ZARİYAT SURESİ 2

 


ZARİYAT SURESİ

 

Bu sure Ahkaf suresinden sonra Mekke'de nazil olmuştur 60 ayet­tir. Mekke'li müşriklerin inanç konusunda en çok direndikleri ve inan­mamada ısrar ettikleri konu, ahirete iman konusu idi. İnsanın yeniden dirileceğini akıllan almıyordu.

Bu surede Allah (c.c) ise, bu işin olacağını ve insanların yaptıkların­dan dolayı mutlaka hesaba çekileceklerini yeminle ifade ediyor.[1]

 

1- Esip savuranlara,

2- Yük taşıyanlara,

3- Kolayca akanlara,

4- İşi paylaştıranlara yemin olsunki,

5- Va'dolunduğunuz (cennet ve cehennem) muhakkak doğrudur,

6- Ve ceza günü muhakkak olacaktır.

"Tozu dumana katana yemin olsunki!"

"Zariyat" kelimesi: Tozu estirmek, tozu gökyüzünde savurmak ma­nasına geliyor. Zürriyet kelimesi de aynı kökden gelmektedir. Hz. Adem (A.S)'dan bütün insanlığa savrulmuş zürriyyetten birisi de biziz, Hz. Adem'in zürriyyetinden yayılmışız. Çiftçinin eliyle veya makine­lerle toprağa tohum saçması gibi Allah (c.c), Hz. Adem'den bütün in­sanlığı yeryüzüne saçıveriyor. Fakat hiçbiri tesadüf değil.

Gökyüzünden kaç tane yağmur tanesi, yeryüzüne iner? O bütün bunları bilir. Denizlerden göklerden ırmaklardan kaç ton suyu yukarıya çektiğini de O bilir. Biz bunları 2, ayetten anlıyoruz. Bu ayette, ağırlık­ları taşıyana yemin ediyor Allah (c.c). Ağırlıkları taşıyan kendisi oldu-ğundan o kendisine yemin ediyor.

Tabiat kanunlarını yaratan Allah'tır.

Denizlerde akan gemileri kolaylıkla yürüten Allah (c.c) dır. Gökyüzünde uçan uçakları da yürüten Allah'tır. Ama onu insan yaptı diyenlere, insanı kim yarattı? diye cevap veririz. İnsanın aklını, elini, bazusunu yaratan kim? Bu uçağın havada durma kanununu kim yarattı? İnsanoğlu bunu yaratmadı.

Mülk suresinde(Ayet 19) Rabbim; gökyüzün de saf saf uçuşan kuş­ları, orada Rahman'm tuttuğunu ifade ediyor.

Bütün işlerin taksimini Allah'ın yaptığını, ruhların bedenlere taksi­mini yine Allah'ın yaptığını, rızikîann taksimini de Allah (c.c)'ın yaptı­ğını; yani hangi ağaçta, hangi dalda kaç tane çiçek olacak, kaç tane meyva olacak onların da taksimini Allah yapar. Tüm bunlara yemin et­tikten sonra Rabbim diyor ki; "sizin va'd olunduğunuz şey mutlaka ger­çekleştirilecektir. O doğrudur ve o ceza günü mutlaka meydana gele­cektir.

Yeminlerin cevabı burası. Kıyamet günü mutlaka gerçekleştirilecek­tir. Eğer yaptıklarınız iyi ve güzelse, iyi ve güzel mükafat alacaksınız.

Eğer yaptıklarınız zararlı ve şer ise karşılığımda şer olarak, zarar ola­rak alacaksınız.[2]

 

7- Yörüngeler sahibi gökyüzüne yemin olsunki.

8- Sizler aykırı görüşlerdesiniz.

9- Ondan (Kur'ân'dan) döndürülen döndürülür.

Gökyüzündeki yörüngelere yemin ediyor Allah (c.c). Gökyüzündeki yörüngelere, yollara yemin olsun ki, siz birbirine zıt sözler üzerindesi­niz, birbirinize zıt düşünceler üzerindesiniz diyor. Kafirlerin kendi ara­larında zıt düşünceler taşımaları birinci kısım. Bir de kafirlerle mü'minlerin birbirlerine zıt düşüncelere sahip olmaları söz konusu.

