Bu sure Mekke'de nazil
olmuştur. Dokuz ayettir. Allah (c.c), kıyamete kadar gelecek insanların
sosyal, siyasal, hukukî ve her türlü ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde
indirmiş Kur'ân-ı Kerimi. Her harfine, her kelimesine, her cümlesine büyük
manalar yüklemiş. Biz kültürümüz oranında alacağız.
Nasıl ki, güneşin yedi
renginden-binlerce çiçek, kendi yapısına, bulunduğu bölgeye ve karakterine,
huyuna göre milyonlarca rengi alıyorlar. Menekşe mor alıyor, karanfil kırmızı
alıyor, gül beyaz alıyor.
Biz de Allah (c.c)'ın
bizi aydınlatmak, yolumuzu göstermek üzere indirmiş olduğu ve "nûr"
diye.de isimlendirdiği Kur'ân-ı Kerim'den, kültürümüze, yaşımıza, tecrübemize,
kazandığımız bilgiler oranında alacağız.
Kur'ân'a olan
bağlılığımız oranında, iç ve dış dünyamıza Kur'ân-ı Kerim'in ayetleri
yansıyacaktır.[1]
1- Diliyle
çekiştiren, mim lideriyle alaya alanın vay haline
Veyl; bir:
"yazık" manasına gelir, iki: cehennem de bir vadinin adıdır,
demişler. "Yazıklar olsun" dense de cehennemde bir vadinin adı da
olsa veyl kelimesinden sonra gelen kelimeler genelde kafirlerin, zalimlerin,
fasıklarm ve de münafıkların kötü hareket ve sözlerini bize anlatır.
Allah (c.c) bu ayet-i
kerimesinde de "Lemmaz ve de hemmaz" olan insanları bize tanıyor ve
yaptıkları işin kötü olduğunu söylüyor.
Günümüz insanından
bazıları, mesala bir hukuk fakültesi Öğrencisi şunu soruyor: "Hocam
Kur'ân-ı Kerim'i açtım. Fihristine baktım, manevi tazminat davası diye bir
olaya rastlamadım." Yani şahsa hakaret edilmiş, şahsa yapılan hakaret
nedeniyle, O'na ne ceza verileceği?, ona ne söyleneceği? konusunda bir ayete
rastlamadım diyor.
Aradığınız bir şey varsa
onu bulursunuz. Bir de aradığınızın ne olduğunu bileceksiniz. Aradığınızın
büyük veya küçük olduğunu da bileceksiniz.
Evinin içerisinde
iğnesini kaybeden bir insan, gözünü iğneyi ara--maya göre ayarlar. Yüzüğü kaybolmuşsa ona göre gözünü ayarlar.
Kitab arayacaksa ona göre gözünü ayarlar. Yani aradığınız şeyi bilirseniz,
otomatikman gözünüz de kendisini ona göre ayarlar.
Bu konu ile ilgili
Kur'ân-ı Kerim'de bir çok ayet-i kerime var. Mesela bir Nûr suresinde;
"iffetli bir erkek veya iffetli kadına, zina iftirasında bulunan birinin
nasıl cezalandırılacağını" Allah (c.c) açık ifadelerle bize Öğreti
veriyor.
Bu sure-i celilede de
Lemmaz ve de hemmaz insanlara yazıklar olsun! veya O cehennemin veyl denilen
deresi, Lemmaz ve hemmazlar içindir, manasındadır.
Peki kimdir bu Lemmaz
ve hemmaz olanlar? Bu iki kelime birbirlerinin yerine kullanılabiliyor.
Lemmaz: lügatte sözle
insanlara hakaret eden, sözle insanların ardından gıybet eden, sözle insanları
arkasından çekiştiren manalarına gelir.
Hemmaz da: kıran,
ufalayan ve kaş göz işaretleriyle diğer insanları hafife alan, jest ve
mimikleriyle insanların şahsiyetini zedeleyen, aşağılayan manasına gelir.
Allah (c.c) de zaten
hucurat suresinde; "insanları arkasından çekiştirmeyin, jest ve
mimiklerle, kaş göz işaretleriyle bir başkasını hafife almayın, hakaret
etmeyin, insanlara kötü lakab takmayın" buyuruyor. Yine Hucurat suresinde;
"erkekler erkekleri alaya almasınlar, kadınlarda kadınları alaya
almasınlar." buyurur Allah (c.c).
Yani yeryüzünde hafife
alınacak insan yoktur. İnsan olmaları hasebiyle hafife alınacak insan yoktur.
Ama bu insanlar imansızlarsa, inançları hafife alınır. Sapık ve batıl yolda
iseler, o sapıklıkları ve batıl yolları hafife alınır. İnsanın bundan
kurtulması için her türlü gayret de gösterilir.
