Kamer Sûresi Mekke'de
nazil olmuştur 55 ayettir. Bu sûrede Allah (c.c); Mekke müşriklerinin Allah'ın
ayetlerine olan inkârlarının kötü netice vereceğini, ahirette
mutlak surette bunun cezasını çekeceklerini, geçmişte Nuh Peygambere iman
etmeyen, Salih Peygambere iman etmeyen, Hud, Lut, Musa (A.S.V.) Peygamberlere iman etmeyen insanların,
bu dünyada da cezalarını çektiklerini, bunların bize ibret olması gerektiğim
anlatıyor. Kur'ân-ı Kerim, bütün bu olayları
naklederken, insanların inkara yönelmemeleri, canlarını cehenneme atmamaları
gerektiğini ifade etmektedir.
Günümüzde bağrı yanık
bir çok müslümanımız, bütün insanların müslüman olmaları için gayret gösteriyorlar. Yaptığınız
yurtlar, İmam Hatip Okulları, verdiğiniz burslar ve kurslar hep bunun içindir.
Siz, itfaiye erinin
yanan bir evden can kurtarışından daha güzel ve daha değerli işler
yapmaktasınız. Çünkü itfaiye erinin kurtardığı insan belki beş dakika yanıp
sonra ölecekti. Ama insanlar imansız olarak ahirete
gidecek olurlarsa sonu gelmez senelerde cehennemde yanacaklardır. Siz onların
cehennemde yanmamaları için gayret gösteriyorsunuz.
Bazen şöyle
diyorsunuz: "Ya Rabbi! Bu insanlar gözlerini
senin hakikatine karşı kapatıyorlar. Kulaklarını Kur'ân
ayetlerine karşı kapatıyorlar. Ne olur?! Bunlara yeni mucizeler ve kerametler
gösterilse de bunlar iman etseler. Mesela Çamlıca tepesi, olduğu gibi gökyüzüne
kaldırılsa ve insanlar onu gördükten sonra, geriye konulsa ve insanlar böylece
iman etseler."
Bunun cevabı Kur'ân-ı Kerim'imizde verilmiştir. "Onlar her türlü
mucizeyi görseler yine de iman etmezler." buyruIuyor.
İşte, o mucizelerden bir tanesini, Kamer sûresinin hemen birinci ayet-i kerimesinde
Rabbimiz bize haber veriyor.[1]
1- (Kıyamet)
saati yaklaştı, ay yanldı.
Ay'ın yarıldığı
hadisini, Buhari, Müslim, Ahmed
b. Hanbel ve diğer muhaddisler
haber vermektedir. Çok sahih haberlerdir. Çok sika, yani . güvenilir raviler bunu rivayet etmişlerdir. Efendimiz hicret etmeden
5 sene önce, Mina'da Mekke'li
müşriklerin de bulunduğu bir esnada, kendisinden bir mucize istediklerinde -bir
rivayete göre böyle- ayın tam 15'i olduğu bir anda sevgili Peygamber eliyle aya
işaret edip ayın bölünen bir parçasının bir ufukta, öbürününde
diğer ufukta görüldüğünü hadisler bize haber vermektedir.
Hadisi Buharı Kitabu'l-Menekıbin 27. Babında
3627 nolu hadisinde; yine,Buhari
Kitabu'i-Tefşirinde birinci
babında 4864. hadisinde, yine Buhari Menakibu'î-Ensar'da 36. Babında
3868 nolu hadisinde; Müslim Kitabu'l-Münafikîn de 43-44, 47-48 nolu
hadislerinde; Ahmed b. Hanbel
Müsnedin de ise birinci cildin 377, 413, 447.
sayfaları, ikinci cildin 275-278, sayfalarında, 4, cildin 82. sayfasında ayın
yarılma olayını 5 ayrı sahabeden bize nakletmelerdir.
Günümüzde bir kısım
insanımızın batıya olan imanı, Kur'ân'a olan imanının
önüne geçiyor. Diyorlar ki; "efendim böyle bir
olay olsa idi Batılı uzay bilimcileri bunu görürler ve de kaydederlerdi.
