MÜLK SURESİ 2


MÜLK SURESİ

 

Kur'ân-ı Kerim'deki Yasin, Fetih, Rahman, Mülk, Nebe sûreleri halkımız tarafından çokça okunmaktadır. Okunmalarına sebeb ise; sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)'in, bu sureler hakkında sahih hadis-i şerifleriyle güzel haberler vermesindendir.

Mülk sûresi hakkında sevgili Peygamberimiz (s.a.v.); "Busureyi oku­yan kişinin, ahirette ve kabirde kendisine gelecek olan azaba karsı, oku­yanı koruyacağını" ifade ediyor.[1]

Bu sûre Mekke'de nazil olmuştur, tamamı otuz ayettir. Sûrenin arapca metninin İki buçuk sahife olması nedeniyle, okunması, ezberinde olanlar için üç dakika sürer. Ezberinde olmayanlar için ise beş dakika sürer.[2]

 

1- Mülk elinde olan (Allah)'ın şanı ne yücedir. O herşeye gücü ye­tendir.

Mülk deyince; yaratılmışların hepsi bu mülkün içerisine girer. Yaratılmışların tamamı elinde olan Allah (c.c)'ın şanı pek yücedir.

Her gün bunu okuyan bir insan; mülkün ve mülk üzerindeki otorite­nin yalnız ve yalnız Allah'a ait olduğuna iman ederek ve bütün vücu­duna da sindirerek, amellerine de yansıtarak okuması gerekir.

Herşeye gücü yetenin Allah (c.c) olduğuna hem iman etmesi, hem de hürün tavırlarında, o imanın eserinin görülmesi gerekir. İman eder de aynı hareketleri hayatında göstermezse, o imanın faydası pek olma­yacaktır. Biz imanımızı mutlaka amellerimizde göstermeliyiz. Amellerimizde imanımızın izleri olmalıdır.

Hz. Aişe validemiz haber veriyor; "Peygamberimiz (s.a.v.) sabahlan uyandığında ilk söylediği söz şu idi; "La ilahe illallahü vahdehii la şerike leh. Lehülmülkü velehül hamdü velnıve ala küllişey'in kadir." Bu söz bir çoğumuzun ezberindedir. Bundan böyle sabahları uyandığımızda ilk söylediğimiz bu olsun. Bu söz hayata gözlerimizi açarken kendimizi hazırlamamızdır. "Allah'tan başka yaratan, yaşatan ve yöneten yoktur. Müik O'na aittir, otorite, O'na aittir Hakimiyet kayıtsız şartsız O'nundur. Övülmeye layık olan O'dur. Çünkü herşeye gücü yeten O'dur.

Muhterem okuyucu; bu ayetleri okuduğum vakit yani "vehüve ala külli şey'in kadir" dediğimde kendime bir cesaret ne lir. Rabbim bu ce-sareti bi/e veriyor. Dünyadaki bir çok basın ve yayın organları müslü-manlann gözünü korkulmak için kafirlerin gücünü büyük-göstermede yarış yapıyorlar. Bütün bunları duyduğumuzda, kaynayan ve kanayan yüreğimize bu ayetler birer merhem olmakta ve şeker pınarı suyu gibi gelmekledir. Bu ayetleri fazlaca okumada fayda vardır.[3]

 

2- Hangini/in daha güzel amel yapacağını imtihan etmek için, ölümü ve hayatı yaratandır. O herşeye galip gelendir, afvedendir.

Yani öldüren de Allah'tır, dirilten de Allah'tır. Hepimizi dirilten O'dur, hepimizi öldürecek olan da O'dur. İnsanlar bu işte ancak sebeb olurlar. Yani tabancayı sıkan adam karşısındakini öldürmez, ölümüne

sebeb olur.

Allah (c.c) bu tabiatta her şeyi bir sebeb-müsebbib ilişkisine bağ-layıvermiştir. İnsanın ölümüne bir sebeb olacaktır. Bize düşen görev, kötü işlerin sebebi olmamaya dikkat etmeliyiz, iyi işlerin sebebi ol­maya çalışmalıyız.

Hayatı da yaratan. İnsana da hayat veren O'dur. Çiçeğe, böceğe ha­yatını veren O'dur. Tabiatta gördüğümüz ve görmediğimiz yaratılmış­ların hepsine hayatı veren O'dur. Çünkü insanoğlu teknolojide ilim ve bilimde bu kadar ileri gitmesine rağmen, bir sivri sineği yaratabilecek güçle değildir. Bir karınca yapacak güçte değildir. İnsanoğlunun yaptığı robotlar bir karınca maharetinde değildir. Hayalı verende, geri alan da Allah'tır.

Peki niye bize bu hayatı vermiştir!!? Bizi imtihan etmek için.

