Mekke'de nazil
olmuştur. Kırkbeş ayettir.
"Fatır"
suresinin diğer ismi, "Melaike" süresidir. Mekke'nin ilk dönemlerinde
nazil olmuştur. Göklerin ve yerin yaratıcısının Allah olduğu vurgulanarak
başlanır.
Aklımızı, kalbimizi,
kalıbımızı, kanımızı, ayağımızı bastığımız yeryüzünü, yeryüzünden çıkan
rengarenk yiyecek, içecek ve giyecekleri yaratan Allah (c.c)'dür.
İşte bütün bunlara
dikkatimizi çeken sure-i celile'de; bu gökleri ve yeri yaratan Allah'a ibadet
ve itaat etmemiz istenmektedir.
Kafirleri ölüye
benzetir, yollarını sistemlerini karanlıklara benzetir. İslami da ışığa
aydınlığa benzetir.
Bizim o Kur'an'ın
aydınlığında güzel sözlerle güzel amellerle hareket etmemizi ister. Güzel sözü
amele, eyleme dönüştürdüğümüz gibi, güzel amellerimizi ve eylemlerimizi de
güzel sözlerle sevdirelim, yaygınlaşmasım sağlayalım.
Allah (c.c.)
"Elhamdiilillahi fatınssemavati vel ard" diye sureye başlıyor.
"Elhamdülillah'ın" manasını biliyoruz. Günde tam kırk defa okuyoruz
bunu. Çünkü O'ndan başka övgüye layık olan yoktur. Allah (c.c.) de övgüye layık
olduğunu bize şöylece belirtiyor. "Allah yedi kat semayı ve arzı
yaratandır."
Gazetelerde yazdı,
yeni bir yıldız keşfedilmiş, ışığı bize ancak 500 yıl sonra gelebiliyormuş. Ama
Allah (c.c.) Mülk suresi'nde; "Biz dünya semasını yıldızlarla
donattık" buyuruyor. Yani her yıldız dünya sema-sındadır.
Öyleyse biz semanın
genişliği ve büyüklüğü konusunda yeterli rakamları bilemiyoruz. İfade etmekten
aciziz.
Allah'tan başkasına
hamd edilmez, Hamd sadece Allah'a aittir. Türçede "hamd" övgü
manasındadir. ama bunu tam olarak karşılayamamaktadır. Mesela müslümanlar
övgüye layıktır, niye? Çünkü Allah'a günde kırk defa hamd etmektedir, ama
Müslümana hamd edemeyiz. Hele hele din düşmanlarını kesinlikle Övemeyiz. Onları
insanların huzurunda anlatmaktan bile kaçınmaya gayret edeceğiz.[1]
1- Gökleri
ve yeri yaratan, Melekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler kılan Allah'a
hamdolsun. Yarattığı şeylerde dilediği kadar artırır. Şüphesiz Allah herşeye
kadirdir.
2- Allah'ın
insanlar için açtığı rahmeti tutacak yoktur, O'nun tuttuğunu, O'ndan sonra
salıverecek yoktur. O herşeye gücü yeten, hükmünde hikmet sahibi olandır.
Yani dilerse meleklerin kanatlarını daha
fazlalaştırabilir. Sayıları bizce belli değildir zaten, onun için böyle bir
münakaşaya da girmeyiz. Nitekim Allah (c.c.) da; ikişer, üçer, dörder, kanatlı
veya daha fazladır buyuruyor. Ama kesin
olarak kanatlıdırlar. Nasıl
kanatlıdırlar? Meleklerin cismi üzerinde pek bilgimiz olmadığı için
kanatlarının nasıl olduğu hususunda da kesin bir bilgimiz yok. Fakat Allah
(c.c.) bunları bize tanıtmak isterken bildiklerimizden hareket ediyor. Nitekim Cenneti ve Cehennemi tanıtırken de,
bildiklerimizden hareket ediyor Ama gerek bu melekler, gerekse Cennet ve
Cehennem bize, dünyada verilenlere sadece benziyorlar, yani aynısı değiller.
Bundan dolayı kanatlan
olduğunu biliyoruz, ama kanatlarının nasıl olduğunu bilemiyoruz. Onlar
elçidirler; mesela Cebrail (a.s.) peygamberlere vahiy getirmiştir, bir kısım
melekler vardırki, bizim korunmamızla görevlidir, bir kısım melekler vardırki,
bizim amellerimizin yapılmasıyla görevlidir. Yani hepsinin Rabbim katında
belirlenmiş görevleri vardır ve bu görevlerini harfiyyen yerine getirirler.
Amellerimizi
kaydederler ama nasıl kaydettiklerini tekrar edelimki bilemiyoruz, ama
kaydettikleri de bir gerçektir. Allah (c.c.) nasılki incir çekirdeğinin içine
kocaman bir ağaç ve meyvelerini yerleştirmişse, işte
bu da öyledir.
Yani bazı şeyleri
kavramak, anlatmak zordur. Mesela bir insanı, bir damla suyun beş milyonda
birinden yaratan Allah(cc), meleklerin kaydetme gücünü de yaratmaya kadirdir.
İnsan Allah'ın verdiği
akılla, demir ve maden yığını diyebileceğimiz füzeleri havada uçurup,
yıldızlara ulaşmaya çalışıyor. Ama Allah'ın indirdiği bir vahiyle Hz. Muhammed
yıldızların Ötesine yükseliyor.
"Allah insanlar
için bir rahmet kapısı açarsa, onu kapatacak kimse yoktur. Eğer Allah o kapıyı
kapatırsa onu da açacak yoktur." Bir başka ayette de; "Allah sana bir
zarar verecek olursa onu kimse engelleyemez, Allah sana zarar vermeyecek
olursa da sana kimse zarar veremez" buyuruluyor.[2]
Peygamberimiz
Aleyhissalatu vesselamda bir hadislerinde; "iyi bilki tüm insanlar sana
fayda vermek için toplamalar, Allah da faydayı sana yazmamışsa o faydayı
göremezsin; bütün insanlar sana zarar vermek için toplansalar, Allah da sana
zararı yazmamış ise kimse zarar veremez." buyuruyor.[3]
Allah (c.c.) kapılan
açarsa kapatacak yoktur, kapatırsa da o kapılan açacak olan yoktur; Bunu
hayatınızın her sahasına tatbik edebilirseniz etmelisiniz.