"Batının hiçbir tarih kitabında, hiçbir ilmi kitabında, hiçbir uzay
kitabında bu olay nakledilmemektedir." Tek gerekçeleri bu. Yani herşeyleri batının kaydına bağlı. Batı yazmışsa doğrudur,
yazmamışsa doğru değildir. Kur'ân yazmışsa . ama Batı
onaylamışsa doğrudur. Batı onaylamamışsa doğru değildir.
Tarih boyunca bütün
müfessirlerimizin % 99'u, bu ayetin böyle anlaşıldığını ifade ediyorlar.
Hadisleri de hemen arkasından zikrediyorlar. Batıya olan imanı, Kur'ân'a olan imanlarından fazla olan insanlarımız,
hadisler onların bütün düşüncelerini altüst ettiğinden, hadisleri yani sevgili
Peygamberimizi devreden çıkarmaya yöneliyorlar. Sevgili Peygamberimizin
hadislerinin, sözlerinin öneminin olmadığını söyleme tarafına gidiyorlar.
Sonra bu ayet şöyle
anlaşılır diyorlar; "Ay yarılacak" manası da verilebilir. Nereden
anladın? îşte hicri 5. asır da gelen filan tefsirci böyle de anlamış, peki;
sevgili peygamberimizin sözüne inanmıyorsun da son hicri beşinci asırda gelen
zatın sözüne niye inanıyorsun? Her taraftan tutarsız bir mantık ve düşünce.
O Mekke'li
müşrikler, Sevgili Peygamberimizin bu ayı yarma mucizesini gördükleri halde
iman etmemişlerdir. Demişler ki, bu bir sihirdir.
Diyorlar ki;
"Eğer ay ikiye yarılsaydı batılılarda görürdü," Niye batılılar
diyorsunuz da, "Doğudaki de görürdü" demiyorsunuz? Yani siz batı
insanını insan kabul ediyorsunuz da, Doğu insanını insan kabul etmiyor musunuz?
Çinlileri, Hintlileri, Türkleri insan kabul etmiyor musunuz? Siz Japonları
insan kabul etmiyor musunuz?
Allah rahmet eylesin Mevdudî, Tefhimül-Kur'ân'ında diyor ki; "Hindistan'ın Malabar kentinde o günün bir Raca'sı yani hükümdarı,
Peygamberimizin ayı
yarma mucizesi neticesinde, yarılmış olan ayı gördüğünü Malaber
tarihinde yazmıştır." Şu anda Hindistan piyasasında alınan ve satılan Malabar Tarihinde, Efendimiz zamanında yaşamış bir kralın
hatıratında ayın yarıldığını gördüğünü anlatmaktadır.
Hatta Mekke'li müşrikler şunu söylemişlerdir. "Acaba bize
sihir mi yapıldı?, Bizim dışımızdaki insanlar da bunu gördü mü?" diye
araştırmaya gitmişler. Mekke dışından gelen ticaret kervanlarını Mekke'nin
dışında gözetlemişler ve onlara; "bu akşam herhangi bir olay gördünüz
mü?" demişler. Onlar da cevaben demişler ki; "Ömrümüzde hiç
görmediğimiz bir olay gördük ki, o da şudur: Ayın ikiye yarıldığını filan
vadide iken biz gördük."[2]
2- Bir
mucize görseler, yüz çevirirler ve "süregelen bir sihirdir" derler.
Biz Kur'ân'a iman ettik. Kur'ân
apaçık bir şekilde bunu belirtiyor. Diyorlar ki; "Efendim Arapçada mazi sigası bazen
gelecek manasında gelir. Bunun Kur'ândan örnekleri de
vardır, diyorlar. Doğru. Ama zorlama yapmaya gerek yok. Niye zorlama tarafına
gidiyorsunuz? Allah (c.c) "se yenşakku'l-kamer" diyemezmiydi?
