Bu sure Ahkaf
suresinden sonra Mekke'de nazil olmuştur 60 ayettir. Mekke'li
müşriklerin inanç konusunda en çok direndikleri ve inanmamada ısrar ettikleri
konu, ahirete iman konusu idi. İnsanın yeniden
dirileceğini akıllan almıyordu.
Bu surede Allah (c.c)
ise, bu işin olacağını ve insanların yaptıklarından dolayı mutlaka hesaba
çekileceklerini yeminle ifade ediyor.[1]
1- Esip
savuranlara,
2- Yük
taşıyanlara,
3- Kolayca
akanlara,
4- İşi
paylaştıranlara yemin olsunki,
5- Va'dolunduğunuz (cennet ve cehennem) muhakkak doğrudur,
6- Ve ceza
günü muhakkak olacaktır.
"Tozu dumana
katana yemin olsunki!"
"Zariyat"
kelimesi: Tozu estirmek, tozu gökyüzünde savurmak manasına geliyor. Zürriyet
kelimesi de aynı kökden gelmektedir. Hz. Adem (A.S)'dan bütün insanlığa savrulmuş zürriyyetten birisi de biziz, Hz.
Adem'in zürriyyetinden yayılmışız. Çiftçinin eliyle
veya makinelerle toprağa tohum saçması gibi Allah (c.c), Hz.
Adem'den bütün insanlığı yeryüzüne saçıveriyor. Fakat hiçbiri tesadüf değil.
Gökyüzünden kaç tane
yağmur tanesi, yeryüzüne iner? O bütün bunları bilir. Denizlerden göklerden
ırmaklardan kaç ton suyu yukarıya çektiğini de O bilir. Biz bunları 2, ayetten
anlıyoruz. Bu ayette, ağırlıkları taşıyana yemin ediyor Allah (c.c).
Ağırlıkları taşıyan kendisi oldu-ğundan o kendisine
yemin ediyor.
Tabiat kanunlarını
yaratan Allah'tır.
Denizlerde akan
gemileri kolaylıkla yürüten Allah (c.c) dır. Gökyüzünde uçan uçakları da
yürüten Allah'tır. Ama onu insan yaptı diyenlere, insanı kim yarattı? diye
cevap veririz. İnsanın aklını, elini, bazusunu
yaratan kim? Bu uçağın havada durma kanununu kim yarattı? İnsanoğlu bunu
yaratmadı.
Mülk suresinde(Ayet
19) Rabbim; gökyüzün de saf saf uçuşan kuşları,
orada Rahman'm tuttuğunu ifade ediyor.
Bütün işlerin
taksimini Allah'ın yaptığını, ruhların bedenlere taksimini yine Allah'ın
yaptığını, rızikîann taksimini de Allah (c.c)'ın yaptığını; yani hangi ağaçta, hangi dalda kaç tane
çiçek olacak, kaç tane meyva olacak onların da
taksimini Allah yapar. Tüm bunlara yemin ettikten sonra Rabbim diyor ki;
"sizin va'd olunduğunuz şey mutlaka gerçekleştirilecektir.
O doğrudur ve o ceza günü mutlaka meydana gelecektir.
Yeminlerin cevabı
burası. Kıyamet günü mutlaka gerçekleştirilecektir. Eğer yaptıklarınız iyi ve
güzelse, iyi ve güzel mükafat alacaksınız.
Eğer yaptıklarınız
zararlı ve şer ise karşılığımda şer olarak, zarar olarak alacaksınız.[2]
7-
Yörüngeler sahibi gökyüzüne yemin olsunki.
8- Sizler
aykırı görüşlerdesiniz.
9- Ondan (Kur'ân'dan) döndürülen döndürülür.
Gökyüzündeki yörüngelere
yemin ediyor Allah (c.c). Gökyüzündeki yörüngelere, yollara yemin olsun ki, siz
birbirine zıt sözler üzerindesiniz, birbirinize zıt düşünceler üzerindesiniz
diyor. Kafirlerin kendi aralarında zıt düşünceler taşımaları birinci kısım.
Bir de kafirlerle mü'minlerin birbirlerine zıt
düşüncelere sahip olmaları söz konusu.