"O Allah herşeye
gücü yetendir, güçlüdür kuvvetlidir, hakimdir," "Ey insanlar!!
Allah'ın nimetlerini hatırlayın." Mesela içinizden fakir birisi;
"hocam Allah'ın bana verdiği bir nimeti yok demesin. Her nefes alışınız
bir nimettir. Ağzınıza su alıyorsunuz da bunu tatlı bir şekilde
içebiliyorsunuz, bu büyük bir nimettir. Bütün dünyanın yiyeceklerini alma
gücünüz olsaydı ama ağzınızın tadı olmasaydı ne yapacaktınız?
Mesela akıl nimeti:
Akıl nimetini ancak deli insanları gördüğümüzde anlayabiliyoruz. İşte bu bir
nimettir. Rabbim nimetlerin hatırlanmasını emrediyor. Her yazı yazışta, her
yemek yiyişte, her konumda elinizi ve elinizin kabiliyetini göreceksiniz. Her
elinizi gördüğünüzde de, Rabbimize şükretmek için elle ne yapılması gerekiyorsa
onu yapacaksınız.
Dil ile "çok
şükür ya Rabbi" diyeceksiniz veya İslam'ı anlatacaksınız.
Peygamberimizde; "Eğer bir kötülük görürseniz elinizle değiştirin, gücünüz
yetmezse, dilinizle değiştirin, dilinizle gücünüz yetmiyorsa kalbinizle
değiştirin." buyurmaktadır.[4]
Dikkat edilmelidir!
burada kalbimizle yapacağımız yalnız buğz degü değiştirmektir. Bu da nasıl
olur, mesela; o kötülüğü nasıl değiştırebılı-rim, nasıl engel olabilirim diye
düşünmekle olur.[5]
3- Ey
insanlar Allah'ın üzerinize olan nimetini hatırlayın. Allah'dan başka size
gökten ve yerden rızık verecek bir yaratıcı varmı? Ondan başka ilah (yaratan
yaşatan ve yöneten) yoktur. Nasıl oluyorda (küfre) çevriliyorsunuz.
"Allah'tan başka
yaratıcı var mı? "Yani bu gördüğünüz tüm nimetleri yaratan Rabbi'nizi
hatırlayın, ondan başka yaratıcı varmı? Yok! "O Allah sizi gökyüzünden de rızıklandırır, yeryüzünden de
" Yerden rızıklamyoruz da gökten nasıl nzıklanıyoruz acaba?Birincisi;
Allah (c.c.) bize hayat kitabı olan Kur'an-ı Kerim'i kast etmiş olabilir.
İkincisi;Yağmurların inmesini kastetmiş olabilir veya daha bizim
bilemeyeceğimiz, bilemediğimiz nimetleri kastetmiş olabilir.
O Allah'ın dışında
yaratıcı ve rızık verici yok, öyleyse Allah'tan başka yaratan, yaşatan, yöneten
yoktur. Allah'ın verdiği rızkı elimiz ile topluyor, dil ve diş ile öğütüyor,
mide ile kan haline getiriyoruz, can alıyoruz, onun rızkı ile görüyoruz,
duyuyor, yaşıyoruz ama buna rağmen; "Niye, nasıl oluyor da geri
(çevriliyorsunuz) gidiyorsunuz?"buyuruyor. Yani niye Allah'tan başka
ilahlara tapıyorsunuz? Niye onun kanunlarına sırt çeviriyorsunuz? Allah'ı ilah
ve yaratıcı kabul etmek demek, dil ile "La İlahe İllallah'ı" söylemek
değil, aynı zamanda bunula birlikte; Allah'ın koyduğu kanunların dışında,
insanoğlunun kendi uydurduğu kanunlarına uymamak, itaat etmemektir.[6]
4- Eğer seni
yalanlıyorlarsa (üzülme), senden önceki peygamberler de yalanlanmiştı. Bütün
işler ancak Allah'a döndürülür.
Allah (c.c.) bundan
sonra peygamberimize ve onun şahsında bizlere yöneliyor: "Eğer seni
yalanlarlarsa, senden önce de nice peygamberleri de yalanlamışlardı." Yani
sen, bu yalanlanma konusunda ilk değilsin. Musa'ya da İbrahim'e de, İshak'a da
Nuh'a ve diğer peygamberlere de iftira ettiler.
"Buna rağmen
ümitsizliğe düşme unutma ki neticede bütün işler Allah'a dönecektir." Sana
isyan edenlerde seni yalanlayanlarda Allah'ın huzuruna birgün gelecekler, sen
de geleceksin!
20. Asırda
Peygamberimize yapılan iftiralar, yalanlar aynen bizede yapılıyor ve
yapılacaktır. Bunların bir kısmı doğrudan hakaret ve yalanlamada bulunur ve
Kur'an'ın Allah'ın kitabı, Hz. Muhammed (s.a.v.)'in de peygamber olmadığını söyleyeceklerdir.
Bir kısmı da dolaylı
yoldan saldıracaklardır ve diyeceklerdir ki evet Kur'an Allah'ın kitabıdır ve
Peygambere inmiştir ama zamanla ilgilidir, sırf o zaman için ve Araplar için
inmiştir, bunlar da dolaylı kafirliktir.[7]
5- Ey
insanlar, şüphesiz Allah'ın va'di hakdir. Dünya hayatı sizi aldatmasın. Aldatıcı
(şeytan) sizi Allah'la aldatmasın
"Dünya hayatının
insanı aldatması" şöyle olabilir: İnsanlar öylesine imkanlar içinde
oluyorki, bunları kaybetmek istemiyor. Bu gün insanlarımızm yanlış bir
düşüncesi vardır; sanki İslam gelince onlar]n bir kısım imkanları ellerinden
alınacaktır. Doğru, küfür ve haram şeyler elinden alınacaktır ama İslam'ın
gelmesiyle bu insan o kadar mutlu olacaktirki, eski günlerini hiç aramayacaktır
bile.
