Beyhaki'nin
(Delailü-n-Nübüvve 4145 de) haber verdiğine göre Hicretin beşinci yılında
meydana gelen "Beni Müstalik, diğer adıyla Müreysi" gazvesinden hemen
sonra "Nur suresi" nazil olmuştur,
Altmışdört ayetten
meydana gelen bu sure; ceza yasamızın bir bölümünü, ahlak kurallarını, adabı
muaşeret dediğimiz sosyal ilişkilerimizi, kapı çalmanın adabını, insanın
iffetini, izzetini nasıl koruyacağını, iffete dokunan sözler söyleyerek
şahıslara hakaret edenlerin cezasını bize öğretir.[1]
1- Bu,
indirdiğimiz ve (ahkamını) size farz kıldığımız bir suredir. Öğüt alırsınız
diye onda apaçık ayetler indirdik.
Sûre'yi indiren Allah
(c.c.), ayetleriyle; emrettikleri ve yasakladıkları hükümlere uymamızın farz
olduğunu, hükümlerinin kesin ve açık seçik olduğunu bildirdikten sonra;[2]
2- Zina eden
kadınla, zina eden erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Eğer Allah'a ve
ahirete iman ediyorsanız, Allah'ın dininde (ceza ve kanunda) sizi o ikisine
karşı acıma duygusu tutmasın. İkisinin cezasına mü'minlerden bir grup şahid
olsun.
Zinanın ahlaka aykırı
olduğunu, zina yapanlar dahi bilmektedir. Altı milyar insan zinanın kötü
olduğunu kabul eder. Ancak bu kötülüğü önlemede başvurulan yöntemler
devletlerin, aşiretlerin, kavim ve kabilelerin kültür yapısına göre
değişmektedir. Yahudilerin Talmud'unda[3] kızın
yakılması, erkeğin boğulması cezası verildiğini. Hinduların Aşlak'ında[4] yakma
cezası verildiği, Hristiyanlarda ise ahlaken kötü kabul edildiği fakat ceza
gerekmediği yönündedir.[5]
Bu suçların cezasını
belirleme hakkı insanlara verilirse; aynı suç birinde yakmakla
cezalandırılırken, öbür toplumda çağdaşlığın göstergesi olabilir. Onun için
Allah (c.c.) ayetleri kendisinin indirdiğini ve ahkamını bildirdiğini haber
verir.
Zina: Mülk veya
mülkiyet şüphesi olmadan erkek ve kadının önden cinsel ilişkide bulunmasıdır,
Yani bir kadınla erkeğin nikah akdi olmadan kendi iradeleriyle Önden cinsel
ilişkide bulunma halidir.
Bu suçu işleyenler
dört tane erkek şahit tarafından aynı anda görülecekler. Bu dört erkek şahid,
adil, ergenlik çağına gelmiş ve aklı başında olacak. Yalancının, delinin ve
çocuğun şahitliğiyle bu ayette belirtilen had cezası uygulanmaz.
Adil, akıllı, ergenlik
çağına gelmiş dört erkek şahid, "Biz bunları aynı yatakda yatarken
gördük" demeleri had cezası için yeterli değildir. Bu durumda görülenlere
ta'zir cezası verilir. Had cezası verilmez. Yani bu ayette belirlenen ceza
verilmez.
Zina suçunun sabit
olması için dört şahit, erkekle kadının cinsel organlarını içice görecekler.
"Bu durumun da görülmesi mümkün değil" denirse, zaten İslam hukukunda
asıl olan cezalandırmak değildir.
Zina'nın tarifinden de
anlaşılacağı gibi kadının kadınla olan cinsel ilişkisi, erkeğin erkekle olan
ilişkisi bu ayette belirtilen suç ve cezanın dışında kalır. Çünkü ayette
"zina eden kadınla, zina eden erkek" ifadesi vardır. Ayrıca bu
ifadelerden zina edenlerin kendi hür iradeleriyle yaparlarsa ceza alacakları
anlaşılır. Zorla, zina haline zorlanan cezalandırılmaz.
Bir erkek zorla bir
kadına tecavüz etse kadın suçsuzdur. Bunun akside olabilir. Kadın zorla bir
erkeğe tecavüz etse bu takdirde erkek suçsuzdur. Kendi cinsiyle ilişkide
bulunanlar bu ayette belirlenen suç ve cezanın dışında kalır. Yani had cezası
uygulanmaz, ama ta'zir cezası uygulanır.Ta'zir: Hakkında belirli bir ceza
olmayan suçlardan takdir ve tatbik ettiği cezadır.
