NEML SURESİ 2

 


NEML SURESİ

 

Bu "Nemi" kelimesinin Türkçe karşılığı; "Karınca" demektir. Allah (c.c.) yarattıklarından, numune olsun diye bazı hayvanları Kur'an-ı Kerim'de zikretmiş ve özelliklerinden bizleri haberdar etmiştir.

Mesela "Bakara" suresi, "Nahl" suresi gibi. Bu surede de 18. ayette "Nemi" kelimesi geçtiği için ve karıncadan bahsedildiği için bu adı almıştır. 93 ayettir.

Mekke döneminin ortalarında nazil olan bu sure ile, mü'min lerin imanı takviye edilir. Siyaseti temsil eden firavun, sermayeyi temsil eden Karun, dünyevi ilmi temsil eden Haman, lüksü şa'şaayı temsil eden Belkis, ahlaksızlığı temsil eden Lut kavmi, nasıl Allah'a boyun eğdi ise, bu zalimlerin de sonu o olacaktır, müjdesi veriliyor.

Kur'andaki Surelerin isimleri Rabbim tarafından değil, Peygamber efendimiz (s.a.v.) tarafından verilmiştir.

Allah (c.c.) bu surenin birinci ayetinde de Ta, Sin diye başlıyor. Sonra asıl bize anlatılmak istenilene geçiyor. (Bu harflerin manaları için Bakara suresinin baş tarafına bakınız.)[1]

 

1- Ta-Sin. Bunlar, Kur'anın ve açık açıklayan kitabın ayetleridir.

Fatiha suresinde Rabbimize dua ediyoruz. "Rabbim bize dosdoğru yolu ver" Yani bu dünyada devlete, Ahiret'te Cennet'e nasıl varacağı­mızın yolunu bize göster diyoruz. Allah (c.c.) da Bakara Suresinin ilk ayetlerinde bize yolu gösteriyor ve buyuruyorki "İşte kitap, bunun Allah'tan geldiğinde hiçbir şüphe yoktur. Ve size doğruyu gösterir. Muttaki insanlara da yol gösterici, hidayet vericidir."[2]

 

2- Mü'minlere yol gösteren ve müjde verendir.

Allah (c.c.) bu kitap insanlara yol gösterir ve müjdecidir demiyor da mü'minlere yol gösterir ve müjde verir diyor. Buradan şunu anlıyoruz; bir zamanlar Osmanlı'nın adil bir şekilde yönetildiği ve yükseldiği dö­nemlerde, Batılı yayın organları, o zamanın seyahatnamelerinde ve po­litikayı yönlendirenlerin de şu söz geçmekteydi; "Nasıl olurda Osmanlı'nın hakim olduğu yerlerde hırsızlık olmazdı?" Ama tabii bu Kur'anın hakim olduğu dönemler içindir, yoksa son dönemler için değil.

Derken İngiliz yetkililerini gönderirler, ne için? araştırsınlar niye hırsızlık olmuyor diye. Bakarlarki hırsızlığın cezası ağırdır. Bir müddet, ingilizler de bu kanunu kabul eder ve uygularlar. Buna göre hırsızın eli kesilecektir. Buna göre ilan yapılır.

Derken bir hırsızın eli Londra meydanında kesilecektir. Ama Hükmün infaz edildiği, zaman da ve meydanda savcının cebindeki para­nın da yine çalındığı rivayet edilir, bazı kitaplara da geçmiştir bu. Demekki bu kitap ve ayetleri, mü'minlere yol gösterir. Şimdi bize deselerki; "Buyrun kitabı ve hükümlerini Rusya ve Amerika'da tatbik edin." Biz kabul etmeyiz! Çünkü Kur'an-ı Kerim iman etmiş bir toplumda uygulanırsa faydalı olur.

Yani bunu uygulayanlar veya kendisine uygulananlar bu kitaba gönülden inanmalıdırlar. İslam hukukunda Önce hukuka saygı değil, hu­kuka iman gerekir. Çünkü o, hukukun varlık sebebini bilhassa iman etmemiz gerekir ve o kanunu koyanın varlığını ve yanılmazlığını kabul edip, kıyamete kadar baki olacağını bilmeniz gerekir.

Bu özellikleri taşımayan bir toplumda Kur'an ahkamını uygulamaya kalkarsanız daha kötü olabilir. Çünkü Önce insanın gönlünün kendine zabıta olması gerekir ki buda ancak imanla olabilir.

Peki iman etmek yeterli mi? Hayır. Yeterli değildir. Allah (c.c.) de­vam ediyor:[3]

 

3- Onlar (Mü'minler) ki namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve ahirete kesin olarak iman ederler.

Peygamber Efendimiz Muaz b. Cebel'i Yemen'e vali ve tebliğci ola­rak gönderdiğinde diyorki: "Oraya varınca insanlara önce "La İlahe İllallah ve Muhammeden Rasulullah'ı" öğret. Bunu kabul ederlerse na­maz kılmalarını emret. Namazı kılınca da Zekatı emret.

İmandan sonra gelen en esaslı emir namazdır. Buda yalnız yatıp kalkmaktan ibaret değildir, camileri aynı zamanda idare merkezleri olacaktır.[4]

 

4- Şüphesiz ahirete imaa etmeyenlerin amellerini süsledik. Onlar bo­calayıp duruyorlar.

5- Onlar için azabın en kötüsü vardır ve onlar ahirette en fazla za­rara uğrayacak olanlardır.

Birinci azap bu dünyada olandır; bu kendi vicdan azabından kaynak­lanacağı gibi kendi grubları arasındaki çıkar çatışmasından da kaynak­lanabilir. Ahirette de en büyük zarara onlar uğrayacaklardır.[5]

 

6- Muhakkak bu Kur'an sana hikmet sahibi ve herşeyi bilen Allah tarafından verilmektedir.