Dünyanın inşam
aldatmasının bir başka şekli de şudur; Dünyada durumu iyi olanın, ahirette de
durumu iyi olacaktır, şeklinde bir kanaat vardır. Rabbim buna da cevap veriyor.
"Bu dünya hayatı sizi aldatmasın. Aldatıcılar sizi Allah hakında da
aldatmasın. "Bu nasıl olur?"
Hani genelde Müslüman
toplumlarda olur, denir ki; Allah Gafur'dur, Rahim'dir, affedicidir, gazabı çok
değildir, rahmeti daha çoktur. Buna hepimiz iman ediyoruz.
Şimdi tüm pislikleri
işlemiş, İslama hiçbir faydası olmamış bir adama, ahiret veya azabını
anlatınca, hatırlatınca!!, "Allah affedicidir hocam! diyorlar. İşte bu ayeti
kerimede anlatılan budur. "Allah (c.c.) tövbe edenleri ve kendilerine
yönelenleri affedecektir," yoksa herşeyi Allah'a havale etmek ve hiçbir
faaliyette bulunmamak gibi birşey yoktur, kabul edilmeyecektir.[8]
6- Çünkü
şeytan size düşmandır, si/de onu düşman edinin. Şeytan kendi taraftarların,
ancak ateş ehlinden olmaları için çağırır.
"Bu vesveseleri
veren genelde şeytandır ve o şeytan da sızın amansız bir düşmanınızdır."
Çünkü hazreti Adem'e secde etmemesinden dolayı, Cennetten kovulan şeytan,
intikamını onun çocuklarından almak için Hz. Adem'den bugüne kadar çalışıyor.
"Siz de onu
düşman kabul edin! Cehennemlik olsunlar diye o kendi taraftarlarını davet edip
durur "Sakın onların yanında olmayınız" buyuruyor Allah (c.c).[9]
7- Kafirler
için şiddetli azap vardır. İman edip salih ameller işleyenlere gelince onlar
için mağfiret ve büyük mükafat vardır.
Ameli salih demek sadece
oruç tutmak namaz kılmaktan ibaret değildir. Evet bunlarda amel-i salihtir
ancak yeterli değildir; Amel-i salih herşeyimizin İslam'a uygun olması
demektir.
Her amelimiz ve
niyetimiz İslam için olsun. Mesela; Bir adam ev yaptı ve kendisi için bir
pencere açtı sordular; "bu pencereyi niye açtın?" adam; "ışık
gelsin diye açtım"dedi. Eğer o adam, "pencereyi ezan sesini duymak
için açtım" deseydi hem ışık gelirdi, hem ezanı duyardı, böylece de sevap
kazanırdı.
Yani amel-i salih çok
geniştir. Her yere ulaştırabiliriz.[10]
8- Kötü işi,
kendisine süslenen, sonra onu güzel gören kimse mi (işi güzel olan kişi gibi
olacak)?. Şüphesiz Allah dilediğini sapıtır, dilediğine hidayet verir. Nefsin
onlar üzerine hasretle gitmesin (üzülmesin), şüphesiz Allah onların
yaptıklarını bilir. Ameli kendisine süslenip güzel gösterilenlerden bahsediyor
Allah (c.c). Hani kafirler vardır, biz de hayret ederek kendi kendimize deriz
ki; yahu bu kadar hak açık ve ortadayken, bu adamlar hala niye diretiyorlar,
niye direniyorlar?
Allah (c.c.) cevabını
veriyor: "Onların yaptığı o kötü ameller kendilerine süslü
gösterilmiştir! Yani kafirler yaptıkları işin güzel olduğuna inanırlar. Şimdi
bu adamlar yaptıkları işlerin iyi olduğu, aşılandığı, öyle öğretildiği için, o
işler onlara güzel gösterilmektedir, güzel görünmektedir. Mesela; sigara içmek
zararlıdır ama, tiryakilerin vücudu artık ona alıştığı için o sigarayı güzel görürler,
ondan ayrılamazlar, hatta savunurlarda.
Peki bunları bu
haldemi bırakacağız? Bunları bu halde bırakmak insanlık değildir. Onları bir
anda bu bataktan çıkarmak da zordur. Evvela o adamı çevresinden ayıracaksınız.
Böylece o size alışacaktır ve İnşallah giderek Müslüman da olacaktır.
Ama öldürmek netice
verici yol değildir. "Allah dilediğini delalette kılar, dilediğini
hidayette kılar." bunun manası çok derindir. Kur'an'da da çok geçer. Ama
bunu okuyunca zannetmeyinki, kafir küfründen dolayı, mü'min de imanından
dolayı hesaba çekilmeyecek.
Yani Allah böyle
yapmış insanların ne günahı var diyebilirler. Bunu daha önce açıklamıştık.
Allah (c.c.) kanun koymuştur, bunlardan birisi de tabiat kanunudur. Allah bize
sıhhat vermiştir ve bir kanun koymuştur; kış gününde hasta olmamak için;
yemeğimize dikkat etmek, ayrıca sıkı giyinmek gerekiyor. Bu bir tabiat
kanunudur. Bu kanuna riayet eden insan hastalanmaz, ama bir insan buna uymak
istemezse ve kış gününde yazlık elbiseyle dolaşmaya kalkarsa sabahleyin rahatsız
olur. Şimdi diyoruz ki hastalığı verende Allah, sıhhati verende. Hidayeti
verende o, sapıklığı, dalaleti veren de O'dur. Sana iman verdim, sen şöyle geç,
sen Yahudisin sen böyle geç, sende Hristiyansın sen de şöyle geç öyle
demeyecektir.
Allah (c.c.) Rabbim
bizlere akıl vermiş, bu akla göre hareket edersen mü'min olursun, bu aklın
kabulünü emrettiği vahyin dışına çıkarsan kafir olursun. Çıplak gezersen hasta
olursun, giyinik gezersen hasta olmazsın. Bu tabiat kanununa riayet edersek
hasta olmayız, eğer riayet etmezsek hasta oluruz. Şimdi burada tabiat kanununu
da Rabbim koyduğu için hastalığı da sıhhati de veren O'dur.
