Kur'ân-ı Kerim'deki Yasin,
Fetih, Rahman, Mülk, Nebe sûreleri halkımız tarafından çokça okunmaktadır.
Okunmalarına sebeb ise; sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)'in, bu sureler hakkında
sahih hadis-i şerifleriyle güzel haberler vermesindendir.
Mülk sûresi hakkında
sevgili Peygamberimiz (s.a.v.); "Busureyi okuyan kişinin, ahirette ve
kabirde kendisine gelecek olan azaba karsı, okuyanı koruyacağını" ifade
ediyor.[1]
Bu sûre Mekke'de nazil
olmuştur, tamamı otuz ayettir. Sûrenin arapca metninin İki buçuk sahife olması
nedeniyle, okunması, ezberinde olanlar için üç dakika sürer. Ezberinde
olmayanlar için ise beş dakika sürer.[2]
1- Mülk
elinde olan (Allah)'ın şanı ne yücedir. O herşeye gücü yetendir.
Mülk deyince;
yaratılmışların hepsi bu mülkün içerisine girer. Yaratılmışların tamamı elinde
olan Allah (c.c)'ın şanı pek yücedir.
Her gün bunu okuyan
bir insan; mülkün ve mülk üzerindeki otoritenin yalnız ve yalnız Allah'a ait
olduğuna iman ederek ve bütün vücuduna da sindirerek, amellerine de yansıtarak
okuması gerekir.
Herşeye gücü yetenin
Allah (c.c) olduğuna hem iman etmesi, hem de hürün tavırlarında, o imanın
eserinin görülmesi gerekir. İman eder de aynı hareketleri hayatında
göstermezse, o imanın faydası pek olmayacaktır. Biz imanımızı mutlaka
amellerimizde göstermeliyiz. Amellerimizde imanımızın izleri olmalıdır.
Hz. Aişe validemiz
haber veriyor; "Peygamberimiz (s.a.v.) sabahlan uyandığında ilk söylediği
söz şu idi; "La ilahe illallahü vahdehii la şerike leh. Lehülmülkü velehül
hamdü velnıve ala küllişey'in kadir." Bu söz bir çoğumuzun ezberindedir.
Bundan böyle sabahları uyandığımızda ilk söylediğimiz bu olsun. Bu söz hayata
gözlerimizi açarken kendimizi hazırlamamızdır. "Allah'tan başka yaratan,
yaşatan ve yöneten yoktur. Müik O'na aittir, otorite, O'na aittir Hakimiyet
kayıtsız şartsız O'nundur. Övülmeye layık olan O'dur. Çünkü herşeye gücü yeten
O'dur.
Muhterem okuyucu; bu
ayetleri okuduğum vakit yani "vehüve ala külli şey'in kadir"
dediğimde kendime bir cesaret ne lir. Rabbim bu ce-sareti bi/e veriyor.
Dünyadaki bir çok basın ve yayın organları müslü-manlann gözünü korkulmak için
kafirlerin gücünü büyük-göstermede yarış yapıyorlar. Bütün bunları duyduğumuzda,
kaynayan ve kanayan yüreğimize bu ayetler birer merhem olmakta ve şeker pınarı
suyu gibi gelmekledir. Bu ayetleri fazlaca okumada fayda vardır.[3]
2-
Hangini/in daha güzel amel yapacağını imtihan etmek için, ölümü ve hayatı
yaratandır. O herşeye galip gelendir, afvedendir.
Yani öldüren de
Allah'tır, dirilten de Allah'tır. Hepimizi dirilten O'dur, hepimizi öldürecek
olan da O'dur. İnsanlar bu işte ancak sebeb olurlar. Yani tabancayı sıkan adam
karşısındakini öldürmez, ölümüne
sebeb olur.
Allah (c.c) bu
tabiatta her şeyi bir sebeb-müsebbib ilişkisine bağ-layıvermiştir. İnsanın
ölümüne bir sebeb olacaktır. Bize düşen görev, kötü işlerin sebebi olmamaya
dikkat etmeliyiz, iyi işlerin sebebi olmaya çalışmalıyız.
Hayatı da yaratan.
İnsana da hayat veren O'dur. Çiçeğe, böceğe hayatını veren O'dur. Tabiatta
gördüğümüz ve görmediğimiz yaratılmışların hepsine hayatı veren O'dur. Çünkü
insanoğlu teknolojide ilim ve bilimde bu kadar ileri gitmesine rağmen, bir
sivri sineği yaratabilecek güçle değildir. Bir karınca yapacak güçte değildir.
İnsanoğlunun yaptığı robotlar bir karınca maharetinde değildir. Hayalı verende,
geri alan da Allah'tır.
Peki niye bize bu
hayatı vermiştir!!? Bizi imtihan etmek için.