Dünyada yapılan imtihanlar, imtihana girenlerin durumunu öğrenmek için yapılır. Ama Allah (c.c) bizini durumumuzu bilir. İmtihan Allah'ın kendi açısından değildir. İmtihan bizim açımı/dandır. Yani bizim neyi yapıp neyi yapmıyacağımızı bize gösteriyor. Hangi yolda gideceğimizi bize gösteriyor.

İmansızlar şöyle derler: "Allah (c.c) madem bizim iman etmiyece-ğimizi, sizin de iman edeceğinizi biliyordu, öyleyse bizi niye dünyaya getirdi? Ahirette imansızları cehenneme, iman'ilan da cennete gönder-

seydi."

Kur'ân-ı Kerim'de birçok ayeti kerime; "bu dünyaya gelip, her türlü kötülüğü yapan insanların, ahiretle yaptıklarını inkar edeceğini" bize haber vermektedir. Onun için Allah (c.c); "elleri konuşur, ayaklan ko­nuşur." diyor. Yani dil inkar else bile, eller dile gelir ve der ki; "ben bu kötülüğü yaptım."

Eğer Rabbimiz, insanlığı bu dünyaya getirmese ve imtihan salonuna almasa da; "ben senin nasıl olsa cehennemlik olduğunu biliyordum, git cehenneme" dese; insan o zaman şöyle der; "Olur mu Ya Rabbi; bu kadar nimetlerin içerisinde ben seni nasıl inkar ederdim? Senin verdiğin elleri, ayaklan, senin verdiğin dili gördüğüm halde, bu dille binlerce meyvenin tadını ayırt edebildiğim halde, o meyvelerin her birine ayrı ayrı koku ve tad verdiğini gördüğüm halde ben seni nasıl inkar edebili­rim? Beni dünyaya getirseydin ben iman edenlerden olurdum." diye­cektir.

Onun için Hangimizin amelinin daha güzel olduğunu ortaya çı­karmak için, Allah (c.c) bu dünyaya getirir

Ayet, "hanginizin amelinin daha güzel olduğunu" diyor, "hanginizin amelinin daha çok olduğunu" demiyor. Buradan şunu anlıyoruz. Mesela iki kişi namaz kılıyor. Birisinin ta'dili erkanına riayet etmeden 10 rekatlı namazı kılıncaya kadar geçirdiği vakitte, öbürü  ta'dili erkana uya­rak iki rekatlı namazı ancak kılıyor.

10 rekatı kılanın, rükû ya ve secdeye vardığıyla kalktığı bir oluyor. Bu tür kılınan 10 rekatlı, 20 rekatlı namazdan, tadil-i erkanına hakkıyla riayet edilerek kılınan iki rekatlı namaz daha efdaldir.

Yapacağınız iş güzel olsun. Mesela, ağzınızı fırçalamadan kıldığınız 20 rekatlı nafile namazdan, fırçalayarak kıldığınız 2 rekatlı nafile namaz daha hayırlıdır. Bu kuralına uyduğumuz, ve güzel olmasına dikkat etti­ğimiz içindir.

Peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Ümmetime zor geleceğini bilme-seydim, her namaz için ağızlarını misvaklamalarını emrederdim."[4]

"Miğfer": Askeri, kurşundan koruması için başına giydiği koruyucu başlıktır. Bu kelime "Gafur" kelimesinden türemiş bir kelimedir. Gafur olan Allah (c.c) da, kulunu sevdikten sonra, ahiretle onun günahlarının üzerini kapatıverir ve insanlara göstermez. "Ayıplan Örten Allah'tır."

Ama Rabbimizin bu sıfatlarının bize tecelli etmesi için, bizim de O'nun rızasını kazanacak işler yapmamız gerekmektedir. Rızasının nerede olduğunu bilemeyiz ama emrettiği her şeyi yerine getirmekte ol­duğunu biliyoruz. Her şeyin güzelini yapmaya dikkat edersek. Bu yap­tıklarımızdan biri veya bir kaçı, Rabbimizin rızasını üzerimize çeker ve bütün ayıplarımız örtülüverir.[5]

 

3- O tabaka tabaka, yedi göğü yaratandır. Rahman'ın yarattı­ğında hiçbir düzensizlik göremezsin. Çevir gözlerini (bakalım) hiçbir çatlaklık görecekmisin?

4- Sonra gözlerini iki kerre daha çevir. Gözler sana yorgun ve bit­kin dönecektir.

1400 sene öncesinden kıyamete kadar gelecek olan, ilim adamlarına bir meydan okumadır bu ayet. "Rahmanın yarattığında bir düzensizlik ve bir ahenksizlik göremezsin."