Ayet ikisini de içermektedir. Yani biz, Allah'a ve Rasûlü'ne iman ediyoruz. Kafir ise Allah'a ve Rasûlü'ne iman etmiyor. Biz ahirete iman ediyoruz, kafir ise iman etmiyor. Biz doğruluğun ahirette de insana fayda vereceğine inanıyoruz. Kafir ise; "herşey bu dünyadadır, ahirette bir şey yoktur, öyleyse vur vurabildiğin kadar, çal çalabildiğin kadar, eğlen eğlenebildiğin kadar" diyor.

Ama mü'min ise böyle değildir. Yediğimiz helal olacak, temiz ola­cak. Çünkü haramla beslenmiş olan bedenimizin ahirette cehennemde yansımasının daha çabuk olacağını biliyoruz. Onun için biz kafirlerle birbirimizden aykırı fikirler taşımaktayız. Allah(cc) de "Aykırı fikir ta­şıyorsunuz" diyor.

Türkiye'de ve dünyada kâfirlerin, o kötü düşüncelerine karşı aykırı inanç taşımamız, bizim için bir şeref olur. Ama Rabbime aykırı olmamasına dikkat ediyoruz.

Dönmeye meyilli hale gelen insan, döner. Onun için Rabbim öyle bu­yuruyor. "Küfre meyledenler, küfre döndürülürler."[3]

 

10- Kahrolsun yalancılar.

Bu, ayrı ayrı sözler söyleyen, her söyledikleri yalan olan kişiler, kahrolsun diyor Allah (c.c). Yani ismler, dine karşı olan ve dini yalan­lamaya yönelik bütün kişiler kahrolsun diyor. Yani "Lanet olsun" der gibi bir ifadedir bu.[4]

 

11- Ki, onlar koyu bir cehalet içinde yanılmışlardır.

Yani ayrı ayrı görüşte olan, ayrı ayrı düşüncede olan, birbirleriyle de çelişkili olan fakat hepsini müşterek tarafı -ki dini yalanlamaktır- olan bu kişiler bir cehaletin, gafletin içerisinde ama derin bir gafletin içeri­sinde, bir sarhoşun yolda yürüyüşü gibi bir hal içerisinde yürüyüp gi­derler diyor Allah (c.c). Dün söylediğini bugün reddeden, yarın da bu­gün söylediği reddeden siyasileri tarif ediyor gibi. Onların hali, sarho­şun haline benzetiliyor. Abuk sabuk konuşuyorlar.[5]

 

12- Soruyorlar: "Ceza günü ne zaman?"

13- O gün onlar ateş üzerinde yakılacaklar.

14- "Tadın azabınızı. İşte bu sizin acele olmasını istediğinizdir." (denir)

Müşrikler, imansızlar, çeşitli izmlere mensub olan imansızlar mü'minlere soruyorlar. "Peki ama o ceza günü ne zaman?" Yani mahşer kurulacak, insanlar hesaba çekilecek, herkes yaptıklarının karşılığını görecek diyorsunuz ama o ne zaman?

Mahşerden cennetten cehennemden ve kıyametten bahseden din yalnız İslâm dini değildir. Hz. Adem'de kıyametten bahsediyordu. Hz. İbrahim'in sabitelerinde de kıyametten bahsediliyordu, Musa (A.S)'ın Tevrat'ında, Davud (A.S) Zebur'unda, İsa (A.S)'m İncil'inde de kıyametten bahsediliyordu. Halen, tahrif edilmiş olmalarına rağmen yine de bu tür bilgiler, şuan okunmakta olan Tevrat, Zebur ve İncil'de vardır. O zaman da sormuşlar Peygamberlerine; "Ne zaman kıyamet" de­mişler. Mekke müşrikleride Peygamberimize sormuşlar; "O kıyamet ne za­man?" Aradan 1400 sene geçmiş, kopmarnış; günümüzdeki imansız­larda bize soruyorlar; "Ne zaman o kıyamet?"

Onun ne zaman olacağını Peygamberler dahi söyleyememişler. Sevgili Peygamberimiz kendisi; "bu işi ben de bilmiyorum" demiştir.