Dünyada yapılan
imtihanlar, imtihana girenlerin durumunu öğrenmek için yapılır. Ama Allah (c.c)
bizini durumumuzu bilir. İmtihan Allah'ın kendi açısından değildir. İmtihan
bizim açımı/dandır. Yani bizim neyi yapıp neyi yapmıyacağımızı bize gösteriyor.
Hangi yolda gideceğimizi bize gösteriyor.
İmansızlar şöyle derler:
"Allah (c.c) madem bizim iman etmiyece-ğimizi, sizin de iman edeceğinizi
biliyordu, öyleyse bizi niye dünyaya getirdi? Ahirette imansızları cehenneme,
iman'ilan da cennete gönder-
seydi."
Kur'ân-ı Kerim'de
birçok ayeti kerime; "bu dünyaya gelip, her türlü kötülüğü yapan
insanların, ahiretle yaptıklarını inkar edeceğini" bize haber vermektedir.
Onun için Allah (c.c); "elleri konuşur, ayaklan konuşur." diyor.
Yani dil inkar else bile, eller dile gelir ve der ki; "ben bu kötülüğü
yaptım."
Eğer Rabbimiz,
insanlığı bu dünyaya getirmese ve imtihan salonuna almasa da; "ben senin
nasıl olsa cehennemlik olduğunu biliyordum, git cehenneme" dese; insan o
zaman şöyle der; "Olur mu Ya Rabbi; bu kadar nimetlerin içerisinde ben
seni nasıl inkar ederdim? Senin verdiğin elleri, ayaklan, senin verdiğin dili
gördüğüm halde, bu dille binlerce meyvenin tadını ayırt edebildiğim halde, o
meyvelerin her birine ayrı ayrı koku ve tad verdiğini gördüğüm halde ben seni
nasıl inkar edebilirim? Beni dünyaya getirseydin ben iman edenlerden
olurdum." diyecektir.
Onun için Hangimizin
amelinin daha güzel olduğunu ortaya çıkarmak için, Allah (c.c) bu dünyaya
getirir
Ayet, "hanginizin
amelinin daha güzel olduğunu" diyor, "hanginizin amelinin daha çok
olduğunu" demiyor. Buradan şunu anlıyoruz. Mesela iki kişi namaz kılıyor.
Birisinin ta'dili erkanına riayet etmeden 10 rekatlı namazı kılıncaya kadar
geçirdiği vakitte, öbürü ta'dili erkana
uyarak iki rekatlı namazı ancak kılıyor.
10 rekatı kılanın,
rükû ya ve secdeye vardığıyla kalktığı bir oluyor. Bu tür kılınan 10 rekatlı,
20 rekatlı namazdan, tadil-i erkanına hakkıyla riayet edilerek kılınan iki
rekatlı namaz daha efdaldir.
Yapacağınız iş güzel
olsun. Mesela, ağzınızı fırçalamadan kıldığınız 20 rekatlı nafile namazdan,
fırçalayarak kıldığınız 2 rekatlı nafile namaz daha hayırlıdır. Bu kuralına
uyduğumuz, ve güzel olmasına dikkat ettiğimiz içindir.
Peygamberimiz şöyle
buyuruyor: "Ümmetime zor geleceğini bilme-seydim, her namaz için
ağızlarını misvaklamalarını emrederdim."[4]
"Miğfer": Askeri,
kurşundan koruması için başına giydiği koruyucu başlıktır. Bu kelime
"Gafur" kelimesinden türemiş bir kelimedir. Gafur olan Allah (c.c)
da, kulunu sevdikten sonra, ahiretle onun günahlarının üzerini kapatıverir ve
insanlara göstermez. "Ayıplan Örten Allah'tır."
Ama Rabbimizin bu
sıfatlarının bize tecelli etmesi için, bizim de O'nun rızasını kazanacak işler
yapmamız gerekmektedir. Rızasının nerede olduğunu bilemeyiz ama emrettiği her
şeyi yerine getirmekte olduğunu biliyoruz. Her şeyin güzelini yapmaya dikkat
edersek. Bu yaptıklarımızdan biri veya bir kaçı, Rabbimizin rızasını üzerimize
çeker ve bütün ayıplarımız örtülüverir.[5]
3- O tabaka
tabaka, yedi göğü yaratandır. Rahman'ın yarattığında hiçbir düzensizlik
göremezsin. Çevir gözlerini (bakalım) hiçbir çatlaklık görecekmisin?
4- Sonra
gözlerini iki kerre daha çevir. Gözler sana yorgun ve bitkin dönecektir.
1400 sene öncesinden
kıyamete kadar gelecek olan, ilim adamlarına bir meydan okumadır bu ayet.
"Rahmanın yarattığında bir düzensizlik ve bir ahenksizlik
göremezsin."
