ŞUARA SURESİ 2

 


ŞUARA SURESİ

 

"Şuara suresi"; Şairler suresi demektir. 224. ayetinde şairlerin iyileri ve kötülerinden bahsettiği için bu adı almıştır. Mekke'de nazil olmuş­tur. 227 ayetten meydana gelir.[1]

 

1- Ta-Sin-Mim.

Bu sureye besmeleden sonra üç harfle başlanıyor: "Ta, sin, mim" Kur'an'da bazı surelerde görüldüğü gibi, bu sureye de bu harflerle baş­lanıyor. Allah (c.c.) şunu demek istemektedir. Bu Kur'an'ı Kerim Arap dili ile indirilmiştir ve şu harflerden meydana gelmektedir. Bu Kur'an Peygamberin uydurduğu birşey diyorsanız, buyurun Arapçayı da bili­yorsunuz, buyrun bir Kur'an da veya bunun bir benzerini de siz yapınız. Bunlar müfessirlerin fikirleridir ki bizde onlar gibi Allah-ü Alem diyoruz ve tefsirimize geçiyoruz.[2]

 

2- Bunlar apaçık açıklayan kitabın ayetleridir.

Anlaşılması zor değildir, kim okursa mutlaka kendisinden birşeyler bulur. Bunlar Peygamberin kendi sözü değildir. Yani dinlerken bunları düşünerek dinleyeceğiz. Çünkü sözler de sahibine göre değer kazanır. Çünkü sözün doğruluğu kadar sözü uygulayabilen bir zat söylemekte­dir bu sözleri.

Bu tefsirini yapmaya çalışacağımız sureler Mekke'de nazil olan su­reler. Yani Müslümanlar henüz çok güçlü değiller. Yeni yeni iman edenler var, çeşitli kesimlerden insanlar ve özellikle de gençler İslâm'a geliyorlar.

Bu bize şunu gösteriyor, demekki toplumda İslâm'a en çabuk uyum sağlayacak olanlar gençlerdir. Çünkü az bozulmuşlardır da ondan.

Ama Allah'ın seçtiği bir adam 40 yaşına geldiği zaman, onlara İslâmı tebliğ ederken Dünya'da İran ve Bizans İmparatorluğu var, ki onlar o zamanın en güçlü devletleri. Birde Mekke devleti vardı. Özellikle çıkar çevreleri Efendimiz (s.a.v.)'in karşısına dikiliyorlar ve onun sesini daha doğmadan boğmak istiyorlar.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'de tebliğinin bütün insanlara ulaşması için gecesini gündüzüne katıyor. "Müddesir" ve "Müzemmil" surele­rinde anlatıldığı gibi; Peygamber Efendimiz gece yarıları kalkıp plan ku­ruyor ve geceden kurduğu planları gündüzden uyguluyordu.[3]

 

3- (Kafirler) iman etmiyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin.

Yani öylesine çok düşünüyor, fedakarlıklar yapıyorsun ki, İslam'ın anlatılması için öylesine çalıştığın halde insanlar senin dediğine gelmi­yorlar, Allah (c.c.) "Cehennem'e gidiyorlar diye neredeyse kendini he­lak ediyorsun, edecektin." buyuruyor.

Fetih suresinde ikinci ayette Peygamber efendimiz (s.a.v.)'m geç­miş ve gelecek günahlarının affedildiğini bildiriyor. Buna rağmen efen­dimiz gece ve gündüz İslam'ın hakim olması, küfrün kalkması ve insan­ların Cennet'e doğru koşması için çalışıyor, çabalıyor.

Bizlerde onun ümmeti olarak onun gibi canımızı dişimize takarak aklı, mevki, diploma gücü ve diğer maddi manevi güçlerle çalışmalı ve bu dinin yayılması için gayret sarfetmeliyiz.

Yani Allah (c.c.) bizlere diyorki sizin peygamberiniz böylesine ken­disini helak edecek derecede çalıştı. Başarısızını kaldı? Hayır! 13 sene sonra devletini kurdu ve bundan sonra da İran ve Bizans İmparatorluklarına ordular göndermeye başladı.

Allah (c.c.) devam ediyor. Hani bazen bizim bile düşündüğümüz şeyler oluyor. Mesela diyoruzki; yahu mademki Allah (c.c.) vardır bu kafirlerin gözlerini kör ediverse bak o zaman nasıl imana gelirler. Allah (c.c.) da buyuruyorki:[4]

 

4- Eğer dilesek üzerlerine gökden bir mucize indiririzde boyunları ona eğilir kalır.

Allah (c.c), imanda "iztirari" iman istemiyor, "ihtiyari" iman istiyor. Gönülden iman etmek gerekiyor. Onun için "dinde zorlama yoktur" bu­yurmuş Rabbim (Bakara 256).

Çünkü, iman da, küfür de gönülle olan bir iştir. Gönülle ilgili işlerde tabancanın işi yoktur. Hani ne demişler "gönül ferman dinlemez" Allah (c.c.) bizden zorlama değil de gerçekleri anlatma istiyor. Ama sadece anlatma yeterli değil tabii, aynı zamanda fiilen tatbik istiyor Allah (c.c).[5]

 

5- Rahmandan onlara gelen her yeni zikirden yüz çevirirler.

6- Şüphesiz yalanladılar. Yakında alay ettiklerinin haberleri onlara gelecektir.

7- Yeryüzüne bakmazlar mı? Orada her güzel çiftten nicelerini bitir­dik.

Kur'an ayetleri ile tabiat ayetleri birlikde sunuluyor. Kur'an'ı indiren Allah(cc), çiçekleri de yaratıyor. Kafirler tabiattan gelen nimetlerden yüz çevirmiyorlar ama ardarda gelen Kur'an ayetlerinden yüz çeviriyor­lar. Halbuki dünya nimetleri belirli bir zamanda ölünceye kadar fayda verir. Kur'an ayetleri ise iki dünyada da fayda verir.[6]

 

8- Şüphesiz bunlarda (Allah'ın birliğine) delil vardır. Bir çoğu iman edici değildir.

9- Şüphesiz Rabbin Azizdir, Rahimdir.

Rahmet, merhamet aslında güçlü insanda daha değerlidir. Peygamber Efendimiz buyururki "Gerçek pehlivan, bir insana kızmış­ken ve ona da gücü yeterken, onu affedendir." Yani güçlü iken affetmek asıl fazilet.[7]

 

10- Hani, Rabbin Musa'ya: "Zalimler toplumuna git" diye seslen mişti.

11- "Firavunun kavmine" (git) (Allah'dan) onlar sakınmazlar mı?"

12- (Musa) dediki: "Rabbinı, beni yalanlamalarından korkuyorum."

13- "Göğsüm daralıyor, dilim tutuluyor. Onun için Harun'a da elçi­lik ver."

14- "Benim onlara karşı bir günahım da var. Beni öldürmelerinden korkuyorum."

Dikkat edin Rabbim burada Musa (a.s.)'a; "Git şu zalim topluluğa" diyor. Peygamberimiz (s.a.v.)'de Mekke'de İslam'ı tebliğ ederken dua ediyor ve diyorki; "Ya Rabbi Ömer veya Ebu Cehil'in ikisinden birinin Müslüman olmasını istiyorum Ya Rabbi!"

Niye bu ikisinden birisi? Çünkü onlar o zamanın toplumunda, parla­mentosunda parlamenter ve devlet yöneticisi olmakla birlikte yeraltı dünyasının da babalarıdır. Birisi yani Ebu Cehil kadın ticareti yapıyor. Bunların İslam'a girmesiyle birçok insan da İslam'a girer. Çünkü birçok insan onların hayranı. Parayı ellerinde tuttukları için de birçok insan onlardan korkmakta, gene birçok insanda onların aklına ve diline gü­venmektedir.

Bunun için peygamberimiz onlardan hiç değilse birinin Müslüman olmasını istiyor. Çünkü onların Müslüman olmasıyla birlikte aynı za­manda onların zulmü mazlumların üzerinden kalkacaktır.

Şimdi bizde bugün insanlara İslam'ı götürürken ilk olarak hedefimiz insanlık olacaktır. Çünkü bu din bütün insanlara indirilmiştir.

Rabbim o zamanın en büyük ve en güçlü kralı olan Firavun'a Musa (a.s.)'ı gönderiyor, fakat Musa (a.s.) "Ya Rabbi beni yalanlamaların­dan korkarım. Ya Rabbi benim gönlüm daralır, dilim dönmez, kar&eşimi de Peygamber olarak görevlendir Ya Rabbi." diyor.

