" Halkımızın
çokça okuduğu Yasin, Mülk, Nebe sûreleri gibi, bu sûre de halkımızın çokça
okuduğu bir sûredir. Medine'de nazil olmuş, 29 ayettir. Bu sûrelerle ilgili,
sevgili Peygamberimizden gelen sahih, övücü hadisler vardır. Halkımızın
sevgisi, de bundan olsa gerektir.
Özellikle ecdadımız bu
sûreyi; fetih esnasında, sıkıntılı günlerinde, haçlı seferlerinde, düşman
geldiğinde okumuşlardır. Ülkelerine karşı yapılan saldırılan bertaraf etmek
için savunmaya geçtiklerinde yine bu
sure okunmuştur.
Hicretin 6. yılının
zilka'de ayında nazil olmuştur. Sevgili peygamberimiz 1400 arkadaşıyla ilk
defa Mekke'ye gidip umre yapmak istemiştir. Mekke'nin kenarındaki Hudeybiye
denilen yere kadar gelmiş, Mekke halkından bir heyetle orada karşılaşmışlar,
Sevgili Peygamberimiz, umre yapmak istediğini, başka hiçbir gayesinin olma-'
dığını, umreyi yaptıktan sonra Medineye döneceğini bildirmiş. Karşı taraf sevgili
Peygamberimizi Mekke'ye sokmamak için direnmişler. Çevredeki kabilelerden
insanlar gelmişler. Onlar da aracı olmak istiyorlar. Efendimiz onlara da;
amacının sadece umre yapmak, olduğunu söylüyor.
Bu durum karşısında
Mekke'liîerde, Efendimizin bu iyi niyetinden rahatsız oluyorlar.
İyi niyetten
rahatsızlık olurmu? Olur. İnsanın içi imansızlıkla dopdolu olursa, iyi
niyetten rahatsız olur.
Şöyle bir hikaye var;
Hırsızlıktan sürekli olarak dayak yiyen adamın bir bahçesi, bahçesinde de erik
ağacı varmış. Erik ağacının meyvası ol-gunlaşmca komşusunun bahçesine düşer,
komşusuda bir- tanesini yemeden toplar; hırsız olan bahçe sahibine getirir
verirmiş. O da dermişki; "yahu komşu! karakolda yediğim dayaklardan değil
de, senin bu iyi niyetinden kahroluyorum!."
Mekke'liler hac
zamanında, çevredeki kabilelerin Mekke'ye gelip hac yapmaları neticesinde
ticaret" yapıyorlardı. Peygamberimizi
Mekke'ye sokmama
durumu çevredeki kabileleri ticari olarak etkileyecektir.
Mekke'den gelen heyet;
peygamberimizle gelen 1400 kişinin Mekke'ye girip, ikili görüşmeler yaparlarsa,
insanların gönüllerinin İslam'a ısınmasından korktukları için. uzun görüşmeler
neticesinde saltanatlarının gitmesinden de korkarak, Sevgili Peygamberimizi ve
arkadaşlarını Mekke'ye sokmama kararı alıyorlar.
Peygamberimizle bir
antlaşma yapıyorlar. Antlaşma maddeleri müs-lümanlann aleyhine gibidir.
Maddelerden bir
tanesi, "bu sene umre yapmayacaksınız, gelecek sene yapabilirsiniz:"
Bir diğer madde;
"Bir kişi Mekke'ye iltica ederse, sığınırsa, geriye iade edilmeyecek. Ama
Mekke'den bir kafir insan, müslüman olup Medine'ye sığınırsa o iade edilecek.
En ağır madde bu idi. Buna Hz. Ömer'in itirazı olmuş, sonra bu itirazından
vazgeçmiştir.
Bir diğer madde;
"on yıl harb yapılmayacak." Bir başka madde ise; "çevredeki kabilelerden
dileyen dilediği devletle ikili anlaşma yapabilir."
Bu antlaşma sahabe
nazarında mağlubiyeti kabul etme gibi kabul edilmiş ama, Allah (c.c.)
Hudeybiye'den dönerken Sevgili Peygamberimize bu sureyi indiriyor.
Vahiy geldikten sonra
Peygamberimiz ashabını müjdeliyor ve diyor ki; "şu anda bana bir sûre
nazil olduki, bu sûre üzerine güneş doğan herşeyden daha hayırlıdır"[1]
Fetih suresi
yeryüzündeki her şeyden daha hayırlıdır.[2]
1- Biz sana
apaçık fethi verdik.
2- Allah
geçmiş ve gelecek günahım affetmek, sana olan nimetini tamamlamak ve seni
dosdoğru bir yola iletmek için (bu fethi verdi).
3- Ve Allah
çok büyük bir yardımla, sana yard.m etmesi için (bu fethi verdi).
