırlıyoruz.
Kim ne derse desin
yüreğimizi sağlam tutmalıyız. İmanımızı yeniden tazeliyoruz. Çünkü bir küçük
ölümden uyandık -Uyku küçük bir ölümdür-yeniden iman tazeliyoruz. O taze bir
imanla hayata atılıyoruz. Bu benim sahip olduğum herşey
Allah'a giden yolda beni engellemez. Çünkü mülk O'nundur. Bu benim kullanmam
geçici kullanmadır diyoruz. Övgüler Allah'a aittir. Hamd
Allah'a aittir. Biz sevgili Peygamberimize bile hamd
etmiyoruz. Çünkü ölümlülere hamd edilmez. Biz
peygamberimize salat-ü selam getiriyoruz.
"O herşeye gücü yetendir" buyruluyor.
Çağımız yeni bir ilah türetmek için gayret gösteriyor. Özellikle buna aydın
denen veya aydınım diyen insanlar çanak tutuyor. Biz çocukluğumuzda şunu
öğrenmiştik. "Allah vardır, birdir ortağı yoktur, her yerde hazır ve
nazırdır." Yani heryerde vardır ve heryerde bizi görmektedir.
Şimdi Allah'a iman
etmeyi gericilik kabul eden bir kısım karanlık adamlar diyorlar ki; "filan
devlet vardır, birdir ortağı yoktur, (eskiden Rusya vardı o da gitti) her yerde
hazırdır, uydularındaki teleskoplarıyla her yerde nazırdır" diyorlar.
Allah'a inanamayan bu
insanlar kendileri gibi bir insanı ilahlaştırma tarafına gidiveriyorlar.
Yüreklerinize korku salmaya çalışıyor. Basın yayın yoluyla bunu duyuruyorlar.
Ancak mü'min insan diyor ki; herşeye.
gücü yeten Allah (c.c.) dır.[2]
2- O'dur
sizi yaratan. Böyle iken kiminiz kafir, kiminiz mü'mindir.
Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir.
Herşeye gücü yeten Allah sizi de yaratmıştır Ama sizin
içinizden bir kısmınız Allah'a iman etmiş, bir kısmınız inkar etmiştir.
Dünyanın en deli ve geri zekalı adamı kim deseler. Ben inanmayan insan derim.
Çünkü inkarcının herşeyi kendi dili, kulağı vb. bütün
azaları Allah'ın varlığını ve birliğini haykırıyor.
Allah yaptıklarınızı
görmektedir. Herşeyin Allah'ın gözetimi ve denetimi
altında cereyan ettiğini hiç hatırımızdan çıkarmayalım.[3]
3- Gökleri
ve yeri hak ile yarattı ve sizi şekillendirdi ve şekillerini de güzel yaptı.
Dönüş O'nadır.
Gökleri ve yerleri
gerçek bir hikmet üzerine yaratan O'dur. Size en güzel şekilde suret vermiştir.
Sizi en güzel şekilde yaratmıştır. Bu hem dış görüntümüz, hem de iç donanımımız
vede sevinçlerimiz, üzüntülerimiz, kederlerimiz gibi
duygularımız O Alîah tarafından yaratılmıştır.
Aynanın karşısında
saatlerce makyajını tazeleyen kardeşlerim! Aynadan kendinizi seyrederken, o
güzelim vücudunuzu yaratan Allah'ı da düşünüverin. Renklerimizin ve
dillerimizin çeşitliliği de Allah'ın ayetlerindendir.[4]
4- Göklerde
ve yerde olanların hepsini bilir. Gizlediklerinizi ve açıkladıklarınızı bilir.
Allah göğüslerin özünü bilir.
Aslında bu ayet-i
kerime'yi levhalaştınp, mafya babalarının, mafya
siyaset ilişkileri kuranların gittikleri klüplerine asmak lazım.
Allah (c.c) diyor ki;
Allah göklerde ve yerde olanı bilir. Gizlediğinizi de bilir, açığa
çıkardığınızı da bilir!' Bu inanç olarak çocuğa daha ilk okuldan önce verilmeli.
Bu Anne eğitimiyle verilmelidir.