Peki niçin Musa (a.s.)'ın dili tutulur, gönlü daralır? Çünkü "onlara karşı benim yaptığım bir hata vardır, o suçtan dolayı beni Öldürmelerin­den korkarım. " diyor (O suç da bir başka ayeti kerimede belirtildiğine göre) Musa (a.s.) daha Peygamber değilken, Yahudilerden bir delikanlı ile Kıptilerden biri kavga ederken Musa (a.s.) Yahudiye yardım etmek için varıyor ve bir yumrukla Kıptiyi öldürüyor. Bunun üzerine ağır bir ceza ile cezalandırılacağını bilen Musa (a.s.) şehirden kaçıyor ve 10 seneye yakın Mısır'ın dışında kalıyor."[8]

Allah (c.c.)burada şuna dikkat çekiyor: "Eğer içimizde bir suçluluk psikolojisi olacak olursa, dilimiz tutulur, göğsümüz daralır. Allah (c.c.) bir ayetinde de; "İman ediyorsanız en üstün sizsiniz." buyuruyor.

Demekki bundan sonra şu İstanbul şehrinde yürürken şunu hissede­ceksiniz: Bu mülk Allah'ındır. Bende Mü'minim, öyleyse buranın yerlisi ve sahibiyim. İman etmeyenler ise ya işgalcidirler veya Müslümanın himayesine girmiş zimmidir. İşgalci ile yerlinin haleti ruhiyesi ise ayrı ayrıdır. Çünkü haklı olan daima iç dünyasında güçlüdür. Sizde yüksek makamdaki bir adamın yanına bile varırken eğer o adam iman etmi­yorsa, o adamı orada işgalci olarak gören. İşgalciyi çıkartmak zorun­dasınız. Bu mülk Allah'ın, siz de onun temsilcisisiniz. Bunu unutmayın ve tatbik etmeye çalışalım,[9]

 

15- (Allah) dediki: "Hayır. İkiniz ayetlerimizle gidin. Biz sizinle bera­ber dinleyiciyiz."

Yani Rabbim o zamanın en güçlü imparatoruna, o imparatorki Mısır'daki ehramların yapılması için 30 sene devamlı bu ihramların yapılması için zulmetmiştir ve bu 30 senede o ehramların yapılması için 100.000 köle ölmüştür yani o eserler zulüm ve insan kanı üzerinde yükselmiştir. İşte Rabbimde bu iki peygamberi böyle bir zalime gönde­rirken diyorki gidin korkmayın ben sizinle birlikteyim, bana güvenin.[10]

 

16- Firavuna gidin ve deyin: "Biz alemlerin Rabbinin elçisiyiz"

Hani "elçiye zeval olmaz" sözü vardır Türkçede, Bu Peygamberde demek istiyorki- biz sadece bir elçiyiz, dolayısıyla bizim şimdi sana söyleyeceklerimiz bizim sözlerimiz veya fikrimiz değildir. Seni yaratan, insanları yaratan, çiçekleri, böcekleri donatan Rabbim bizi sana gön­derdi. Bunun faydası nedir? Eğer tebliğ ettiğiniz şey kendinizden olursa, bu tebliğiniz karşı taraftan ilgi görmeyebilir. Adam size, hadi lan sende benim gibi bir adamsın diyebilir, veya onun aklı sizin aklınız­dan daha üstündür. Yağmur yağarken elbisesi ıslanan kişi kimseye kızmaz. Ama elbisesi ıslak bir adamın üzerine bir bardak su dökseniz kızar. Onun için bizlerde Rabbimizin dinini onun düzenini tebliğ ettiği­mizi söylemeliyiz, saf İslam'ı anlatmalıyız, hidayet Rabbimden.[11]

 

17-“İsrailoğullarını bizimle gönder.”

18- (Firavun) dediki: "Biz seni içimizde bir çocuk olarak büyütmedik mi? Ömrüyün birçok senesinde içimizde kalmadın mı?"

19- "Yaptığın o (kötü) işide yaptın. Sen nankörlendensin."

20- (Musa) dediki: "Onu yaptığımda dalâlette olanlardandım."

21- "Sizden korkunca, aranızdan kaçtım. Rabbim bana hükmü ba­ğışladı ve beni peygamber kıldı."

22- "Başıma kaktığın o nimet ise İsrail oğullarınım köleleştirmen se­bebiyle (elde ettiklerin) dir."

Musa ve Harun (a.s.) tekliflerini Firavun'a bildiriyorlar: Bizimle be­raber İsrailoğullarını gönder (şehirden hicretlerine müsaade et) Firavun diyorki: Seni biz evlat olarak avutup terbiye etmedik mi (böyle iken senin şimdi bu yaptığın ne?" Yıllarca senin ömrün bizim aramızda geçmedi mi?" Bugünde yüksek makama gelip de Müslümanca faaliyet yaptığı anlaşılan kişilere daha yüksek mevkideki insanlar "Ulan biz seni bu makamlara bunun için mi getirdik, Müslümanlarla birlik olasın diye mi getirdik, yazıklar olsun bu memleketin, milletin sana yaptıkları, eline dizine dursun" deniliyor, demekki mantık aynı mantıktır.

Günümüzde televizyon ekranından dinime saldıranlar ekrandan kafesde bir kuş gibi gösterdikleri Müslümana "bak biz ekranlarımızı sanada açtık ötebiliyorsun" diyorlar. Bunlar yolcunun devesini zorla aldık­tan sonra, kesip yedikten sonra artığından mal sahibinede vererek "bak ne kadar cömertiz, senin karnımda biz doyurduk" diyen eşkiya gibiler.

"Sen (Peygamber olmadığın bu dönemde) yapacağını yaptın (ve bir adamı öldürdün). (Musa) Dediki: Ben daha o zaman Peygamber değil­dim, yolumu bulamamıştım (öyle bir zamanda yapmıştım bu işi) Sizden korktuğumdan dolayı da buradan kaçtım. Ve Rabbim bana hükmünü (Tevrat'ı) verdi ve beni Peygamberlerden kıldı. Senin benim başıma kaktığın nimete gelince karşılığında Beni İsrail'i köle yapmanız kaydı şartıyla yaptığınız tüm bu iyilikleri" Yani binlerce insanı kendinize köle yaptınız ama farkına varmadan o kölelerden bir tanesini de sarayınızda besleyip büyüttünüz. Yani Rabbim burada şuna dikkat çekiyor: Evet bir insan kendini düşünür, bu fıtridir ama bunu yanında insanın halkını da düşünmesi gerekiyor. Yani evet bana büyük nimetler, büyük imkanlar verdin ama kavmimi köleleştirdin.[12]

 

23- Firavun dediki: "Alemlerin Rabbi nedir?"

24- (Musa) "Göklerin, yerin ve ikisi arasindakilerin Rabbidir. Eğer yakinen bilirseniz" dedi.

25- (Firavun) çevresindekilere "işitmiyormusunuz?" dedi.

26- (Musa): "O sizin Rabbiniz ve sizden önceki babalarınizında Rabbidir" dedi.

27- (Firavun): "Size gönderilen bu elçiniz şüphesiz delidir" dedi.

Bizde de aynısı yapılır. Filan vaiz efendi filan yerde bir İslam'ı ger­çeği söyler, gazeteler bunu alır ve baş sayfaya koyarak yahu duyuyor-musunuz bunu, şu kadar insana bunları söylüyor? İşte Firavun'un de­vamı olanlar böyle söylüyorlar. Buna karşılık "Musa dediki: Sizin de sizin babalarınızında Rabbidir. (Firayun'un Musa (a.s.)'a diyecek lafı kalmayınca) dedi ki: Size elçi olarak gönderilen bu adam (varya, sakın onu dinlemeyin çünkü o) ancak bir delidir." Dikkat ederseniz Peygamberimize de böyle söylenmişti. Firavun da Ebu Cehil de bili­yorduk! bu peygamberler deli değillerdi. Ama onlar sunuda biliyorlardıki insanlar genelde delilerin sözlerine kulak vermezler. Günümüzde de bu böyledir. İslami hizmeti olanları önce hapse atıyorlar sonrada deli ha­pishanesine gönderiyorlar, ondan sonra da adam bas bas bağırsa da kimse dinlemiyor.[13]

 

28- (Musa): "O, doğunun, batının ve ikisi arasındakiler in Rabbidir. Eğer akıl ederseniz" dedi.

