ŞÛRA SURESİ 2

 


ŞÛRA SURESİ

 

Fussilet suresinden sonra Mekke'de nazil olmuştur. 53ayettir. 38. ayet-i kerimesinde Allah (c.c); "Mü'minlerin işleri kendi aralarında müşavere yoluyla halledilir." buyurmaktadır. Bu ayette geçen "şura "kelimesi sureye isim olarak verilmiştir.

Bütün işlerimiz şûra üzerine olmalıdır, "şûra" kelimesi "meşvere, müşavere, müşavir" olarak Osmanlı'da kullanılmış ve halâ da kullanıl­maktadır.

"istişare" kelimesini de hâlâ kullanmaktayız. Bal'ı, peteğinden ayırma işlemine arap "şevera" kelimesini kullanmaktadır, "şurtü'l asel : Balı peteğinden ayırdım" der.

Hepimizin beyni, arının kovanındaki altıgen gibidir. Bizim gördükle­rimiz, duyduklarımız dokunduklarımız kokladıklarımız havadan, sudan ışıklardan algıladıklarımız farkında olalım veya olmayalım bizim iç dün­yamızda toplanmaktıdr. Arının peteğinde balın toplanması gibi. An ak­şama kadar binlerce çiçeklerden öz alır ve kendisininde salgıladığı bazı maddelerle tatlıya dönüştürür.

Biz de iç ve dış dünyamızdan algıladıklarımızı bir araya getiriyor, fıt­ratımızdan getirdiğimiz bilgilerle (ki, Allah (c.c.) indirdiği kitapla onu düzenlemiştir.) öz haline getiriyoruz. Sonrada ayrı ayrı insanlar olarak bir araya gelip beyinlerimizde bal haline gelmiş şeyleri birleştiriyoruz. işte topyekün insanlığın ve top yektin canlıların çıkarına faydalı olacak ve aslıyetini koruyacak şekilde, akıllarımızı kullanma işlemine "müşa­vere" deniliyor.

Allah (c.c.) bir başka ayet-i kerimesinde; "işlerinde onlarla müşa­vere et" diyor.[1] Yani onların da akıl peteklerinin balını, o müşavere salonunda hepsini bir araya topla ve bunların içerisinde en tatlı olanını al; anlamında bir ayet-i kerime.

Yani bizim insanlık aleminin kendi işlerini, tabiatla olan ilişkilerini, Allah (c.c.) ile olan ilişkilerini düzenlemek üzere Rabbimin koyduğu ku­rallar içerisinde, bütün bu işlerimizi insanlık ailesiyle müşavere ede­rek halletmemiz, emredilmekte ve tavsiye edilmektedir. İki kişi bir iş yapacak olsak, ikimizin beynini bir araya toplamakta fayda vardır. A tas özümüzde de geçtiği gibi "Birlikten kuvvet doğar."[2]

 

1- Ha, Mim

2-Ayn, Sin, Kaf.

Sure Ha, Mim, Ayn, Sin, Kaf, diye beş harfle başlamaktadır. 29 sure bu tür harflerle başlar. Bu harfler 14 tanedir. Harfle başlayan her sure­nin ilk ayet-i kerimeleri hep Kur'an'la ilgilidir.[3]

 

3- Aziz ve Hakim olan Allah, sana ve senden öncekilere işte böyle vahyeder.

Sana vahyedileni ve senden öncekilere vahyedileni vahyeden de Allah (c.c.)'dır. O Allah Aziz'dir. Hakim'dir. Yani Hz Adem'den Sevgili Peygamberimize kadar, bütün peygamberlerin aynı kaynağın suları ol­duğunu Rabbim bize haber veriyor. Bütün peygamberlerin getirdikleri vahiyler arasında hiçbir farklılık yoktur.

Allah (c.c.) Hakim'dir. Yani indirdiği her ayet hakimdir. Sevgili pey­gamberimize indirilen bu ayetler; 1400 sene öncesinin insanlarının men­faatlerine uygun olduğu gibi, onlara yol gösterdiği gibi, onların gönül ufuklarını cennete doğru açtığı ve aydınlattığı gibi, 20001i yıllara va­rırken bizim de ufkumuzu açıyor, gönül dünyamızı aydınlatıyor. Her ayetinin binlerce hikmetinin olduğunu bizler de görüyoruz.

Bizden sonra gelecek olanlar da; bizim göremediğimiz çok daha gü­zel hikmetleri, o günün anlayışları içerisinde anlamaya devam edecek­ler. İbni Mesud bunu ifade etmiştir; "Kur'an kıyamete kadar anlaşıl­maya devam edecektir."[4]

 

4- Göklerde ve yerdekiler O'nundur. O yücedir, büyüktür.

Vahiy gönderen Allah (c.c.) göklerin ve yerin sahibidir. Tabiata koy­duğu kanunlar nasılki bizim çıkarımıza uygundur, Kur'an ayetleri de aynı şekilde bizim çıkarımıza uygundur. O Alah (c.c.) Çok yüce ve çok büyüktür.

Biz insanlığa şunu söylüyoruz. En büyük Allah (c.c). İşte bütün in­sanlara, herşeyi yaratan ve yaşatan Allah'ın ayetleri etrafında toplan­mayı teklif edecek olursak, insanlar kabul edeceklerdir. Ama insanoğlu tam tersine, herkesi kendi fikri etrafında toplanmaya çağırıyor, insanla­rın fikirleri ve düşünceleri etrafında toplanmak bir çok insana ağır gele­cektir vede farklı düşünceler ortaya çıkacaktır.![5]

 

5- Üstlerindeki gökler neredeyse çatlayacak. Melekler, Rablerini hamd ile teşbih ederler ve yeryüzündekilere istiğfar ederler, iyi bilinki; şüphesiz Allah afvedicidir, merhamet edicidir. Allah(c.c.)'ın azametinden gökler neredeyse yarılacak. Gökler, yerler ve dağlar Allah'ın azametini hissediyor. Hissetmeyenler ise inançsız kafirlerdir.

Allah (c.c.) o kadar merhametlidirki, yeryüzündeki günahkâr kulları için, gökyüzünde istiğfar eden melekler yaratmıştır.

Bizim için melekler dua ediyorlar. Bizim için dua eden melekleri de hoş etmenin yolu; isyandan itaate, ibadete, inkardan imana yönelmek­tir.[6]

 

6- Allah'dan başkalarını dost edinenleri de Allah korumaktadır. Sen onlar üzerinde vekil değilsin.

O'nun dışında kendilerine dostlar edinenler Evliya kelimesinin tam karşılığı "dostlar" değildir. Burada kast edilen "evliyadan" maksat "yö­neticiler" dir. Yani "Allah'tan başka ilahlar, yöneticiler edinenler." Bunların kalbini çalıştiran,kanını damarlarda dolaştıran, tepeden tırnağa vücudunu hareket ettiren Ailahi bırakıp, kendisi gibi Ölümlü bir insanı kendine yönetici seçiyor. O Allahı bırakıyor ama Allah onu bırakmıyor.

Allah onları koruyor. Sen onlar üzerinde vekil değilsin diyerek. İnsanları zorlama görevimizin olmadığı anlatılıyor. Bizim görevimiz teb­liğ etmektir.[7]

 

7- Şehirlerin anası (Mekke'yi) ve çevresinde(dünyada)kileri uyar­man ve hakkında şüphe olmayan toplanma (kıyamet) gününe karşı uyarman için, sana Kur'an'ı arapça olarak, işte böyle vahyettik. Bir kısmı cennettedir, bir kısmı ateştedir.

İşte böylece biz sana Kur'an-ı arapça olarak, Mekke halkını ve çev­resindekileri uyarman için indirdik.

Mekke'nin çevresi derken, Vaşington Londra, Tokyo hepsi Mekke'nin çevresindedir. Mekke merkez olarak kabul edilmiş ve sehiv­lerin anası unvanı ile ifade edilmiştir.

Son günlerde bir tartışmayı hep beraber duyuyoruz, "Kur'an arapça-dır ve biz ona iman ediyoruz ama, biz Türküz onu Türkçe okumamız lazım." Bunlara zaman içerisinde ilmi cevaplar verilmiştir ama ilmi ce­vaplan anlayacak kapasitede olmayanlar bunları söylemektedir.

