Bu sure Mekke'de nazil
olmuştur. Ha Mim surelerinin birincisidir. Seksenbeş ayettir.[1]
1- Ha Mim.
Kur'an-ı Kerim'de bu
tür harflerle başlayan bir kaç tane sure vardır.
Bu harflerden hemen
sonra Kur'an-ı Kerim'den bahsedilir. Tefsircilerimiz, bu harflere ayrı ayrı
mana verirler. Ama bu manalar, kendi dünyalarının verdiği bir manadır. Sevgili
peygamberimizden bize; bu konuda Özel bir bilgi verilmemiştir.
Tefsircilerimizin dediği doğrudur, kesindir demek, doğru değildir. Fakat bütün
müfessirlerimizin ittifakla söylediği bir şey vardır. O da; sanki Allah (c.c),
-Kur'an'ın tarifini yapıldığı bu surelere- bu tür harflerle başlarken, Mekke müşriklerine
ve kıyamete kadar gelecek olan ve Kur'an'a harb ilan eden insanlara bir meydan
okumaktadır.
Yani Kur'an 'ı Kerim
bu harflerden meydana gelir. Harfleri siz biliyorsunuz, bu Kur'an-ı Kerim
arabın dili ile nazil olmuştur. Arabın dilini de siz biliyorsunuz. Malzeme elinizde harfler var kelimeler
var, "buyurun Kur'an'm benzeri bir
sure de siz getirin" diye bir meydan okumadır. Manasını Allah'a havale
ediyoruz.[2]
2- Kitabın
indirilmesi güçlü ve herşeyi bilen Allah katındadir.
Bu kitabın indirilişi,
herşeye galib gelen, her şeyden üstün olan, herşeyi en ince teferruatıyla
bilen Allah (c.c.) tarafındandır. Yani bu kitap Allah'tan dır.
İnsan üzerinde
sözlerin etkili olması için üç şeye dikkat edilir.
1- Söz güzel olacak
2- Gönderen de güzel olacak.
3- Söyleyen de güzel olacak.
Hz. Ali (R.A)ın bir
sözü vardır, "ünzur ila ma kal, vela tenzur ila men al"
"Söylenene bak, söyleyene bakma" Yani güzel söz nerede bulunursa
bulunsun alınır. Bu doğrudur. Fakat bu güzel sözler, güzel bir inşandan
gelecek olursa, söz yeni bir değer daha kazanır.
Bu Kur'an ayetleri
yeryüzünün gökyüzünün en güzel sözleridir, yeryüzünü, gökyüzünü yaratan Allah
(c.c.) tarafındandır.
Siz bu Kur'an-ı dinlerken
insan sözü gibi değil, insanı da yaratan, Allah kelamı olarak dinleyin. Çünkü
bu Kuran'm kelimelerini dizen de Allah (cc)dır.[3]
3- Günahı
bağışlayan tevbeyi kabul eden, azabı şiddetli olan, lütuf sahibi (Allah
katından indirilmedir). O'ndan başka ilah yoktur. Dönüş O'nadir. Bu Kur'an-ı
indiren, günahları affeden, tevbeleri kabul eden, azabı şiddetli olan, lütuf
sahibi olan Allah'tır.
Altı milyar insanın
gücü bir araya gelse, Aziz olan Allah'a, karşı bir sineğin kanadı kadar güç
oluşturamazlar. Yani Allah (c.c.)ın kelamının gücünü ve güzelliğini anlatırken
rabbim; "Aziz olan Allah'ın kitabıdır" diyor.
Her ne kadar
imansızlar Allah'ın kelamına karşı kendilerini güçlü zan-netseler de; onlardan
milyarlarcası bütün ekonomik, askeri, maddi ve manevi ne kadar güçleri varsa
bir araya getirseler, "aslanın yanında sineğin kanadı ne ise" desem
bile tarifte eksiklik olur.
Her şeyi bilen Allah
(c.c)'ın kitabıdır.
Sizin ihtiyacınız olan
herşey, bu kitab'ın içerisinde vardır. Çünkü geçmişi, şimdiki hali ve geleceği
yaratan, bu üç zamanda geçmiş ve gelecek insanların ihtiyaçlarının ne olacağım
da bilen Allah (c.c.)tır.
O kitabı indiren Allah
(c.c.) günahları affedendir. Hz. Ömer (R.A), Suriye'de islam'a girmiş fakat
günah işlemeye devam eden adamın, günahlardan uzaklaşması için Medine'den dua
ediyor. Bir mektup yazıyor ve mektubunda bu "mü'min" suresinin ilk üç
ayetini de yazıyor. Danışma meclisi üyesi olan arkadaşlarına diyorki; "bu
adam için haydin hep beraber dua edelim günahlarından dönsün" diyor ve
mektubu gönderiyor. Adam mektubu alıp okuyor ve göz yaşlan içerisinde tevbe
ediyor.
Hz. Ömer bu ayet-i
niye seçiyor? Herşeyi bilen, herşeye gücü yeten Allah (c.c), günahları affeden
ve tevbeleri kabul eden'dir.
O'ndan başka yaratan,
O'ndan başka yaşatan, O'dan başka yöneten yoktur. Bunu biz hergün görüyoruz.
Doğup büyüyen her insan da biz bunu görmekteyiz. Kalbimizi ve kalıbımızı
çalıştıran Allah (c.c), biz uyuduğumuz da bile onların çalıştırılmasını devam
ettiriyor.
Dönüş O'nadır: Bu
dünya'ya Hz. Adem'le birlikte cennetten geldik. Dünya üzerinde, Hz. Adem ile
Hz. Havva validemiz insanlığın bir kaynağı oldu. Bir kaynaktan su gibi
fışkırıyoruz. 6 milyara ulaştık. Ana rahimleri küçük dereler gibi bu kaynağa
katkıda bulunuyorlar. Ancak dönüş yine Allah'adır.[4]
4- Allah'ın
ayetleri hakkında ancak kafirler tartışırlar. Onların ülkelerde gezip dolaşması
seni aldatmasın
Allah'ın ayetlerine
karşı ancak kafirler mücadele verirler.
Bu gün Allah'ın
ayetlerine karşı amansız mücadele verenleri biz bu gün görüyoruz.
Peki Allah niye
bunlara fırsat veriyor? diye soracak olursanız, Allah (c.c.) cevap veriyor.
"Ülkeler üzerinde
onların dolaşması seni aldatmasın" Onların bu dünya üzerinde gezip,
dolaşmaları saltanat sürmeleri seni aldatmasın. O dünya azıcık bir geçimlik
yeridir. Onların sığınağı cehennemdir. O ne kötü bir döşektir. (Ali İmran).[5]
5- Onlardan
önce Nuh'un kavmi, onların ardından birçok topluluk (peygamberlerini )
yalanlamıştı. Her ümmet peygamberlerini yakalamak istedi. Hakkı batılla yok
etmek için mücadele ettiler. Bende onları yakalayıverdim. Benim azabım
nasilmış?
Sevgili peygamberimize
durumu bildiriliyor. Yalnız yalanlanan sen değilsin. Daha önce Nuh'u da
yalanladılar bunlar. Yani bunların imansız dedeleri, Nuh'tan sonra gelen nice
topluluklar, nice guruplar peygamberlerini yalanladılar.
Her ümmet peygamberini
yakalamak, cezalandırmak, yok etmek istedi. Sevgili peygamberimizi de
öldürmek, sürgüne göndermek, hapsetmek için planlar kurmuşlardı.
Bu gün bize yapılanlar,
onların yanında bir hiçtir ve inşaallah bu eziyetler bizim günahlarımıza
keffaret olur.
Rabbim; "biz
onları yakalayıverdik, Cezam nasılmiş bir bak" diyor.[6]
6- İşte
böylece Rabbinin: "Şüphesiz onlar cehennem yaranıdır" sözü
gerçekleşti.
Kafirlere Rabbinin
kelimesi böylece hak olmuştur. Onlar cehennem yaranıdır.[7]
7- Arşı
taşıyanlar ve Onun çevresinde olanlar, Rablerini hamd ile teşbih ederler ve Ona
iman ederler. İman edenler için af isterler. "Ey Rabbimiz sen herşeyi
rahmet ve ilimle kuşattın. Tevbe edenleri ve senin yoluna uyanları afvet ve
onları cehennem azabından koru"
O arşı taşıyan
melekler ve arşın etrafındaki melekler rabbi hamd ederek teşbih ederler.
Allah'a iman ederler. İman edenlere de istiğfar ederler.
Arşın çevresindeki
melekler mü'minlere istiğfar ederler. Yani Allah (c.c.) öylesine Rahim,
öylesine Rahman öylesine Gaffar ve Settar olan Allah (c.c.)ki; bizim günahlarımızın
affedilmesi için istiğfar eden melekler yaratmıştır.
O melekler de,
"Mü'min kullarını affet" diye Rabbim katında istiğfar ederler. Yani
bizi bizden daha fazla düşünen, bizim için istiğfar eden melekler vardır.
"Ey Rabbimiz!
Senin rahmetin ve ilmin herşeyi kuşatmıştır" Bunu melekler söylüyor.
Rahmet bizim her tarafımızı kuşatmıştır. Yeri göğü sarmıştır.
"Ya rabbi tevbe
edenleri affet" diyor melekler. Öyleyse biz tevbe edelim. Meleklerin
duasına katılalım.