29- (Firavun) dediki: "Eğer benden başka ilah edinirsen muhakkak seni hapse atılanlardan kılacağını."

30- (Musa)" Sana apaçık birşey getirsemdemi?" dedi.

31- Firavun: "Eğer doğru söyleyenlerdensen onu getir" dedi.

32- Bunun üzerine (Musa) asasını bıraktı. Birde baktıki o apaçık bir ejderha oluverdi.

33- (Musa) elini çıkardı, bakanlara bembeyaz oluverdi.

34- (Firavun) çevresindeki ileri gelenlere "şüphesiz bu bilgin bir si­hirbazdır" dedi.

35- "Sihriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne buyurursunuz?"

36- Dedilerki: "Onu ve kardeşini alıkoy ve şehirlere toplayıcılar gön­der."

37- "Bütün bilgin sihirbazları sana getirsinler."

38- Sihirbazlar belli bir günde belirli bir vakitte toplandılar.

39- İnsanlara "Sizde toplanırmısımz?" denildi.

40- "Eğer onlar (sihirbazlar), (Musa'ya) galip gelirlerse umulurki biz de sihirbazlara uyarız."

41- Sihirbazlar gelince, Firavuna: "Eğer biz galip gelirsek bize bir üc­ret var mı" dediler.

42- (Firavun): "Evet. Muhakkak siz o zaman yakınlarımdan ola­caksınız" dedi.

43- Musa onlar: "Ne atacaksanız atın" dedi.

44- İplerini ve değneklerini attılar ve "Firavunun izzetine yemin ol-sunki muhakkak biz galip geleceğiz" dediler.

45- Musa'da asasını attı. Birde baktıki onların uydurduklarını yut­maya başladı.

46- Bunun üzerine sihirbazlar secdeye kapandılar.

47- "Âlemlerin Rabbine iman ettik" dediler.

48- "Musa ve Harun'un Rabbine"

49- Firavun: "Ben size izin vermeden önce mi ona iman ettiniz? Şüphesiz o size sihir öğreten büyüğünüzdür. (Ne yapacağımı) yakında öğreneceksiniz. Elbette ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve hepinizi astıracağım" dedi.

50- (İman eden sihirbazlar) dedilerki: "Zararı yok. Biz Rabbimize döneceğiz"

51- "İlk iman edenler olduğumuz için Rabbimizin bizim hatalarımızı afvedeceğini umarız.

Tarih boyunca icraatına güvenemiyenlerin, imanına güvenemiyenle-rin başvurdukları tek çıkar yol budur: İbrahim (a.s.)'ı ateşe atmak, diğer Peygamberlerin başını kesmek, hapse atma. Yani ateş, ölüm veya ha­pis. Ama bunu İslam ve Müslümanlar yapmaz. îslami bir devlette bir insan Müslüman olmadı diye hapse atılmaz. Günümüzde ise bunun tam tersi vardır. Yani Firavun ve Nemrud mantığı. "Musa (a.s.) sordu! Ben sana apaçık birşeyle gelmiş olsaydım gene (hapsemi atacaktın)? Firavun dediki: Eğer doğru söylüyorsan apaçık birşey getirsene. Musa  (a.s.) bu sözler üzerine asasını atıverdi: Koskocaman bir yılan olu­verdi. Sonra elini de çıkardı, eli pırıl pırıl parlıyor. Firavun (baktı ki Musa çok büyük mucizeler gösteriyor) etrafındakilere dedi ki: Bu ger­çekten çok bilinçli bir sihirbaz. Sihriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak isti­yor." Bütün şehirlere haber gönderiliyor, şehirlerin en iyi bilim adam­ları bir yerde toplansınlar deniliyor, sonra halk toplanıyor. Bu Firavun ve etrafındakiler toplanan sihirbazlara diyorlarki "(Siz Musa ile yapa­cağınız mücadeleden galip çıkar da benim şerefimi kurtarırsanız) Sizi ben en yakınlarım yapacağım. Musa onlara (sordu) sizmi önce atacak­sınız (hünerlerinizi) yoksa benmi? Onlar ipler ve değneklerini Firavunun izzeti ve saltanatı adına diyerek attılar." Hani biz bir iş ya­parken Bismillahirrahmanirrahiym diyoruz ya onlarda Firavunun izzeti adına diyorlar. Bugünde filan filan adamın veya rejimin ayakta kalması adına diyorlar.

"Ardından Musa da asasını atınca onların uydurduklarını yutuverdi. Birden sihirbazlar secdeye kapandılar. (Hepsi birden) dediler ki: Alemlerin Rabbine iman ederiz. Musa'nın ve Harun'un Rabbine iman ederiz." Firavun aslında kendisine iman eden insanların önünde Musa (a.s.)'ı mağlup etmeyi düşünüyordu ama Rabbim onların tüm hilelerini ters yüz eti, altüst etti. Ayette "Kötü tuzak sahibini yakalar" buyuru­yor Rabbim.[14] Ve Firavun'un en fazla güvendiği kişiler olan sihirbazlar iman ediyorlar.

"Firavun dediki: Benden izinsiz iman mı ettiniz? Beni siz oyuna ge­tirdiniz, siz sihirbazdınız buda demek ki sizin başınız (baş sihirbazı-mz)mış! Ama yakında (başınıza neler gelecek) göreceksiniz: Sağ eli­nizi ve sol ayağınızı çarprazlama kesip, direklere asacağım sizi. Dedilerki: zararı yok, biz Rabbime doğru zaten döneceğiz, gideceğiz." Mevlana diyorki "Firavunun bilginleri Allah'ın kelamından yudumla-ymca öylesine hakkın sarhoşu oldular ki, damgacına aşık oldular".[15] Biz zaten Rabbimize gidiciyiz diyen bir insanın, böyle bir anlayışa sahip bir insanı dünyada durduracak bir kuvvet yoktur." (Sihirbazlar devamla dedilerki) biz bu peygambere ilk defa iman etme şerefine erdik ya, biz Rabbimizden hatalarımızın affını isteriz.[16]

 

52- Musa'ya: "Kullarımı gece yola çıkar, çünkü siz izleneceksiniz" diye vahyettik.

53- Firavuna şehirlere toplayıcılar gönderdi.

54- (Firavun dedi) "Şüphesiz bunlar (Allah'ın kulları) azıcık

bir topluluktur."

55- "Şüphesiz onlar (Allah'ın kulları) bizi kızdırdı" (diyordu).

56- "Biz hepimiz (Allah'ın kullarına karşı) hazırlıklıyız."

57- Bizde onları (Firavun ve kavmini) bahçelerinden, pınarlarından çıkardık.

58- Hazinelerden ve değerli makamlardan (çıkardık).

59- İşte böylece Beni İsraili (Firavunun) mülküne varis kıldık.

60- (Firavun ve adamları) güneş doğarken peşlerine düştü.

61- İki topluluk birbirini görünce, Musa'nın arkadaşları: "Biz yaka­landık" dediler.

62- (Musa): "Asla! Şüphesiz Rabbim benimledir. O bana yol göste­recektir."

63- Musa'ya: "Asanı denize vur" diye vahyettik. (Vurunca) hemen yarıldı ve her iki tarafı büyük bir dağ gibi oldu.

64- Arkadan gelenleri (Firavun ve adamlarını) (denize) yaklaştırdık.

65- Musa ve beraberindekilerin hepsini kurtardık

66- Sonra arkadan gelenleri batırdık.

67- Şüphesiz bundada ibret vardır, ama birçoğu iman etmez.

68- Şüphesiz Rabbin Azizdir, Rahimdir.

Musa'ya vahyettik: Benim kullarımı geceleyin al ve yola çık, siz ta­kip edileceksiniz. Firavun bütün şehirlere (insanların toplanması için) münadiler gönderdi. (Bunlar şöyle bağırıyordu): Bu iman edenler bir avuç insanlardır, onlar bizi kızdırıyorlar, bizim hepimiz hazır birer kıta olarak onların üstüne hücum etmeye hazırız ve bir nöbet halinde bek­lemekteyiz." Bugünde efendim yurdumuzda ve dünya genelinde bu işe sarılanlar bir avuç insanlar diye bağırıp çağırıyorlar ve diyorlarki bizi de kızdırıyorlar, biz onlara karşı hazır kıt'a beklemekteyiz. Gene tekrar ediyoruz ki güneşin altında söylenmedik söz kalmamıştır.