Biz onlara "okumayın" demiyoruz, "okuyun" diyoruz. Onlar da; "biz bunu bizim için söylemiyoruz" diyorlar. Peki kimin için söylüyorsunuz? "Sizin için" diyorlar. Yahu bana niye karışıyorsun, ben istediğim gibi okurum" Kendileri Türkçesini de okumuyorlar ama bizim arapça oku­mamızdan rahatsızlar.

Cumhuriyetin ilk yıllarında o günün Ankara müftüsünün yanına git­mişler, "hoca efendi Türkçe namaz kılınmaz mı? Biz Türküz türkçe na­maz kılmamız lazım, okuduğumuzu anlamamız lazım" demişler. Müftü efendi bu misafirleri buyur etmiş, çay kahve ikram etmiş ve ardından "Sizin gibi düşünenler var mı?" demiş onlar da "evet var" demişler. Hoca efendi, "sizin gibi düşünenlerden bir araya gelelim bir dernek te toplanılsın ve cami yaptıralım Sizin gibi düşünen birde imam tayin ede­lim, siz de namazınızı orada Türkçe kılın "demiş onlar "canım biz ken­dimiz için söylemiyoruz bunu" Kim için söylüyorsunuz? deyince, "ca­miye giden cemaat için söylüyoruz" demişler. Müftü efendi de "Onlar okuduklarından memnun" diye cevap vermiş.

Bu sözü seyleyenler Kur'an-: Türkçesinden de okumuyorlar.. Bunları Kur'an'a imanı olmayanlar söylüyorlar.

Bunları söylerken, Kur'an1 in tercemesini ve tefsiri okumayın demiyoruz.

Tefsir de tam mıdır? Hayır. Herkes kendi kapasitesi kadar bu işi ya­pabilmektedir.

İmam safi hazretleri buyuruyorki, "bütün insanların anladığı mana, Allah'ın muradına en yakın olanıdır." Bu gün için 6 milyar insanın anla­dığı mana Allah'ın muradına en yakın olan manadır.

Günümüzde birileri; "Tevrat'ın İbranice olduğunu, Allah kelamının başka dillerde olabileceğini söylüyor ve "Türkçe Kur'ana" dayanak arı­yor. Vede Şuara suresinin 196. ayetinide delil getirerek "Kur'an Tevratm içinde vardı ve ibranice idi bugünde Türkçe olabilir." diyenler, yanlış teville sapık ve mantıksızlıklarını ileri sürerler. Nur suresinde, Hazreti Aişe validemize yapılan iftira uzunca anlatılır. Acaba bu ayet­ler tevrattada varmıydı? Eğer Kur'an türkçe inseydi O zaman Arapça ve İngilizce tercemesine Kur'an denmezdi. Çünkü harf ve kelimelerin dizilişi Allaha aittir,[8]

 

8- Allah dileseydi onları bir tek ümmet yapardı. O ancak dilediğini rahmetine sokar. Zalimlerin dostu da yoktur, yardımcısı da yoktur.

Günümüzde de eskiden olduğu gibi yeryüzünde cinayetler işleniyor, zulümler yapılıyor, insanların haklan yeniyor, her türlü fenalıklar insan­ların ruhlarını rahatsız ediyor, bedenlerini rahatsız ediyor. Böyle iken Allah (c.c.) niçin bu zalimlerin ellerini kırmıyor, dillerini kesmiyor ve in­sanlara ibret olacak bir şekilde niçin bu dünyada cezalarını vermiyor diye insanların akıllarına geliveriyor.

Dünyanın bir imtihan yeri olduğunu, Kur'an bize bildiriyor. Yaptığımız amellerimiz karşılığında ahirette ya mükafat yada ceza çe­keceğimizi Allah (c.c.) Kur'an da bildirmektedir.

Allah (c.c.) tarih boyunca çeşitli kavimlere ve milletlere ibret olacak şekilde cezalar vermiştir. Ad, semud, ve Nuh'un kavmini bu dünyada cezalandırmıştır. Ekonomiyi elinde tutan Karun'u cezalandırmıştır. Milletin gözünün önünde bütün saltanatını yok ederek cezalandırmıştır. Bunu da Allah (c.c.) Kur'an'ın da ve Tevrat'ın da bildirmiştir. Bu sizin için bir ibrettir buyurmuştur. Tarih direğine birer ibret levhası olarak astığını bildirmiştir, günümüzde de aynı olayın olmasını istiyor bazı in­sanlar. Yani biz oturalım, Aîlah(cc) bir mucizeyle zalimlerin işini bitir­sin!!.

Bu dünya bir imtihan dünyasıdır. Eğer Allah (c.c.) zalimlerin ellerini kıracak olsaydı, dünyada eli olan, ayağı olan insanlar kalmazdı. Bir çok insan elsiz dolaşırdı. Bu sefer imtihan olmaktanda çıkar, zor karşısında iman etmek zorunda kalan iki yüzlü insanlar yeryüzüne dolardı. Onun için Allah (c.c.) "dileyen iman etsin, dileyen kafir olsun" buyuruyor.[9] "Biz ona iki yolu verdik. O ya şükredecektir ya da küfrede-cektir" buyurmaktadır.

"Allah dilemiş olsaydı bütün nisanları bir tek ümmet yapardı" Melekler bir tek ümmettir. İsyan etme özellikleri yoktur. Onların gö­revi emredilen şekilde Allah'a  ibadet etmektir. İnsanlar öyle değil in­san dilerse iradesiyle yücelerin yücesine çıkabilir, dilerse aşağıların aşağısına iner.

Allah (c.c.) dilediğine rahmetini koyar. Veya dileyeni rahmetine ko­yar. Dilemek bizden hidayeti halketmek Allah(c.c.)tandir,

Çiçeklerin yüzlerini güneşe doğru çevirdikleri gibi, insanlar da gönül­lerini Allah'a ve Allah'ın kitabına doğru açarlarsa Allah(c.c) ona hida­yet verir.

Onlar zalimlerdir. Allah (c.c.) kafirlere "zalimler" kelimesini kullan­maktadır. "Bütün kafirler zalimdir" Bu ayetin tefsirinde Ata b. Rabah; "Rabbimiz "Vel kafirune hümu'z-zalimün" demiş. "Ve'z-zali-mune humü'l-kafirun" dememiş. Yani zalimler kafirdir dememiş. Allaha hamd olsun.

Bu bizim için bir nimettir. Bizlerde bazen sınırı aşarız. Kendimize zulmedebiliriz, çevremize zulmedebiliriz, eşyaya zulmedebiliriz. Allah afvetsin diye Rabbimize yöneliriz. O hareketlerimizden vaz geçebiliriz.

Fakat kafirlerin tamamı zalimdir. Niye? Çünkü kafir başta kendisine zulmetmektedir. Kendi vücudunu cehenneme atmak için gereken her türlü hazırlığı yapan insandır.

Gönül rızası ile kendisini ateşe atan adama deli denmez de ne denir? Bu kafir insan, çocuklarını da kendisi gibi yetiştirmekle kendi elleriyle besleyip büyüten, elbiselerini giydirip eğitimini tamamlattırıp "hadi yav­rum cehenneme" diyen insanı hayal edebiliyormusunuz? Bu zalimliktir. Onun için Allah (c.c.) "kafirler zalimdir" diyor. Onların ahirette hiçbir dostu ve yardımcısı yoktur. Yaptıkları hiç fayda vermeyecektir.[10]

 

9- Yoksa ondan başka dostlar mı edindiler? Dost yalnız Allah'dir. O ölüleri diriltir. O her şeye gücü yetendir,

"Yoksa onlar Allah'ın dışında evliyamı edindiler?" buyruluyor. "Veli" Allah'tır, bizi seven ve severek yöneten Allah (c.c)tır. Bir yahudi, bir hırıstiyan, bir put perest; müslüman bir toplumun başına geçecek olursa onları severek yönetivermez. İşte İsrail'i görüyorsunuz!!.

Mü'minlerin velisi ancak; Allah'tır, peygamberidir ve mü'minlerdir.O her şeye kadirdir.