Yani bu kitap, şunun veya bunun kitabı değildir, herşeyi bilen Allah'tan aldın bu kitabı. Sonra Allah (c.c.) Musa (a.s.)'ın kıssasına geçiyor.[6]

 

7- Hani Musa ailesine şöyle demişti: "Ben bir ateş gördüm. Size on­dan bir haber getiririm veya ısınmanız için biraz ateş koru getiririm."

8- (Musa) ateşin yanına gelince: " Ateşde ve çevresinde olanlar mü­barek kılınmıştır. Alemlerin Rabbi Allah eksiklerden uzakdır" diye nida olundu.

Burada Musa (a.s.)'ın kulağına gelen sestir. Ama tabii burada insan hayalinde bazı şekiller, hayaller canlanır: Ateş ve ses gibi. Yani insan Allah'ı eşyaya benzetebiliyor ama Allah (c.c.) buna gidilmemesi için kendisinin her türlü benzetmeden münezzeh olduğunu beyan ediyor.[7]

 

9- "Ey Musa, şüphesiz ben Aziz ve Hakim olan Allah'ım"

10- Asanı (yere) at. (Musa) asayı küçük yılan gibi hareket ederken görünce arkasına bakmadan dönüp kaçtı. Ya Musa, korkma. Peygamberler benim yanımda korkmazlar.

11- Ancak kim zulmeder, sonrada kötülüğün yerine iyiliği değişti­rirse, şüphesiz ben afvedici ve rahmet ediciyim.

Peygamberlere iman edenler de kendisini Rabb'in huzurunda bilirler ve korkmazlar. Allah (c.c.)'ın yarattıklarından da korkmazlar. Ama herkes korkmaz mı? Allah (c.c.) devam ediyor, "Ancak zulmedenler korkarlar." Günümüzde ve tarih boyunca genelde kendisini koruma ih­tiyacı hissedenler zalimlerdir.

Eski zamanlarda Hristiyanlıkta yani Roma'da İngiltere'de veya Hindistan'da insanlar sınıf sınıf ayrılır ve üst sınıftan olanlar yani soylu­lar zayıf ve alt sınıftan olan insanları öldürürlerdi ve kendilerine bir he­sap da sorulmazdı. Aslında bugün de aynı şey, değişik bir şekilde de­vam etmektedir. Çünkü onlara göre devlet başkanımız, başbakanımız, bakanımız öldürülmesin de yeterki, diğer insanlardan, zavallı halktan kim ve ne kadar öldürülürse öldürülsün. Onlara yani bu mantığa göre düşünenler derlerki, halktan insanlar öldürülürse anarşi yoktur. Peki anarşi ne zaman vardır? Anarşi ancak büyüklerden insanlar öldürül­düğü zaman vardır.

Yine Musa (a.s.)'a dönüyoruz. Rabbim diyorki:[8]

 

12- Elini koynuna sok. Kusursuz bembeyaz olarak çıktığında Firavun ve kavmine dokuz mucize ile (git). Çünkü onlar fasık bir kavim oldular.

13- Onlara ayetlerimiz apaçık gelince "Bu apaçık bir büyüdür" dedi­ler.

14- (Ayetlerin) doğruluğunu içlerinde kesin olarak bildikleri halde zulüm ve kibirlerinden dolayı ayetleri inkar ettiler. Bozguncuların so­nunun nasıl olduğuna bir bak.

Bu tip insanlar da günümüzde epeyce vardır yalnız. Ama Rabbim bunlar hakkında iyi söylemiyor. Onun için bu tip insanlara yardım et-meliyizki İslamlarim açığa vursunlar ve helak olmasınlar. Ama incit­memeye gayret göstermekde gerekmektedir.

Allah (c.c.) Davud (a.s.) ile Süleyman (a.s.)'a geçiyor. Bu peygam­berlerden kısa kısa bahsediyor ama buradaki gaye her peygamberin hayatından bize ibretler ve dersler vermektedir.

Davud (a.s.) ile Süleyman'a (a.s.) da ilim verdik diyor Allah (c.c). Bunu tefsir eden bazı alimler derlerki; "Allah ilim mi vereyim, mal mı?" diye sordu. Süleyman (a.s.) da ilim istedi ve ilim sayesinde malı da kazanmıştır ilmi de deniliyor.

İşte biz de; "Sultan Süleyman'a kalmayan dünya" diye bahsederken bu Süleyman'ı kastediyoruz. Onun için bizimde ilk önce isteyeceğimiz şey ilim olmalıdır. Allah (c.c.) Peygamber Efendimize öncelikle; "Okuyun" emrini veriyor, çünkü bir toplum ancak okumakla kurtulur. Verilen ilim üzerine de Davud ve Süleyman (a.s.)'da:[9]

 

15- Muhakkak biz Davud ve Süleyman'a ilim verdik. O ikisi: "Bizi mü'min kullarından birçoğundan üstün kılan Allah'a hamdolsun" dediler.

16- Süleyman, Davud'a varis oldu ve: "Ey insanlar, bize kuş dili öğ­retildi ve bize herşeyden verildi. Şüphesiz bu apaçık bir lütufdur."

Bu ayet nazil olalı 1400 sene olmuştur, burada Süleyman (a.s.) kendisine kuş dilinin öğretildiğini söylüyor ve biraz sonra gelecek ayette de karınca ile konuşulduğunu duyacaksınız.