Hemen ardından gelen ayet de onların dediklerini reddediyor. "Onlar bir
ayet bir mucize gördüklerinde ondan yüz çevirirler ve "bu devam eden bir
sihirdir" derler. Niye sihirdir? diyorlar. Çünkü ayın ikiye yarıldığını
görmüşler ve diyorlar ki; bu bir sihirdir.[3]
3-
Yalanladılar ve nevalarına uydular. Her iş karara bağlanmıştır.
Hevayı tarif etmişler: "Seni Rabbinden alıkoyan her şey
nevadır." Kur'ân-ı Kerim'de bahsedilen heva şudur. İnsanın kendi düşüncelerini Allah'ın emir ve
yasaklarından üstün görmesidir. Kendi çağında veya kendi çağından önce yaşamış
bir insanın fikir ve düşüncelerini, Rabbimin emir ve yasaklarından üstün gören
insan, o insanı kendisine ilah kabul etmiş demektir.
Şöyle derse;
"Allah (c.c) böyle buyurmuş, emretmiş ama benim sevdiğim ve izinden
gittiğim şu filan adam da bunun tam aksini söylüyor ve ben sevdiğim bu insanın
sözüne uyarım. Allah'ın sözüne uymam, o bilememiş diyecek olursa, Allah korusun
imanını yitirir vede ilahını insanlardan seçmiş olur.[4]
4- Andolsun
ki, onları (inkardan) vazgeçirecek nice haberler gelmiştir.
Yani Kur'ân-ı Kerim geçmişten haber veriyor. Hz.
Nuh'dan, Hz. Adem'den, Hz. Lut'dan, Hz.
Hud'dan, Hz. İbrahim'den, Hz. Musa'dan, Hz. İsa'dan
haberler veriyor. En doğru haberleri veriyor. O insanlara inanmayan insanların
akıbetlerinden haber veriyor ve böylelikle insanların kötü yola gitmeleri
engellenmeye çalışılıyor.[5]
5- (Bunlar)
üstün hikmettir. Fakat uyarılar fayda vermiyor.
Hikmeti günümüzde bazıları
felsefe olarak ifade ediyorlar. Buradaki o değildir. Kur'ân
ayetlerinin hikmetli olduğu ve aynı zamanda: "-hakeme- kelimesinden muhkem
kelimesini de biliyoruz-" sağlam olduğu anlamına gelmektedir.[6]
6- Onlardan
yüz çevir. O gün çağına hiç görülmedik bir şeye çağırır.
"Onları bırak,
onlara sırt çevir"in anlamı inanmamalarından
dolayı üzülme demektir. Tebliğine de devam et manasmdadır.
Yoksa tebliği de bırak demek değildir. Bunun böyle olmadığını Efendimizin
hayatında görmekteyiz. Ebu Cehil'in canı çıkıncaya
kadar ona tebliğe devam etmiştir.[7]
7- Gözleri
korkak halde kabirlerden çıkarlar. Sanki onlar dağılmış çekirgeler gibidirler.
8- Çağırıcıya
koşarak (gelirler). Kafirler: "Bu zorlu bir gündür" derler.
"Zor günün"
tarifi Kur'ân-ı Kerim de birkaç yerde verilmektedir.
O zor günün kolaylaştırılması bizim elimizdedir. Bu gün, bu dünyada
yaptıklarımızla ahiretin karanlıklarını aydınlatmamız
bizim elimizdedir.[8]
9- Onlardan
önce Nuh kavmi de, kulumuzu yalanladılar, "Delidir" dediler ve
(böylece Nuh da'vetten) alıkonuldu.
Nuh (A.S)'a deli
demekle İslâm'ı duyurmasını engellemişlerdir. Bir insan çıkıyor ve insanlığın
kurtuluşu için çok güzel şeyler söylüyor, İlahi kelamı insanlara duyuruyor,
yeri göğü yaratanın Allah olduğunu, Rabbin huzuruna insanların sırayla teker teker gittiğini anlatıyor. Ama insanlar O insanı yalanlıyor
ve "bu adam delirmiş" diyorlar. Günümüzde de fevkalade hizmet yapmış
insanlara da; "bu delidir" deyiveriyorlar ki, böylece etkisini
azaltacaklarını zannediyorlar.[9]
10- (Nuh'da) Rabbine "ben yenildim bana yardım et"
diye dûa etti.