Ayet ikisini de
içermektedir. Yani biz, Allah'a ve Rasûlü'ne iman ediyoruz.
Kafir ise Allah'a ve Rasûlü'ne iman etmiyor. Biz ahirete iman ediyoruz, kafir ise iman etmiyor. Biz
doğruluğun ahirette de insana fayda vereceğine
inanıyoruz. Kafir ise; "herşey bu dünyadadır, ahirette bir şey yoktur, öyleyse vur vurabildiğin kadar,
çal çalabildiğin kadar, eğlen eğlenebildiğin kadar" diyor.
Ama mü'min ise böyle değildir. Yediğimiz helal olacak, temiz
olacak. Çünkü haramla beslenmiş olan bedenimizin ahirette
cehennemde yansımasının daha çabuk olacağını biliyoruz. Onun için biz kafirlerle
birbirimizden aykırı fikirler taşımaktayız. Allah(cc)
de "Aykırı fikir taşıyorsunuz" diyor.
Türkiye'de ve dünyada
kâfirlerin, o kötü düşüncelerine karşı aykırı inanç taşımamız, bizim için bir
şeref olur. Ama Rabbime aykırı olmamasına dikkat ediyoruz.
Dönmeye meyilli hale
gelen insan, döner. Onun için Rabbim öyle buyuruyor. "Küfre meyledenler,
küfre döndürülürler."[3]
10-
Kahrolsun yalancılar.
Bu, ayrı ayrı sözler söyleyen, her söyledikleri yalan olan kişiler,
kahrolsun diyor Allah (c.c). Yani ismler, dine karşı
olan ve dini yalanlamaya yönelik bütün kişiler kahrolsun diyor. Yani
"Lanet olsun" der gibi bir ifadedir bu.[4]
11- Ki,
onlar koyu bir cehalet içinde yanılmışlardır.
Yani ayrı ayrı görüşte olan, ayrı ayrı
düşüncede olan, birbirleriyle de çelişkili olan fakat hepsini müşterek tarafı
-ki dini yalanlamaktır- olan bu kişiler bir cehaletin, gafletin içerisinde ama
derin bir gafletin içerisinde, bir sarhoşun yolda yürüyüşü gibi bir hal
içerisinde yürüyüp giderler diyor Allah (c.c). Dün söylediğini bugün reddeden,
yarın da bugün söylediği reddeden siyasileri tarif ediyor gibi. Onların hali,
sarhoşun haline benzetiliyor. Abuk sabuk konuşuyorlar.[5]
12-
Soruyorlar: "Ceza günü ne zaman?"
13- O gün
onlar ateş üzerinde yakılacaklar.
14-
"Tadın azabınızı. İşte bu sizin acele olmasını istediğinizdir."
(denir)
Müşrikler, imansızlar,
çeşitli izmlere mensub olan
imansızlar mü'minlere soruyorlar. "Peki ama o
ceza günü ne zaman?" Yani mahşer kurulacak, insanlar hesaba çekilecek,
herkes yaptıklarının karşılığını görecek diyorsunuz ama o ne zaman?
Mahşerden cennetten
cehennemden ve kıyametten bahseden din yalnız İslâm dini değildir. Hz. Adem'de kıyametten bahsediyordu. Hz.
İbrahim'in sabitelerinde de kıyametten bahsediliyordu, Musa (A.S)'ın Tevrat'ında, Davud (A.S)
Zebur'unda, İsa (A.S)'m İncil'inde de kıyametten bahsediliyordu. Halen, tahrif
edilmiş olmalarına rağmen yine de bu tür bilgiler, şuan okunmakta olan Tevrat,
Zebur ve İncil'de vardır. O zaman da sormuşlar Peygamberlerine; "Ne zaman
kıyamet" demişler. Mekke müşrikleride
Peygamberimize sormuşlar; "O kıyamet ne zaman?" Aradan 1400 sene
geçmiş, kopmarnış; günümüzdeki imansızlarda bize
soruyorlar; "Ne zaman o kıyamet?"
Onun ne zaman
olacağını Peygamberler dahi söyleyememişler. Sevgili Peygamberimiz kendisi; "bu
işi ben de bilmiyorum" demiştir.
