Bu sûre de Medine'de
nazil olmuş ve yirmiiki ayettir.
Allah (cc) Kur'an-ı
Kerim'de insanoğlunun aklıyla bulmasının zor olduğu konuları büdirivermiştir.
Bazı şeyler vardırki; insanoğlu onları aklıyla bulabilir. Mesela gökyüzüne
füze yapıp atması, Ay'a seyahat yapması gibi. Bunlar akılla bulunabileceği
için, Allah(cc) bu konuda Kur'an'mnda geniş bilgi vermemiştir.
İşaretler vermiştir.
Gökyüzüyle ilgili bilgiler sunmuş, yıldızlar hakkında bilgi vermiş, ay
hakkında bilgi vermiş, güneş hakkında kısa bilgiler vermiştir. Hatta
tefsircilerimiz şöyle demişlerdir; "Kur'an-ı Kerim'de her şey önemi kadar
yer almıştır."
Yaratılmışların en önemlisinin
insan olması nedeniyle, insanla ilgili ayetler daha fazladır. Güneş, ay,
yıldızlar insan için yaratılmıştır. Onun için kendi önemleri kadar Kur'an-ı
Kerim'de yerlerini almışlardır. Kur'an-ı Kerim bizim yürüyüşümüzün adabından,
kapı çalmaya, devlet yönetiminin kurallarına ve devletler arası ilişkilerden
eşler ve aile arası ilişkilere kadar her şeyin en güzelini bize bildirmektedir.
Mücadele Sûresinde de
Allah (cc), Mekke'de cahiliye dönemindeki atalarının koyduğu kurallara göre
devleti yöneten insanların, uyguladıkları bir kuralın kaldırılışını
zikretmektedir.
Allah(cc), Rasulünü
miladi 610 yılında Mekke'de Peygamber olarak görevlendirir. 13 senelik Mekke
hayatından sonra Efendimiz Medine'ye hicret eder, orada devletini kurar. Bedir,
Uhud gibi harbler-den sonra hicretin 5. yılındaki Medine'de müslümanların
varlıklarını isbat ettikleri, çevreden kabilelerin güruhlar halinde gelip
müslüman oldukları dönemlerde- inmiştir bu sure.
Allah-u Teala'dan
gelen emirler hemen uygulamaya geçiriliyor. Şayet bir konuda ayet inmemişse,
geçmiş dönemin hukuku -eğer fevkalade zararı görülmüyorsa- uygulamaya devam
ediliyor.
Devamım Sevgili
Peygamberimiz sağlamış, ama şöyle bir hadisi şerifiylede izin vermiş.
"Cahiliye döneminin hayırlı hukukuyla İslam döneminde de amel
edilir." Ne zamana kadar? O konuda Allah (cc)'dan bir ayet nazil oluncaya
kadar.
İşte böyle bir ortamda
bir kadın ki; ismi Havle'dir. Sahabenin çok saygı duyduğu bir hanım efendidir.
Hatla Hz. Ömer (r.a) davlet başkanı iken, onu gördüğünde ayağa kalkar, otur
deyinceye kadar otur-mazmış, yoldan geçerken Havle bir şey sorsa, hemen
cevabını verir, haydi gidebilirsin deyinceye kadar huzurundan ayrılmazmış.
Niye bu kadar değer
veriyor? Birincisi, mü'min kardeşi olduğu için değer veriyor. İkincisi,
hakkında ayet nazil olduğu için. Mücadele Sûresinin ilk ayetleri Havle (r.a.h.)
hakkında nazil olmuştur.
Kadın haklan konusunda
İslamı tenkide yönelenler; Kur'an-ı Kerim'i hayatında okumamış insanlardır.
Nisa (Kadınlar) diye bir sûre vardır. Baştan sona ayetler hem kadınları, hem de
erkekleri eşit şekilde ilgilendirir. Mücadele Suresinde de sahabeden bir
kadının Sevgili Peygamberimiz (a.s)'a gelip durumunu sorup neticede o konuda
Allah (cc) tarafından bir açıklık getirilmesi olayı anlatılmaktadır. Bu bize
şunu gösterir. Günümüzde bazı insanlar, kadının boşanma konusunda veya kocasını
şikayet konusunda hiçbir hakkının olmadığını söylerler. Mücadele Suresinin
birinci ayeti kerimesi durumunu Allah'a şikayet eden bir kadından bahsediyor.[1]
1- Kocası
hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan kadının sözünü Allah
işitti. Allah sizin konuşmanızı da işitmiştir. Şüphesiz Allah işitendir,
görendir.
Kendi hukuki durumunu.
Sevgili Peygamberimizle karşılıklı konuşan, tartışan ve olayı Allah'a şikayet
eden bir hanımdan bahsetmektedir. Allah'a şikayet nasıl olur? Allah'ın
Kitabına konuyu götürmek demektir. Yani "Allah'ın bu konudaki hükmü ne ise
ben ona razıyım" demektir.
