Bu "Nemi"
kelimesinin Türkçe karşılığı; "Karınca" demektir. Allah (c.c.)
yarattıklarından, numune olsun diye bazı hayvanları Kur'an-ı
Kerim'de zikretmiş ve özelliklerinden bizleri haberdar etmiştir.
Mesela
"Bakara" suresi, "Nahl" suresi
gibi. Bu surede de 18. ayette "Nemi" kelimesi geçtiği
için ve karıncadan bahsedildiği için bu adı almıştır. 93 ayettir.
Mekke döneminin
ortalarında nazil olan bu sure ile, mü'min lerin imanı takviye edilir. Siyaseti temsil eden firavun,
sermayeyi temsil eden Karun, dünyevi ilmi temsil eden Haman,
lüksü şa'şaayı temsil eden Belkis,
ahlaksızlığı temsil eden Lut kavmi, nasıl Allah'a
boyun eğdi ise, bu zalimlerin de sonu o olacaktır, müjdesi veriliyor.
Kur'andaki Surelerin isimleri Rabbim tarafından değil, Peygamber
efendimiz (s.a.v.) tarafından verilmiştir.
Allah (c.c.) bu
surenin birinci ayetinde de Ta, Sin diye başlıyor. Sonra asıl bize anlatılmak
istenilene geçiyor. (Bu harflerin manaları için
Bakara suresinin baş tarafına bakınız.)[1]
1- Ta-Sin.
Bunlar, Kur'anın ve açık açıklayan kitabın
ayetleridir.
Fatiha suresinde
Rabbimize dua ediyoruz. "Rabbim bize dosdoğru yolu ver" Yani bu
dünyada devlete, Ahiret'te Cennet'e nasıl varacağımızın
yolunu bize göster diyoruz. Allah (c.c.) da Bakara Suresinin ilk ayetlerinde
bize yolu gösteriyor ve buyuruyorki "İşte kitap,
bunun Allah'tan geldiğinde hiçbir şüphe yoktur. Ve size doğruyu gösterir.
Muttaki insanlara da yol gösterici, hidayet vericidir."[2]
2- Mü'minlere yol gösteren ve müjde verendir.
Allah (c.c.) bu kitap
insanlara yol gösterir ve müjdecidir demiyor da mü'minlere
yol gösterir ve müjde verir diyor. Buradan şunu anlıyoruz; bir zamanlar
Osmanlı'nın adil bir şekilde yönetildiği ve yükseldiği dönemlerde, Batılı
yayın organları, o zamanın seyahatnamelerinde ve politikayı yönlendirenlerin
de şu söz geçmekteydi; "Nasıl olurda Osmanlı'nın
hakim olduğu yerlerde hırsızlık olmazdı?" Ama tabii bu Kur'anın
hakim olduğu dönemler içindir, yoksa son dönemler için değil.
Derken İngiliz
yetkililerini gönderirler, ne için? araştırsınlar niye hırsızlık olmuyor diye. Bakarlarki hırsızlığın cezası ağırdır. Bir müddet, ingilizler de bu kanunu kabul eder ve uygularlar. Buna göre
hırsızın eli kesilecektir. Buna göre ilan yapılır.
Derken bir hırsızın
eli Londra meydanında kesilecektir. Ama Hükmün infaz edildiği, zaman da ve
meydanda savcının cebindeki paranın da yine çalındığı rivayet edilir, bazı
kitaplara da geçmiştir bu. Demekki bu kitap ve
ayetleri, mü'minlere yol gösterir. Şimdi bize deselerki; "Buyrun kitabı ve
hükümlerini Rusya ve Amerika'da tatbik edin." Biz kabul etmeyiz! Çünkü Kur'an-ı Kerim iman etmiş bir toplumda uygulanırsa faydalı
olur.
Yani bunu uygulayanlar
veya kendisine uygulananlar bu kitaba gönülden inanmalıdırlar. İslam hukukunda
Önce hukuka saygı değil, hukuka iman gerekir. Çünkü o, hukukun varlık sebebini
bilhassa iman etmemiz gerekir ve o kanunu koyanın varlığını ve yanılmazlığını
kabul edip, kıyamete kadar baki olacağını bilmeniz gerekir.
Bu özellikleri
taşımayan bir toplumda Kur'an ahkamını uygulamaya
kalkarsanız daha kötü olabilir. Çünkü Önce insanın gönlünün kendine zabıta
olması gerekir ki buda ancak imanla olabilir.
Peki iman etmek
yeterli mi? Hayır. Yeterli değildir. Allah (c.c.) devam ediyor:[3]
3- Onlar (Mü'minler) ki namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve ahirete kesin olarak iman ederler.
Peygamber Efendimiz Muaz b. Cebel'i Yemen'e vali ve tebliğci olarak
gönderdiğinde diyorki: "Oraya varınca insanlara
önce "La İlahe İllallah ve Muhammeden Rasulullah'ı" öğret. Bunu kabul ederlerse namaz
kılmalarını emret. Namazı kılınca da Zekatı emret.
İmandan sonra gelen en
esaslı emir namazdır. Buda yalnız yatıp kalkmaktan ibaret değildir, camileri
aynı zamanda idare merkezleri olacaktır.[4]
4- Şüphesiz ahirete imaa etmeyenlerin
amellerini süsledik. Onlar bocalayıp duruyorlar.
5- Onlar
için azabın en kötüsü vardır ve onlar ahirette en
fazla zarara uğrayacak olanlardır.
Birinci azap bu
dünyada olandır; bu kendi vicdan azabından kaynaklanacağı gibi kendi grubları arasındaki çıkar çatışmasından da kaynaklanabilir.