Uzay bilimlerinde
yapılan araştırmalar derinleştikçe, ilim adamlarının hayretleri ve
hayranlıkları artmakta ve fevkalade bir düzenin olduğunu görmektedirler.[6]
5- Andolsun!
biz dünya semasını yıldızlarla süsledik ve onları şeytanlara atılan taş yaptık
ve onlar için alevli azabı hazırladık.
Gökyüzündeki
yıldızların görevlerinden birisi süs. Mehtaplı gece lcrde yıldızları
seyretmekten zevk alıyoruz. O yıldızlar ki, binlerce,milyonlarca insanın gözünü
semaya çevirmiş ve binlerce, milyonlarca insanın da, imansızlığını imana
dönüştürmüştür.
Öyle ya. gökyüzünde
kandil duruyor, yağı hiç bitmiyor. Bizim kandillerimizin yağı bitiyor,
ampullerimiz patlıyor, elektriklerimiz yüklü faturalar getiriyor, ödeme
yapmadığınız zaman da kesiliyor, Ama'Allah'ın (c.c) yarattığı günden bu güne.
güneşin ışığı ve ısısı kesilmeden devam ediyor. Ay, ısıtmaya, gönülleri kendine
doğru çekmeye devam ediyor. Yıkİızlar, göz kırpmaya devam ediyor. Bizim
kandilimiz onlardır. O yıldızlar bütün zenginlerin ve fakirlerin kandilleridir.
Bir de alimlerimiz bu
ayetten şunu çıkarmışlar. "En uzak yıldız birinci kat semadadır."
demişlerdir.
Bu ayel-i kerimeyi
okuduktan sonra, Rabbimin 2. kat seması hakkında, insanoğlunun hayalinin
durduğunu anlıyoruz. Aklımızın durmasından başka, hayalimizde duruyor. Bir gün
oralar keşfedilir mi? Uzaya gidecek olan aletinizi ışık hızına çıkaracaksınız
ve beş milyon yıl yolculuk yaptıracaksınız. Hangi ilim adamı bu kadar yaşar
ki'? Beş milyon sene içerisinde kaç nesil gelip-geçecek? Yani Allah (c.c)'ın
mülkünün genişliğini artık düşünün Yıldızların ayrıca, yeryüzündekiler için yol
gösterici olduğunu, bir başka ayet-i kerime bize bildiriyor. Gerçeklen hâlâ
yıldızlar insanlara yol gösterme özelliklerini devam ettirmekledirler. Hele
hele denizciler bundan çok istifade etmektedirler.
Yıldızların
görevlerinden birisi de, şeytanların gökyüzüne çıkmalarını engellemektir.
Alimler de
gökyüzündeki yıldızlar gibidirler. Alimler de bu dünyanın .süsüdürler. İlim
adamları, insanlığa zarar verebilecek, dine zarar verebilecek insanlara karşı
yıldız gibi olurlar. Onların o kötülüklerini yok ederler.
İlim adamları da
insanlara yol gösterirler. Onlar birer hidayet rehberi olarak insanlığın önüne
geçerek, nereye gideceklerini. Necip Fazıl'ın deyimiyle: "kollarını makas
gibi açarak, bu cadde çıkmaz sokak" diye bağırırlar. Yani alimlerimiz,
"cehennem sokağına gitmeyin, burada yanarsınız! "diye bağıran
insanlardır.[7]
6- Rablerini
inkar edenlere cehennem azabı vardır. O ne kötü bir dönüş yeridir.
7- Oraya
atıldıklarında, kaynarken onun homurtusunu işitirler.
Hastalıklı insanin
soluması esnasında çıkardığı ses gibi veya eşeğin anırması esnasında çıkardığı
ses gibi bir ses çıkarıyor cehennem. Homurdanan bir cehenneme alılıyor
insanlar. Buna yürek dayanmaz. Buna can dayanmaz, buna ten dayanmaz.
Rabbim yanmayasınız
diye, kitaplar. Peygamberler göndermiş. Yanmayasınız diye peygamberlerin
varisleri olan alimler göndermiştir. Bunlara kulak vermeliyiz. Allah'ın
kitabını dinleyip, o cehennemin yakınma bile varmamaya dikkat etmeliyiz.[8]
8- Nerde ise
öfkesinden çatlayacak. Oraya ne zaman bir topluluk atılsa, cehennem bekçileri
onlara; "size uyarıcı gelmedimi?" diye sorarlar.
Cehennem azablı bir
insan gibi tasvir ediliyor. Böylesine insanları içine alan, kırıp ufalayan ama
Öldürmeyen bir cehennem.
insanlar cehenneme
atılırken, melekler soruyorlar; "Yahu siz buraya niye geldiniz? Böyle bir
cehennemin varlığını size haber veren bir peygamber gelmedi mi? Bir peygamber
varisi gelmedi mi?" diyecekler. Onlarda; Bizim mazeretimiz yok. Çünkü biz
duyduk.[9]
9-
(Cchennemdekiler) Dediler: "evet, bize uyarıcı gelmişti. Fakat biz
yalanlamıştık ve Aliah hiçbirşey indirmedi. Siz büyük bir sapıklığın
içindesiniz demiştik."