Allah'ın koyduğu
kurallara razı olduğunu ve kendisi hakkında Allah'ın hüküm vermesi gerektiğini
ifade eden Havle (r. anhüma) hakkında nazil olmuş bu ayeti kerime. Bu ayetlere
dayanarak bizim fakih-lerimiz, fıkıh kitaplarına kadının hangi konularda
mahkemeye müracaat edebileceğini de belirlemişlerdir. Yani bizim fıkıh
kitaplarımız, İslam hukuku kitaplarıdır. Allah(cc) aranızda geçen konuşmayı
işitiyor. Allah her şeyi işiten, her şeyi görendir.
Olay şöyle : Cahiliye
döneminde insanların kadınları boşamalarının bir kaç yolu vardır. Yollardan
birisi de erkeğin kadınını annesine benzetmek suretiyle boşamasıdır. Yani
"Sen bana anam gibisin", "senin karnın, anamın karnı gibi",
"senin sırtın anamın sırtı gibi olsun" diyor. Böylelikle kadınını
boşamış oluyor. İslam Hukuku yürürlüğe girmiş ama daha Kur'an tamamlanmış değil
ve ayetler nazil olmaya devam ediyor. Böyle bir dönemde Havle'nin kocası da-ki
ikisi de müslüman hakkmda henüz nazil olmayan bir konuda eski hukuka binaen
Havle'yi bu şekilde boşama tarafına gidiyor.
Bu durumu, Havle
Peygamberimize götürüyor ve olayı anlatıyor. Efendimiz orada biraz susuyor. Çünkü
hakkında olumlu- olumsuz henüz bir ayet inmemiş. Bir müddet sonra bu ayetler
nazil oluyor ve Peygamberimiz bu ayetleri Havle'ye okuyor.[2]
2- İçinizden
zıhar yapanların hanımları onların anneleri değildir. Onların anneleri ancak
onları doğurandır. Şüphesiz onlar (Zıhar yapanlar) çirkin ve yalan bir söz
söylüyorlar. Muhakkak Allah affedicidir, bağışlayıcıdır.
Ayetteki hükümler
şunlardır;
1. Eşlerimiz
annelerimiz değildir,
2.
"Annemsin" demekle anne olunmaz, böylelikle cahiliyye döneminin
anlayışı reddedilmiş oluyor.
3. Sizin
anneleriniz sizi doğuranlardır,
4. Söylenen
bu sözün hoş olmadığını ve yalan bir söz olduğunu ifade ediyor.
Böylece cahiliye
döneminden kalma bu hukuk ortadan kaldırılmış oluyor. Buna bir daha dönülmemesi
konusunda da o hukukun kötü bir şey olduğunu, hoşa gitmeyen bir ifade olduğunu,
müslümanlarında hoşa gitmeyen sözleri söylememeleri gerektiğini Allah (cc) bize
bildirmiş oluyor.
Bizim kitaplarımız
sevgiyi şöyle anlatır; İnsan annesini sever, babasını sever, eşini sever,
çocuklarını da sever. Hepsini sever ama hepsine duyduğu sevgi birbirinden
ayrıdır. Anne-babayı rahmetle, merhametle sever, çocuklarını şefkatle sever,
eşini hem aşkla hemde şehvetle sever. Yani sevgimiz "sevgi" kelimesi
ile ifade edilse de, sevdiğmiz şeylere duyduğumuz sevgi, bir birinden
farklıdır. Onun için karıştırmamak gerekiyor.
Allah şüphesiz
affedicidir, Allah mağfiret eden, bağışlayandır.[3]
3- Kadınlarına
zihar yaptıktan sonra sözlerinden dönmek isteyenler, birbirleriyle temas
kurmadan önce bir köle azat etmesi gerekir. İşte siz bununla öğütleniyorsunuz.
Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Günümüzde böyle bir
sözü, yani hoşa gitmeyen bu yalan sözü söylerse ne olur? Öncelikle bu sözün
söylenmemesi isteniyor. Peki bir kişi hoş olmayan bu sözü söylerse, ne olur?
Kur'an-ı Kerim buna bir cezayı müeyyide getirmiştir. Bu sözü söyleyenler bir
köle azat etsinler diyor Allah (cc).
Kur'an-i Kerim'de köle
azat edilmesi bir çok yerde zikredilmektedir. Neden bu kadar çokça geçer? Var
olan bir kölelik müessesi mevcut. Bunu kaldırmaya yönelmiş Sevgili
Peygamberimiz. Bizzat kendisi tam 63 tane köleyi parasıyla satın almış ve
hürriyetine kavuşturmuştur.