Ahirette de en büyük zarara onlar uğrayacaklardır.[5]
6- Muhakkak
bu Kur'an sana hikmet sahibi ve herşeyi
bilen Allah tarafından verilmektedir.
Yani bu kitap, şunun veya
bunun kitabı değildir, herşeyi bilen Allah'tan aldın
bu kitabı. Sonra Allah (c.c.) Musa (a.s.)'ın
kıssasına geçiyor.[6]
7- Hani Musa
ailesine şöyle demişti: "Ben bir ateş gördüm. Size ondan bir haber
getiririm veya ısınmanız için biraz ateş koru getiririm."
8- (Musa)
ateşin yanına gelince: " Ateşde ve çevresinde
olanlar mübarek kılınmıştır. Alemlerin Rabbi Allah eksiklerden uzakdır" diye nida olundu.
Burada Musa (a.s.)'ın kulağına gelen sestir. Ama tabii burada insan hayalinde
bazı şekiller, hayaller canlanır: Ateş ve ses gibi. Yani insan Allah'ı eşyaya
benzetebiliyor ama Allah (c.c.) buna gidilmemesi için kendisinin her türlü
benzetmeden münezzeh olduğunu beyan ediyor.[7]
9- "Ey
Musa, şüphesiz ben Aziz ve Hakim olan Allah'ım"
10- Asanı
(yere) at. (Musa) asayı küçük yılan gibi hareket ederken görünce arkasına
bakmadan dönüp kaçtı. Ya Musa, korkma. Peygamberler
benim yanımda korkmazlar.
11- Ancak
kim zulmeder, sonrada kötülüğün yerine iyiliği değiştirirse, şüphesiz ben afvedici ve rahmet ediciyim.
Peygamberlere iman
edenler de kendisini Rabb'in huzurunda bilirler ve
korkmazlar. Allah (c.c.)'ın yarattıklarından da
korkmazlar. Ama herkes korkmaz mı? Allah (c.c.) devam ediyor, "Ancak
zulmedenler korkarlar." Günümüzde ve tarih boyunca genelde kendisini
koruma ihtiyacı hissedenler zalimlerdir.
Eski zamanlarda Hristiyanlıkta yani Roma'da İngiltere'de veya Hindistan'da
insanlar sınıf sınıf ayrılır ve üst sınıftan olanlar
yani soylular zayıf ve alt sınıftan olan insanları öldürürlerdi ve kendilerine
bir hesap da sorulmazdı. Aslında bugün de aynı şey, değişik bir şekilde devam
etmektedir. Çünkü onlara göre devlet başkanımız, başbakanımız, bakanımız
öldürülmesin de yeterki, diğer insanlardan, zavallı
halktan kim ve ne kadar öldürülürse öldürülsün. Onlara yani bu mantığa göre
düşünenler derlerki, halktan insanlar öldürülürse
anarşi yoktur. Peki anarşi ne zaman vardır? Anarşi ancak büyüklerden insanlar
öldürüldüğü zaman vardır.
Yine Musa (a.s.)'a
dönüyoruz. Rabbim diyorki:[8]
12- Elini
koynuna sok. Kusursuz bembeyaz olarak çıktığında Firavun ve kavmine dokuz
mucize ile (git). Çünkü onlar fasık bir kavim
oldular.
13- Onlara
ayetlerimiz apaçık gelince "Bu apaçık bir büyüdür" dediler.
14-
(Ayetlerin) doğruluğunu içlerinde kesin olarak bildikleri halde zulüm ve
kibirlerinden dolayı ayetleri inkar ettiler. Bozguncuların sonunun nasıl
olduğuna bir bak.
Bu tip insanlar da
günümüzde epeyce vardır yalnız. Ama Rabbim bunlar hakkında iyi söylemiyor. Onun
için bu tip insanlara yardım et-meliyizki İslamlarim açığa vursunlar ve helak olmasınlar. Ama incitmemeye
gayret göstermekde gerekmektedir.
Allah (c.c.) Davud (a.s.) ile Süleyman (a.s.)'a geçiyor.
Bu peygamberlerden kısa kısa bahsediyor ama buradaki
gaye her peygamberin hayatından bize ibretler ve dersler vermektedir.
Davud (a.s.) ile Süleyman'a (a.s.) da ilim verdik diyor
Allah (c.c). Bunu tefsir eden bazı alimler derlerki;
"Allah ilim mi vereyim, mal mı?" diye sordu. Süleyman (a.s.) da ilim
istedi ve ilim sayesinde malı da kazanmıştır ilmi de deniliyor.
İşte biz de;
"Sultan Süleyman'a kalmayan dünya" diye bahsederken bu Süleyman'ı
kastediyoruz. Onun için bizimde ilk önce isteyeceğimiz şey ilim olmalıdır.
Allah (c.c.) Peygamber Efendimize öncelikle; "Okuyun" emrini veriyor,
çünkü bir toplum ancak okumakla kurtulur. Verilen ilim üzerine de Davud ve Süleyman (a.s.)'da:[9]
15- Muhakkak
biz Davud ve Süleyman'a ilim verdik. O ikisi:
"Bizi mü'min kullarından birçoğundan üstün kılan
Allah'a hamdolsun" dediler.
16-
Süleyman, Davud'a varis oldu ve: "Ey insanlar,
bize kuş dili öğretildi ve bize herşeyden verildi.
Şüphesiz bu apaçık bir lütufdur."
Bu ayet nazil olalı
1400 sene olmuştur, burada Süleyman (a.s.) kendisine kuş dilinin öğretildiğini
söylüyor ve biraz sonra gelecek ayette de karınca ile konuşulduğunu
duyacaksınız.
Yunus Emre bu ayetten
hareketle;
"Dağlar ile
taşlar ile çağırayım mevlam seni
Seherlerde kuşlar ile
çağırayım mevlam seni"
demiş ve kuşlarla
taşların konuştuğuna dikkat çekmiştir.