10-
"Keşke dinleyip anlasaydık, biz alev yarân'ından olmazdık" dediler.
Ahirette pişmanlık
fayda vermiyor. Bizler bu dünyada iken pişman olup,, ahiretle pişman olanlardan
olmayalım.[10]
11- Böylece
günahlarını itiraf ettiler. Alev yaranından, (rahmet) uzaklaştı.
Ayet-i kerime
"günahlarını" demiyor, "günahını" itiraf ettiler diyor.
Nedir o günah? Peygambere inanmama günahı. Peygambere inanmadı mı, arkasından
kitaba inanmıyor, kitaba inanmadı mı, Allah'a da bir şekilde inanmıyor
demektir.
Onun için insanlığın
tamamı, ahir zaman Peygamberine iman etmek mecburiyetindedir, Bütün mü'minlerde,
Hz. Adem'den Efendimize kadar gelen, bütün peygamberlere iman etmek
mecburiyetindedirler.
Mevlana Mesnevisinde;
balık avcısını gören üç balıktan birincisinin denizin derinliklerine dalıp
kurtulduğunu, ikincisinin ölmeden Ölmüş numarası yaparak kurtulduğunu,
üçüncüsünün uyarıcıya uymadığı için tavada kızardığını hatırlatarak,
Peygamberimiz Hz. Muhammede iman etmeyenlerin de cehennemde kızaracağım haber
veriyor.[11]
12- Şüphesiz
Rablerinden gıyaben korkanlar için mağfiret ve büyük bir mükafat vardır.
Allah (c.c)'ı
görmedikleri halde O'ndan haşyette olanlar.....
Haşyet; Allah (c.c)'ın
rızasına muhalif iş yapmaktan dolayı titremek halidir. "Rabbimin hoşuna
gitmeyen bir söz ağzımdan çıkmasın" diye dikkat gösterme haline haşyet
denir.
Hem Rabbin büyüklüğünü
kabul ediyorsunuz, hem O'nun yönetimi ve gözetimi altında olduğunuzu iman
ederek görür gibi hareket ediyorsunuz ve O'nurirızasına uymayan sözlerden
kaçınıyorsunuz.
Biz O'nu görmüyoruz
ama O bizi görüyor. Onun için biz hareketlerimizi kontrol altında tutuyoruz.
Ahirette cezaya çarpılmayalım diye, bizi hep görüp gözeten Allah'ın kurallarını
aşmayalım, haddi aşmayalım diye dikkat gösteriyoruz. Bunu yapanlara mağfiret
vardır,avf vardır ve çok büyük bir ecir vardır diyor Allah (c.c).
Günümüzde aklı başında
olduğunu söyleyen insanlar, televizyona ve radyolara çıkıp, şunu söylüyorlar:
"Efendim vatandaşlarımız hukuka saygılı olsun." Fakat dünyanın hiçbir
yerinde bu sağlanamamıştır. Neden? Çünkü insanlar, kendisi gibi bir insanın
yaptığı kanunlara bağımlı kalmayı, kendi aklına bir hakaret sayıyorlar.
Terörün temelinde de
böyle bir fikir vardır. "Bu insanlara ne oluyor ki; kendi akıllarının
koydukları kalıplara beni de uydurmak istiyorlar. Ben bu hukuka uymam"
diyorlar. Türkiye'de yargılanan birçok yazarın yargılanmasının temelinde bu
vardır.
Bir kısım insanlar
oturmuşlar, kanunlardan kalıplar yapmışlar, bizi de bu kalıplara sığdırmaya
uğraşıyorlar. "Biz bu kanuna sığmayız" diyorlar. Bu sefer kanunlar
da diyor ki; "sizi yontarız. Yani uyar hale getiririz."
Bütün insanların
akıllarını yaralan Allah(cc), huylarını yaratan O, neleri sevip, neleri
sevmiyeceğini bilen O, onların hayatını daha iyi bir şekilde sürdürebilecekleri
kanunları da indiren O'dur. İşte o kanunlara inanan bir mü'min de, Rabb'inin
her yerde kendisini gördüğü inancındadır.
Peygamberimiz (s.a.v.)
Cibril hadisinde "ihsan'»" tarif ederken; "Allah'ı görür gibi
O'na ibadet etmendir" buyurmuştur. Yani O'na kul olmandır. Her ne kadar
sen Allah'ı görmüyorsan da, Allah seni görüyor." Allah (c.c) de ayeti kerimelerinde
hep "semi", "Basîr" olduğunu ifade ediyor. Yani bizim her
söylediğimizi işiten, her yaptığımız hareketi gören Allah'tır. O bütün gözleri
görür, gözler ise O'nu göremez.[12]
13- Sözünüzü
ister gizleyin, ister açıklayın (farketmez). O sinelerin özünü bilir.