Dinime sataşan bazı
insanlar şöyle bir tenkid getiriyorlar: "Niye satın almış? İnsan satın
alınır mı?" diyorlar. Bu sözü söyleyenler; devlet yönetimi ile ilgili hiç
bir bilgisi olmayan insanlardır. Yönetimde hiç görev almamış, hiç endişesini
duymamış ve sancısını hissetmemiş, kaldırımda giderken aklına gelen fikirleri
kağıda kaleme dökmüş insanlardır bunlar.
Yani kırda yayılıp,
bayırda sulanan insanlar. En cahili, devlet yönetiminde görev alan bir insan
dahi Sevgili Peygamberimizin bu davranışını tasvib eder. Efendimiz (s.a.y.)
köleyi satın alıyor ve hürriyetine kavuşturuyor. Bununla şunu ortaya koymuş
oluyor. Cahiliye döneminde insanlar, hür insanları köleleştirip pazarlarda
satmışlar. Öyle bir hukuk oluşmuş ki; kimse buna karşı durmuyor, bütün
insanların kabul ettiği bir hukuk olmuş. Bunu zorla değiştirmeye kalkmak
yeniden anarşi meydana getirir. Fakat hukuki yoldan bu işi halletmeye
kalkışıyor.
Hz. Ebu Bekir (r.a)
servetinin bir çok kısmını köle azadına kullanmış. Yani anarşiye de götürmeden
hukuki bir zeminde meseleyi halletmiş. Mesele kavga etmek değil, mesele netice
almaktır. Sevgili Peygamberimiz de bu neticeyi almıştır. Allah (cc) bir yanlış
söz söyleyen adama; senin keffaretin bir köle azat etmektir diyor. Peki ya
köle yoksa ki, günümüzde yok. Köle olmayınca ne yapacak?[4]
4- Kim
(köle) bulamazsa, (eşiyle) temas kurmadan önce iki ay ard arda oruç tutması
gerekir. Buna da gücü yetmeyen, altmış fakiri doyurur. İşte bu (kolaylık)
Allah'a ve Rasulüne îman ettiğiniz içindir. İşte bunlar AIIah('ın koyduğu)
kanunlarıdır. Kafirler için acıklı azap vardır.
Eşine dokunmadan,
cinsel ilişkide bulunmadan ard arda iki ay oruç tutacak. Yanlış bir sözü
söylemenin cezası. Sevgili eşini, şefkatle veya merhametle sevdikleriyle
karıştırmasın İnsanlar kelimelerine dikkat -etsinler.
Eğer onu tutacak gücü
yoksa ki, olabilir o zaman da; 60 fakiri bir günde doyurması veya bir fakiri 60
gün doyurması gerekiyor. İslam Hukuku kitaplarımızda,
"Kitabu'z-Zıhar" veya "Babu'z-Zıhar" başlığı altında, bunun
hukuki incelikleri ayrıca anlatılmaktadır.[5]
5- Şüphesiz
Allah ve Rasülü'ne karşı kanun koymaya kalkanlar daha öncekilerin çarpıldığı
gibi çarpıldılar. Halbuki biz apaçık ayetler indirdik. Kafirler için alçaltıcı
azap vardır.
Günümüzde ki ve
kıyamete kadar gelecek insanları ilgilendiren ayet-i kerime.
"Hadde"
kelimesi "Muhalefet eden, karşı duran, zıt hareket eden" diye terceme
edilmiş. Aslında kelimenin kökü "had" dir. Türkçede de biz bu
kelimeyi kullanırız. "Haddini bil haddini !" deriz. Kişinin haddini
bilmesi kadar değerli bir şeyi yoktur.
Yine Türkçede bu
kelimenin çoğunu kullanıyoruz; Had hududu, Türkiye'nin hududu, evin hududu
gibi. Yani size aid olanı belirleyen son çizgiye "hudud" diyoruz.
Allah (cc.) de Kur'an-Kerim'inde; "İşte Allah'ın sınırları"
buyuruyor.
"Kim Allah'ın
sınırlarını aşarsa günaha girmiş olur, Cehennemi hak etmiş olur" anlamında
ayet-i kerimeleri vardır.
Allah ve Rasülü'ne karşı
kendileri bir sınır çizerler. Muhalefet diye terceme edilen bölüm bu.
"Muhalefet edenler" diye terceme edenlerde güzel terceme etmişlerdir.
Kelimenin kökünden anlaşılan mana da budur.
Herşeyde Allah ve
Rasülü'nün çizdiği bir sınır vardır. Yani bizi ilgilendiren hukuki konularda
Allah'ın (c.c.) belirlediklerini aşmak, Allah'a muhalefet etmektir, haddi
aşmaktır. Rasülün belirlediklerini aşmak, sınırı aşmak demektir.