Yunus Emre bu ayetten hareketle;

"Dağlar ile taşlar ile çağırayım mevlam seni

Seherlerde kuşlar ile çağırayım mevlam seni"

demiş ve kuşlarla taşların konuştuğuna dikkat çekmiştir.

Süleyman aleyhisselam'ın babası Davut aleyhisselamın malına varis olduğundan bahsedilmiyor. Onun yerine Peygamber olarak gönderilmesinden bahsediliyor.[10]

 

17- Cinden, insanlardan ve kuşlardan oluşan ordular Süleyman için toplandı ve onlar düzenli olarak sevk olunuyordu.

Batılıya karşı ayıp olmasın diye bu ayetleri kendi kafalarına göre yorumlayanlara bakmayın. Hz. Süleyman'ın ordusu cinlerden, insanlardan ve kuşlardan meydana geliyordu.[11]

 

18- Karıncalar vadisine gelince bir karınca dedi: "Ey karıncalar, yu­valarınıza giriniz. Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin."

Hiç bir yaratılmışı küçük göremeyiz. Karıncayı da, kendisi küçücük olsada bizim onu küçük görmememiz gerekiyor, o karıncalar ki filleri yere sererler.[12]

 

19- (Süleyman) onun sözüne güldü ve dedi: "Rabbim, bana anne ve babama verdiğin nimete şükretmeye ve razı olacağın salih ameli yapmayı bana ilham et. Rahmetinle beni salih kullarının arasına kat."

Karınca ile konuşmayı duyduk, biraz sonra Rabbim "Hüdhüd" ile (bir çeşit kuş ), bu kuş ile yapılan konuşmayı da haber veriyor, dolayısıyla, kuş dilini bildiğini haber veriyor.

İnsanların bile zor anlaştığı bir dünyada Allah (c.c.) diyorki: "Süleyman kuşların dilini biliyordu." Bu ayetler 1400 senedir okunmaktadır ve hemen hemen dünyanın hemen her diline terceme edilmiştir. Zaman içinde bu ayetlerle inançsız kesim alay etmiş, hafife almıştır; bu aslına Kelile ve Dimne hikayelerinde geçtiği gibi, Fabl türü hikayelerdir demişlerdir.

Batıya yaranmak isteyen Batı hayranı tefsircilerimiz de aynı anlayışı paylaşmış ve Allah (c.c.) böyle bir olay olmadığı halde bunu olmuş gibi göstermiş demişlerdir. Halbuki Allah (c.c.) açıkça karıncaların kendi aralarında konuştuklarını bildiriyor bizlere.[13]

 

20- (Süleyman) kuşları teftiş etti ve "Bana ne oluyor ki, Hüdhüd'ü göremiyorum, yoksa kayıp olanlardan mı oldu?" dedi.

21- "Ona şiddetli bir ceza vereceğim veya keseceğim veya bana açık bir delil getirecek."

22- Çok geçmeden (Hüdhüd geldi) dediki: "Senin kavrayamadığın birşeyi ben kavradım ve sana Sebe'den çok doğru bir haber getirdim."

Hiç kimseye "Kuş beyinli " demeyelim, sizlerin bilemediğini bir kuş bilebilir. İsterseniz bu konuda kuşlar ansiklopedisine bakınız.[14]

 

23- "Onlara (Sebe'lilere) krallık yapan, kendisine herşey verilen ve büyük bir tahtı olan bir kadın buldum."

24- "O kadını ve kavmini Allah'ın dışında güneşe secde ederlerken buldum. Şeytan onların işlerini süslemiş. Onları yoldan çıkarmış. Artık onlar yola gelmezler."

"Onlar yola gelmez" sözü kuşa aittir. Biz hiçbir imansız hakkında bu sözü söylemeyeceğiz. Çünkü nice putperestlerin iman ettiğini gördük.[15]

 

25- Göklerde ve yerdeki gizli olanları ortaya çıkaran, gizlediklerinizi ve açıkladıklarını bilen Allah'a secde etmemeleri için (şeytan onların işlerini süsledi).

"Onlar secde etmezlerse biz secde ederiz" diyerek bu ayeti okuduğumuzda "Tilavet secdesi" yapmamız gerekiyor, bu vacipdir.[16]

 

26- Allah'dan başka ilah (yaratan, yaşatan ve yöneten) yoktur. O, büyük arşın sahibidir.

Bu ayetin İbn-i Abbas (r.a.)'dan gelen tefsirine göre; Hüdhüd kuşu yerin altından akan suyun yerini de bilirmiş. Yani kaç metre derinlikte olduğunun farkında olduğunu bile bilirdi diyor.

Bunun üzerine adamın biri diyorki: "Sen bunu kendin uydurdun, çünkü ben bilirim; bizim çocuklar Hüdhüd kuşunu yakalamak için bir otun altına dane koyarlar da bu kuşu avlarlar. Nasıl oluyorki o kuş 1 veya 2 metre alttaki suyu görüyorda bir otun altındaki tuzağı göremiyor?" İbn-i Abbas diyorki; "O bir kader işidir."

Gerçekten böyle şeyler hayatımızda çok olur. Bazen her türlü tedbiri alırız , ama genede o işimiz bozulur, bizde deriz ki; "Tüh şunun yerine şunu yapsaydım böyle olmazdı." Hayır öyle değil, çünkü onun öyle olması gerekiyormuş, bu bir kader işidir. Onun için biz tedbirle görevliyiz ama Allah'ın takdiri gelecektir.[17]

 

27- (Süleyman Hüdhüd'e) "Doğrumu söylüyorsun, yoksa yalancı-lardannıısın bakacağız" dedi.

28- Şu mektubumu al onlara ver. Sonra onlardan uzaklaş ve bak neye karar verecekler.