Melekler duaya devam
ediyor; "senin yoluna uyanları affet Ya Rabbi!, Cehennemin azabından
onları koru ya rabbi!.[8]
8- "Ey
Rabbimiz, Onları, babalarından, eşlerinden ve zürriyetlerin-den salih olanları
onlara va'dettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz sen Aziz ve Hakimsin.
Ya Rabbi! Onları
dünyada iken va'd ettiğin "adn" cennetlerine koy. Salih olan
babalarını, eşlerini ve çocuklarını da "adn" cennetlerine koy. Ya
Rabbi sen herşeye galipsin, herşeye hükmedensin, hükmünde de hikmet sahibi
olansın.[9]
9-
"Onları kötülüklerden koru. Sen kimi kötülüklerden korursan O günde rahmet
etmiş olursun. İşte büyük başarı budur, diye dua ederler.
Onları kötülüklerden
koru Ya Rabbi! O gün kim kötülüklerden korunacak olarsa, sen onlara merhamet
etmiş olursun. İşte bu büyük bir kurtuluştur, büyük bir başarıdır.[10]
10- Şüphesiz
kafirlere: "Sizin kendinize öfkelenmenizden Allah'ın gazabı daha büyüktür.
"Siz imana çağrıldığınızda inkar etmiştiniz" diye seslenilir.
Allah (c.c.) bu
surenin 28. ayetinden itibaren Firavun'un sarayından, onun gözdelerinden olan,
danışma meclisinde bulunan bir insanın, yıllarca imanını gizledikten sonra,
bir gün Hz. Musa (a.s.)'ın tarafına geçtiğini ve O'na tam destek verdiğini
ifade ettiğinden dolayı bu sureye "Mü'min suresi ismi verilmiştir. Yani
Firavun'un sarayında bir mü'min!
Bu sure bize şunu
göstermektedir. Bir çok Firavun'un sarayında bize destek verecek bir insanın
bulunabileceğini Allah (c.c.) bize.haber vermektedir.
Allah'a tevekkül edip,
Allah'ın yoluna koyulduktan sonra, yardımı Allah (c.c.) gönderecektir. Nereden
göndereceğini biz bilemeyiz. O, Kur'an'm ifadesiyle "kişinin hiç hesap
etmediği yerden" yardımını gönderir. İbrahim'ine ateşi serinlik yaparken,
Firavun'a da suyu ateş yapar.
Biz insanlara bu
ayetleri okuyacağız. Bu dünyada iken Allah'ı inkar eden, Rasülün'ü kabul etmeyen,
kitabını insanların yazdığı kitaptan aşağı görmeye çalışan insanlara şöyle
diyeceğiz. "Böyle kafir olarak ahirete gidecek olursanız, yarın ahirette
birbirinize kızacaksınız." Kafir yönetenlerle kafir yönetilenler kıyamet
gününde, mahşerde ve cehennemde birbirleriyle atışacaklar, birbirlerine
kızacaklar.
Sizin birbirinize olan
kızmanızdan, kininizden, Allah'ın gazabı daha büyüktür. Dünyada iken siz;
"Allah'a imana davet edildiğinizde" inkar ediyordunuz. Biz bu sözleri
dünyada iken o insanlara duyuruyoruz ve duyurmaya devam edeceğiz.[11]
11-
(Kafirler) dediler: "Ey Rabbinıiz, sen bizi iki defa öldürdün, iki defa
dirilttin. Biz günahlarımızı itiraf ettik. Bir çıkış yolu varmı?"
Cehennemin
derinliklerinden gelen bir feryad, dünyada yankılanıyor. Ey bizim rabbimiz! sen
bizi iki defa öldürdükten sonra iki defa diriltensin. Biz günahlarımızı itiraf
ediyoruz. Buradan çıkmaya bir yol varmı? Yani cehennemden çıkmaya yol varmıdır?
Bu ayet-i kerime,
ahiretteki itirafın bir faydasının olmadığım göstermektedir. İnsanı bu
dünyadaki; "Rabbünallah" ifadesi kurtarır. İmtihan salonundaki
verilen cevaplar önemlidir. Bizim de imtihan salonumuz bu dünyadır. Bu dünyada
verilen sorulara, bu dünyada cevap vereceğiz. Dünyada yok idik, Allah diriltti.
Öldükten sonra mahşer yerine toplamak için yine diriltecek. Böylece iki ölüm,
iki diriliş oluyor, (iki Öldürme ve iki diriltme iie ilgili Bakara suresi 28.
ayetine bakınız.)[12]
12- Bir tek
Allah'a çağrıldığınızda inkar etmeniz, O'na ortak koşul-duğunda iman etmeniz
sebebiyle işte buradasınız. Hüküm yüce ve büyük olan Allah'ındır.
Cehennemde
birbirlerine kızan bu insanlar, bu dünyada bir tek Allah'a ibadete
çağrıldıklarında O'nu inkar etmişlerdi. Ama O'na ortak koşmak için davet
olunduklarında hemen o Allah'a ortak koşulan kişiye iman edi-verdiler"[13]
Allah'a davet edecek
olursanız yüz çeviriyorlar. Allah'ın yerine konulmak istenen birilerine davet
edecek olursanız, hemen iman ediyorlar.
Rabbim diyor ki;
"hüküm yüce ve en büyük olan Allah'a (c.c.) aittir. Her şeyin hükmü O'na
aittir. Hüküm koyma hakkı O'na aittir. Kâfirler inanmasalar da bu böyledir.[14]
13- Size
ayetlerini gösteren, gökyüzünden size rızık indiren odur. Allah'a gönülden
yönelenden başkası (bunları) düşünemez.
" Allah(c.c) size
ayetlerini gösteriyor." Siz kendi vücudunuza bakın! Gözünüze, elinize,
dilinize bakınız. Gökyüzünden su indiren, o su ile yeryüzünden çeşit çeşit
nzıklar çıkaran O'dur.
"Bütün bunlardan
nasihati ancak, Allah'a yönelmiş olanlar
alabilir.
Allah'a yönelmemiş
insanlar, bunlardan nasihat alamazlar.[15]
14- Kafirler
hoşlanmasalarda, dini O'na halis kılarak Allah'a dua
ediniz
Allah'a dua ediniz.
Dini O'na halis kılarak" Yani yalnız ve yalnız Allah'ın denetimi ve
yönetimini kabul ederek, O'nun dışındakiler! reddederek, O'na dua ediniz.
"İhlas" bunu ifade eder.[16]
15-
Dereceleri yükseltendir. Arşın sahibidir. Kavuşma gününden sakındırmak için,
kullarından dilediğine kendi emrinden olan ruhu (vahyi) indirir.
"Dereceleri
yücelten, Arş sahibi olan O Allah (c.c.) tır" İnsanların makam, mevki ve
paralarına göre değil, takvalarına göre derecelerini yükselten O'dur.
"Kendi emriyle
"ruh'u" kullarından dilediğine gönderir" Burada
"Ruh"un "peygamberlik" veya "Kur'an" manalarına
geldiğini ifade etmişlerdir. "Ruha Kur'an anlamını verirsek o zaman mana
şöyle olur. "Kendi emriyle Kur'an'ı kullarından dilediğine gönderen O'dur.
Veya vahiy meleği Cebrail'dir.
İnsanlık ailesine can
katacak olan Kur'an-ı Kerim'dir. Bizim hayatımız Kur'an'ladır. Allah (c.c.) bu
kitab'ı bir gün karşılaşacağımız günü bize hatırlatmak ve bizi uyarmak için
göndermiştir. Kur'an-ı Kerim'in özü budur.[17]
16- O gün
onlar (kabirlerinden) çıkarlar. Onlardan hiçbirşey Allah'a gizli kalmaz.
"Bu gün mülk kime aittir?" (dendiğinde) "Herşeye gücü yeten tek
Allah'a aittir" (denir).
Teknolojinin zirveye
çıktığını söyleyen çağımızın insanları; hala günümüzde kendilerine
ulaşılamayan insanların olduğunu söylüyorlar. Hala nüfus sayımı tam olarak
yapılmış değil. O gün mahşer yerinde yer yüzündeki bütün insanlar
toplanacaktır. Allah'tan hiçbir şey gizli kalmayacaktır.
"Bu gün mülk kime
aittir?" sorusuna cevap; tek olan Allah'a aittir. Herşeyi otoritesi
altında tutan, gücüyle herşeyi yok edebilecek olan, herşeyi emri altına alan
Allah'a aittir, şeklinde olacaktır.[18]
17- O gün
herkese kazandığının karşılığı verilir. O gün haksızlık yapılmaz. Şüphesiz
Allah hesabı çabuk olandır.
"O gün her can
yaptığı kadarıyla karşılık görecektir. Kimseye haksızlık yapılmayacaktır.
Allah'ın hesabı çok süratlidir. Milyarlarca insanın kalbini aynı anda
çalıştıran Allah, hesabı da aynı şekilde çabucak görecektir.[19]
18- O
yaklaşan güne karşı, onları uyar!!, (o gün) yutkunurken yürekler boğaza
dayanır. Zalimlerin sıcacık bir dostu, sözü dinlenen bir
şefaatçisi da yoktur.
"O yaklaşan günün
tehlikesini onlara hatırlat. "Yani kıyamet gününü insanlara hatırlat. O
gün geldiğinde, kalpler boğazlara kadar gelmiş olacak, yutkunmakta ve nefes
almakta güçlük çekecekler" O gün zalimlerin sıcacık bir dostu
bulunmayacak. Kendisine güvenilen, dinlenilecek aracıları da olmayacak.[20]
19- (Allah)
Gözlerin hıyanetini, kalblerin gizlediğini bilir.