"Biz onları kaynaklarından ve bahçelerinden çıkarttık (Beni İsrail böylece Musa (a.s.)'a iman etmekle bazı şeylerden böylece mahrum kalmış oldu) Hazineleri değerli makarr ve mevkileri vardı, onları da bı­raktılar. Sonra da biz onları bu hazinelere ve güzelliklere mirasçı bırak­tık." Dünyadaki bir mevki veya hazine hırs'ndan dolayı İslam'i çalışma­larınızı engellemeyiniz, çünkü, Rezzak-ı Alem Allah (c.c.)tır.

Harbiye mezunu bir arkadaşım anlatmıştı; Harbiyede harp tarihi ile ilgili dersler anlatılır, düşman gücü ve düşmanın nasıl alt edileceğine dair dersler verilirmiş. Birde bunun dışında, elinizdeki gücü kullandık­tan sonra tesadüflerin de size bezi şeyler bahşedeceğine dair dersler verilir ve dünya harp tarihinden de buna dair örnekler verilirmiş.

Allah (c.c.) da bu konuda bize ders verir: Musa (a.s.) ve arkadaşla­rının yani kendisine iman eden Yahudilerin çok az olduğunu ama neti­cede galip olduklarını anlatır.[17]

 

69- Onlara İbrahim'in haberini oku.

70- Hani babasına ve kavmine: "Neye tapıyorsunuz" demişti.

71- (Onlarda) "Biz bir kısım putlara tapınırız ve onlar için ibadete devam edeceğiz" demişlerdi.

72- (İbrahim) dediki: "Dua ettiğinizde sizi duyarlarını?"

73- "Sizefayda veya zarar verebilirlermi?"

74- Dedilerki: "Biz babalarımızı böyle yaparken bulduk"

75- (İbrahim) dediki: "Neye taptığınızı gördünüzmü?"

76- "Siz ve geçmiş babalarınız (neye taptığınızı gör4ünüzmü?)"

77- Onlar (putlar) benim düşmanı m d ir. Ancak alemlerin Rabbi (dostumdur).

78- Beni yaratan ve yol gösteren O'dur.

79- Beni yediren ve içiren O'dur.

"Onlara İbrahim'in kıssasını anlat" diyor. Niye İbrahim? Biz Hz. Adem'den Peygamberimize kadar tüm gelmiş geçmiş peygamberlere iman ediyor ve aralarında ayırım yapmıyoruz. Ama Kur'an'ı Kerim'de kendisine uymamız istenilen Peygamber İbrahim (a.s.)'dır. Niçin? Bu çeşitli olaylara ve kıssalara dayanır. Kur'an-ı Kerim'de "İbrahim Yahudi değildi, Hristiyan da değildi, hiçbir puta tapınmamış yalnız Allah'a tes­lim olmuş bir Müslümandır" (Al-i İmran 67) İbrahim (a.s.) hakkında geleneklerimizde de çok şeyler anlatılır. "Halil İbrahim sofrası" gibi. Bakara suresinde Rabbim "Dediler ki Yahudi veya Hristiyan olun kur­tulun."[18] Bugün batı da aynı şeyi söylemiyor mu? Bize di-yorki siz batıya kaydolmak istiyorsanız, A.T.'a girmek istiyorsanız, İslam'dan ayrılmanız gerekmektedir. Biz ne diyelim onlara, "Deki: Gelin hiçbir puta tapmamış İbrahim'de birleşelim"[19] Niye İbrahim? Çünkü İbrahim'i Yahudilerde tanır, Hristiyanlar da tanırlar. Onun içinde Allah (c.c.) o insanlara İbrahim'i anlatmayı istiyor: "Hani İbrahim (a.s.) babasına ve kavmine siz neye ve kimlere boyun eğer itaat eder, ibadet yaparsınız? demişti de. Onlar da biz putlara taparız ve onların etrafında biz itaata, ibadete devam ederiz demişlerdi." Yani o müşrikler yonttukları taş ve ağaçların canlı olmadıklarını ve onların bir put olduklarını biliyorlardı. Yani bunların put olduğu biliniyor ama bu insanları bir arada ve bir amaç için toplamak için birşeye ihtiyaç varki, onun içinde sizler putları icad etmişsiniz. Bunun için İbrahim (a.s.) so­ruyor "Siz çağırsanız bunlar icabet ederlermi, size fayda veya zarar ve­rebilirlerini bunlar? (deyince) dediler ki: Ne yapalım babalarımızı böyle yaparken bulduk, (dolayısıyla bizde aynı yola devam ediyoruz)" Bugün de deniliyorki "vallahi hocam ne yapalım yani böyle kurulmuş bu düzen, böyle gider. Babalarımız ağabeylerimiz böyle yaşadı bizde böyle yaşa­yacağız". "İbrahim (a.s.) dediki: Siz nereye itaat ettiğinizi görüyormu-sunuz? Bu sizin tapmakta olduğunuz benim düşmanımdır (bende ona düşmanım) Ancak bana dost olan Alemlerin Rabbi olan Allah'tır." Burada Rabb-ül Alemin denilirken şu kastediliyor, Allah (c.c.) o putla­rında yaratıcısıdır, ona tapman o insanların da yaratıcısıdır, İbrahim (a.s.)'m da yaratıcısıdır. Bizde İbrahim (a.s.)'m dininden olduğumuzdan onun söylediklerinin aynısını söylüyoruz: Bu insanların tapınmakta ol­duğu kişiler, gruplar, kuruluşlar bizim düşmanımızd ir, dinimizin düşmanidir, bizde onların düşmanıyız. Ancak Alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.) bizim dostumuzdur. O öyle bir dostturki: "Beni yaratan ve bana hidayeti veren Ü (ben öyle birine ibadet ve itaat ediyorum, siz ise kendilerine ve size hiçbir faydası olmayan putlara itaat ve ibadet edi­yorsunuz) Beni doyuran ve sulayan da O'dur." Yaratılışımıza dikkaı çekiliyor, yaratılışımızdan sonra yönetilişimize dikkat çekiliyor. Yaratıpda başıboş bırakmamıştır Rabbim. Sonra rızık veren ve beni sulayan da O'dur. İnsanoğlu yaratıldıktan sonra başıboş bırakılsaydık bugüne kadar gelebilmesi mümkün değildi. Onun için Peygamber efen­dimiz "Ya Rabbi beni bir göz açıp kapayıncaya kadar kendi halime bı­rakma!" diye dua ediyor. Bu hem imani konuda kendi haline bırakmama, hemde bedeninin yönetimi kendi haline bırakılmam asıdır.[20]

 

80- Hastalandığım zaman şifa veren O'dur.

"Hastalandığımda şifa veren O" Aslında ayet-i kerimelerin normal seyrine baktığımızda İbrahim (a.s.) bana hastalığı veren de O'dur, şi­fayı veren de demesi gerekirdi ama dememiştir. Bunu dememesi şöyle yorumlanmaktadır. Tabiatta asıl olan sıhhattir. Dünyaya gelen insanla­rın hemen hepsi sıhhatli olarak dünyaya gelirler sonradan çevrenin et­kisi ile hastalanırlar. Sonradan gelen bu arızi olaylarda bizlerin de dav­ranışlarımızın etkisi vardır. Ama hastalığı veren yine Allah (c.c.)'dır. Onun için İbrahim (a.s) hastalandığımda şifayı veren O'dur" Hadisi şerif gereği "Allah (c.c.) her hastalığın şifasını yaratmıştır." (Buhari K. Tıb)Yani hangi hastalık olursa olsun, o hastalığın şifasıda bu yeryü­zündeki petrolünde, çiçeğinde, taşında, dağında mutlaka bulunmaktadır. Bizlere düşen aramak vede bulmaktır. Bugün sizler Müslüman olarak tüm insanların gönül doktorlarısınız hepiniz, bu toplumdaki pisliklerin tedavisi için en çıkar yol, günaha giren insanların acısını yüreğinizde hissetmenizdir. Eğer bunu hissederseniz tüm tedbirlerin nereden alına­cağını ve nasıl alınacağını bilirsiniz. Yeter ki bu hastalık yüreklerinizde hissediliversin. Allah (c.c.) o zaman devayı Mü'minin gönlüne ilettirecektir. Yani yanmak gerekiyor.[21]

 

81- Beni öldürecek olan, sonra diriltecek olan O'dur.