Nuh (A.S) Rabbine dua
ediyor ve diyorki; "Ya
Rabbi! Bunlar çoğunlukta ve beni yalanlıyorlar. Ne olur bana yardım et."
Rabbim hemen cevap veriyor.[10]
11- Bunun
üzerine bizde şakır şakır dökülen suya, göğün kapılarını
açtık.
12-
Yeryüzünü de kaynaklar halinde fışkırttık. Su takdir edildiği şekilde bir emir
üzerine birleşti.
13- Onu
tahtalar ve çivilerle yapılmış gemiye yükledik.
14- İnkar
olunan (Nuha) bir mükafat olarak (gemi) gözetimimizde
yüzüyordu.
15- Andolsunki! biz onu (gemiyi) bir ayet olsun diye bıraktık.
Öğüt alan var mı!?
Allah (c.c) kuluna
yardım etmek istedi mi, her yerde yardımını gönderir. Nasıl gönderir? Onu biz
bilemeyiz. Geçmişte olanları biliriz. Şu anda bile yardımını göndermeye devam
ediyor. En son Çeçenistan'ı gördük. (11.4.1997)
Dünyanın ikinci güçlü ordusu olduğu söylenen, kızıl orduyu yerle bir ettiler.
Allah (c.c), yardımını
gönderdiğini geçmişten örnekler vererek, gelecekte de göndereceğini bize
göstermiş oluyor.[11]
16- Azabım
ve uyanlarım nasilmiş?
17- Andolsun! biz Kur'ân'i zikir
(ezberlemek ve düşünmek) için kolaylaştırdık. Öğüt alan var mı?
Bu ayet bu surede bir
kaç defa tekrarlanıyor.
Bir nasihat olsun, bir
uyarı olsun, bir hatırlatma olsun diye, "Kur'ân'ı
biz kolaylaştırdık. Nasihat alan yok mu?" diyor Allah (c.c).
Yani sizin de başınıza
Nuh tufanı gibi bir tufan gelmeden, Allah (c.c) sizi Kur'ân'la
uyarıyor. Tufanla uyarmıyor, Kur'ân'la uyarıyor.
Tufan başımıza
gelmeden Kur'ân günlüğümüze girmelidir. Bu dünyada
tufan olmasa bile ahirette tufan olacak. Ama o su ile
olmaz, cehennemin alevleri olur. Onun için Allah (c.c) bizim imana gelmemiz
konusunda Hz. Peygamberimiz'den
günümüze kadar, tufan gibi, rüzgar gibi çok büyük felaketleri bu ümmete
vermemiştir. Ama Kur'ân'ı indirmiş ve bizim işimizi
kolaylaştırmıştır. Biz kolayını seçelim.[12]
18- Ad
(kavmi peygamber Hud'u) yalanladı, peki azabım ve
uyarılarım nasılmış?
19-
Uğursuzluğu devam eden bir günde üzerlerine soğuk rüzgar gönderdik.
Günün uğursuzu olmaz.
Kafirlerin başına bu felaket geldiğinden dolayı, günün kendisi uğursuz değil,
gelen bela uğursuz. Hakka suresinde ifade edildiği gibi bu 7 gündüz 8 gece
devam etmiştir.[13]
20- Sanki
sökülmüş hurma kütüğü gibi insanları söküp atıyor.
21- Azabım
ve uyarılarım nasılmış?
Aynen bir hortum gibi.
Geçtiği yeri darmadağın ediyor. İşte Allah (c.c) Ad
kavmini böyle bir rüzgarla yerle bir ediyor.[14]
22- Andolsun! biz Kur'ân'i zikir
(ezberlemek/düşünmek) için kolaylaştırdık. Öğüt alan var mı?
Yani başınıza büyük
bir tufan gelmeden, başınıza sizi havaya kaldırıp, sonra yere çarpan bir
rüzgar gelmeden Allah size Kur'ân indiriyor ve sizi
uyarıyor.[15]
23- Semud (kavmi Salih gibi) uyarıcıları yalanladı.