Eğitim konusunda
dünyanın hiçbir kurum ve kuruluşu Müslümanların önüne geçemez.
Batıda eğitim 3-4 yaşında başlıyor. Bizim eğitimimiz ana rahminde başlıyor.
Geçmiş menakib kitaplarını okuyoruz; "Filan
zat'ın annesine soruldu. Siz bu çocuğunuzu nasıl yetiştirdiniz? denildiğinde; o
benim karnımda iken ben ona her gün Yasin okudum. Hep Kur'an
okuyarak büyüttüm" diyor.
Günümüzde çocuk
ilmiyle uğraşan doktorlar bunun faydalı olacağını söylemektedirler. Dışardan
gelen kelimelerin titreşimleri o çouğun karakteri
üzerinde etkisi vardır. "Anneler- babalar! Kadın hamile iken kavga
etmeyin" diyor doktorlar. Çünkü sizin yaptığınız kavgadan çocuk
etkilenmektedir. Bizim dinimiz ise bunu daha öncesinden hayat haline
dönüştürmüş.
Dünyanın en güzel
kelamını söyleyerek çocuğunu ana rahminde büyütmüş. Dünyaya geldiği an
kulağına; "AUahu ekber,
Allahu ekber" diyerek
6 defa ezan da 6 defa da kamette olmak üzere 12 defa "en büyük
Allah'tır" diye mesajını vermiş. Yavrucuğum ileride filan devlet, filan
adam en büyük diye önüne geçmeye kalkışabilirler.
Sakın inanma. "En büyük Allah'tır" diye eğitimimize dünyaya geldiği
an "Allahu ekber'le"başlıyoruz
Şimdi bizim
hayatımızdan Kur'an kaldırıldığı için pejmürdeliğimiz
devam ediyor. Ama Allah'a hamdü-senalar olsun ki
milletimiz topyekün küfrün bize fayda vermediğini
anladı imana doğru bir dönüşün içerisine girdi. "Allah gönüllerden geçeni
bilmektedir"
Ey insanlar! iyi bilinizki gönlünüzden geçenler Rabbimiz tarafından
bilinmektedir. Öyleyse gönlümüzden de güzel şeyler geçsin. Güzel şeyler
düşünün, çirkinliği gönlünüze almayın.[5]
5- Daha
Önceki kafirlerin haberi size gelmedi mi? Onlar işlerinin vebalini tattılar.
Acıklı azap onlar içindir.
Sizden önceki
kafirlerin başlarına gelenlerin haberi size gelmedimi?
Onlar veballerini tattılar. Yani cezasını çektiler, onlar için acıklı azab vardır. İnkar edenlerin cezalan bize bildirilmiş. Hud kavmi; Nuh kavmi, fravun'un
helak edilişi bize bildirilmiş; "sizde ahirette
aynı cezalara çarptırılabilirsiniz. Aklınızı başınıza alın. Bunlar sizin için
ibret olsun" diyor Allah (c.c).[6]
6- Çünkü
onlara Peygamberleri açık delillerle gelmişti de: "bir insan mı bize yol
gösterecek?" demişlerdi. İnkar ettiler, yüz çevirdiler. Allah da onlara
muhtaç olmadığını gösterdi. Allah zengindir, öğül-müştür.
Niçin küfre
düştüklerini açıklıyor. Peygamberleri kendilerine apaçık delillerle
geldiklerinde apaçık ayetlerle geldiklerinde diyorlar ki; "bize bir adam
mı yol gösterecek? Yani sevgili peygamberimizin insan olması nedeniyle karşı
duruyorlar.
Hatta Mekke'liler diyorlar ki; "Allah peygamber olarak bula bula bir yetim mi buldu? Peygamberlik illa bir insana
gelecekse; ya Mekke'nin ileri gelen eşrafından filan
adama yada Taif in en büyük zengini filana gelmesi
lazımdı diyorlar. Kur'an bize bunu naklediyor.
Geçmişteki kafirler
ile günümüzdeki kafirin karakteri aynıdır. Günümüzde de herşeyi
yapmaya kendilerinin layık olduğuna inananlar var. "En güzelini biz
düşünürüz, en güzelini biz yaparız" diyen despotlar. Bu gün bunu
söyleyenlerin ataları geçmişte; biz bu yetimin peşinden mi gideceğiz? deme
cüretini ve küfrünü göstermeşlerdi.