Bakışlarınız haince
olmasın. Bakışlarınıza dikkat ediniz. Gönlümüzde güzel olması lazım, zira
ondaki itaati ve isyanı Allah (cc) bilir.[21]
20- Allah
hak ile hükmeder. O'nun dışında çağırdıkları ise, hiçbir-şeye hükmedemezler.
Şüphesiz Allah herşeyi işiten ve bilendir.
Allah hak ile hükmeder.
Allah'ın dışında dua ettikleri insanlar ise hiçbir şeyle hükmedemezler. Onlar
kendi kanlarına, canlarına hükmedemezler ki, başkalarını hükmedebilsinler.
"Şüphesiz Allah herşeyi işiten, her-şeyi görendir."[22]
21-
Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin akibetini görmezlerini? Onlar
bunlardan kuvvetçe ve yeryüzündeki eserleriyle daha üstün idiler. Günahları
sebebiyle Allah onları yakalayıverdi. Onları Allah'dan koruyan da olmadı.
Onlar yeryüzünde
dolaşmazlar mı? Yeryüzünde dolaşıp da görmezler mi? Daha öncekilerin akıbetinin
ne olduğunu görmezler mi? Halbuki daha öncekiler, bunlardan daha kuvvetli, daha
çok iz bırakan insanlardı
"Lut, Ad,
Semud" kavminin harabelerini şu anda dünya arkeologları araştırıyorlar.
Kendilerince çok güçlü medeniyetlere ve ordulara sahipken, zulümleri sebebiyle
helak olmuşlardır.Bunlan görüpte ibret almıyor-lar mı? diyor Rabbim.
"Allah'a karşı onları koruyacak hiçbir kimse de yoktur."
Bu ayetler bize neticede
mü'minîerin kazanacaklarını müjdeler. Geçmişte öyle olmuş günümüzde de öyle
olacaktır. Yani kitap, kılıca hep galip gelmiştir. O kitap da bizim
elimizdedir. O da Kur'an-ı Kerim'dir.[23]
22- Bu
kendilerine peygamberleri apaçık delillerle geldikleri halde inkar etmeleri
sebebiyledir. Allah'da onları yakalayıvermişti. Şüphesiz Allah güçlüdür, azabı
şiddetlidir.
İşte bu kötü, çaresiz
durum, onlara peygamberlerin apaçık delillerle gelmesi ve onların da inkar
etmeleri sebebiyledir. Allah onları yakalayıp cezalandırıvermiştir. Allah
güçlüdür, azabı şiddetlidir.[24]
23- Andolsun
biz Musa'yı ayetlerlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.
Bu ayette Rabbim 21.
ayette verdiğini örneklendiriyor. Musa (a.s.) ile Firavun.
Musa (a.s.) ki,
konuşması çok güzel değildi. Kur'an-ı Kerim de buna işaret eden ayetler vardır.
Harun (a.s.)'ın daha fasih konuştuğuna dair ayet vardır. Musa ile Harun (a.s.),
o günün en güçlü devletinin başkanına, İslam'ı anlatmak üzere gidiyorlar.
Kendinizi onların
yerine koyunuz. Dünyaya hükmeden bir zalim kral var. Kıpti olanlar bal ve yağla
besleniyor. Kıpti olmayanları demircilikte, kömürcülükte, ziraatçılıkta ve en
adi işlerde, karın tokluğuna çalıştırıyor. Bu zalime karşı iki kardeş Hz Musa
ile Hz. Harun (a.s.) gidecek ve islam'ı anlatacaklar. Bunlar nelerine
güvenecekler? Bunların bedeni tepeden tırnağa kadar dopdolu olursa, bu
insanlar dünyanın en zalim insanın karşısına geçer ve ona doğruyu söylemekten
çekinmezler.[25]
24-
Firavun'a, Haman'a ve Karun'a (gönderdik de) Onlar: "Bu bir yalancı sihirbazdır"
dediler.
Kime gönderdik?
Firavun'a gönderdik, Hamana gönderdik ve Karun'a gönderdik diyor. Üç isim ard
arda sıralanıyor. Firavun, otoriteyi elinde tutan zalim kiral.
Haman onun eğitim
işlerini yürüten, bu günkü ifadeyle eğitim bakanı. Karun; ekonomiyi elinde
tutan şahıs.
Bunlar şeytan üçgeninin üç
sacayağı. Allah (c.c.) üçününde ismini saymakla üçünün de önemli olduğuna
dikkatimizi çekmiş oluyor. Günümüzde de İslam'a saldıran insanların birinin
elinde otorite, diğerinin elinde ekonomi, bir başkasının elinde ise dünyada ne
kadar pislik varsa, o pislikleri beyninde taşıyan ve topyekün insanlığa da, o
pisliğin yayılması için gayret gösteren insanlar oluyor.
Musa (a.s.) ile Harun
(a.s.) iki kişiler, karşılarında ise en yüksek yere yazılmış, birinci derecede
kral ilan edilmiş firavun var. Görünüşte hiçbir şansları yok. Ama o iki kişi,
neticede galib geliyor.[26]
25-
Tarafımızdan onlara hak ile gelince "O'nunla beraber iman edenlerin erkek
çocuklarını öldürün, kadınlarını sağ bırakın" dediler. Ancak kafirlerin
hilesi boşa gider.
Onlar bizim
tarafımızdan bir hak ile geldiğinde onlar "iman edenlerin erkek
çocuklarını öldürünüz, kız çocuklarını serbest bırakınız, diri bırakınız
"dediler. İman eden erkekleri öldürecekler, kadınları serbest bırakacaklar.
Çünkü Firavun, kadınlarla herhangi bir hareketin yürüyeceğine inanmıyor.
Halbuki bizim
tarihimizde kadınlarımızın İslam kültürüne katkıları çok büyüktür. Bu konuda
Mehmet zihni efendinin "Meşahirü'n-Nisa" adlı bir eseri de vardır.
Rabbim;
"Kafirlerin tuzakları, planları, programları boşa gider." diyor.
Öldürme faaliyeti netice vermemiştir. Daha önce Firavun, bu faaliyete
başlamıştı. Musa (a.s.) doğmadan önce, erkek çocukları öldürmeye başlamıştı.
Ama rabbim Musa'yı (a.s.) Firavun'un sarayında yetiştiriyor.
"Allah Mü'minlere
yardımı nereden gönderecek" diye siz hiç düşünmeyiniz. Siz yürekten
Allah'a bağlanarak, dinime hizmet yolunda hareket ediniz. "Allah yardımını
hesap etmediğimiz yerden" gönderecektir. Onun için endişeye mahal yok.[27]
26- Firavun:
bırakın benide Musa'yı öldüreyim. O'da Rabbini çağırsın. Sizin dinini/i
değiştirmesinden ve yeryüzünde fesad çıkarmasından korkuyorum" dedi
Günümüzdede dinsiz,
imansız bazı insanlar, mü'minlere işkence ederken, aynı şeyi söylüyorlarmış
"Hadi bakalım o Allah'ın sana yardım etsin" Bu söz bu günkülere ait
değil.
Fravun da aynı şeyi
söylüyor. Diyor ki; Ben Musa'yı öldüreyim, O da rabbini çağırsın, bakayım rabbi
onu koruyabilecekmi?"Onun, sizin dininizi değiştirmesinden
korkuyorum" diyor firavun.
Dikkat ederseniz
"Din" kelimesi Firavunun otoritesi için kullanılıyor. Yani
"Din" kelimesi bir yönetim sisteminin adıdır. Aynı zamanda,
Firavun'un koyduğu, o zulmeden kurallara "din" denilmiştir.
"Yer yüzünde
bozgunculuk çıkarmak" ne demek? Kıpti nesil, yönetime hakim olmuş. Bunlar
bir avuç insan. Geri kalan insanları çeşitli işlerde köle olarak ve karın
tokluğuna kullanıyorlar. Bu yeryüzünde bozgunculuk sayılmıyor. Yani bu
insanları karın tokluğuna çalıştırmak bozgunculuk sayılmıyor. Bu insanların
sırtından kazanmış oldukları kaymağı yemeye devam ediyorlar.
Kaymaklarına, şayet o
çalışan insanlar el uzatacak olurlarsa, buna bozgunculuk deniliyor. Yani şu
kanını emdiğimiz insanlar bir uyanacak olurlarsa, yönetici ile yönetileni eşit
kabul eden bu insanın dinine girecek olurlarsa, o zaman bizim işimiz bitik
demektir.[28]
27- Musa'da:
"Ben hesap gününe inanmayan, büyüklük taslayan herkesden Rabbime ve
Rabbinize sığındım" dedi.
Dünyaya hükmeden bir
kral, Musa (a.s.)'ı öldürmeye yöneliyor. Bu haber Musa (a.s.)'a ulaştığında ne
yapabilir? Düşünün: Dünyanın en güçlü kralı, ajanlarını gönderecek, sizi
yakalatacak, götürecek ve öldürte-cek. Musa (a.s.) ne yapsınki kurtulsun, Firar
mı etsin?
Musa (a.s.)'ın ne
yaptığını Rabbim bize haber veriyor. "Ben, benim ve sizin olan Rabbe
sığınırım. "Hesab gününe inanmayan, her türlü mütekebbirden ben, rabbime
ve sizin rabbinize sığınırım. Zira her yer Allah'ındır da ondan. Allah korumak
istedikten sonra dilediği yerde, dilediği insanı, dilediği şekilde korur. Bunu
en iyi bilen Musa (a.s.) da, başka sığınacak yer aramaz ve rabbine sığınır.
