Bu sure Mekke'de nazil
olmuştur. 35. ayetinde geçen "zuhruf" kelimesi
sûreye isim olmuştur.
Zuhruf; Herhangi bir şeyi altın kullanarak tezyin etmek,
yani süslemek demektir.
34. ve 35. ayet-i
kerimeler de Allah (cc); "Eğer bütün insanlar küfürde
birleşmemiş olsalardı, kafirlerin, tavanlarını gümüşten, merdiven veya
asansörlerini gümüşten koltuklarını, evlerinin kapılarını altından yapardık"
diyor. Fakat yapmadığını ifade ediyor.
Böylece dünya
nimetlerinin mü'mıne de kafire de verildiğini,
herkese Allah (cc) tarafından takdir edilen şekilde,
takdirinin de çalışmaya bağlı olduğuna da işaret ederek, "herkese
çalıştığının karşılığı vardır"[1]
ayetiyle verildiğini ifade ediyor.[2]
1- Ha, Mim.
2- Apaçık
açıklayan kitaba yemin olsunki,
3- Şüphesiz
biz onu anlamanız için arapça Kur'an
yaptık. Bu sure de harfle başlamıştır. Bu konuda geniş bilgi için Bakara suresinin
baştarafına bakınız
Kur'an arapça indirilmiştir. Ancak
suda bilinmelidirki, bütün diller Allah'ın dır.
Dillerin ve renklerin farklı olması da Allah'ın ayetlerinden-dir.
Günümüzde bir tartışma
başladı, "Kur 'an arapça dır. Bunu kabul
ediyoruz ama, biz Türküz namazımızı, Kur'an'ın Türkçe mealinden okuyarak kılmalıyız"
diyorlar. Ancak bu tartışma Türkiye de yapılmaktadır.
Müslüman olan
İngilizler, Almanlar ve diğer Avrupalılar bunu söylemiyorlar Onlar kültür
seviyeleri yüksek olduğundan şunu biliyorlar. Mesela bir ingiliz;
Alman yazar Gote'nin eserlerinin ingilizceye
ter-ceme edildiğini ve bunun da bir kaç yazar tarafından yapıldığını, ama bu tercemelerin her birinin diğerinden farklı olduğunu
görmektedir.
Peki bu farklılık
nasıl olur? Herkesin anlayışı farklıdır da ondan bu farklılık meydana gelir. Bu
sebebten onlar bilirler ki; Göte'yi
çok iyi anlamak için almancayi bilmek gerekir. Yoksa
tercemesinden aslının suyunu alırsınız. Bir insan
eseri için bu mümkün olamıyarsa, insanları yaratan
Allah'ın kelamı için bu nasıl mümkün olabilir?
Onun için namazda türkçe meal okumak yerine hiç olmazsa namaz sureleri
dediğimiz kısa surelerin arapcalarını manaları ile
beraber okuyup ezberlersek, arapcasmı okurken
manasını da düşünmüş oluruz.[3]
4- Şüphesiz
o bizim katımızda ana kitapta yüce ve muhkem (bir kitap)dir.
Ümmül- kitap, levh-i mahfuzdur,
denilmiştir, o da Allah (c.c.) katındadır.[4]
5- Siz israf
eden bir toplum oldunuz diye, o zikri (Kur'an'i)
sizden başka bir yanamı atacağız?
Allah (c.c.) neyi
nasıl yapacağımızı o kadar güzel anlatıyor ki....
Mekke'li müşrikler her türlü itiraz ile Peygamberimizin
karşısına çıkıyorlar. Efendimizi alaya alıp, Ona hakaret ediyorlar. Ama Rabbim
diyor ki; sizin böyle aşırıya gitmeniz ve müsrif olmanız sebebiyle, biz sizden
Allah'ın kitabını geriye mi iteceğiz, vaz mı geçeceğiz?
Günümüzde de İslama ve Kur'an'a karşı
saldırıda bulunan insanlara biz bu ayet -i kerimeyi okuyacağız. Sizin bu
aşırılıklarınız ve saldırılarınız karşısında biz Kur'an-ı
Kerim'i size tanıtmaktan vaz mı geçeceğiz?[5]
6-
Öncekilere nice Peygamberler gönderdik.
7-
Kendilerine gelen her peygamberi alaya alırlardı.
8- Onlardan
daha güçlü olanları helak ettik. Öncekilerin meseli
(hikayesi) geçmişti.
Her peygamber alaya
alınmış, hafife alınmış ve böylece onların önüne geçilmek
istenmiştir. Bunların örnekleri Kur'an-ı Kerim'de
çoktur. Peygamberlerimizle dalga geçilmiş, alaya
alınmıştır.
Günümüzde imansızlar
dini alaya, almaya, dine hakaret etmeye devam ediyorlar. Ancak bugünküler
geçmiştekilere göre daha güçsüzdürler. Mesela Firavun'un yaptırdığı Mısır
piramitleri hala cazibesini korumakta ve insanları hayrete düşürmektedir.
Onlar nasıl dine karşı çalışmalarında bunca güçlerine rağmen muvaffak
olamadılarsa bu günküler de muvaffak olamıyacaklardır.[6]
9- Onlara :
"Gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan : "elbette onları herşeye gücü yeten, her şeyi bilen (Allah) yarattı"
derler.
Yani geçmişte din
düşmanlığı yapan insanlar Allah'ı inkâr eden insanlar değillerdi. Bu ayet
Mekke halkı için de, günümüz için de aynısıdır.
Din düşmanlığı yapan
bir çok insan; "Ben Allah'a iman ederim, Allah'a inanırım" diyor.