Biz insanları esas almıyacağız. "Sen söyleyene bakma, söylenene bak"
diye bir söz vardır. En fakirin ağzından çok güzel bir hikmet çıkabilir.
Delinin ağzından da çok güzel bir hikmet çıkabilir. Şairlerden biri şöyle
demiştir;
-Ehli irfanım deyu hor bakma, hiçkimseye sen.
-Defter-i divana sığmaz, söz gelir divaneden.
Kültürlüyüm, akıllıyım
diyerek insanlara hor bakma. Deli zannettiğin adamdan Öyle bir cümle çıkarki, açıklamasını ancak bir kaç ciltte yapabilirsin.
Yani bizim dinimizde insanları hafife almak yok. Her insan ayrı bir şaheserdir,
hepsine saygı duymak bizim dinimizin gereğidir.
Rabbim zümer suresi 18. ayetinde şöyle buyurur: "Onlar her
sözü duyarlar, en güzeline uyarlar" En güzel sözde Allah kelamıdır.[7]
7- Kafirler katiyyen diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. Deki:
"Evet, Rabbinıe yemin olsunki
muhakkak diriltileceksiniz sonra elbette yaptıklarınız size haber verilecek.
Bu Allah'a çok kolaydır.
1400 sene önceki
kafirler bunu iddia ediyorlar. Günümüzde de aynı mantık var. Diyorlar ki; ahiret yok insanlar bu dünyadan giderler, tekrar bu dünyaya
gelirler. Hayır, Rabbime yemin olsun ki; tekrar diriltileceksiniz,
yaptıklarınızdan size haber verilecek. Bu da Allah için kolaydır.
Bir devlet dairesinde
memurların kulaklarına biri fısıldayıverse ve de-seki; "bugün daireye
gizli kamera konuldu, dairede olup bitenleri kayda alıyorlar." O dairede
çalışanlar o gün kıyafetlerine, konuşmalarına, gülmelerine, yürüyüşlerine ve
davranışlarına dikkât ederler. Gelen vatandaşa güler yüzlü davranırlar. Niye?
Gizli kamera kayda alıyormuş diye.
Kesinlikle biliniz ki,
bir çok ayet-i kerimede, meleklerin gizli kamerasına alındığımız bize
bildirilmektedir. Ve bütün hareketlerimizin ahirette
iyilerinin mükafatını, kötülerinin de cezasını göreceğimiz bildirilmektedir.
Melekler 24 saatimizin her anını kayda geçmektedirler.
Öyleyse söz ve davranışlarımıza dikkat edelim.[8]
8- Allah'a, Rasulü'ne ve indirdiğimiz Nur'a (Kur'an'a)
iman edin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
"İndirdiğimiz
nur" diye bahsedilen işte bizim gönlümüzü aydınlatan, evimizi aydınlatan
ve iman eden bütün toplumları aydınlatan Kur'an-ı
Kerim'dir. Efendimiz(a.s.)'ın evini nur gibi parlatan
sonra Mekke'yi, sonra Medine'yi aydınlatmış, sonra ışıklarıyla dünyanın her
tarafına kandil gibi -ashabıyla- ulaşmıştır.
Bütün basın-yaym organlarında bugünlerde karamsar tablolar çizilmektedir.
Niye? insanoğlunun kendi bulduğu ışık, kendini aydınlatamı-yorki, bütün insanlığı aydınlatsın. Onun için Allah (c.c.)
kendi katından kendi kelamım indirmiştir. O kelamını da "nur" diye isimlendirmiştir.
Niye? Çünkü bu nur bizim iç dünyamızı aydınlatıyor, içteki sorunları
hallediyor. Bu çok önemli. Binlerce, milyonlarca insanımız bunalımlar
geçiriyor.