Rabbim bir insanı
nasıl korur? Düşmanınızın evinde size dostlar yaratır. Çünkü kalbleri evirip
çeviren Allah(cc)' dür.[29]
28- Firavun
ailesinden, imanını gizleyen bir adam şöyle söyledi: "Rabbim Allah"
diyen bir adamı mı öldüreceksiniz.? Halbuki o size Rabbinizden apaçık
belgelerle geldi. Eğer yalan söyleyense, yalanı kendi zararına. Eğer doğru ise
size va'dettiği azap başınıza gelir. Şüphesiz Allah yalancı müsrifleri doğru
yola eriştirmez."
Firavun'un ailesinden
olan bir adam. İman etmiş bir adam. İmanını gizlemiş bir adam. Demekki daha
önce müslüman olmuş. Bu adam şöyle dedi. "Rabbim Allah diyen adamı mı siz
öldüreceksiniz? O adam size beyyinelerle geldi.
Yani bunun
peygamberliğini ispat sadedinde, rabbi tarafından gönderilen delilleri var.
Eğer yalan söylüyorsa, yalanının zararı kendisine. Kocaman bir devlete, yalancı
bir insan zarar veremez. Bu adam doğru ise, o zaman bu adamın size bahsettiği o
azab, mutlaka başınıza gelir. Allah, müsrif olan yalancıları doğru yola iletmez.
Bu adam, düşman evindeki dost gibidir. Bu her an olur. Kıyamete kadar da
olmaya devam edecektir.
Buradan şöyle bir
sonuç çıkarılmasın, "Bak hocam! Kur'an-ı Kerim'de de delili var. İmanımızı
gizlememiz lazım" deyip de, bu ayetin arkasına saklanılmamalidir. Bir şey
nerede lazım olursa o anda değerlidir. Yağmur yağarken şemsiyenizi
tutmamışsamz, yağmur geçtikten sonra, şemsiye alıpta geçen yağmura tutmanıza
gerek yok. Cephede düşman karşısında silahı kullanmamışsanız, düşman gittikten
sonra atmanın faydası yoktur.[30]
29- Ey
kavmim, bu gün yeryüzünün galibi olarak mülk sizindir. Peki; "Allah'ın
azabı bize geldiğinde, bize kim yardım eder?" (deyince) Firavun: "Ben
size ancak gördüğümü gösteriyorum ve ben size doğru yoldan başkasını
göstermiyorum" dedi.
"Ey benim
milletim.!!". Demek ki, firavunun yanında epey bir kalabalık var. "Bu
gün yeryüzünde siz hakimsiniz. Allah'ın azabı bize geldiğinde bize kim yardım
edecek"diyorlar.
Firavun diyor ki;
"Görüş benim görüşümdür. Ben size kendi görüşümü bildiriyorum. En doğru
yola sizi ben götürürüm. "Yani doğru olan Musa değil benim, doğru olan
Allah'ın sözü değil, benim sözümdür, Allah'ın kelamına değil, benim sözüme
uyacaksınız, ancak benim sözüm sizi doğru yola ulaştırır" diyor Firavun.
Yani baskıcı bir yönetimle söz hakkını kısıtlıyor. Günümüzde de aynı mantıkla
sözler söyleniyor.[31]
30- İman
eden dediki: "Ey kavmim (O helak olan) gurupların günü gibisinin size de
olmasından korkuyorum."
31-
"Nuh'un kavmi, Ad, Semud ve onlardan sonrakilerinki gibi (bir azapdan korkuyorum).
Allah kullara zulüm dilemez."
İman eden o mü'min
diyor ki; "Ey benim milletim! Geçmiş toplumlarda inkarcıların başına
gelenlerin sizinde başınıza geleceğinden korkarım.
Nuh'a inanmayan
toplumun başına gelen gibi, Ad, Semud, kavminin başına gelenler gibi, Onlardan
sonra gelenlerin başlarına gelenler gibi bir azabın, sizin de başınıza
gelmesinden korkuyorum.
Allah kullarına zulüm
istemez.[32]
32-" Ey
kavmim, sizin için "feryad-ü figan" gününden korkuyorum.
"Ey benim
milletim! O çağrıma ve feryad etme gününden de sizin için ben 'korkuyorum. Yani
bir gün kıyamette gelir. Bir birinize bas bas bağı-:acaksımz. Ben o gününüzden
sizin için korkuyorum.[33]
33- O gün
arkanızı dönüp kaçacaksınız. Allah'dan sizi kurtaracak hiçbir kimse yoktur.
Allah'ın sapıttığını yola getirecek yoktur.
"O gün sırtınızı
dönüp kaçacaksınız. Allah'tan sizi koruyacak kimsede yoktur. Allah'ın
sapıttığına kimse hidayet veremez."[34]
34-
"And olsun ki, bundan önce Yusuf size apaçık delillerle gelmişti de, siz
O'nun getirdiklerinden şüphe içinde idiniz. O (Yusuf) ölünce; "Bundan
sonra Allah hiçbir peygamber göndermeyecek" demiştiniz. İşte Allah, müsrif
şüphecileri böyle sapıtır.
"Size daha önce
Yusuf gelmişti. Delillerle gelmişti. Siz O'nun getirdiklerine şüphe ile
baktınız, ölüncede seviniverdiniz. "Allah bundan sonra peygamber
göndermiyecek" demiştiniz
Bu ayet bana şunu
gösteriyor. Bir insanla ülfet peydah edebilmeniz için, inançlarınız aynı
olmalıdır. Yusuf dünya güzeli bir insandır. Hala dünya edebiyatında güzellik
anlatılacak olsa Yusuf un güzelliği misal olarak verilir. Kendisini kuyuya
atanları affedebilecek kadar geniş bir yüreğe sahip, inanan ve inanmayanları
doyurmak için ekonomik tedbirlerini alan bir peygamber. Firavun ailesini memnun
edememiştir. Bu ayetten biz bunu anlıyoruz. Kafire yaranamazsınız, Tevbe
sûresinin 57. ayetinde ifade edildiği gibi; Medineli münafıklar efendimizin
yönetiminden kurtulmak için her yolu denemişlerdir. Karga bülbülden, sinek
gülden hoşlanmaz.
Günümüzde bazılarımız;
"Yal ile köpeği ne kadar kazanabiliyorsanız, o kadar
kazanabilirsiniz." diyorlar. Köpek aç kalacak olursa, sahibini yer. Peki
bu insanlarla hep düşmanca mı olacağız.? Hayır, İnsani ilişkilerimizi, İslami
kurallar içerisinde yürütmeye devam edeceğiz. Şunu bileceğiz ki; herkes kendi
sisteminden memnun olur. Kendi inancının hakim olmasını ister.[35]
35- Bunlar,
kendilerine gelen bir delil olmadan, Allah'ın ayetleri hakkında mücadele
ederler. Bu Allah indinde de, iman edenler indinde de buğzu(öfkeyi) büyüttü.
Büyüklük taslayan her zorbanın kalbini, Allah işte böyle mühürler.
"O müsrif ve
şüpheci olan insanlar, Allah'ın ayetlerine delilsiz olarak mücadele verirler.
Yani hiçbir ilmî delilleri yoktur. Onların bu mücadelesi Allah'ın onlara
gazabını büyütüyor. Mü'minlerin de gazabını büyütüyor.
İşte Allah(cc);
"her mütekebbir cebbar'ın kalbini böylece mühürler."[36]
36- Firavun
dediki: "Haman, bana bir kule yap. Belki ben onunla yollara ulaşırım.
37- Göklerin
yollarına (ulaşırım da), Musa'nın ilahını görürüm. Ben onun yalancı olduğunu
zannediyorum." İşte böylece Firavun'a yatığı kötülük süslendi de yoldan
alıkonuldu. Firavun'un hilesi helâkden başka birşey değildir.
Sen gönlünden
Allah'ı(cc) yitirdikten sonra, yedi kat semanın üstüne çıksan Allah'ı(cc)
görmen mümkün değildir. Allah gönlümüzü açsın.[37]
38- (Firavun
ailesinden) iman eden dediki: "Ey kavmim, bana uyunki, ben sizi doğru yola
gotüreyim."
Firavun'un sarayında en üst
makamlara kadar gelebilmiş ve Firavun'un danışmanlarından olan; Musa (A.S)'a
iman eden, Musa (A.S)'a göre düşman evinde bir dost olan, o inanmış kişi diyor
ki; "Ey benim kavmim! Ey benim ve benim milletim. Bana uyunuz.. Yani Musa
(A.S)'ın getirdiği ve benim de inandığım hakikatlere uyunuz."
Tahrim Suresinde;
Firavun'un hanımının müslüman olduğunu, Rabbim bize haber veriyor. Kasas
suresinde de yine Firavun'un yakınlarından olan bir insanın, Musa (a.s.)'a
haberler getirdiğini, haber veriyor. Firavun'un sarayında konuşulan, Musa
(a.s.)'ın aleyhine alınmış kararları, Musa (a.s.)'a haber veren bir insandan
bahsediyor Allah (c.c). îman eden o mü'min, firavun'un parlementosunda yaptığı
konuşmasında, bütün bakanları ve firavun'un askeri yetkililerini imana davet
ediyor.[38]
39- "Ey
kavmim, bu dünya hayatı ancak bir meta" (değersiz bir geçinme yeri)dir.
Şüphesiz ahiret (ebedi) yerleşim yurdudur."