Kur'an ve sünnette
cezası belirlenmeyen, fakat kötü olduğu, suç olduğu, günah olduğu bildirilen
suçları işleyenleri hakim bu suçlardan vazgeçirmek için suçlunun haleti
ruhiyesini de gözeterek takdir ettiği cezadır.[6]
Had cezasını ağır
görenler yukardaki şartları göz önüne getirsinler. Bugüne kadar dört erkek
şahidin, tarif edildiği şekilde zina suçunu gördüğü olmamıştır. Efendimiz
donminde zina suçundan cezalandırılanlar kendi itiraflarıyla
cezalandırılmışlardır.
"Feclidü"
kelimesinden hukukçularımız zina suçu işleyen ve itiraf eden veya dört şahidle
isbat edilen kişiye vurulan değnek derinin altındaki eti ezmeyecek şekilde
vurulacağını ifade etmişler. Kafasına, yüzüne ve avret mahalline vurulmayacak.
Vuran kişi kolunu kaldırınca koltuk altı görünmeyecek. Yani gerinerek hızlı
vurmayacak. Aynı yere üstüste vurmayacak.
İslamın büyük günah
saydığı zina suçunu işleyenlere verdiği cezanın tatbikini ağır bulan ve tenkid
edenler 21 nci yüzyıla girerken en medeni kabul ettikleri Amerikada polislerin
trafik suçu işleyen bir zenciyi döverek öldürdüğünü bütün dünya
televizyonlardan izledi. Sınırdan vizesiz girmeye çalışan Meksikalı bir kadını
Amerikan polisi nasıl copla doğduğunu dünya televizyondan izledi. Karakollarda
iğdiş edilen, sakat bırakılan, öldürülen insanların sayısı milyonları aştı.
Recm'le ilgili
Kur'an-ı Kerimde hiçbir ayet yoktur. Ancak sünnette vardır. Hadis
kaynaklarındaki yerleri:
Buharı Kitabül Hudud,
Kaviler: Cabir ile ibni Abbas
Müslim Kitabül Hudud,
Raviler: İbni Abbas, Büreyde, Ebu Said
Ebu Davud Kitabül
Hudud, Raviler: Ebu Hureyre, Nuay b. Hezzal
Tirmizi Hadis no:
1428, Ravi: Ebu Hureyre
Nesai Kitabül Cenah,
Ravi: Cabir b. Abdullah
Müsnedi Ahmed 11245,
313,328 Abdullah b. Abbas
Müsnedi Ahmed 21286,
287, 450 Ebu Hureyre
Müsnedi Ahmed 3/323
Cabir b. Abdullah
Sûre: 24 NUR SÛRESİ
355
Müsnedi Ahmed 51216,
217 Nuaym b. Hezzal
Müsnedi Ahmed
5/347,348 Büreyde b. Hasıyb
Musannefi İbni Ebi
Şeyhe 10/18
İbni Mace Kitabül
Hudud hadis no: 2554 Ebu Hureyre
Müstedreki Hakim 4/363
Ebu Hureyre
Dar imi 2/176 Cabir b.
Semura
İbni Carud 883 '
"Allah'a ve ahirete
iman ediyorsanız" ifadesiyle emirleri yerine getirmenin sevap olduğu gibi
cezaların afvı mümkün değilse cezalandırılmanın da imanın gereği olduğunu
ifade eder.
Allah'ın koyduğu
cezaları çok bularak Allah'dan daha merhametli olma sevdasına kapılarak dinden
çıkmayalım. Veya daha az bularak dinden çıkmayalım.
Ferd olarak ceza
çekene acıyabiliriz. Yürekden yanabiliriz. Fakat bu hakimin hükmünü
etkilememeli ve hukukun gereğini yerine getirmelidir. Ayette cezanın tatbiki
esnasında bir taifenin hazır bulunması istenmektedir.
Günümüzde
hapishanelerde yapılan işkenceler sinema filimlerine konu oldu. Karakollarda
kırılan kollar siyasilere "şeffaf devlet" terimini getirdi. Dinimiz,
yöneticilerin ceza vermesini bile sivil toplumun önünde yapmasını
emretmektedir. Bu toplum en az dört kişi olmalıdn\ Gösteri haline de dönüştürülmemeli.
Teşhirin toplumda suç işleme meylini azalttığı bütün otoritelerce bilinen bir
durumdur.[7]
3- Zina eden
bir erkek, zina eden bir kadın veya puta tapan bir kadından başkasını nikah
etmez. Zina eden bir kadında zina eden bir erkek veya puta tapan bir erkekden
başkasını nikah etmez. İşte bu mü'-minlere haranı kılındı.
Zina suçunun
kötülüğünü açıklıyor. Bakara suresinin 221. ayetinde müşrik erkek ve müşrike
kadınla mü'minlerin evlenmesini yasaklamıştı. Bu ayet zina eden birinin ancak
müşrik veya zinakar birine layık olduğunu ifade ediyor.