Bir insanın içi aydın
olmazsa, dışının aydınlığının faydası yoktur. Ayakkabınız ayağınızı sıkıyorsa,
odanın genişliğinin size faydası yoktur. İçinizde bir karamsarlık varsa,
dışınızın her tarafını aydınlatsalar, size faydası yoktur. Onun için Kur'an kişinin ilk önce içini aydınlatır. "Allah var,
keder yok" der. Yunus şöyle demiştir:
"-Ne varlığa
sevinirim ne yokluğa yerinirim,
-Aşkın ile övünürüm,
bana seni gerek seni."
Allah (cc)'m aşkını gönlüne almışsa bir insan bir şeyi
kaybettiğinden dolayı üzülmez, bir şeyi kazandığından dolayı da sevinmez. Çünkü
o "şey" insandan daha değersizdir. Allah sizin yapmakta
olduklarınızdan haberdardır. İman etmişseniz de haberdardır, etmemişseniz de.
Yaptığınız işler iyi ise de kötü ise de haberdardır.[9]
9- Toplanma
gününde, sizi bir araya getirdiği günde... İşte o aldanma günüdür. Kim Allah'a
iman eder, salih amel işlerse onun kötülüklerini
örter ve onu orada sonsuza değin kalmak üzere, altından ırmaklar akan
cennetlere kor. İşte büyük başarı budur.
O toplanma gününde
hepinizi bir araya getirir Allah (cc). O gün aldanma
günüdür. Yani insanların aldandıklarını farkettiği
gündür. Dünyada iken bir çoğu farketmiyor.
Bal kabına dalan sinek
gibi, haramlara dalanlar da öyle. Önce harama kenarından, kıyısından dalar,
önce bakayım der, sonra dalayım der. Derken yanma varır, şöyle bir alayım,
şöyle bir ağzıma koyayım, bir defadan ne olur der. Böylece hortum girdikten
sonra ayaklar, ayaklardan sonra da kanatlarıyla beraber batıp kalır.
Kalkamayacağını anladığında zarar ettiğini anlar. İşte inkar edenler Cennetin
nimetlerini görünce
aldandıklarını
anlarlar.
"Kim Allah'a iman
ederse ve salih amel işlerse." Salih amel;
Allah'ın emrettikleri, Rasulü'nün bize örnek olarak
yaptıklarıdır. Bir işin iyi, güzel, doğru olduğunun Ölçüsü Allah'ın onu
emredip, emretmediğidir. Rasulü'nün onu uygulama
şeklidir. Allah(cc) emredip, Rasulü
de bize tarif etmişse, onu yapmak ameli salihtir. Bu
her şeye şamildir. Giysilerimizin tarzından, bir şehrin kurulmasına, şehrin
caddelerinin düzenlenmesine, evin düzenine kadar her şeye şamildir. Yani
inancınızın hayatınızda görülmesine ameli salih denir.[10]
10- İnkar
edip ayetlerimizi yalanlayanlar ise onlar ateş yaranıdırlar. Ve orada ebedi
kalıcıdırlar. Ne kötü bir dönüş yeridir.
Kafiri tarif ediyor
Rabbim. Kafir: Allah'ın ayetlerini yalanlayanlardır. Bazı insanlar; "ben
Allah'a iman ederim" diyor. Orada çaresizde ondan iman ediyor. Ebu Cehil de iman ediyordu. "Ebıı
Cehil ve avenelerine sorulsa; Yeri ve göğü kim yarattı." denilse
"Elbette Allah derler."[11]
Rabbim kafirin
özelliğinden birini anlatıyor. "Ayetlerimizi yalanlayanlara gelince. İşte
onlar cehennem yaranıdırlar. Orada ebedidirler. Orası çok kötü bir dönüş
yeridir."
Bu dünyada iken
yerleri kötü olan insanlar var. Ev bulamayan, fakirlik içerisinde yaşayan
insanlar var. Afrika da sefaletin bin bir çeşidini yaşayanlardan bizim
ülkemizde de var. Gerçekten yürekler acısıdır. Bunlara acıyoruz, acımakla sevap
kazanıyoruz. Yalnız yüreğin yanıp geçmesi yeterli
değil. Yanan yüreğin vermesi de gerekir. Bir şeyler vermeliyiz.
