KÂRİA SÛRESİ 2


KÂRİA SÛRESİ

 

Bu sûre de Mekke'de nazil olmuştur. Onbir ayettir. Peygamber (s.a.v) bir rahmet Peygamberi olarak gönderilir. İnsanların nereden geldiklerini haber verir. Nereye gideceklerini haber verir. Bu yolculuk esnasında neyi nasıl yapacaklarını öğretir. Yolculuğa çıkıyorsunuz. "Azık alınız" diyor Allah (c.c) ayet-i kerimesinde.[1]

Bir yolculuğa çıkıyorsunuz yanınıza, mark, dolar, yiyecek, içecek olarak azık alıyorsunuz. Aldığınız pasaport ve vizeler de birer azıktır. Rabbimiz; azık almalarını, yolun uzun olduğunu ve azıklarında en ha­yırlısının takva olduğunu bildiriyor.

Sevgili Peygamberimiz bunları duyuruyor. Bu yeryüzünü ve gökyü­zünü yaratanın Allah olduğunu insanlara duyuruyor. Bu yeryüzündeki ve gökyüzündeki her şeyin Allah'ı zikrettiğini de insanlara duyuruyor. Kafirinde bedeni Allah'ı zikrederken iradesiyle dilini inkara yöneltiyor ve Allab'ı inkâr ediyor.

İşte böyle insanlara Allah (c.c) şöyle buyuruyor;[2]

 

1- O karia,

2- Nedir o karia?

3- Karia'nın ne olduğunu sana ne öğretti?

4- O gün insanlar, darmadağınık kelebekler gibi olacak. Karia: Arabin dilinde insan kulağına şiddetleçarpandır ses mana­sına geliyor. Aynı zamanda kıyametin adı da Karia'dır.

Çünkü kıyamet günü kulakları yırtarcasına bir gürültü ile insanlar uyanacak. Yıldızlar yerlerinden çıkivermiş ve deli mermi gibi etrafa saçılıveriyor. Yeryüzü yerinden oynayıvermiş. Dağlar, atılmış havai fişekler gibi teker teker havada uçuşacak.

Yani dünyaya kazık çakmak için geldiğini zanneden, yerin sarsıl­mayacağına inanan ateistlerin bir siloganı vardır. "Bizi yok eden Allah değil, bizi ancak dehr (Tabiat kanunlarına göre geliriz, tabiat kanun­larına göre gideriz.) yok eder" diyorlar.[3]

Eski ifadeye göre "Dehriyyûn" yeni ifade ile ateistler, ayaklarının altındaki toprağın kayıverdiğini görüverecekler.

Böyle dehşetli anı yalnız kafirlerini görecek? Mü'minler de görecek. Fakat mü'min ile kafir arasında bir ayırım var ki, mü'minlerin bu dün­yadaki solan çiçeklerle güzelleştirilmiş bahçesine karşılık, solmayan çiçeklerle güzelleştirilmiş bir cennet bahçesi veriliyor.

Dünyada toprağa güvenen, dağlara güvenen, tabiata güvenenlere Rabbim, el-Karia diyor. Yani ahirete inanmayan insanlara bu Karia suresini okuyun. Bu kelimeler arapçayi bilmeyenleri dahi etkileyecek derecede.

"Nedir Karia? Bu Karia'nm ne olduğunu ve dehşetini senin bilmen ve görmeden anlaman mümkün değil."Ancak Allah (c.c) bizim aklı-mızla anlayacağımız bir dille bunu açıklıyor. "O günde insanlar her ta­rafa dağılıvermiş. Kelebekler gibi oluverirler." Bir kelebek vadisinde, kelebeklerin hepsinin aynı anda uçuştuklarını görürseniz, o anda onla­rın belirli bir yönleri yoktur. Her tarafa doğru uçuşurlar.'

Kıyamette de herkes kendi başının derdiyle uğraşıyor. Herkes gö­zünün gördüğü tarafa gidiyor. Neticede bir karmaşa meydana geliyor.

İşte Allah (c.c) O dehşetli günde insanların da, bir şeyden ürkmüş kelebek sürülerinin her tarafa telaş içerisinde koşuştukları gibi insan­ların da koşacağını ifade ediyor.[4]

 

5- Dağlar atılmış renkli yün gibi (olacak)

Üzerine köşkler yaptığımız, yollarla tepesinden aştığımız, karların­dan sularını içtiğimiz dağlar. Hakkında türküler söylediğimiz, üzerinde zikirler yaptığımız, saadetli mutlu günler geçirdiğimiz dağlar.

Nefes aldığımız havayı ormanlarıyla tazeleyip duran, gözlerimizi rengiyle süsleyen, cilalayan ve rüzgarın esmesiyle ağaçların ve taş­larının çıkardığı musikisini kulaklarımıza gönderen dağlar.

Bir gün geliyor her parçası lîme, lîme ayrılıyor ve, gökyüzünde atılmış yünün her parçasının ayrı uçuştuğu gibi, dağlarda rengarenk

uçuşuveriyor.