Allah'ın izniyle bu müslümanları yok etmek için 9.
haçlı seferini başlatmak isteyenler kendi aralarından plan ve programlarını
tartışırken; "Allah'ın izniyle bunu başaracağız" diyor.
Tabiki onların Allah inançları kendi kafalarına göre
belirlenmiştir. Akıllan ile Allah'a bir sınır çiziyorlar, "şuraya kadar
senin hak ve yetkin vardır. Burdan ilerisine sen
karışamazsın, orasını biz idare ederiz" diyerek, Rabbimin sınırım bunlar
kendileri belirtiyorlar.
Allah'ın yeri ve göğü
yaratmasında itirazları yok. Aslında ona da itiraz edeceklerde ellerinden birşey gelmiyor.[7]
10- O, size
yeryüzünü beşik kıldı, doğru gidesiniz diye orada sizin için yollar kıldı.
Allah (c.c.) yeryüzünü
bizim için beşik yapmıştır. Başka bir ayet-i kerimede ise; "Firaş" yani döşek kelimesi kullanılmıştır. Çocukken beşiklerimizi
çok süslü yaparlardı ki, çocuk eğlensin diye. Allah (c.c.) de dünyamızı
ağaçlarla, çiçeklerle, sularla süsleyivermiştir. Çocuk kendi beşiğini nasıl
kirletiyorsa, doymak bilmeyen insan da malesef kendi
beşiğini kirletmektedir.
Allah (c.c.)
yeryüzünde bizim için yollar yapmıştır ki, doğruyu bulabilelim. Her taraf aynı
olsaydı herhalde bu dünyada kaybolurduk. Ama Rabbim bu dünyamızı farklı farklı özelliklerde yaratmıştır ki kaybolmıyalım.[8]
11- O,
gökyüzünden suyu ölçü ile indirdi. Onunla biz ölü beldeyi diriltiriz. İşte siz
de böylece çıkarılacaksınız.
Allah (c.c),
yeryüzünün neresine, ne kadar yağmur gerekiyorsa, o kadar indirir.
Bazen fazla yağıyor
gibi geliyor insana . Biz onun nelere sebeb olacağını
ve ne hikmetler getireceğini bilemeyiz.[9]
12- O bütün
çiftleri yarattı. Gemiden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyler kıldı.
13- Onların
sırtlarına binmeniz, sonra onların üzerine yerleşince Rabbinizin nimetini hatırlamanız
ve : "Bunları bizlerin emrine hizmetkar kılan (Allah'ı) teşbih ederim.
Biz bunları emrimiz altına almaya yanaştiramazdik."
demeniz için (binekleri yarattı).
14-
"Biz elbette Rabbimize dönüyoruz" (demeniz için binekleri yarattı)
Allah (c.c.) herşeyi çift yaratmıştır. Gündüz ile geceyi, erkekle dişiyi
yarattığı gibi. Ayrıca her şeyi zıtüyla yaratmıştır.
Rabbim gemiler yarattığını ifade ediyor. Gemiyi insan yapar ama o bilgiyi o
insana veren Allah (c.c.)dır.
Bineklerinize
bindiğinizde bu ayeti dua olarak okuyacağız peygamberimiz bu duayı, (yani zuhruf suresinin 13. ve 14. ayetlerini her ata ve deveye
bindiğinde okumuş.[10]
Bizler bu duayı okurken okuduğumuzun şuurunda olacağız. Okumuş olmak için
okumayacağız.[11]
15- Allah'ın
kullarından bazısını (İsa Allah'ın oğlu demekle, Üzeyr
Allah'ın oğlu demekle) Allah'a parça kıldılar. Şüphesiz bu tür insanlar apaçık
nankördürler.
İnsanların bir kısmı,
Allah'ın kullarından bir kısmını Allah'tan bir parça kıldılar., Yani Hz. İsa Allah'ın oğludur, melekler Allah'ın kızları, Üzeyir Allah'ın oğludur gibi sözler söyleyerek Allah'ın
yarattığını, Allah'tan bir parça kıldılar. İnsan ne kadar apaçık bir nankörlük
içerisinde inkârın içerisinde oluyor.
Bu apaçık bir inkâr.
Apaçık oluşu nedir? Herkes biliyor ki, Hz. İsa efendimiz
Meryem validemizden dünyaya gelmiştir. O günün insanları bunu biliyor. Doğumlu
ve ölümlü bir anneden dünyaya gelen bir insanda insandır, Yani Allah'tan bir
parça değildir. Melekler Allah'tan bir parça değildir O her şeyi yaratandır.
Yaratılmış olan hiçbir mahluk onun bir parçası değildir. Ama insanlar göz göre göre apaçık bir inkara giriverdiler.[12]
16- Yoksa
yarattıklarından kızları kendi aldı da, oğulları size mi seçti?
17- Onlardan
biri Rahman'a nisbet ettiği (kız çocuğu)yla müjdelendiğinde içi gamla dolu olarak yüzü simsiyah
kesilir.
Ayet cahiliye dönemi insanlarını anlatıyor. Aynı zamanda çağdaş cahiliyeyi de anlatmaktadır. Çağdaş cahilleri de anlatıyor.
"Kız çocuğunuz oldu" denildiğinde yüzleri simsiyah kesilir diyor.
Rabbim.
Günümüzde de kız çocuğu
olduğu için üzülen ve "oğlan çocuğu bekliyordum" diyen insanları
görüyor ve de duyuyoruz. Kız çocuğu doğurduğu için hanımını döven insanlara
rastlıyoruz. Bunların üniversiteli olması bu durumu düzeltmiyor. Bu çağdaş
cahilliktir. Meryem validemizin anne ve babası da erkek istiyorlardı. Bu, Kur'an-ı Kerim[13] de
belirtiliyor.[14]
18- Süs
içinde yetiştirilen, çatışmayı beceremeyeni mi (Allah'a nisbet
ediyorlar?)