Kıyametin ne zaman
kopacağını bilemeyiz. Ancak şunu biliriz ki; herkesin kendi kıyameti bir kere
kopacak. Öyleyse herkes hazırlık yapsın. Ama herkes kendisinin en uzun
yaşayacağı, kanaatindedir. Bu ne ise ve nasıl bir halet-i ruhiyye
ise. Belki akşama kalpten gidecek ama, 10 senelik değil, 50 senelik değil. 100
senelik planlar ve programlar yapıyor. "Torununun torununa nereden kız
alırım, ona nasıl bir servet bırakırım" in uzun emelleri içerisinde
ömürlerini tüketiyor insan oğlu.
Ama Rabbim diyor ki; O
gün siz ateşde yakılacaksınız." "Yüftenûn" kelimesi arabın
dilinde, altunu ateşte eritip, içerisindeki yabancı
maddeleri ayırma işlemine denilmektedir. Önce siz
mahşer yerinde,. Cehennem'de aîtunun ateşte yakıldığı
gibi yakılacaksınız; orada, "buyurun dünyadaki yaptıklarınız fitne ve
fesatların cezasını, burada tadın" denilecektir.[6]
15- Şüphesiz
müttekîler, bahçeler ve su kaynaklarmdadırlar.
16-
Rablerinin kendilerine verdiğini almış olarak. Çünkü onlar bundan önce iyi
işler yapanlardı.
17- Gecenin
çok azında uyurlardı.
18-
Seherlerde istiğfar ederlerdi.
19- Onların
malında dilenenin ve mahrumun hakkı vardır.
Bu ayetİerde
Rabbim bize müttakilerin hem bu dünyadaki özelliklerini,
hem de ahiretteki yerlerini bize anlatıyor.
Müttakiler cennet'te bahçeler içerisinde, kaynak suların
başlarında-dırlar. Allah'ın kendilerine verdiklerini almışlardır. Bunu neyin
karşılığında almışlardır? Onlar dünyada iken Allah (c.c)'ı görür gibi ibadet
yapıyorlardı.
Onlar gecelen çokça
ibadet yapıyorlardı. Seher vakitlerinde Allah'a istiğfarda bulunuyorlardı.
Yapamadıklarımızdan bir
tanesi de geceleri çokça ibadet etmek ve seher vakitlerinde Allah'a istiğfar
etmektir. Kur'ân-ı Kerim'de bir kaç yerde "seher
vakitlerinde istiğfar" olayı geçmektedir. Bunu
yapanlarımız, bu dini anlatmak, davet için Mekke ve Medine'den çıkmışlar, Buhara'ya ve Semerkant'a kadar
varmışlar.
Geceleri istiğfar eden
insanlar dünyaya hakim olurlar. Geceleri sa-bah'a kadar kereste gibi yatan, güneş doğduktan sonra
kalkan, ondan sonra cihad naraları atanların bu
yaptıklarının kendilerine, topluma bir faydası olmayacaktır.
Rabbim sevgili
peygamberimizi kendi mektebinde, O'nu dünya sınıfında yetiştiriyor. Bu
eğitimde en çok önem verilen konulardan birisi de gece namazıdır.
Mallarımızda
fakirlerin hakkı olduğunu, Allah (c.c) bize bildiriyor. Buradan şunu anlıyoruz.
Mali durumu yerinde olanlar, sadaka verme durumunda olanlar bilsinler ki; bir
fakire sadakanızı ve zekâtınızı verdiğinizde, sakın onu minnet altında tutmaya
kalkışmayın. Siz, onun hakkını, ona veriyorsunuz. Rabbim "onların
hakkı" kelimesini ayetinde kullanmıştır.[7]
20- Yakin (bilgi/iman) sahipleri için yeryüzünde ibretler
vardır.
21- Kendi
nefislerinizde de (ibretler vardır) görmüyormusunuz?
Kendiniz kendinize delilsiniz,
görmüyormusunuz. Dışarıdan delil aramaya gerek yok.
Eğer dışarıdan delil arayacaksanız, dışarda olanların
tamamı Allah'ın varlığına ve birliğine delildir. Baharın gelişiyle' tabiatın
canlanması bize mahşerin olacağının bu dünyadaki tezahürüdür ve göstergesidir.