Uzay bilimlerinde yapılan araştırmalar derinleştikçe, ilim adamları­nın hayretleri ve hayranlıkları artmakta ve fevkalade bir düzenin oldu­ğunu görmektedirler.[6]

 

5- Andolsun! biz dünya semasını yıldızlarla süsledik ve onları şey­tanlara atılan taş yaptık ve onlar için alevli azabı hazırladık.

Gökyüzündeki yıldızların görevlerinden birisi süs. Mehtaplı gece lcrde yıldızları seyretmekten zevk alıyoruz. O yıldızlar ki, binlerce,milyonlarca insanın gözünü semaya çevirmiş ve binlerce, milyonlarca insanın da, imansızlığını imana dönüştürmüştür.

Öyle ya. gökyüzünde kandil duruyor, yağı hiç bitmiyor. Bizim kandil­lerimizin yağı bitiyor, ampullerimiz patlıyor, elektriklerimiz yüklü fatu­ralar getiriyor, ödeme yapmadığınız zaman da kesiliyor, Ama'Allah'ın (c.c) yarattığı günden bu güne. güneşin ışığı ve ısısı kesilmeden devam ediyor. Ay, ısıtmaya, gönülleri kendine doğru çekmeye devam ediyor. Yıkİızlar, göz kırpmaya devam ediyor. Bizim kandilimiz onlardır. O yıldızlar bütün zenginlerin ve fakirlerin kandilleridir.

Bir de alimlerimiz bu ayetten şunu çıkarmışlar. "En uzak yıldız bi­rinci kat semadadır." demişlerdir.

Bu ayel-i kerimeyi okuduktan sonra, Rabbimin 2. kat seması hak­kında, insanoğlunun hayalinin durduğunu anlıyoruz. Aklımızın durma­sından başka, hayalimizde duruyor. Bir gün oralar keşfedilir mi? Uzaya gidecek olan aletinizi ışık hızına çıkaracaksınız ve beş milyon yıl yolcu­luk yaptıracaksınız. Hangi ilim adamı bu kadar yaşar ki'? Beş milyon sene içerisinde kaç nesil gelip-geçecek? Yani Allah (c.c)'ın mülkünün genişliğini artık düşünün Yıldızların ayrıca, yeryüzündekiler için yol gösterici olduğunu, bir başka ayet-i kerime bize bildiriyor. Gerçeklen hâlâ yıldızlar insanlara yol gösterme özelliklerini devam ettirmekledirler. Hele hele denizciler bundan çok istifade etmektedirler.

Yıldızların görevlerinden birisi de, şeytanların gökyüzüne çıkmala­rını engellemektir.

Alimler de gökyüzündeki yıldızlar gibidirler. Alimler de bu dünyanın .süsüdürler. İlim adamları, insanlığa zarar verebilecek, dine zarar ve­rebilecek insanlara karşı yıldız gibi olurlar. Onların o kötülüklerini yok ederler.

İlim adamları da insanlara yol gösterirler. Onlar birer hidayet rehberi olarak insanlığın önüne geçerek, nereye gideceklerini. Necip Fazıl'ın deyimiyle: "kollarını makas gibi açarak, bu cadde çıkmaz sokak" diye bağırırlar. Yani alimlerimiz, "cehennem sokağına gitmeyin, burada ya­narsınız! "diye bağıran insanlardır.[7]

 

6- Rablerini inkar edenlere cehennem azabı vardır. O ne kötü bir dönüş yeridir.

7- Oraya atıldıklarında, kaynarken onun homurtusunu işitirler.

Hastalıklı insanin soluması esnasında çıkardığı ses gibi veya eşeğin anırması esnasında çıkardığı ses gibi bir ses çıkarıyor cehennem. Homurdanan bir cehenneme alılıyor insanlar. Buna yürek dayanmaz. Buna can dayanmaz, buna ten dayanmaz.

Rabbim yanmayasınız diye, kitaplar. Peygamberler göndermiş. Yanmayasınız diye peygamberlerin varisleri olan alimler göndermiştir. Bunlara kulak vermeliyiz. Allah'ın kitabını dinleyip, o cehennemin ya­kınma bile varmamaya dikkat etmeliyiz.[8]

 

8- Nerde ise öfkesinden çatlayacak. Oraya ne zaman bir topluluk atılsa, cehennem bekçileri onlara; "size uyarıcı gelmedimi?" diye so­rarlar.

Cehennem azablı bir insan gibi tasvir ediliyor. Böylesine insanları içine alan, kırıp ufalayan ama Öldürmeyen bir cehennem.

insanlar cehenneme atılırken, melekler soruyorlar; "Yahu siz buraya niye geldiniz? Böyle bir cehennemin varlığını size haber veren bir peygamber gelmedi mi? Bir peygamber varisi gelmedi mi?" diyecekler. Onlarda; Bizim mazeretimiz yok. Çünkü biz duyduk.[9]

 

9- (Cchennemdekiler) Dediler: "evet, bize uyarıcı gelmişti. Fakat biz yalanlamıştık ve Aliah hiçbirşey indirmedi. Siz büyük bir sapık­lığın içindesiniz demiştik."