Rabbira bu hudeybiye
antlaşmasını apaçık bir fetih olarak değerlendiriyor.
Bu fetihle Rabbim,
sevgili peygamberimizin geçmiş ve gelecek günahlarının afvedildiğini ve
nimetin tamamlandığını bildiriyor.
Rabbim Peygamberimize,
hem risaletini hem de riyasetini vermiş, Orada böyle bir antlaşma yapılmakla,
Medine Devletinin bir başka devlet tarafından varlığı resmen kabul edilmiş
demek oluyor. Mekke'liler Peygamberimizin peygamberliğini kabul etmiyorlar ama,
Medine Devlet başkanlığını kabul ediyorlar. Rabbim; "nimetini tamamladı"
derken buna dikkatimizi çekiyor.
Bu riyaset ve
risaletin nasıl yapılacağı konusunda da, Allah (c.c.) peygamberimize yol
göstermiştir.
Bu fetihle
peygamberimize büyük bir yardım yapılmış olmaktadır. Bu antlaşmadan sonra
Peygamberimiz, Hendek harbinde fitne kazanlarım kaynatan Hayber Yahudilerinin
üzerine yürümüştür. Buraların müslümanların eline geçmesini sağlamış, Hayberden
gitmek isteyen Yahudilere de izin verilmiştir.
Bu günlerde dünya
müslümanlarımn bir sikınsıtı var. Ancak şu unutulmamalıdır ki; anne acı
çekmeden yavrusunu koklayamaz. Müslümanlar bir doğum sancısı çekiyorlar.
Doğumda yakındır inşallah.[3]
4-
İmanlarına iman katarak artırmaları için, mü'minlenn kalblerine huzur ve güveni
indiren O'dur. Göklerin ve yerin ordular» Allah'a aittir. Allah herşeyi
bilendir, hükmedendir.
Sekine= tatmin olmak,
güven duymak demektir.
Allah (c.c.)
müslümanlara bu sekineti vermiş ve Hudeybiye'de Mekke'liler müslürnanlardan
korkmuşlardır. Bakara 247'de Beni İsraile sekine olan Tabuttan bahsedilir.
İçinde Tevrat olması nedeniyle o günkü mü'minler güven içinde oluyorlardı. Bu
günde bizler Kur'ân'a imanımız olduğu süre içinde, Allah'dan başka kimseden
korkmayız. Melekler, rüzgarlar, yağmurlar, karlar, Artmalar Allah'ın
ordularıdır.[4]
5- (Huzur ve
güven vermesi) Mü'min erkeklerle, mü'min kadınları sonsuza değin içinde kalmak
üzere, altından ırmaklar akan cennetlere koymak ve kötülüklerini örtmek
içindir. Bu, Allah katında büyük bir başarıdır.
Bu ayette Rabbim,
mü'minlere fethi niye verdiğini ifade ediyor.[5]
6- Allah
hakkında kötü zanda bulunan müşrik erkeklerle, müşrik ' kadınlara azap etmek
içindir. Kötü musibetler onların üzerine olsun. Allah onlara gazap etti, onlara
la'net etti ve onlara cehennemi hazırladı. O ne kötü bir dönüş yeridir.
Bu ayette Rabbim
fethin neticesinde münafıkların ve müşriklerin 'cezalandırıldıklarım ve içlerinin
nasıl kemirildiğini ve sonuçta gidecekleri yerin cehennem olduğunu bize
açıklamaktadır.[6]
7- Göklerin
ve yerin orduları Allah'a aittir. Allah herşeye gücü yetendir, herşeye
hükmedendir.
Bu ayet bu sayfada iki
defa tekrarlanmaktadır. Niye? Çünkü günümüzde bir kısım insanlar, şunu
söylüyorlar; "Yahu müslümanların sayısı belli, ellerindeki silahları
belli. Karşılarındakilerin sayısı ve gücü belli. Bu müslümanlar nasıl başarılı
olabilir?" İşte bu ayet, bu tür akılsızca sorulan soruların cevabıdır.[7]
8- Şüphesiz
biz seni şahid, müjdeci ve uyarıcı olarak görderdik.
9- Ki,
Allah'a ve Rasûlü'ne iman edesiniz, O'na yardım edesiniz, O'na saygı
gösteresiniz. Ve sabah akşam O'nu teşbih edesiniz. Bu ayetler Peygamberimizin
niçin gönderildiğini açıklıyor.
Efendimiz bizim için
bir şahittir. Kur'an'ın bütün ayetlerini bize tebliğ ettiğine şahittir. Bunu
Peygamberimiz "veda haccmda" belirtmiştir. Allah'ın varlığına ve
birliğine peygamberimiz şahittir.