Hz. Aişe validemiz, Peygamberimizin hayatını anlatırken, şöyle bu­yuruyor. "Hz. peygamber (S .AV) sabahları uyandığında ilk söylediği şu idi; La ilahe illallahu vahdehu la şerikeleh lehü'l-mülkü velehül hamdü ve hüve ala küllişey'in kadir." Hayata gözlerini imanla açıyor sevgili pey­gamberimiz. Yeryüzünde Allah'tan başka hiçbir ilah'ın olmadığını yani Allah'tan başka yaratan, yaşatan ve yönetenin olmadığını, O'nun bir tek olduğunu ikincisinin olamıyacağını söylüyor ve dışardaki insanlara karşı daha yatağından uyanırken kendisini hazırlıyor.Siz de bundan böyle sabah namazı için yatağınızdan kalktığınızda bunu söyleyiniz.[11]

 

10- İhtilaf ettiğiniz her şeyin hükmü Allah'a aittir. İşte O Allah be­nim Rabbimdir. Yalnız O'na tevekkül ettim ve ben O'na yöneldim.

Bu dünyada biz, doğrulan yaymaya devam ederiz. Doğrular da bizim doğrularımız değildir. Allah (cc) bize en doğrusunu bildirmiştir.

"İşte bu Kur'an sizi en doğruya ulaştıran bir kitaptır." (fsra-9) diyerek Rabbim bize haber vermektedir.

Hüküm verecek olan Allah'tır. O hükmü verecek olan; benim Rabbimdir. O'na tevekkül ettim, O'na yöneldim.[12]

 

11- Göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size sizden eşler yarattı. Hayvanlardan çift çift verdi. Böylece sizi üretiyor. O'nun benzeri gibi bir şey yoktur. O işitendir, görendir.

Gökleri ve yeri yaratan Allah (cc) bizim kendimizden de eşlerimizi yaratmıştır. Hayvanları da çifter yaratmıştır. Yani erkek ve dişi olarak.

Bizi yeryüzüne gelişmek üzere saçıvermiştir. Nasıl ki; tohum top­rağa çoğalmak için atılır. Allah (cc) da, Adem'in zürriyetini yer yüzüne çoğalmaları ve gelişmeleri için saçıvermiştir.

O Allah (cc)'m benzeri gibisi yoktur. "Benzeri gibisi yoktur." Cümle biraz bozuk gibidir, ama Türkçemizde de biz bunu kullanırız. "Senin gi­bisi yoktur", "Senin benzerin yoktur" da deriz. Yani senin benzerin ol­madığı gibi senin gibi olabilecek de yoktur, anlamındadır. Bizler, beş duyumuzun etkisi altındayız. "Allah~ii ekber: Allah en büyüktür" derken bildiğimiz en büyük şeyi hayal eder, Alîah(cc)'üde ondan daha büyük kabul ederiz.Muallim Naci güzel ifade etmiş;

"Allah nedir? deyince, gafil

Allah deyip hamuş olur dil."

Bazıları çıkar Allah'ın yerine başkalarını koymaya çalışırlar. Bir müd­det sonra sorarsanız o ne oldu? Öldü der. Yahu bu ölümlü insanları Allah ile bir tutmaya nasıl cesaret edersiniz? O'nun gibisi yoktur. O her şeyi işiten, her şeyi görendir.[13]

 

12- Göklerin ve yerin kilidi O'nundur. Rızkı dilediğine açar, diledi­ğine kısar. Şüphesiz O her şeyi bilir.

Göklerin ve yerin kilidi,O'nun elindedir. "Anahtarı" diye.de terceme edilmiştir. Göklerde ve yerde olan her şeyin anahtarı O'nun elindedir.

Dilimizin anahtarını açan Allah'tır.

Gözlerimizin anahtarını açan Allah'tır.

Allah (cc) rızkı dilediğine bol, dilediğine az verir.

Bazen buna şöyle itiraz edilebilir. Olur mu hocam? İnsan isterse ça­lışır, zengin olur. İsterse de çalışmaz. Peki fakirler acaba istemiyorlar mı? diyorum ben. Yani fakir insanlar zengin olmak istemezler mi? Kendisinden zeka olarak geride olan arkadaşı, bakfmşsmki, tirilyoner olmuş. Zeki olan adam hala kıt kanat geçinmektedir.

Allah (cc) akıllarımızı ayrı ayrı yaratmıştır, isteklerimizi ayrı ayrı ya­ratmış, ama biz isteklerimizi meşru yollarda değerlendireceğiz. Herkes rızkını helal yollardan kazanacak.[14]

 

13- Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin, diye dinden Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim, Musa ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi size şeriat kıldı. Onları kendisine çağırdığın (şeriat), müşriklerin (gözünde) büyümektedir. Allah dilediğini ona seçer ve ona yöneleni hidayete erdirir.O Allah(cc) rahmetinden ve merhametinden şeriatı indirmiştir.

Sizin için bir şeriat koymuştur.

Nuh (As)'a, İbrahim (as)'a, Musa (as)'a, İsa (as)'a vasiyet ettiğini, yani emrettiği, yasakladığı, tavsiye ettiği şeyleri, Sevgili Peygamberimize de Şeriat olarak ve bir din olarak indirdiğini, Rabbim haber veriyor.

Dini ayakta tutmamız için bu şeriatı bize verdiğini ve o din konsunda tefrikaya düşmememizi, parçalanmamamızı temin etmek üzere Allah (cc), Nuh'a verdiği, İbrahim'e, Musa'ya, İsa'ya verdiği bu dini bize de, vermiştir. Buradan şunu anlıyoruz. Bütün peygamberlerin dini aynı din­dir. Aynı kaynaktan geliyorlar.

Dini ayakta tutacağız Niçin? Kendimizin ayakta kalabilmesi için. Bizim ayakta kalabilmemiz, dinimizi ayakta tutmamızla, dinimize hiz­met etmemizle mümkündür. Dinimize hizmet aslında kendimize hiz­mettir. Yoksa din Allah'ın dinidir. Biz hizmet etmesek de bu din kıya­mete kadar kalacaktır. Biz hizmet etmezsek, Allah (cc) bu dine hizmet edecek kavimleri hep getirecektir. Bunu Kur'an'm da belirtmiştir.

"Senin insanları Allah'a davet etmen müşriklere çok ağır gelir." Diyor Rabbim. Bunu gözlerinde çok büyük görürler. Allah dilediğini Peygamber olarak seçer. Allah (cc) insanlık aleminden dilediğini Peygamber olarak seçmiştir.[15]

 

14- Onlara ilim (Kitap) geldikten sonra aralarındaki taşkınlıkları sebebiyle ayrılığa düştüler. Eğer belirli bir zamana kadar Rabbinin geçmiş bir kelimesi olmasaydı, elbette aralarında hüküm verilirdi. Onlardan sonra kitaba varis olanlar da, ondan (Kur'an) şüphe için­dedirler.

Tevrat geldikten sonra, İncil geldikten sonra kitaplar hakkında ayrı­lığa düştüler.

Allah (cc) bu dini kıyamete kadar koruyacağından, Kur'an-ı Kerim'i koruyacak insanları da kendisi yaratıyor.

Ayrılığa düşmemek için yapılacak olan şudur. Allah'ın kitabını bir bü­tün olarak almak.[16]

 

15- Onun için hemen davet et. Emrolunduğun gibi doğru ol. Onların nevalarına uyma. Söyle: "Ben Allah'ın indirdiği her kitaba iman ettim. Aranızda adalet yapmakla emrolundum. Allah bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelle­riniz size aittir. Bizimle sizin aranızda çekişmeye gerek yoktur. Allah hepimizi bir yere toplar. Dönüş yalnız O'nadir.

Ondördüncü ayeti kerimede Allah (cc), geçmiş toplumların kendile­rine kitap verildikten sonra ayrılığa düştüklerini ve kitap hakkında şüp­heye düştüklerini bize bildiriyor.

Bu ayeti kerimede ise Sevgili Peygamberimizin şahsında bize yöne­liyor ve; "İşte bu sebebten dolayıdır ki Allah'a dua et" diyerek, hitabına devam ediyor. Veya "yalnız ve yalnız O Allah'a davet et." manasınadır. "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol." Onların hevalarına uyma. "Allah'ın indirdiği bütün kitaplara iman ettim" de. "Aranızda adil olrnak üzere emrolundum" de. "O Allah (cc) sizin de Rabbinizdir, benim de Rabbimdir. Yaptığımız iyilikler ve kötülükler bize aittir. Sizin yaptığınız iyilik ve kötülükler size aittir. Çekişmeye gerek yok, münakaşaya ge­rek yok. Allah hepimizi bir gün bir araya getirecek. Ve hepimiz O'nun huzurunda toplanacağız. Dönüş O'nadır." de buyruluyor.