82- Kıyamet gününde hatamı afvetmesini ümit ettiğim O’dur.

Bu putlar sizi doyurmadığı ve sulamadığı gibi paralarınızdan belli bir kazancıda onları yani putları yapmak için ve yaptıktan sonra da onlar için harcamaya kullanıyorsunuz, yani o sizin kazancınızı sömürüyor. Hastalandığınızda size putlar şifa veremediği gibi putlar sizi öldüremeyeceği gibi diriltemezde. Burada İbrahim (a.s.)'m meydan okumasını görüyoruz. Yani elinizdeki askeri gücünüze, çok gelişmiş olun işkence metodlarınıza güvenipde beni susturacağınızı zannetmeyin, beni öldü­recek olan yalnız ve yalnız Allah (c.c.) tır, sonra tekrar diriltecek ve affedeceğini umduğumda gene O'dur.

Sonra İbrahim (a.s.) Rabbine yöneliyor ve dua ediyor:[22]

 

83- Rabbim, bana hüküm (ilim ve hikmet) ver ve beni salihler araşma kat

84- Sonra gelenler arasında bana doğruluk dili kıl. (Geride kalan­lara hoş bir şada bırakayım.)

Biz de Allah'tan bunu isteyeceğiz bu duayı sık sık yapacağız. Allah (c.c.) başka bir ayette "Kim bizim yolumuzda cihad ederse biz ona yollarımızı gösteririz" buyuruyor. Ama dikkat edin yolumuzu değil de yollarımızı gösteririz, diyor. Demek ki İslâm'a hizmetin yolu bir tane değildir, bin tane ve daha fazladır. Eğer biz gayret gösterirsek Allah bize yollarını göstereceğini vaad ediyor. "Beni salih insanlara da katı-ver" Bu iki anlamdadır, birisi beni bu dünyada salih insanlar arasına katıver, ikincisi de Ahiret'te de salih insanlar arasına katıver. Ahiret'te salih insanların arasına katılıp Cennete gitmek dünyada salih insan­larla birlikte olmaya bağlıdır. Salih Arabın dilinde, düzelten kişi mana­sına geliyor. "Daha sonra gelenleri benim hakkımda iyi sözler söyle­yenlerden eyle." Yani beni öyle donat, bana öyle özellikler verki ben­den sonra gelenler beni iyilikle ve doğrulukla ansınlar. Gerçekten diğer peygamberlere nazaran içimizde ençok anılan peygamber İbrahim Peygamberdir. İbrahim (a.s.)'ın ateşe atıldığını ve onun ateşinin gülis­tana dönüştüğünü de bilmeyen yoktur.

İbrahim (a.s.) herşeyiyle bizim örneğimiz olduğundan yolunu izle­meye devam ediyoruz, edeceğiz. O sebeple bizde adımızın iyi ve ha­yırla anılmasını sağlamaya gayret etmeliyiz. Bu nasıl olur? Adımızın anılması önemli değil. Dünya üzerindeki İslami hareketin fevkalade ba­şarılı olabilmesi için yapacağımız her hareket ve çaba bizim adımızın hayırla anılmasını sağlayacaktır. Çünkü bizden sonra gelenler, bu hareketin içinde yer almış insanlardan Allah razı olsun diyeceklerdir ki bi­zim için bu yeterlidir ve illa da ismimizin anılmasına hiç gerek de yok­tur. Hani kafirlerin ismi de pek verilmemiş bir kaç isimden bahsedil­miştir ama biz kafirleri hala lanetle anıyoruz, ki bu lanet tüm kafirler içindir. Ve İbrahim (a.s.) duasına devam ediyor:[23]

 

85- Beni naim cennetinin varislerinden kıl.

86- Babanı ıda afvet. Çünkü o sapıtanlardan oldu.

87- Diriltecekleri günde beni mahcup etme.

Daha sonra tabii, bu konuda dua etmemesi konusunda ayet nazil olmuştur. Yani kafirlere dua etmeyeceğiz ama öldükten sonra tabiki. Bunun dışında kafirlerin Allah tarafından ıslah edilmesi için dua edece­ğiz. Kafir olarak ölür ise tabiiki bunlar için dua edilmez. "Ya Rabbi kı­yamet gününde beni rüsvay etme Ya Rabbi." Peygamber böyle diyorsa acaba bizim ne dememiz gerekir? Çünkü o peygamber kendi hayatını tamamen Rabbimin emrine ve yoluna göre ayarlamıştı.[24]

 

88- O gün mal ve evlat fayda vermez.

89- Ancak Allah'a selim bir kalble gelenler müstesna. (Onlar kurtu­lacak.)

Selim Rabbine teslim olmuş, yalandan şirkten, isyanın her türlüsün­den sıyrılmış kalp demektir. Allah Rasulü bir hadisinde "Allah sizin su­retlerinize, mallarınıza, sermayelerinize bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar" buyuruyor.[25] Yani bu malı ve bedeni nereden kazanıp nerede harcamış ve iç dünyasından neler ge­çirmiş bu amelleri yaparken.[26]

 

90- Müttakilere cennet yaklaştırıldı.

91- Azgınlara Cehennem gösterildi.

92- (Kafirlere) Denir: "Taptıklarınız nerede?"

93- "AHah'dan başka (taptıklarınız nerede) size yardım edebilirini? Yoksa kendilerine yardım edebilirlerini?

94- Onlar ve azgınlar yüzüstü oraya (Cehenneme) atılırlar.

95- İblisin askerlerinin hepsi (Cehenneme atılırlar).

Mü'minlere Cennet ve nimetleri, azgınlara Cehennem ve alevleri gösterilir. Putlaştırılanlar kimseye fayda veremez. Hatta tapanlarla tapılan çekişmeye başlar. Hepsi yüzüstü Cehennem'e atılırlar.[27]

 

96- Orada birbirleriyle çekişirken şöyle derler:

97- "Allah'a yemin olsunki biz apaçık bir sapıklığın içindeymişiz."

98- "Çünkü sizi (putları) alemlerin Rabbiyle bir tutmuştuk."

99- "Bizi ancak suçlular sapıttı."

100- "Bize bir şefaatçide yok."

101- "Sıcacık bir dost'da yok."

102- "Keşke (dünyaya) bir daha dönsekde mü'minlerden olsak."

103- Şüphesiz bunda ibret vardır, ama birçoğu iman etmez.

104- Şüphesiz Rabbin Azizdir, Rahimdir.

Put insanları Allah'a eş tutmakla büyük suç işlediklerini Cehennemi boyladıklarını itiraf edecekler ama faydasız. Şefaatçılarıda olmayacak, arkadaşlıklar fayda vermeyecek.

Salih ve Lut ile Şuayb Peygamberi Örnek veriyor ve onların söyledik­leri birkaç kelimeye dikkat çekiyor: Bu gölümde verilen ayetler hemen her peygamberin hayatından örnekler verilirken tekrar ettiriliyor. Peki bu ayetlerde ne deniliyor?[28]

 

105- Nuh'un kavmi Peygamberleri yalanladı.

106- Hani kardeşleri Nuh onlara demişti: "(Allah'dan) sakınmaz-mısınız?"

107- "Ben size gönderilen, güvenilen bir elçiyim."

108- " Allah'dan sakının ve bana itaat edin."

109- "Bunun için sizden hiç bir ücret istemem. Benim ücretim alemlerin Rabbine aittir."

110- " Allah'dan sakının ve bana itaat edin."

111- "Sana (toplumun) en aşağı tabakası uyarken sana imanmı ede­ceğiz?" dediler.

112- (Nuh) dediki: "Onların ne yaptığı hakkında benim bilgim yok­tur."

113- "Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Keşke (bunu) anlasay-dınız."

114- "Ben mü'minleri (aşağı tabakadan diye) yanımdan kovamam."

115- "Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."

116- Dedilerki: "Ey Nuh, eğer (Peygamberliğine) son vermezsen taşlananlardan olacaksın."

117- (Nuh) Dediki: "Rabbim, kavmim beni yalanladı."

118- "Benimle onların arasını aç (hükmünü ver) Beni ve benimle beraber olan mü'minleri kurtar,"

119- Bizde onu ve onunla beraber olanları dopdolu gemide kurtar­dık.