Bu ayet, cahiliye dönemi araplarının kız
istememelerinin sebebini açıklıyor. Onlara göre; çocuk erkek olacak ve savaşta,
adam öldürecek ve ona göre şeref kazanacak.[15]
19- Rahman'm kulları olan melekleri de dişi yaptılar. Yoksa
onlar meleklerin yaratılışını mı gördüler? Onların şahitlikleri yazılacak ve
onlar sorguya çekilecekler.
20-
(Kafirler) dediler ki: " Eğer Rahman dileseydi, biz onlara ibadet
etmezdik. Onların bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Onlar ancak yalan
söylüyorlar.
Kafirler; "Eğer
putlara biz ibadet ediyorsak, buna Allah'ın onayı vardır demektir. Eğer onayı
olmasaydı biz bunu yapamazdık" diyerek bir mantık yürütüyorlar.
Günümüzde de aynı
mantığı yürütenler diyorlar ki, yeryüzü ve gökyüzü Allah'ın mı" evet,
"şu anda hakim olan güç kim?" filan devlet, öyleyse Allah ondan
razı. Allah ondan razı olmamış olsaydı ona bu gücü vermezdi!. Bu bilmemezlikten kaynaklanıyor. İslama
göre haklılık güce göre değildir.
Kafirlerin bu
mantığını biz doğru olarak kabul edersek, yeryüzünde kötülük diye birşey bulmamız mümkün değildir. Hırsız, fahişe, yankesici
de aynı mantıklahareketederse, onların yaptığının
yanlış olduğunu söylememiz mümkün değildir.[16]
21- Yoksa
onlara bundan (Kur'an'dan) önce bir kitap verdik de
ona mı sarılıyorlar?
Allah(c.c) indirmiş
olduğu kitabın dışında bir kitap indirmişte onlar oradan mı söylüyorlar? Böyle
bir şey yok. Onlar yalan söylüyorlar. Onların bir tek dayanakları var.[17]
22- Hayır,
onlar : "Biz babalarımızı bir ümmet (din) üzere bulduk, biz de onların
izleri üzerinde doğru yola ulaştırıldık." dediler. Biz atalarımızı hangi
din üzerine bulmuşsak onların izinden yürür, doğruyu buluruz diyorlar.
Ataların izinden
gitmenin en doğru yol olduğunu iddia ediyorlar. Bilimsel ve kitaba dayanan bir
delilleri yok..
Bu konuda "Küfür
cephesinde yeni bir şey yok" isimli kitabımızda ayrıntılı bilgiler
mevcuttur. Arzu edenler oradan okuyabilir.[18]
23- İşte
böyle, senden Önce nice şehirlere uyarıcı gönderdik de oranın şımarık
zenginleri : "biz babalarımızı bir ümmet (din) üzere bulduk, biz de
onların izlerine uyarız." dediler.
Allah (c,c. Mekkeli
müşrik insanların söylediklerinin yeni olmadığını, daha önce geçen
peygamberlerin hitap ettiği insanlar arasıada,
dünyevi imkanlarda doygunluğa ermiş kodaman olmuş ve o toplumun kaymağını
yiyen, halkı sömüren insanların, peygamberlere karşı geldiğini ve peygamberlere
karşı gelirken de, aynen bu sözleri söylediklerini bize haber veriyor Rabbim,[19]
24-
(Uyarıcı) dediki: "Babalarınızı üzerinde
bulduğunuz şeyden daha doğrusunu getirsem demi?" (Şımarık zenginler) dedilerki: "Biz sizin gönderildiğiniz şeyleri inkar
ediyoruz."
Ya atalarınız bu yoldan giderek cehenneme varmışlarsa!, Ya benim getirdiğim bu yol dünyada izzete, devlete, ahirette de cennete götürüyorsa yine mi atalarınızın
yolundan gideceksiniz? Onlar diyorlar ki; "Senin gönderildiğin şeyi biz
inkar ediyoruz" Rabbim de diyor ki;[20]
25- Bizde
onlardan intikam aldık. Bak o yalanlayanların sonu nasıl oldu.
Ad, semud, Lut kavminin harabelerine
bir bakrver ne olmuş sonlan?[21]
26- Hani
ibrahim, babasına ve kavmine demişti : "ben sizin taptıklarınızdan
uzağım"
Burada rabbim bir
örnek veriyor;
İbrahim (A.S) diyor
ki; beni yaratan ancak beni doğru yola götürür, Yaratmayan bana doğruyu veremez
ki!. Benim gibi yaratılan bir insan bana doğruyu öğretemez ki!![22]
27-
"Beni yaratan hariç. Çünkü O beni doğru yola eriştirecek."
O kelimeyi kendisinden
sonrakilerde de devam etmesi için baki kıldı, ebediyyen
kalıcı kıldı. O hidayeti, hidayetin sembolü olan "kelime-i tayyibesini" kendisinden sonra gelecek nesiller için
de kalıcı bir kelime kıldı. Gelecek nesillerde küfürden imana dönsün diye o
kelimeyi baki kıldı. O kelime ki; "La ilahe illallah" yer yüzünde
söylenen en güzel kelimedir.
Bu kelime üzerinde bir
araya gelelim. Bu kelime ile yaşayalım. Bu kelime ile can verelim.[23]
28- Bunu
(kelime-i tevhidi), belki (İslama) dönerler diye,
ardından gelenlere kalıcı bir söz kıldı.