Kıyametin ne zaman kopacağını bilemeyiz. Ancak şunu biliriz ki; herkesin kendi kıyameti bir kere kopacak. Öyleyse herkes hazırlık yapsın. Ama herkes kendisinin en uzun yaşayacağı, kanaatindedir. Bu ne ise ve nasıl bir halet-i ruhiyye ise. Belki akşama kalpten gidecek ama, 10 senelik değil, 50 senelik değil. 100 senelik planlar ve program­lar yapıyor. "Torununun torununa nereden kız alırım, ona nasıl bir ser­vet bırakırım" in uzun emelleri içerisinde ömürlerini tüketiyor insan oğlu.

Ama Rabbim diyor ki; O gün siz ateşde yakılacaksınız." "Yüftenûn" kelimesi arabın dilinde, altunu ateşte eritip, içerisindeki yabancı mad­deleri ayırma işlemine denilmektedir. Önce siz mahşer yerinde,. Cehennem'de aîtunun ateşte yakıldığı gibi yakılacaksınız; orada, "bu­yurun dünyadaki yaptıklarınız fitne ve fesatların cezasını, burada ta­dın" denilecektir.[6]

 

15- Şüphesiz müttekîler, bahçeler ve su kaynaklarmdadırlar.

16- Rablerinin kendilerine verdiğini almış olarak. Çünkü onlar bundan önce iyi işler yapanlardı.

17- Gecenin çok azında uyurlardı.

18- Seherlerde istiğfar ederlerdi.

19- Onların malında dilenenin ve mahrumun hakkı vardır.

Bu ayetİerde Rabbim bize müttakilerin hem bu dünyadaki özellikle­rini, hem de ahiretteki yerlerini bize anlatıyor.

Müttakiler cennet'te bahçeler içerisinde, kaynak suların başlarında-dırlar. Allah'ın kendilerine verdiklerini almışlardır. Bunu neyin karşılı­ğında almışlardır? Onlar dünyada iken Allah (c.c)'ı görür gibi ibadet ya­pıyorlardı.

Onlar gecelen çokça ibadet yapıyorlardı. Seher vakitlerinde Allah'a istiğfarda bulunuyorlardı.

Yapamadıklarımızdan bir tanesi de geceleri çokça ibadet etmek ve seher vakitlerinde Allah'a istiğfar etmektir. Kur'ân-ı Kerim'de bir kaç yerde "seher vakitlerinde istiğfar" olayı geçmektedir. Bunu yapanları­mız, bu dini anlatmak, davet için Mekke ve Medine'den çıkmışlar, Buhara'ya ve Semerkant'a kadar varmışlar.

Geceleri istiğfar eden insanlar dünyaya hakim olurlar. Geceleri sa-bah'a kadar kereste gibi yatan, güneş doğduktan sonra kalkan, ondan sonra cihad naraları atanların bu yaptıklarının kendilerine, topluma bir faydası olmayacaktır.

Rabbim sevgili peygamberimizi kendi mektebinde, O'nu dünya sını­fında yetiştiriyor. Bu eğitimde en çok önem verilen konulardan birisi de gece namazıdır.

Mallarımızda fakirlerin hakkı olduğunu, Allah (c.c) bize bildiriyor. Buradan şunu anlıyoruz. Mali durumu yerinde olanlar, sadaka verme durumunda olanlar bilsinler ki; bir fakire sadakanızı ve zekâtınızı ver­diğinizde, sakın onu minnet altında tutmaya kalkışmayın. Siz, onun hakkını, ona veriyorsunuz. Rabbim "onların hakkı" kelimesini ayetinde kullanmıştır.[7]

 

20- Yakin (bilgi/iman) sahipleri için yeryüzünde ibretler vardır.

21- Kendi nefislerinizde de (ibretler vardır) görmüyormusunuz?

Kendiniz kendinize delilsiniz, görmüyormusunuz. Dışarıdan delil aramaya gerek yok. Eğer dışarıdan delil arayacaksanız, dışarda olan­ların tamamı Allah'ın varlığına ve birliğine delildir. Baharın gelişiyle' tabiatın canlanması bize mahşerin olacağının bu dünyadaki tezahürü­dür ve göstergesidir. Yeter ki görecek göz, anlayacak gönül olsun.[8]

 

22- Gökyüzünde rızkınız ve va'dolunduklanmz vardır.