10- "Keşke dinleyip anlasaydık, biz alev yarân'ından olmazdık" dediler.

Ahirette pişmanlık fayda vermiyor. Bizler bu dünyada iken pişman olup,, ahiretle pişman olanlardan olmayalım.[10]

 

11- Böylece günahlarını itiraf ettiler. Alev yaranından, (rahmet) uzaklaştı.

Ayet-i kerime "günahlarını" demiyor, "günahını" itiraf ettiler diyor. Nedir o günah? Peygambere inanmama günahı. Peygambere inanmadı mı, arkasından kitaba inanmıyor, kitaba inanmadı mı, Allah'a da bir şekilde inanmıyor demektir.

Onun için insanlığın tamamı, ahir zaman Peygamberine iman etmek mecburiyetindedir, Bütün mü'minlerde, Hz. Adem'den Efendimize ka­dar gelen, bütün peygamberlere iman etmek mecburiyetindedirler.

Mevlana Mesnevisinde; balık avcısını gören üç balıktan birincisinin denizin derinliklerine dalıp kurtulduğunu, ikincisinin ölmeden Ölmüş numarası yaparak kurtulduğunu, üçüncüsünün uyarıcıya uymadığı için tavada kızardığını hatırlatarak, Peygamberimiz Hz. Muhammede iman etmeyenlerin de cehennemde kızaracağım haber veriyor.[11]

 

12- Şüphesiz Rablerinden gıyaben korkanlar için mağfiret ve bü­yük bir mükafat vardır.

Allah (c.c)'ı görmedikleri halde O'ndan haşyette olanlar.....

Haşyet; Allah (c.c)'ın rızasına muhalif iş yapmaktan dolayı titremek halidir. "Rabbimin hoşuna gitmeyen bir söz ağzımdan çıkmasın" diye dikkat gösterme haline haşyet denir.

Hem Rabbin büyüklüğünü kabul ediyorsunuz, hem O'nun yönetimi ve gözetimi altında olduğunuzu iman ederek görür gibi hareket ediyor­sunuz ve O'nurirızasına uymayan sözlerden kaçınıyorsunuz.

Biz O'nu görmüyoruz ama O bizi görüyor. Onun için biz hareketle­rimizi kontrol altında tutuyoruz. Ahirette cezaya çarpılmayalım diye, bizi hep görüp gözeten Allah'ın kurallarını aşmayalım, haddi aşmayalım diye dikkat gösteriyoruz. Bunu yapanlara mağfiret vardır,avf vardır ve çok büyük bir ecir vardır diyor Allah (c.c).

Günümüzde aklı başında olduğunu söyleyen insanlar, televizyona ve radyolara çıkıp, şunu söylüyorlar: "Efendim vatandaşlarımız hukuka saygılı olsun." Fakat dünyanın hiçbir yerinde bu sağlanamamıştır. Neden? Çünkü insanlar, kendisi gibi bir insanın yaptığı kanunlara ba­ğımlı kalmayı, kendi aklına bir hakaret sayıyorlar.

Terörün temelinde de böyle bir fikir vardır. "Bu insanlara ne oluyor ki; kendi akıllarının koydukları kalıplara beni de uydurmak istiyorlar. Ben bu hukuka uymam" diyorlar. Türkiye'de yargılanan birçok yazarın yargılanmasının temelinde bu vardır.

Bir kısım insanlar oturmuşlar, kanunlardan kalıplar yapmışlar, bizi de bu kalıplara sığdırmaya uğraşıyorlar. "Biz bu kanuna sığmayız" di­yorlar. Bu sefer kanunlar da diyor ki; "sizi yontarız. Yani uyar hale ge­tiririz."

Bütün insanların akıllarını yaralan Allah(cc), huylarını yaratan O, neleri sevip, neleri sevmiyeceğini bilen O, onların hayatını daha iyi bir şekilde sürdürebilecekleri kanunları da indiren O'dur. İşte o kanunlara inanan bir mü'min de, Rabb'inin her yerde kendisini gördüğü inancında­dır.

Peygamberimiz (s.a.v.) Cibril hadisinde "ihsan'»" tarif ederken; "Allah'ı görür gibi O'na ibadet etmendir" buyurmuştur. Yani O'na kul olmandır. Her ne kadar sen Allah'ı görmüyorsan da, Allah seni görü­yor." Allah (c.c) de ayeti kerimelerinde hep "semi", "Basîr" olduğunu ifade ediyor. Yani bizim her söylediğimizi işiten, her yaptığımız hare­keti gören Allah'tır. O bütün gözleri görür, gözler ise O'nu göremez.[12]

 

13- Sözünüzü ister gizleyin, ister açıklayın (farketmez). O sinelerin özünü bilir.