29- Fakat
ben onları ve atalarını hak ve apaçık elçi gelinceye kadar (dünyadan)
faydalandırdım.
30- Onlara
hak gelince "bu bir sihirdir, biz onu inkar ediyoruz" dediler.
Yani Allah(c.c)
inkarcı diye, inkarcının elinden dünya nimetlerini alıvermiyor.
Peygamberin
söylediklerini duyan ve de gören inkarcıların, ahirette
mazeretleri yoktur.[24]
31-
(Kâfirler) "Bu Kur'an, şu iki şehirden(Mekke ve Taif) birinde olan, büyük bir adama indirilmeli değiliniydi?" dediler.
Mekke'liler, bu Kur'an'ın Mekke'nin
veya Taif in eşrafından filana gönderilmeli
değirmiydi? diyorlar.
Hiçbir zaman Allah'a
akıl vermeye kalkışmayalım. Zaman zaman farkında
olmadan bunu bizde yaparız. Allah(c.c.)'m yaptığı ve yarattığı bir konuda;
"ben olsaydım böyle yapardım "sözü doğru değildir. Sanki Allah yanlış
yapmış da!!! haşa, biz doğrusunu yapıyoruz!!! gibi bir mana çıkmaktadır.
Bir yanlışı da şöyle
yapmaktayız. "Peygamberimiz günümüzde yaşasaydı böyle yapardı!"
diyoruz. Bu cümle yanlıştır. Biz bunun yerine şöyle diyelim. "Benim Kur'an'dan ve sünnetten anlayabildiğim kadarıyla bu olayın
açıklaması böyledir. Bunu böyle yapmamız gerekir" dememiz lazım.
Yanılıyorsak yanlış bize aittir. Yani Allah'a din öğretmeye kalkışmayalım.[25]
32- Rabbinin
rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Onların dünya hayatındaki geçimliklerini
biz taksim ettik. Birbirlerine iş gördürsünIer diye,
bir kısmını diğerleri üzerine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti
onların topladıklarından daha hayırlıdır.
Peygamberlik bir
rahmettir. Rahmetin taksimini de Allah (c.c.) yapar. Rabbimin rahmetini kimse
taksim edemez.
İnsanlar arasında
rızkın taksimini de Allah (c.c.) yapar.
Allah (c.c.) bizi bir
birimizden farklı kılmıştır. Bunu da birbirimizin işini gördürmek için
yaptığını söylüyor Rabbim. Bu konuda atalarımızın da güzel bir sözü vardır;
"Her akıl bir olsaydı, koyuna çoban bulunmazdı."
Her insanda
başkalarında olmayan bir güzel huy vardır. Herkes bunu keşfetmeli ve o konuda
başkalarına yardımcı olmalıdır. Birimiz alim, birimiz doktor, birimiz, terzi,
birimiz ayakkabıcı, birimiz berber, birimiz bilgisayarcı olacağızki,
birbirimize iş gördüreceğiz. Bir insan bütün ilimleri ye işleri öğrenip,
yapmaya ömrü yetmez.[26]
33- Eğer
insanlar (İnkarda) bir ümmet olmayacak olsalardı, Rahmanı inkar edenlerin
evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler (asansörler)
yapardık.
34- Evlerine
kapılar, yaslanacakları koltuklan (gümüşten yapardık).
35- Ve nice
altın süslemeler. Bütün bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Rabbiıı katında ahiret, müttakiler içindir.
Yani kafirlerin
kapılarını, pencerelerini gümüşten tezyinatını altından, koltuklarını gümüşten
merdivenlerini gümüşten yapardık diyor Rabbim.
Burada şu ifade
ediliyor; Ahiret karşısında dünyanın değersizliği
vurgulanıyor. Müttakiler için Rabbim katında önemli
olan ahirettir.
Bu ayetler, dünya
nimetlerinden uzaklasın anlamında değildirler
İmansızlar insanlara
sahip oldukları paraya göre değer veriyorlar. Paralarını herşeyin
önüne geçiriveriyorlar. Allah (c.c.) bu şekilde düşünmemizi istiyor. Yoksa
yeryüzü Allah'a aittir, yeryüzünde de Allah'ın halifesi insanlardır ve insanlar
içerisinde Allah'ın peygamberlerinin yolunu takip edenlerdir.
Yeryüzüne Allah'ın
kulları hakim olmalıdır. Onlar insanların da, hayvanların da, canlıların da
cansızların da hakkını verirler.[27]
36- Kim
Rahman'ın zikrine karşı kör olursa, ona şeytanı musallat ederiz de, o (şeytan)
onun arkadaşı olur.
Işığın olduğu yerden
karanlığın kaçtığı gibi, Rahmana imanın olduğu yerden şeytan uzaklaşır. Kişi
gönül gözünü Rahmana kapatırsa şeytan onun arkadaşj
olur ve onu kötülüklere karşı kışkırtır.[28]
37- Şüphesiz
onlar (şeytanlar), onları yoldan alikoyar. Onlar ise
doğru yola ulaştırıldıklarım zannederler.
38- Sonunda
(mahşerde) bize geldiğinde (arkadaşı olan şeytana); "keşke benimle senin
aranda iki doğu arası kadar uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaşmişsin"
der.
39-
Zulmettiğiniz için (Pişmanlığınız) bu gün size asla fayda vermeyecek. Muhakkak
siz azapda ortaksınız.
Kim Allah'ın zikrinden
yüz çevirirse, şeytan onun üzerine abanır, Onun arkadaşı olur.