Süleyman aleyhisselam'ın babası Davut aleyhisselamın
malına varis olduğundan bahsedilmiyor. Onun yerine Peygamber olarak
gönderilmesinden bahsediliyor.[10]
17- Cinden,
insanlardan ve kuşlardan oluşan ordular Süleyman için toplandı ve onlar düzenli
olarak sevk olunuyordu.
Batılıya karşı ayıp
olmasın diye bu ayetleri kendi kafalarına göre yorumlayanlara bakmayın. Hz. Süleyman'ın ordusu cinlerden, insanlardan ve kuşlardan
meydana geliyordu.[11]
18-
Karıncalar vadisine gelince bir karınca dedi: "Ey karıncalar, yuvalarınıza
giriniz. Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin."
Hiç bir yaratılmışı
küçük göremeyiz. Karıncayı da, kendisi küçücük olsada
bizim onu küçük görmememiz gerekiyor, o karıncalar ki filleri yere sererler.[12]
19-
(Süleyman) onun sözüne güldü ve dedi: "Rabbim, bana anne ve babama
verdiğin nimete şükretmeye ve razı olacağın salih
ameli yapmayı bana ilham et. Rahmetinle beni salih
kullarının arasına kat."
Karınca ile konuşmayı
duyduk, biraz sonra Rabbim "Hüdhüd" ile
(bir çeşit kuş ), bu kuş ile yapılan konuşmayı da haber veriyor, dolayısıyla,
kuş dilini bildiğini haber veriyor.
İnsanların bile zor
anlaştığı bir dünyada Allah (c.c.) diyorki:
"Süleyman kuşların dilini biliyordu." Bu ayetler 1400 senedir
okunmaktadır ve hemen hemen dünyanın hemen her diline
terceme edilmiştir. Zaman içinde bu ayetlerle
inançsız kesim alay etmiş, hafife almıştır; bu aslına Kelile
ve Dimne hikayelerinde geçtiği
gibi, Fabl türü hikayelerdir demişlerdir.
Batıya yaranmak
isteyen Batı hayranı tefsircilerimiz de aynı anlayışı paylaşmış ve Allah (c.c.)
böyle bir olay olmadığı halde bunu olmuş gibi göstermiş demişlerdir. Halbuki
Allah (c.c.) açıkça karıncaların kendi aralarında konuştuklarını bildiriyor
bizlere.[13]
20-
(Süleyman) kuşları teftiş etti ve "Bana ne oluyor ki, Hüdhüd'ü
göremiyorum, yoksa kayıp olanlardan mı oldu?" dedi.
21-
"Ona şiddetli bir ceza vereceğim veya keseceğim veya bana açık bir delil
getirecek."
22- Çok geçmeden (Hüdhüd geldi) dediki: "Senin kavrayamadığın birşeyi
ben kavradım ve sana Sebe'den çok doğru bir haber
getirdim."
Hiç kimseye "Kuş
beyinli " demeyelim, sizlerin bilemediğini bir kuş bilebilir. İsterseniz
bu konuda kuşlar ansiklopedisine bakınız.[14]
23-
"Onlara (Sebe'lilere) krallık yapan, kendisine herşey verilen ve büyük bir tahtı olan bir kadın
buldum."
24- "O
kadını ve kavmini Allah'ın dışında güneşe secde ederlerken buldum. Şeytan
onların işlerini süslemiş. Onları yoldan çıkarmış. Artık onlar yola
gelmezler."
"Onlar yola
gelmez" sözü kuşa aittir. Biz hiçbir imansız hakkında bu sözü
söylemeyeceğiz. Çünkü nice putperestlerin iman ettiğini gördük.[15]
25- Göklerde
ve yerdeki gizli olanları ortaya çıkaran, gizlediklerinizi ve açıkladıklarını
bilen Allah'a secde etmemeleri için (şeytan onların işlerini süsledi).
"Onlar secde
etmezlerse biz secde ederiz" diyerek bu ayeti okuduğumuzda "Tilavet
secdesi" yapmamız gerekiyor, bu vacipdir.[16]
26- Allah'dan başka ilah (yaratan, yaşatan ve yöneten) yoktur.
O, büyük arşın sahibidir.
Bu ayetin İbn-i Abbas (r.a.)'dan gelen
tefsirine göre; Hüdhüd kuşu yerin altından akan suyun
yerini de bilirmiş. Yani kaç metre derinlikte olduğunun farkında olduğunu bile
bilirdi diyor.
Bunun üzerine adamın
biri diyorki: "Sen bunu kendin uydurdun, çünkü
ben bilirim; bizim çocuklar Hüdhüd kuşunu yakalamak
için bir otun altına dane koyarlar da bu kuşu
avlarlar. Nasıl oluyorki o kuş 1 veya 2 metre alttaki
suyu görüyorda bir otun altındaki tuzağı
göremiyor?" İbn-i Abbas
diyorki; "O bir kader işidir."
Gerçekten böyle şeyler
hayatımızda çok olur. Bazen her türlü tedbiri alırız , ama genede
o işimiz bozulur, bizde deriz ki; "Tüh şunun yerine şunu yapsaydım böyle
olmazdı." Hayır öyle değil, çünkü onun öyle olması gerekiyormuş, bu bir
kader işidir. Onun için biz tedbirle görevliyiz ama Allah'ın takdiri
gelecektir.[17]
27-
(Süleyman Hüdhüd'e) "Doğrumu söylüyorsun, yoksa
yalancı-lardannıısın bakacağız" dedi.
28- Şu
mektubumu al onlara ver. Sonra onlardan uzaklaş ve bak neye karar verecekler.