Siz gizlediğinizi zannetsenizde, düşünceyi üretecek olan yerinizi O bilmektedir. İradeyi harekete geçirecek olan özünüzü O bilir. Yani sizin hareketleriniz, her türlü davranışınız, sizin iradenizle nasıl gerçekleşe­ceğini, hangi tarafa meyledeceğini Allah (c.c) bilmektedir.

O'na gizli kalacak bir şey yoktur. Öyle olunca biz, önce iç dünyamızı güzelleştireceğiz. Biz Cemil olan Allah'a iman etmişiz. Halîm olan Allah'a iman ettiğimizden, gönlümüz yumuşacık olacak. Kimsenin gönlünü kırmamaya dikkat edeceğiz. Yumuşak olacağız. Yumuşak olanlar başarılı oluyor.

Tabiatın en yumuşak maddelerinden birisi su'dur. Su o yumuşaklığı ile bir de bakıyorsunuzki, bahar mevsiminde 10 metre yüksekliğindeki bir ağacın tepesine çıkıvermiş. Yumuşaklığı ile 10 metre yüksekliğin­deki ağacın tepesinde yaprağa ve çiçeğe dönüşmüştür. Sonrada mey­veye dönüşüvermiştir. Bunu yumuşaklığı ile başarmıştır.

Direnenleri de yıkmasını bilen yine sudur. En sarp kayaları bir gün yıkıp gitmektedir. Direnenleri yıkmasını, direnmeyenlerin de tepesinde çiçek açmasını biliyor su. Bizim bir atasözümüz vardır dua şeklinde "Su gibi aziz ol." "Aziz" orada güçlü, kuvvetli manasına gelir. Yani su gibi hem değerli, hem izzetli, hem üstün, hem galip gel, manasına gel­mektedir.

Gönlümüz güzel olunca, bu güzellik dışımıza yansıyacaktır. Amelimiz güzel olacak, sözleriniz güzelolacak, davranışlarınız güzel olacak, eşinizle olan konuşmanız, davranışınız, çocuklarınıza, mahal­lenize, komşunuza, top yekun insanlığa yapacağınız konuşmalarınız ve davranışlarınız güzel olacaktır. Biz niye bunu yapıyoruz? Allah (c.c) güzel sözleri, güzel davranışları sever de ondan. Her davranışımızı gö­ren O'dur da ondan.[13]

 

14- Yaratan yarattığını bilmez mi? O herşeyc nüfuz edendir, her-şeyden haberdardır.

Şöyle bir soru aklınıza gelebilir? Bu kadar insanın içinden geçeni Allah nasıl biliyor acaba? Bu kadar canlının ihtiyaçlarını Allah nasıl bi­lir? Bu sorunun cevabı bu ayettedir. "Yaralan bilmez mi?" Bu kadar canlıyı yaratan kim? Bu kadar insanı yaratan kim? Bir kısım insanların ilah diye kabul ettiği Amerika, bu güne kadar bir hücre yaratamamıştır. 'Bir sivri sinek yaratamamıştır. Bir karınca yaratamamıştır. Uzaya aletleri göndermiştir ama karıncayı yaratamamıştır.

Milyonlarca insana canı veren, kanını akıtan kalbinin tiktakiarını yö­neten Allah (c.c) tır. Yaratan O olunca, gönüllerden geçeni bilmez mi? Karıncanın incecik belini yaratan O. Çamuru yiyipte yukarıda güzel ko­kular saçan çiçeğin her hareketini, her dalgalanmasını, her koku saç­masını bilen O'dur. Bildiğini nereden biliyoruz? Ona, O hareketi, o ko­kuyu Allah(cc) veriyor da ondan biliyoruz. Ayni topraktan menekşeye moru, güle kırmızıyı, beyazı veren O'dur. Bütün bunları yaratan Allah (c.c) onların hepsinin durumunu bilmektedir.

O herşeye nüfuz edendir. O'nun ilmi, kudreti, sanatı her şeyin içinde vardır. Gördüğünüz, göremediğiniz ama yaratılmış olan her şeyde Allah'ın ilmi, Allah'ın kudreti, Allah'ın sanatı görülmektedir.[14]

 

15- Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur. O'nun omuzlarında yü­rüyün ve Allah'ın rızkından yiyin. Dönüş O'nadır.

Allah (c.c) yeryüzünü bize beşik kılmıştır. Çocukken yattığınız be­şik gibidir toprak. Ana kucağı gibidir toprak. Anamız Ölür gider ama toprak siz ölünceye kadar devam eder. Ananız iki veya 3 sene süt verir ama toprak, siz ölünceye kadar bağrından size yiyecekler verir. Toprak bize; tatlısından, tuzlusuna, acısından-tatlısına kadar her şeyi Rabbimizin izniyle vermektedir.

