Bu sûre de Mekke'de
nazil olmuştur. Onbir ayettir. Peygamber (s.a.v) bir
rahmet Peygamberi olarak gönderilir. İnsanların nereden geldiklerini haber
verir. Nereye gideceklerini haber verir. Bu yolculuk esnasında neyi nasıl
yapacaklarını öğretir. Yolculuğa çıkıyorsunuz. "Azık alınız" diyor
Allah (c.c) ayet-i kerimesinde.[1]
Bir yolculuğa
çıkıyorsunuz yanınıza, mark, dolar, yiyecek, içecek olarak azık alıyorsunuz.
Aldığınız pasaport ve vizeler de birer azıktır. Rabbimiz; azık almalarını,
yolun uzun olduğunu ve azıklarında en hayırlısının takva olduğunu bildiriyor.
Sevgili Peygamberimiz
bunları duyuruyor. Bu yeryüzünü ve gökyüzünü yaratanın Allah olduğunu
insanlara duyuruyor. Bu yeryüzündeki ve gökyüzündeki her şeyin Allah'ı
zikrettiğini de insanlara duyuruyor. Kafirinde bedeni Allah'ı zikrederken
iradesiyle dilini inkara yöneltiyor ve Allab'ı inkâr
ediyor.
İşte böyle insanlara
Allah (c.c) şöyle buyuruyor;[2]
1- O karia,
2- Nedir o karia?
3- Karia'nın ne olduğunu sana ne öğretti?
4- O gün
insanlar, darmadağınık kelebekler gibi olacak. Karia:
Arabin dilinde insan kulağına şiddetleçarpandır
ses manasına geliyor. Aynı zamanda kıyametin adı da Karia'dır.
Çünkü kıyamet günü
kulakları yırtarcasına bir gürültü ile insanlar uyanacak. Yıldızlar yerlerinden
çıkivermiş ve deli mermi gibi etrafa saçılıveriyor.
Yeryüzü yerinden oynayıvermiş. Dağlar, atılmış havai fişekler gibi teker teker havada uçuşacak.
Yani dünyaya kazık
çakmak için geldiğini zanneden, yerin sarsılmayacağına inanan ateistlerin bir siloganı vardır. "Bizi yok eden Allah değil, bizi
ancak dehr (Tabiat kanunlarına göre geliriz, tabiat
kanunlarına göre gideriz.) yok eder" diyorlar.[3]
Eski ifadeye göre
"Dehriyyûn" yeni ifade ile ateistler,
ayaklarının altındaki toprağın kayıverdiğini görüverecekler.
Böyle dehşetli anı yalnız
kafirlerini görecek? Mü'minler de görecek. Fakat mü'min ile kafir arasında bir ayırım var ki, mü'minlerin bu dünyadaki solan çiçeklerle güzelleştirilmiş
bahçesine karşılık, solmayan çiçeklerle güzelleştirilmiş bir cennet bahçesi
veriliyor.
Dünyada toprağa
güvenen, dağlara güvenen, tabiata güvenenlere Rabbim, el-Karia
diyor. Yani ahirete inanmayan insanlara bu Karia suresini okuyun. Bu kelimeler arapçayi
bilmeyenleri dahi etkileyecek derecede.
"Nedir Karia? Bu Karia'nm ne olduğunu ve
dehşetini senin bilmen ve görmeden anlaman mümkün değil."Ancak Allah (c.c)
bizim aklı-mızla anlayacağımız bir dille bunu
açıklıyor. "O günde insanlar her tarafa dağılıvermiş. Kelebekler gibi
oluverirler." Bir kelebek vadisinde, kelebeklerin hepsinin aynı anda
uçuştuklarını görürseniz, o anda onların belirli bir yönleri yoktur. Her
tarafa doğru uçuşurlar.'
Kıyamette de herkes
kendi başının derdiyle uğraşıyor. Herkes gözünün gördüğü tarafa gidiyor.
Neticede bir karmaşa meydana geliyor.
İşte Allah (c.c) O
dehşetli günde insanların da, bir şeyden ürkmüş kelebek sürülerinin her tarafa
telaş içerisinde koşuştukları gibi insanların da koşacağını ifade ediyor.[4]
5- Dağlar
atılmış renkli yün gibi (olacak)
Üzerine köşkler
yaptığımız, yollarla tepesinden aştığımız, karlarından sularını içtiğimiz
dağlar. Hakkında türküler söylediğimiz, üzerinde zikirler yaptığımız, saadetli
mutlu günler geçirdiğimiz dağlar.
Nefes aldığımız havayı
ormanlarıyla tazeleyip duran, gözlerimizi rengiyle süsleyen, cilalayan ve
rüzgarın esmesiyle ağaçların ve taşlarının çıkardığı musikisini kulaklarımıza
gönderen dağlar.
Bir gün geliyor her
parçası lîme, lîme ayrılıyor ve, gökyüzünde atılmış yünün her parçasının ayrı
uçuştuğu gibi, dağlarda rengarenk
uçuşuveriyor.