120- Sonra geride kalanları suda boğduk.

121- Şüphesiz bunda ibretvardırama birçoğu iman etmez.

122- Şüphesiz Rabbin, Azizdir, Rahimdir.

"Hani Nuh (a.s.) kendi kardeşlerinden olan (ırktan olan) kişiler ta­rafından yalancılıkla itham edildi. Nuh (a.s.) dedi ki: Ben size gönderi­len bir elçiyim, güvenilir (emin bir) elçiyim. Allah'tan sakının emrettik­lerini yerine getirin, yasaklarından sakının, Allah adına getirdiğim ah­kamı size bildiriyorum ve sizler ona uymuyorsunuz, O'na uyun." Bir in­san çıksa İstanbul şehrine veya bulunduğumuz bir köye gelse ve yük­sek bir yere çıkarak birşeyler söylese, yani bunları anlatsa siz dersiniz bu adam ya oy topluyor, ya deli, yada sihirbazdır. Tarih boyunca bu tip şeyler karşısında insanların aklına hep dünyevi menfaatler gelmiştir. O sebeple gelmiş geçmiş peygamberlerin geldiklerinden itibaren tebliğle­rinin peşinden insanlara söyledikleri bir söz vardır: "Ben elçiyim, ben eminim, Allah'a itaat ve ibadet edin (Allah'In bana bildirdiği ve) benimde size söylediğim şeyleri tutun ve bunun karşılığı olarak sizden hiçbirşey beklemiyorum, ben ecrimi Allah'tan bekliyorum. "Günümüz de bizde buna ağırlık vereceğiz. Bizler Rasul değiliz, ama Rasulün Rasulüyüz. Yani Peygamber Efendimizin elçisiyiz hepimiz. Daha sonra güvenli insan olmalıyız. İnançsız bir insan bile bir malını, bir çekini, se­nedini bir eşyasını bize kolaylıkla emanet edebilmelidir. Yani tüm in­sanlar bilmeliki mü'minden zarar gelmez. Ama şunu da bilmeliki dinime zarar verirse ona zarar veririz. Sonra Allah'ın emrine davet ve onun karşılığında birşey istememek. Bunlar tüm peygamberlerin hayatında vardır. Lut Peygamberin hayatında aynı ayetler tekrarlanıyor. Nuh ve Salih Peygamberlerin hayatında aynı ayetler var. Şuayb (a.s.)'ın ayet­lerinde de aynı şeyler var. Ama arada ufak tefek farklılıklar da var tabii. Bu kavimlerinin peygamberlerine itirazlarına cevaplarıdır. Ama bunlar­dan en önemlisi ise akide, yani iman bakımından Allah'a itaat, insani açıdan en önemlisi de bunun karşılığında ücret istememektir, buna çok dikkat etmemiz gerekiyor. Burada ücreti insanlardan istemiyoruz, yoksa Allah'tan ücretimizi istiyor ve bekliyoruz tabii ki.. Çünkü zaten bizim yaptığımızın karşılığını vermeye insanların gücü yetmez ki, buna ancak Alemlerin Rabbinin gücü yeter.

Kavimlerinin peygamberlere itirazları çok değişik. Diyorlar ki Nuh (a.s.)'a "Toplumun hep böyle aşağılık tabakası sana iman ediyorlar, bizde sana iman edip de onlarla beraber mi olalım, onlar gibi mi ola­lım?" Aynı şey Peygamber Efendimiz'e de söylenmiştir. Ama beğen­medikleri, küçümsedikleri o insanlar Mekke'yi fethedince o gururlanan insanlar da ister istemez İslama girmişlerdir. Bu itiraz üzerine Nuh (a.s.) da diyorki: "Ben mü'min insanları sizin hatırınız için yanımdan kovamamki (kavmi de) diyorki: Öyleyse bizde seni taşlarız!" Neticede biliyorsunuz Nuh (a.s.) ve mü'minler kurtuluyor, iman etmeyen kavmi ise helak olup gidiyor.[29]

 

123- Ad (kavmi) peygamberleri yalanladı.

124- Hani kardeşleri Hudonlarademişti;Sakınmazmısmız?"

125- "Ben size gönderilen, güvenilen bir elçiyim."

126- "Allah'dan sakının ve bana itaat edin."

127- "Bunun için sizden hiçbir ücret istemem. Benim ücretim alem­lerin Rabbine aittir."

128- "Her tepeye bir işaret (tapınak) yapmaklamı boşa vakit geçire­ceksiniz?"

129- "Sonsuza dek kalmak i çinini köşkler yapıyorsunuz?"

130- "Tutup yakaladığınız zaman zorbaca yakalarsınız."

131- " Allah'dan sakının ve bana itaat edin."

132- "Bildiğiniz şeylerle sizi nimetlendiren (Allah)dan sakının."

133- "Size davarlar ve oğullar (verdi)."

134- "Bahçeler ve pınarlar (verdi)."

135- "Şüphesiz ben sizin için o büyük günün azabından korkuyo­rum."

136- Dedilerki: "Sen bize öğüt versende, vermesende bizim için ay­nıdır."

137- "Bunlar öncekilerin (atalarımızın) ahlakıdır."

138- "Biz azab edilecek değiliz."

139- Onlar onu (Hud'u) yalanladılar, bizde onları helak ettik. Şüphesiz bunda ibret vardır, ama birçoğu iman etmez.

140- Şüphesiz Rabbin Azizdir, Rahimdir,

Bundan sonra Hud (a.s.)'ın kavmi örnek olarak veriliyor bizlere: Hud (a.s.) da aynı şeyleri söylüyor kavmine karşı. Kavmi de kayalardan evler yontmuşlar ve güçlü bir devlet kurmuşlar, dünyada yıkılmazlıkla-nna inanmışlardır ama Allah'ın gazabı karşısında tutunamamış yıkıl­mışlardır, bunu da bize Allah (c.c.) haber veriyor. Sanaayileri, orduları, ekonomik güçleri, yıkılmalarını engelleyemedi.

Kendilerine nasihat yapılıyor, kulak vermiyorlardı. Helak oldular, yok olup gittiler. Konunun son ayetinde 140 ncı ayetinde Allah'ın Aziz ve Rahim olduğu vurgulanıyor. Herşeye gücü yeten, ama merhamet eden deniyor. Helakin sonunda Rahmet nasıl olur. Bataklığın kurutul­ması milletin sineklerden korunması gibi.[30]

 

141- Semud kavmi Peygamberleri yalanladılar.

142- Hani kardeşleri Salih onlara demişti: "Sakınmazmisımz?"

143- "Ben size gönderilen güvenilen bir elçiyim."

144- " Allah'dan sakının ve bana itaat edin."

145- "Bunun için sizden hiçbir ücret istemem. Benim ücretim alem­lerin Rabbine aittir."

146- "Burada (yurtlarınızda) güven içinde bırakıhrmısınız?"

147- "Bahçeler ve pınarlar içinde."

148- "Ekinler ve dalları sarkmış hurmalar arasında."

149- "Dağlardan ustaca yonttuğumuz evlerde (bırakılacağınızın!! sandınız?)"

150- "Öyleyse Allah'dan sakının ve bana itaat edin."

151- "Müsriflerin emrine itaat etmeyin."

152- "Onlar yeryüzünde bozgunculuk yaparlar, düzeltmezler."

153- (Kafirler) Dedilerki: "Sen büyülenmişsin."

154- "Sende bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyleyenlerden isen bir mucize getir."

155- (Salih) dediki: "İşte bu bir devedir. Su içme (hakkı) onundur. Belirli bir günde sizindir."

156- "Ona kötülükle dokunmayın. Yoksa büyük günün azabı sizi

yakalayıverir."

157- Derken onu boğazladılar ve hemen pişman oldular.

158- Azap onları alıverdi. Şüphesiz bunda ibret vardır, ama birçoğu iman etmez.

159- Şüphesiz senin Rabbin Azizdir, Rahimdir.

Yeryüzünde bozgunculuk yapanlara karşı mücadele veren Salih Peygamber kafirlerin ekonomik ve askeri güçlerinden korkmadan onları zulümden adalete, inkardan imana, ifsaddan İslaha davet etmiş. "Deveye dokunmayın" demiş. Yasak olan herşeyi çiğnemeyi adet ha­line getiren bu kanunlu kanunsuzlar helak edilmiş ve oda diğer salih in­sanlara rahmet olmuş. [31]

 

160- Lut kavmi Peygamberleri yalanladı.