Bu topraktan çıkan herşey Allah'ın koyduğu kurallar içerisinde ve menfatimize olarak yaratılmıştır. "Yeryüzündekilerin tamamını Allah bizim için yaratmıştır." diyor.

Dünyanın en fakir insanı şöyle düşünsün. Güneş ona hizmet ediyor, ay ona hizmet ediyor. Zengin fakir ayırımı yapmıyor. Gecenin karanlığı, yıldızlar bizim içindir. İşte Rabbim bu kadar nimeti bize veriyor. Bir damlanın, bir danenin oluşması için güneşe, rüzgara, toprağa emir veri­yor Allah (c.c).

Yani biz, çok pahalı bir yaratığız. Gözümüzün oluşması için milyon­larca, milyarlarca parayı bir araya getirseniz o güzel gözümüzün ben­zerini yapmamız mümkün değildir. Dünya teknolojisinin bunu yapması mümkün değildir. İşte Allah (c.c) bunu bize bedava vermiştir. Onun için O'na "hamdu senalar" edelim.

Dönüş O'nadır. İnanan da inanmayan da O'na dönüyor. İnanan seve­rek gidiyor, inanmayan da direnerek O'na gidiyor. Netice de ikisi de O'na doğru gidiyor. Biz inanarak, iman ederek, hazırlıklı olarak ve se­verek gidelim.[15]

 

16- Sema'dakinin sizi yere batırıvermesinden eminmisiniz? Birde bakarsın çalkalanıverir.

17-Yoksa sema'dakinin üzerinize taş yağdıran birini göndermiye-ceğinden eminmisiniz? Uyarımın nasıl olduğunu yakında bileceksi­niz.

Biz bu dünyada iyi bir ticaret yapalım, iyi tüccar olalım. İyi tüccar kazanmasını bilen'insandır. Ticaretin kurallarına uyarak, meşru ölçüler çerçevesinde kazanmasını bilen insana iyi tüccar denir. Tıpkı ticaret gibi, ahiret hayatımızıda kazanmasını bilelim, ona göre kendimizi ha­zırlayalım.

Bu dünya nasıl olsa geçip gidecek. Ama sonsuz senelerde kalınacak bir dünya için yatırım yapalım. Sonu gelmez senelerde yaşayacağımız yerin yatırımını biz bu dünyada yapalım. Onun karşılığı olarak, Allah (c.c) bizden canımızı ve malımızı istiyor. "Cennet karşılığında Allah (c.c) mü'minlerin can ve mallarını satın aldı." buyruluyor.[16]

Canınızı ve malınızı verirseniz karşılığında cennete yatırım yapmış oluyorsunuz. Peki Rabbimize can ve malı nasıl veriyoruz? ; insanların İslama girmesi için, İnsanların yanmaması için canımızı ortaya koya­rak.[17]

 

18- Yemin olsunki, onlardan öncekiler de (Peygamberlerini) yalan­lamışlardı, inkarım nasılmış?

19- Onlar üzerlerinde kanat çırparak sıra sıra (uçan) kuşları gör­mediler mi? Onları ancak Rahman tutar. O herşeyi görür.

Daha önce geçen surelerde de belirttiğimiz gibi, Rabbimin bize iki ayeti var.

1-  Tabiat ayetleri: Tekvini ayetler

2-  Kur'ân ayetleri: Teşrii ayetler.

Rabbim bizi bu iki ayetle eğitiyor. Bu dünyanın tamamı bizim imti­han salonumuzdur. Okullardaki eğitim sınıfları gibi Allah (c.c) da bütün insanlığı dünya sınıfında eğitiyor. Nasıl ki sınıfın duvarlarında eğitim araç ve gereçleri vardır, Allah (c.c) da tabiat ayetlerini çok güzel, çok uyumlu bir şekilde, eğitimimizin gereçleri olarak tabiata koyuvermiştir. Bir tarafta dağlar, bir tarafta denizler, bir tarafta uzay ve bunları araştı­ran araştırmacılar var.

Turnalar sürüsüne bir baksanız, leylekleri göç ederken bir görseniz. Böyle bir eğitimden geçmiş gibi ard arda düşüyorlar. Arkadaki öndekini takip ederek gidiyor. Bunları, havada tutan ancak Rahman'dır.

İmansızın biri derki, "Yok canım tabiatın kanunları var." Geri zekalı! Her kanunun bir koyucusu vardır. Bakın  anayasayı yazan bir gurup in-

san var.

Rabbimin yarattığı tabiat kanunlarında, yaratılışından bu güne ka­dar, tabiat bilimcileri hiçbir hata ve kusur görememişlerdir. Her araş­tırmacının hayranlığı artmaktadır. Geri zekalı! İnançsız geri zekalı. Bu, "tabiat kanunu kendiliğinden oluşur" diyen geri zekalı.!!