Kur'an'ın bir adı da zikirdir. Öyleyse mana şöyle olur. Kim
Allah'ın Kur'an'ından yüz çevirirse biz ona şeytanı
musallat ederiz, diyor Rabbim.[29]
40- Sen mi
sağırlara işittireceksin? yoksa körlere ve apaçık sapıklık içinde olanlara sen
mi hidayet vereceksin?
Biz kimin ebediyyen sağır olduğunu bilemeyiz. Öyleyse canı çıkmayan
hiçbir kimseden ümidimizi kesmiyeceğiz. Çünkü kime,
ne zaman hidayet vereceğini ancak Allah (cc) bilir.[30]
41- Seni
götürsek (vefat ettirsek) bile, biz onlardan muhakkak intikam alırız.
42- Veya
onlara va'dettiğimizi sana gösteririz. Şüphesiz bizim
ona gücümüz yeter.
Mesela Mekke'nin
fethini Peygamberimize göstermiştir. Bu gün bize bu ayetler ne anlatır?
Biz de o peygamberin
izinden gidiyoruz. Bizim de karşımıza Ebu Cehil'in
yolundan gidenler dikiliyorlar. Allah'ın kitabına karşı meydan muharebesi
veriyorlar. Sevgili peygamberimizin mesajının dünyaya ulaşmasını engellemek
için her türlü baskıyı uygulamaya gidiyorlar. Bizde ayetleri öyle anlıyoruz.
Rabbim diyor ki;
"Ömrünüz olmaz da ölecek olursanız bilin ki, düşmanlarınızdan intikamım
alınacaktır. Ama ömrünüz olursa bunların sonunu siz de göreceksiniz. Ben
buradan şunu söylüyorum. Ömrü olanlar Amerika'nın bir gün paramparça olduğunu
göreceklerdir. Yeryüzünde akıttıkları kan onları boğacaktır. Peki biz ne
yapalım dersek?[31]
43- Sana vahyolunana sarıl. Muhakkak sen dosdoğru yoldasın.
Sen, sana vahyolunana sımsıkı sarıl, şüphesiz sen dosdoğru yol
üzerindesin buyruluyor. Yani yolundan tereddüt etme.[32]
44- Şüphesiz
o (Kur'an) sana ve kavmine büyük bir şereftir ve yakında
sorgulanacaksınız.
Bu Kur'an
senin için ve senin kavmin için bir şereftir, bir zikirdir, bir
öğüttür.[33]
45- Senden
önce gönderdiğimizi peygamberlere sor, Rabman'dan
başka ibadet edilecek ilahlar kilmişmıyız?
Tek ibadet edilecek
varlık Allah'tır.[34]
46- Andolsun biz Musa'yı ayetlerimizle firavun'a ve ileri
gelenlerine gönderdik. "Şüphesiz ben alemlerin Rab'binin
elçisiyim."dedi.
47- (Musa)
onlara ayetlerimizle geldiğinde, birden güiüverdiler.
Allah (c.c.) Sevgili
peygamberimize emirler veriyor, yasaklar koyuyor, ahlaki kurallarla ilgili
tavsiyelerde bulunuyor. Yani insanlık ailesini uyarmak için ayetler indiriyor.
Peygamberimizin bu çalışmalarına engel olmak isteyen Mekke'li
müşriklerin, O'na söyledikleri sözleri de bize naklediyor. Onların yaptıkları zûlum ve işkenceleri de bize bildiriyor.
Bunları bildirmesinin
sebebi kıyamete kadar gelecek olan mü'minle-rin de aynı yoldan gideceklerini, bu ayetleri insanlara arzettiklerinde, aklı başında, gerçekten doğruyu arayan,
iyi niyetli insanların İslam'a gireceğini, ama art niyetlilerin Ebu Cehil gibi, Firavun gibi, Nemrud
gibi insanların çıkarlarının elden gitmesi için gereken her türlü mücadeleyi
vereceklerini bildirir. Sevgili peygamberimize geçmişten örnekler verir.
Firavun'a ve
çevresindeki firavun'a yakın olmaktan dolayı, büyük imkanlar elde eden o
kodamanlar topluluğuna, Musa(a.s.)'ın peygamber
olarak gönderildiğini ve onlara vardığında, "ben alemlerin Rabbinin elçisiyim"
dediğini ve "Onlara Allah'ın ayetleriyle geldiğinde, onların alaya alarak
dalga geçerek Musa(a.s.)'a gülmeye
başladıklarını" bildirmektedir.[35]
48- Bizim
onlara gösterdiğimiz her ayet mucize, o(mucize)nun
kız kardeşinden (daha önceki mucizeden) daha büyüktü. Belki (Rabbe) dönerler
diye onları azapla yakaladık.
49- (Firavun
ve adamları) :"Ey sihirbaz Rabb'inin senin yanındaki
ahdi ile Rabb'ine dua et. Muhakkak biz doğru yola ulasisnlanlnr olacağız." dediler.
Allah (c.c.) Musa
(a.s.)'m elinden Fivravun'a ve onun yandaşlarına bir
çok mucizeler göstermiştir. Her mucizenin biri diğerinden büyük. Musa(a.s.)'ın asası, Musa (a.s.)'m elinin nur gibi parlaması gibi. Bu
mucizeleri gördüğü halde firavun yinede iman etmemiştir.
"Allah (cc) Firavun'a ve onun gibi inanmayanlara mucizeler gösterdiği
gibi, bu günkü müşriklere de mucizeler gösterse ya!"
diyenler olabilir.