29- (Sebe kraliçesi): "Ey ileri gelenler, bana değerli bir mektup ve­rildi."

30- O (mektup) Süleyman'dan (gelmiş)tir. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla (başlamaktadır).

31- "Bana karşı büyüklük taslamayın ve müslüman olarak bana ge­lin" (demektedir).

Peygamber ve varisleri olan bizlerin asli görevi ; bütün insanların müslümanlık elbisesine bürünerek cehennemde yanmasını engellemektir.

32- "Ey ileri gelenler bu işimde bana görüş bildirin. Siz olmadan ben hiçbir işi kesip atmam" dedi.

Dikkat edin binlerce yıl öncesinde, puta tapan bir kraliçe işlerini, danışma meclisi üyelerinin fikrini alarak yapıyor.

Demokrasiden, çağdaşlıktan bahsedenler, bilsinlerki, binlerce yıl öncesini taklit ediyorlar.[18]

 

33- (İleri gelenler) "Biz kuvvet sahibi, güçlü savaşçılara sahip kişile­riz. Emir sana aittir. Neyi emredeceğine sen bak" dediler.

34- (Sebe kraliçesi): "Şüphesiz krallar bir ülkeye girdiğinde orayı bozguna uğratırlar, aziz olanları zelil ederler. Bunlarda böyle yaparlar" dedi.

Bugün de yapılan aynı şeydir, yani Belkıs'ın söylediklerini bugünün insanları da aynen yapmaktadırlar. Rivayete göre "Gerçekten de böyle yaparlar" kısmı Allah'ın kelamıdır. Buna göre alimlerimiz şu hükmü çı­kartmışlardır: Doğru söz kafirin ağzından çıkmaz diye birşey yoktur, bazen kafirlerde doğru söylerler. Yani kafirlerin yaptıkları işler bazende doğrudur. Nitekim Ali İmran suresinde de buna işaret vardır. "O (kafir)lerin içlerinde öyleleri vardırki onlara bv ;tlun versen geri alabi­lirsin (bu derece emanetlerine sadıktırlar). Öyleleri de vardırki bir altını emanet edersen de sonradan geri alamazsın. "[19]

Dünyevi çıkarlar için kurulmuş bütün sistemler bir ülkeye hakim olunca; ayakları baş, başları ayak ederler ve herşeyi alt üst ederler.[20]

 

35- Ben de onlara hediye ile elçi göndereceğim. Bakayım elçiler ne ile dönecekler.

Bugün hala geçerliliğini sürdüren, "İnsanları yem ile gemleme" politikasını uyguluyor[21]

 

36- (Elçiler hediye ile) Süleyman'a geldiğinde (Süleyman) dedi: "Siz bana malla yardım mı ediyorsunuz? Allah'ın bana verdiği size verdiğin­den daha hayırlıdır. Hediyenizle ancak siz sevinirsiniz."

37- "Onlara geri dönü. Biz onların karşı koyamayacağı ordularla onlara geleceğiz ve onları zillet içinde alçalmiş olarak (yurtlarından) çı­karacağız.!!!"

Demekki rüşvet çok eski dönemlerde mevcuttur. Günümüzde de devlet başkanları veya yardımcıları rüşvetle ayakta durmaya çalışmak­tadırlar. Şahsiyetli bir politikanın, politikacının Peygamber gibi olması gerekir. Öncelikle yazışmalarda ve görüşmelerde yaltaklanmak yoktur. Çünkü yüce olan kendisidir. Niye? Çünkü Allah (c.c.)'a inanmıştır.[22]

 

38- (Süleyman) dediki: "Ey ileri gelenler, onlar müslünıan olarak gelmeden kraliçenin koltuğunu bana hanginiz getirir?"

39- Cinlerden bir ifrit: "Sen makamından kalkmadan onu sana ben getiririm. Buna benim gücüm yeter ve ben güvenilen biriyim" dedi.

40- Yanında kitaptan bir ilim olan dediki: "Sen gözünü açıp kapa­madan onu sana getiririm" Onu, yanında durur görünce, (Süleyman) dedi: "Bu Rabbimin bana bir lütfudur. Şükürmü edeceğim yoksa nan-körlükmü yapacağım?, beni denemek içindir. Kim şükrederse kendine şükretmiş olur. Kim nankörlük ederse şüphesiz benim Rabbim bağışla­yıcıdır, rahmet edicidir.

Bir göz açıp kapayıncaya kadarlık zaman içinde koltuğu getiren, kitabı bilen veli bir insandır. Kitabı bilen ve onu yaşayan bir mü'min cinlerden, şeytanlardan daha güçlüdür. İlimsiz velilik olmaz.[23]

 

41- "Koltuğunu tanınmaz hale getirin, bakalım tanıyacakmı yoksa tanımayanlardan mı olacak ?

Bizim şimdi uçakla 3 saatte gittiğimiz bir yere, yarın bizim çocuklarımız 3 dakikada gidecekler, "olur mu?" demeyin. Bir zamanlar

dedelerimiz aynı yolu otobüsle 3 günde giderlerken onlarda bundan daha hızlısı olmaz diyorlardı.

İleride belki de bir yerden bir yere giderken ışınlanırız, oraya saniyesinde gideriz. Çünkü Süleyman (a.s.)'ın yanındaki ilim sahibi bir adam, göz açıp kapayıncaya kadar ki zamanda 3.000 km. mesafeden tahtı getirmeyi başarmıştır.