Ey benim milletim! Bu
dünya hayatı geçici faydalanılacak bir metâ'dır. Devamlı kalınacak olan yer
ahirettir." Geçici bir yurttan, devamlı olan bir yurda doğru gidiyoruz.
Hepimiz gidiyoruz İnanan da inanmayan da.[39]
40-
"Kim kötülük yaparsa, ancak misliyle cezalandırılır. Erkek ve kadından,
mü'nıin olarak kim salih amel işlerse, işte onlar cennete girerler ve orada
hesapsız rızıklandirihrlar." ,
"Kötülük yapan,*
kötülüğü karşılığında cezalandırılır. "Yani Allah kimseye
zulmetmeyecektir. Bir kişi ne kadar kötülük yapmışsa, ahirette kötülüğünün tam
karşılığını görecektir. Ama iyilik yapmışsa orada denklik yoktur. Yaptığınız
iyiliğin tam karşılığını almıyacaksmız. Kat kat fazlasını alacaksınız.
İman ederek amel-i
salih işleyen, mümin erkek ve mümin kadınlar cennete girecekler ve orada
hesapsız bir şekilde rızıklandırılacaklardır.[40]
41- "Ey
kavmim, bana ne oluyorki ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe
çağırıyorsunuz."
İman etmiş olan o
mü'min sözlerine devam ederek, diyor ki; "Ey benim milletim ey benim
kavmim Bana ne oluyor? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe
çağırıyorsunuz." Ben sizi cennete çağırıyorum siz ise beni ateşe
çağırıyorsunuz.!
Biz bu gün insanlara
kendi fikirlerimizi sunup bizim dediğimize gelin demiyoruz. Çünkü biz
insanların eşit olduğunu kabul ediyoruz. Hiç bir insanın kendi fikrini hakim
kılma, diğerlerini mahkum kılma yetkisi yoktur.
Biz, bizim koyduğumuz
kurallara, 6 milyar insan uymak mecburiyetindedir demiyoruz. Biz 6 milyar
insanı yaratan Allah'ın koyduğu kurallara uyalım diyoruz.[41]
42-
"Siz beni, Allah'ı inkar etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyi Allah'a
ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, güçlü ve afveden (Allah'a)
çağırıyorum.
"Siz beni Allah'ı
inkara davet ediyorsunuz. O'na ortak koşmamı istiyorsunuz. O konuda benim bir
bilgim yoktur. "Yani Firavun'un Allah olduğu konusunda benim bir bilgim
yok, O da benim gibi bir adam."
"Ben ise sizi,
herşeye galib gelen, her şeyin üstünde olan, kullarını da afveden bir Allah'a
davet ediyorum.[42]
43-
"Şüphesiz, beni kendisine çağırdığınız (put)'un dünyada da ahirette de bir
da'veti yoktur. Şüphesiz dönüşümüz Allah'adır. Müsrifler ateş yaranının ta
kendisidirler."
"Şüphesiz siz
beni öyle bir yere davet ediyorsunuz ki, onun davet hakkı yok, Onun bir daveti
ve bir çağrısı yok. Dünya ve ahirette duaları kabul edecek, çağrılara cevap
verecek bir durumu da yok. Bizim dönüşümüz Allah'a olduğu halde, siz tutup
beni Allah'ın yerine konulan bir adama davet ediyorsunuz."
"Müsrifler ateşin
yaranıdırlar" Müsrif : insan israfı yapanlardır. İnsan israfı nasıl olur?
insan israfı; cehenneme atılmak üzere hazırlanan insanlar, israf edilmiş
insanlardır.[43]
44-
"Yakında size söylediklerimi hatırlayacaksınız. Ben ısımı Allah'a havale
ediyorum. Şüphesiz Allah kulları çok iyi görendir."
"Benim bu
söylediklerimi, siz yakında anhyacaksınız. İş işten geçmeden bu söylediklerime
uyun.
Aklınıza şu soru
gelebilir. Bu tek başına olan bir mü'min, firavun'un sarayında bunları nasıl
söyleyebilir? Bu kime güvenerek bunları söylüyor? günümüzde de aynı sorular
soruluyor. Tabiki bunu söylemekte yiğitliktir, mü'min olmakta zaten cesur
olmayı gerektirir.
Ancak her türlü
tedbiri aldıktan sonra takdiri Allah'a bırakmak en güzel şeydir. Buna;
tevekkül diyoruz. O mü'min; "Ben işlerimi Allah'a havale ederim"
diyor. Allah kullarını görmektedir.[44]
45- Allah
onu (firavun'un ailesinden olup da iman edeni), yaptıkları hilelerden korudu
ve Firavun ailesini kötü bir azap kuşattı.
"Onların
yaptıkları bütün plan ve tuzaklardan Allah (c.c.) onu kurtardı. Firavun'u da en
kötü bir azab kuşatıverdi."[45]
46- Sabah
akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet günü geldiğinde ise, "Ey firavun ailesi,
azabın en şiddetlisine girin!!!" (denir).
Firavun ailesi sabah
akşam cehennem ateşini tadıyorlar. Bu ayet, kabir azabının Kur'an'dan
delillerinden bir tanesidir. Kıyamet günü bir gün kurulur. Ve o zaman Firavun
ailesine denilir ki; "Ey Firavun ailesi!, şiddetli azaba girin."[46]
47- Ateşin
içinde tartışırlarken, zayıflar (yönetilenler) büyüklük tas-layanlara
(yöneticilere) "Biz size uymuştuk, şimdi ateşden birazını bizden
gideremezmisiniz" derler.
48- Büyüklük
taslayan (yönetici) ler; "Biz hepimiz onun (ateşin) içindeyiz. Şüphesiz
Allah, kulları arasında hükmünü vermiştir" dediler.
İnsanlar, bu dünyada
İslami çizgiden çıktıktan sonra binlerce çizgide yürümeye çalışıyorlar.
Bizi dünyada devlete,
ahirette cennete götüren ve "sırat-ı müstakim" diye isimlendirdiğimiz
o yol tektir. Allah (c.c.)'ın Hz. Adem'e verdiği, bütün peygamberlere lütfettiği
ve en son sevgili peygamberimize (s.a.v.) indirdiği Kur'an'da bildirdiği
yoldur. Onun dışında yollar varmı? Binlerce, yol vardır.
Çölde yolunu kaybetmiş
bir insan için, her taraf eşit seviyede sapıklıktır. Bir çizgi ve bir yol
varki, o yol sizi hedefe götürür. O yolu da yitir-mişse, hiçbir işaret ve
emarenin olmadığı bir gecede ise ne tarafa giderse, aynı derecede doğru, aynı
derecede yanlıştır.
Dünya üzerindeki ayrı
ayrı dillerde ve renklerde olan binlerce insan, ayrı ayrı dinlerin münakaşasını
ve mücadelesini yapmaktadırlar. Herkes kendisinin haklı olduğunu ve bu
haklılığını ispata çalıştığını görmekteyiz.
Haklı olan kim? Eğer
biz de doğruluğumuzu, doğrularımızı kendi akıllarımızla bulmuş ve onu insanlara
söylemiş olsaydık, bizim de haklı tarafımız, haksız taraflarımız olurdu. Ama
biz, hak olanın Cenab-ı Hak'tan geldiğine inanıyor ve onu insanlara söylüyoruz.
İmansızlar, bu dünyada
kendi aralarında münakaşa ettikleri gibi ahi-rette de münakaşa edeceklerdir.
"Hani onlar ateşin içerisinde birbirleriyle çekişiyorlardı."
Birbirlerinin aleyhine deliller getirerek münakaşalarını devam ettiriyorlar.
Zayıflar, yönetici kadroya diyorlar ki; "dünyada iken biz sizin
tebâânızdık, size uyuyor, sizin peşinizden geliyorduk. Burada bizim ateşimizi
hafifletemezmisiniz?"
Müstekbir olanlar,
yani bu dünyada iken kendisini büyük sananlar, Allah (c.c.)'ın emir ve
yasaklarını küçümseyip, kendi koydukları kuralları öne çıkarıp, o kurallara
göre insanları yönetenler, "Allah'ı bu işe karıştırmayız, biz O'ndan daha
iyi biliriz" havasına yatanlar, cehennemde, kendilerine tabi olanlara
şöyle diyecekler;
"Hepimiz aynı
ateşin içerisindeyiz. Bizim size, sizin bize yardım etme imkanınız yok. Allah
kulları hakkında hükmünü vermiştir. Yapılacak bir-şey yok."[47]
49- Ateşin
içindekiler, cehennem bekçilerine: "Rabbinize dua edin de, bir gün dahi
olsa azapdan bize hafifletsin" derler.
Kafirler dönüp,
cehennem bekçilerine diyorlar ki, "Rabbinize dua edin de bizim azabımızı
hafifletsin. Bir günlüğüne bile olsa azabımızı Allah (c.c.) bize hafifletsin"
diyorlar.[48]
50-
(Cehennem bekçileri) "Size peygamberleriniz apaçık delillerle
gelmemişmiydiler? derler. (Cehennemdekiler) "Evet gelmişti" derler.
(Bekçiler): "Dua edin, ancak kafirlerin duası boşdur" derler.
Cehennemin görevli
melekleri de diyorlarki; "size peygamberler delillerle gelmemişlermiydi?
Allah'ı, ahireti, kitabı, peygamberliği anlatma-mışlarmıydı.? Onlar; "evet
bize peygamberler gelmişlerdi. Haydi dua edin" diyor cehennem melekleri,
"Kafirlerin duası
orada boşa gider" Cehennemdeki dualar boştur. Dua yeri dünyadır. Dünyada
yapılan dualar makbuldür.