O, insanları cennetle
müjdelemiş, cehennemle korkutmuştur. Niye? Allah'a iman edelim, Rasülü'ne iman
edelim diye Burada "Rasûle imana" dikkat çekiliyor. Günümüzde;
Yahudilerde, hrıstiyanlarda cennete gidecektir, diye broşürler basılıp
dağıtılıyor. Bunu savunanlara televizyon kanallarının kapılan ardına kadar açılıyor.
Halbuki bu surenin 13. ayetinde ise Allah(c.c.);"Kim Allah'a ve
Peygamberine iman etmezse bilsinki biz, kafirler için o alevli ateşi hazırladık"
diyor Bundan daha açık bundan daha net başka bir ayet yoktur. "Yahudi ve
Hrıstiyanların cennete gitmeleri için Hz. Muhamed'e iman etmelerine gerek
yoktur" diyenlere çok açık bir cevap.[8]
10- Şüphesiz
sana biat edenler, ancak Allah'a biat etmiş olurlar. Allah'ın eli onların
ellerinin üstündedir. Kim sözünden dönerse kendi aleyhine dönmüş olur. Kim de
Allah'a verdiği sözü tutarsa, yakında Allah ona büyük mükafat verecektir.
Hudeybiye
musalahasında önce kargaşa devam ediyor, karşılıklı olarak heyetler gidip
geliyor. Birde bu gidenlerden Hz. Osman'ın Mekke'de şehid edildiği haberi
yayılıyor.
Sevgili peygamberimizi
ve ashabını kızdıran Hz. Osman'ın şahsı değildi. Yani bir insanın şehid
edilmesi değil, önemli olan elçi olarak gönderilen bir insanın şehid
edilmesiydi. Çünkü o elçi bir devleti temsüen gitmişti oraya.
Devleti temsilen
gönderilen elçi öldürüldüğü için, peygamberimiz . orada bulunan ashabdan biat
istiyor. Onlar da teker teker gelip, elini peygamberimizin elinin üstüne koymak
suretiyle biat ediyorlar. Peygamberimiz sahabeden birine sormuş; "Neyin
üzerine biat ediyorsun? O da "ya Rasulallah! içinden ne geçiyorsa onun
üzerine biat ederim" demiş.
Ajanlar durumu
Mekke'ye bildirmişler. Mekke'liler korkmuşlar. Rabbim bu biati övüyor.
"Sana biat
edenler aslında Allah'a biat etmişlerdir" diyor Rabbim. Çünkü Rasûle itaat
Allah'a itaat demektir. Rasûle itaati de, Rabbim emrediyor.[9]
11-
(Savaştan geride bırakılan bedeviler sana) "Mallarımız ve ailelerimiz
bizi ahykoydu, bizim için istiğfar et" diyecekler. Onlar kalble-rinde
olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar. Deki: Eğer Allah size bir zarar dilese
veya size bir yarar dilese, Allah'a karşı sizin için, herhangi bir şeye kimin
gücü yeter. Hayır Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
12- Doğrusu
siz, Peygamber ve mü'minlerin katiyyen ailelerine dönemeyeceklerini sandınız.
Bu sizin kalblerinizde süslendi, kötü bir zanda bulundunuz ve helaki hak etmiş
bir toplum oldunuz.
Rabbim bu ayette
Peygamberine, Medine'ye döndüğünde münafıkların ne diyeceğini önceden haber
veriyor.
Günümüzde de tirilyonu
bulanlar; "hocam, biz tirilyonlarca parayı bulduk. Biraz uzak durmamız
lazım İslami hizmetlerden" O gün peygamberimize nünafıkların söylediğini
söylüyorlar. Münafıklar Peygamberimize ayrıca diyorlar ki; "Bizim için
istiğfar et." Günümüzdekiler de hemen hemen aynı şeyi söylüyorlar.
"Hocam bizim için dua et" Yani biz biraz uzaklaştık davadan, çünkü
mal çoğaldı, İslami hizmetlerin içerisinde görülürsek birilerinin gözüne batar.
Uzaktan bize dua et diyorlar.
Rabbim diyor ki; onlar
bunu dilleriyle söylerler, kalplerinde böyle bir şey yok, dil alışkanlığından
söylüyorlar.[10]
13- Kim
Allah'a ve Rasülüne iman etmezse, biz kafirler için alevli ateşi hazırladık.
Bu ayet,
"müslüman olmak için peygambere iman şart değildir." diyenlere,
Yahudi ve hristiyanlar; "Uzeyir ve İsa Allah'ın oğludur" demelerine
rağmen, onları cennete koymaya çalışanlara bir cevaptır.[11]
14- Göklerin
ve yerin mülkü Allah'a aittir. Dilediğini afveder, dilediğine azap eder. Allah
afvedendir, merhamet edendir.
