TÛR SÛRESİ 2

 


TÛR SÛRESİ

 

Bu sure Mekkede nazil olmuştur. 49 ayettir.

İnsanların hayatında bazı isimler ve tarihler çok büyük öneme sa­hiptirler. Hz. Adem'in yeryüzüne indirilişi, Hz. Nuh (A.S)'ın tufanı gibi bir çok olay, bir çok hatıra bizlere; imansızların küfürleri içerisinde bo­ğulup gittiklerini, iman edenlerin iman gemisiyle kurtulduklarını hatırlatıverir.

TÛR: arabın dilinde ağacı olan dağa denilirmiş. Ama "TÛR" Hz. Musa (A.S)'m Allah (c.c) ile konuştuğu dağın da adıdır. Aslında "dağ" manasınadır ama burada bir dağın ismi olarak kullanılmıştır.

Nasılki biz Türklerin müslüman olduktan sonraki tarihi içerisinde bir Malazgirt'in, bir Kosova'nın, bir 1453 tarihinin bir çok manayı beraberinde taşıdığı gibi, İslam Tarihi içerisinde de "Tur" kelimesi İsa (A.S)'m doğduğu yeri hatırlatan, Musa (A.S)'ın doğup büyüdüğü ve İslâm'ı insanlara yaydığı yeri hatırlatan bir isimdir.

Tin Suresinin ilk üç ayetinde; Musa, İsa ve Muhammed Aleyhissalatü vesselamların doğup büyüdüğü ve İslâm'ı yaydıkları yere yemin edilirken, asıl onların getirdiği mesajın büyüklüğüne dikkat çekiliyor.[1]

 

1- Andolsun Tûr (dağın) a

2- Yazılan kitaba,

3- Neşredilmiş sahife içinde.

4- Ma'mur eve,

5- Yüksek tavana (gökyüzüne),

6- Kaynayan denize (yemin olsunki),

7- Rabbim'in azabı mutlaka olacaktır.

8- Onu egelleyecek hiçbir şey yoktur.

Tûr'a yemin ediyor Rabbim. Veya dağa yemin ediyor.

Tûr'a yeminle başlayan bu sure, müşriklerin yüreğine korku verir­ken, mü'minlerin de yüreğine müjde verir. Çünkü Tur dağı, İslâm toplu­munun kurtuluş müjdesini aldığı yerdir. Kendisini ilah yerine koymuş Firavun'un mağlubiyetinin konuşulduğu dağ.

İşte biz, o dağa yeminle başlayan Allah'ın bu sure-i celilesini oku­duğumuzda, gönül ufkumuzdaki şimşeğimiz, bir anda Tur Dağına gidiyor, orada Musa (A.S)'ı Rabbiyle konuşur gibi görüyoruz ve çağımızdaki Firavıınlaşmış insanların, sahip oldukları dünya çapındaki eko­nomik, askeri güçleri ne olursa olsun, Musa (A.S)'ın galibiyeti gibi, O yolu takip eden müslümanlarm da, galip gelecekleri müjdesini bu sure­nin ilk kelimesinden alıyoruz.

Rabbim Kitab'a çok önem veriyor. İlk nazil olan ayette oku diyor, sonra "KaleirTe yemin ediyor. Sonra da yayılmış deriler üzerindeki ki­taba yemin ediyor. Eskiden kitaplar Ceylan derileri üzerine yazıldığı için buna yemin ediliyor.

Şimdi bunu bilgisayarlarla değerlendirelim. Zaten Rabbim kaleme yemin ediyor. Kalemin şekli tarif edilmiyor. Bir zamanlar kömürle yazı­lırdı, sonra kartal kanadıyla yazıldı, sonra kara kalemlerle, sonra dolma kalemlerle, sonra daktilolarla, sonra bilgisayarlarla yazıldı.

İleride şimdilerde hayal dahi edemediğimiz yazı aletleri çıkacaktır. Biz bunların hepsine kalem diyoruz. Kalem'e ve Kitab'a sahip olmalı, kitapsız yaşamamalıyız. Kitap da Allah'ın kitabı olmalıdır.

Rabbim Beyt-i Ma'mura yemin ediyor.