Yer yüzünde kendiliğinden oluşmuş bir tane. kanun göster, biz de senin dediğine inanalım. Bütün bu tabiat kanunlarında her şey yerli ye­rinde ise ve bir tesadüf görülmüyorsa, hele senin gavurlukta diretmenin ne anlamı var. Geri zekalı.

Kanadı yaratan, onu. yüz metre de veya bin metrede uçacak şekilde dizayn eden, onları Havaya kaldırma kuvvetini veren Allah (c.c)  dır.[18]

 

20- Yahut Rahmandan başka size yardım edecek olan kimdir? Şu sizin ordunuzmu (yardım edecek)? Kafirler bir aldanışın içindedirler.

Ebu Leheb Peygamberimize karşı başkaldırmıştı. Amcası olduğu halde bunu yapmıştı. Efendimizi hafife alıyor, O'na hakaret ediyor. Peygamberimiz Hz. Hatice ile beraber o günün dünyasında iki kişiler. Sonra Hz. Ali.., gencecik delikanlı.!

Bu üçüne karşı Ebu Leheb, Mekke parlementosunun ileri gelenleri­nin mal varlığını da arkasına alıyor. Onların çocuklarından oluşan ordu­ları da arkasına alıyor, Efendimizin karşısına dikiliyor.

Netice, "Tebbet" suresinde; "Onun malı da, askeri gücü de Ebu Leheb'e fayda vermedi. Helak olup gitti." buyrulmaktadır.

Günümüzde birileri müslümanları korkutmak için kafirin gücünü çok büyüterek, gazetelerde ve televizyonlarda yayın yapmaktadırlar.

Merhum Akif diyor ki;                                .

-Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz,

-Bu yol ki hak yoludur dönme bilmeyiz yürürüz.

Türkiyedeki geri zekalı imansızlar bunu bilmeseler bile, Batılı bunu biliyor. Batı, mü'minin elindeki kitabın gücünü biliyor.[19]

 

21- Yahut rızkını kesse, size kim rizık verecek? Hayır, onlar azgınlıkda ve nefrette inat ettiler.

Bu surenin son ayetinde "suyunuz çekiliverse ne yaparsınız?" diyor. Bu ayette de Rızkını vermese size kim rızık verebilir buyuruyor.

Bir dakika nefes alamadığınızı düşünün... Nefes bir nzıkdır. Gözlerinizin görmediğini düşünmeyin, gözlerinizi kapatın ve en iyi bil­diğiniz yerde yürümeye çalışın. Yağmurlar yağmasa,ryerler yeşermese kim bize nzik verebilir.

Şu peşinden gittiğiniz, sözlerini Allah kelamından üstün gördüğünüz insanlar, size hiçbir şey veremezler.[20]

 

22- Yüzüstü sürünenini?, yoksa dosdoğru yolda düzgün yürü-yerimi daha doğru yoldadır.

Kafirin hali karanlık gecede yol arayan adamın haline veya karanlık gecede kaybettiğini arayan adamın haline benzer. Yılana sarılsa ip zanneder, domuza sarılsa koyun zanneder.

İşte kafirde İslâmi çizgiden çıktıkdan, Allah kelâmını reddettikden sonra, koyundur diye sarıldığı kominizmin domuz olduğunu yüz yıl sonra anladı.

Bütün izimİerin zararını gördü. Ama doğru yolada kibirinden girme­mek için direniyor.[21]

 

23- Deki: "Sizi yaratan, sizin için kulak, göz ve gönüller yaratan O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz."

Gül ağacı toprağı yiyor güle dönüşüyor. İnsan toprakdan yaratılmış. Halen topraktan gelen nimetleri yiyor, işiten kulak, gören göz, anlayan ve seven gönüle sahip oluyor.

Yeryüzünde hiçbir güç bunu başaramadığına göre bize düşen görev: İşiten kulaklarımızla Hakkın kelamını dinlemek, gören gözlerimizle Hakkın kelamım okumak, anlayan gönlümüzle Hakkın kelamın, anlamak ve anladığım  bütün varlığımızla yaşamaktır.[22]

 

24- Deki: "Sizi yeryüzünde' yayan O'dur ve yine O'na toplanacaksınız.

Ayrı kıtalarda ayrı renkler, ayrı ırklar, ayrı dillerle bizi yaratan Allah (c.c), Hz. Adem'in neslinden çoğaltarak bizi yeryüzüne saçıvermiştir. . Akıllarımız gibi herşeyimiz farklı. Bütün bu farklılıklarımızla farklı kıta­larda altı milyar insan, Allah'ın nimetlerini daha çok görür ve daha iyi anlar. İşte bu altı milyar insan Allah'ın ayetlerini anlamaya çalışırsa, Allah'ın muradına daha çok yaklaşırlar. Çünkü hepimiz O'nu'n huzu­runda toplanacağız.[23]

 

25- "Eğer doğru söylüyorsanız o va'd (ahiret) ne zamandır?" di­yorlar.