Burada da Allah ve
Rasülünün çizdiği sınırı aşanlar, başka çizgiler çizen başka sınırlar belirleyenler.
Yani Allah'ın (c.c.) koyduğu kanunlar karşısına ona zıt, ona muhalefet olsun
diye yeni sınırlar çizen, yeni kanunlar koyan kişiler. Onlar bu dünyada rüsvay
edilirler diyor Allah (c.c).
Daha önceklier rüsvay
edildiği, Mücadele alçaltığı gibi, bunlar da rüsvay edilip alçaltılırlar diyor.
Allah (c.c.)
Günümüzde iki insan
bir araya gelip otursalar ve konuşsalar; hemen hallerinden şikayet ederler.
Neden? Nedeni araştırıldığında ise basit, yüzeyde olan bazı şeyler
gösterilivermek suretiyle millet oyalanmış oluyor. Temel neden, Allah'ın
(c.c.) mülkünde, Allah'ın verdiği ayaklarla gezen bu insanlar, Allah'ın koyduğu
kurallara uymamanın cezasını çekiyorlar.
Yani alçalma bütün
dünya genelinde vardır. Yalnız, Türkiye'nin değil, yalnız çevre ülkelerin değil.
Amerika'nın alçalması bizden beş beterdir. Kendilerinden duyuyor ve
gazetelerinden okuyoruz. İlkokul çocuklarına kadar uyuşturucu sirayet etmiş
inim inim inliyor, çaresini de bulamamış. Bu işe çare bulsun diye bol para
verdiği CIA ajanları dahi satın alınıyor ve eroin taşıyıcısı durumuna
getiriliveriyor.
Bunlar zilletin en
alçağıdır. İşte bu alçaklık zilleti, Allah'ın dinine muhalefetten dolayı
gelmiştir. Şarabı, viskiyi, şampanyayı devlet kendisi üretir hale gelmiştir.
Birer bardak sabahları içilmesinde birşey olmaz denilmiştir. Başlangıcı ise,
sevgili peygamberimizin; "çoğu haram olan şeyin, azı da haramdır"[6]
hadisine muhalefet etmektir.
Günümüzde hala kendini
akıllı zanneden insanlar, aynı şeyi söylüyorlar. Azıcık içmekten birşey olmaz
canım diyorlar. Sarhoş olmayacak derecede içmekte birşey yok diyorlar. Peki ama
hangi adam sarhoş olmayacak kadar içmişde gerisini getirmemiş? Bunun görülmüşü
yoktur. Vücut azar azar alıyor ama alıştıktan sonra çoğunu i s tey i veri yor.
Sırat-ı Müstakim'den
ayrılmak, başlangıçta hafif bir açı ile oluyor daha sonra ise telafi edilmez
boyutlara ulaşır. Onun için Allah.(c.c.) Çizdiği çizginin yambaşma sizde bir
çizgi çizmeyiniz.
Onun için Allah'ın
çizdiği sınırın yanıbaşına sınır çizenler, bu dünyada rüsvay olurlar, Ahirette
ise Alçaltıcı bir azab onlar içindir diyor.[7]
6- Allah
onların hepsini dirilttiği günde, onların yaptıklarını haber verecektir. Allah
onları (yaptıklarını) saymıştır, onlarsa onu unutmuşlardır. Allah herşeye
şahittir,
Allah onların hepsini
ahirette diriltecektir. Yaptıklarının hepsini kendilerine haber verecektir.
Allah yaptıklarımızın hepsini saymaktadır. Ağzımızdan çıkan her kelime
sayılmaktadır, kayda geçmektedir. her göz açıp kapamamız kalp atışlarımız kayda
geçmektedir. Adımlarımızın nerede dolaştığı filme alınmaktadır.
Bu sebeble
ayaklarınızın dolaştığı yerlere dikkat edin. Ayaklarınızın dolaştığı yerler
camiler olsun, dost ziyaretleri olsun, insanlara yardım amacıyla ayaklarınız
dolaşsın. Kötü yollarda ayaklarınızı eskitmeyiniz. Dilimizden akşama kadar
çıkan kelimelerin çoğunluğu, İslam'ın onayladığı kelimeler olsun. Allah'ı
zikreden kelimeler ağzımızdan çıksın.
Çünkü Allah hepsini
saymaktadır. Ama o insanlar ne yaptıklarını unutmuşlardır. İnsanlar bu dünyada
yaptıklarını unutuyorlar. "Yahu bunlar hiçbİrşey yapmadıkları halde nasıl
rahat ederler" diyorsunuz kendi kendinize. Ama onlar unutuyorlar.
Unuttuklarından dolayı da rahatsız olmuyorlar, zaten rahatsızlık duyan
damarlarıda dumura uğradığından rahatsız olmazlar.