Beyt-i Ma'mur'u; tefsircilerimizin çoğu Ka'be-i Muazzama olarak tefsir etmişlerdir. Bir kısım tefsirciler de, Hadis-i Şerife dayanarak di­yorlar ki; "Yedi kat semanın üstünde, meleklerin kıblesi olan Beyt-i Ma'murdur" diye tefsir etmişlerdir. Öyle yada böyle, insanların ve de meleklerin ziyareti ve namaz kılmasıyla i'mar ettiği o beyte de yemin olsun ki diyor Rabbim.

Burada bize şu da bildiriliyor. Hz. Ademle başlamış bizim ibadeti­miz. O günden bu güne kadar devam ediyor. Bu sene (1998) 2,5 mil­yon insan aynı anda Ka'be'nin etrafında, aya bakan çiçeğinin daneleri gibi daire oluşturdular ve Allah (c.c)'a birlikte ibadet yaptılar. Bu da bize şunu göstermektedir. Dünyada İslâm aleyhine bütün güçler bırleşseler; -Mehmet Akif Ersoy'un ifadesiyle;

-Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz.

-Bu yolki hak yoludur dönme bilmeyiz, yürürüz.

Ki bu gün yapılan bütün silahlar cehennemin kıvılcımı bile olamaz­lar. Ka'be görevini devam ettirecektir.

Rabbim gökyüzünü kaldırıyor, üzerimize bir tavan gibi kuruyor, ge­celeri süsümüz olsun, yol göstersin diye tirüyonlarca yıldızı yakıveriyor.

Peygamberimiz (S.A.V) geceleri dışarı çıktığında; "inne fi halkısse-mavâti vel ard..." ayetini okurmuş.[2]

"Biz yalnız ve yalnız gökyüzünü ayakta tutan Allah'a güveniyor ve dayanıyoruz."

Rabbim denizlere de yemin ediyor.

Yeminlerin cevabı geliyor.

Rabbimizin azabı muhakkak ve muhakkak gerçekleşecektir. Kimsede onu engelleyemeyecektir.

Yani kıyametin kopuşunu ve kafirin de cehenneme girişim kimse engelleyemez.[3]

 

9- O gün gökyüzü sarsıldıkça sarsılır.

10- Dağlar yürüdükçe yürür.

11- (Dini) yalanlayanların o gün vay haline,

12- Ki onlar, (batılın) bataklığında oynuyorlar.

13- O gün, cehennem ateşine itildikçe itilecekler.

14- "İşte yalanladığınız ateş budur" (denilecek)

15- "Bu bir sihirmidir, yoksa siz görmüyor musunuz.?"

O dünyada yalanladıkları cehenneme atılacaklar. Adamlara denile­cek ki; bu bir sihir mi, yoksa siz mi görmüyorsunuz?[4]

 

16- "(O ateşe) yaslanın, İster dayanın, ister dayanmayın. Sizin için aynıdır. Siz ancak yaptıklarınıza göre cezalandırılacaksınız.

Yani burada bağırsamz da kalacaksınız, bağırmasamz da. Feryad-u figan etmenin faydası yoktur. Dünyada ektiğinizi orada biçeceksiniz. Peygamberimiz de; "dünya ahir etin tarlasıdır" demiştir.[5]

 

17- Müttakiler, cennetler ve nimetler içindedirler.

18- Rablerinin kendilerine verdiği ile sevinçlidirler. Rableri onları cehennem azabından korudu.

19- (Dünyada) yaptıklarınızın karşılığı olarak afiyetle yiyin, için.

20- Dizilmiş koltuklara yaslanmış olarak (yîyin-için) onları güzel

21- İman edenlerin soylarını da imanla kendilerine uyanların sayılarına, kendilerine katarız. Amellerinden hiç birşeyi eksiltmeyiz. Herkes kazandığının karşılığında rehindir.

Muttaki; içini hak için süsleyen, dışını da halk için süsleyen insan­dır.

İçimizi hak için süslemeliyiz. İçimize haram lokmalar sokmamaya, kulağımızdan haram sözler duymamaya, gözlerimizden pisliklerin içi­mize girmemesine gayret göstereceğiz. Dışımızı da halk için süsleye­ceğiz. Giyimimiz, kuşamımızla temiz, düzgün ve bakımlı olmalıyız.

Bunları yaparsak, nimetler ve cennetler vardır. Cennette koltuklar üzerine oturmuş, ceylan gözlü eşlerin de yanlarında olduğu nimetler vardır.

Mü'min erkekler ve de mü'min kadınlar cennette de evliliklerini de­vam ettireceklerdir.