161- Hani kardeşleri Lut onlara demiştiki: "Sakınmazmısınız?"

162- "Ben size gönderilen güvenilen bir elçiyim"

163- " Allah'dan sakının ve bana itaat edin."

164- "Bunun için sizden hiçbir ücret istemem. Benim ücretim alem­lerin Rabbine aittir."

165- "Alemlerden (insanlardan) erkeklerimi gidersiniz?"

166- "Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakırsınız. Hayır, siz haddi aşmış bir kavimsiniz."

167- Dedilerki: "Ey Lut, eğer (Peygamberliğine) son vermezsen mu­hakkak sürülenlerden olacaksın."

168- (Lut): "Ben sizin bu yaptığınıza kızanlardanım" dedi.

169- "Rabbim beni ve ehlimi bunların yaptıklarından kurtar."

170- Biz onu ve ehlini topluca kurtardık.

171- Ancak geride kalanlar arasındaki bir kocakarı müstesna.

172- Sonra diğerlerini helak ettik.

173- Üzerlerine (azap) yağmuru yağdırdık. Uyarıldığı halde (uyanmayan ların azap) yağmuru ne kötü.

174- Şüphesiz bunda ibret vardır, ama birçoğu iman etmez.

175- Şüphesiz Rabbin Azizdir, Rahimdir.

Günümüzde sapık ilişkiler kuranların televizyonlarda çokça görün­melerine bakıpda ümitsizliğe düşmeyin. Hz. Lut'a (a.s.) karşı çıkma cesareti gösteren, onu şehirden çıkarmak isteyen cinsi sapıklar bugün­külerden beş beter idiler. Sonunda Lut (a.s.) kaldı, onlar yok edildiler. Buda Rabbimizin rahmetidir.[32]

 

176- Eyke halkı peygamberlerini yalanladı.

177- Hani Şuayb demişti: "Sakınmazmısınız?"

178- "Ben size gönderilen, güvenilir bir elçiyim."

179- " Allah'dan sakının ve bana itaat edin."

180- "Bunun için sizden ücret istemem. Benim ücretim alemlerin Rabbine aittir.

181- "Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın."

182 "Doğru teraziyle tartın."

183- "İnsanların hiçbirşeyinden eksiltmeyin ve yeryüzünde bozgun­culuk yapmaya çalışmayın."

184- "Sizi ve önceki nesilleri yaratandan sakının."

185- Dedilerki: "Sen büyülenmişsin."

186- "Sende bizim gibi bir insansın ve biz seni yalancılardan zanne­diyoruz."

187- "Eğer doğru söylüyorsan üzerimize gökyüzünden parça parça azap yağdır."

188- (Şuayb) dedi: "Rabbim yaptıklarınızı çok iyi bilmektedir."

189- Onlar (Eyke halkı) O'nu yalanladilarda gölgeli günün azabı onları yakalayıverdi. Şüphesiz o büyük bir günün azabı idi.

190- Şüphesiz bunda ibret vardır, ama birçoğu iman etmez.

191- Şüphesiz Rabbin, Azizdir, Rahimdir.

Şirketler, Holdingler, Karteller kurarak dünya ticaretini elinde tutan imansızlardan çekinme, sen Şuayb (a.s.)'a iman ediyorsun. Şuayb (a.s.) o tüccar kavme Allah'dan sakınmalarını, bütün kurallarına itaat etmelerini, sonrada ticareti İslami kurallara göre yapmalarına emreder.

Haksız yere insanların mallarını yememelerini emreder ve sonunda yine Şuayb (a.s.) galip gelir.[33]

 

192- Şüphesiz O (Kur'an) alemlerin Rabbinin indirdiğidir.

193- Onu güvenilen Ruh indirdi.

194- Uyarıcılardan olman için senin kalbine (indirdi).

195- Apaçık arapça bir dille (indirdi).

196- Şüphesiz O (Kur'an'ın özü ve indirileceği) evvelkilerin kitapla­rında vardır.

197- İsrail oğulları alimlerinin onu (Kur'anm vahiy olduğunu) bil­meleri onlar için bir delil olmadı mı?

198- Eğer biz onu (Kur'anı) arap olmayan birine indirseydik,

199- Ve oda Kur'anı onlara okusaydı (anlamadıkları için) ona iman etmezlerdi.

200- Böylece (anlaşılır bir dille indirmekle) biz suçluların kalblerine onu (Kur'anı) sokduk.

201- Onlar acıklı azabı görünceye kadar iman etmezler.

Kitabımız Kur'an alemlerin Rabbindendir. İnsan eseri değildir. Alemleri yaratan, alemin ihtiyacım daha iyi bilir. Onun için bu Kur'an kıyamete kadar gelecek insanların siyasi, hukuki, ticari, sosyal bütün ihtiyaçlarına ışık tutmaya devam edecektir. Tabi ki gönlünü Kur'ana açanlara ışık tutar. Gözünü kapatana güneşin ışığının faydası olmaz.

Güvenilen Cebrail tarafından getirilmişştir. Sıradan biri değil. Meleklerin en büyüğü getirmiştir. Allah Rasulü Arap olması nedeniyle Arapça inmiştir. Çünkü Allah her kavme Peygamberi gönderirken ilk gönderildiği kavmin diliyle göndermiştir.

Eğer yabancı bir dille gönderilmiş olsaydı hiçbirşey anlaşılmaya­caktı. Kur'an anlaşılmak için indirilmiştir. Onun için bütün yaşayan dil­lere tefsiriyle birlikte terceme edilmelidir.

Bu Kur'andaki iman ve ahlak esaslarının tamamı geçmiş kitaplarda da aynı idi. Tevrat, Zebur, İncil ve diğer sahifelerle Kur'an arasında hiçbir çelişki yoktur. Günümüzdeki Tevrat, Zebur ve İncil'lerdeki çelişki onların tahrif edildiklerinin delilidir.

İnsanların Kur'an'a yönelmesini engelleyen şey suçluluk psikolojisi-dir. Suç onların kalbine küf bağlıyor ve dışa açılan kapısı açılmaz hale geliyor ve ışıkdan rahatsız olan yarasa kuşu gibi Kur'an'ın ışığını sön­dürmek için çırpmıyor.

Onlar Kur'an'a birgün inanırlar ama iş işten geçmiş olur. Ahirette azabı görünce Kur'an'ın haber verdiğinin gerçek olduğunu öğrenirler.[34]

 

202- O (azap) onlara ansızın, onlar farkında olmadan geliverecek.

203- "Acaba bize mühlet verilirini?" diyecekler.

204- Azabımızı acelemi istiyorlar?

205- Gördünmü? Biz onları senelerce nimetlerle yaşatsak,

206- Sonra onlara va'dolunan (azap) gelse,

207- O nimetler içinde yaşatılmaları onlara fayda vermez.

Allah'ın azabı bazen bu dünyada mü'minlerin eliyle gerçekleşir. Bedir harbi, Mekke'nin fethi kafirler için bu dünvadaki azapdır. O da beklemedikleri bir zamanda gelivermiştir.

Allah'ın azabının zamanı gelince uçakları, paralan, füzeleri, uyduları onlara fayda vermez.[35]

 

208- Biz uyarıcı göndermeden hiçbir şehri helak etmedik.

209- (Bu bir) öğüttür. Biz zulmedici olmadık.

İsra'suresinin 15 nci ayetinde açıkladığımız gibi elçi gönderilmeyen toplumlara azap edilmeyecektir. Burada da Rabbimiz Ad, Semud, Lut, Şuayb, Nuh, Salih kavmi gibi helak edilenlere Peygamberler gönderil­diğini bu surede haber vermişti. Önce uyarılır, nasihat edilir, yol gös­terilir. Sonra iman etmeyenlere azap edilir. Böylece kafirler kendilerine zulmetmiş olurlar.[36]

 

210- Onu şeytanlar indirmedi.

211- Onu indirmek onlara yaraşmazda, güçleride yetmez.

212- Çünkü onlar (gökyüzünü) dinlemekden uzaklaştırılmışlardır.