Allah (c.c.) iman edip
günah işleyenleri dilerse afveder, dilemezse cehenneme gönderir, günahı kadar
ceza çeker, sonra cennete gider. Biz Allah'tan merhamet dileyeceğiz.[12]
15- Geride
bırakılanlar, siz ganimetleri almak için gittiğinizde; "bırakın biz de
sizin arkanıza düşelim" diyecekler. Onlar Allah'ın kelamim değiştirmek
isterler. "Daha önce Allah sizin hakkınızda böyle buyurdu." de.
Onlar; "Hayır! Siz bizi çekemiyorsunuz." diyecekler. Hayır onlar çok
az söz anlayanlardır.
Bu ayette Allah (c.c);
Haybere sefere giderken, münafıkların Peygamberimize gelip, savaşa katılmak
isteyeceklerini haber veriyor. Çünkü onlar Mekke gibi bir devlete karşı
kazanılan başarıyı görünce, hemen mü'minlerin yanına geçi veriyorlar.[13]
16-
Bedevilerden ger; bırakılanlara de ki; "Yakında çok güçlü-kuvvetli bir
millete kar^ *arbetmek veya onların müslüman olmalarını sağlamak üzere
çağrılacaksınız. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükafat verecektir.
Eğer daha önce geri döndüğünüz gibi geri dönecek olursanız, size acıklı bir
azapla, azap eder/'
Sevgili
peygamberimizin Mekke'yi ziyaret etmek için çıktığı ve Hudeybiye'de Mekke'li
müşriklerin "şana vize vermiyoruz" diye engellemesinden sonra,
sevgili peygamberimiz de orada Mekke site devleti ile bir antlaşma yapmıştır.
1400 ashabıyla
Mekke'ye yürüyen sevgili peygamberimizin bu yürüyüşünde Medine'de geride kalan
insanlar var. Peygamberimize katılmamış, mü'min görünüp gerçekte inanmamış
insanlar. "Münafikun" suresinde de tanıtılan bu insanlar, umre
ziyaretine katılmıyorlar.
Sebeb?, Mekke ile
Medine arasında savaşlar yapılmış, bu savaşlarda iki taraftan da ölenler
olmuş. Medine'li münafıklar zannediyor-larki; "Peygamber ve ona iman
edenler Mekke'den geriye katiyyen dönemezler. Yani Mekke'liler bunların hepsini
öldürürler" diyorlar. Veya gönülleri öyle istiyor. Rabbim bunu 12.
ayetinde de belirtiyor.
"İnsanın kimliği
dilinin altındadır" diye bir söz vardır. İnsan içinde-, kini söylerse
kimliğini elevermiş. "Üzülüyoruz!, Mekke'liler sizi öldürürler!."
sözü aynı sevincin ifadesi de oluveriyor.
Peki bu insanlar niye
sevgili peygamberimizle namaz kılıyorlar?, O'nunla beraber Oruç tutar
görünüyorlar?. Çünkü Medine'de sevgili peygamberimiz tam olarak hakim. Orada
bütün münafıklar ve firavunlar Musa kesiliyorlar. Ama bütün firavunlukları iç
dünyalarından dışa doğru, dillerinin altından çıkıveriyor. Ahirete inanmamış
bir insanın bütün göreceği dünyalıktır.
Onun için 15. ayet-i
kerimede anlatılan şu; sevgili peygamberimiz başka bir savaşa gitmek
istediğinde, onlar da savaşa gelmek istiyorlar. Mesela Hayber'e gelmek
istiyorlar. Yahudilerle vuruşmak istiyorlar. Sevgili peygamberimiz onları
yanına almamıştır. Mekke'ye umre için gitmek istemeyenleri hayber'de yanma
almamıştır.
Peki münafıklar niye
yahudilerle vuruşmak istiyorlar? Ekmek, ganimet ve nimet geleceğini bildikleri
için.
Ayetler sanki şu anda
yaşadığımız hayatı anlatıyor gibi. İyi günlerde herkes dost oluyor, ama zor
günlerinizde en yakın dostlarınız yanınızdan kaçıveriyor.
Kainatın efendisinin
zor günlerinde, yanından kaçıvermiş o münafık insanlar.
Bu 16. ayetinde Rabbim
peygamberimize diyorki; "Söyle, o Medine'de kalıp, müslümanların
Mekke'liler tarafından tamamen öldürülmelerini bekleyenlere; "Siz
peygamberin yanında olmak mı istiyorsunuz?. Yakında çok güçlü kuvvetli bir
topluma karşı harb için çağrılacaksınız. Onlarla ya harb edeceksiniz veya
onlar müslüman olacaklar. Eğer onlar sana itaat edecek olurlarsa, Allah onlara
bol mükafatlar verecektir. Eğer bu harbe de katılmazlar ise, Allah onlara çok
acıklı bir azab verecektir." buyuruyor. Yani bir fırsat daha vereceğini
ifade ediyor Rabbim.