İşte imanda öyledir,
aklımızı ve kulaklarımızı gözlerimizi vahye kapatırsak, Kur'an'ı görmezsek,
tabiki sapıtırız ve kafir oluruz ki, işte buda Rabbimin kanunudur ve buna göre
Rabbim bizi kafir yapmaktadır. "Öyleyse ruhun onlar hakkında bir takım
üzüntülere dalarak yıpranmasın. Allah onların ne yaptıklarını biliyor."
Yani şu şöyle oluverseydi, bu böyle oluverseydi, şu Müslüman oluverseydi diye
dert edinme. Bir başka ayette de; "Sen neredeyse kendini helak
edecektin" buyuruyor Rabbim.
Yani kafirler için
gece gündüz üzülmeyeceğiz, onların imana gelmesi için çalışıp gerisini Rabbime
bırakacağız. Ama bizler üzerimize düşeni yapmıyoruz henüz. Peki nasıl yapalım?
Hani ilk başlayan sûrelerde geceleri Allah kelamından okuyup, gündüz bunu nasıl
uygulayayım diye plan kurmamız gerektiği bildiriliyordu. İlk nazil olan
ayetlerde surelerde bu vardı. (Bakınız Müzzemmit sûresi)
Biz de düşünüyoruz geceleri,
ama neyi? filan senedin, çekin kanşı-lığı çıkacakmı, batacakmı? Bunları
düşünüyoruz. Bunları düşünmeyelim demiyoruz. Ama birinci derecede dinimizi
düşünelim, ikinci derecede işimizi düşünelim.[11]
9-
Rüzgarları gönderip bulutu kaldıran Allah'dır. Onu ölü bir beldeye sevkederiz
de onunla öldükten sonra yeryüzünü diriltiriz. İşte (ahiretteki) dirilişde
böyledir. "Rüzgarları gönderen Allah'tır." Hayır rüzgar öyle hareket
etmez, tabiat kanununa göre şöyle, şöyle olursa hareket eder, diyebilirler
Doğru bu bir kanundur, ama bu kanunuda koyan Rabbirndir.
"O rüzgarlar da
böyle bulutlan önüne alıp gidiyor. Biz onunla ölü arazileri, ölü
toprakları suluyoruz.(öldükten sonra
o toprağı da diriltiyoruz."
Hani kış mevsiminde
her taraf ölü gibidir. Ama bahar ayında bir rüzgar eser ve bu rüzgarla birlikte
gelen bulutlarla birlikte yağmur düşer ve çiçekler, ağaçlar yeşerir, açarsa;
işte ahirette de diriliş aynen öyle olacaktır. Bu dünyada görüp duruyoruz.
İşte; "Ölülerin dirilmesi de böyle olacaktır."[12]
10- Kim izzet
istiyorsa, (bilsinki) izzetin hepsi Allah'a aittir. Ona güzel kelimeler
yükselir, onuda salih amel yükseltir. Kötülükleri planlayanlara gelince, onlar
için şiddetli bir azap vardır. Onların planı mahvolur.
Herkes, yücelik
sahibi, izzet sahibi olmak ister Allah (c.c) buyuruyor ki; "Kim izzet
istiyorsa İzzetin tamamı Allah'a aittir." Şeref, büyüklük, mülk ve otorite
Allah'a aittir. İnsanlar da mülk ve otoriteyi şan ve şerefi isterler ama
Allah(cc) Azizdir. Yani herşeye gücü yeten şan ve şerefi veren odur.
Öyle ise insanlar da
izzeti, şan ve şerefi istiyorlarsa; Allah'ın kitabina sarılmalıdırlar.
"İzzet, Allah'a Rasülü'ne vede mü'minlere aittir." Aziz olan Allah'ın
kitabına sarılanlar da izzet sahibi olurlar. Allah Rasülü Aleyhisselatü
Vesselam buyuruyorki; "Rızkım Mızrağımın göl-sesi altındadır. Zillet
meskenet ve aşağılık da benim sünnetime muhalefettir!"[13]
Bizlerde millet
olarak, Allah Rasülü'nün sünnetine muhalefet ettik, kitabına isyan ettik ve
aziz iken, zelil duruma düştük. Ne yazık ki, bu günlerde bütün dünyada
Müslümanların durumu bu olduğu için, bizlere acıyan, ağlayan yoktur. Ama Allah (c.c.) vardır ve O bize yeter.
Allah'ın kitabına
sımsıkı sarılırsak yine eski izzetli günlerimize kavuşacağız.
Artık kominizim,
kapitalizm kavgası değil, bundan sonra İslam nimetiyle şereflenmenin zamanı
gelmiştir ve müslümanlar kafirlerin oyuncağı olmayacaktır inşaallah. Adamlar
Malta'da biraraya gelip bunları görüşmektedirler.
Allah'ın aziz kitabına
sarılmaya başlayınca, düşmanda sizi dikkate almaya, hesaba katmaya başlıyor
demektir.
Allah (c.c.) bize
yönelerek buyuruyor ki; "Güzel kelimeler Allah'ın katma yükselir."
Bazı tefsirlerde bu güzel kelimelerin "Lailahe illallah" olduğu ve bu
doğrultuda söylenen sözlerin Allah katına, yükseleceği bildiriliyor, ancak; "O
güzel sözler, Amel-i salih ile Allah'ın katma yükselir."
Yani "annem ve
babamı çok severim" diyen birisinin, anası evde açlıktan ölüyorsa,
kendiside ilgilenmiyorsa, buna sevmek denemez. Halbuki bunları söylemeden, ana
babasını gül gibi yaşatsa, bunları söylemeye gerek yoktur. Bu aynı zamanda anne
ve babayı sevdiğine işarettir.
Bunun gibi,
"Allah yolunda cihat; şöyledir, böyledir" demek yeterli değildir.
"Hadi öyleyse buyur cihada" dendiği zaman mazeret söylememek
gerekir.
Doktor! doktor!
demekle hastalık iyileşmez, ancak doktorun yanına gidip muayene olmak
gereklidir. Yani sözler mutlak suretle bu dünyada fiiliyata geçmelidir. Sözün
fiile dönüşmesi şarttır.
Süfyan-ı Sevri (r.a.)
diyorki;
-"Söz kabul
edilmez,amel olmayınca, amel kabul edilmez ihlas olmayınca." Yani
halisane ibadet etmelidir, amel etmelidir, dünya menfaati için amel
edilmemelidir.