Sevgili peygamberimiz
(s.a.v.) bir gün ashab-ı ile otururken bir bedevi geliyor, sevgili
peygamberimize bir takım sorular soruyor. O bedevi, fazla bir ibadetim yok ama
ben Allah'ı ve Rasülü'nü pek severim" diyor. Sevgili peygamberimiz de;
"Kişi sevdiği ile beraberdir " buyuruyor. Bu hadisi bize rivayet eden
Enes (r.a.) diyor ki; "O güne kadar duyduğum en sevimli sözdü"
Önderlerimize dikkat
edeceğiz. Çocuğunuzu bir ustanın yanına verecek olsanız, en iyisine götürmeye
çalışırsınız. Aynı şekilde dininizi Öğreneceğiniz vede beraber yürüyeceğiniz
insanlara dikkat edeceksiniz.[49]
51- Muhakkak
biz peygamberlerimize ve iman edenlere dünya hayatında da , şahitlerin
şahitlik yapacağı (kıyamet) gününde de yardım edeceğiz.
Allah (c.c.);
"Biz peygamberlerimize muhakkak ) anlım ederiz" diyor. Yalnız
peygamberlere mi yardım eder? Hayır! inanlar da yardım eder.
Hep ahirette mi yardım
eder? hayır Dünyada da yardım eder. Ahirette insanlar birbirlerinin lehinde ve
aleyhinde şahidlik edecek, peygamberler şahidlik yapacak. Her peygamber kendi
ümmetinin şahididir. Sevgili peygamberimiz hem bu ümmetin, hem de geçmiş
ümmetlerin şahididir.[50]
52- O gün
zalimlere ma'zeretleri fayda vermez. La'net onlaradır. Yerin en kötüsü
onlaradır.
"Zalimlere o gün
hiçbir özür fayda vermiyecektir." Özürler bu dünyada fayda verir
"Estağfirullah" demek, bu dünyada Allah'tan özür dilemektir.
"Onlar için bir lanet ve onlar için çok kötü bir yurt vardır."[51]
53- Andolsun
biz Musa'ya hidayet verdik. İsrail oğullarına da kitabı miras bıraktık.
54- Akıl
sahiplerine bir rehber ve öğüt olsun diye (kitabı miras bıraktık.)
55- Sabret!
Şüphesiz Allah'ın va'di hakdır. Günahına tövbe et. Akşam sabah Rabbini hamd ile
teşbih et.
"Biz Musa'ya
hidayet verdik ve beni İsrail'e de kitabı miras bıraktık" "Akıl
sahiplerine yol göstersin, onları uyarsın ve onlar içni bir öğüt olsun"
"Sabret! Şüphesiz
Allah'ın va'di haktır" Musa (a.s.) ile ilgili iki ayet zikrediliyor, hemen
ardından efendimize direkt hitap ediliyor. Çünkü sevgili peygamberimiz
(s.a.v.), Rabbimin yardımının ne zaman geleceği konusunda beklemedeydi.
İşte peygamberimize
Rabbim; "Sabret! Şüphesiz Allah'ın yardımı yakındır. Sen günahına af
talebinde bulun" buyuruyor. Yani buradaki "zenb" kelimesi efendimizden
sadır olan bir günah değil, Allah'ın yardımının ne zaman geleceği konusundaki
tereddütünden dolayıdır, denilmektedir. O peygamberler için bir günah
nitelendirilmiyor. Ama onun için bile af talebinde bulunulması isteniyor.
Allah'ın yardımı ne zaman olacaktır? Gelmesi bizim için ne zaman faydalı
olacaksa o zaman gelecektir.
Bu sebeble başınıza
gelen herşeyi şöyle değerlendirin; "Bununda benim hakkımda hayırlı bir
tarafı vardır."
"Sabah akşam
rabbini hamd ederek teşbih et" Müfessirler, bu ayetten sabah ve akşam
namazlarını kıl, anlamı da çıkar demişler.[52]
56- Şüphesiz
bunlar kendilerine gelen bir delil olmadan Allah'ın ayetleri hakkında mücadele
ederler. Onların gönüllerinde kendisine ulaşamayacakları bir kibir vardır.
(Onlardan) Allah'a sığın. Şüphesiz O işiten ve görendir.
Dünya tarihinin her
döneminde ve her peygamber gönderilişinde, peygamberlerin varisleri olan
değerli ilim adamlarının canları pahasına da olsa, insanları kurtarmak için
çırpman insanları sürmeye, hapsetmeye, öldürmeye, yakmaya yönelik hareket
eden, hizmetlerini engellemeye çalışan insanlar da hep olagelmiştir.
Hz. Adem'in karşısına,
şeytan vesvese vererek dikilmiş, sonra bu Kabil ile devam etmiş. O gündenden bu
güne kadar Ad, Semud, Lut kavmi ile firavun, Nemrud ve Neron gibileri kendileri
açısından mücadelelerini devam ettirmişler. Bu kıyamete kadar da devam edecek.
Bir gün gelip yer
yüzünün tamamında İslam, adaleti tesis edecek midir? Evet edecektir. Buna
Kur'an-ı Kerim'in işareti vardır, sevgili peygamberimizin hadisi şeriflerinde
de vardır. "O dönemde de adalete karşı zulmü isteyen, iyiliklere karşı
kötülükleri yaygınlaştırmak isteyen insanlar alacak mı?"denilince
"Olacaktır. Bu kıyamete kadar da olacaktır. Kıyamet o kötü insanların
üzerine kopacaktır".
O imansızların, İslama
karşı mücadele vermeleri, her dönem müslümanları için bir ivme
kazandırmaktadır. Doktorlar diyorlarki; "insan vu-ücudundaki zararlı
mikroplar bizi ayakta tutmaktadır. Zaralı mikroplar olmamış olsaydı, faydalı
hücreler uykuya dalar ve insan vücudu çökerdi. Onlar birbiriyle mücadelelerini
verirken insan zindeliğini koruyor."
İşte toplum vücudu da
öyle bir şeydir. Ama İslam dini şunu istemektedir. Nasıl ki, vücudumuzda
faydalı olan hücreler, hakimiyeti sağlayınca vücudumuz zinde oluyor, bir
millette ve topyekün milletlerde de bu Adem'in çocuklarından, iyi insanlar
hakimiyeti elde ederse, toplum vücudu zinde olur. Ve her insan o adaletin
gölgesinde dünyada izzet, ahi-rette cennet bulurlar.
Rabbim bize; Allah'ın
ayetlerine karşı mücadele veren insanların delilsiz, mesnedsiz ve dayanaksız
bu işi yaptıklarını ifade ediyor. Hiçbir dayanakları yok diyor.
İsterseniz
günümüzdekilere sorun. "Siz hangi hakla ve hangi dayanakla Allah'ın
ayetlerine karşı mücadele veriyorsunuz?" diye sorduğunuzda "kendi
yetkimize dayanarak" diyorlar. "Kendi yetkini kimden aldın?"
denildiğinde cevapsız kalıyorlar.
Bu mücadeleyi neden
yaparlar? Rabbim onun da cevabını söylüyor. "Kendi gönüllerindeki
kibirleri neticesinde." Gönüllerinde taşıdıkları o büyüklük kompleksi
nedeniyle, Allah'ın ayetlerine karşı mücadele veriyorlar. Ama onlar,
gönüllerinde hedefledikleri büyüklüğe hiçbir zaman erişemeyecekler.
Tarih boyunca
erişilememesi, günümüzdekilerin de erişemeyeceğinin bir işaretidir. Bu
imansızlar kendilerini büyük zannederek İslam'a karşı ve Allah'ın ayetlerine
karşı mücadeleye kalkarlarsa biz ne yapalım? Rabbim diyor ki; "siz de
Allah'a sığının." "O her şeyi işitendir, her şeyi görendir.'
Ayetlerin sonundaki
Allah'ın esması, ayette bahsedilene genelde uygun olarak gelir. "Allah'ın
ayetlerine karşı mücadele verenlere gelince"
1400 sene önce
mücadele verenler olmuştu 1400 senelik zaman içerisinde binlerce insan,
binlerce, yüzbinlerce silahlarıyla, düşünürleriyle Allah'ın ayetlerine karı
mücadele vermeye devam ettiler Allah'ın ayetlerini ağızlarıyla söndürmeye
çalıştılar, ama her üfleyişte, cehennemdeki kendi alevlerini alevlendirdiler,
bilmezlerki; Allah'ın nuru sönmez. Bir şem'aki mevta yaka-Üfleme kî e sönmez
Allah'ın yaktığı nur insanların üflemesiyle sönmez. Bu 1400 senelik tarihimiz
bize bunu gösterdi. Bu demektir ki, kıyamete kadar da kimse bunu
söndüremeyecektir. Kimse heveslenmesin. Delilsiz olarak Allah'ın ayetleriyle
mücadele ettiler. Niçin? Yüreklerinde taşıdıkları bir kibir nedeniyle bunu
yapıyorlar. Ama o büyüklüğe de onlar hiçbir zaman ulaşamayacaklardır.
Onların büyüklenmeleri
karşısında biz Allah'a sığınacağız.[53]
57- Elbette
göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür. Ancak
insanların bir çoğu bilmezler.