"Gökte sizin rızkınız vardır" derken;

1. Yağmurlar bizim nzkımızdir. Milyonlarca rızkımızın gelişmesine bu yağmurların katkısı vardır.

2.Güneş bizim rızkımızdır. Bedenimizin gelişmesi, tanelerimizin oluşması, çiçeklerimizin açması, denizlerimizin buharlaşması ve mil­yonlarca nimetin yetişmesi ve gelişmesi için güneşe ihtiyaç vardır. Onun için O bir nzıktır.

3. Ay bize bir rızıktır.

4. Yıldızlar bize bir nzıktır.

Cennet nimetleri bize bir nzıktır, cennetde bize va'dolunan şeyler bize bir rızıktır. Bütün bunları yaratan Allah'tır.[9]

 

23- Gökyüzünün ve yerin Rabbine yemin olsunkî O (va'dolunanlar) şu sizin konuştuğunuz gibi gerçektir.

Konuştuğunuz şeyler nasıl ki haktır, aynı şekilde cennet cehennem de haktır.[10]

 

24- İbrahim'in ikram olunan müsafirlerinin haberi sana geldimi?

25- Hani onlar (müsafir melekler) İbrahim'in yanma girdiler ve "selam" demişlerdi. İbrahim'de; "selam tanınmamış bir toplum" dedi.

26- Hemen ailesine gidip semiz bir buzağı getirdi.

27- Buzağıyı onlara yaklaştırdı ve "yemezmisiniz" dedi.

28- Onlardan içine bir korku düştü, "korkma" dediler ve bilgin bir oğulla onu müjdelediler.

Hud suresinin 71'nci ayetinde, bu müjdelenen çocuğun îshak (a.s) olduğu söylenir.[11]

 

29- İbrahim'in hanımı (Sare) çığlık atarak döndü, yüzüne vurdu ve "kısır bir kocakarı" (dan nasıl çocuk olacak) dedi.

30- "Rabbin böyle buyurdu" dediler. Şüphesiz O herşeye hükme­dendir, herşeyi bilendir.

31- İbrahim: "Ey elçiler, sizin işiniz nedir? dedi.

32- "Biz suçlu bir topluma gönderildik" dediler.

33- Üzerlerine çamurdan taşlar atmak için

34- Müsrifler için, Rabbin tarafından işaretlenmiş (taşları atmak için).

35- (Lut aleyhisselama) iman edenleri oradan çıkardık.

36- Orada, müslümanlan bir evden başkasında bulamadık.

37- Acıklı azapdan korkanlar için orada bir alamet bıraktık.

38- Muşa (kıssasın) da da ibret vardır. Hani biz onu firavun'a apaçık bir delille göndermiştik.

39- O bütün ordusuyla yüz çevirmiş ve "sihirbaz veya deli" de­mişti.

40- Bizde onu ve ordusunu yakalayıverdik ve o ayıplayıcı olduğu halde denize attık.

41- Ad (kavminin helakinde) de ibretler vardır. Hani onların üze­rine yok edici rüzgar göndermiştik.

42- Rüzgar, uğradığı herşeyi toz haline getiriyordu.

43- Semud (kavminin helakinde) de ibretler vardır. Onlara: "be­lirli bir zamana kadar faydalanın" denmişti.

44- Rableıinin emrinden uzaklaştılar da, göz göre göre onları yıldı­rım çarptı.

45- Ayağa kalkmaya güçleri yetmedi, yardımda edilmediler.

46- Daha önce de Nuh kavmini (helak ettik) çünkü onlar fasık bir kavim idiler.

Bu ayetlerde İbrahim (A.S)'ın hayatının bir bölümü anlatılıyor. İbrahim (A.S)'ın kısır olan hanımının, doğum yaptığını bize haber veri­yor Rabbim. Lut (A.S)'ın kavminin azgınlıkları sebebiyle helak edildik­lerini ve Musa(A.S)'ın firavun karşısında başarılı olduğunun haberi bize veriliyor. Hud ve Salih (a.s.)'ın Ad ve Semud kavmi karşısındaki başarılarından haber veriliyor.