-"İhlas da kabul
edilmez sünnete uygun olmayınca" mesela gösterişsiz ve halisane namazı
kıldınız ama dediniz ki; "nasılsa vaktim bol, ben dört rekatlık farz namazı
114 rekat kılacağım!" Böyle olmaz. Sünnete uygun olmalıdır.
Güzel amelde güzel
sözle değer kazanır. Bir takım insanlarda vardırki, onlarda hep kötülük
tuzakları kurarlar, kötülük konusunda hileler düşünürler, onlar hakkında azab
vardır.
Onlar Müslümanlar
hakkında ne kadar tuzak kurarlarsa kursunlar, plan hazırlarlarsa hazırlasınlar
bir gün gelir o tuzakları bozulur, boşa gider." Günümüzde Müslümanların
aleyhinde dünyanın neresinde tuzak kurarlarsa kursunlar, biz tuzak peşinde
koşmayalım, eğer Peygamberimiz; "bu kafir bu tuzağı kuruyor onu bozayım,
şu kafir de şu tuzağı kuruyor, onu bozayım" diye tuzaktan tazağa koşsaydı,
tebliğini sunmaya vakit bulamazdı.
Bu günde Müslümanlar
kafirlere cevap yetiştirmek İçin yarışmaktadırlar. Halbuki Efendimiz bir sûre
veya ayet arzediyor, kafirler de; kamuoyu dedikleri odaklarda onu tartışıyor ve
onları nasıl yok ederiz diye düşünüyorlardı.
Günümüz Müslümanları
da böyle kendi tebliğlerini sunmalıdırlar. Müslümanlar tepki insanı değil, etki
insanı olmalıdırlar.[14]
11- Hemde
Allah sizi topraktan, sonra nutfeden yarattı. Sonra sizi çiftler halinde kıldı.
Hiçbir dişi onun bilgisi olmadan hamilede kalamaz doğuramazda. Yaşayan birine
ömür verilmesi de ömründen eksiltilmesi de bir kitapdadır (Levhi mahfuzdadır).
Şüphesiz bu, Allah'a çok kolaydır.
Allah(c.c) bazı ayeti
kerimelerde; ecelin uzamayacağını ve kısalmayacağmı ifade eder. Birde
televizyonda, radyoda, gazetelerde duyu-yoruzki; "bazı çalışmalar
neticesinde 30-40 yıl önce lyaş ile 7yaş arası çocuklarda şu kadar ölüm olayı
vuku bulurken, artık bu Ölüm olayları şu oranda azalmıştır." Bu söz yanlış
değildir. Doğrudur. Ayrıca küfrü de gerektirmez. Çünkü Rabbim her hastalığın
şifasını, ilacını indirmiştir.
Allah (c.c) şu şu
şartlarla riayet edilirse filan senede teknoloji şu seviyeye gelecektir ve.
çocukların ömrü uzayacaktır demektedir. Yani çocukların ömrü 6 sene yazılıp da
sonra uzatılmış değildir, demekki önceden 60 sene olarak yazılmıştır.[15]
12- İki
deniz birbirine denk olmaz. Bu tatlıdır, harareti keser ve içimi hoştur. Şu ise
tuzludur, acıdır. Hepsinden taze et yersiniz ve giyeceğiniz süs eşyası
çıkarırsınız. Allah'ın lutfûndan (nasibinizi) aramanız için gemilerin denizi yararak
gittiğini görürsün, olurki şükredersiniz.
13- Geceyi
gündüzün içine katar, gündüzü de gecenin içine katar. Güneşle ayı emri altına
aldı. Herbiri belirlenmiş bir zamana kadar akıp gider. İşte bunları yapandır
sizin Rabbiniz. Mülk onundur. Ondan başka dua ettikleriniz ise bir çekirdek
zarına bile sahip değildirler.
14- Eğer
onlara (putlara) dua ederseniz, onlar duanızı işitmezler. Işitsele'r bile, size
cevap veremezler. Kıyamet gününde şirkinizi inkar ederler. Herşeyden haberdar
olan (Allah) gibi sana haber veren olmaz.
İnsan, bilindiği gibi
bir baş ağrısına bile müdahale edememekte, saçının, tırnağının uzamasına bile
engel olamamaktadır. Ama bu özelliklerdeki bir adam kalkıp; ben size ilah
olacağım, emredeceğim diyor. "Geceyi gündüzü, ayı güneşi denizleri, deniz
içinde yiyecek, giyecek süs eşyaları yaratıp sizin emirlerinize veren Rabbinizi
bırakıp da bir adamamı tapıyorsunuz, onların emirlerine mi uyuyorsunuz?
kendilerine taptıklarınız ise bir çekirdek kabuğuna bile sahip değildir."
Daha öiıce söylemiştik,
bir put diye tapılan taşlar var, birde o taşları ve kanunları yapan insan
putjarı var, insanlar var ki bunlara da tapılıyor.
Allah (c.c) onları
tarif ederken; birini çağırdığınızda size cevap vermeyeceğini, ama diğerinin
ise hiç duyamayacağını işaret etmektedir. "Eğer onları çağırırsanız
çağırmanızı işitmezler, duymuş olsalar bile cevap veremezler."
Günümüzde de ölmüş
gitmiş adamlara ibadet edilmekte tapılmak-tadır. O olsaydı şöyle olurdu, o
olsaydı böyle olurdu diyorlar, ama o adamın birşey duyduğu yok, duysa da cevap
veremez.
Ayrıca;
"Kıyamette tapan ve tapılanlar, birbirlerinin fazla azap çekmesi için bir
araya gelecekler" o günlerde o kafir insanlarla cedelleşmemek, için, bu
günlerde aklımızı başımıza alıp, Allah'ın emrettiği gibi yaşamak gerekiyor.
Nahl suresine bu konu için bakınız.[16]
15- Ey
insanlar, Allah'a muhtaç olanlar sizlersiniz. Allah ise zengindir, öğülmeye
layıktır.