Ahirette bunun.cezasını
mutlaka çekeceklerini, yaptıklarının hepsini Allah'ın gördüğünü Allah(cc) bize
haber veriyor.[8]
7- Göklerde
ve yerdekileri, Allah'ın bildiğini görmüyormusun? Üç kişinin fısıltı yaptığı
yerde dördüncüleri mutlaka O (Allah) olur. Beş (kişinin ) altıncısı O
(Allah)dır. Bundan daha az veya daha çok ol-sada, nerede olurlarsa olsunlar o
(Allah) onlarla beraberdir. Sonra kıyamet gününde yaptıklarını onlara haber
verecektir. Şüphesiz Allah herşeyi bilir.
Göklerin ve yerin
mülkiyetinin Allah'a ait olduğunu, yerde ve gökte her ne var ise Allah
tarafından bilindiğini, Allah (cc) bize haber veriyor.
İki kişi, üç kişi
gizli bir şey konuşsalar Allah onlardan haberdardır. Üç kişinin dördüncüsü
Allah'dır diyor ayette. Dört kişi bir araya gelse beşincisi Allah'dır.
Nerede olurlarsa
olsunlar, Allah insanlarla beraberdir. Bütün yaptıkları kıyamet gününde
kendilerine haber verilecektir. Allah her şeyi . bilmektedir.[9]
8- Fısıltı
yapmaktan yasaklandıktan sonra, yasaklandıklarına geri dönenleri, günah,
düşmanlık ve peygambere isyan konusunda fısıltı yapanları görmedinmi? Sana
geldikleri zaman, seni Allah'ın selamlamadığı bir şeyle selamlıyorlar ve kendi
kendilerine "söylediklerimiz sebebiyle Allah'ın bize azap etmesi gerekmezmiydi"
diyorlar. Yaslanacakları cehennem onlara yeter. Ne kötü bir dönüş yeridir.
9- Ey iman
edenler!, fısıltı ile konuştuğunuzda günah, düşmanlık ve peygambere isyanı
fısıldaşmaymız, iyilik ve takvayı fısıldaşınız. Huzurunda toplanacağınız
Allah'dan korkun.
10- Fısıltı
ancak şeytandandır. İman edenleri üzmek içindir. Halbuki Allah'ın izni olmadan
onlara hiçbir zarar veremezler. Mü'minler ancak Allah'a tevekkül etsinler.
Allah(cc) bu
ayetlerde, fısıltılı konuşma üzerine uzunca bahsediyor. Kötülük konuşmayınız,
kötü tuzaklar kurmayınız, kötü planlar yapmayınız. Düşmanlık üzerinde bir
araya gelip, düşmanlığın nasıl yapılacağı konusunda tuzaklar ve planlar
yapmayınız diyor. İyi şeyler konuşsanız bile bir toplum içinde fısıltılı
konuşmayınız. İlla özel konuşmanız gerekiyorsa dostlarınızdan izin alacaksınız.
Allah (c.c.) bize
konuşma adabını da öğretiyor. Nerede nasıl konuşulacağını öğretiyor. Şunu
yasaklıyor. En karanlık evde, kimsenin göremeyeceği yerde olsak bile iki
kişinin, üç kişinin başbaşa verip kötülük üstüne plan kurmamasını istiyor.
Çünkü kötülük üzerine kurulan plan kişinin kendine zarar verir, topluma zarar
verir.
Çünkü fısıltı halinde
yayınlanan bu kötülükler, şeytanın insan üzerindeki bir etkisidir.
Müslümanları üzmek için şeytan tarafından insanlara vesvese verilen bir olaydır
bu. Ancak Rabbim müsümanları da teselli ediyor. Allah'ın izni olmadıkça
şeytanın vesvesesi mü'minlere zarar vermez.
Öyleyse biz ne
yapacağız? Şimdi devletler fısıltı yapıyorlar. Yani ingilizler İslam alemini
araştırmak için merkezler kurmuşlar. Bu araştırma enstitülerinin şubeleri var.
Tükiye şubesi, Mısır şubesi, Suriye şubesi, Afganistan şubesi, Sudan şubesi,
İran şubesi gibi. Bu şubeler vasıtasıyla o ülkeler üzerinde fikir yürütüyorlar,
yeraltı ve yer üstü kaynaklarının nasıl elde edileceğini görüşüyorlar, vesvese
üretiyorlar. Allah (c.c.) bunu insanlığa yasaklıyor. Düşmanlık ve günah üzerinde
fısıltı yapılmaması, gizli planların yapılmaması isteniyor Kur'an-ı Kerim
ayetleriyle. Bizde müslüman olarak başkalarına inanmayan bir topluma zarar
verme'k üzere plan kurmayacağız.