Bu ayetlerde Peygamberlerden bazılarının hayatlarına kısaca değiniliyor. Başka surelerde ise uzunca anlatılmaktadır.

Burada kısaca değinilmesinin sebebi şudur. O gün için sevgili Peygamberimize moral veriliyor. Karşısındaki müşrikler de uyarılıyor. Bakınız; ordularınıza, askerlerinize ve yardımcılarınıza güvenmeyin. Musa ki, yanında Peygamber olan kardeşi Harun'la ikisi, Firavun'un sonunu getirdiler.

Günümüzde de aynen bu ayet-i kerimeler mü'minlere moral verir. Kişinin yardımcısı Allah (c.c) olursa onun için mağlubiyet söz konusu değildir. "Allah size yardım edecek olursa, size galip gelecek olan yok­tur." diyor Allah (c.c).[12]

Biz bu toplumu nasıl düzeltiriz demeyin. Burada verilen Örnekler en uç örnekler. Şimdiki toplum onlar kadar aşağilaşmış değiller. İşimiz kolay demektir.

Günümüzde müslümanîar tedirgin; "Rabbimin yardımı nereden gele­cek" diyorlar. Rabbim yardımım mutlaka bir yerden gönderir. Biz görevimizi yapmaya devam edelim. Rabbim yardımını, İbrahim'e yaptığı gibi, Musa'ya yaptığı gibi, bize de gönderir.[13]

 

47- Göğü kuvvetle biz kurduk. Ve şüphesiz biz genişleticiyiz.

48- Yeryüzünü biz döşedik. Döşeyiciler ne güzel.

49- İbret alasınız diye herşeyi çift yarattık.

"Gökyüzünü kuran biziz ve onu genişletmekteyiz" diyor. "Allah her an bir iş üzeredir" diyor Rabbim Rahman Suresinde. Yani her an Allah'ın yaratması, yaşatması, öldürmesi, diriltmesi devam edip duru­yor. Gökyüzünün genişlemekte olduğunu Rabbim burada ifade ediyor. İlim adamları da buna yakın şeyler söylüyor.

Rabbim yeryüzünü çok güzel bir şekilde döşemiştir. Bu yeryüzünün ilimlerini çözen mühendisler olduğu gibi Kur'ân ayetlerinin güzelliklerini de ortaya çıkaracak Kur'ân. mühendislerine ihtiyacımız

vardır, Rabbim her şeyi çift yarattığını ifade ediyor. Karanlık-aydınlık, dişi-erkek, artık eksi gibi. Dünyanın karşıtı da; ahirettir. Mademki dünyada her şeyin karşıtı vardır ve bunlar uyumlu çalıştıklarında çok iyi netice alırlar; bu dünyanın karşıtı olan ahirette cenneti istiyorsak bu dünya­mızı cennet eylemeliyiz. Öyleyse;[14]

 

50- O halde Allah'a kaçın. Şüphesiz ben, Onun tarafından apaçık bir uyarıcıyım.

"Allah'a doğru kaçınız." Rabbim Peygamberime buyuruyor ki; "in­sanlara söyle! Allah'a doğru kaçsınlar."

Allah'a doğru nasıl kaçılır? Nereye giderseniz gidin orası Allah'ındır. "Nereye dönerseniz Allah'a yönelmiş olursunuz." Öyle olunca Allah'a doğru koşmak Mekke'ye doğru koşmak değildir.

Bunun anlamı; her türlü hal ve hareketiniz Rabbimin koyduğu kural­lara uygun olsun manasındadır. Evinizdeki oturmanızdan, komşuları­nızla ilişkilerinizden ticaretinizden, uluslar arası ilişkilerinize kadar her şeyiniz Rabbimin kurallarına uygun olsun.[15]

 

51- Allah'la beraber başka ilah edinmeyin. Şüphesiz ben onun ta­rafından apaçık bir uyarıcıyım.