İnsanlar trilyoner
olduğunu söylemektedirler. Trilyoner ne demektir? Paraları şu kadar olan şu
kadar yeri dolduran demektir. Halbuki o parayı Allah'ın mülkünde kazandın,
Allah'ın verdiği akılla, Allah'ın ağacından yapılmış kağıda çizdin, bastın ve
onları bir yere yığdın. Kendini zengin zannediyorsun.
Her geçen gün
ihtiyarlıyorsun ve vücut zenginliğin gitgide kayboluyor, buna mani olamazken
zenginlik ne demektir ki? "Zengin olan ve övülmeye layık olan da
Allah'tır" "Allah dilerse sizi yok eder ve sizin yerinize bir başka
millet, bir başka insan yaratır. Allah için bu pek zor değildir." Şair
şöyle demiş;
"Cümle fani sürer
fenada safa
-Deften nakşı
"Entüm-ülfukara"
Sinan Pasa
Çiçekler soluyor,
güzeller ölüyor. Buda bize herhalde Allah'a muhtaç olduğumuzu gösterir.[17]
16- Eğer
dilerse, sizi giderir ve yeni bir halk getirir.
17- Allah'a
göre bu güç bir iş değildir.
18- Hiçbir
günahkar başkasının günahını yüklenmez. Yükü ağır olan onun taşınması için
(başkasını) çağirsa en yakını bile olsa, ağırlığından birşey yüklenmez. Sen
ancak görmeden Rablerinden korkanlan ve namazı dosdoğru kılanları uyarırsın.
Kim temizlenirse kendisi için temizlenir. Dönüş Allah'adır.
Devam eden ayet, İslam
Hukukunun bir kaidesidir. Bilindiği gibi suçun şahsiliği meselesi vardır.
"Hiç bir kimse bir başkasının suçundan dolayı cezalandırılmaz (herkez
kendi suçundan dolayı cezalandırılır)" Bu Ahirette de böyledir, İslam
hukukuna göre dünyada da böyledir.
Günümüz hukukunda da
kural böyledir ama tatbikat böyle değildir. Sırtında ağır yükü olan kimse
yükünü taşımak için başkasını çağirsa, o bile kabul edilmez, herkes kendi
yükünü taşıyacaktır. En yakın akrabası bile olsa.[18]
19- Görenle
görmeyen bir olmaz
20-
Karanlıklarla aydınlık (bir olmaz)
21- Gölge
(serinlik) ile sıcaklık (bir olmaz)
22-
Dirilerle ölüler bir olmaz. Şüphesiz Allah dilediğine işittirir. Sen
kabirdekilere işittiremezsin.
"Görenle, kör
olan (bu dünyada bile) bir değildir." Burada kastedilen rnü'min insan ile
kafir olan insandır.
"Karanlıkla, aydınlık
da bir değildir," gölge ile yakıcı sıcak da bir değildir. "Nasılki
bunlar bir değilse; küfürle imanda bir değildir. Cennet ile Cehennemde bir
değildir.
"Ölülerle diriler
de bir değildir. Allah dilediğine işittirir. Ama işittirmedi, Habibim sen de
kabirlerde olanlara işittiremezsin", kabirlerde olanlar derken; İmansızı,
kafiri Ölmüş kabul ediyor Rabbim! ve o anlamda söyleniyor.
Hani M. Akif Merhum
"Ey dipdiri meyyit" diyor. Yani ey ayakta gezen ölü.
-Ey dipdiri meyyit iki
el bir baş içindir -Davransana elde senin başda senin."
Rabbim burada
imansızları canlı cenaze olarak kabul ediyor ve onların duymayacağını duysa
bile inanmayacağını söylüyor.
Dünyaya kapalı,
Allah'a açık olan âmâ kardeşlerimizin gözleri, geçici bir zaman içinde
dünyanın güzelliklerini göremezler. Ama Allah'ın bütün nimetlerini gördükten
sonra bu sanat eserlerinin yaratıcısını inkar edenler, "Allah benim
hayatıma karışamaz" diyenler gözleri kör(âmâ) insanlarımızdan daha
zarardadırlar.
Gönlü kör olanların
ürettiği sistemler, karanlıklar gibidir. Eyleme geçen düşünceleride insanların
kanına, gözyaşına, yangınlara, yıkımlara, sürgünlere sebep olmaktadır.[19]
23- Sen
sadece bir uyarıcısın.
24- Şüphesiz
biz seni, hak ile müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. İçlerinde uyarıcı
olmayan hiçbir ümmet yoktur.
25- Eğer
seni yalanlıyorlarsa, senden öncekileri de yalanlamışlardı. Onlara elçileri
beyyinelerle, sahifelerle ve aydınlatıcı kitapla gelmişlerdi.
26- Sonra o
kafirleri yakaladım. Benî inkar nasılmış (gör).
Gelin Kur'an'm
aydınlığında, İslamın gölgesinin serinliğinde, gönül gözlerimizi açarak cennete
doğru yürüyüp dünyamızı cennet eyleyelim.[20]
İnsanlara, Kur'an'ın
gösterdiği şekilde cenneti müjdeleyelim. Cennete doğru koşmayanları, cehennemin
yakalayivereceğini duyuralım.
"Kimse diğerinin
günahını yüklenmez" ayeti okunurken hristiyanla-rın; "Hz. Adem'in
işlediği ilk günah hepimizin boynundadır," "Hz İsa kendini hepimiz
için feda etmiştir" safsatası da reddedilmektedir.
Aynı zamanda,
papazların çocukları vaftiz yapmasının, yaşlıların günahını çıkartmasının
anlamsızlığını ortaya koyar.[21]
27-
Görmedinmi? Allah gökden bir su indirdi. Biz onunla renkleri ayrı ayrı birçok
meyveler çıkardık. Dağlardanda beyaz, kırmızı ve karga siyahı yollar yaptık.
28-
İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da böyle çeşitli renklerden olanlar
vardır. Kullarından ancak alim olanlar, Altah'dan korkar.
Şüphesiz Allah herşeye
gücü yetendir,
bağışlayandır.