24-
"Bizden bir adamamı uyacakmışız? O zaman biz bir sapıklık ve delilik
içinde oluruz" dediler.
25-
"Zikir (vahiy) bizim aramızdan ona mi,(SaIihe
mi) verilmiş? Hayır O bir şımarık yalancıdır" (dediler).
26- Yarın
şımarık yalancının kim olduğunu bilecekler.
27- Onları
denemek için dişi deveyi göndereceğiz. Onları gözetle ve sabret.
28- Suyun
aralarında taksimli olduğunu haber ver. Her su (sahibi) sırasında hazır
(bulunsun).
29-
Arkadaşlarını çağırdılar (kılıcı) aldı ve (deveyi) kesti.
30- Azabım
ve uyanlarım nasılmış?
31- Onların
üzerine bir tek Sayha (korkunç ses) gönderdik de (ağılda) toplanmış ot gibi ohıverdiler.
32- Andolsun biz Kur'ân'ı zikir
(ezberlemek düşünmek) için kolaylaştırdık. Öğüt alan var mı?
Günümüzde de aynı
şeyler yaşanıyor. Allah (c.c) O gün için; "bu Salih'in devesine
değmeyin" demiş. O Allah'ın koruması altındadır. O insanlar emre muhalefet
ediyorlar. O şehirdeki binlerce deveyi kesmiyorlar, Salih (A.S)'m devesini
yasaklandığından dolayı kesiyorlar. Bu emre muhalefetin bir örneğidir.
Zayıf olarak rivayet
edilen bir hadis de sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki; "Eğer bu
müşriklere deve pisliğini karıştırmak yasaklanmış olsaydı, deve pisliğini
karıştırırlardı." Böyle bir ayet veya hadis olsaydı yani deve pisliğini
karıştırmayın diye. Dinime karşı olan bu insanlar Suudi Arabistan'dan deve
ithal edip lüks salonlarda çok güzel kapların içerisinde onu karıştırma
tarafına da gidebilirlerdi. Olur mu hocam? demeyin.
Çok değerli bir
arkadaşım -ki Almancayı'da çok iyi biliyor-
anlatıyor: "Almanyadayim. Türkiye'den gelen üniversiteden
bir arkadaş, Almanyadaki bir arkadaşıma misafir
oluyor, ev sahibi; "Akşam ne yersin?" diyor. Diyor ki, "domuz
etinden bir cızbız yapalım." Arkadaşım evine domuz etini sokmaz. Ama çok
nazik ve.kibar olduğundan onun için domuz etini getirmiş, özel bir tavada cız
bizini yapmış, ona yedirmiş kendisi yememiş.
Sonra Üniversiteden
gelen arkadaş hastalanmış. Hastanede ziyaretine gittik. Çok lüks bir hastane.
Orada çalışmakta olan bir Türk kadınını gördüm, hastanın yanında Ona dedim ki,
bu arkadaş domuz etini sever. Onun için özen gösterin. Kadın dediki; "burası lüks bir hastane, burada domuz eti
verilmez. Burada koyun eti, sığır eti yenilir." Sonra kasaplara sorduğumda
koyun ve sığır etinin fiatının, domuz etinden çok
fazla olduğunu söylediler. Bizim arkadaş hasta yatağında bunu duyduktan sonra;
"tamam tamam, ben de yemiyeceğim
artık." demiş.
Bakınız, Üniversitede
öğretim görevlisi olan bir insanımız sırf inad olsun
diye, o müsîüman arkadaşından evinde domuz eti
istiyor. Bu neyin nesidir? Ne pisliktir.?[16]
33- Lut kavmi de uyarıcıları yalanladı.
34- Onlar
üzerine ufak taş gönderdik. Ancak Lut ailesi hariç.
Onları (Lut ailesini) seher vaktinde kurtardık.
35-
Tarafımızdan bir ni'met olarak (kurtardık). Şükredeni
işte böyle mükafatlandırırız.
36- Andolsun! onları yakalayıvermemizle (Lut)
uyarmıştı da, onlar uyarıları şüphe ile karşılamışlardı.