Bu ayette bir toplumda
nasıl oturulacağıda öğretiliyor. Bu ayetleri en iyi uygulayan sevgili
peygamberimizdir. Vehb ibn Münebbih anlatıyor; Peygamber (S.A.V) efendimiz
şöyle tarif edilirdi. "Kamışlı bir yerde yürüse ses çıkartmazdı. Bir mumun
yanından geçse alevini söndürmez veya sallamazdı" Ne güzel bir tarif!
Yani sevgili
peygamberimiz Anadolu insanın ifade ettiği gibi; "karıncayı bile
incitmezdi." Bu ata sözü aynı zamanda çevre ile de ilgilidir. Ata
sözlerimiz bizim kültürümüzün inceliğini de ortaya koyar.
Batıda teknolojinin
zirveye ulaştığı bir dönemde, bu kadar güzel söz bulamıyorlar da onlar nasıl
buluyorlardı?
Dikkat ediniz.! Ben bu
tefsir dersi münasebetiyle, geçmiş tefsirleri gücümün yettiği kadar okuyorum.
Söz, gücünü bize doğru geldikçe kaybediyor, Sözün zirvesini peygamberimizin
yanında yetişenler söylemişler. Kur'an ve Sünnet ayrı. O sahabenin sözleri
yıldız gibi hala parlamaktadır. Hz. Ali'nin deyimleri, insanlık semasını
süsleyecek, kıyamete kadar da aydınlatacaktır.[10]
11- Ey iman
edenler, size "Meclislerde yer açın" denildiğinde yer açınki,
Alİah'da size genişlik versin. "Kalkın" denildiğinde kul kın ki
sizden iman edenleri ve ilim verilenleri Allah derecelerle yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.
Yani dışardan gelen
birine yer veriniz. Ön tarafa veya arka tarafa geçmesine müsade ediniz. Yolları
kapatmayınız. Bir kişiye yer açarsak Allah da bize cennette yer açacağını
söylüyor. Hz. Osman'dan gelen bir rivayette Hz. Peygamberimiz; "Dünyada
mescid yapana, Allah cennette ev yapar" diyor.[11]
Kardeşine yer açana,
Allah Cennette yer açar. Kardeşi için gönlünde yer açacak olursa, Allah'da onu
katında değerli insanlar arasına alır. Onun için gönlümüzde; öncelikle
müslümanlara, sonra da iman etmeleri için diğer insanlara yer açmamız
gerekiyor.
Kalkın denildiğinde
de, hemen kalkarlar. Hizmet için kalkın denildiğinde hemen kalkarlar. Allah'da
bu işi yapanların makamını yüceltir.
Tefsircilerden birinin
anlattığına göre sahabelerden bir grub peygamberimizin evine sohbet için
geliyorlar. Zaten onu görmek için can atıyorlar. Kelebeklerin ışık etrafında
döndüğü gibi ashab da hep peygamberimizle birlikte olmayı istemektedirler.
Ancak bu sevgi bazen
rahatsızda etmektedir, peygamberimizin evinde uzunca kalıyorlar, gecenin geç
saatlerine kadar peygamberimizi dinlemek istiyorlar. Ama efendimiz de rahatsız
oluyor. Bunun üzerine de rabbim "Kalkın denildiğinde de kalkın"
diyor.
Ayet bu manaya geldiği
gibi, amiriniz, yöneticiniz, emiriniz kalkın dediğinde hemen kalkınız. Yani kim
yapacak şu işi denildiğinde hemen hepsi kalkıversinde, komutan, emir, amir,
vali yönetici onların arasından seçilsin. Rabbim "kalkınız denildiğinde
hep beraber kalkınız" diyor. Ondan sonra komutan vali yönetici kimse aranızdan
o işi yapacak olanı seçsin. Kalkanların hepsi göreve gönderilmese bile, ben
yapacağım diye kalkanların hepsinin makamını Allah (c.c.) yüceltir ve bir de
kendilerine ilim* verilenlerin derecelerini yüceltir diyor Rabbim. Allah sizin
yaptığınızdan haberdardır.[12]
12- Ey iman
edenler, peygamberle gizli konuşmak istediğinizde gizli konuşmadan önce
(fakirlere) sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Eğer
bulamazsanız şüphesiz Allah efvedicidir, merhametlidir.
Kur'an-ı Kerim de
sadaka üzerinde çokça durulur. Yani zekatın dışında, insanlara yardımcı olma
konusunda çok ayeti kerime vardır. Bakara suresinde peşpeşe üç sahife, sadece
sadaka ile alakalıdır. Kur'an-ı Kerim'de bir başka konu peş peşe bu kadar
anlatılmamıştır.
Peygamber Efendimizle
görüşmek isteyen çok insan vardır. Görüşmeye gelen de hemen ayrılmak da
istemiyor. Böylesine seviyorlar. Bu sebeple bu ayet nazil olmuştur.