Bir başka ayette te Yakup (a.s,) 500 kilometre uzaktan oğlu Yusuf (a.s.)'ın kokusunu almıştır. Bu nasıl yorumlanır peki? Mesela bugün hava dalgalan vasıtasıyla görüntüyü ve sesi kilometrelerce uzağa nakletmek mümkündür, ancak henüz kokunun nakli mümkün olmamıştır, ama ileride buda gerçekleşebilir.

Devam eden ayetlerde Kraliçe ve etrafmdakilerin Süleyman (a.s.)'m huzuruna geldiğini, kendisi bakıyorki koltuğuda orada ona soruyorlar:[24]

 

42- Kraliçeye gelince: "İşte koltuğun bu mu?"denildi. O;"Sanki o"dedi. (Süleyman): "Ondan önce bize ilim verildi ve biz mu si uman olduk" (dedi.)

43- AHah'dan başka taptıkları, kraliçeyi engellemişti. Çünkü o kafir bir toplumdan idi.

44- Ona "gir saraya" denildi. Kraliçe onu görünce derin su sandı ve paçaları sıvadı. (Süleyman): "Bu billurdan.yapılmış şeffaf bir köşktür" dedi. Kraliçe: "Rabbim ben kendime zulmettim, Süleymanla beraber alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum" dedi.

Hani soru sorarlar ya pencereden dışarıya baktığında ilk gördüğün nedir diye. Bahçeyi gördüm, ağacı gördüm diyorsun ama cam o kadar saydam ki camı gördüğünün farkında değilsin. Burada da suyun üzerin­deki camı göremeyince Kraliçe zannediyorki oradaki sudur ve eteklerini çekiyor yukarıya doğru. Buradan da gorüyoruzki Peygamberler ama tüm Peygamberler insanların ufkunu genişletmekte ve geliştirmektedir. Mesela bugünkü bilim-kurgu filmleri de çocuklarımızın hayallerini ge­liştirmektedirler. Allah (c.c.) ise kurgu olarak değilde hakikat olara'k vermektedir.

Allah (c.c.) bize Süleyman (a.s.) ile Belkıs arasındaki mücadeleyi anlattıktan sonra yeni bir konuya geçiyor.[25]

 

45- "Allah'a ibadet edin" diye Semud (kavmine) kardeşleri Salih'i gönderdik. Birden iki gruba ayrılarak çekişmeye başladılar.

Bütün Peygamberler bunu söylemiştir. Yani Allah'a kulluk edin. Hz. Adem'den Peygamberimize kadar gelen tüm peygamberler insanları Allah'a kulluk yapmaya çağırmışlardır. "Kulluk veya ibadet" denildiğinde hemen teşbih çekmek, namaz kılmak veya oruç tutmayı anlamayın; bütün varlığımızla, hayatımızla Allah'ın emrine uygun hareket etmektir.

Hacc suresi 19 ve buradaki 45. ayette de belirtildiği gibi; insanlar "Rabb" konusunda ikiye ayrılıp çekişiyorlar. Bu bize şunu anlatıyor; İnsanlar iman edenler veya etmeyenler diye ikiye ayrılmaktadırlar. Bundan sonra bu gruplar da inanmayanlar olarak Yahudi Hristiyan, kominist, ateist v.s. diye ayrılır, inananlarda Allah katında takva yö­nünden değerleri itibariyle ayrılırlar ama hepsi mü'mindir.[26]

 

46- (Salih) dediki: "Ey kavmim, niçin iyilikden önce kötülüğün acele gelmesini istiyorsunuz? Allah'dan af isteseniz olmazını? Belki merhamet olunursunuz."

Onların da acelesi şu A'raf suresinde bildirildiğine göre diyorlarki "Ey Salih, eğer sen gerçekten Peygambersen vadettiğin azabı haydi bize getirsene Hani daha önce demiştik bir insanın Allah'tan korkması için Allah hakkında bilgisi olması gerekir.[27] Salih (a.s.) gene diyorki;[28]

 

47- (Semud kavmi) dedilerki: "Sen ve beraberindekiler bize uğursuz­luk getirdi." (Salih): "Sizin uğursuzluğunuz Allah'dandır. Hayır siz imtihan olunan bir kavimsiniz" dedi.

Daha önce aynı putun etrafında dönüp dolaşan insanlara, birgün geliyor bir peygamber diyorki; "Bu puta itaat edilmez, Allah'a itaat edin" ve insanlar ikiye ayrılıyorlar.

Tabii bunların bir kısmı kardeştirler bir kısmı baba oğuldurlar, birisi karı birisi koca idi. Aralarında evlerinde sokaklarda sürtüşme meydana geliyor. Onların uğursuzluktan kastettikleri budur. Salih (a.s.)'da diyorki: "Sizin bu uğursuzluğunuz Allah karındandır (beni gönderen Allah'tır)." Aynı şey, uğursuzluk getirme işi, Yasin Suresinde de geçmişti. Salih (a.s.) devam ediyor. "Siz imtihana tabi tutulmuş bir

kavimsiniz."

Bunlar Salih (a.s.) ile kavmi arasında geçen konuşmalardır. Peki bizi niye ilgilendiriyor? Aynı şeyler bizim toplumumuzda da oluyor. Günümüzde de oğullar bir tarafta, babalar diğer taraftadırlar, yani birisi hidayette, birisi dalalettedir. İnşaallah birgün hak yolda birleşirler.[29]

 

48- Şehirde dokuz kişi vardıki, yeryüzünde bozgunculuk yaparlar, İslah etmezlerdi.

Siyasilerden, zenginlerden, ilim adamlarından meydana gelen dokuz kişilik çete, Adalet, huzur ve sükun isteyen peygambere karşı birleşirler.[30]

 

49- Onlar kendi aralarında Allah'a yemin ederek şöyle dediler: "Ona ve ailesine gece baskın yapalım, sonrada velisine, biz onun ailesinin öl­dürüldüğü yerde bulunmadık, biz doğru söylüyoruz diyelim."