Siz gizlediğinizi
zannetsenizde, düşünceyi üretecek olan yerinizi O bilmektedir. İradeyi harekete
geçirecek olan özünüzü O bilir. Yani sizin hareketleriniz, her türlü
davranışınız, sizin iradenizle nasıl gerçekleşeceğini, hangi tarafa meyledeceğini
Allah (c.c) bilmektedir.
O'na gizli kalacak bir
şey yoktur. Öyle olunca biz, önce iç dünyamızı güzelleştireceğiz. Biz Cemil
olan Allah'a iman etmişiz. Halîm olan Allah'a iman ettiğimizden, gönlümüz
yumuşacık olacak. Kimsenin gönlünü kırmamaya dikkat edeceğiz. Yumuşak olacağız.
Yumuşak olanlar başarılı oluyor.
Tabiatın en yumuşak
maddelerinden birisi su'dur. Su o yumuşaklığı ile bir de bakıyorsunuzki, bahar
mevsiminde 10 metre yüksekliğindeki bir ağacın tepesine çıkıvermiş. Yumuşaklığı
ile 10 metre yüksekliğindeki ağacın tepesinde yaprağa ve çiçeğe dönüşmüştür.
Sonrada meyveye dönüşüvermiştir. Bunu yumuşaklığı ile başarmıştır.
Direnenleri de
yıkmasını bilen yine sudur. En sarp kayaları bir gün yıkıp gitmektedir.
Direnenleri yıkmasını, direnmeyenlerin de tepesinde çiçek açmasını biliyor su.
Bizim bir atasözümüz vardır dua şeklinde "Su gibi aziz ol."
"Aziz" orada güçlü, kuvvetli manasına gelir. Yani su gibi hem
değerli, hem izzetli, hem üstün, hem galip gel, manasına gelmektedir.
Gönlümüz güzel olunca,
bu güzellik dışımıza yansıyacaktır. Amelimiz güzel olacak, sözleriniz güzelolacak,
davranışlarınız güzel olacak, eşinizle olan konuşmanız, davranışınız,
çocuklarınıza, mahallenize, komşunuza, top yekun insanlığa yapacağınız
konuşmalarınız ve davranışlarınız güzel olacaktır. Biz niye bunu yapıyoruz?
Allah (c.c) güzel sözleri, güzel davranışları sever de ondan. Her davranışımızı
gören O'dur da ondan.[13]
14- Yaratan
yarattığını bilmez mi? O herşeyc nüfuz edendir, her-şeyden haberdardır.
Şöyle bir soru
aklınıza gelebilir? Bu kadar insanın içinden geçeni Allah nasıl biliyor acaba? Bu
kadar canlının ihtiyaçlarını Allah nasıl bilir? Bu sorunun cevabı bu
ayettedir. "Yaralan bilmez mi?" Bu kadar canlıyı yaratan kim? Bu
kadar insanı yaratan kim? Bir kısım insanların ilah diye kabul ettiği Amerika,
bu güne kadar bir hücre yaratamamıştır. 'Bir sivri sinek yaratamamıştır. Bir
karınca yaratamamıştır. Uzaya aletleri göndermiştir ama karıncayı
yaratamamıştır.
Milyonlarca insana
canı veren, kanını akıtan kalbinin tiktakiarını yöneten Allah (c.c) tır.
Yaratan O olunca, gönüllerden geçeni bilmez mi? Karıncanın incecik belini
yaratan O. Çamuru yiyipte yukarıda güzel kokular saçan çiçeğin her hareketini,
her dalgalanmasını, her koku saçmasını bilen O'dur. Bildiğini nereden
biliyoruz? Ona, O hareketi, o kokuyu Allah(cc) veriyor da ondan biliyoruz.
Ayni topraktan menekşeye moru, güle kırmızıyı, beyazı veren O'dur. Bütün
bunları yaratan Allah (c.c) onların hepsinin durumunu bilmektedir.
O herşeye nüfuz
edendir. O'nun ilmi, kudreti, sanatı her şeyin içinde vardır. Gördüğünüz,
göremediğiniz ama yaratılmış olan her şeyde Allah'ın ilmi, Allah'ın kudreti,
Allah'ın sanatı görülmektedir.[14]
15-
Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur. O'nun omuzlarında yürüyün ve Allah'ın
rızkından yiyin. Dönüş O'nadır.
Allah (c.c) yeryüzünü
bize beşik kılmıştır. Çocukken yattığınız beşik gibidir toprak. Ana kucağı
gibidir toprak. Anamız Ölür gider ama toprak siz ölünceye kadar devam eder.
Ananız iki veya 3 sene süt verir ama toprak, siz ölünceye kadar bağrından size
yiyecekler verir. Toprak bize; tatlısından, tuzlusuna, acısından-tatlısına
kadar her şeyi Rabbimizin izniyle vermektedir.