Cennette aileler bir araya gelecektir. Dünyada parçalananlar ahirette de parçalanacaklardır.

Dünyada iken ailedeki tüm fertler aynı Allah'a, aynı peygambere iman etmişlerse, aynı yöne yönelebilmişlerse, aynı şeyleri Rabbin emirleri doğrultusunda yapabilmişlerse, Rabbimizin yasaklarından ka-çınabilmişlerse, onlar cennette de beraber olacaklardır. Zürriyetleri kendilerini imanla takip edebilmişlerse, öncekilerin yanma sonrakilerin de gönderileceğini Rabbim ifade ediyor. Cennet'de derecesi altta olan aile fertleri diğerlerinin yanına çıkartı­lıyor. Herkes yaptığının karşılığında rehindir. Her kesin cam Rabbin ya­nında rehindir. Herkes Rabbinin emirlerini yerine getirerek, canını re­hin olmaktan kurtaracaktır.[6]

 

22- (Cennette) onlara meyve ve etten canlarının çektiğinden bolca veririz.

23- Birbirlerine kadehler sunacaklar. Onda saçmalama ve günaha sokma yoktur.

24- Sedefinde saklı inciler gibi hizmetçiler, onların (hizmet için) et­raflarında dönüp duracak.

25- Birbirlerine dönerek sorarlar,

26- "Surdan önce (dünyada iken) biz ailemiz hakkında (Allah'ın azabından) korkuyorduk" derler.

27- Allah bize lütfetti de zehirli azaptan korudu.

28- Bundan önce biz ona dûa ediyorduk. Şüphesiz o çok iyilik sa­hibi, çok merhamet sahibidir.

Cennette karşılıklı konuşmalar olacaktır. Bu konuşmalardan bir ör­nek veriliyor. Biz dünyada iken ailemize karşı müşfik idik. Müşfik ke­limesi şefkat kelimesinden türemiştir.

Yani "biz çocuklarımıza, eşimize zarar gelmesin diye tirtir titriyor, onların üzerine kanatlarımızı geriyorduk" diyorlar.

Siz yaklaşık seksen senelik hayatınızda çocuklarınız rahat etsin diye, kendinizi yıprattınız. Ellisine gelmeden bedeninizde rahatsızlık­lar meydana gelmeye başladı. Ama bu dünyanın sonunda, sonsuz se­neler de yaşanacak bir hayat daha var. Asıl biz orası için çırpınmalıyız. Bu konuda çocuklarımız ve eşimiz üzerinde tir tir titremeliyiz.[7]

 

29- Sen nasihat et. Sen Rabbinin nimetiyle kahin değilsin, deli de değilsin.

30- Yoksa "O bir şairdir. Biz ona zamanın şüphesini/belasını (ölümünü) bekliyoruz" mu diyorlar.

31- Deki: "Bekleyin ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim."

Bu nimet nübüvvet nimetidir Peygamberimize şair diyorlar ve za­man Onu yok edecek diyorlar. Halbuki peygamberimiz şiir söylememiştir. Rabbim de peygamberimize hitaben; "söyle onlara bekleyin, göreceksiniz, Ben de sizinle beraber bekliyorum." de onlara buyuruyor.[8]

 

32- Yoksa onlara bunu (şair, kahin, deli gibi çelişkili sözleri) akıl­ları mı emrediyor? Yoksa onlar azgın bir toplummudurlar?

Onlara o karışık akılları mı emrediyor? Yoksa onlar azgın birileri . mi? Zaten akılları karışık olmasa tağut olmazlar. Önce akılları dengeyi kaybediyor. Sonra da azgmlaşıyorlar. İnkar sarhoşluğu içerisinde şaşkın şaşkın dolaşmaktadır imansızlar.

Kırk yıl "emin" güvenilen adam dedikleri, görüşüne müracaat ettik­leri peygambere şimdi deli, kahin, şair diyorlar. Şairse deli değildir, de-liyse şair değildir. İşte inkar insanın gözünü kör ediyor.[9]

 

33- Yoksa onu (Kur'ân'ı) kendisi uydurup söyledimi diyorlar? Hayır onlar iman etmezler.

34- Eğer doğru söylüyorlarsa haydi onun (Kur'ân'm) benzeri bir söz getirsinler.