50- Onlar tuzak kurdular, onlar hissetmeden bizde tuzak kurduk.

51- Onların tuzaklarının sonucu nasıl oldu bir bak, biz onları ve kavimlerini topyekün helak ettik.

52- İşte zulümleri sebebiyle harap (ve ıssız) kalan yurtları. Bilen ka­vim için bunda bir ibret vardır.

53- İman edip muttaki olanları kurtardık.

Günümüzde de Müslümanların aleyhine bugüne kadar çeşitli tuzak­lar kurulmuş planlar hazırlanmıştır, hatta dışarıdan da uzmanlar getir­mişler ve çeşitli uygulamalar yapmışlardır. Ama Müslümanlara yapılan tuzaklar hep boşa çıkmıştır ve Müslümanlar güzelleşmiş ve güçlenmiş­lerdir. Şimdi bu tuzakları kuranlar birbirlerine soruyorlar bunlar nereden çıktı diye.

Allah (c.c.) geçmiş kavimlerden örnekler vermeye devam ediyor. Maksat geçmiş toplumların hastalıklarını dile getirmek değil, aynı has­talıklar bugünkü toplumlarda da olduğundan asıl amaç bizlere dersler vermektir.[31]

 

54- Lut'u da (Peygamber olarak) gönderdik. O kavmine şöyle demişti: "Siz göz göre göre bu fuhşumu yapıyorsunuz?"

55- "Siz kadınları bırakıp şehvetle erkekleremi yaklaşıyorsunuz? Hayır siz cahillik yapan bir kavimsiniz."

Günümüzde de bir kısım insanlar bu hastalığın yayılmasını istemek­tedirler. Çünkü onlara göre bu bir çağdaşlık işaretidir. Halbuki çağdaş­lıkla ilgisi yok, çünkü bizler henüz Lut (a.s.)'ın milattan önce kaç yı­lında yaşadığını bilmiyoruz ama, onların kavminde de bu hastalık var­mış.

Yani çok eskilerden gelen bir pislik, bu ibnelik. Bu tip insanlar veya bunları savunan ve yayılmasını isteyenler televizyonlara, gazetelere çıkıp diyorlarki efendim cinsel baskı altındayız. Tabii ne demek is­tediğini tam olarak söyleyemiyor. Üstelik onları cinsel baskı altında tu­tan kendi rejimleridir.

İslam ise insanları cinsel baskı altında tutmaz. Şöyleki: İslam tarihi boyunca erkek-kadın evlenme yaşı baliğ olmasıyla başlar. Yani bir erkek veya kız buluğa erdimi isterse evlenebilirler.

Günümüzde ise ekonomik şartlar vardırda, şöyledir de, böyledirde diyerek evlenme yaşı olarak bir kere askerden gelme şartı ileri sürül­mektedir. Buda 25-26 yaşını bulmaktadır. 15-16 yaşında baliğ olmuş bir çocuk tam 10 sene baskı yani cinsel baskı altında tutulmaktadır bu re­jimlerde. Ve bu yaşlarda insanın en deli olduğu, en fazla cinsel ilişkide bulunmak istediği zamanlardır, ama baskı altındadır, bunu gerçekleş­tirme imkanı yoktur. İslam o kişinin rahatlıkla evlenmesi ve evlendik­ten sonra rahat yaşaması için her imkanı sağlamıştır.

Bugün ise gördüğünüz gibi böyle değildir. Ne diyorlar, efendim işte, bugünde bu çocuğun cinsel ihtiyacını kapatacak, tatmin edecek yollar vardır. Nedir o yollar? Gayri meşru yollar tabii. Bunların istedikleri bu pisliktir.

Lut (a.s.) kavmine nasihatlerde bulununca onların, cevabı şu oldu:[32]

 

56- Kavminin cevabı: "Lut ailesini şehrinizden çıkarın. Çünkü onlar temiz kalmak isteyen insanlar" demek oldu.

Bakın o zamanki ibneler şimdikilerden daha dürüst. Çünkü ne diyor­lar? Bu adamlar temiz kalmak istiyorlarmış, öyleyse bunları şehir dı­şına çıkartın da bunlara bu işler bulaşmasın. Yani bu işi yapmayanların temizliğine inanıyorlar. Bugün ise böyle temiz olan ve temiz kalmak is­teyenleri ruh hastası olarak nitelemektedirler.[33]

 

57- Bunun üzerine hanımı dışında Lut'u ve ailesini kurtardık. Onu (hanımını) geride kalanlardan olmasını takdir ettik.

58- Onların üzerine (azap) yağmuru yağdırdık. Uyarılanların (azap) yağmuru ne kötü oldu.

Peygamberlerin hayatı bizim karşılaşacağımız her olaya örnektir aslında, mesala; Burada Peygamberin hanımı var, fakat ona inanmıyor. Veya koca kötü olabilir ama kadın İslami yaşantı içinde olabilir. Firavunun hanımı gibi. .

Yani sizde hanımınızdan, babanızdan, oğlunuzdan şikayetçi olursanız bilinki bunlar Peygamberlerinde başına gelmiştir.

Allah (c.c.) Lut kavminin üzerine bir yağmur yağdırdığını ve bu yağmur nedeniyle o toplumun helak olduğunu söylüyor. Sonra Peygamberimize yöneliyor:[34]

 

59- Deki: "Allah'a hamdolsun. (Rasul olarak) seçtiği kullarına se­lam olsun. Allah'mi hayırlı yoksa onların ortak koştuğumu?"