Yedi şiddetindeki bir
deprem haberini televizyondan izlerken ürperiyoruz. Üzerine evler yaptığımız
dağlar yün tanesi gibi atılıverse, içinde yüzdüğümüz deniz kaynayıverse halimiz
ne olur?
Bunları biz niye
okuyoruz? Bu dünyaya biz kazık çakmak için gelmedik. Bu dünyaya, Allah'a
ibadet yapmak için, "tiktak, tiktak"
diye işleyen kalbimizi yaratan Allah'a; "Allah, Allah" sesleriyle
zikrederek, dilimizle kalbimizi uyum sağlar hale getirmek, her an bize hayat veren
kanımızın akışı doğrultusunda, Allah'ın yolunda, Allah'ın rızasına doğru akmak
için geldik.
Kıyamet ne zaman
kopar? Onu bilemeyiz. Şuna kesinlikle inanmalıyız. Kıyametin kopacağı gün
hakkında kesin tarih bildiren insanların hepsi yanlış konuşuyor.
Öyleyse kıyametin
kopacağı konusunda tarih veren hiç bir kimseye inanmayın. Biz kendi
kıyametimize hazır olalım.[5]
6- Amma
kimin terazisi ağır gelirse,
7- Artık o hoşnud olacağı bir yaşantıdadır.
Kimin terazisinin
fazilet kefesi ağır gelecek olursa, sevab kefesi ağır
gelecek olursa, O Allah'ın razı olduğu bir hayatın içerisindedir. Veya kendi
şahsının hoşnut olacağı bir yaşantının içerisindedir. Allah onu razı edecektir.
Cennette bütün istedikleri yerine getirilecektir. Peki gayri meşru istekler
olacak mı? Öyle bir istek meyli olmayacaktır cennette.
Bu dünyada Allah (c.c) her
insana iyilik yapma melekesini de vermiştir, kötülük yapma melekesini de
vermiştir. Ama iyiliklerini geliştirmesi konusunda kitap göndermiş, nasıl
yapacağı konusunda da Peygamberimizi göndermiştir. Ancak cennette kötülük yapma
meyli olmayacaktır.
Allah rızası için, bir
fakirin ayağına batan iğneyi çıkarıverseniz veya hastanın hastane masrafım
karşılayıverseniz, Allah(cc), karşılık olarak size
cennette güller bitirir.
Kim Allah için
karıncanın dahi gönlünü, alanın gönlünü hoş tutacaktır.[6]
8- Amma
kimin terazisi hafif gelirse,
9- Onun
anası (sığınağı) uçurumdur.
Onun yeri cehennemdir.
Bunu ifade etmek için "Onun anası "haviyedir" diyor.
"Haviye" yüksek yerden düşmek manasına geliyor. Cehennemin ağzından
tabanına doğru insanın ateşler içerisinde düşüşünü tasavvur edin.
"Annesi
cehennemdir." diyor Allah (c.c). Yanık yürekli analar, insanoğlunun her
an en fazla sığındığı yerlerdir. İnsan bu dünyada se-vinse de, üzülse de, açıksa da, doysa da anasına sığınır.
Ahirette de imansızlar, cehenneme ana diye sığınacaklar. Ama
oradan süt ememeyecek, cehennemde kaynamış irinleri emecektir. Ana sıcaklığı
ile serinlemek değil, cehennemin sıcaklığı ile kavrula-
caktır.
Buna yürekler
dayanmaz, buna canlar dayanmaz. Canlarınızı, teninizi seviyorsanız, saçınızı
seviyorsanız, yüzünüzü, gözünüzü seviyorsanız, sevdiğiniz bu bedeninizin bir
alev ahvereceğini düşünün. Bunların yanmaması lazım.
Bunların cennette yine salınarak gezmesi gerekiyor. Öyleyse bu dünyada iken
tedbirimizi alalım.[7]
10- Onun
(uçurumun) ne olduğunu sana ne öğretti?
11- O kızgın
bir ateşdir.
Yani kendisi kızmış,
alev alev olmuş ve geleni de yakıverecek olan, bir
ateştir diyor Allah (c.c).
Kafirler ateşlerini bu
dünyadan götürüyorlar, onların inkârları, isyanları, islamın
nurunu söndürmek için nefes tüketmeleri cehennemdeki ateşlerini artırıp alevlendiriyor.
Bizler cehenneme doğru
koşan, inkâr ve isyan yolunda gidenleri, cehenneme düşmesinler diye önlerine geçip engelleyelim.
Kendini yakarak intihara
teşebbüs edenlere, Polisin veya itfaiye erinin döktüğü dilden fazla dil
dökelim. Gönlünden yakalayıp, cennete selamet yurduna almaya çalışalım ki,
Rabbimiz bize mükafat olarak rızasını ve cennetini versin.[8]
[1] Bakara 197.
[2] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/347.
[3] Casiye
24.
[4] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/348-349.
[5] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/349-350.
[6] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/350.
[7] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/350-351.