Bu topraktan çıkan
herşey Allah'ın koyduğu kurallar içerisinde ve menfatimize olarak
yaratılmıştır. "Yeryüzündekilerin tamamını Allah bizim için
yaratmıştır." diyor.
Dünyanın en fakir
insanı şöyle düşünsün. Güneş ona hizmet ediyor, ay ona hizmet ediyor. Zengin
fakir ayırımı yapmıyor. Gecenin karanlığı, yıldızlar bizim içindir. İşte Rabbim
bu kadar nimeti bize veriyor. Bir damlanın, bir danenin oluşması için güneşe,
rüzgara, toprağa emir veriyor Allah (c.c).
Yani biz, çok pahalı
bir yaratığız. Gözümüzün oluşması için milyonlarca, milyarlarca parayı bir
araya getirseniz o güzel gözümüzün benzerini yapmamız mümkün değildir. Dünya
teknolojisinin bunu yapması mümkün değildir. İşte Allah (c.c) bunu bize bedava
vermiştir. Onun için O'na "hamdu senalar" edelim.
Dönüş O'nadır. İnanan
da inanmayan da O'na dönüyor. İnanan severek gidiyor, inanmayan da direnerek
O'na gidiyor. Netice de ikisi de O'na doğru gidiyor. Biz inanarak, iman ederek,
hazırlıklı olarak ve severek gidelim.[15]
16-
Sema'dakinin sizi yere batırıvermesinden eminmisiniz? Birde bakarsın
çalkalanıverir.
17-Yoksa
sema'dakinin üzerinize taş yağdıran birini göndermiye-ceğinden eminmisiniz?
Uyarımın nasıl olduğunu yakında bileceksiniz.
Biz bu dünyada iyi bir
ticaret yapalım, iyi tüccar olalım. İyi tüccar kazanmasını bilen'insandır.
Ticaretin kurallarına uyarak, meşru ölçüler çerçevesinde kazanmasını bilen
insana iyi tüccar denir. Tıpkı ticaret gibi, ahiret hayatımızıda kazanmasını
bilelim, ona göre kendimizi hazırlayalım.
Bu dünya nasıl olsa
geçip gidecek. Ama sonsuz senelerde kalınacak bir dünya için yatırım yapalım.
Sonu gelmez senelerde yaşayacağımız yerin yatırımını biz bu dünyada yapalım.
Onun karşılığı olarak, Allah (c.c) bizden canımızı ve malımızı istiyor.
"Cennet karşılığında Allah (c.c) mü'minlerin can ve mallarını satın
aldı." buyruluyor.[16]
Canınızı ve malınızı
verirseniz karşılığında cennete yatırım yapmış oluyorsunuz. Peki Rabbimize can
ve malı nasıl veriyoruz? ; insanların İslama girmesi için, İnsanların yanmaması
için canımızı ortaya koyarak.[17]
18- Yemin
olsunki, onlardan öncekiler de (Peygamberlerini) yalanlamışlardı, inkarım
nasılmış?
19- Onlar
üzerlerinde kanat çırparak sıra sıra (uçan) kuşları görmediler mi? Onları
ancak Rahman tutar. O herşeyi görür.
Daha önce geçen
surelerde de belirttiğimiz gibi, Rabbimin bize iki ayeti var.
1- Tabiat ayetleri: Tekvini ayetler
2- Kur'ân ayetleri: Teşrii ayetler.
Rabbim bizi bu iki
ayetle eğitiyor. Bu dünyanın tamamı bizim imtihan salonumuzdur. Okullardaki
eğitim sınıfları gibi Allah (c.c) da bütün insanlığı dünya sınıfında eğitiyor.
Nasıl ki sınıfın duvarlarında eğitim araç ve gereçleri vardır, Allah (c.c) da
tabiat ayetlerini çok güzel, çok uyumlu bir şekilde, eğitimimizin gereçleri
olarak tabiata koyuvermiştir. Bir tarafta dağlar, bir tarafta denizler, bir
tarafta uzay ve bunları araştıran araştırmacılar var.
Turnalar sürüsüne bir
baksanız, leylekleri göç ederken bir görseniz. Böyle bir eğitimden geçmiş gibi
ard arda düşüyorlar. Arkadaki öndekini takip ederek gidiyor. Bunları, havada
tutan ancak Rahman'dır.
İmansızın biri derki,
"Yok canım tabiatın kanunları var." Geri zekalı! Her kanunun bir
koyucusu vardır. Bakın anayasayı yazan
bir gurup in-
san var.
Rabbimin yarattığı
tabiat kanunlarında, yaratılışından bu güne kadar, tabiat bilimcileri hiçbir
hata ve kusur görememişlerdir. Her araştırmacının hayranlığı artmaktadır. Geri
zekalı! İnançsız geri zekalı. Bu, "tabiat kanunu kendiliğinden
oluşur" diyen geri zekalı.!!