Bu ayet-i kerime müfessirlerin ifade ettiğine göre konuşmaya baş­larken nasıl başlamamız gerektiğini de haber veriyor. Bizde bu ayet-i kerimeye uygun hareket etmeliyiz. Önce Allaha hamdedip sonra Rasulüne salatü selam getirmeliyiz. Ayet devam ediyor:[35]

 

60- "Yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökden size su indiren mi? (daha hayırlıdır)" Onunla güzel bahçeler bitirdik. Siz o bahçenin bir ağacını dahi bitiremezsiniz. Allah ile beraber başka ilah mı var? Hayır onlar sa­pan bir kavimdir.

61- Yahut yeryüzünü yerleşim yeri kılan, aralarından ırmaklar ak*. tan, yeryüzünde dağlar yaratan, iki deniz arasına perde kılan kimdir? Allah ile beraber başka ilahmi var? Hayır onların çoğu bilmiyor.

62- Yahut darda kalan dua ettiği zaman yetişen, kötülüğü gideren ve sizi yeryüzüne halifeler yapan kimdir? Allah ile beraber başka ilah mı var? Ne kadarda az düşünüyorsunuz.

63- Veyahut karanın ve denizin karanlıklarında size yol gösteren kimdir? Rahmetinin önünde müjdeci olarak rüzgarları gönderen kim? Allah ile beraber başka ilah mı var? Allah onların ortak koştuklarından yücedir.

64- Yahut ilk yaratan ve onu iade eden (ahirette dirilten) kimdir? Gökyüzünden ve yerden size rızik veren kimdir? Allah ile beraber başka ilah mı var? Deki: "Eğer doğru iseniz delilinizi getirin."

65- Deki: "Göklerde ve yerde Allah'dan başka kimse gaybı bilemez. Ne zaman diriltileceklerini bilmezler.

Allah (c.c.) 59. ayetten 64. ayete kadar olan 1 sayfalık yerde tabiat manzaralarını, yarattıklarını bizim gözümüzün önüne getiriyor ve bize ayetlerini gösteriyor. Tabiattaki ayetlere tekvini ayetler diyoruz.

Allah (c.c.) bu şekilde tabiat manzaraları sunduktan sonra yerde ve gökte gaybı kimsenin bilemeyeceğini, buna Hz. Peygamber Efendimizin de dahil olduğunu söylüyor. Peki Efendimiz (s.a.v.)'in gayb ile ilgili hadisleri yok mudur? Vardır ama bunlar Allah'ın bildirdiği şeylerdir, öyleyse O bildirmediği zaman Peygamberlerde birşey bilmemektedirler.[36]

 

66- Hayır. Onların ahiret hakkında ilimleri ardarda geldi. Ama onlar ahiret hakkında şüphe içindeler. Hayır onlar ahiretten kördürler.

67- Kafirler dedilerki: "Biz ve babalarımız toprak olunca mı çıkarılacağız?"

68- "Bu va'd bize ve bundan önceki babalarımıza da yapılmıştı. Bu ancak öncekilerin masallarıdır."

69- Deki: "Yeryüzünde yürüyün ve suçluların sonu nasıl olurmu; görün."

70- Onların (yalanlaması) üzerine üzülme. Onların kurdukları tu­zaklardan dolayı daralma.

Allah (c.c.) bize taktik vermektedir. Sakın kurulan tuzaklardan do­layı rahatsız olmayın, paniğe, kapılmayın diye.. Bizim üzerimize düşen Allah'ın bize verdiği imkanları sonuna kadar değerlendirmek ve sonucu Allah'tan beklemektir, gönül sıkıntısına kapılmak yoktur.[37]

 

71- Kafirler: "Eğer doğru iseniz bu (ahiret) va'di ne zaman" derler.

72- Deki: "Acele ettiğiniz azabın bir kısmı belki peşinize takılmıştır."

73- Şüphesiz Rabbin insanlara lütuf sahibidir. Ancak onların bir çoğu şükretmezler.

74- Şüphesiz Rabbin, göğüslerinin gizlediğini ve açıkladıklarını bilir.

75- Göklerde ve yerde gizlenen herşey apaçık bir kitaptadır.

76- Şüphesiz bu Kur'an İsrailoğullarına hakkında ihtilaf ettiklerinin birçoğunu anlatır.

Yahudiler birçok olayı tartışırken mesala Süleyman (a.s.) böyle miydi, şöyle miydi veya bu olay nasıldı diye tartışırlarken Peygamber efendimiz (s.a.v.) o haberi veya tartıştıkları olayı hemde hepsinden doğru ve teferruatlı olarak söylüyordu kendilerine, haber veriyordu. Böyle olunca Yahudiler şüpheye düşüyorlardı. Onların şüphesini ise Rabbim devam eden ayette açıklıyor.[38]

 

77- Şüphesiz O (Kur'an) mü'minler için bir hidayet ve rahmettir.

78- Elbette Rabbin onların arasında yasasıyla hükmedecektir. OAzizdir, Alimdir.

79- Allah'a tevekkül et (güven). Şüphesiz sen apaçık hak üzeresin.

Tabii bu tevekkül ülkemizde yanlış tanıtılmıştır. Mehmet Akifin dediği gibi çocuğu kim besleyecek, Allah vekil, gemiyi kim yüzdürecek, Allah vekil, yurdu kim bekleyecek, Allah vekil. Peki sen kimsin? Ha demekki kendisi Allah yerine geçiyor, Allah'ı da kendine ırgat yapıyor. Bu din ile oynamaktır. Halbuki Allah (c.c.) "Azmettin mi bir iş için yapılacakların hepsini yap, ondan sonra Allah'a tevekkül et, dayan" buyuruyor. (Ali imran 159) "Sen apaçık bir yol üzerindesin, hak üze­rindesin." Yani gittiğin yol apaçıktır, hakkın yoludur ve bu yolda yürü hiçbirşeyden endişe etme, Allah'a tevekkül et.[39]

 

80- Onlar sırt çevirip kaçtıklarında sen ölülere daveti duyuramazsın, sağırlara da (hakka kulağını kapayanlara da) duyuramazsın.