29- (Sebe kraliçesi): "Ey ileri gelenler, bana değerli bir
mektup verildi."
30- O
(mektup) Süleyman'dan (gelmiş)tir. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
(başlamaktadır).
31-
"Bana karşı büyüklük taslamayın ve müslüman
olarak bana gelin" (demektedir).
Peygamber ve varisleri
olan bizlerin asli görevi ; bütün insanların müslümanlık
elbisesine bürünerek cehennemde yanmasını engellemektir.
32- "Ey
ileri gelenler bu işimde bana görüş bildirin. Siz olmadan ben hiçbir işi kesip
atmam" dedi.
Dikkat edin binlerce yıl
öncesinde, puta tapan bir kraliçe işlerini, danışma meclisi üyelerinin fikrini
alarak yapıyor.
Demokrasiden,
çağdaşlıktan bahsedenler, bilsinlerki, binlerce yıl
öncesini taklit ediyorlar.[18]
33- (İleri
gelenler) "Biz kuvvet sahibi, güçlü savaşçılara sahip kişileriz. Emir
sana aittir. Neyi emredeceğine sen bak" dediler.
34- (Sebe kraliçesi): "Şüphesiz krallar bir ülkeye
girdiğinde orayı bozguna uğratırlar, aziz olanları zelil ederler. Bunlarda böyle
yaparlar" dedi.
Bugün de yapılan aynı
şeydir, yani Belkıs'ın söylediklerini bugünün insanları da aynen
yapmaktadırlar. Rivayete göre "Gerçekten de böyle yaparlar" kısmı
Allah'ın kelamıdır. Buna göre alimlerimiz şu hükmü çıkartmışlardır: Doğru söz
kafirin ağzından çıkmaz diye birşey yoktur, bazen
kafirlerde doğru söylerler. Yani kafirlerin yaptıkları işler bazende doğrudur. Nitekim Ali İmran
suresinde de buna işaret vardır. "O (kafir)lerin
içlerinde öyleleri vardırki onlara bv ;tlun versen geri alabilirsin
(bu derece emanetlerine sadıktırlar). Öyleleri de vardırki
bir altını emanet edersen de sonradan geri alamazsın. "[19]
Dünyevi çıkarlar için
kurulmuş bütün sistemler bir ülkeye hakim olunca; ayakları baş, başları ayak
ederler ve herşeyi alt üst ederler.[20]
35- Ben de
onlara hediye ile elçi göndereceğim. Bakayım elçiler ne ile dönecekler.
Bugün hala
geçerliliğini sürdüren, "İnsanları yem ile gemleme" politikasını
uyguluyor[21]
36- (Elçiler
hediye ile) Süleyman'a geldiğinde (Süleyman) dedi: "Siz bana malla yardım
mı ediyorsunuz? Allah'ın bana verdiği size verdiğinden daha hayırlıdır.
Hediyenizle ancak siz sevinirsiniz."
37-
"Onlara geri dönü. Biz onların karşı koyamayacağı ordularla onlara
geleceğiz ve onları zillet içinde alçalmiş olarak
(yurtlarından) çıkaracağız.!!!"
Demekki rüşvet çok eski dönemlerde mevcuttur. Günümüzde de
devlet başkanları veya yardımcıları rüşvetle ayakta durmaya çalışmaktadırlar.
Şahsiyetli bir politikanın, politikacının Peygamber gibi olması gerekir.
Öncelikle yazışmalarda ve görüşmelerde yaltaklanmak yoktur. Çünkü yüce olan
kendisidir. Niye? Çünkü Allah (c.c.)'a inanmıştır.[22]
38-
(Süleyman) dediki: "Ey ileri gelenler, onlar müslünıan olarak gelmeden kraliçenin koltuğunu bana
hanginiz getirir?"
39-
Cinlerden bir ifrit: "Sen makamından kalkmadan onu sana ben getiririm.
Buna benim gücüm yeter ve ben güvenilen biriyim" dedi.
40- Yanında
kitaptan bir ilim olan dediki: "Sen gözünü açıp
kapamadan onu sana getiririm" Onu, yanında durur görünce, (Süleyman)
dedi: "Bu Rabbimin bana bir lütfudur. Şükürmü edeceğim yoksa nan-körlükmü yapacağım?, beni denemek içindir. Kim şükrederse
kendine şükretmiş olur. Kim nankörlük ederse şüphesiz benim Rabbim bağışlayıcıdır,
rahmet edicidir.
Bir göz açıp
kapayıncaya kadarlık zaman içinde koltuğu getiren, kitabı
bilen veli bir insandır. Kitabı bilen ve onu yaşayan bir mü'min
cinlerden, şeytanlardan daha güçlüdür. İlimsiz velilik olmaz.[23]
41-
"Koltuğunu tanınmaz hale getirin, bakalım tanıyacakmı
yoksa tanımayanlardan mı olacak ?
Bizim şimdi uçakla 3
saatte gittiğimiz bir yere, yarın bizim çocuklarımız 3 dakikada gidecekler,
"olur mu?" demeyin. Bir zamanlar
dedelerimiz aynı yolu
otobüsle 3 günde giderlerken onlarda bundan daha hızlısı olmaz diyorlardı.
İleride belki de bir
yerden bir yere giderken ışınlanırız, oraya saniyesinde gideriz. Çünkü Süleyman
(a.s.)'ın yanındaki ilim sahibi bir adam, göz açıp
kapayıncaya kadar ki zamanda 3.000 km. mesafeden tahtı getirmeyi başarmıştır.
Bir başka ayette te Yakup (a.s,) 500 kilometre uzaktan oğlu Yusuf (a.s.)'ın kokusunu almıştır. Bu nasıl yorumlanır peki? Mesela
bugün hava dalgalan vasıtasıyla görüntüyü ve sesi kilometrelerce uzağa
nakletmek mümkündür, ancak henüz kokunun nakli mümkün olmamıştır, ama ileride
buda gerçekleşebilir.