Bu ayetten bizim
içinde şu çıkıyor. İnsan karakteri icabı zayıftır, karakteri kuvvetli
insanlarımızda vardır. Onlar kahraman insanlardır. Biz insanları oldukları gibi
kabul etmekle görevliyiz. Rabbim; "kimseye gücünün üstünde yük
yüklemeyeceğini " ifade ediyor.[14]
Biz de insanları
kabiliyetlerine göre değerlendireceğiz. Yani bir defa düşmandan korkup
kaçmışsa, onu ebediyyen defterden silmeye-ceğiz. Onun da bir zaman sonra hizmet
edeceği bir yer ve mekan olabilir.
Yanlış yapan insanlara
ikinci, üçüncü, dördüncü imtihan hakkı tanımış oluyor.
Geride kalan insanlar
içerisinde mazereti olanlar olabilir. Rabbim ona da açıklık getirmiş.[15]
17- Köre
zorlama yoktur. Topala zorlama yoktur. Hastaya zorlama yoktur. Kim Allah'a ve
Rasülü'ne itaat ederse, onu altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de
yüz çevirirse, ona acıklı bir azapla azap eder.
Hasta olanlardan
maksat; harbe gitmeye mani olan her türlü rahatsızlıktır.
Mesela Abdullah İbn
Ümmi Mektum âma(kör) olduğu için Medine'de kalmıştır. Umre için peygamberimizle
gelememiştir.
Rabbim bu ayette
ruhsat veriyor. Gözleri görmediği için harbe gelemeyenler Allah katında
mükafatlarını alacaklardır.[16]
18- Ağacın
altında sana biat ettiklerinde, Allah mü'minlerden razı oldu ve onların
kalplerindekileri bildiğinden, onların üzerine huzur ve güveni indirdi ve
onlara yakın bir fetih bağışladı.
19- Ve
alacakları bîr çok ganimetler (bağışladı). Allah her şeye gücü yetendir,
herşeye hükmedendir.
20- Allah
size alacağınız bir çok ganimetler va'detti. Bunu size hemen verdi ve
insanların ellerini sizden çekti. (Bu ganimet) Mü'minlere bir ayet olması ve
sizi doğru yola iletmesi içindir.
Sevgili peygamberimiz
Mekke'de peygamberliğine başladığında O'na ilk iman eden eşi hz. Hatice
validemizdir. Hz. Hatice validemiz kadınlarımız için bir övünç abidesidir.
Yeryüzünde doğrulayan, destekleyen ve arka çıkan ilk kişi hz. Hatice
validemizdir..
Feminist kadınlarımız
gözlerini batıdan çevirip bir de bu yana baksınlar.
Rabbim bu ayetinde;
Hudeybiye'de Sevgili peygamberimizin elini tutup biat eden 1400 insandan razı
olduğunu beyan etmektedir
Muhacir ve Ensardan
razı olduğuna dair Ayet indirmiştir Rabbim. Onun için biz, sahabenin tamamını
severiz. Rabbimin razı olduklarını biz canımız gibi severiz.
Biz İbrahim ve O'nıın
ashabını da canımız gibi severiz. Zira "Mümtahine" suresinde Rabbim
bunların bizim için Örnek olduğunu bildiriyor. Rabbim onlara sükunet
vermiştir. Bizde; "Allah var kedır yok" diyerek çalışmamıza devam
edeceğiz. Bu Mekke'nin, Hayber'in fethi kıyamete kadar gelecek insanlar için
bir işaret bir Örnek olmuştur.[17]
21- Henüz
elde edemediğiniz diğerleri de vardır. Allah onları (İlmiyle) kuşattı. Allah
herşeye gücü yetendir.
22- Eğer
kafirler (Hudeybiye'de) sizinle savaşsalardı, arkalarını dönüp kaçacaklardı.
Sonra hiç bir dost ve yardımcı da bulamayacaklardı.
23- Önce
geçen (toplumlarda) Allah'ın kanunu bu. Allah'ın kanununda bir değişiklik
bulamazsın.
Mekke'liler,
Hudeybiye'ye kadar gelse sizinle harbetmiş olsalardı, sırtlarını dönüp
kaçacaklardı. Böylece hiç kimseden yardımda işleyemeyecekler, dost ve yardımcı
da bulamayacaklar.