"Emrolunduğun gibi dosdoğru ol" diyor Rabbim. "Dosdoğru ol" demi­yor. "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol" diyor. Günümüz de herkes doğru­luk istiyor.

Altı milyar insandan doğruluğu istemeyen hiçbir kimse çıkmaz. Fakat doğruluk onların kendi aklına göredir. Yani eğri gördüğünüz bir çok pislikleri yapmakta olan insanlar, kendi mantıkları içerisinde doğru işler yaptıklarını söylemektedirler. Adam öldürme çetesi kurmuş bir teşkilatın başkanını dinleseniz, onun da kendisine göre bir gerekçesi vardır.

Fahişe kendine göre bir gerekçe bulmuş, "topluma hizmet ediyorum" diyor. Hırsız da kendine göre bir gerekçe bulmuş, "hakkımı alıyorum" diyor. Hatırınıza hayalinize gelebilen bütün kötülükler, kötülüğü yapana süslenmiştir. Zaten ayet-i kerimede de Rabbim şöyle buyurur: "Şeytan onlara amellerini süsleyiverdi."

Bunun, için Allah (cc); "Emrolunduğu gibi dosdoğru ol" diyor. Yaratılmışların en değerlisine bile, bunu diyor. "Emrolunduğun gibi dos­doğru ol!" Yani. doğruluğu kafana göre ayarlamayacaksınız. Allah'ın koyduğu kurallar içerisinde hareket edeceksiniz diyor Allah (cc).

Annesini yiyen yamyam da kendisine göre bir mantık geliştirmiş; "beni doğuran, besleyen, büyüten, geceleri uykusuz kalan, yemeyen ye­diren annemi ben, ölünce toprağa gömecek kadar zalim değilim. Onu yerim kanımda taşının." diyerek kendisine göre bir mantık geliştiriyor.

Hindistan başbakanı annesini ölünce ateşte yaktı. Biz buna mantık­sız mı diyeceğiz? Kimin ki doğru, kiminki yanlış? Yani yaptığımız hare­ketlerin doğruluk ve yanlışlık Ölçüsü neye göre olacak? "Akla göre ol­sun" diyenlere cevabımız; 'kimin aklına göre olacak? Yani bir adam be­lirleyeceğiz de "bu adamın dediği doğrudur mu? diyeceğiz.

Diyelimki, böyle bir adam belirledik. Peki niye o adamın aklı diğerle­rinden üstün olsunki? "Akıl akıldan üstündür" diyoruz. Öyle olunca Allah (cc) müdahele ediyor.

Bütün akılları yaratan Rabbimiz diyor ki; emrolunduğun gibi dos­doğru ol." "Onların hevasına uyma." Heva'yı, Gazali bir kitabında şöyle tarif etmiş; "seni Rabbinden alıkoyan her şey heva'dır." Yani insanın nefsinin istediği gibi yaşaması, istediği gibi hareket etmesi, istediği gibi davranmasıdır.

Mekke'lilerin de zaten iddiaları bu idi. Sevgili Peygamberimizi sevi­yorlardı. Onun davranışlarına bayılıyorlardı. Onun sözlerine, güvenilirli­ğine, yiğitliğine hayran kalıyorlardı. Ne zaman ki, Mekke parlemento-suna, bir başka ifadeyle Daru'n-Nedve kararlarına ters düşecek ayetler nazil olmaya başladı. İşte o gündün itibaren Efendimizin aleyhine faaliyete başladılar.

Ne zamanki Allah (cc)'ın vahyi ile, Daru'n-Nedve'nin hevası, Mekke parlemetosunun kararları çatışmaya başlayınca Allah (cc) Peygamberimize emrediyor; "sakın onların hevasına uyma." Yani kendi akıllarına göre koydukları kurallara sen uyma. Bir başka ayeti kerimede yine Sevgili Peygamberimize diyor ki; Bu ilim (Kur'an) sana geldikten sonra sen onların hevasına uyarsan sen de zalimlerden olur­sun. "[17]

Günümüzde bir çok olayların yorumunu Kur'tın bize etraflıca veriyor. Günümüzde bir çok insan; "efendim kurallar güzel" diyor. Ama o kural­ları ilk bozanlar, o kuralları yazanlardır.

O zaman diyorlar ki; "kurallar güzel ama uygulayanlar kötü." Bu çokça ifade ediliyor. Amerika kanun ve kurallarını koyuyor ve 180 dev­lete diyor ki; kanunlarınızı yapacaksınız, şöyle uygulayacaksınız, böyle tatbik edeceksiniz."

Sonra çok sevimli, insancıl, barıştan yana olan sözcüklerle dopdolu olan maddelerin uygulamasına bir bakıyorsunuz, her tarafta kan, göz­yaşı ve barut kokusu insanın burnuna televizyonlar kanalıyla geliveri­yor.

Amerika'nın verdiği bir karar ve attığı bir adımla, cebinizdeki paranın % 50'si bir gecede gidiveriyor. (Amerika şubat 1998 de Irak'a savaş ka­rarı aldı. Enflasyon nedir bilmeyen Araplar enflasyonla karışılaştı.) Yani hırsızlığın boyutu değişmiş.

Peki kanunlar güzel ama uygulayanlar kötü diyenlere diyor ki; bu gün o kötü uygulayıcı gidiyor yerine gelen aynı şekilde kötü uygulamaya de­vam ediyor. O gidiyor yerine gelen aynı şekilde.

Biz de şunu söylemeye devam ediyoruz. Alınan kararlar, kararı alan­larla içli dışlıdır. İnsanın sözünün insanla alakası vardır. O kelimelerin içerisinde o kelimelerin şahsiyeti vardır. "Kişinin kimliği dilinin altında­dır." diye güzel bir söz vardır. Bütün koyulan kurallar, o kuralları koyan­ların kişiliğinin, şahsiyetinin resmi demektir.

Bunların ikisi birbirinden ayrılmaz. Onun için Allah (cc) diyor ki; "eğer bu ilim (Kur(an) sana geldikten sonra bunların nevalarına, kural­larına uyarsan (bu adamlara uyarsan demiyor, bu adamların koydukları kurallara uyarsan diyor) sen de zalimlerden olursun "[18]

Bütün işlerimiz teraziyledir. Eğer ölçüler yanlışsa, başına en salih insanı koysanız bile haksızlık ve hırsızlık devam eder. Teraziniz yan­lışsa başındaki insan ne kadar dürüst olursa olsun yanlışı düzeltemez.

İnsanlığın adalet terazisi Hz. Adem'e verilen sahifelerdir, Hz. İdris'e, Hz. Şit'e, Hz. İbrahim'e verilen sahifelerdir. Hz. Musa'ya verilen Tevrat, Hz. Davud'a verilen Zebur, Hz. İsa'ya verilen İncil, Hz. Muhammed (sav)'e verilen Kur'an-i Kerim'dir. Biz Rabbimizin indirdiği bu ayet-i kerimeyi okurken diyoruz ki; "Allah'ın indirdiği bütün kitaplara iman ettik." Onlar şaşmaz terazilerdir.

İnsanla Allah arasında ince, şaşmaz noktayı bize en iyi şekilde öğ­reten Allah'ın indirdiği kitaplardır. İnsanlar arası ilişkileri de hak, adalet ilişkilerini de en iyi şekilde bize öğreten, Rabbimin indirdiği kitaplardır. İnsanla tabiat arasındaki ilişkiyi en güzel şekilde ayarlayan yine Allah'ın indirdiği kitaplardır.

"Ben sizin aranızda adil olmakla emrolundum." Nasıl adil olunacak? Herkes adil olmak ister. Ama adil olurken ölçüyü kendisine göre ayar­larsa, o zaman zalim olur. .

İyiliği emreden, kitaplar indiren, adil olmamızı isteyen Allah (cc) si­zin de Rabbinizdir, bizim de Rabbimizdir.

Allah"ın varlığına, birliğine, hakimiyetin Allah (cc)'m olduğuna öyle­sine yürekten inanmışız ki, tartışmaya bile girmiyoruz. Bizim bu ko­nuda asla şüphemiz yoktur. Biz anlatmaya devam ediyoruz. Allah'ın yokluğunu ispat sadedinde söylenecek hiçbir sözün dinlenilmesine de gerek yoktur.