Devam eden ayetlerde
Kraliçe ve etrafmdakilerin Süleyman (a.s.)'m huzuruna
geldiğini, kendisi bakıyorki koltuğuda
orada ona soruyorlar:[24]
42-
Kraliçeye gelince: "İşte koltuğun bu mu?"denildi. O;"Sanki o"dedi. (Süleyman): "Ondan önce bize ilim verildi
ve biz mu si uman olduk" (dedi.)
43- AHah'dan başka taptıkları, kraliçeyi engellemişti. Çünkü o
kafir bir toplumdan idi.
44- Ona
"gir saraya" denildi. Kraliçe onu görünce derin su sandı ve paçaları
sıvadı. (Süleyman): "Bu billurdan.yapılmış şeffaf bir köşktür" dedi.
Kraliçe: "Rabbim ben kendime zulmettim, Süleymanla
beraber alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum" dedi.
Hani soru sorarlar ya pencereden dışarıya baktığında ilk gördüğün nedir diye.
Bahçeyi gördüm, ağacı gördüm diyorsun ama cam o kadar saydam ki camı gördüğünün
farkında değilsin. Burada da suyun üzerindeki camı göremeyince Kraliçe zannediyorki oradaki sudur ve eteklerini çekiyor yukarıya
doğru. Buradan da gorüyoruzki Peygamberler ama tüm
Peygamberler insanların ufkunu genişletmekte ve geliştirmektedir. Mesela
bugünkü bilim-kurgu filmleri de çocuklarımızın hayallerini geliştirmektedirler.
Allah (c.c.) ise kurgu olarak değilde hakikat olara'k vermektedir.
Allah (c.c.) bize
Süleyman (a.s.) ile Belkıs arasındaki mücadeleyi anlattıktan sonra yeni bir
konuya geçiyor.[25]
45-
"Allah'a ibadet edin" diye Semud (kavmine)
kardeşleri Salih'i gönderdik. Birden iki gruba ayrılarak çekişmeye başladılar.
Bütün Peygamberler
bunu söylemiştir. Yani Allah'a kulluk edin. Hz.
Adem'den Peygamberimize kadar gelen tüm peygamberler insanları Allah'a kulluk
yapmaya çağırmışlardır. "Kulluk veya ibadet" denildiğinde hemen
teşbih çekmek, namaz kılmak veya oruç tutmayı anlamayın; bütün varlığımızla,
hayatımızla Allah'ın emrine uygun hareket etmektir.
Hacc suresi 19 ve buradaki 45. ayette de belirtildiği
gibi; insanlar "Rabb" konusunda ikiye
ayrılıp çekişiyorlar. Bu bize şunu anlatıyor; İnsanlar iman edenler veya
etmeyenler diye ikiye ayrılmaktadırlar. Bundan sonra bu gruplar da inanmayanlar
olarak Yahudi Hristiyan, kominist,
ateist v.s. diye ayrılır, inananlarda Allah katında takva yönünden değerleri
itibariyle ayrılırlar ama hepsi mü'mindir.[26]
46- (Salih) dediki: "Ey kavmim, niçin iyilikden
önce kötülüğün acele gelmesini istiyorsunuz? Allah'dan
af isteseniz olmazını? Belki merhamet olunursunuz."
Onların da acelesi şu A'raf suresinde bildirildiğine göre diyorlarki
"Ey Salih, eğer sen gerçekten Peygambersen vadettiğin
azabı haydi bize getirsene Hani daha önce demiştik bir insanın Allah'tan
korkması için Allah hakkında bilgisi olması gerekir.[27]
Salih (a.s.) gene diyorki;[28]
47- (Semud kavmi) dedilerki: "Sen
ve beraberindekiler bize uğursuzluk getirdi." (Salih): "Sizin
uğursuzluğunuz Allah'dandır. Hayır siz imtihan olunan
bir kavimsiniz" dedi.
Daha önce aynı putun
etrafında dönüp dolaşan insanlara, birgün geliyor bir
peygamber diyorki; "Bu puta itaat edilmez, Allah'a
itaat edin" ve insanlar ikiye ayrılıyorlar.
Tabii bunların bir
kısmı kardeştirler bir kısmı baba oğuldurlar, birisi karı birisi koca idi.
Aralarında evlerinde sokaklarda sürtüşme meydana geliyor. Onların uğursuzluktan
kastettikleri budur. Salih (a.s.)'da diyorki:
"Sizin bu uğursuzluğunuz Allah karındandır (beni gönderen
Allah'tır)." Aynı şey, uğursuzluk getirme işi, Yasin Suresinde de
geçmişti. Salih (a.s.) devam ediyor. "Siz imtihana tabi tutulmuş bir
kavimsiniz."
Bunlar Salih (a.s.)
ile kavmi arasında geçen konuşmalardır. Peki bizi niye ilgilendiriyor? Aynı
şeyler bizim toplumumuzda da oluyor. Günümüzde de oğullar bir tarafta, babalar
diğer taraftadırlar, yani birisi hidayette, birisi dalalettedir. İnşaallah birgün hak yolda
birleşirler.[29]
48- Şehirde
dokuz kişi vardıki, yeryüzünde bozgunculuk yaparlar, İslah etmezlerdi.
Siyasilerden,
zenginlerden, ilim adamlarından meydana gelen dokuz kişilik çete, Adalet, huzur
ve sükun isteyen peygambere karşı birleşirler.[30]
49- Onlar
kendi aralarında Allah'a yemin ederek şöyle dediler: "Ona ve ailesine gece
baskın yapalım, sonrada velisine, biz onun ailesinin öldürüldüğü yerde
bulunmadık, biz doğru söylüyoruz diyelim."