Fakat böylesine kötü
durum nihayet bir gün sona erer. Ama bu dünyada her türlü debdebenin içinde
yaşayan ve Allah'ın ayetlerini yalanlayanların ahirette
varacağı yer Öylesine kötü olacak ki, hayali mümkün değil, üstelik ebediyyen.[12]
11- Allah'ın
izni olmadan hiç bir musibet isabet etmez. Kim Allah'a iman ederse kalbine
hidayet verir. Allah herşeyi bilendir.
Mü'minler İslami hizmetlerine devam
edecek olurlarsa başlarına bazı bela ve musibetler de gelir. Gelen her musibet
Allah'ın izniyledir. "Bütün insanlığa ilan et. Allah'ın bize yazdığından
başkası başımıza gelmez."[13]
Biz Allah'ın yolunda
olalım. Üzerimize insanlar taş atmışlar veya gül atmışlar önemli değil. Her
yerin gülistan olması için gayret edelim.
Elimize diken batmış,
gül gelmiş o da önemli değil. Allah"ın yolunda giderken güle rastlarsak
koklarız, dikene rastlarsak sabrederiz.
Kim Allah'a iman
ederse Allah onun gönlünü aydınlatır. Ona yol gösterir. Çok güzel bir ayeti
kerime. Gerçi bütün ayetler güzel. îman eden bir insanın kalbi Allah tarafından
aydınlatılacak olursa, onun her hareketinde, Allah'ın; Musavvir,
Sani, Bari olan sanatının tecellisi görülecektir.
Allah her şeyi bilmektedir.[14]
12- Allah'a itaaat ediniz. Peygambere itaat ediniz. Eğer yüz çevirirseniz
Rasulü'müze düşen apaçık tebliğdir.
"Allah'a itaat
ediniz. Rasulü'ne itaat ediniz." Böyle olunca, Rasulü'nün her hareketi Rabbinin kontrolündedir. "En
büyük Ahlak üzeresin sen" diyor Allah (cc).[15]
Eğer yüz çevirecek
olursanız, bizim Peygamberimize düşen görev apaçık bir tebliğdir. Size o
mesajları ulaştırma görevi vardır. Şimdi bu ulaştırma görevi biz mü'minlere aittir. İnsanlara biz duyuruyoruz. Eğer Onlar
yüz çevirirlerse, biz görevimizi yerine getirmiş oluruz. Ama daha sonra yine
duyuracağız. Saba Rüzgarı her sabah eser. Biz de insanlara her münasib olduğu zamanlarda ulaştırma görevini yapacağız.[16]
13- Allah,
O'ndan başka ilah yoktur. Mü'minler ancak Allah'a tevekkül
etsinler..
O Allah ki; O'ndan
başka yaratan, yaşatan, yöneten yoktur. Mü'minler
ancak Allah'a tevekkül etsinler. Bir zamanlar Türkiyede
insanlar üçe ayrılmıştı. Bir kısmı biz Allah'a tevekkül ederiz diyordu. Bir
kısmı Rusya'ya, bir kısmı da Amerika'ya tevekkül ederiz diyorlardı. Birinin
ilahı göçtü. Öbürününki de sallantıda.[17]
14- Ey iman
edenler, eşleriniz ve çocuklarınızdan bazısı size düşmandır. Onlardan sakının.
Eğer afveder, başlarına kakmaz ve örterseniz,
şüphesiz Allah afvedicidir, merhamet edicidir.
Ey iman edenler!
Eşleriniz ve evlatlarınız, yani çocuklarınızın bazısı sizin için düşmandırlar.
"Düşmandırlar" derken, dininizden döndürmek isteyen düşmandır.
Mekke'de görüyoruz. İlk müslüman olmuş bir bayan ama
kocası müslüman değil. Kocası hanımının müslümanlıktan uzaklaşmasını istiyor.
Peygamberimizin kızı
Zeynep müslüman olmuş ama kocası Mekke'de müslüman olmamıştı. Bir süre ayrı kaldılar. Medine'ye
hicretten sonra kocası da müslüman oldu. Kocası müslüman olmuş, hanım müslüman
olmamış. Baba müslüman olmuş, çocuklar müslüman olmamış. Bunlar Müslümanlıktan uzaklaşmasını
istiyorlar. İşte bunlar düşmandırlar, onlardan sakının diyor Allah (cc). Evlat sevgisiyle onlara uymayınız.