Yedi şiddetindeki bir deprem haberini televizyondan izlerken ürperiyoruz. Üzerine evler yaptığımız dağlar yün tanesi gibi atılıverse, içinde yüzdüğümüz deniz kaynayıverse halimiz ne olur?

Bunları biz niye okuyoruz? Bu dünyaya biz kazık çakmak için gel­medik. Bu dünyaya, Allah'a ibadet yapmak için, "tiktak, tiktak" diye işleyen kalbimizi yaratan Allah'a; "Allah, Allah" sesleriyle zikrede­rek, dilimizle kalbimizi uyum sağlar hale getirmek, her an bize hayat veren kanımızın akışı doğrultusunda, Allah'ın yolunda, Allah'ın rıza­sına doğru akmak için geldik.

Kıyamet ne zaman kopar? Onu bilemeyiz. Şuna kesinlikle inanma­lıyız. Kıyametin kopacağı gün hakkında kesin tarih bildiren insanların hepsi yanlış konuşuyor.

Öyleyse kıyametin kopacağı konusunda tarih veren hiç bir kimseye inanmayın. Biz kendi kıyametimize hazır olalım.[5]

 

6- Amma kimin terazisi ağır gelirse,

7- Artık o hoşnud olacağı bir yaşantıdadır.

Kimin terazisinin fazilet kefesi ağır gelecek olursa, sevab kefesi ağır gelecek olursa, O Allah'ın razı olduğu bir hayatın içerisindedir. Veya kendi şahsının hoşnut olacağı bir yaşantının içerisindedir. Allah onu razı edecektir. Cennette bütün istedikleri yerine getirilecektir. Peki gayri meşru istekler olacak mı? Öyle bir istek meyli olmayacaktır cennette.

Bu dünyada Allah (c.c) her insana iyilik yapma melekesini de ver­miştir, kötülük yapma melekesini de vermiştir. Ama iyiliklerini geliş­tirmesi konusunda kitap göndermiş, nasıl yapacağı konusunda da Peygamberimizi göndermiştir. Ancak cennette kötülük yapma meyli olmayacaktır.

Allah rızası için, bir fakirin ayağına batan iğneyi çıkarıverseniz veya hastanın hastane masrafım karşılayıverseniz, Allah(cc), karşılık olarak size cennette güller bitirir.

Kim Allah için karıncanın dahi gönlünü, alanın gönlünü hoş tutacak­tır.[6]

 

8- Amma kimin terazisi hafif gelirse,

9- Onun anası (sığınağı) uçurumdur.

Onun yeri cehennemdir. Bunu ifade etmek için "Onun anası "havi­yedir" diyor. "Haviye" yüksek yerden düşmek manasına geliyor. Cehennemin ağzından tabanına doğru insanın ateşler içerisinde düşü­şünü tasavvur edin.

"Annesi cehennemdir." diyor Allah (c.c). Yanık yürekli analar, in­sanoğlunun her an en fazla sığındığı yerlerdir. İnsan bu dünyada se-vinse de, üzülse de, açıksa da, doysa da anasına sığınır.

Ahirette de imansızlar, cehenneme ana diye sığınacaklar. Ama oradan süt ememeyecek, cehennemde kaynamış irinleri emecektir. Ana sıcaklığı ile serinlemek değil, cehennemin sıcaklığı ile kavrula-

caktır.

Buna yürekler dayanmaz, buna canlar dayanmaz. Canlarınızı, teni­nizi seviyorsanız, saçınızı seviyorsanız, yüzünüzü, gözünüzü seviyor­sanız, sevdiğiniz bu bedeninizin bir alev ahvereceğini düşünün. Bunların yanmaması lazım. Bunların cennette yine salınarak gezmesi gerekiyor. Öyleyse bu dünyada iken tedbirimizi alalım.[7]

 

10- Onun (uçurumun) ne olduğunu sana ne öğretti?

11- O kızgın bir ateşdir.

Yani kendisi kızmış, alev alev olmuş ve geleni de yakıverecek olan, bir ateştir diyor Allah (c.c).

Kafirler ateşlerini bu dünyadan götürüyorlar, onların inkârları, is­yanları, islamın nurunu söndürmek için nefes tüketmeleri cehennem­deki ateşlerini artırıp alevlendiriyor.

Bizler cehenneme doğru koşan, inkâr ve isyan yolunda gidenleri, cehenneme düşmesinler diye önlerine geçip engelleyelim.

Kendini yakarak intihara teşebbüs edenlere, Polisin veya itfaiye erinin döktüğü dilden fazla dil dökelim. Gönlünden yakalayıp, cennete selamet yurduna almaya çalışalım ki, Rabbimiz bize mükafat olarak rızasını ve cennetini versin.[8]



[1] Bakara 197.

[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/347.

[3] Casiye 24.

[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/348-349.

[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/349-350.

[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/350.

[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/350-351.

[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/351-352.


Önceki Sayfa
Fihrist
Sonraki Sayfa
Ana Sayfa Dön ///