Aslında günümüz
kafirlerine de mucizeler gösteriliyor. Fizik, kimya ve biyoloji de ilmi olarak
fevkalade ilerlemeler var. Bu keşifleri yapan insanların yazılarını ve bu konuda
yazılmış olan makaleleri okumuş olsalar, gördükleri, duydukları, kokladıkları,
tuttukları herşeyin bir mucize olduğunu görü
vereceklerdir. Gözleriyle ellerine baksalar, ellerinin kıvrımlarına,
parmaklarının çizgilerine baksalar ve o konuda da bir makale okumuş olsalar,
her şeyin bir mucize olduğunu göreceklerdir.
Rabbimize hamdolsun ki, yaptığımız günahlar sebebiyle bizi dünyada topyekün cezalandırmıyor.
O zaman Firavun ve avaneleri Musa (as)'a yalvarıyorlar. "Ya Musa! Rabbine dua et de bu beladan biz kurtulalım. Eğer
duan kabul edilir ve biz de bu beladen kurtulacak
olursak, belki o zaman iman edip hidayete ereriz." Rabbim diyor ki;[36]
50- Biz
onlardan azabı kaldırınca bir de bakarsın sözlerinden dönüverirler .
Onlardan biz azabı
kaldırıp gideriverdiğimizde, bir de bakmışsın ki, onlar sözlerinden
dönüvermişler.
Kur'an-ı Kerim'de buna benzer bir çok ayet-i kerimeyi Rabbim
bize bildiriyor. Sıkıntılı anlarda, bela ve musibetlerin geldiği anlarda
Rabbimize yönelen insanların, o bela ve musibetlerden kurtulunca, yine
isyanlarına ve inkârlarına döndüğünü haber veriyor Rabbim.[37]
51- Firavun,
milletine şöyle ilan etti: "Ey kavmim, şu Mısır mülkü ve altından akan
ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?
52-
"Yahut ben, neredeyse meramını/derdini anlatmaktan aciz, şu alçak adamdan
daha iyi değil miyim?"
Firavun ilan ediyor ve
şöyle bağırıyor. "Ey benim milletim! Bu Mısır'ın mülkiyeti ve otoritesi
bana ait değil midir? Şu ayağımızın altından akan nehirler nil
ve diğerleri bana ait değil midir? Görmüyor musunuz? Bunlar bana aittir.
Peki söyelin! Mısır ülkesine sahip olan, bu kadar toprağı, bu
kadar nehirleri olan, bu kadar insanlara hakim olan insan mı daha hayırlıdır,
yoksa şu hiçbir şeyi olmayan, Beni İsrail'den gelen fakir bir ailenin çocuğu
olan Musa'mı daha hayırlıdır? Hangimiz yönetime daha layıkız?
Hangimiz lider olmaya daha layıkız?[38]
53-
"Üzerine altın bilezikler atılmalı veya yanında melekler gelmeli değilmiydi?
Firavun bir mantık
yürüterek şöyle diyor; "Mademki Peygamber?, o peygamberin üzerinde altın bilezikler
olsaydı ya!"
Yani, madem kendisini
Allah'ın gönderdiğini iddia ediyor. Yerin ve göğün sahibi Allah (cc) bu peygamberle beraber kendisine zenginlik verseydi.[39]
54-
(Firavun) kavmini küçümsedi, onlarda ona itaat ettiler. Çünkü onlar fasik bir toplum idi.
Firavun kavmini hafife
aldı. Onlar da firavuna itaat ettiler. Rabbim, imansız bir yönetimin iç
dünyasının fotoğrafını veriyor. Firavun kavmini insan yerine koymadı. O
insanlar da firavuna itaat ederek, kula kul oldular. Böylelikle kendi
aşağılıklarını onaylamış oluyorlar.
Peki niçin böyle
yaparlar? Zaten onlar fasık bir kavimdi. Yani Allah'a
isyana başlayan bir toplumun şahsiyetinin kalmayacağım, başlarına gelen
yöneticilerin her türlü hakareti yapmalarına rağmen buna aldırış
etmeyeceklerini bize ifade etmiş oluyor. Bir arap
şairi şöyle diyor;
-Kişi alçaîacak olursa alçaklık ona kolay galer.
-Tıpkı ölmüş bir hayvana bir iğne batırdığınızda acı duymadığı gibi. İşte bir
insanın da şahsiyeti ölmüş olursa, o insana ne yapılırsa yapılsın, o insan o
hakaretten acı duymaz. Alçaklık kolay gelmeye başlar.[40]
55- Onlar
bizi öfkelendirince, biz de onlardan intikam aldık ve hepsini suda boğduk.
56- Onları
daha sonra gelenler için bir selefi ve (kötü) örneği kıldık.
Ne zaman ki onlar bizi
kızdırdı, yani bu yaptıkları kötülükler isyanlar, peygamberlere karşı
yaptıkları zulümler, onlara iman edenlere yaptıkları zulümler bizi kızdırdı. O
zaman biz de onlardan intikamımızı aldık diyor Rabbim. Ve onların hepsini
denizin içerisinde boğuverdik.
Rabbim; Onları
kendilerinden sonra gelenler için bir selef yani geçmiş kötü bir örnek kıldık
diyor.[41]
57- Meryem
oğlu (İsa) bir örnek olarak anlatıldığında, bir de bakmişsmki,
senin kavmin buna gülüyorlar gürültü çıkarıyorlar.
58- Ve
dediler ; "Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı yoksa o(İsa) mu?. Bunu yalnız
tartışma olsun diye söylediler. Doğrusu onlar kav-jgacı
bir toplumdurlar.
59- O (İsa)
kendisine nimet (Peygamberlik) verdiğimiz ve İsrail oğullarına örnek kıldığımız
bir kuldan başka bir şey değildir.
60-
Dileseydik yeryüzünde sizin yerinize geçecek, sizden
melekler kılardık.