Bazı öğrenciler diyor
ki; hocam çok şükür, üniversitede müslüman olduğumun
farkına vardım ve döndüm. Ancak annem ve babam; müslüman
olduklarını söylemekle beraber- evde İslamı yaşamama
karşılar, sofrada içki içmediğime karşılar, baş örtmeme karşılar. Ben ne
yapayım?"
Allah bize bunların da
çıkış yolunu vermiş. Ankebut ve Lokman Surelerinde;
anne-babaya iyilik yapmamızı ancak, "dininizden dönün" sözüne
uymamamızı emretmektedir. Yani "İslamın
emirlerini yaşamayacaksın" denildiğinde o sözü tutulmaz. Ama onun dışında
anne - babaya iyiliğe devam edilir. Eğer annenizi, babanızı, eşinizi,
çocuklarınızı iafvederseniz ve onların suçlarını
görmezden gelirseniz ve o yaptıklarına müsamaha ile bakarsanız Allah
günahlarınızı örtendir. Allah merhamet edendir.[18]
15-
Mallarınız ve çocuklarınız ancak bir imtihandır. Büyük mükafat Allah
katındadır.
Mallarınız ve
evlatlarınız fitnedir. Yani imtihandır. Verilen her çocuk, her mal imtihandır.
Bunlar bizim imtihan sorularımızdır. Bu sorulara dikkat edelim. Her sorunun
kendisiyle ilgilenecek zamanı vardır. Onları iyi değerlendirelim. Çocuklarımızı
İslam'a göre hazırlarsak imtihanı kazan mış oluruz.[19]
16- Gücünüz
yettiğince Allah'tan sakının, dinleyin ve itaat edin, kendiniz için hayır
olarak infakta bulunun. Kim nefsinin cimriliğinden korunmuşsa işte onlardır
kurtuluşa erenler.
Gücünüz yettiğince
Allah'tan sakının. Aklınıza geldiğince değil gücünüz yettiğince yapınız.
Allah'ın kelamını dinleyiniz. Dinlediğiniz kelama itaat ediniz. Evlerde
hatimler yapıyor, Kur'anlar okuyorsunuz. Çok güzel
şeylerdir bunlar. Bu dinleme işlemidir. Dinledikten sonra da içinde emredilenleri
yerine getiriniz, yasaklarından kaçınınız. Allah'a itaat ediniz.
Kendinize hayır olarak
infakta bulununuz. Yani kazandıklarınızdan da dağıtınız. Ne kazanmışsanız
dağıtacaksınız. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa kurtuluşa erenler onlardır
buyruluyor.[20]
17- Kim
Allah'a güzel bir şekilde borç verirse sizin için onu artırır ve sizi affeder.
Allah şükredenin şükrünü kabul edendir, yumuşak muamele yapandır.
18- Gizliyi
ve açığı bilen, her şeye galip gelen hükmeden (hükmünde hikmet sahibi olan)dır.
Yaptığımız iyilikler,
kendimize yapılmış demektir. Bir fakirin kışlık yakıtını alıverseniz, o bir kış
boyu ısınır ama, siz ebediyen cennette kalmayı hak edersiniz. Onun için
iyiliğin asıl faydası yapanadır.
Yardım yapılırken borç para
vermeye de dikkat edelim. Paranın değer kaybetmesiyle, borç para verme
geleneğimiz azalıyor. Biz buna dikkat edelim. Altın olarak verelim. Zarar
etmeyelim ama, işde görelim. İhtiyaç sahiplerine borç
para vererek kazanmalarını ve onlarında yardım yapan, borç para veren insan
haline gelmelerini sağlayalım.[21]
[1] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/509.
[2] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/510-511.
[3] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/511-512.
[4] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/512.
[5] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/512-513.
[6] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/513-514.
[7] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/514-515.
[8] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/515.
[9] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/515-516.
[10] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/516-517.
[11] Lokman 25
[12] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/517-518.
[13] Tevbe
51
[14] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/518-519.
[15] Kalem 4
[16] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/519.
[17] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/519.
[18] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/520-521.
[19] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/521.
[20] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/521.