Bu çok önemli. Günümüzün en belalı hastalığı, günümüz dünyasının en tehlikeli mikrobu şirktir yani inkârdır. Biz herşeyden çok inkara karşı tedbirli olmalı ve önlem almalıyız.[16]

 

52- Onlardan öncekiler bir peygamber geldiğinde yine böyle sihir­baz veya deli demişlerdi.

53- Hep birbirlerine bunu vasiyet mi ettiler? Hayır. Onlar azgın bir toplumdurlar.

Nuh (A.S)'i yalanlayanlar ne söylemişse, sevgili Peygamberimizi yalanlayanlar da aynı şeyi söylemişlerdir. Günümüzde dinime karşı laf edenler de kendiliklerinden bir düşünce ve fikir imal etmiyorlar. Daha önce söylenenleri söylüyorlar. Peki bunlar birbirlerine vasiyet mi ederler? Yani Firavun eğitim yoluyla; "bundan sonra peygamber gelecek olursa size, şunları söyleyin" diye vasiyyette mi bulunur? Ebu Cehil bunları Firavun mektebinden mi öğrenir? Günümüz imansızları da Ebu Cehil mektebinden mi öğreniyorlar bunları?

Yani bunlar birbirlerine vasiyet mi ederler? Rabbim diyor ki; "Hayır! Azgınlıkları sebebiyle dir bu." Yani Japonya'da kuduz olmuş bir köpek bir Japonu ısırsa adam kuduz olur. Amerika'da kuduz olmuş bir köpek Amerikalı bir adamı ısırsa o adamda kuduz olur. Aynı hastalığa yakalanırlar. Çünkü ikisinde de kuduz mikrobu vardır. Yani kuduzluğun mikrobu aynı.

Rabbim diyor ki; azgınlık, Allah'a karşı başkaldırma hastalığının mikrobu aynıdır. Birbirlerinden ders almalarına ve vasiyet almalarına gerek yok. Hepsi aynı sözleri söylerler. Çünkü kalpleri aynıdır. Bu has­talıkların aşısı, iğnesi, şifası da aynıdır. Bir zamanlar Tevrat'tı, İncil'di şimdi ise Kur'an'dır.[17]

 

54- Onlardan yüz çevir. Sen kınanmayacaksın.

55- Öğüt ver. Çünkü öğüt mü'minlere fayda verir.

56- Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etmeleri için yarat­tım.

İnsanoğlunun yaradılış gayesi Allah'a kulluk yapmaktır. "Kulluk yapmak" demek her hareketimiz, sözümüz ve tavrımızda Allah'ın emirlerinin damgasının olması demektir. Mademki yaratılışımızda O'nun damgası vardır, aynı şekilde yaşantımızında tamamında Allah'ın dam­gası olmalıdır.[18]

 

57- Ben onlardan rızik istemiyorum. Beni doyurmalarımda istemi­yorum.

58- Çünkü Allah rızık verenin ta kendisidir çok çetin kuvvet sahi­bidir.

59- Muhakkak zalimler için arkadaşlarının azabı gibi azap vardır. Acele etmesinler.

60- Va'dolundukları o günlerinden vay o kafirlere.

Zulüm cehennem ateşini kendi bünyesinde bulunduruyor. Daha önce geçmiş kavimler peygamberlerine zulmetmişler, cehennem ateşini hak etmişler. Daha sonra gelenler de azgınlıkları sebebiyle aynı zulümleri yapıyorlar, aynı azabı onlar da hak edeceklerdir.

Yani cehennemdeki ateş, bu dünyadaki zulüm çekirdeğinin bünye­sinde taşınıyor. Bunlar dünyada zulüm ediyorlar, ahirette ateş olarak biçecekler. Bu ateşten kendimizi koruyalım.[19]



[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/229.

[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/229-231.

[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/231-232.

[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/232.

[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/232.

[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/232-234.

[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/234-235.

[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/235.

[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/236.

[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/236.

[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/236-237.

[12] Ali imran 160

[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/237-241.

[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/241.

[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/241-242.

[16] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/242.

[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/242-243.

[18] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/243-244.

[19] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/244.


Önceki Sayfa
Fihrist
Sonraki Sayfa
Ana Sayfa Dön ///