81- (Kalben) kör olanları da sapıklıklarından hidayete erdiremezsin. Sen ancak ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin. İşte bunlardır mü si ünnın olanlar.

82- Onlar üzerine söz gerçekleşince, onlara yerden bir hayvan çıka­rırız ve onlara "şüphesiz insanlar ayetlerimize iman etmezler" diye ko­nuşur.

Dünyada îslamı tanıtacak hiçbir insan kalmasada, Allah (cc) bir hayvanı çıkarır ve dinini insanlara duyurur.

Çeşitli tefsir kitaplarında bu "Dabbe'nin" ne ve nasıl? olduğu ko­nusunda mübalağa vardır. Allah (cc.) kıyamete yakın bir zamanda bu hayvanın çıkacağını haber veriyor. Yorumlara girmiyorum ama şunu kabul etmeliyiz ki bu haktır. Çünkü Allah (cc.) haber vermiştir. Hayvan nasıl konuşacak demeyin. Diliniz nasıl konuşuyor? Allah(cc) bizden konuşma özelliğini alsa, nasıl konuşacağız?[40]

 

83- O gün ayetlerimizi yalanlayan her ümmetten bir grub toplarız ve onlar hapsolunurlar.

84- Onlar (mahşere) geldiklerinde şöyle der: "Bilgi yönüyle kavra­yamadığınız ayetlerimi yalanladınız ha! Yahut ne işler yaptınız?"

85- Zulümleri sebebiyle onlar üzerine (azap) sözü gerçekleşti. Artık onlar konuşamazlar.

86- Görmüyorlar mı onda sükun bulsunlar diye geceyi, görsünler diye gündüzü yarattık. İman eden kavim için bunda ayetler vardır.

87- O gün Sur'a üfürülür de hemen göklerde ve yerde olanlar kor­karlar. Ancak Allah'ın diledikleri hariç. Herkes zelil olarak O'na gele­cek.

88- Sen dağları görür de yerinde durur sanırsın. Halbuki onlar bu­lutlar gibi geçip giderler. Allah yaptığı herşeyi sağlam yapmıştır. Şüphesiz o, yaptıklarınızdan haberdardır.

Dünya hareket halindedir. Eceline doğru gidiyor. Allah(cc) herşeyi sağlam ve güzel yaratmış. İşini sağlam ve güzel yapanı sever.[41]

 

89- Kim iyilikle gelirse onun için ondan daha hayırlısı vardır. Onlar o günün korkusundan emindirler.

90- Kim kötülükle gelirse yüzleri üzerinde ateşe atılırlar. Ancak yap­tıklarıyla cezalandırılırlar.

91- Ben ancak bu şehrin Rabbine ibadet etmekle emrolundum ki; bu şehri (Mekke'yi) O muhterem kılmıştır. Ve herşey O'na aittir. Ve ben müslüm anlardan olmakla emrolundum.

Kureyş suresinde emrolunduğu gibi; Kabenin Rabbine olan ibadetimizi her türlü davranışlarımızda yerine getirelim ve müslüman olduğumuzu aleme ilan edelim.[42]

 

92- Ben Kur'an okumaklada (emrolundum). Kim hidayeti isterse o ancak kendisi için hidayet bulur. Kim de sapıtırsa, deki: "Ben ancak uyarıcılardanım."

93- Deki: "Allah'a hamdolsun. Yakında size ayetlerini gösterecektir ve siz de onları tanıyacaksınız. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.

Can boğaza gelip cehennemdeki yerini gördükten sonra ahirete inanırlar ama o zaman fayda vermez. Kıyamet alameti belirdikten sonra gerçeği öğrenirler ama faydasız olur. Biz Allahın (cc) haberlerine iman ettik. Allaha hamdolsun imanımızın doğrultusunda Kur'anımızı okuyor yolumuzu onunla aydınlatmaya çalışıyoruz. Rabbimiz yardımcımız olsun.[43]

 

 



[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/493-494.

[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/494.

[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/494-495.

[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/495-496.

[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/496.

[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/497.

[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/497-498.

[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/498-499.

[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/499-500.

[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/500-501.

[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/501-502.

[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/502.

[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/502-503.

[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/503-504.

[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/504-505.

[16] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/505.

[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/505-506.

[18] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/506-508.

[19] Ali imran 75

[20] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/508-509.

[21] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/509.

[22] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/509-510.

[23] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/510-511.

[24] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/511-512.

[25] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/512-513.

[26] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/513-514.

[27] Fatır 28

[28] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/514.

[29] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/515.

[30] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/515-516.

[31] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/516-517.

[32] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/519-519.

[33] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/519.

[34] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/519-520.

[35] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/520.

[36] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/520523.

[37] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/523-524.

[38] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/524-526.

[39] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/526-527.

[40] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/527-528.

    Kıyamet alametlerinden bir hayvanın çıkması konusunda bakınız; Müslüm fiten 2901, Ehu Davut melahim 4311, Tirmizi fiten 2183, İbni Mac e fiten 4041.

[41] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/528-530.

[42] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/530-531.

[43] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/531-532.


Önceki Sayfa
Fihrist
Sonraki Sayfa
Ana Sayfa Dön ///