Yeter ki görecek göz, anlayacak gönül olsun.[8]
22- Gökyüzünde
rızkınız ve va'dolunduklanmz vardır.
"Gökte sizin
rızkınız vardır" derken;
1. Yağmurlar
bizim nzkımızdir. Milyonlarca rızkımızın gelişmesine
bu yağmurların katkısı vardır.
2.Güneş bizim
rızkımızdır. Bedenimizin gelişmesi, tanelerimizin oluşması, çiçeklerimizin
açması, denizlerimizin buharlaşması ve milyonlarca nimetin yetişmesi ve
gelişmesi için güneşe ihtiyaç vardır. Onun için O bir nzıktır.
3. Ay bize
bir rızıktır.
4. Yıldızlar
bize bir nzıktır.
Cennet nimetleri bize
bir nzıktır, cennetde bize va'dolunan şeyler bize bir rızıktır.
Bütün bunları yaratan Allah'tır.[9]
23-
Gökyüzünün ve yerin Rabbine yemin olsunkî O (va'dolunanlar) şu sizin konuştuğunuz gibi gerçektir.
Konuştuğunuz şeyler
nasıl ki haktır, aynı şekilde cennet cehennem de haktır.[10]
24-
İbrahim'in ikram olunan müsafirlerinin haberi sana geldimi?
25- Hani
onlar (müsafir melekler) İbrahim'in yanma girdiler ve
"selam" demişlerdi. İbrahim'de; "selam tanınmamış bir toplum"
dedi.
26- Hemen
ailesine gidip semiz bir buzağı getirdi.
27- Buzağıyı
onlara yaklaştırdı ve "yemezmisiniz" dedi.
28- Onlardan
içine bir korku düştü, "korkma" dediler ve bilgin bir oğulla onu
müjdelediler.
Hud suresinin 71'nci ayetinde, bu müjdelenen çocuğun îshak (a.s) olduğu söylenir.[11]
29-
İbrahim'in hanımı (Sare) çığlık atarak döndü, yüzüne
vurdu ve "kısır bir kocakarı" (dan nasıl çocuk olacak) dedi.
30-
"Rabbin böyle buyurdu" dediler. Şüphesiz O herşeye
hükmedendir, herşeyi bilendir.
31- İbrahim:
"Ey elçiler, sizin işiniz nedir? dedi.
32-
"Biz suçlu bir topluma gönderildik" dediler.
33-
Üzerlerine çamurdan taşlar atmak için
34-
Müsrifler için, Rabbin tarafından işaretlenmiş (taşları atmak için).
35- (Lut aleyhisselama) iman edenleri
oradan çıkardık.
36- Orada, müslümanlan bir evden başkasında bulamadık.
37- Acıklı azapdan korkanlar için orada bir alamet bıraktık.
38- Muşa
(kıssasın) da da ibret vardır. Hani biz onu firavun'a
apaçık bir delille göndermiştik.
39- O bütün
ordusuyla yüz çevirmiş ve "sihirbaz veya deli" demişti.
40- Bizde
onu ve ordusunu yakalayıverdik ve o ayıplayıcı olduğu halde denize attık.
41- Ad
(kavminin helakinde) de ibretler vardır. Hani onların üzerine yok edici rüzgar
göndermiştik.
42- Rüzgar,
uğradığı herşeyi toz haline getiriyordu.
43- Semud (kavminin helakinde) de ibretler vardır. Onlara:
"belirli bir zamana kadar faydalanın" denmişti.
44- Rableıinin emrinden uzaklaştılar da, göz göre göre onları yıldırım çarptı.
45- Ayağa
kalkmaya güçleri yetmedi, yardımda edilmediler.
46- Daha
önce de Nuh kavmini (helak ettik) çünkü onlar fasık
bir kavim idiler.
Bu ayetlerde İbrahim
(A.S)'ın hayatının bir bölümü anlatılıyor. İbrahim
(A.S)'ın kısır olan hanımının, doğum yaptığını bize
haber veriyor Rabbim. Lut (A.S)'ın
kavminin azgınlıkları sebebiyle helak edildiklerini ve Musa(A.S)'ın firavun karşısında başarılı olduğunun haberi bize
veriliyor. Hud ve Salih (a.s.)'ın
Ad ve Semud kavmi karşısındaki başarılarından haber
veriliyor.