Allah Rasulü ile
başbaşa görüşmek isteyenler, görüşmeden önce bir sadaka versinler.
Mahallesindeki bir fakire, bir düşküne, yardıma muhtaç bir insana sadaka
versinler. Yani sadaka verdikten sonra Allah Rasulünün yanma gelsinler
anlamında. Eğer bulamazsanız, Allah affedicidir, merhamet edendir.
Sadaka vermek
suretiyle, kişiler kendilerini temizlemiş oluyorlar. Nasıl ki farz namaza
başlamadan önce sünnet namazı kılıyoruz, kendimizi farz namaza hazırlıyoruz,
Peygamberimizin yanma varmadan önce de cebinden para veya yiyecek maddesi
çıkarıp, bir fakirin evine kadar götüren ve oraya takdim eden kişi, görüşmeye
kendini hazırlamış olur.[13]
13- Gizli
kanuşmamz öncesinde sadaka vermekten korktunuz mu? Madem ki yapmadınız, Allah
da sizi affetti. Artık namazı dosdoğru kılınız, zekatı veriniz, Allah ve
Rasulüne itaat ediniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Sevgili Peygamberimizle
başbaşa konuşmadan önce bir sadaka takdim etmekten uzak mı duruyorsunuz? Yani
bu size ağır mı geliyor? Eğer bunu yapmayacak olursanız, yapacak durumda
değilseniz Allah sizin tevbelerinizi kabul eder. Öyleyse namazınızı dosdoğru
kılınız, zekatınızı veriniz, Allah'a ve Rasulüne itaat ediniz. Allah yapmakta
olduğunuz her şeyden haberdardır.
"Allah'a ve
Rasulüne itaat ediniz." Son günlerde yine bu konu gündeme tekrar
getiriliyor. "Efendim, Kur'an'dan başka referans kabul etmeyiz."
diyorlar. Bu sözü söyleyenler aslında Kur'an'a muhalefet ediyorlar.
Kur'an; Sevgili
Peygamberimize itaati emrediyor. Rabbim; "Allah'a itaat ediniz, Allah'ın
Rasulüne itaat ediniz." buyuruyor. Allah'a itaat Kur'an'a itaatle olur.
Kur'anla kalmış olsaydı Rabbim şöyle buyururdu; "Allah'a itaat
ediniz." Yani Kur'an'ın dediklerini tutunuz! der ve orada kalırdı.
Kur'an'a baktığımızda,
Allah'a itaat emredilen hemen hemen her yerde "Rasulüne de itaat
ediniz," "O sizin örneğinizdir, O'nun ahlakı Kur'an ahlakıdır."
diyor Allah (cc). O Kur'an'ın kontrolü içerisindedir. O'nun dediklerine ve
yaptıklarına dikkat ediniz diyor Allah (cc).
Böylece Sünneti
Seniyyeye uymamızı Allah emrediyor. Sadece Kur'an'ı referans kabul edenler
bilsinlerki; o sahih sünnetlere uymayı Allah emrediyor. Eğer; "Kur'an'dan
başka referans kabul etmiyoruz" sözleriyle, sahih sünnetin dışındakileri
kasdediyorlarsa diyeceğimiz yok. Ama görüyoruz ki, bir çok sahih sünneti de
reddettiklerini kendileri söylüyorlar.
"Ama efendim
Kur'an'a muhalifmiş." diyor. Kur'an'a muhalif olanı zaten geçmiş
ecdadımız. Ama muhalif olup olmadığının hükmünü bunlar vermesinler. Yani bir
hadisin bir ayete zıtlığına kim karar verecek? Kur'an'ı ve Sünneti çok iyi
bilen insanlar bu kararı verebilirler. Onun aklı onu zıt gibi görür.
Hatta bu konu da
Buharı de bir hadisi şerif vardır. Hz. Aişe validemizle Peygamberimiz arasında
geçmiştir. Hz. Aişe validemiz; "ama demiş bu senin söylediğin şu ayete
ters." Peygamber Efendimiz de onun açıklamasını yapıveriyor. Ters
olmadığını gösteriyor. Burada Hz. Aişe validemiz bu olayı ters gibi görüyor,
Peygamber Efendimiz de bunu açıklayıveriyor.[14]
Yani ayetle hadis
arasındaki tezatın olup olmadığına, Kur'an ve Sünneti çok iyi bilen
insanlarımız karar vermelidir. Yoksa bu gün bir çok insan, Kur'an'ın bir çok
ayeti için, "bu benim aklıma sığmıyor," diyor. Senin aklın incir
çekirdeği kadarsa, bunda Kur'an'ın ne kabahati olabilir? Veya senin aklının
kalıbı naylondansa, bu altun eriyiğini alamaz ki, senin aklın patlar. Çünkü
Altun eriyiğinin kalıbı demirden olması gerekir.[15]
14- Allah'ın
gazap ettiği bir kavmi dost edinenleri görmüyormusun? Onlar sizden de değil
onlardan da değiller. Onlar bilebile yalan üzerine yemin ederler.