61- Şüphesiz
o (İsa/Kur'an) kıyamet saati için bir ilimdir. O kıyamet
hakkında şüphe etmeyin ve bana uyun. İşte dosdoğru yol budur.
Meryem'in oğlu onlara misal
olarak verildiğinde senin kavmin ondan yüz çevirmişti. Demişlerdi ki;
"Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı yoksa omu?
Meryem'in oğlu İsa
(as)'dır. Biz Peygamberimize iman ettiğimiz gibi İsa (as)'ya
da iman ederiz. Peygamberimizi sevdiğimiz gibi onu da severiz. Yalnız Hnstiyanlar Hz İsa'yı fazla sevdiklerini
iddia ederek sevgide aşın gitmişlerdir. İsa (as)'nın
Peygamberliğini biraz daha büyüterek ilahlaştırmışlardır, yani seveceğiz
derken ilahlaştırmışlardır. İsa (as)'m hiç sevmediği, hoşlanmadığı bir şekilde
onu sevme tarafına gitmişlerdir.
Hrıstiyanlar, Hz. İsa (as)'ı il ahi
aştırırken de O'nun heykellerini kiliselerine dikmişlerdir. Mekke'li müşrikler onu dile getirip diyorlar ki;
"Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?" Bunu mücadele yapmak
için söylüyorlar.
Rabbim diyor ki; o
bizim kullarımızdan bir kuldur. Biz ona nimetler vermişizdir. Başta
Peygamberlik nimeti. O, Beni İsrail için bir örnek kılınmıştır.
"O kıyamet günü
için bir işarettir." Kıyametin olacağının bir ilmidir, bir alemidir. Bu
konu da çekişme yapmayınız, bana uyunuz. Dosdoğru yol da budur diyor.
Bir kısım
müfessirlerimiz, Hz İsa (as)'ın
yeniden geleceği noktasında bu ayette işaret vardır demişlerdir. Başka ayeti
kerimelerde de işaretler vardır.[42] İsa
(a.s)'ın yeniden geleceği ile ilgili olarak bir çok
hadisi şerif de vardır. Bu konuda yazılan bir kitap, bütün hadisleri toplamış,
mana itibariyle mütevatir derecesine gelmiş hadisi
şerifler.[43]
62- Sizi
şeytan alıkoymasın. Çünkü o size apaçık bir düşmandır.
63- İsa
apaçık delillerle geldiğinde şöyle dedi : "Muhakkak ben size hikmetle ve
ihtilaf ettiklerinizin bir kısmını açıklamak için geldim. Allah'dan
sakının ve bana itat edin."
"Hikmet" bu
tür ayeti kerimeler de genelde "Peygamberlik" anlamında
kullanılmıştır.[44]
64-
"Şüphesiz Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. Artık O'na
ibadet ediniz. İşte dosdoğru yol budur. İsa (as); Allah'a kulluk yapınız. Bana
kulluk yapmayınız diyor.[45]
65- Partiler
aralarında ihtilafa düştüler. Acıklı günün azabından zalimlerin vay haline.
Guruplara ayrılıp,
arada ihtilaf çıkarmanın bir zulüm olduğunu ifade ediyor Rabbim.
Peki nasıl ihtilafa
düştüler?
1- Hz. İsa'ya gerçekten inanıp, onun Allah'tan gelen bir elçi
olduğuna, kendisine verilen İncil'in hak bir kitap olduğuna inananlar. Kur'an bunlara; "Havariyyun"
diyor[46]
2- Bir başka
gurup ise İsa (as)'nın, Allah'ın oğlu olduğunu iddia
ederek, sevgide ifrata gitmiş o\an\aı.(Tcvhe/30)
3- İnkara
yönelen insanların oluşturduğu gurup.[47]
66- Kıyamet
saatinin onlar farkında olmadan ansızın gelivermesini mi bekliyorlar?
67- O gün müttakiler hariç bütün dostlar birbirinin düşmanıdır.
Efendimiz: "Kişi
sevdiği ile beraberdir" buyurur.[48]
Sevdiğiniz insanları iyi seçiniz. Ahirette beraber
olmak istediklerinizle burada dost olunuz. Sonunda düşman olacak olan
imansızları dost edinmeyiniz. Sonra "keşke filanı dost edinmeseydim"
dersiniz.[49]
68- (Allah, Müttakilere) "Ey kullarım! Bu gün size korku yoktur ve
siz üzülmeyeceksinizde." (der.)
Müttakilerin dostlukları ahirette de
devam edecektir. Kafirler için durum böyle değildir. Onların dostlukları ahirette düşmanlığa dönüşecektir.[50]
69-
Ayetlerime iman eden, müslüman olan (kullarım)!
70- Siz ve
eşleriniz neşe içinde cennete giriniz.
Cennette müttakiler dostluklarını devam ettireceklerdir.[51]
71- Altından
tepsiler ve kadehlerle onların etrafında dolanılır. Orada canların çektiği,
gözlerin hoşlandığı her şey vardır.
Müttekiler cennette dostları ile bir araya geldiklerinde
gözlerin görmediği, kulakların duymadığı, insan hayaline gelmeyen nimetler, o müttakiler etrafında dolaştırılacaktır.[52]
72- İşte bu
cennet, yaptıklarınızın karşılığı olarak size miras verilendir.
73- Sizin
için orada çok meyve vardır ve siz onlardan yiyeceksiniz.
Dünyadaki malınızın
varisi, ahirette siz olacaksınız. Sevgili
Peygamberimiz de bir hadisinde şöyle buyurur; "Dünya ahiretin
tarlasıdır."[53]
74- Suçlular
cehennem azabında ebedi kalıcıdırlar.