50- Onlar
tuzak kurdular, onlar hissetmeden bizde tuzak kurduk.
51- Onların
tuzaklarının sonucu nasıl oldu bir bak, biz onları ve kavimlerini topyekün helak ettik.
52- İşte
zulümleri sebebiyle harap (ve ıssız) kalan yurtları. Bilen kavim için bunda
bir ibret vardır.
53- İman
edip muttaki olanları kurtardık.
Günümüzde de Müslümanların
aleyhine bugüne kadar çeşitli tuzaklar kurulmuş planlar hazırlanmıştır, hatta
dışarıdan da uzmanlar getirmişler ve çeşitli uygulamalar yapmışlardır. Ama
Müslümanlara yapılan tuzaklar hep boşa çıkmıştır ve Müslümanlar güzelleşmiş ve
güçlenmişlerdir. Şimdi bu tuzakları kuranlar birbirlerine soruyorlar bunlar
nereden çıktı diye.
Allah (c.c.) geçmiş
kavimlerden örnekler vermeye devam ediyor. Maksat geçmiş toplumların
hastalıklarını dile getirmek değil, aynı hastalıklar bugünkü toplumlarda da
olduğundan asıl amaç bizlere dersler vermektir.[31]
54- Lut'u da (Peygamber olarak) gönderdik. O kavmine şöyle
demişti: "Siz göz göre göre bu fuhşumu
yapıyorsunuz?"
55-
"Siz kadınları bırakıp şehvetle erkekleremi
yaklaşıyorsunuz? Hayır siz cahillik yapan bir kavimsiniz."
Günümüzde de bir kısım
insanlar bu hastalığın yayılmasını istemektedirler. Çünkü onlara göre bu bir
çağdaşlık işaretidir. Halbuki çağdaşlıkla ilgisi yok, çünkü bizler henüz Lut (a.s.)'ın milattan önce kaç
yılında yaşadığını bilmiyoruz ama, onların kavminde de bu hastalık varmış.
Yani çok eskilerden
gelen bir pislik, bu ibnelik. Bu tip insanlar veya bunları savunan ve
yayılmasını isteyenler televizyonlara, gazetelere çıkıp diyorlarki
efendim cinsel baskı altındayız. Tabii ne demek istediğini tam olarak
söyleyemiyor. Üstelik onları cinsel baskı altında tutan kendi rejimleridir.
İslam ise insanları
cinsel baskı altında tutmaz. Şöyleki: İslam tarihi
boyunca erkek-kadın evlenme yaşı baliğ olmasıyla başlar. Yani bir erkek veya
kız buluğa erdimi isterse evlenebilirler.
Günümüzde ise ekonomik
şartlar vardırda, şöyledir de, böyledirde
diyerek evlenme yaşı olarak bir kere askerden gelme şartı ileri sürülmektedir.
Buda 25-26 yaşını bulmaktadır. 15-16 yaşında baliğ olmuş bir çocuk tam 10 sene
baskı yani cinsel baskı altında tutulmaktadır bu rejimlerde. Ve bu yaşlarda
insanın en deli olduğu, en fazla cinsel ilişkide bulunmak istediği zamanlardır,
ama baskı altındadır, bunu gerçekleştirme imkanı yoktur. İslam o kişinin
rahatlıkla evlenmesi ve evlendikten sonra rahat yaşaması için her imkanı
sağlamıştır.
Bugün ise gördüğünüz
gibi böyle değildir. Ne diyorlar, efendim işte, bugünde bu çocuğun cinsel
ihtiyacını kapatacak, tatmin edecek yollar vardır. Nedir o yollar? Gayri meşru
yollar tabii. Bunların istedikleri bu pisliktir.
Lut (a.s.) kavmine nasihatlerde bulununca onların, cevabı
şu oldu:[32]
56- Kavminin
cevabı: "Lut ailesini şehrinizden çıkarın. Çünkü
onlar temiz kalmak isteyen insanlar" demek oldu.
Bakın o zamanki
ibneler şimdikilerden daha dürüst. Çünkü ne diyorlar? Bu adamlar temiz kalmak
istiyorlarmış, öyleyse bunları şehir dışına çıkartın da bunlara bu işler
bulaşmasın. Yani bu işi yapmayanların temizliğine inanıyorlar. Bugün ise böyle
temiz olan ve temiz kalmak isteyenleri ruh hastası olarak nitelemektedirler.[33]
57- Bunun üzerine
hanımı dışında Lut'u ve ailesini kurtardık. Onu
(hanımını) geride kalanlardan olmasını takdir ettik.
58- Onların
üzerine (azap) yağmuru yağdırdık. Uyarılanların (azap) yağmuru ne kötü oldu.
Peygamberlerin hayatı
bizim karşılaşacağımız her olaya örnektir aslında, mesala;
Burada Peygamberin hanımı var, fakat ona inanmıyor. Veya koca kötü olabilir ama
kadın İslami yaşantı içinde olabilir. Firavunun
hanımı gibi. .
Yani sizde hanımınızdan,
babanızdan, oğlunuzdan şikayetçi olursanız bilinki
bunlar Peygamberlerinde başına gelmiştir.
Allah (c.c.) Lut kavminin üzerine bir yağmur yağdırdığını ve bu yağmur
nedeniyle o toplumun helak olduğunu söylüyor. Sonra Peygamberimize yöneliyor:[34]
59- Deki:
"Allah'a hamdolsun. (Rasul
olarak) seçtiği kullarına selam olsun. Allah'mi
hayırlı yoksa onların ortak koştuğumu?"