15- Allah
onlar için şiddetli bir azap hazırladı onlar ne kötü şeyler yapıyorlar.
16- Yeminlerim
kalkan yaparak Allah yolundan alıkoyuyorlar. Onlar için alçaltıcı azap vardır.
17- Onların
mallan ve çocukları hiçbir şekilde onlara fayda veremezler. Onlar ateşin
yaranıdırlar. Onlar orada ebedi kalıcıdırlar.
İnsanlar dünyaya teker
teker geldikleri gibi, teker teker giderler. Askeri ve ekonomik güçleri onları
kurtarmaz. Bin askerin arasında ko-runan adam, birtek can taşır. Azrail
gelince, orduları hiç bir şekilde onu koruyamaz.[16]
18- Allah'ın
onların hepsini dirilttiği günde, size yemin ettikleri gibi Allah'a da yemin
edecekler ve kendilerini birşey zannedecekler. İyi bilinki onlar yalancıların
ta kendileridir.
19- Şeytan
onları kuşattı da onlara Allah'ı hatırlamayı unutturdu. İşte onlar şeytanın
taraftarları hüsrana uğrayanların ta kendisidirler.
20- Şüphesiz Allah ve
Rasüiüne karşı kanun koymaya kalkanlar, işte onlar en alçakların
arasındadırlar.
21- Allah:
"Ben ve peygamberlerim muhakkak galib geleceğim" diye yazdı. Şüphesiz
Allah güçlüdür galipdir.
Bu surenin beşinci
ayetinde açıklandığı gibi, Allah'ın koyduğu haram sınırlarım çiğneyenler, iki
dünyada da zilleti yaşayacaklardır. Dünyada hayvanlığa özenecekler ve
hayvanlardan daha aşağıya inecekler. Ahirette cehennem azabını tadacaklar.[17]
22- Allah'a
ve ahirete iman eden bir toplumu, Allah'a ve Rasülüne karşı kanun koyanlarla
seviştiklerini bulamazsın velevki bunlar (kanun koyanlar) babaları, oğulları,
kardeşleri veya akrabaları olsada. İşte onların kalblerine imanı yazdı ve
onları kendinden bir ruh ile destekledi. Onları altından ırmaklar akan cennetlerde
ebedi kalmak üzere koyacaktır Allah onlardan razı olmuştur, onlarda ondan razı
olmuştur. İşte onlar hizbullah (Allah'ın taraftarındır. İyi bilinki Hizbullah;
kurtuluşa erenlerin ta kendileridirler. Rabbimia insanları iki guruba ayırıyor:
Ondukuzuncu ayette ifade ettiği gibi: Bir; şeytanın taraftarları:
"hızbuşşeytan." Bir de bu ayette ifade edilen Allah'ın taraftarları:
"hizbullah." vardır. Eğer şeytanın ve şeytanlaşmış insanların koyduğu
kuralları benimser ve o doğrultuda hereket ediyorsanız, Allah korusun
hızbuşşeytan1-dan olursunuz.
Eğer Allah'ın koyduğu
kurallara uyar ve onun belirlediği sınırları aşmaz, haram mıntıkasına
girmezseniz siz hizbullah'dansımz. olmuştur, onlarda ondan razı olmuştur, İşte
onlar hizbullah (Allah'ın taraftarındır. İyi bilinki Hizbullah; kurtuluşa
erenlerin ta kendileridirler.
Rabbimia insanları iki
guruba ayırıyor: Ondukuzuncu ayette ifade ettiği gibi:
Bir; şeytanın
taraftarları: "hızbuşşeytan."
Bir de bu ayette ifade
edilen Allah'ın taraftarları: "hizbullah." vardır.
Eğer şeytanın ve
şeytanlaşmış insanların koyduğu kuralları benimser ve o doğrultuda hereket
ediyorsanız, Allah korusun hızbuşşeytandan olursunuz.
Eğer Allah'ın koyduğu
kurallara uyar ve onun belirlediği sınırları aşmaz, haram mıntıkasına
girmezseniz siz hizbullah'dansıniz.[18]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/409-411.
[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/411-412.
[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/412-413.
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/413-414.
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/414-415.
[6] Ebu Davut Eşrihe 5, Tirmizi
Eşrihe 3
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/415-417.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/417-418.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/418.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/419-421.
[11] Müslim Mesacid 24,25
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/421-422.
[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/422-423.
[14] Buhari itim 35
[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/423-425.
[16] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/425-426.
[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 7/426-427.