Bu ayetlerde
Peygamberlerden bazılarının hayatlarına kısaca değiniliyor. Başka surelerde ise
uzunca anlatılmaktadır.
Burada kısaca
değinilmesinin sebebi şudur. O gün için sevgili Peygamberimize moral veriliyor.
Karşısındaki müşrikler de uyarılıyor. Bakınız; ordularınıza, askerlerinize ve
yardımcılarınıza güvenmeyin. Musa ki, yanında Peygamber olan kardeşi Harun'la
ikisi, Firavun'un sonunu getirdiler.
Günümüzde de aynen bu
ayet-i kerimeler mü'minlere moral verir. Kişinin
yardımcısı Allah (c.c) olursa onun için mağlubiyet söz konusu değildir.
"Allah size yardım edecek olursa, size galip gelecek olan yoktur."
diyor Allah (c.c).[12]
Biz bu toplumu nasıl
düzeltiriz demeyin. Burada verilen Örnekler en uç örnekler. Şimdiki toplum
onlar kadar aşağilaşmış değiller. İşimiz kolay
demektir.
Günümüzde müslümanîar tedirgin; "Rabbimin yardımı nereden gelecek"
diyorlar. Rabbim yardımım mutlaka bir yerden gönderir. Biz görevimizi yapmaya
devam edelim. Rabbim yardımını, İbrahim'e yaptığı gibi, Musa'ya yaptığı gibi,
bize de gönderir.[13]
47- Göğü
kuvvetle biz kurduk. Ve şüphesiz biz genişleticiyiz.
48-
Yeryüzünü biz döşedik. Döşeyiciler ne güzel.
49- İbret
alasınız diye herşeyi çift yarattık.
"Gökyüzünü kuran
biziz ve onu genişletmekteyiz" diyor. "Allah her an bir iş
üzeredir" diyor Rabbim Rahman Suresinde. Yani her an Allah'ın yaratması,
yaşatması, öldürmesi, diriltmesi devam edip duruyor. Gökyüzünün genişlemekte
olduğunu Rabbim burada ifade ediyor. İlim adamları da buna yakın şeyler
söylüyor.
Rabbim yeryüzünü çok güzel
bir şekilde döşemiştir. Bu yeryüzünün ilimlerini çözen mühendisler olduğu gibi Kur'ân ayetlerinin güzelliklerini de ortaya çıkaracak Kur'ân. mühendislerine ihtiyacımız
vardır, Rabbim her şeyi
çift yarattığını ifade ediyor. Karanlık-aydınlık, dişi-erkek, artık eksi gibi.
Dünyanın karşıtı da; ahirettir. Mademki dünyada her
şeyin karşıtı vardır ve bunlar uyumlu çalıştıklarında çok iyi netice alırlar;
bu dünyanın karşıtı olan ahirette cenneti istiyorsak
bu dünyamızı cennet eylemeliyiz. Öyleyse;[14]
50- O halde
Allah'a kaçın. Şüphesiz ben, Onun tarafından apaçık bir uyarıcıyım.
"Allah'a doğru
kaçınız." Rabbim Peygamberime buyuruyor ki; "insanlara söyle!
Allah'a doğru kaçsınlar."
Allah'a doğru nasıl
kaçılır? Nereye giderseniz gidin orası Allah'ındır. "Nereye dönerseniz
Allah'a yönelmiş olursunuz." Öyle olunca Allah'a doğru koşmak Mekke'ye
doğru koşmak değildir.
Bunun anlamı; her
türlü hal ve hareketiniz Rabbimin koyduğu kurallara uygun olsun manasındadır.
Evinizdeki oturmanızdan, komşularınızla ilişkilerinizden ticaretinizden,
uluslar arası ilişkilerinize kadar her şeyiniz Rabbimin kurallarına uygun
olsun.[15]
51- Allah'la
beraber başka ilah edinmeyin. Şüphesiz ben onun tarafından apaçık bir
uyarıcıyım.
Bu çok önemli.