Bu ayet-i kerime
müfessirlerin ifade ettiğine göre konuşmaya başlarken nasıl başlamamız
gerektiğini de haber veriyor. Bizde bu ayet-i kerimeye uygun hareket etmeliyiz.
Önce Allaha hamdedip sonra Rasulüne salatü selam
getirmeliyiz. Ayet devam ediyor:[35]
60-
"Yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökden size su
indiren mi? (daha hayırlıdır)" Onunla güzel bahçeler bitirdik. Siz o
bahçenin bir ağacını dahi bitiremezsiniz. Allah ile beraber başka ilah mı var?
Hayır onlar sapan bir kavimdir.
61- Yahut
yeryüzünü yerleşim yeri kılan, aralarından ırmaklar ak*. tan, yeryüzünde dağlar
yaratan, iki deniz arasına perde kılan kimdir? Allah ile beraber başka ilahmi var? Hayır onların çoğu bilmiyor.
62- Yahut
darda kalan dua ettiği zaman yetişen, kötülüğü gideren ve sizi yeryüzüne
halifeler yapan kimdir? Allah ile beraber başka ilah mı var? Ne kadarda az
düşünüyorsunuz.
63- Veyahut
karanın ve denizin karanlıklarında size yol gösteren kimdir? Rahmetinin önünde
müjdeci olarak rüzgarları gönderen kim? Allah ile beraber başka ilah mı var?
Allah onların ortak koştuklarından yücedir.
64- Yahut
ilk yaratan ve onu iade eden (ahirette dirilten)
kimdir? Gökyüzünden ve yerden size rızik veren
kimdir? Allah ile beraber başka ilah mı var? Deki: "Eğer doğru iseniz
delilinizi getirin."
65- Deki:
"Göklerde ve yerde Allah'dan başka kimse gaybı bilemez. Ne zaman diriltileceklerini bilmezler.
Allah (c.c.) 59.
ayetten 64. ayete kadar olan 1 sayfalık yerde tabiat manzaralarını,
yarattıklarını bizim gözümüzün önüne getiriyor ve bize ayetlerini gösteriyor.
Tabiattaki ayetlere tekvini ayetler diyoruz.
Allah (c.c.) bu
şekilde tabiat manzaraları sunduktan sonra yerde ve gökte gaybı
kimsenin bilemeyeceğini, buna Hz. Peygamber
Efendimizin de dahil olduğunu söylüyor. Peki Efendimiz (s.a.v.)'in gayb ile ilgili hadisleri yok mudur? Vardır ama bunlar
Allah'ın bildirdiği şeylerdir, öyleyse O bildirmediği zaman Peygamberlerde birşey bilmemektedirler.[36]
66- Hayır.
Onların ahiret hakkında ilimleri ardarda
geldi. Ama onlar ahiret hakkında şüphe içindeler.
Hayır onlar ahiretten kördürler.
67- Kafirler
dedilerki: "Biz ve babalarımız toprak olunca mı
çıkarılacağız?"
68- "Bu
va'd bize ve bundan önceki babalarımıza da
yapılmıştı. Bu ancak öncekilerin masallarıdır."
69- Deki:
"Yeryüzünde yürüyün ve suçluların sonu nasıl olurmu;
görün."
70- Onların
(yalanlaması) üzerine üzülme. Onların kurdukları tuzaklardan dolayı daralma.
Allah (c.c.) bize
taktik vermektedir. Sakın kurulan tuzaklardan dolayı rahatsız olmayın, paniğe,
kapılmayın diye.. Bizim üzerimize düşen Allah'ın bize verdiği imkanları sonuna
kadar değerlendirmek ve sonucu Allah'tan beklemektir, gönül sıkıntısına
kapılmak yoktur.[37]
71-
Kafirler: "Eğer doğru iseniz bu (ahiret) va'di ne zaman" derler.
72- Deki:
"Acele ettiğiniz azabın bir kısmı belki peşinize takılmıştır."
73- Şüphesiz
Rabbin insanlara lütuf sahibidir. Ancak onların bir çoğu şükretmezler.
74- Şüphesiz
Rabbin, göğüslerinin gizlediğini ve açıkladıklarını bilir.
75- Göklerde
ve yerde gizlenen herşey apaçık bir kitaptadır.
76- Şüphesiz
bu Kur'an İsrailoğullarına
hakkında ihtilaf ettiklerinin birçoğunu anlatır.
Yahudiler birçok olayı
tartışırken mesala Süleyman (a.s.) böyle miydi, şöyle
miydi veya bu olay nasıldı diye tartışırlarken Peygamber efendimiz (s.a.v.) o
haberi veya tartıştıkları olayı hemde hepsinden doğru
ve teferruatlı olarak söylüyordu kendilerine, haber veriyordu. Böyle olunca
Yahudiler şüpheye düşüyorlardı. Onların şüphesini ise Rabbim devam eden ayette
açıklıyor.[38]
77- Şüphesiz
O (Kur'an) mü'minler için bir
hidayet ve rahmettir.
78- Elbette
Rabbin onların arasında yasasıyla hükmedecektir. OAzizdir,
Alimdir.
79- Allah'a
tevekkül et (güven). Şüphesiz sen apaçık hak üzeresin.
Tabii bu tevekkül ülkemizde
yanlış tanıtılmıştır. Mehmet Akifin dediği gibi
çocuğu kim besleyecek, Allah vekil, gemiyi kim yüzdürecek, Allah vekil, yurdu
kim bekleyecek, Allah vekil. Peki sen kimsin? Ha demekki
kendisi Allah yerine geçiyor, Allah'ı da kendine
ırgat yapıyor. Bu din ile oynamaktır. Halbuki Allah (c.c.) "Azmettin mi
bir iş için yapılacakların hepsini yap, ondan sonra Allah'a tevekkül et,
dayan" buyuruyor. (Ali imran 159) "Sen
apaçık bir yol üzerindesin, hak üzerindesin." Yani gittiğin yol
apaçıktır, hakkın yoludur ve bu yolda yürü hiçbirşeyden
endişe etme, Allah'a tevekkül et.[39]
80- Onlar
sırt çevirip kaçtıklarında sen ölülere daveti duyuramazsın, sağırlara da (hakka
kulağını kapayanlara da) duyuramazsın.