Yani Hudeybiye'de harb
edilmiş olsaydı müslümaniarın kazanacağını bildiriyor Rabbim. Peki niye harb
olmamış? Harbin olmayış nedenini devam eden ayetlerde Rabbim bize bildiriyor.[18]
24- Mekke
vadisinde onlara karşı size zaferi verdiğinde onların ellerini sizden, sizin
ellerinizi onlardan çeken O'dur. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
25- Onlar,
öyle kimseler ki, küfrettiler, sizi Mescid-i Haram'dan alıkoydular ve
bekletilen hediyeleri (kurbanları) yerine varmaktan alıkoydular. Eğer bilmeden
tepeleyeceğiniz mü'min erkekler ve mü'-min kadınlar olmasaydı ve bilmeden size
bir ayıplanma isabet etmeyecek olsaydı (Allah harbi engellemezdi) Dilediğini
rahmetine koymak için (böyle yaptı) Eğer onlar (Müminlerle - kafirler)
birbirlerinden ayrılmış olsalardı onlardan kafir olanlara acıklı bir azapla
azap ederdik.
26- Kafirler
yüreklerinde cahiliye taassubunu kaynattıklarında, Allah huzur ve güvenini
Rasülü üzerine ve mü'minler üzerine indirdi ve onları takva sözünde bağlı
kıldı. Onlar da o kelimeye layık ve ehildiler. Allah herşeyi bilmektedir.
Allah(c.c) orada
mü'minlerin ellerini Mekke'lilerin üzerinden, Mekke'li müşriklerin ellerini de
mü'minlerin üzerinden çekti.
O Mekke liler Allah'ı
inkar etmişler, Kitabı kabul etmemişler, mü'minlerin Mescid-i Haram'a
girmelerini engellemişler, kurbanlıklarım Mekke'ye sokmamışlar.
Rabbirn diyor ki;
burada harb etseydiniz siz kazanırdınız. Ancak Mekke'de iman eden erkekler ve
kadınlar vardı. Medine'ye hicret edememişlerdi. Siz onları bilmiyordunuz. Harb
edilmiş olsaydı, bilmeden onları öldürmüş olurdunuz. Hepsini değil tabiki.
Öldürdükleriniz arasında mü'minler de olacaktı diyor. Siz bir ömür boyu mü'min
kardeşinizi öldürmenin ızdırabını çekecektiniz.
Mevlâna mesnevisinde
bir hikaye anlatıyor.
Gazneli Mahmut bir
şehri fethetmiş, o şehrin insanları gelip demişlerki; "efendim, harb ettik
ve kaybettik ama bizi cezalandırma" Gazneli Mahmut demiş ki; "Bu
şehirden mü'min bir insan getirirseniz, onun hatırına sizi serbest
bırakırım." Aramışlar taramışlar, bir tek mü'min bulamamışlar.
Biri demişki; filan
yerde açlığa terkettiğimiz bir müslüman vardı, onu alıp getirelim. Gelip adamı
apar topar giydirmişler, ama adamın kalkmaya dermanı yok. Büyük bir tahtın
üzerine oturtmuşlar, omuzlarına almışlar huzura getirmişler. Gazneli Mahmut'ta
o mü'minin hatırına o şehrin halkını azad etmiş.
Rabbim Mekke
insanlarını orada, Hudeybiye de harbe sokmuyor. Peygamberimiz de harbe teşvik
etmiyor. Sulha yöneltiyor. Sebeb? Mekke'nin içerisindeki mü'minler ayırt
edilemezler. Çünkü iki tarafta bilmiyor.
Peki Mekke'liler neden
kan akıtmaktan zevk alıyorlardı? Cahiliyye gayretinden, cahiîiyyenin insan
kanını kaynatmasındandır. Şu anda da dinimize saldıranların kanlarının
kaynaması aynı cahiliye kanının kaynamasın dandır. Ebu Cehille aynı kana sahip
olduklarındandır.
Bunlar birbirlerinden
dersmi alırlar? Ebu Cehil firavun'dan dersini aldı?, Günümüzün imansızları Ebu
Cehil'den dersmi aldı? "Zariyat" suresinde Rabbim buna cevap
veriyor. "Bunlar birbirlerine tavsiyemi yapıyorlar?" "Dine
karşı azgın olmalarından dolayı aynı şeyleri yapıyorlar." Kalpleri
birbirine benzediğinden böyle yapmaktadırlar.
Japonya'daki bir kafir
ile, Amerika'daki başka bir kafir, mü'min aleyhine aynı planı yapabilir, aynı
şeyleri söyleyebilir. Çünkü imansızlığın mantığı böyledir. Bizde aynen
peygamberlerin söylediğini söylemekteyiz. Japonya'da bir kişiyi kuduz köpek
ısırsa, Amerika'da da bir kişiyi kuduz köpek ısırsa, hastalık aynı olur. Küfrün
mikrobu da aynı. O mikroba karşı tedavi de aynıdır. Küfrün ilacı imandır.