75- Onların
azabına ara verilmez ve onlar orada (kurtulma) ümitlerini kesmişlerdir.
76- Onlara
biz zulmetmedik. Onlar kendileri zalimdi.
77-
(Cehennemdekiler): "Ey Malik, Rabbin işimizi bitirsin (bizi öldürsün)"
diye bağırırlar. (Malik de): "Siz ebediyyen
cehennemde kalacaksınız" der.
78- Andolsun ki, size hakkı getirdik. Ancak sizin bir çoğunuz
hak-dan hoşlanmadı.
79- Yoksa
onlar işi (din düşmanlığında gizli planlarını) sağlama mı almışlar? Biz de işi
sıkı tutmaktayız.
Rabbim bu ayetlerde de
kafirleri bize tanıtmaktadır.[54]
80- Yoksa
onların sırlarını ve fısıltılarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır!,
elçilerimiz onların yanında (yaptıklarını) yazıyorlar. Yani Kiramen
katibin melekleri herşeyimizi kayda geçmektedirler.
81- Deki:
"Eğer Rahman'ın bir çocuğu olsaydı, ona ilk tapan ben olurdum."
Rabbim bu ayette
Peygamberimize şöyle dedirtiyor; "İçinizde en fazla Allah'tan sakınanınız
ben olduğuma göre, Allah'ın bir oğlu olsaydı ona ilk önce ben ibadet
ederdim." diyor.[55]
82- Göklerin
ve yerin Rabbi, Arşın Rabbi onların tariflerinden yücedir.
83- Bırak
onları!, kendilerine va'dolunan güne kadar dalsınlar,
oynasınlar.
Onlara tebliğini bırak
anlamında değil, İşi tartışmaya döktüler mi o zaman onları bırak.[56]
84- Gökte
ilah O'dur, yerde de ilah O'dur. O Hakîm'dir, Alîm'dir.
85-
Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkü O'na ait olan ne yücedir.
Kıyamet saatinin bilgisi, O'nun katındadır. Siz O'na döndürüleceksiniz.
86- O'ndan (Allah'dan) başka dua ettikleri, onlara şefaat edemezler.
Ancak bilerek hakka şahitlik yapanlar hariç. (Onlar Allah'ın izniyle şefaat
ederler.)
Rabbimizin şefaate iki
türlü izni vardır;
Necm suresi 26, Enbiya suresi 28, Bakara suresi 255
numaralı ayetlerden de anlıyoruzki; ahirette mü'minlerin
günahkârlarına şefaat vardır. Ancak bu şefaat iznini Allah verir. Allah'ın bu
şefaat izni:
1- Şefaat
edecek olan peygamberler, şehidler, sıddıklar ve salihleredir.
2- Şefaat
edilecek olan mü'minleredir.
Avrupaya yerleşen dört milyon Türk, bazı Alman, Fransız veya
Hollandalıya "şehadet" kelimesini
söyletiyor, arkasından "sen müslü-man oldun" diyor. Bir Çinli bize bazı kelimeleri söylettikden sonra "Sen Budist oldun" dese biz budist olurmuyuz? elbette
olmayız. Bu ayette bize Hakka şahitlik yaparken bilerek yapmamız Öğretiliyor.[57]
87- Andolsun!,
onlara kendilerini kimin yarattığını sorarsan; "elbette Allah"
derler. Öyleyse nasıl döndürülüyorsununz?
88- Onun
(Peygamberin) : "Rabbim, bunlar iman etmeyen bir toplumdur"
demesiyle,
89- (Allah):
"Onlardan geç, "Selam" de. Onlar yakında bilecekler.
Biz tebliğimize devam
edeceğiz, doğrulan anlatacağız. Furkan suresi 63 ncü ayetinde mü'rnin kullar
tanıtılırken: "Yeryüzünde tevazu ile, yürürler, cahiller onlara
(edepsizce) konuştuklarında "selam" derler" buyurur. Biz yangın
yerinden yavrularımızı kurtarmak için yürürken, etrafımızdan sataşanlarla
kavga edip, yavrularımızı yakmayacağız inşaallah.[58]
[1] Necm'39
[2] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/73.
[3] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/73-74.
[4] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/74.
[5] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/74-75.
[6] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/75.
[7] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/76.
[8] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/76-77.
[9] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/77.
[10] Ebu
Davut Cihad/ 72, Tirmizi Daavat/ 46
[11] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/77-78.
[12] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/78.
[13] Al-i imran/36
[14] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/78-79.
[15] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/79.
[16] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/79-80.
[17] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/80.
[18] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/80-81.
[19] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/81.
[20] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/81-82.
[21] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/82.
[22] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/82.
[23] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/82.
[24] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/83.
[25] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/83-84.
[26] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/84.
[27] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/84-85.
[28] Bak Fussilet
25, Kaf 27, Fürkan 28
Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/85-86.
[29] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/86.
[30] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/86-87.
[31] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/87.
[32] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/87.
[33] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/88.
[34] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/88.
[35] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/88-89.
[36] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/89-90.
[37] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/90.
[38] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/90-91.
[39] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/93.
[40] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/91-92.
[41] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/92.
[42] Bak. Al-i imran/55. ayet tefsin
[43] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/92-94.
[44] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/94.
[45] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/94.
[46] Bak. Al-i imran/52, saf/14
[47] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/94-95.
[48] Buhari,
Edeb 96, Müslim hin- 165
[49] Bak Furkan
28
Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/95.
[50] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/95-96.
[51] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/96.
[52] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/96.
[53] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/96-97.
[54] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/97-98.
[55] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/98.
[56] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/98.
[57] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/98-99.