"Hocam tartışmaya açık olalım. Biri Allah'ı inkâr ediyorsa onun da delilleri vardır. Dinleyelim bakalım.!!" diyenler olabilir. Bunlar boş şey­ler çünkü bu konuda en güçlü ifadeye sahip olan insanların sözlerini Allah (cc) Kur'an'da bize bildirmiştir. Firavun'un mantığını Rabbimiz Kur'an'da en ince teferruatıyla bize bildirmiştir.

Kapitalistlerin başı olarak Karun'un mantığını Allah (cc) bize bildir­miştir. Kıyamete kadar gelecek insanları sapıtmak görevini üstlenen şeytanın mantığını bize öğretiyor. Yine Allah (cc) bize; Şeytanın, Karun'un, Firavun'un felsefesini Örğetiyor. Onların karşısında, Peygamberimizin vahye dayalı söylediği sözler de öğretiliyor.

Öyleyse benim, hiçbir imansızın, inkarcının, gavur'un Allah (cc) aley­hine söyleyecek sözünü dinlemeye zamanım yoktur. "Sizinle bizim aramızda çekişmelere gerek yok." Şair Nabi güzel söylemiş;

"İzharı kin şiarı dil-i zarımız değil

Ağyar ile cidal, bizim kârımız değil."

Hepimiz Rabbimizin huzurunda toplanacağız. Dönüş O'na dır.[19]

 

16- O'nun daveti kabul edildikten sonra, hâlâ Allah hakkında çe­kişenlerin delilleri Rableri katında batıldır. Gazab onların üzerinedir ve şiddetli azab onlar içindir.

Allah'ın davetine icabet edildikten sonra, Allah hakkında çekişenle­rin uğraşıları boşa çıkmıştır.

Ne tür delil getirirlerse getirsinler delilleri boşa gitmiştir. Çünkü Allah'ın davetine icabet eden bir topluluk vardır. Onların gönüllerindeki iman, yüreklere kök saldıktan sonra, imansızların inkar konusunda ge­tirdikleri bütün deliller boşa gitmiştir.[20]

 

17- Hak ile kitabı ve (adalet) terazisini indiren Allah'dır. Sana hangi şey haber verdi? Belki de kıyamet yakındır.

18- Kıyamete iman etmeyenler onun acele olmasını istiyorlar. Kıyamete iman edenler ise ondan korkuyorlar. Biliyorlar ki, o gerçekleşecektir. İyi bilinki (Kıyamet) saati hakkında çekişenler uzak bir sa­pıklığın içindedirler.

19- Allah, kullarına karşı lütüfkârdır. Dilediğine rızık verir. O güç­lüdür, kuvvetlidir.

Allah(cc), bütün kullarına, bütün insanlara karşı lütuf sahibidir. Hepinize göz veriyor, dil veriyor, kan veriyor, sıhhat veriyor Burada ayırım yapmıyor. Hava hepimize ortak olarak verilmiştir. Güneşten her­kes yararlanmaktadır.

Ama Allah(c.c), insan elinin kazanmasına bağlı olan şeylerde de, verirken dilediğine bolca vermiş dilediğine de az vermiş. Bunun hikmeti vardır, "insan için çalıştığının karşılığı vadir" diyor başka bir ayet-i keri­mede.[21] Fakat her çalışanın karşılığında zengin olamadığını da görüyoruz.[22]

 

20- Kim ahiret ekinini isterse, onun ekinini artırırız. Kim dünya ekinini isterse, ona da ekininden veririz. Onun ahirette hiçbir nasibi yoktur.

"Hars " "Ekim " ve "Ekin" işini yapmaya denir. "Hars" hem tarlayı ekme işine, hem de hasadı biçme işine isim olarak verilmiştir. Osmanlı da bu kelime kullanılmıştır. "Milli Kültürümüz" yerine "Milli Harsimiz" tabiri kullanılmıştır. Kültür kelimesinin karşılığı olarak kullanılmıştır. İnsan yetiştirme işine de "Hars" denir.

Kimki, ahirette meyva toplamak için, bu dünyadaki çalışmalarını ona göre yapacak olursa, "biz ona fazlasıyla veririz" diyor Allah (c.c).

Kim dünya harsini isterse; yani sadece dünyalık isteyecek olursa, ona da istediğini veririz ama, onun ahirette hiçbir nasibi yoktur. Rabbim bize burada ne diyor?

Yaptığınız iş ne olursa olsun; hedefiniz şu olmalıdır: "Ben bu yaptı­ğınım karşılığını Allah' lan alacağını. Sevabını ahirette Rabbimden bekli­yorum." Böyle yapacak olursak; bu dünyada karşılığım alıyoruz bir, bir de ahirette karşılığı olarak sevabını alacağız. Niyet bu olmalıdır. Günümüzde temel atma törenlerinde kesilen kurbanların anlamı budur. Yani yaptığı işin Allah'ın rızasına matuf olduğunu ifade etmekdir.

Birisi de vardır ki, yalnızca dünyalık ister. İşte onun için de yalnızca dünyada harsı vardır.[23]

 

21- Yoksa onların Allah'ın izin vermediği şeyleri dinde şeriat ya­pan (kanun koyan) ortaklan mı var? Eğer (haklarında verilmiş bir süre) bir karar olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi. Şüphesiz zalimler için acıklı azap vardır.

Yoksa onlar Allah'tan başka şerikler mi edindi.? Allah izin vermediği halde Allah'a ortak koştukları kişi veya kişiler onlar için bir kanun yapıveriyor, bir şeriat yapıveriyor..

Allah (c.c.) kitabı ve mizanı indirdi. Neyi nasıl yapacağımızı beyan etmek üzere, konuşmamızdan jest ve mimiklerimize kadar, her şeyi­mizi  Ölçerek  tartarak  yapmak  üzere  ayarımızı  sağlayacak  olan

Kur'an'ını indirdi.

Sosyal, siyasal ve hukuki hayatımızı ilgilendiren hiçbir konu Kur'an-ı Kerimde eksik bırakmamıştır. Ama birileri, Allah(c.c.)'ın yanma birile­rini çıkarıyor. "Sen Kur'an'ında böyle demişsin ama biz seninkini değil, senin yarattığın o filan adamın veya adamların dediğini tutarız" diyenlere Rabbim diyor ki; onların Allah'ın yanında icad ettikleri ortaklarımı var?, Allah'ın mülkünde Allah'a ortak insanlar mı icad ediyorlar?

Eğer kıyamet gününde, iyi ile kötünün ayrıldığı o gün olmasaydı, on­ların hükmü hemen verilirdi. Yani bu dünyada da hemen cezalandırılır­lardı. Ama bunların cezası ahirete tehir ediliyor. Ama ahirette onlar için çok acıklı bir azab vardır.[24]

 

22- Yaptıkları şeyler başlarına düşerken, zalimleri yaptıklarından dolayı korkudan titrerken görürsün. İman edip ameli salih işleyenlere cennet bahçeleri vardır. Rableri katında onlara diledikleri vardır. İşte bu büyük bir lütüftur.

Biz ahiret endişesini bu dünyada çekebilirsek, ahirette zorluk çek-miyeceğiz. Ahiret endişesinin dünyada faydası vardır. Milyarları bir ka­lemde götüren, haramzade insanlara ahiret endişesi verilseydi, o insan bu parayı çalamazdı.

Ayet-i kerimede "iman edenler" diye söylenip bırakılmıyor. Hemen arkasından "Amel-i salih" işleyenler diye devam ediyor. Yani imanın eyleme geçmesi isteniyor.

iman çekirdek gibi kalbe atılır da sulanmazsa, sulanmayan çekirde­ğin çatlayıp çıkmadığı gibi o da gönülden çıkmayabilir. îman amelle su-lanmahdır. Amel denilen şeyde; başta namaz olmak üzere bütün iba­detlerimiz, Allah'a kulluğumuzdur. Hukuki, sosyal ve ekonomi ile ilgili bütün ayetleri hayatımıza uygulamaktır amel-i salih.

Onlar için Allah katında istedikleri herşey vardır. Yani gönlünüzden geçen herşey vardır. Bu dünya da gözlerin görmediği, insan hayaline gelmeyen şeyler vardır cennette.[25]

 

23- İşte Allah'ın iman edip, ameli salih isleyen kullarını müjdele­diği budur. Deki: "Ben buna (tebliğime) karşılık, yakınlar arasında sevgiden başka hiçbir ücret istemem. Kim bir güzel iş yaparsa onun güzelliğini artırırız. Şüphesiz Allah affedicidir. Şükrün karşılğını ve­rendir.