Takva kelimesi
"Lailahe illalahtır." Yani Allah'tan başka yaratan, yaşatan ve
yöneten yoktur.[19]
27- And
olsun Allah, Rasülü'nün rüyasının gerçek olduğunu doğruladı. İnşaaİîah
başlarınızı tıraş ettirerek, kısaltarak korkmadan, Mescid-i Haram'a güven
içinde gireceksiniz. (Allah) sizin bilmediğinizi bildi de, ondan (Mekke
fethinden) önce yakın bir fetih (Hayberin fethini) kıldı.
Rabbim Mekke'nin
fethini müjdeliyor. Hicretin 6. senesinde Hudeybiye musalahası yapılmış,
hicretin 7. senesinde sevgili peygamberimiz, (s.a.v.)-arkadaşlarıyla beraber
umresini yapıyor. Ama hicretin 8. senesinde de Mekke fethedilmiştir.[20]
28- O
(Allah) ki, Rasülü'nü hidayet ve hak din ile, bütün dinler üzerine üstün kılmak
için gönderdi. Şahid olarak Allah yeter
Bu din, bütün dinler
üzerinde ilmi yönüyle ve tatbikatıyla galip gelsin diye gönderilmiştir.
"Hûda" kelimesi bunu ifade eder.
İlmi yönden üstünlüğü
kabul edilmiştir. Bunu hem mü'mini, hem de münkiri kabul etmiştir. Bundan
sonrası ise bütün insanlık ailesinin, hayatını Kur'an'a göre düzenlemesi için
gayret göstermektir. Bu olacaktır. Bu kesinlikle olacaktır. Ama ne zaman
olacaktır? Bunu bilemeyiz. Çünkü dünya insanı kendini buna hazırladı. Dünya tek
köy haline geliyor. "Dünya tek apartman gibidir" diyorum ben.
Birleşmiş Milletlere
Üye 180 tane devlet Amerikanın zorbalığı ile tek yerden yönetilmeye
başlamıştır. 180 devlete emirler veriyor. 180 devlet bir araya gelse İsrail'i
kınasa!, Amerika; "Ben kınamadım" diyor ve "siz de çekin
kınamanızı" diyor onlarda peki abi diyorlar.
Fakat Amerika'nın
çıkmazı şu: Dünyanın her tarafına karakollarını kurmuş, jandarmalarını koymuş,
ama girdiği yerde duramıyor. İnsanların gönüllerini kazanamıyor. Doları görünce
elleri, ayakları ona hizmet ediyor, kendisi de köpeklik ediyor ama gönlünü
kazanamıyor. Gönülleri kazanmanın yolu, gönülleri yaratan Allah'ın kitabıyla
olur.[21]
29- Muhammed
Allah'ın Rasülü'dür. Onun yanında olanlar kafirlere karşı çetin, kendi
aralarında merhametlidirler. Onları Rukü ve secde ederek Allah'dan lütuf ve
rızasını dilerken görürsün.
Yüzlerinde secdelerin
izinden nişanlan vardır. Onların Tevrat'taki vasıfları ve İncildeki misalleri
şöylecedir. Filizini çıkaran bir ekin gibidirler. Onu güçlendirdi kalınlaştı,
derken gövdesinin üstüne dikildi. Ekenlerin hoşuna gider (bu). Onlara karşı
kafirleride öfkelendirir. Allah onlardan inanıp ameli salih yapanlara mağfiret
ve büyük bir mükafat va'adetmiştir.
Bağdatta bir camide
cuma namazında iç ezan okunurken müezzin; "Eşhedü- enne Muhammeden
Rasûlüllah" deyince, cemaattan biri ayağa kalkar ve cin suresinin
onyedinci: "Mescidler Allah içindir. Onunla beraber hiçbir kimseyi
çağırmayın," ayetini okur.
Türkiye'de bir kısım
şaşkınların camilerdeki "Allah" yazısının yanındaki
"Muhammed" yazısına karşı çıktıkları gibi, arap gencide şehadet kelimesinde
"Muhammedün Rasûlüllah" bölümüne karşı çıkar.
Minberdeki imam
ezandan sonra hutbeye başlar ve cemaata; "Cemati müslimin! ben bugün fetih
suresinin son ayetini anlatacağım ama ayet; "Muhammedün Rasûlüllah"
diye başlıyor. Ne yapayım? Şimdi caminin dışına çıkıp ayeti dışarda okuyup
tekrar içeriye mi gireyim?" diyor.
Yahudiler,
hristiyanlar ve diğer batıl dinlere mensup olanlar işte bu bölüme karşılar.
Muhammedün Rasûlüllah. Herkes karşı olsa, Allah'ın şahitliği yeter.
Mü'minler birbirlerine
karşı koyun gibi, düşmana karşı aslan gibi olmalıdırlar. Birbirlerine karşı
ekin tarlasındaki filizler gibi, düşmana karşı çelik gibi olmalıdırlar.