Allah (c.c.) şimdi bu
ayetlerde gökten su indirdiğini ve yeryüzünde rengarenk çiçekler ve meyvalar
yarattığını bildiriyor. Dağlarda yollar verdiğini hayvanlardan yiyecek içecek
temin ettiğimizi ve o hayvanlarında rengarenk olduğu konusunda bilgi verdikten
sonra bize "Allah'tan ancak alimler korkar" diyor. İmansızlar
zannedersinizki korkmazlar. Hatta derlerki; "Allah varsa beni dövsün, bana
vursun."
Şunu unutmamak
gerekirki aslandan ceylanlar korkar, sinekler hiç korkmazlar, hatta sinek,
aslanın sırtına gözüne v.s. konar. Ceylan korkar, çünkü ceylanlar aslanın ne
olduğunu, nasıl güçlü olduğunu bilmektedir.
Kafirlerin korkmaması
ise, sinek tabiatlı oluşlarındandır. Alim derken burada sadece hoca dediğimiz
insanlar kastedilmiyor. Tüm mü'minler kastediliyor, çünkü herkes bildiğinin
alimidir, hocasıdır. Allah (c.c.) "Rahman" ve "Kahhar'dır."
Allah'tan korkuyoruz
derken; hani çocuk annenin tokadından korkar da yinede Annenin kucağına gelir
ya, işte o korkmayı kastediyoruz. Sevdiğimizin sevgisini yitirme korkusu gibi
bir korku.[22]
29-Allahın
kitabını okuyan takip edenler,namazı dosdoğru kılnlar,onlara verdiğimiz rızkdan
gizlice ve açıktan infak edenler asla zarar etmeyen bir ticareti umarlar.
30- Çünkü
Allah onlara mükafatlarını verecek ve lutfundan fazlasıyla verecek. Çünkü O
bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.
Rabbim her iki tür
vermeyi de zikrediyor, ama önce gizli vermeyi zikrediyor, çünkü asıl olan gizli
vermektir ama başkasına da örnek olmak için açıktan vermek de zikredilmiştir,
bunun zararı yoktur. Bu tür ticareti yapanlar, Allah katında asla zarara
uğramayacaklardır. Bunu Allah (c.c.) bildiriyor. "Bunlar asla zarara
uğramayacak bir ticaret umarlar."[23]
31-
Kendinden öncekileri tasdik etmek üzere sana vahyettiğimiz bu kitap, hakkın ta
kendisidir. Şüphesiz Allah, kullarından haberdardır, herşeyi görendir.
32- Sonra
kitabı, kullarımızdan süzüp seçtiklerimize miras kıldık. Onlardan bir kısmı
kendine zulmeder, bir kısmı ortada gider, bir kısmı da Allah'ın izniyle
hayırlarda yarış yapar. İşte büyük lütuf
budur.
Demekki Müslümanlar
burada üçe ayrılıyor. Birincisi; orta yoldakiler, sevabıyla günahı denk
olanlar, faydası olan ibadetleri yapanlar. Birde bazı şeyleri yapmakla birlikte
isyan içinde olanlar var. En son olarak da, tüm. vaktini dinine ayıran insanlar.
Bizler üçüncü grupta olan insanlar olmalı ve tüm imkanlarımızı bu
yolda harcamalıyız.
Araf suresi 164 üncü
ayetinde mü'minleri iki guruba ayırır: Nemelazımcılar ve mücahitler Her iki
ayettede mücahitlerin mükafatı anlatılır. Nemelazımcıların akibeti belirtilmez.
Ancak Araf suresinde 46. 48.Cİ ayetlerde anlatılır. Rabbim bu grub için
buyuruyorki;[24]
33-
Girecekleri yer Adn cennetleridir. Orada altından bilezikler ve incilerle
süslenirler. Onların orada elbiseleri ipektendir.
34-
(Cennette şöyle ) derler; "Bizden üzüntüyü gideren Allah'a hamdolsun,
şüphesiz bizim Rabbimiz bağışlayıcıdır, şükrün kanşılı-ğim verendir.
35- "O
(AHah)ki. lütfundan bizi, daimi ikamet edilecek yurda yerleştirdi. Orada bize
yorgunluk dokunmaz, bize orada usanmakda
gelmeyecekdir"
(diyecekler)
36-
Kafirlere gelince, onlar için de cehennem ateşi vardır. Hüküm verilmezki,
ölsünler. Cehennemin azabından birazcık bile onlara hafifletilmez. İşte her
kafir nankörü böylece cezalandırırız.
37- Onlar
orada; "Rabbimiz, bizi çıkarda yaptığımızdan başka salih amel
yapalım" diye feryad ederler. Size orada (dünyada), düşünecek olanın
düşüneceği kadar ömür vermedik mi? Hem size uyancı da geldi. O halde tadın
(azabı) zalimlere hiçbir yardımcı yoktur.
38- Şüphesiz
Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. Elbette o göğüslerin içindekini
bilendir.
Bir hadisi şerif de
zikredildiğine göre, Hz. Adem'in ilk sözü "Elhamdülillah" olmuştur.
Mü'minlerinde Cennette söyleyeceği söz "Elhamdülillahtır." Biz bunu
şimdiden dünyada söylemeye alışalım.
Bundan sonra devam
eden ayetlerde Allah(cc), cennetin özelliklerini veriyor. "O cennette
yorulmak yok, bıkmak da yok."
Engüzel yerler bizlere
verilse bıkarız, bıkmak vardır bu inkar edilemez. Ama Cennette bıkmak, usanmak
yoktur.
Bu aslında bu dünyada
da vardır. Mesela adamın biri iyi bir ressamdır, çok güzel resim yapmıştır.
Ona bir müddet bakarsınız, sonra bırakırsınız. Çünkü bıkarsınız, ama hanımınıza
10 yıl 30 yıl 50 yıl bakarsınız da bıkmazsınız. Niye? çünkü onu Rabbim
yaratmıştır da onun
için.
İnsan yapısı ile Allah
yapısı arasındaki farkı böylece düşünün. Kanunlar da hukuk da böyledir; insan
yapınca daha ikinci gün derki; "yahu şurada hata ettik" Allah'ın
yaptığında ise» bir değişiklik bulamazsın.[25]
39- O ki
sîzi yeryüzünde halife kıldı. Kim inkar ederse, inkarı kendi zararınadır.
Kafirlerin inkarı, Rableri katında ancak gazabı artırır. Kafirlerin inkarı
ancak hasarı artırır.