"Göklerin ve
yerin yaratılışı insanın yaratılışından daha büyük bir olaydır. "Ama
insanların bir çoğu bunu bilmezler" Yani insanlar bizi dinimize karşı
engelleyecekler öyle mi? O Allah (c.c.) öylesine büyük ki, insanı yaratmış,
gökleri ve yeryüzünü yaratmış Biz öyle bir Allah'a sığınıyoruz.[54]
58- Amâ(kör)
ile gören, iman edip salih amel işleyenle, kötülük yapan bir değildir. Ne
kadar da az düşünüyorsunuz?
"İyilikle,
kötülük denk değildir." Yani terazide birlikte tanılamaz. Kötülükler,
başkasına zarar vermeden ortadan kaldırılmalıdır.
Bir Buda tapınağı,
onun Allah'a giderken yanıldığının bir işareti ve bir yanılma taşıdır. Bir
Konfiçyüs tapınağı, insanoğlunun Rabbini ararken yanıldığının işaret
taşlarıdır. Şu anda kiliseler veya havralar o yanılan insanların işaret
taşlarının yerleridir.
Çalan çanları; "bizi
kurtarın" diye feryad edenlerin sesi diye algılarım. Çölde koybolan insan,
beni bulsunlar diye bağırır ya, işte çan sesini de ben, dinlerken Öyle anlarım.
"Yahu burada biz bir gurup adam kaybolmak üzereyiz, ne olur yetişin
imdadımıza" der gibi bir feryaddır bu.
Her şeyin iyi tarafını
görmeye, iyilikle meseleleri halletmeye yönelmemiz gerekiyor. Rabbim bizden
bunu istiyor.[55]
59- Kıyamet
saati mutlaka gelecektir. Ancak insanların bir çoğu iman etmezler.
O kıyamet günü mutlaka
gelecektir. Onun gelmesinde hiç şüphe yoktur. Ancak insanların bir çoğu iman
etmezler.
Kıyametin ne zaman
kopacağını hiçbir kimse bilemez. Kim bir tarih verirse yalan söylüyordur.
"Allah bildirirse bilemez mi?" diyenlere de; "Allah Kur'an-ı
Kerim'de bildirmeyeceğini bildiriyor" diyoruz.[56]
60- Rabbiniz
buyurdu: "Bana dua edin ki, size karşılığını vereyim. Şüphesiz bana ibadet
etmekten kibirlenenler, alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir.
Rabbim diyor ki;
"bana dua edin ben sizin duanızı kabul edeyim." "Dua ibadetin
özüdür" demiş sevgili peygamberimiz. "Eğer dualarınız olmasaydı,
Allah katında ne değeriniz olurdu? diyor Rabbim.
Her an Rabbimize dua
edeceğiz Allah bizim her şeyimizi biliyor, bize ne verilip, verilmeyeceğini de
biliyor. Niye dua edelim? Allah bizim dua yapacağımızı da biliyor. Dualarla
istek yapacağımızı da biliyor. Kendisine el açmamızı gönlümüzü kendisine
bağlamamızı istiyor. Allah (c.c.) insanlar bir yerden bir şey isteyecek, hemde
mutlaka isteyecek. Rabbinden istemeyenler başkalarından istiyorlar. Rabbine
boyun eğmeyenler başkalarına boyun eğiyorlar. Rabbimin huzurunda saf
tutamıyanlar, başkalarının önünde saf tutuyorlar. "Benim ibadetimden
kibirlenenler, aşağılanarak cehenneme girecekler."[57]
61- İçinde
dinlenmeniz için geceyi; görmeniz için gündüzü Allah yarattı. Şüphesiz Allah,
insanlar üzerinde lütuf sahibidir. Ancak insanların bir çoğu şükretmezler
"O Allah (c.c.) ki; sizin için huzur bulaşınız diye geceyi yarattı"
İnsanlar yıllar ilerledikçe maddi olarak daha da rahatlayacaklardır. Hadisler
bunu söylemekte ve zaman da hadisleri doğrulamakta. O zaman insanlar ibadetlere
daha çok zaman ayıracaklar. Allah(cc) insanlara nimetler veriyor ama insanlar
Allah'a şükretmiyorlar.[58]
62- İşte
herşeyin yaratıcısı, Rabbiniz olan Allah budur. Ondan başka ilah yoktur. Nasıl
oluyorda döndürülüyorsunuz.
"İşte sizin
rabbiniz. Her şeyi yaratan Rabbiniz işte bu. O'ndan başka yaratan, yaşatan ve
yöneten yoktur. Nasıl da döndürülüyorsunuz." Döndürülenlere bir ceza var
elbette. Ama Rabbim dönenlere diyor ki; nasıl oluyor da döndürülüyorsunuz? Yahu
her tarafta Allah'ın varlığını ve birliğini gösteren işaret taşları var.
Eliniz, diliniz, aklınız Allah'ı göstermekte. Sizin önünüze düşüp sizi sapıtan
da, sizin dilinizi yaratmış değil. Öyleyse nasıl oluyorda Allah'ı bırakıp onun
arkasından gidiyorsunuz?[59]
63- Allah'ın
ayetlerini inkar edenler de işte böyle döndürülüyorlardı.
Allah'ın ayetlerini
inkar edenler, işte böyle döndürülürler.[60]
64- O Allah
ki, yer yüzünü size yerleşim yeri kıldı. Gökyüzünü sîze tavan yaptı Sizi
şekillendirdi ve şekillerinizi güzelleştirdi. Sizi hoş ve temiz şeylerden rıziklandırdi. İşte Rabbimiz olan Allah budur. Alemlerin
Rabbi olan Allah yücedir.
İşte sizin Rabbiniz bu.
Allah (c.c.) Yeryüzünü size karargah kıldı, yerleşim yeri kıldı. Gökyüzünü
üzerinize tavan kıldı. Size şekiller verdi. Verdiği şekilleri en güzel şekilde
yaptı. Temiz rızıklar verdi size. Alemlerin Rabbi olan O Allah (c.c.)'in şanı
pek yücedir.[61]
65- O
diridir. O'dan başka ilah yoktur. Dini O'na halis kılarak dua ediniz. Hamd
alemlerin Rabbi Allah'a dır.
"O diridir.
O'ndan başka yaratan, yaşatan yöneten yoktur. Dini Allah'a halis kılarak
Allah'a dua ediniz. Alemierin Rabbi olan Allah'a hamdolsun.
"Diri olan O
Allah'dır." Her şeye can veren O'dur. Yeryüzündeki bu kadar canı veren
biri olması gerekir. İşte her şeye can veren Allah (cc)'dır. Bize hayatımızı;
"Hay" olan Allah (cc) vermiştir. O üfürmekte-dir, ruhumuzu
bedenimize. Tenimize can bahşeden Allah (cc)'dır. "O'ndan başka ilah
yoktur" derken, O'ndan başka yaratan, yaşatan ve yöneten yoktur diyoruz.[62]
66- De ki;
"Rabbimden bana apaçık deliller gelince Allah'tan başka dua ettiklerinize
ibadet etmekten ben yasaklandım. Ve ben alemlerin Rabbine teslim olmakla
emrolundum.
"Söyle onlara;
"sizin Allah'tan başka tap m diki arı niza, dua ettiklerinize ben ibadet
etmekten menedildim." Sizi yaratan, sizi donatan, akıl veren, fikir veren,
can veren, ten vereni bırakıyor, sizin gibi, etten ve kemikten meydana gelmiş
bir insanı, Allah'ın yerine koyuyorsunuz.
Bizim de dünya
insanına diyeceğimiz şudur. "Biz; bizi yaratan Allah'a ibadet ederiz.
Allah'ın yarattıklarına asla ibadet etmeyiz. Kula kul olmayız. Bütün kullan
yaratan Allah'a kul oluruz." Biz Alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim
olduk. Zaten "Müslüman" Allah'a teslim olmuş insan demektir.
Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de
emrettikleri, yeryüzünün en güzel emirleridir., yasaklan da kesinlikle bizim
zararımıza olan şeylerdir. Bunda şüphe duymak dahi yanlıştır.[63]
Rabbimiz yaratılışımıza dikkatimizi
çekiyor. Önce topraktan yaratıldık. Hz. Adem (as) topraktan yaratılmıştır.
Sonra bütün insanlar küçücük sudan yaratılmıştır. Sonra sudan güçlü kuvvetli
bir delikanlı yaptığını, sonra da ihtiyarlattığını haber veriyor Rabbim.
Bir kısmı ihtiyarlamadan
ölür, bir kısmı onlara takdir edilen zamana kadar yaşar. Bütün bunlara Rabbim
dikkatimizi çekerken, bunları yapan birisinin olduğunu düşünmemiz için bunları
bize hatırlatmaktadır.
İki türlü ayet vardır.
Birisi tabiatın ayetleri, diğeri Kur'an'ın ayetleri. İkisi de Allah'ı
hatırlatmaktadır. Herkes kendine baksın. Herkesin bedeni Allah'ın varlığına,
birliğine ve mevcudiyetine işaret etmektedir.[64]
68- Yaşatan
ve öldüren O'dur. Bir işe hükmettim! onun için ancak ol" der o da hemen
oluverir.
Dirilten O'dur.
öldüren de O'dur. Bir işin olmasına karar verdi mi, 'Ol" der oluverir.
Bizim bir şeyi yapmamız için zorluklara katlanmamız söz konusudur. Ama Allah
için bu söz konusu değildir.[65]
69- Allah'ın
ayetleri hakkında mücadele edenleri görmedin mi? Nasıl da döndürülüyorlar?