Bmdörtyüz senedir Kur'ân'ın benzerini getirememişler. Bundan sonra hiç getiremezler. Lafzı, manası, gelecekle ilgili haberleri, dünya, gökyüzü ile ilgili bilgileri ile her çağın önünde olmuştur.[10]

 

35- Yoksa onlar hiçbirşey olmadan (yaratıcısız) mı yaratıldılar? Yoksa yaratan onların kendisimi?

36- Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattı? Hayır onlar kesin inanmıyorlar.

Gözlerimizi yeryüzüne ve gökyüzüne çevirsek, gördüklerimizin hiç­birini biz yaratmadık. Birisi bütün bunları yönetiyor. Kanımızı o kayna­tıyor. Hz. Adem'den bu yana bütün insanların Kilometrelerce uzunlu­ğundaki sinir sistemlerini o döşüyor. O'nun bilgisinin eskisi ve yenisi yoktur. Çünkü Evvel olan O'dur. Ahir olan O'dur, zahir olan O'dur, ba­tın olan O'dur.[11]

 

37- Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanındami? Yoksa onlar (Milletin) kaderini belirleyen/baskıcı/ soytarılar mı?

Yoksa onlar dayatmacı mıdırlar? Müminlerin imanına engel olmaya çalışan bu dayatmacı soytarılar, Allah'a bile itirazları var. "Niçin parası pulu olmayan birini peygamber yaptın" diye.[12]

 

38- Yoksa onların merdiveni varda oradan (vahyi) dinliyorlarmi? Öyle ise dinleyicileri açık bir delil getirsin.

39- Yoksa (istemediğiniz) kızlar onun (Allah'ın) da, oğulları si-zinmi?

40- Yoksa sen onlardan ücret istiyorsunda, onlar borç nedeniyle ağır yük altmdalar mı?

41- Yoksa ğayb onların yanındada (gayba ait şeyleri) onlarını ya­zıyorlar?

42- Yoksa (sana) tuzakmi kurmak istiyorlar? Fakat bu kafirlerin kendisi tuzağa düşecektir.

43- Yoksa onların Allah'tan başka ilahımı var? Onların ortak koştuğundan Allah'ı tenzih ederim.

O inkar edenler inkarlarının bir dayanağını Yerden veya gökten or­taya koysunlar. Peygamberler insanlardan ücret istememişlerdir. Rabbim bunu Kur'ân-ı Kerim'inde çokça tekrarlamıştır. Bütün peygam­berler kendi kazançları ile geçinmişlerdir.

Günümüzde de o yolun yolcuları, inançlarını, davalarını paraya dö­nüştürmeme konusunda çok dikkat edelim. İmamlarımızdan, dernek başkanlarımıza kadar, kendi elimizin emeğini yemeğe dikkat edelim.

Hanefi fıkıh alimlerinden Kudurî, çömlekçilik yaparak geçimini temin etmişdir. İmam Ebu Hanife hazretleri ticaretle meşgul oluyor, geçimini temin ettiği gibi okuttuğu talebelerine de para veriyor.

Galata köprüsü üzerinde limon satsın eğitim harçlığını çıkarsın. Benim teklifim bu.[13]

 

44- Gökyüzünden bir parça düşerken görseler, "üstüste yığılmış buluttur" diyecekler.

45- Artık çarpılacakları (kıyamet) günlerine kadar onları bırak.

46- O gün tuzakları onlara fayda vermeyecek ve onlara yardım olunmaz.

47- Bu zalimlere, bu (ahiret) azabından önce de azap vardır. Ancak onların birçoğu bilmezler.

48- Rabbinin hükmüne sabret. Şüphesiz sen gözlerimiz (in önün)desin. Kıyam ettiğinde Rabbini hamd ile teşbih

49- Gecenin bir kısmında ve yıldızların batması anında Onu teş­bih et.

Şafakda yatağınızdan kalktığınızda Allah'a hamdedin "La ilahe illal-lahü vahdehû lâ şerike leh. Lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve ala külli şey'in kadir" deyin. Namaz için kalktığınızda iftitah tekbirinden sonra, "sübhaneke" okumakla bu ayete uygun hareket etmiş olursunuz.[14]



[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/245-246.

[2] Ali İmran 190

[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/246-248.

[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/248-249.

[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/249.

[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/249-251.

[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/251-252.

[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/253.

[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/253-254.

[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/254.

[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/254-255.

[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/255.

[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/255-256.

[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/257-258.


Önceki Sayfa
Fihrist
Sonraki Sayfa
Ana Sayfa Dön ///