"Yeryüzünde sizi
halifeler kıldık." Halife denilince bizi şartlandırdılar, zannediyoruzki
süklüm büklüm bir adam.
Halbuki Kur'an ve Sünnet'e
göre halife; Allah'ın kanunlarını yeryüzünde yürürlük halinde kılan heyetin
başkanı demektir. O, devlet başkanıdır.
Bizi de yeryüzüne
halife olarak indirmiştir. Bu görevimizi ifa etmezsek, Allah'ın mülküne bir
zarar vermiş olmayız. Kafir olan kendisine zarar vermektedir. Kafirin küfrü,
Allah'ın gazabını arttırmaktan başka bir zarar yapmaz. Kendisi için Rabbin'in
mülküne bir zararı olmaz, olsa olsa zararı kişinin kendine olur.
Rabbim bundan sonra o
zamanın müşriklerine hitapla diyorki;[26]
40- Deki:
"Allah'dan başka dua ettiğiniz putlarınızı gördü-' nüzmü? Yeryüzünde neyi
yaratmışlar bana gösterin. Yoksa onların gökyüzüne ortaklıklarımı var? Yoksa
onlara bir kitap vermişizde ondan bir delil üzerindemi bulunuyorlar? Hayır, o
zalimler birbirlerine ancak aldanma va'dediyorlar.
İnsanlar yaratamaz,
ancak Rabbim'in arzında, Rabbim'in verdiği akılla, Rabbimin yarattığı
elementleri bulabilirler, bunları birleştirebilirler, keşifler yapabilirler.
Kuşlar olmasaydı, bizler kuşları göremeyecek olsaydık, henüz uçamıyor
olacaktık, yani uçak yapma fikri gelişmeyecekti. Demekki örnek de Rabbimiz
tarafından veriliyor. Yaratılan, yaratan tarafından yönetilir.[27]
41- Şüphesiz
Allah, gökleri ve yeri yok olmasınlar diye tutuyor. Eğer bu ikisi yok olmaya
doğru giderlerse, Allah'dan başka hiçbir kimse onları tutamaz, şüphesiz O
Halimdir, Gafurdur.
Çağın teknolojisini
yönlendiren o güçlü devletler kasırgalar depremler su baskınları karşısında
aciz kaldıklarını görüyorlar. Gökyüzüne ve yeryüzüne çekim kanununu koyan
Allah, birgün o kanunu iptal ederse, kıyamet olur.[28]
42- Bütün
güçleriyle Allah'a yemin ettiler, eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse
ümmetlerin en birincisinden daha doğru yolda olacaklar. Kendilerine uyarıcı
gelince, onlara nefretten başka birşey artırmadı.
43- Yeryüzünde
büyüklük taslamaları ve kötü tu/ak kurmaları sebebiyle (nefretleri arttı).
Halbuki kötü tuzak sahibini yakalar. Onlar, öncekilerin başına gelen yasadan
(azapdan) başkasının» gözetirler? Sen Allah'ın yasasında değişiklik bulamazsın
ve Allah'ın yasasında bir sapma bulamazsın.
44- Yeryüzünde
dolaşıp kendilerinden öncekilerin akibeti nasıl olmuş görmezlerini? Halbuki
onlar bunlardan daha güçlü idiler. Göklerde ve yerde hiçbir şey Allah'ı aciz
bırakmaz. O herşeyi bilen, herşeye gücü yetendir.
45- Eğer
Allah insanları yaptıkları yüzünden azapla yakalayıver-seydi, yeryüzünde hiçbir
canlı bırakmazdı. Ancak belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri gelince
(gerekeni yapar) şüphesiz Allah, kullarını görmektedir.
Mekke'li insanlar,
Medine'li yahudilerin geçmiş zamanlarda peygamberleri yalanladıklarını ve
öldürdüklerini duyduklarında, yemin ederek öyle bir peygambere inanmada öne
geçeceklerini söylemişler ama peygamber efendimiz gönderilince hemen inkara
yönelmişler.
İnkâra yönelmelerinin
sebepleri;
1- Kasas suresinde ifade edildiği gibi
peygamberi inkarlarının sebebi; dünyevi çıkarlarının elden gitmesidir.
2- Peygamberimizin bir yetim ve fakir olması
nedeniyle peygamberliğin varlıklı ve güçlü, kuvvetli, arkası olan insanlara
verilmesini beklemeleridir. Zuhruf suresinin otuzbirinci ayeti bunu bize haber
vermektedir.
Hz. Ali; "O
söyleyene bakma, söylenene bak" diyor
Yarasanın ışıktan,
sineğin gülden kaçması, nefret etmesi gibi kafir de, İslamdan ve müslümandan
nefret eder.
İnsanların beyinlerine
örümcek ağları örenler ve geçimini bundan sağlayanlar, kölelik ağlarını kıran,
kula kul olmayı yasaklayan, İslama karşıda tuzak kurarlar. Ama kötü tuzaklarına
kendileri yakalanırlar.
İslamın aleyhine yaptıkları
hertürlü yayın, konferans, seminer, brifing, açıkoturum, Müslümanlığın ilgi
odağı olmasına ve yayılmasına sebeb olmaktadır.
Peki Allah bu
zalimleri niye helak edivermez? Allah "Halimdir", suçların cezasını
erteler. Tevbe fırsatı tanır.
Bütün insanların
Allah'ın kulu olduğunu hatırlatarak sure sona eriyor. Bizler, o kulluğa layık
olalım inşaallah.[29]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/343-344.
[2] En'am 17, Yunus 107
[3] TirmiziKıyamet 59
[4] Müslim İman 78
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/344-347.
[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/347-348.
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/348.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/348-349.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/349-350.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/350.
[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/350-352.
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/352-353.
[13] Buharı cihad 88
[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/353-355.
[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/356.
[16] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/356-358.
[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/258-259.
[18] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/359-360.
[19] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/360-361.
[20] Ayrıca bak: zümer 9
[21] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/361-362.
[22] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/362-363.
[23] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/364.
[24] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/364-365.
[25] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/365-367.
[26] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/367-368.
[27] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/368-369.
[28] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 6/369.