37- Andolsun! ki onlar (Lut'dan) müsafirlerini istediler. Bizde hemen gözlerini kör
ediverdik. "Azabımı ve uyarılarımı tadın" (dedik).
38- Andolsun! sabah erkenden önü alınamayan bir azap onlara
baskın yaptı.
39-
"Azabımı ve uyarılarımı tadın" (dedik).
40- Andolsun! biz Kur'ân'ı zikir
(ezberlemek-düşünmek) için kolaylaştırdık. Öğüt alan var mı?
Rabbimiz yine geçmiş
peygamberlerden Lut (a.s.)'ırt
hayatından örnekler vererek, O peygamberleri yalanlayan vede
isyan eden kavmi büyük bir sesle nasıl helak ettiğini bizlere anlatıyor.
Biz de üzerimize taş
yağmadan, üstümüze inen ayetlere gönlümüzü açacak olursak, gönüllerde imanın
verdiği amel çiçekleri gelişecek olursa; dünyamız da ahiretimizde
güzel olur.[17]
41- Andolsun! Firavun ailesine de uyarıcılar geldi.
42-
Ayetlerimizin hepsini yalanladılar. Bunun üzerine bizde onları güç ve kuvvet
sahibinin yakalayışı gibi yakaladık.
43- (Ey
kafirler) sizin kafirleriniz bunlardan (Nuh, Hud,
Salih ve Musa'ya inanmayanlardan) daha mı hayırlı? Yoksa kitaplarda size bir
beratını var?
Yani siz o kafirlerden
daha mı değerli kafirsiniz. Allah size de azab eder. Firavunpu yaktığı gibi, Ad kavmini, Lut
kavmini yaktığı gibi sizi de yakar.[18]
44- Yoksa
"biz intikam almaya gücü yeten bir topluluğuz" mu diyorlar?
45- Yakında
o topluluk bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar.
Peygamberimiz Mekke'de
nazil olan bu ayeti Bedir savaşında çokça okumuştur. Biz de bu gün aynı ayeti
okuyoruz. İslam aleyhine birleşen bütün dünyadaki şer güçler firavunun, Nemrudun, Karunun Hamanın bozguna uğradığı gibi hezimeti tadacaklarına iman
ediyoruz.[19]
46- Onlara va'dolunan (azap) kıyaniet
saatidir. O saat, daha korkuncu ve en acısıdır.
47- Şüphesiz
suçlular sapıklık ve delilik içindedirler.
48- O gün
yüzleri üstünde, ateşin içine sürüklenirler. "Tadın cehennemin
dokunuşunu" (denir).
49- Şüphesiz
biz herşeyi bir kaderle (ölçüyle) yarattık.
50- Bizim
emrimiz, göz kırpması gibi anidendir.
51- Andolsun biz sizin benzerlerinizi helak ettik. Öğüt alan
var mı?
52- Onların
yaptıkları herşey kitaplardadır.
53- Küçük
büyük hepsi yazılmıştır.
54- Müttakiler cennetler ve ırmaklar içindeler.
55- Doğruluk
koltuğunda, güçlü padişahın yanındadırlar.
Mevlana, Mesnevi'sinde
(beyt 3492 de): "Bunlar arşdan,
kürsiden ve arşın ötesinden daha yüksekte ve Melik-i
Muktedir indindeki, "Mak'adı Sıdk"
da sakindirler" diyerek fikir meş'alesinin
yağını Kur'ân'dan alanları övüyor ve ahiretteki yerlerine dikkat çekiyor. Rabbimiz bize de,
cennetindeki müttakilerin yanında oturmayı nasip
etsin, amin.[20]
[1] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/273-274.
[2] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/274-276.
[3] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/276.
[4] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/276-277.
[5] Casiye
23
[6] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/277-278.
[7] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/278.
[8] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/278.
[9] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/279.
[10] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/279.
[11] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/279-280.
[12] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/280-281.
[13] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/281.
[14] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/281-282.
[15] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/282.
[16] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/282-284.
[17] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/284-286.
[18] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/286.
[19] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 7/286-287.