Yer yüzünde
kendiliğinden oluşmuş bir tane. kanun göster, biz de senin dediğine inanalım.
Bütün bu tabiat kanunlarında her şey yerli yerinde ise ve bir tesadüf
görülmüyorsa, hele senin gavurlukta diretmenin ne anlamı var. Geri zekalı.
Kanadı yaratan, onu. yüz
metre de veya bin metrede uçacak şekilde dizayn eden, onları Havaya kaldırma
kuvvetini veren Allah (c.c) dır.[18]
20- Yahut
Rahmandan başka size yardım edecek olan kimdir? Şu sizin ordunuzmu (yardım
edecek)? Kafirler bir aldanışın içindedirler.
Ebu Leheb
Peygamberimize karşı başkaldırmıştı. Amcası olduğu halde bunu yapmıştı.
Efendimizi hafife alıyor, O'na hakaret ediyor. Peygamberimiz Hz. Hatice ile
beraber o günün dünyasında iki kişiler. Sonra Hz. Ali.., gencecik delikanlı.!
Bu üçüne karşı Ebu
Leheb, Mekke parlementosunun ileri gelenlerinin mal varlığını da arkasına
alıyor. Onların çocuklarından oluşan orduları da arkasına alıyor, Efendimizin
karşısına dikiliyor.
Netice,
"Tebbet" suresinde; "Onun malı da, askeri gücü de Ebu Leheb'e
fayda vermedi. Helak olup gitti." buyrulmaktadır.
Günümüzde birileri
müslümanları korkutmak için kafirin gücünü çok büyüterek, gazetelerde ve
televizyonlarda yayın yapmaktadırlar.
Merhum Akif diyor
ki; .
-Cehennem olsa gelen,
göğsümüzde söndürürüz,
-Bu yol ki hak yoludur
dönme bilmeyiz yürürüz.
Türkiyedeki geri
zekalı imansızlar bunu bilmeseler bile, Batılı bunu biliyor. Batı, mü'minin
elindeki kitabın gücünü biliyor.[19]
21- Yahut
rızkını kesse, size kim rizık verecek? Hayır, onlar azgınlıkda ve nefrette inat
ettiler.
Bu surenin son
ayetinde "suyunuz çekiliverse ne yaparsınız?" diyor. Bu ayette de
Rızkını vermese size kim rızık verebilir buyuruyor.
Bir dakika nefes
alamadığınızı düşünün... Nefes bir nzıkdır. Gözlerinizin görmediğini
düşünmeyin, gözlerinizi kapatın ve en iyi bildiğiniz yerde yürümeye çalışın.
Yağmurlar yağmasa,ryerler yeşermese kim bize nzik verebilir.
Şu peşinden
gittiğiniz, sözlerini Allah kelamından üstün gördüğünüz insanlar, size hiçbir
şey veremezler.[20]
22- Yüzüstü
sürünenini?, yoksa dosdoğru yolda düzgün yürü-yerimi daha doğru yoldadır.
Kafirin hali karanlık
gecede yol arayan adamın haline veya karanlık gecede kaybettiğini arayan adamın
haline benzer. Yılana sarılsa ip zanneder, domuza sarılsa koyun zanneder.
İşte kafirde İslâmi
çizgiden çıktıkdan, Allah kelâmını reddettikden sonra, koyundur diye sarıldığı
kominizmin domuz olduğunu yüz yıl sonra anladı.
Bütün izimİerin
zararını gördü. Ama doğru yolada kibirinden girmemek için direniyor.[21]
23- Deki:
"Sizi yaratan, sizin için kulak, göz ve gönüller yaratan O'dur. Ne kadar
az şükrediyorsunuz."
Gül ağacı toprağı
yiyor güle dönüşüyor. İnsan toprakdan yaratılmış. Halen topraktan gelen
nimetleri yiyor, işiten kulak, gören göz, anlayan ve seven gönüle sahip oluyor.
Yeryüzünde hiçbir güç
bunu başaramadığına göre bize düşen görev: İşiten kulaklarımızla Hakkın
kelamını dinlemek, gören gözlerimizle Hakkın kelamım okumak, anlayan gönlümüzle
Hakkın kelamın, anlamak ve anladığım
bütün varlığımızla yaşamaktır.[22]
24- Deki:
"Sizi yeryüzünde' yayan O'dur ve yine O'na toplanacaksınız.