Yaptıkları her işde
Allah'ın rızasını ararlar. Rüku ve secdeleriyle Allah'a boyun eğerek,
yaratılmışlara boyun eğmezler.
Mehmet Akifin:
"-O rüku olmasa
dünyada eğilmez başlar" dediği gibidir.
Rabbime boyun
eğemeyenlerin kendisi gibi insanlara boyun eğdiklerini görüyoruz.
Rüku ve secdelerin
bizde etkisi olmalıdır. Özümüz sağlam, sözümüz sağlam, gülen ve güven veren bir
yüz, bal gibi bir söz, vermeyene veren, gelmeyene giden, taş atana ekmek atan,
kötülüğü iyilikle gideren, suç işlemeyen, suç işleyenlerin cezasını paylaşan,
her yerde Allah'ı hatırlayan ve hatırlatan olmalıyız.
Mü'minlerin hepsi
Allah kelamına iman edip, ona göre hayatlarını şekillendirdikleri için; bütün
peygamberlerin ümmetleri birbirine benzerler. Markos İncili'nin 4/26-32
bölümünde de, Matta 13/3l'de de Mü'minler ekine benzetilmiştir.
Tohumlar tarlada
biterler. İman ve fikirler yüreklerde biterler. Tarlaya atılan tohum çürür veya
biter. Tarla tohumu reddetmez. Ama yürekler öyle değildir. Bencilliği vardır.
Başkasının tohumunu-fikrini kabul etmek zor gelir. Onun için bizler kendi
yüreğimizin ürettiği fikir-leri değil, Allah'ın ayetlerini yüreklere saçmaya
başlayalım. Çünkü yüreği yaratan Allah, ayetleri indiren de Allah'dır.
Yağmurda sırılsıklam
ıslanan bir adamın üzerine bir bardak su dök-seniz size kızar. Gökyüzünden
gelene kızmaz ama sizden gelene kızar. Onun için biz insanların gönül ülkesine
iman tohumları ekmeye çalışalım.
Ekimde zaman çok
önemli. Tarlanın tav'ma çok dikkat etmeliyiz. İman tohumları çok iyi seçilmeli,
Kur'ân ve sünnet eleğinden elene-, rek hurafe dikenlerinden arındırılmalı.
Gen toprağın sürülüp,
yabani otlardan arındırıldıktan sonra tohum ekildiği gibi, gönüller yabani,
şeytani fikirlerden, "La ilahe" tırmığı ile sökülüp atılması ve
"illallah" tohumu ekilmeli, ameli salih suyuyla sulanmalıdır.
Meyveli ağacın dalları
yere doğru eğilir. İmanlı başlar secdeye doğru eğilir ve mütevazi olur.
Mütevazı olanı da Allah yüceltir.
Şair:
"-Mazharı feyz
olamaz düşmeyecek hake nebat
-Mütevazi olanı
rahmeti Rahman büyütür."
diyerek dane toprağa
düşünce yükselir, mütevazi olanı da Allah yüceltir diyor.
Peygamber Efendimiz
yeni doğan çocukların kulağına ezan okurdu. Bu tertemiz gönül ülkesine atılan
ilk iman tohumudur. Yabani fikirler, şeytani vesveseler, yürekleri diken gibi
sarmadan iman tohumu atılmalı.
Peki yaban illerde
şeytani fikirlerle büyüyenlere ne yapmalı? Onlarada aşı yapılır. Her ağacın
aşılama zamanı ve biçimi ayrı olduğu gibi, her insanın aşısıda ayrı olmalıdır.
Kişinin özüne dokunmadan gönlünün kapısını İslâm'ın aydınlığına açılacak, gönül
üzerindeki küfür pasları merhamet gözyaşlarıyla ıslatılıp kabartılacak ve
rahmetle karışık tebliğ rüzgarlarıyla inkâr küfü, pası silinip atıldıktan
sonra, iman aşısı yapılacak.
İman aşısı yapılan
insan, yabani filizler veren, şeytani filizler satan çevreden uzaklaştırılacak.
İman eden ve ameli salih işleyen toplumla birlikte olması sağlanacak.
Allah onlara af ve
büyük mükafatı hazırladığını haber veriyor. Bizleri de o salihler arasında
hasretsin amin.[22]
[1] Buharı Tefsir suret-i feth
[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/171-173.
[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/173-174.
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/174-175.
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/175.
[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/175.
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/175-176.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/176.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/177.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/177-178.
[11] Bu konuda bak Bakara 62
Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri,
Cantaş Yayınları: 7/179.
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/179.
[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/179-180.
[14] Bakara/286
[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/180-182.
[16] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/182.
[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/183-184.
[18] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/184-185.
[19] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/185-187.
[20] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/187-188.
[21] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/188-189.