Allah (c.c) insanları
hafife almamamız, alaya almamamız, dil ile onu rencide edecek, şahsiyetini
ezecek yok edecek kelimelerden, ardı sıra söylenecek kelimelerden, yüzüne karşı
da söylenecek her türlü aşağılayıcı cümlelerden kaçınmamız ve bir de kaş-göz
işaretleriyle hafife almaktan uzak durmamız gerektiğini bize bir çok ayet-i
kerimesinde bildiriyor.
Halbuki günümüzde
kendilerini kültürlü kabul edenlerin, birbirleri hakkında söylediklerini, benim
burada ifade etmem mümkün değil.
Aynı gazetenin iki
köşe yazarı birbirine öyle kelimeler kullanıyor ki, İslâmi kesimin ağzına
alması mümkün değil. Allah (c.c) bu tür ifadeleri kullanan, kaş-göz işaretiyle
insanları hafife alan ve sözlü kelimelerle insanları aşağılayan insanların
cehennem de yanacaklarını bu ayette bize ifade ediyor.
Günümüzde kişinin
işlemediği bir suçdan dolayı zanlı olarak tutuklandığında, hergün şikayet
ettiğiniz basında deniliyor ki; "katil yakalandı, cani yakalandı."
Sonra adam berat ediyor.
Peki zani, cani veya
katil olarak resmi kamuoyuna gösterilen bu insanın çevresi, tanıdıkları
yanında bu insanın yeniden itibarı nasıl düzeltilecek. Böylece günümüzde
birkısım basın dünya genelinde Lemmazlık görevini yapıyor.
İslâm hukuku ne güzel
ifade etmiş. "Beraat-i zimmet asıldır." Yani suç delillerle ortaya
koyuluncaya kadar, kişi hakim nazarında suçsuzdur. Bu bizim hukukumuzun
temelidir.
Sevgili Peygamberimiz
(s.a.v) döneminde de Lemmazlık görevini, o günün imansız edipleri ve şairleri
yapıyordu. Efendimizi hafife alan mısraları döktü rü veri yor şairin biri. Ondan
sonra bu dilden dile dolaşarak şehrin bir .tarafından diğer tarafına
yayılıyor. Arkadan çekiştirme, olmayan şeyi anlatma ve karşısındaki insanı
yıpratma operasyonu bu.
Günümüzde tazminat
davaları ile tazmin ettirme tarafına gidiliyor. Namusun ölçüsü yok ki,
tartılamaz ki. Aynı kelimeyi bir adama söylüyorsunuz hakim bir milyar lira
para cezası veriyor. Aynı kelimeyi bir başkasına söylüyorsunuz, 10 milyar lira
para cezasına çarptırıyor, bir başka adama söylüyorsunuz, beş milyon lira para
cezası veriyor. Ölçü ne? O konuda ölçüyü koymak mümkün değil.
Parasının hesabını
bilmeyenler rahatlıkla hakareti yapıyor. Para cezasını öderken bile basının
önünde yine aynı hakareti yapıyor.
Öyleyse ne yapacağız?
Biz dilimizi kötü kelimelerden, insanları aşağılayıcı bakışlardan ve onların
şahsiyyetini yıpratıcı kelimelerdende dilimizi koruyacağız. Hemmaz ve de Lemmaz
olmamaya dikkat edeceğiz.[2]
2- O ki,
malı topladı ve onu (hep) saydı.
Bu Lemmaz ve
Hemmazlığı çok mal toplayanlar yapıyorlar genelde. "Fakirler de yapar
hocam." Doğru ama onun yaptığının sayılması sınırlıdır. Ama zengin öyle
değil. Zenginin her söylediği hikmet, kabul edilir. Her davranışına alkış
tutacak şakşakçıları ve yayıcıları vardır.
Tabi her mal toplayan;
hemmazlık ve lemmazlık yapıyor anlamına gelmez. Haramdan mal toplayan, gayri
meşru yoldan zengin olan insanlar, insanların mallarını haksız yollarla
zimmetine geçiren ve onları hep sayıp döken insanlar bu işi yapmaktadırlar.
Sevgili Peygamberimiz
insanların ufuklarını açan bu Kur'ân-ı Kerim'i insanlara duyurmaya başlayınca,
Mekke Parlementosunun yöneticileri, eski ifadeyle "Darun Nedve", bu
parlementerler aynı zamanda yeraltı dünyasının da adamları (zaten tarih boyunca
kafir devletlerde, yeraltı dünyası ile parlemento birlikte çalışa gelmiştir.)
Peygamberimizi kaş-göz
işaretleriyle alaya almaya başlamışlar. Fiilen O'nu tahkir edici hareketlerin
içerisine giriyorlar. Deve kesmişler, yemişler, ama devenin karnını ve
bağırsaklarını, Peygamberimiz Kabe'nin yanında secdeye vardığında boynundan
aşağı dökmüşler.
İşte hemmaz ve de
lemmaz.olan bu insanlar, cesaretlerini mallarından alıyor. Ama Rabbim diyor
ki; "Onun malıda fayda vermedi ona kazancı da fayda vermedi." Yani
ne ekonomik gücü fayda verdi ne de askeri gücü fayda verdi.