Ayrı kıtalarda ayrı
renkler, ayrı ırklar, ayrı dillerle bizi yaratan Allah (c.c), Hz. Adem'in
neslinden çoğaltarak bizi yeryüzüne saçıvermiştir. . Akıllarımız gibi
herşeyimiz farklı. Bütün bu farklılıklarımızla farklı kıtalarda altı milyar insan,
Allah'ın nimetlerini daha çok görür ve daha iyi anlar. İşte bu altı milyar
insan Allah'ın ayetlerini anlamaya çalışırsa, Allah'ın muradına daha çok
yaklaşırlar. Çünkü hepimiz O'nu'n huzurunda toplanacağız.[23]
25-
"Eğer doğru söylüyorsanız o va'd (ahiret) ne zamandır?" diyorlar.
26- Deki:
"Onun bilgisi ancak Allah kalındadır. Ben sadece bîr uyarıcıyım"
Allah'ı inkârdan
kaçman birçok kafir, ahireti inkar etmektedir. Yanan
duman olan bir insanı
Allah nasıl toplar? diyorlar.
İnsan kendi
yaratılışını ve toplanışını düşünse, inkar etmeyecek. Kıyametin vaktini
Allah'dan başka kimse bilmez. Allah bildirirse bilemez mi? deyip de, tarih
boyunca kıyamet için, gün ve saat belirleyen sahtekârlar olmuş. Allah (c.c)
Rasûlüne bile bildirmemiş. Öyle ise hiçbir kimse kıyametin ne zaman kopacağını
bilemez.[24]
27- O'nun
yaklaştığını gördüklerinde, kafirlerin yüzleri kötüleşti-rilir ve "İşte
sizin (yokluğunu) iddia ettiğiniz" denir.
Mahşer yerine
toplanıp, cehennemi yakından gördüklerinde yüzleri korkudan kapkara kesilir veya
cehennemdeki azapları yüzlerinde siyah lekeye dönüşür. Veya amel defterlerinin
karası yüzlerine sürülür. Ve o zaman "işte alaya alarak kıyamet ne zaman
dediğiniz şey budur" denir.[25]
28-Deki:
"Allah beni ve benimle beraber olanları dilerse helak eder. Söyleyin
kafirleri acıklı azaptan kim kurtaracak?"
29- Deki:
"O Rahmandır. Biz O'na iman ettik ve O'na tevekkül ettik. Kimin apaçık bir
sapıklık içinde olduğunu yakında bileceksiniz.
Aydınlıkdan rahatsız
olanlar, ışığı söndürmek isterler. Allah'ın nuru olan Kur'ân'a göre yaşayıp,
yağını Kur'ân'dan alan bu fitilin aydınlattığı yolda yürümeye devam ediyoruz.
Allah (cc) dilerse azap eder. Bütün yaratılmışları azaptan kurtaracak olan yine
Allah'dır.
Bu ayet, müslümanları
yok etmek için çalışanlara söyleyeceğimiz bir ayeti kerimedir.
Biz bu yolda ölsekde
kazançlıyız kalsakda kazançlıyız. Hapsimiz halvet, sürgünümüz seyahat, Katlimiz
şehadet, hürriyetimiz rahmet diyoruz. Bizim ölmemiz veya kalmamız kafirleri
cehennem azabından kurtarmaz.
Bize azap edecek olan,
Rahmet edecek olan, bizi öldüren, bizi dirilten Rahman olan Allah'dır. Biz ona
iman etmişiz. Narında hoş, Nurunda hoş ama, biz nurunu istiyoruz demişiz.[26]
30- Deki:
"Suyunuz yere batsa, size kim bir kaynak suyu getirir? söyleyin"
Köyün veya şehrin suyu
kuruyuverse, Allah'ın dışında kim su getirebilir? Kıtlık yıllarında çekilen su
sıkıntısını çekenler bilir. Kırda yayılan çayda sulanan hayvanlardan daha
aşağı hayat yaşayan kafirler: "Kuyular kazarız, su çıkarırız" derler.
Ama su mühendisleri kafir bile olsa bu sözü söyleyemez. Mevlana mesnevisinde;
"bu ayeti dinleyen bir kafirin:
"Kuyu kazarız" dediğini, sonra birgün rüyasında gözünün kör edilip,
."haydi gözünü görür hale getir bakalım" dendiğini, bu kafirin
uyandığında gözlerinin görmediğini ve ölünceye kadar öyle 'kaldığını" nakleder.
Biz gözümüzü,
gönlümüzü ve ellerimizi Allah'a açıp dua ediyoruz; "Yarabbi bizi
rahmetinden mahrum bırakma" amin.[27]
[1] Tirmizi Sevahul Kur'an 9.
[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/7.
[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/8.
[4] Ebu Davud Vuzu 3.
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/8-11.
[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/11.
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/11-13.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/13.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/13-14.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/14.
[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/14-15.
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/15-16.
[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/16-17.
[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/17-18.
[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/18-19.
[16] Tevbe 111.
[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/19.
[18] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/19-21.
[19] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/21.
[20] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/21-22.
[21] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/22.
[22] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/22-23.
[23] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/23.
[24] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/23.
[25] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/24.
[26] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/24.