81- (Kalben)
kör olanları da sapıklıklarından hidayete erdiremezsin. Sen ancak ayetlerimize
iman edenlere duyurabilirsin. İşte bunlardır mü si ünnın
olanlar.
82- Onlar
üzerine söz gerçekleşince, onlara yerden bir hayvan çıkarırız ve onlara
"şüphesiz insanlar ayetlerimize iman etmezler" diye konuşur.
Dünyada îslamı tanıtacak hiçbir insan kalmasada,
Allah (cc) bir hayvanı çıkarır ve dinini insanlara
duyurur.
Çeşitli tefsir
kitaplarında bu "Dabbe'nin" ne ve nasıl?
olduğu konusunda mübalağa vardır. Allah (cc.)
kıyamete yakın bir zamanda bu hayvanın çıkacağını haber veriyor. Yorumlara
girmiyorum ama şunu kabul etmeliyiz ki bu haktır. Çünkü Allah (cc.) haber vermiştir. Hayvan nasıl konuşacak demeyin.
Diliniz nasıl konuşuyor? Allah(cc) bizden konuşma
özelliğini alsa, nasıl konuşacağız?[40]
83- O gün
ayetlerimizi yalanlayan her ümmetten bir grub
toplarız ve onlar hapsolunurlar.
84- Onlar
(mahşere) geldiklerinde şöyle der: "Bilgi yönüyle kavrayamadığınız
ayetlerimi yalanladınız ha! Yahut ne işler yaptınız?"
85-
Zulümleri sebebiyle onlar üzerine (azap) sözü gerçekleşti. Artık onlar
konuşamazlar.
86-
Görmüyorlar mı onda sükun bulsunlar diye geceyi, görsünler diye gündüzü
yarattık. İman eden kavim için bunda ayetler vardır.
87- O gün
Sur'a üfürülür de hemen göklerde ve yerde olanlar korkarlar. Ancak Allah'ın
diledikleri hariç. Herkes zelil olarak O'na gelecek.
88- Sen
dağları görür de yerinde durur sanırsın. Halbuki onlar bulutlar gibi geçip giderler. Allah yaptığı herşeyi
sağlam yapmıştır. Şüphesiz o, yaptıklarınızdan haberdardır.
Dünya hareket
halindedir. Eceline doğru gidiyor. Allah(cc) herşeyi sağlam ve güzel yaratmış. İşini sağlam ve güzel
yapanı sever.[41]
89- Kim
iyilikle gelirse onun için ondan daha hayırlısı vardır. Onlar o günün
korkusundan emindirler.
90- Kim
kötülükle gelirse yüzleri üzerinde ateşe atılırlar. Ancak yaptıklarıyla
cezalandırılırlar.
91- Ben
ancak bu şehrin Rabbine ibadet etmekle emrolundum ki;
bu şehri (Mekke'yi) O muhterem kılmıştır. Ve herşey
O'na aittir. Ve ben müslüm anlardan olmakla emrolundum.
Kureyş suresinde emrolunduğu gibi;
Kabenin Rabbine olan ibadetimizi her türlü
davranışlarımızda yerine getirelim ve müslüman
olduğumuzu aleme ilan edelim.[42]
92- Ben Kur'an okumaklada (emrolundum). Kim hidayeti isterse o ancak kendisi için
hidayet bulur. Kim de sapıtırsa, deki: "Ben ancak uyarıcılardanım."
93- Deki:
"Allah'a hamdolsun. Yakında size ayetlerini
gösterecektir ve siz de onları tanıyacaksınız. Allah yaptıklarınızdan gafil
değildir.
Can boğaza gelip
cehennemdeki yerini gördükten sonra ahirete inanırlar
ama o zaman fayda vermez. Kıyamet alameti belirdikten sonra gerçeği öğrenirler
ama faydasız olur. Biz Allahın (cc)
haberlerine iman ettik. Allaha hamdolsun
imanımızın doğrultusunda Kur'anımızı okuyor yolumuzu
onunla aydınlatmaya çalışıyoruz. Rabbimiz yardımcımız olsun.[43]
[1] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/493-494.
[2] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/494.
[3] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/494-495.
[4] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/495-496.
[5] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/496.
[6] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/497.
[7] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/497-498.
[8] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/498-499.
[9] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/499-500.
[10] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/500-501.
[11] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/501-502.
[12] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/502.
[13] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/502-503.
[14] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/503-504.
[15] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/504-505.
[16] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/505.
[17] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/505-506.
[18] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/506-508.
[19] Ali imran
75
[20] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/508-509.
[21] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/509.
[22] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/509-510.
[23] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/510-511.
[24] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/511-512.
[25] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/512-513.
[26] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/513-514.
[27] Fatır
28
[28] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/514.
[29] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/515.
[30] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/515-516.
[31] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/516-517.
[32] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/519-519.
[33] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/519.
[34] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/519-520.
[35] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/520.
[36] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/520523.
[37] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/523-524.
[38] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/524-526.
[39] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/526-527.
[40] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/527-528.
Kıyamet alametlerinden bir hayvanın çıkması
konusunda bakınız; Müslüm fiten
2901, Ehu Davut melahim
4311, Tirmizi fiten 2183, İbni Mac e fiten 4041.
[41] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/528-530.
[42] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 5/530-531.