O malını sayıp döken,
malıyla güçlü olduğuna inanan insanlar küçül-düler, yok oldular ama mali
varlığı olmayan, hanımının malını da bir kaç senede iman eden insanların
karınlarını doyurmak için bitiren ve kendi günlük geçimini kendi alın teriyle
kazanan sevgili Peygamberimiz (s.a.v) zaten büyükdü, etrafındaki insanlarda her
geçen gün büyüdü.
Bizde mal sayma
tarafına değil, insan sayma tarafına yönetelim. Biz insanı kazanmaya çalışalım.
İnsanı kazandınız mı o insan sanatıyla, parasıyla, siyasi itibariyle,
rütbeleriyle beraber gelir. Onun içir. hedef insan olmalı.
Biz insanlar arasında
da ayırım yapmayacağız. "Bu adamdan ne köy olur, ne kasaba olur"
demiyeceğiz.
Biz insanların
canlarının cehenneme gitmemesi için itfaiye erinden daha çevik, itfaiye erinden
daha eğitimli bir şekilde koşturacağız.[3]
3- Malı,
kendisini ebedi kılacak sanıyordu.
Yani ebedi
kalacaklarını zannediyorlar. "Ama hocam herkes öleceğini bilir."
Herkes öleceğini bilir ama yaptığı iş ve davranışlarına bakarsanız ölmeyecek
gibi davranır.
Bu hepimizde vardır.
Yani bu dünyada ebediyyen kalacakmış gibi davranış hepimizde vardır.
Hz. Ali (r.a) diyor
ki; "ayağının altında ateş yanarken, üstünde oynayan insan yoktur."
Cehennem alevi tutuşturulmuş. Günahı olanları, imansız olanları yakacak şekilde
ayarlanmış. Öyle bir yere gitmemek için tedbirinvbu dünyada iken alınması
gerekiyor.
Burada mal toplamak
kötülenmiş değildir. Bir ayet-i kerimede Rabbim şöyle buyurur; "Onlar
zekat vermek için çalışırlar."
Yani müslümamn para
kazanmadaki gayesi ile kafirin para kazanmadaki gayesi aynı değildir.
Müslümanlarda mal toplar ama daha çok zekat vermek gayesiyle' topluyor.[4]
4- Hayır, O
muhakkak Hutameye atılacaktır.
Nebeze; atmak
anlamındadır. Ancak atılan şeyden hoşlanmadan, tiksinerek atmak
manasındadır." Hutame: cehennemin bir adıdır.[5]
5- Hutamenin
ne olduğunu sana ne bildirdi?
Yani bu imansızlar ve
mallarını cimrice toplayan, mallarını İslâm düşmanlığı doğrultusunda kullanan
ve mü'minleri arkalarından çekiştiren, kaş-göz işaretleriyle onları hafife
alan, tiyatro eserleriyle, oyunlarıyla skeçleriyle, yazılarıyla, makaleleriyle,
espirileriyle mü'minleri aşağılayan bu insanlar, Allah'ın tutuşturulmuş ateşi
olan "Hutame'ye" atılacaktır.[6]
6- O
Allah'ın yakılmış ateşidir.
Kur'ân-ı Kerim'in
yalınız bu ayetinde Allah'ın ateşi ifadesi kullanılmış. Burada şöyle bir mesaj
var insanlara, siz Allah'ın mülkiyetinden hakkınız kadarını değil, hakkınız
olmayanı da topluyorsunuz. Topladığınızı dağıtmıyorsunuz, cimrilik yapıyorsunuz.
Siz Allah'ın mülkünü kendi zimmetinize geçirdiğinizi zannediyorsunuz.
Öyleyse Allah'ın
malını haksız yere toplayanlar, Allah'ın ateşiyle karşı karşıya gelirler.[7]
7- O (ateş)
ki, gönüller üzerine çıkar.
Eliniz yanmakla kalmayacak,
kalbinize ve beyninize kadar sirayet edecek diyor Allah (c.c). Hatta sana
kötülükleri emreden nefs-i emmaren de yanacaktır.[8]
8- O (ateş),
üzerlerine kilitlenmiştir.
9- Uzatılmış
direklerde (kilitlidirler)
Duvarları ateşten demirler.
îçte alevler kaynamaktadır. Kapı ateş, tavan ateş, taban ateş, bütün duvarlar
ateş. Alevler ayakların altından kaynıyor ve zehirli dumanlarla boğuluyor
insan.
«Alevden direklere
kilitlenecekler. Bu ayet-i kerimeleri her okuyuşumuzda o cehennemi gözümüzün
önüne getirerek, kötülüklerden kendimizi alıkoymaya gayret edelim. Allah(cc)
bizim insanımızı bu duruma düşürmesin, amin.[9]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/365.
[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/366-368.
[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/368-370.
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/370.
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/370.
[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/370-371.
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/371.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/371.