Sevgili peygamberimize emrediyor ve diyorki, söyle o insanlara "be­nim bu peygamberliğimin karşılığında sizden ücret istemiyorum" Bu ifade Kur'an-ı Kerim de çokça tekrarlanır.

Bunu;peygamberimizin söylediği gibi bütün peygamberler söylemiş­tir. Allah'a kulluk yapmaları gerektiğini ve peygamberlikleri karşılığında hiçbir ücret istemediklerini bütün peygamberler tekrarlamışlardır.

"Yakınlar arasında sevgiden başka"; buna ana hatlarıyla iki türlü

mana verilmiş

1- Peygamberimizin, peygamberliğini ilk ilan edişi sırasında yakın akrabalarına diyor ki; "akrabalık hatırına olsun sevginizi istiyorum" Yani iman etmiyorsunuz, bari düşmanlık yapmayın

Bizim insanlarımızın Hz. Ali'ye, Hz. Hüseyin'e Hz. Hasan'a ve Hz. Fatıma anamıza sevgisi bu ayetten kaynaklanmaktadır.

2- Bizden sevgili peygamberimizin akrabalarını sevmemiz isteniyor. Akla şu soru gelebilir.Peygamberimizinkızı Zeynep, Ümmü Külsüm,

Rukiyye validelerimiz. Bunların çocuklarını biz niye ehli beytten sa-yıpta sevmedik? denebilir. "Niye Fatıma'nm çocukları seyyidler ve şe­rifler olarak devam etti de, diğer üç kızının çocukları devam etmedi? onları niye unuttuk?" denilirse. Cevabımız şu olacaktır; "Ben araştırdım onların nesli devam etmemiş, Üçüncü nesille bitmiş. Ama Fatıma vali­demizin nesli devam etmiştir."[26]

 

24- "Yoksa Allah'a karşı yalan uydurdu" mu diyorlar? Eğer Allah dileseydi kalbinin üzerine mühür basardı. Batılı yok eder, ke­limeler ile hakkı yerleştirir. Şüphesiz o gönüllerdekini bilendir.

Mekkeli müşrikler Sevgili Peygamberimiz (sav)'in getirmiş olduğu ayeti kerimeleri, kendisinin uydurduğunu söylüyorlardı. Bu bir iftira idi. Buna Mekke'I i müşriklerin hepsi inanmıyordu. Gerçekten aklı başında, Arap Dilini ve Edebiyatını çok iyi bilenler bu sözü yutmuyorlardı, kabul etmiyorlardı.

Bir çok şairin sözü vardır. Peygamberimizi dinledikten sonra, Mekke Parlementosuna gidip orada görüşlerini bildirmişler. Demişlerki : "Biz Arap Dilini ve Edebiyatını çok iyi biliriz. Muhammed'in söylediklerini dinledik. Bu sözler bir insan sözü olamaz. Muhammed"in sözü hiç ola-. maz. Çünkü Muhammed şair değildi." O güne kadar Sevgili Peygamberimizin şiir yarışmalarına katıldığı görülmemiştir. Hiç bir şiiri de yoktur.

Bu konuda Peygamberimize iftira atanlar, şiir konusunda fazlaca bil­gisi olmayan, aklı pek fazla çalışmayan insanlardı. Buna cevap Kur'an -ı Kerim'in bir çok ayetinde verilmiştir. Mesela Bakara Suresinin üçüncü sayfasında bu konuya değinilmiştir.

Bu ayeti kerimede de Rabbim şöyle buyurur : "Allah dilemiş olsaydı, senin kalbini de mühürlerdi." Yani Kur'an bir şelale gibi Sevgili Peygamberimizin dilinden bütün insanlığın üzerine akmıştır. Gönüllerde binlerce iman çiçeklerinin açmasına sebeb olmuştur.

Rabbim bu ayetinde de diyor ki : kalpleri açan Allah, kalpleri kapatan Allah. Kur'an'ın indirilmesinde Sevgili Peygamberimizin zatının hiçbir rolü yoktur. Onu indiren Allah'tır. Sevgili Peygamberimizi seçen Allah'tır. Peygamberimizin kalbini inşirah ettiren Allah'tır.

Burada Allah (cc) Mekke müşriklerinin ve de kıyamete kadar gele­cek iftiracıların iftiralarına cevap vermiştir.

Allah(cc) bu ayetleri indirmekle bâtılı mahveder, Kelimeleriyle hakkı gerçekleştirir.

Allah'ın bu ayetlerini bizler, dünyanın her yerinde okur ve hayata ge­çirirsek, karanlıklar kendiliğinden ortadan kalkacaktır.[27]

 

25- O, kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri affeden ve yap­tıklarınızı bilendir.

Gönüllerdekini bilen Allah (cc), tevbeleri de kabul eder. Kullarının tevbesini kabul eder. Günahkar kullar hiçbir zaman Allah'ın rahmetin­den ümidini kesmesinler. Yeter ki biz günahlarımızdan pişman olalım. Allah günahlarımızı afveder ve siler.[28]

 

26- İman edip ameli salih işleyenleri kabul eden, onlara lütfunu ar­tırandır. Kafirlere gelince, onlara şiddetli azab vardır.

Allah (cc), iman edip ameli salih işleyenlere icabet eder. Yani onla­rın duasını kabul eder, isteklerini yerine getirir. İstemediklerini de ye­rine getirir kendi lütfü kereminden.

Biz Rabbimizden istekte bulunurken; Ya Rabbi! Bize her şeyin ha­yırlısını ver" diyeceğiz. Bize neyin faydalı, neyin zararlı olduğunu bile­meyiz.[29]

 

27- Eğer Allah, kullarının hepsine rızkı bol verseydi, yeryüzünde taşkınlık yaparlardı. Ancak dilediği ölçüde indiriyor. Şüphesiz O, kullarından haberdardır, görücüdür.

Biz herşeyin hayırlısını isteyeceğiz. Malın da hayırlısını isteyeceğiz. Rabbim diyor ki; "Eğer Allah (cc) onlara rızkı bolca vermiş olsaydı bu sefer onlar yeryüzünde azgınlık yaparlardı."

Kur'an-ı Kerim'de Peygamberlere karşı hep, "Mele1 ve Mutrafin" diye ifade edilen insanlar karşı gelmişlerdir. Bu tip insanlar; dünyevi imkan­larla dolmuş, makam, mevki ve m ah elinde bulunduran insanlardır. Haksızlık ve zulümden elde ettikleri mallarım kaybetmemek için, büyük mücadeleler vermişlerdir. Onun için Rabbim Diyor ki; "eğer Allah (cc) bunların rızkını artırmış olsaydı, yeryüzünde azgınlık yaparlardı." Atalarımızın güzel duaları vardır. "Ya Rabbi! Az verip şaşırtma, çok verip taşırma."[30]

 

28- O, ümit kesmelerinin ardından yağmuru indiren ve rahmetini yayandır. O övülen bir dosttur.

İnsanlar ümidini kestikten sonra yağmuru indiren O'dur. Rahmetini yayan O Allah (cc)'dır.

Tabiattaki olaylara baktığımızda hiç biri bizim mantığımızın ölçüle­rine göre işlemiyor. İnsanlık tabiat kanunlarından bir kısmını keşfetti ancak, keşfedemedikleri daha çoktur. Her şeyin Rabbimin kudreti içe­risinde cereyan ettiğini, tabiat ayetleriyle bize gösteriyor.

"Gökten yere kadar, yerden göğe kadar bütün işleri evirip çeviren Allah (cc)'dır.

Rabbimin rahmeti geniştir. Hava bir rahmettir, yağmur bir rahmettir. Kur'an ayetleri de bir rahmettir. Bu Kur'an ayetleri Peygamberimizin kanalıyla bütün insanların üzerine yağmaktadır. Bir kısım insanlar, çorak arazi gibiler, üzerine gelen Kur1 an ayetlerini üstlerinden savıveri-yor. Bir kısım insanlar da, verimli topraklar gibi gönüllerini Allah 'in rahmetine açıyor. Oradan bereketler ortaya çıkıveriyor, amel çiçekleri gibi. Allah(cc) yarattıklarının dostu ve yarattıklarını dostça yönetendir. Onların ihtiyaçlarım karşılayan Allah (cc)'tır. Hepsinin hamdine layıktır.[31]

 

29- Gökleri ve yeri yaratması ve her ikisinde de canlılardan yay­ması, O'nun ayetlerindendir. O, dilediği zaman onları toplamaya gücü yetendir.