70- Kitabı
ve peygamberlerle gönderdiklerimizi yalanlayanlar yakında bilecekler.
71-
Boyunlarında zincirler ve halkalarla sürüklenirler.
72- Kaynar
suyun içine (sürüklenirler) Sonra ateşde yakılırlar.
73- Sonra
onlara : "Ortak koştuklarınız nerede? denir."
74-
Allah'tan başka (ortak koştuklarınız nerede? denir.) (Cehennemdeki kafirler)
şöyle derler: "Bizden ayrılıp gittiler. Hayır biz daha önce hiçbir şeye
dua etmiyorduk." İşte Allah, kafirleri böyle sapıtır.
Allah'ın ayetlerine
karşı mücadele verenleri
görmedin mi?
Gönderdiğimiz
peygamberi ve peygamberlerle gönderdiğimiz şeyleri yalanlayanlan görmedin mi?
İşte, Allah'ın
ayetlerine karşı mücadele verenler, Allah'ın kitabı Kur'an'a karşı mücadele
verenler, Allah'ın nurunu söndürmek için gayret gösterenler, ahiretteki
zincirlerini çoğaltırlar, ateşlerini artırırlar. Boyunlarında ateşten
zincirlerle ve bukağılarla kaynatılmış ateşten simsıcak bir cehenneme
sürüklenirler. Biz bu tür insanların Önüne geçip, onları cehennemden alıkoymaya
çalışacağız.[66]
75-
"İşte bu (azab), yeryüzünde haksız yere şımarmanız ve böbürlenmeniz
sebebiyledir."
Ahirette
cehennemliklere sorulur; dünyada iken peşinden gittiğiniz, akıllarını Allah'ın
ayetlerinden üstün tutup tapındığınız insanlar nerede? Derler ki; bizi bırakıp
gittiler. Biz, bizi bırakmayanla (ki, O Allah'dir) beraber olalım.
Yeryüzünde haksız yere
şımarıyordunuz ya, işte bu şımarmanızın ve öğünmenizin neticesinde Allah sizi
buraya atmıştır.[67]
76- Orada
ebedi kalmak üzere cehennem kapılarından giriniz. Büyüklük taslayanların yeri
ne kötüdür.
Buyurun ebediyyen
orada kalmak üzere cehenneme girin. Kendini büyük görenlerin yeri ne kötü bir
yerdir.[68]
77- Sabret.
Şüphesiz Allah'ın va'di hakdır. Onlara va'dettiğimizin (azabın) bir kısmım sana
göstersek veya seni öldürsek de onlar bize döndürülecekler.
Rabbim peygamberimizin
şahsında bize diyor ki; Sabret! Allah'ın yardımı muhakkak gerçekleşecektir.
Rabbimin yardımlarından bir kısmım biz görürüz, bir kısmını da sonraki insanlar
mutlaka görürler.[69]
78- Andolsun
senden önce birçok peygamber gönderdik. Onlardan bir kısmını sana anlattık. Bir
kısmını sana anlatmadık. Allah'ın izni olmadan hiçbir peygamber bir ayet
getiremez. Allah'ın emri geldiğinde hak ile hükmolunur ve orada batılla
uğraşanlar hüsrana uğrarlar.
Allah binlerce
peygamber göndermiştir. Onlardan bir kısmının hayatlarından bize faydalı
olanlarını Allah(cc) bize anlatmış, bir kısmını ise anlatmamıştır.
Kur'an - Kerim'de
hayatlarından en çok bahsedilen peygamberler, Hz. Musa, Hz. İbrahim, Hz. İsa
(a.s.) dır. Bunların hayatlarından uzunca bahsedilmiş ama biyografi şeklinde
anlatılmamıştır. Çünkü Kur'an'ın bize onları anlatmasındaki amaç, onların
hayatlarını öğretmek değil, onlann hayatlarından Örnek olan bölümlerini bize
vermektir.
Peki bu, hayatlarından
bölümler anlatılan peygamberler, diğerlerinden üstün olduğu için mi
anlatılmıştır? Hayır. Çünkü biz "Amenerrasulü....."
deBakara suresi 285.
ayet[70];
"peygamberler arasında ayırım yapmayız ya Rabbi!" diyoruz. Çünkü
hepsi aynı kaynaktan gelmekte ve mesaj aynı yerden çıkmaktadır. Aynı kaynağın
sularını ayrı billur vazolara koymak gibidir. Kalıplar ayrı ayrı ama onlann
mesajı Allah'tan geldiği için hiç ayrımı yoktur.
Rabbim onları
gönderdiği için, elçi olmaları açısından aralarında ayırım gözetmeyiz. Hepsi
Allah'ın elçisidir. Kur'an'da anlatılan her peygamberin hayatı, bizim
karşılaşacağımız ana problemler ve onların çözümleri için bir örnektir. Biz o
problemleri çözerken peygamberleri takip edeceğiz. Her peygamberin getirdiği
ayet, Allah'ın izniyledir. Burada Peygamberlerin de bir sınırını koyuyor
Rabbim. Peygamberler ilah değildir.
Yirmi birinci asra
girerken, dünyanın her tarafındaki hristiyanlar bir yanlışın içerisindedirler.
Biz İsa'yı(as) onlardan daha çok seviyoruz. Dünya insanına saadet verecek olan
mesaj şu anda bizim elimizdedir ve onu biz taşımaktayız. Dünyanın çoğunluğunu
müslümanlar, hristiyanlar ve yahudiler temsil ediyorlar. Müslümanlar,
hristiyanların söylediklerinin doğrusunu söylüyorlar. Müslümanlar İsa'ya ve
İncil'e en doğru bir şekilde iman ediyorlar.
Biz bu ayetleri şimdi
okuyacağız. Adamlar öldükten sonra değil. Öldükten sonra Kur'an okunmaz mı?
Okunur ama dua maksadıyla okunur.[71]
79- Bir
kısmına binmeniz, bir kısmını yemeniz için davarları yaratan Allah'tır.
80- Sizin
için onlar da bir çok faydalar vardır. Onlar üzerinde gönüllerinizdeki ihtiyaca
kavuşasınız diye (yarattı) Hem onlar üzerinde hem de gemiler üzerinde
taşınırsınız.
81- Size
ayetlerini gösterir. Şimdi Allah'ın hangi ayetlerini inkar
edersiniz?
İlk gemiyi Rabbimin
gözetimi ve denetimi altında Hz. Nuh (as) yapmıştır. Geminin su üzerinde
yüzmesi de Allah'ın izniyledir. Bunları göre göre Allah'ı nasıl inkar
edersiniz? diyor Rabbim.[72]
82- Yer
yüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin akıbetini görmezler mi? Onlar
bunlardan kuvvetçe ve yeryüzündeki eserleriyle daha üstün idiler. Öyle iken o
kazandıkları kendilerine fayda vermedi.
Bizden önce yaşayan,
sayıca bizden çok olan ve bizden kuvvetli olanlar vardı. Bunlar ne oldu?
Kuleleri, piramitleri yapanlar ne oldu? Allah'ın bir emri ile geldiler, bir
emri ile gittiler.[73]
83- Onlara
peygamberleri apaçık delillerle geldiklerinde kendi yanlarındaki ilimden
dolayı şımardılar da alaya aldıkları şeyler onları kuşattı.
84-
Azabımızı gördüklerinde; "Biz birtek Allah'a iman ettik. Ona ortak
koştuklarımızı inkar ettik" derler.
85- Fakat
azabımızı gördükleri zaman, (ikrar ettikleri) imanları onlara fayda vermez.
Kulları hakkında Allah'ın geçerli yasası budur. İşte orada kafirler hüsrana
uğradılar.
Allah'ın ayetlerini
dinliyorlar, sonra kendi ilimleriyle övünüyorlar.
Ayetlerin nekadar açık
ve anlaşılır olduğunu görüyorsunuz. Düşününü, ayetler 1400 sene öncesini mi
anlatıyor, yoksa günümüzü mü anlatıyor? Rabbim yardımcımız olsun.[74]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/509.
[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/509-510.
[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/510.
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/510-511.
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim
Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/512.
[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/512-513.
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/513.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/513-514.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/514.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/514.
[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/515.
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/516.
[13] Zümer 45-48
[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/516-517.
[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/517.
[16] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/517.
[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/517-518.
[18] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/518.
[19] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/518-519.
[20] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/519.
[21] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/519.
[22] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/519-520.
[23] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/520.
[24] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/520-521.
[25] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/521.
[26] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/521-522.
[27] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/522-523.
[28] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/523.
[29] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/523-524.
[30] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/524-525.
[31] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/525-526.
[32] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/526.
[33] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/526.
[34] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/526-527.
[35] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/527-528.
[36] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/528.
[37] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/528-529.
[38] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/529.
[39] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/529-530.
[40] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/530.
[41] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/530-531.
[42] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/531.
[43] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/531-532.
[44] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/532.
[45] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/532.
[46] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/532-533.
[47] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/533-534.
[48] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/534.
[49] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/534-535.
[50] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/535-536.
[51] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/536.
[52] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/536-537.
[53] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/537-539.
[54] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/539.
[55] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/539-540.
[56] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/540.
[57] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/540-541.
[58] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/541.
[59] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/541-542.
[60] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/542.
[61] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/542.
[62] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/543.
[63] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/543-544.
[64] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/544.
[65] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/544-545.
[66] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/545-546.
[67] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/546.
[68] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/546.
[69] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim
Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/546-547.
[70] Zümer 45-48
[71] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/547-548.
[72] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/548-549.
[73] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/549.