26- Deki: "Onun bilgisi ancak Allah kalındadır. Ben sadece bîr uyarıcıyım"

Allah'ı inkârdan kaçman birçok kafir, ahireti inkar etmektedir. Yanan

duman olan bir insanı Allah nasıl toplar? diyorlar.

İnsan kendi yaratılışını ve toplanışını düşünse, inkar etmeyecek. Kıyametin vaktini Allah'dan başka kimse bilmez. Allah bildirirse bilemez mi? deyip de, tarih boyunca kıyamet için, gün ve saat belirle­yen sahtekârlar olmuş. Allah (c.c) Rasûlüne bile bildirmemiş. Öyle ise hiçbir kimse kıyametin ne zaman kopacağını bilemez.[24]

 

27- O'nun yaklaştığını gördüklerinde, kafirlerin yüzleri kötüleşti-rilir ve "İşte sizin (yokluğunu) iddia ettiğiniz" denir.

Mahşer yerine toplanıp, cehennemi yakından gördüklerinde yüzleri korkudan kapkara kesilir veya cehennemdeki azapları yüzlerinde siyah lekeye dönüşür. Veya amel defterlerinin karası yüzlerine sürülür. Ve o zaman "işte alaya alarak kıyamet ne zaman dediğiniz şey budur" denir.[25]

 

28-Deki: "Allah beni ve benimle beraber olanları dilerse helak eder. Söyleyin kafirleri acıklı azaptan kim kurtaracak?"

29- Deki: "O Rahmandır. Biz O'na iman ettik ve O'na tevekkül ettik. Kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında bileceksi­niz.

Aydınlıkdan rahatsız olanlar, ışığı söndürmek isterler. Allah'ın nuru olan Kur'ân'a göre yaşayıp, yağını Kur'ân'dan alan bu fitilin aydınlattığı yolda yürümeye devam ediyoruz. Allah (cc) dilerse azap eder. Bütün yaratılmışları azaptan kurtaracak olan yine Allah'dır.

Bu ayet, müslümanları yok etmek için çalışanlara söyleyeceğimiz bir ayeti kerimedir.

Biz bu yolda ölsekde kazançlıyız kalsakda kazançlıyız. Hapsimiz halvet, sürgünümüz seyahat, Katlimiz şehadet, hürriyetimiz rahmet di­yoruz. Bizim ölmemiz veya kalmamız kafirleri cehennem azabından kurtarmaz.

Bize azap edecek olan, Rahmet edecek olan, bizi öldüren, bizi diril­ten Rahman olan Allah'dır. Biz ona iman etmişiz. Narında hoş, Nurunda hoş ama, biz nurunu istiyoruz demişiz.[26]

 

30- Deki: "Suyunuz yere batsa, size kim bir kaynak suyu getirir? söyleyin"

Köyün veya şehrin suyu kuruyuverse, Allah'ın dışında kim su geti­rebilir? Kıtlık yıllarında çekilen su sıkıntısını çekenler bilir. Kırda yayı­lan çayda sulanan hayvanlardan daha aşağı hayat yaşayan kafirler: "Kuyular kazarız, su çıkarırız" derler. Ama su mühendisleri kafir bile olsa bu sözü söyleyemez. Mevlana mesnevisinde; "bu ayeti dinleyen  bir kafirin: "Kuyu kazarız" dediğini, sonra birgün rüyasında gözünün kör edilip, ."haydi gözünü görür hale getir bakalım" dendiğini, bu kafirin uyandığında gözlerinin görmediğini ve ölünceye kadar öyle 'kaldığını" nakleder.

Biz gözümüzü, gönlümüzü ve ellerimizi Allah'a açıp dua ediyoruz; "Yarabbi bizi rahmetinden mahrum bırakma" amin.[27]

 



[1] Tirmizi Sevahul Kur'an 9.

[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/7.

[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/8.

[4] Ebu Davud Vuzu   3.

[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/8-11.

[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/11.

[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/11-13.

[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/13.

[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/13-14.

[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/14.

[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/14-15.

[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/15-16.

[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/16-17.

[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/17-18.

[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/18-19.

[16] Tevbe 111.

[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/19.

[18] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/19-21.

[19] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/21.

[20] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/21-22.

[21] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/22.

[22] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/22-23.

[23] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/23.

[24] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/23.

[25] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/24.

[26] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/24.

[27] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/25.


Önceki Sayfa
Fihrist
Sonraki Sayfa
Ana Sayfa Dön ///