Bu  ayet üzerinde, Mehmet Akif Ersoy'un  çıkardığı  "Sırat-ı

Müstakim" dergisinde bir kaç sayı durulmuş. Konu üzerinde Makaleler yazan zatlardan birisi, bu ayeti delil getirerek gök yüzünde de  hayat vardır demiş. Bir başkası onu desteklerken, bir diğeri; "ayeti yanlış anlıyorsunuz" diyerek onlara cevap vermiş ve konu bir kaç hafta devam etmiştir.

Göklerin ve yerin yaratılması Allah'ın varlığını ve birliğini gösteren ayetlerdendir. Göklerde ve yerde kımıldayan, can taşıyan, hareket eden hayvanları yaratması da Allah 'in ayetlerindendir.

Bu ayetten hareketle gökyüzünde de canlı vardır denilmiş. Yoktur' diyenler de ayet şöyle anlamışlar : Göklerde melekler vardır, yerde ise canlılar, hayvanlar, insanlar. Diğerleri ise onlara "Dabbe" kelimesi Kur'an-ı Kerim'de melekler için hiç kullanılmamıştır, diyerek iddialarını devam ettirmişlerdir. Allah dilediği zaman bunları bir araya getirmeye kadirdir.[32]

 

30- Başınıza gelen her musibet, elinizle yaptıklarınızdan dolayıdır. O (Allah) bir çoğunu affeder.

Yani kötülükler, yaptıklarınızın karşılığı olarak size gelmektedir. Ama Allah (cc) bunların bir çoğunu affeder.

Rabbim cezalandırma ile ilgili ayetlerin hemen ardından affediciliğini bize hatırlatmaktadır.

Peygamberimiz (sav) : "Müminin başına gelen musibetler onun için bir rahmettir ve günahlarının kejfar etidir." buyurmüştur.[33]

 

31- Siz yeryüzünde (Allah)'ı aciz bırakamazsınız. Sizin Allah'dan başka hiçbir dost ve yardımcınız yoktur.

Bu dünya üzerinde, Allah'ı aciz bîrakmak mümkün değildir. O'nun kaza ve kaderinin önüne hiçbir kimse geçemez.[34]

 

32- Denizde dağlar gibi akıp gidenler O'nun ayetlcrîndendir.

Denizde dağlar gibi giden gemiler de, Allah'ın ayetlerindendir. Allah'ın suya verdiği kaldırma kuvveti de, Allah'ın ayetlerindendir.[35]

 

33- Eğer O dilerse rüzgarı durdurur da, denizin üstünde duraka-hrlar. Şüphesiz bunda sabreden ve şükredenler için ayetler vardır.

34- Yahut yaptıklarına karşılık, onlar, helak eder, bir çoğunu da afveder. Allah  (cc):  "kazanılan sebebiyle helak olacaklarda"  diyor.

öyleyse kazanlarımıza dikkat edelim. Dlkkat edin!, kazamlan şey yalnızca mal veya para değildir, ilim de bir kazançtır. Öyleyse bu ilmi Allah rlzası için öğrenelim ve Allah rızası için öğretelim ve uygulayalım. Rütbeler, makam ve mevkileri de aym şekilde Allah m nzasr yolunda kullanalım. Niyetlerimiz hep iyi olsun.[36]

 

35- Ayetlerimiz hakkında mücadele edenlerin, sığınacak yerlerinin olmadığını bilmeleri içindir.

Hz. Adem'den bu yana İslam'a karşı mücadele veren bir imansızlar güruhu var. Ama onlar "bir varmış bir yokmuş" diye anılırken, iman edenler ise, rahmetle anılmakta, dualar edilmekte ve isimleri çocukları­mıza konulmaktadır.

Allah'ın ayetlerine karşı mücadele verenler, akıllarını başlarına alsın­lar, cehennemde kendilerini yakacak odunlarını bu dünyadan götürmesinler.[37]

 

36- Size verilen herŞey dünya hayatıma metâ'.d,, Allah katandaki ise iman edip Rablerine tevvekkül edenler için daha hayırlı ve daha süreklidir. Bu dünyada elde ettiğimiz dünya metaldir.

"Meta"' arabın dilinde değersiz şeyler için kullanılmıştır.

Allanh’ın yanındakilere göre dünyada kazanılanlar çok değersizdiler. Cennette lezzet ve zevk ebedi olarak devam edecektir. Ancak bu ,man edenlere ve tevekkül edenlere verilecektir. Bu sebeble imanımıza sım­sıkı sarılalım. Amelsiz cennete gidilir, ama imansız cennete gidilmez. İmânımızı korumak için de amellerimize devam edelim.[38]

 

37- Büyük günahlardan ve fuhşiyattan kaçınırlar. Kızdıkları za­man afvederler.

Rabbim mü'minleri tarife devam ediyor. İman edip, Rabbe tevekkül ettikten sonra, onlar büyük günahlardan kaçınırlar, kızdıkları zaman af­fetmesini bilirler, kinlerini yutarlar.

Peygamberimiz bir gün ashabına sormuş; "Pehlivan kimdir?" Ashab ; "Ya Rasulallah, pehlivan herkesi yenen adamdır." demişler. Peygamberimiz; "pehlivan kinini yutan adamdır" demiştir.[39]

Gücünüz yettiği halde kininizi yeniyorsunuz. Bu dünyanın en zor işi­dir.[40]

 

38- Rablerinin da'vetine uyarlar, namazı dosdoğru kılarlar, arala­rındaki işleri şûra iledir, kendilerine verdiğimiz nzikdan infak ederler.

Namazlarını kalpleriyle ve kalıplarıyla kılarlar. Ta'dili erkana riayet ederek namaz kılarlar. Onların işleri şûra iledir. Yani müminler işlerini aralarında istişare yoluyla hallederler.

Alacağınız karar yalnız kendinizi ilgilendiriyorsa o konuda işi bilene danışmanız gerekir. Karı kocayı ilgilendiriyorsa, o konuda da karı koca arasında istişare edilecektir. Yalnız karar verilirse o zaman diğerine zulmedilmiş olabilir. Çünkü akıl akıldan üstündür. Alınacak kararlar bütün insanlığı ilgilendiriyorsa o zaman insanların, aklı başında olanları ile istişare edilerek karar verilecektir. Tabiki hep­sinin bir arada toplanması imkansız olacaktır. O zaman temsilciler yo­luyla kararlar alınacaktır.

Burada batıdan ithal edilen kelimeleri kullanmak istemiyorum. İnsanlığın ideal olarak algıladığı şey, bizim imanımızdır. Yani diğer insanların ideal olarak benimsedikleri ve arzu ettikler şey, müslümanlar olarak bizim imanımızdır.[41]

 

39- Onlara bir saldırı olduğunda, onlar yardimlaşırlar.

Birisi bize vurmaya kalksa, iki elimiz birden müdafa için harekete geçer. Peygamber efendimiz'," Bütün mü'minler bir vücudun organları gibidirler" buyurmuş.[42] Kendi başımızı, eli-mizi,ayağımızı koruduğumuz gibi dünyanın öbür ucundaki kardeşimizin ayağına diken batsa bizim de yüreğimiz sızlamalı ve yardıma koşmalı­yız. Yine bir hadiste;"Bir müslümanın ırz ve namusuna el uzatıldığında, yardım etmeyene, Allah da yardım etmez." buyrulmuştur.[43]

 

40- Bir kötülüğün cezası benzeri bir kötülüktür. Ancak kim afve-der ve barışırsa onun mükafatı Allah'a aittir. Şüphesiz Allah zalimleri sevmez.

41- Kim zulümden sonra öcünü alırsa artık onlar aleyhine bir yol yoktur.

42- Ancak insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık yapanlar aleyhine (cezalandırmaya) yol vardır. İşte onlar için acıklı azap vardır.

İnsanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere saldın da bulunan kişilerin, suçlarını ortadan kaldıracak, onların azgınlıklarına son vere­cek yolları mü'minlerin aramaları gerektiğini, Allah (cc) bize haber ve­riyor.

Yani suçluların suçu mutlaka ortadan kaldırılmalıdır. İnsanların bu­lundukları yerde huzur içinde yaşamaları, ibadet etmeleri ve çalışmaları gerekmektedir.

Huzursuzluk çıkaranların, çıkardıkları huzursuzlukları ortadan kaldır­mak için mü'minler yol ararlar ve haksızlığı ortadan kaldırırlar.[44]

 

43- Kim sabreder ve afvederse işte bu yapılması gereken işlerden­dir.

"Sabretmek" ve de "afvetmek", işlerin en değerlisi ve en yapılması gerekenidir. Hayatta başarılı olmanın ilk sırrını söylüyor Rabbim. Sabretmek ve afvetmek.[45]

 

44- Allah kimi sapıtırsa, ondan başka ona dost yoktur. Zalimleri, azabı gördüklerinde : "geri dönecek bir yol var mı?" derlerken gö­rürsün.

Allah (cc), kim hidayet isterse ona hidayeti, kim de dalaleti isterse ona da dalaleti verir.

Bu dünya bir imtihan yeridir. Dünyada bize verilen her şey de bir imtihan sorusudur. Bu dünyada bu sorulara doğru cevap veremeyenler yarın tekrar bu dünya sahnesine dönmek isteyecekler ama bu mümkün olmayacaktır.[46]

 

45- Onlan(zalimleri) zilletten boyunları bükük, göz ucuyla gizlice bakarken, azaba sunuluşlarını göreceksin. İman edenler : "Asıl za­rarda olanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem ailelerini zarara so­kanlardır." dediler. İyi bilinki zalimler ebedi azabın içindedirler.

Bu ayette cehennem sahnesi gözler önüne serilmektedir. Kur'an-ı Kerim'de bu sahneler çokça tekrarlanmaktadır. Çünkü Allah (cc) bize sürekli olarak bunu hatırlatmakta ve bizi uyarmaktadır. "Sakın ha oraya gitmeyin" demektedir.

İmansızlar yalnız ve yalnız kendisine ve ailesine zarar verebilirler. Mü'mine asla zarar veremezler.[47]

 

46- Onların Allah'tan başka kendilerine yardım edecek dostları da yoktur.

Bu dünyada kafirler ve zalimler birbirlerine yardım edebilirler ama, ahirette cehennemden başka gidecek yerleri yoktur.[48]

 

47- Allah'dan, geri dönüşü olmayan gün gelmeden önce, Rabbinizin davetine uyun. O gün sizin için sığınacak bir yer yoktur. Sizin için (yaptıklarınızı) inkar da yoktur.

Cehennemden kurtuluş yolu gösteriliyor. "Rabbinizin davetine uyun" diyor Allah (cc). Her şeyimizle Rabbimize iman edeceğiz.

İman da rastgele değil, Rabbimizin Kur'an-ı Kerim'inde tarif ettiği şekilde olacaktır.

Ahirette kimlik değiştirerek kendini kaybettirmek yoktur. Yine ahi­rette estetik ameliyatla yüzlerini değiştirip, kişinin kendisini gizlemesi de mükün değildir.[49]

 

48- Eğer yüz çevirirlerse, biz seni onlar üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen ancak tebliğdir. Biz insana tarafımızdan bir rahmet tat­tırdığımız zaman onunla sevinir. Kendi elleriyle yaptıklarına karşılık bir kötülük isabet ettiği zaman, bir de bakarsın ki insan hemen nankörleşir.

Belağ : arabın dilinde atı koşturmak için yuları çekip - salıverme işine verilen addır. Bu sebeble bir an evvel insanlara İslarr i ulaştırmak için gayret sarf etmeliyiz. Çünkü insanlar hızla ömürlerini tüketmektedirler. İnsanlara İslam'ı götürürken kullanacağımız kelimelerde çok gü­zel olmalıdır. Beliğ bir şekilde konuşacak; ölü evinde konuşulması ge­rekeni düğün evinde, düğün evinde konuşulması gerekeni ölü evinde konuşmayacağız.[50]

 

49- Göklerin ve yerin mülkü Allah'a aittir. Dilediğini yaratır. Dilediğine kız bağışlar, diîediğne erkek çocuklar bağışlar.

50- Yahut onları erkekli kızlı ikizler yapar, dilediğini de kısır kılar.

Dünyada doğum yapamıyor diye hiç kimseyi ayıplamayacağız. Çünkü o insanın elinde değil. Her şey Allah'ın elindedir.[51]

 

51- Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, veya bir elçi (melek) gönderir de Allah'ın izniyle dilediğini vahyeder. Şüphesiz O, çok yücedir, hikmet sahibidir.

Peygamberler Allah (cc) ile nasıl konuşmuşlar? Bu ayette bu yollar açıklanmaktadır.

1- Allah(cc) ile konuşmak ancak vahiy yoluyladır.

2- Veya bir perdenin arkasından konuşmuşlardır.

3- Veya bir melek aracılığı ile konuşmuşlardır.

Tur Dağında Hz. Musa (as), Allah (cc) ile bir ağacın ardından ko­nuşmuştur. İşte bu bir perdedir demişlerdir.

Sevgili Peygamberimiz Mirac'da Allah (cc) ile konuşmuştur.

Kur'an-i Kerim ayetlerinin ekserisi Peygamberimize Cebrail vasıta­sıyla gönderilmiştir. Uyku halinde de Allah (cc) vahyini Peygamberimize göndermiştir.[52]

 

52- İşte böylece emrimizden bir ruh'u sana vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir? bilmezdin. Ancak biz onu (kitabı) kullarımızdan dilediğimize, kendisiyle hidayete erdirmemiz için bir nur kıldık. Şüphesiz sen dosdoğru yola götürmektesin.

53- Göklerde ve yerde olanların kendisine ait olduğu Allah'ın yo­luna (götürmektesin). İyi bîlinki bütün işler Allah'a döner.

Kur'an'm bir ismi de "Ruh'tur". Ruh bedene can verir. Kur'anı da top­lum hayatına can verir. Bu gün ayakta duramiyorsak ruhumuzu, Kur'an'ımızı kaybettiğimizdendir. Bu ayet; Peygamber Kur'an'i Rahip'ten öğrendi diyenlere de bir ce­vaptır.

Bu İslam yolu dosdoğru bir yoldur. O yol ki; yerdeki ve göktekiler kimin ise o dosdoğru yol da O'nundur. Yani Allah'ın yoludur. Bütün işler O'na dönecektir. Öyleyse alnımız ak, kalbimiz pak olarak Rabbimizin huzuruna varabilmek için gönlümüzü imanla, yolumuzu Kur'an'la aydınlatalım ve Kur'an toplum vücudunun ruhu olsun.[53]

 



[1] Ali İmran-159

[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/39-40.

[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/40.

[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/40-41.

[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/41.

[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/41-42.

[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/42.

[8] ayrıca Fussilet-44. ayetine bakınız.

  Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/42-44.

[9] Kehf-29

[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/44-46.

[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/46-47.

[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/47.

[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/47-48.

[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/48.

[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/48-49.

[16] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/50.

[17] Bakara-145

[18] Bakara-145

[19] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/50-55.

[20] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/55.

[21] Necm-39

[22] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/55-56.

[23] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/56-57.

[24] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/57-58.

[25] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/58.

[26] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/59.

[27] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/60-61.

[28] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/61.

[29] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/61.

[30] Zuhri 4-33,34 Nahl- 71. Ankebut- 60, Kasas-57

  Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/61-62.

[31] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/62-63.

[32] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/63.

[33] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/63-64.

[34] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/64.

[35] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/64.

[36] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/64-65.

[37] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/65.

[38] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/65-66.

[39] Buhari;Edep 102, Müslim;hirrl 06

[40] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/66.

[41] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/66-67.

[42] Buharı Edep-38, Müslim Birr-66

[43] Ebu Davud Edepbab4l-Hadis4883

[44] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/67-68.

[45] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/68.

[46] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/68-69.

[47] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/69.

[48] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/69-70.

[49] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/70.

[50] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/70-71.

[51] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/71.

[52] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/71-72.

[53] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/72.


Önceki Sayfa
Fihrist
Sonraki Sayfa
Ana Sayfa Dön ///