Günümüzün en belalı hastalığı, günümüz dünyasının en tehlikeli mikrobu şirktir
yani inkârdır. Biz herşeyden çok inkara karşı
tedbirli olmalı ve önlem almalıyız.[16]
52- Onlardan
öncekiler bir peygamber geldiğinde yine böyle sihirbaz veya deli demişlerdi.
53- Hep
birbirlerine bunu vasiyet mi ettiler? Hayır. Onlar azgın bir toplumdurlar.
Nuh (A.S)'i yalanlayanlar
ne söylemişse, sevgili Peygamberimizi yalanlayanlar da aynı şeyi
söylemişlerdir. Günümüzde dinime karşı laf edenler de kendiliklerinden bir
düşünce ve fikir imal etmiyorlar. Daha önce söylenenleri söylüyorlar. Peki
bunlar birbirlerine vasiyet mi ederler? Yani Firavun eğitim yoluyla;
"bundan sonra peygamber gelecek olursa size, şunları söyleyin" diye vasiyyette mi bulunur? Ebu Cehil
bunları Firavun mektebinden mi öğrenir? Günümüz imansızları da Ebu Cehil mektebinden mi öğreniyorlar bunları?
Yani bunlar birbirlerine
vasiyet mi ederler? Rabbim diyor ki; "Hayır! Azgınlıkları sebebiyle dir bu." Yani Japonya'da kuduz olmuş bir köpek bir Japonu ısırsa adam kuduz olur. Amerika'da kuduz olmuş bir
köpek Amerikalı bir adamı ısırsa o adamda kuduz olur. Aynı hastalığa yakalanırlar.
Çünkü ikisinde de kuduz mikrobu vardır. Yani kuduzluğun mikrobu aynı.
Rabbim diyor ki;
azgınlık, Allah'a karşı başkaldırma hastalığının mikrobu aynıdır.
Birbirlerinden ders almalarına ve vasiyet almalarına gerek yok. Hepsi aynı
sözleri söylerler. Çünkü kalpleri aynıdır. Bu hastalıkların aşısı, iğnesi,
şifası da aynıdır. Bir zamanlar Tevrat'tı, İncil'di şimdi ise Kur'an'dır.[17]
54- Onlardan
yüz çevir. Sen kınanmayacaksın.
55- Öğüt
ver. Çünkü öğüt mü'minlere fayda verir.
56- Ben
cinleri ve insanları ancak bana ibadet etmeleri için yarattım.
İnsanoğlunun yaradılış
gayesi Allah'a kulluk yapmaktır. "Kulluk yapmak" demek her
hareketimiz, sözümüz ve tavrımızda Allah'ın emirlerinin damgasının olması
demektir. Mademki yaratılışımızda O'nun damgası vardır, aynı şekilde yaşantımızında tamamında Allah'ın damgası olmalıdır.[18]
57- Ben
onlardan rızik istemiyorum. Beni doyurmalarımda
istemiyorum.
58- Çünkü
Allah rızık verenin ta kendisidir çok çetin kuvvet
sahibidir.
59- Muhakkak
zalimler için arkadaşlarının azabı gibi azap vardır. Acele etmesinler.
60- Va'dolundukları o günlerinden vay o kafirlere.
Zulüm cehennem ateşini
kendi bünyesinde bulunduruyor. Daha önce geçmiş kavimler peygamberlerine
zulmetmişler, cehennem ateşini hak etmişler. Daha sonra gelenler de azgınlıkları
sebebiyle aynı zulümleri yapıyorlar, aynı azabı onlar da hak edeceklerdir.
Yani cehennemdeki
ateş, bu dünyadaki zulüm çekirdeğinin bünyesinde taşınıyor. Bunlar dünyada
zulüm ediyorlar, ahirette ateş olarak biçecekler. Bu
ateşten kendimizi koruyalım.[19]
[1] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/229.
[2] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/229-231.
[3] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/231-232.
[4] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/232.
[5] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/232.
[6] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/232-234.
[7] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/234-235.
[8] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/235.
[9] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/236.
[10] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/236.
[11] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/236-237.
[12] Ali imran
160
[13] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/237-241.
[14] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/241.
[15] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/241-242.
[16] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/242.
[17] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/242-243.
[18] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/243-244.