Sizleri çok özledim anacığım. Çocukluğumu, ilkokul günlerimi, lise günlerimi hatırlıyorum. Hayat ne çabuk geçiyor, namazlarına dikkat et ana, babama
itaat et, sabret ve kafir düzene beddua et.
Yine dağların sevdası düştü yüreğime anne
Kurşunların sevdası,
Zulümlerden bıktım usandım
Yüreğim kanıyor anne,
Kara bulutlar bir sağanaktır tutturmuş gider
Dünya zulüm, zulüm kokar anne
Bir bahar düşlüyorum anne
Gözlerimiz güneşe doymuş ışıl ışıl
Şehadet rüzgarına kapıldık yüreğimiz göçüyor anne
Bu savaş bitecek, bu savaş bitecek,
Hemde karanlığa kalmadan anne
Kanlı gömleğimi göğsüme basıp
Tağuta lanet okursun ağlarsın ana
Yürekler avuçta dağlara çıkıp
Şehit şehid vardık düşman üstüne ana
Bilal öldü derler ise sakın inanma ana
Bilki ben şehid olmuşum şehidler ölmez ana
Şarapnel altında kurşun altında
Tekbir getiririz marşlar söyleriz ana
Şafakla birlikte düşman üstüne
Cehennem alevi olur yağarız ana
Bilal öldü derler ise sakın inanma ana
Bilki ben şehid olmuşum şehidler ölmez ana
Dağlardan dünya bir başka görünür
Ölüm korkusu gözümden silinir ana
Her şehidin kanı bir lale olmuş
Haydi sende katıl bize katıl der ana
Bilal öldü derler ise sakın inanma ana
Bilki ben şehid olmuşum şehidler ölmez ana
Ve 29 ekim 1987
Bilal de can evinden vuruldu
Yaprak yaprak düştü
Şehit kanlarının karıştığı toprağa
Görün dağlar
Görün nasıl döne döne savaşıldığını
Görün sözlerinde duranları
Ve sonrakilerin nasıl sözlerinde durduklarını
Yirmi iki yıl önce aramızdan ayrılan şehid Bilal Yaldızcı ve diğer şehidlerimiz, ümmet bilincinin nasıl bir şey olduğunu kanları pahasına ispatlamış oldular. Eminim ki, bugün aramızda olsalardı, Gazze’de vahşet yapan katil İsrail’e karşı ümmetin iffet ve namusunu korumak için savaşırlardı. Yazımızı Şehit Bilal’ın sözleriyle noktalayalım: “Bilal ölmüş derlerse sakın inanma ana. Bil ki ben şehid olmuşumdur. Şehitler ölmez ana…”