Hala günümüzde şeytanın gör dediğini gören, ve ondan haberler al­dığını söyleyen insanlar var. Bu batıl inanç Efendimiz zamanındaki müşriklerde de vardı. Ve onlar Kur'an'ın şeytan tarafından Peygamberimize verildiğini söylüyorlardı. İşte bu fikri Rabbimiz red­dediyor. Çünkü şeytanlar bundan uzaklaştırılmışlardır.[37]

 

213- Allah'la beraber başka ilaha dua etme, yoksa azap edilenlerden olursun.

214- En yakın akrabalarını uyar.

215- Mü'minlerden sana uyanlara kanat ger.

216- Eğer sana isyan ederlerse: "Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım" de.

217- Aziz ve Rahim olan Allah'a tevekkül et.

218- O ki seni (kıyama) kalktığında görür.

219- Secde edenler arasındaki hareketini (görür).

220- Şüphesiz o işiten ve bilendir.

Allah'dan başkasına dua edilmez. Yaratılan hiçbir kimseye yardım etmesi için adak adanmaz, yardım istenmez. Yalnız dikkat ediniz, ya­şayan bir insandan, bir işinize yardım etmesi için ricada bulunmanız bu yasağın içine girmez.

Tebliğe yakın akrabadan başlanır. Bunda iki yönlü fayda vardır.

1-Eğer bu iyiyse ilk önce ençok sevdiklerinle paylaşmış oluyorsun.

2-Yabancılarada "bakınız bu tebliğimi önce kendimde, sonra akrabala­rımda denedim, yaşadım, size de duyuruyorum" mesajını vermiş oluruz.

Bizim asıl yakınlarımız iman kardeşlerimizdir. Hucurat suresinde "Mü'minler ancak kardeştir" buyurmuş. Oğlan veya kız kardeşinizin kardeş olduğunu babanız ve anneniz söyledi. Ama Mü'minlerin kardeş olduğunu Allah söylüyor.

Onun için en yakın akraba olsa bile iman etmemişse yaptığı kötü davranışlardan uzak duracağız. Pisliğinin üzerimize sıçramamasına dikkat edeceğiz.

Ama iman etmiş ayrı ırk ve dilden olan insana ise şefkat ve merha­met kanatlarımızı gereceğiz. İşte dinimizin evrenselliği burada. Bütün bunları yaparken gücümüzü Allah'dan alacağız ve O'na güveneceğiz. Çünkü o bizi her an işitmekte ve bilmektedir.[38]

 

221- Şeytanların kime indirdiğini size haber vereyimnıi?

222- Onlar her iftiracı, günahkar üzerine iner.

223- (İftiracı şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdır.

Ayet-i kerimelerden ayrıca Cin suresinden anlıyoruzki şeytanlar ateşten yaratılmış varlıklardır. Günahkar iftiracılara şeytanın bilgi ver­diğini ama söylediklerinin birçoğunun yalan olduğunu bu ayetlerden öğ­reniyoruz. Efendimizde şeytanların (falcılara, cincilere, medyumlara) söylediklerinin doksandokuzunun yalan, birinin doğru olduğunu haber verir.[39]

 

224- Şairlere de azgınlar uyar.

225- Görmedin mi onlar her vadide şaşkın dolaşırlar.

226- Onlar yapmadıklarım söylerler.

227- Ancak iman eden, ameli salih işleyen, Allah'ı çokça zikreden ve kendilerine zulmedildikten sonra galip gelmeye çalışanlar müstesna. Zulmedenlerde yakında nasıl bir devrimle devrileceklerini bilecekler.

Kafirlerden bir kısmı Peygamber Efendimizden Kur'an ayetlerini dinleyince Efendimize şair demişlerdi. Rabbimiz ise Kur'an'm şair sözü olmadığını haber verir Ve şiirin Allah Rasulüne yakışmayacağını bildirir.[40]

Çünkü bir kısım şairler vardırki onların peşinden sapıklar gider. Pislik etrafındaki sinekler gibidirler.

Şair Razi şöyle diyor:

"Sermayei şairan tükenmez,

Dünya tükenir yalan tükenmez."

Yapmadıklarını söyleyen her vadide şiir yazan cesuru korkak, kor­kağı kahraman, ahlaklı insanları ahlaksız, iffetsizleri yıldız yapan bu in­sanların şiirlerini ezberlemek kalbine irin doldurmaktan daha tehlikeli olduğunu haber verir Peygamberimiz.[41] Peki bütün şairler böylemidir?

Rabbimiz cevabını veriyor. Hayır. İman edip, salih amel işleyen, Allah'ı çokça zikreden, dilini kılınç gibi kullanıp zalimlere karşı duran şairler öğülmüştür.

İslama göre akord edilmiş gönül tellerine Allah'ı zikreden dil mıdrabını vurarak, insani sözlerin en güzelini terennüm eden şairlerimiz için Peygamberlerimizin teşviki vardır.

Bindörtyüz yıldır korunan, şu anda İstanbul'u şereflendiren Hırkai Şerif, Efendimiz tarafından Ka'b b. Züheyr'i şereflendirmek için verilen [42]

Buharının Kitab-üt-Teheccüd'de, Ebu Hureyre'den rivayet ettiği bir hadisde Efendimiz, Abdullah b. Ravaha'nın bir şiirini dinledikten sonra "Kardeşiniz boş ve kötü söz söylemez" buyurmuştur. Bu sahabei güzin Bedir'den Mute'ye kadar bütün harplerde önce dil kılınanı, sonra eldeki kılına kullanarak hizmet etmiş ve Mute'de şehitlik makamına yüksel­miştir.

Kafirlere şiirle cevap veren Hassan b. Sabiti Peygamber Efendimiz teşvik etmiş ve "Rasulüllahı korumak için o kafirlere cevap ver" demiş ve Hassan'ın daha güzel şiir söylemesi için "Allah'ım onu Ruh'ul-Kudüs (Cebraü)le kuvvetlendir" diye dua etmiştir.[43]

Araplar sevgilinin zülfünün bir teline şa'r derler. İnceliği, zarafeti, güzelliği, asaleti, aşkı temsil eder ve insan şuurunu harekete geçirir.

Sözün şelale gibi akanına, seher yeli gibi serinletenine, volkan gibi yakanına şiir derler.

Her iki kelimede şın, ayn, ra harflerinden meydana gelmektedir. Şair kılı kırka yaran sonra bu kırk parçadan bir beyt ören kişidir.

Peygamberimizin şairi Hassan:

"Dilim kusursuz kılınç gibidir,

Denizim bulanmaz kovulanla."

Dilimiz zalimlere kılıç gibi olmalı, zalimleri devirmeli, ama mazlum­lara merhem gelmeli. Efendimizin bir hadisini çağımızın Hassan'ı Mehmet Akif Ersoy merhum şöyle ifade ediyor.

"Bir adam dursada bir zalim imamın yüzüne

Adli emretse, bu zalimde onun hak sözüne

İnkiyad eyleyecek yerde tutup kıysa ona

O mücahid yazılır taa şühedanın başına

Hamzadan sonra gelen en şanlı şehid odur

Hak için can verenin elbet payesi budur."

Böylece şairler suresi de imanlı bir şairin şiiriyle sona erdi.[44]

 



[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/435.

 

[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/435-436.

[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/436.

[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/437.

[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/437-438.

[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/438-439.

[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/439.

[8] Bak Kasas 15

[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/439-441.

[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/441-442.

[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/442.

[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/442-444.

[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/444-446.

[14] Fatır 43

[15] Mesnevi, Tahir-ül-Mevlevi Tercemesi beyin No: 14512

[16] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/446-452.

[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/452-455.

[18] Bakara 135

[19] Bakara 135

[20] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/456-459.

[21] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/459-460.

[22] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/460.

[23] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/460-462.

[24] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/462.

[25] Müslim K. Birr 33

[26] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/463.

[27] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/463-465.

[28] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/464-466.

[29] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/466-470.

[30] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/471-474.

[31] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/474-477.

[32] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/477-479.

[33] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/480-482.

[34] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/482-484.

[35] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/485.

[36] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/486.

[37] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/486-487.

[38] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/487-488.

[39] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/489.

   Mişkat-ül-Mesabih hadis No: 4594

[40] Yasin 69

[41] Buhari K. Edep 92, Müslim K. Şiir 7

[42] Hırkadır,ibni Hişam 4/139, Beyhaki Delail 5/208

[43] Buharı K. Salat 68, Müslim K. Fezailüs-Sahabe 151

[44] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/489-492.


Önceki Sayfa
Fihrist
Sonraki Sayfa
Ana Sayfa Dön ///