Ancak zina eden erkek
veya kadın tevbe eder yaptıklarına son verirlerse geçmişlerine- bakılmaz ve
nikahları sahih olur.[8]
4- İffetli
kadınlara (zina iftirası) atıp sonrada dört şahit getiremeyenlere seksen
değnek vurun ve onların şahitliğini ebediyen kabul etmeyin. İşte onlar fası
klann ta kendisidir.
5- Ancak
tevbe edip İslah olanlar hariç. Şüphesiz Allah Gafurdur, Rahimdir.
Yolda giderken biri
üzerinize tükürse kızarsınız veya yolda giderken biri camdan üzerinize evinin
çöpünü döküp sizi kirletse üzülür ve kızarsınız. Halbuki kirlenen bedeninizin
dış tarafıdır.
iffetinize yapılan
iftira ise iç dünyanızı kirletir. Asıl olanda içinizin süsü olan iffetinizdir.
Şeyh Galib'in:
"Hoşça bak zatına
kim zübdei alemsin sen
Merdumi didei ekvan
olan ademsin sen."
dediği gibi alemin
özü, evren gözünün gözbebeği olan iffetli insan kirletilmemeli.
Zinadan uzak durmalı.
Zinadan uzak duran mü'min kadın ve erkeğe zina iftirasında bulunmamalı.
Muhsan: Müslüman, hür,
akıllı, ergenlik çağına gelmiş, iffetli insana denir.
Böyle bir insana zina
İftirası yapan, eğer dört şahidle zina suçunu isbat edemezse seksen değnekle
cezalandırılır, ve ölünceye kadar şa-hidliği kabul edilmez.
Ancak tevbe edip ıslah
olurlar, iftira etliği insanlara iftira ettiğini açıklarlarsa fasıklıktan
kurtulurlar, ve Allah'da günahlarını afveder.
İmam-ı Şafii;[9] zina
iftirasında bulunan kişinin tevbe ettiğinde şahitliğinin kabul edileceğini
söyler. İnsanların yaptığı hukukda, şahsa yapılan hakaretlerde tazminat
davaları açılabiliyor ve hakaret eden para cezasına çarptırılıyor. Buda
vatandaşlar arasındaki eşitlik ilkesini ortadan kaldırıyor.
Son günlerde çok
zengin bir milletvekili başbakana hakaret ediyor. Hakimin takdir ettiği para
cezası bir memura veya küçük esnafa göre çok fazla ama bu zengin milletvekiline
göre çok az olduğu için para cezasını öderken aynı hakareti yine yapıyor.
İslam hukukunda
insanlar bir tarağın dişleri gibi eşittirler ve eşit cezaya çarptırılırlar.
İffetini korumuş,
Müslüman, hür, aklı başında, ergenlik çağma gelmiş bir insanın şahsiyetiyle
oynamayı dinimiz büyük günahlardan saymış. Ahiretteki cezasından önce bu
dünyada da cezalandırılmasını emretmiştir. "Kılınç yarası geçer, dil
yarası geçmez" atasözümüz bunu çok güzel ifade etmiştir.
Şahitliği kabul
edilen, hür, akıllı ve ergenlik yaşındaki bir kadın veya erkek yine bu
vasıflara sahip bir erkek veya kadına, zina ettiği iftirasını açık kelimelerle
söyler. Bu söylediğini dört şahitle isbat edemezse, bu iftirayı yapan, seksen
değnek vurulmak suretiyle cezalandırılır.
Ayette "iffetli
kadınlara" kelimesini kullanmış ama hüküm hem kadınlar, hemde erkekler
içindir. Yani bir erkeğe zina iftirasında bulunan insan erkek veya kadın olsa
yinede cezalandırılır.
İslam hukukunda
tazminat davaları fıkıh kitaplarımızın ilgili bölümlerinde açıklanmıştır. Mala
ve bedene yapılan zararların bedeli, diyeti veya kısası maddi cezalardır.
Şahsiyete yapılan
suçların cezalan ise parayla ölçülemeyeceğinden para cezası yerine suçluya had
cezası vermiştir.[10]
6- Eşlerine
(zina suçu) atıp kendisinden başka dört şahiti olmayanlar, işte onların her
birinin şahitliği, onun doğrulardan olduğuna dair dört defa Allah'a yemin
etmesidir.
7-
Beşincisinde "Eğer yalancılardan ise Allah'ın laneti onun(erkeğin) üzerine
olsun" (dcmesidir.)
8- Kadınında
dört defa: "Allah'a yemin ederek, o yalancılardandır" diye şahitlik
yapması kadından cezayı kaldırır.
9-
Beşincisinde: "Eğer o doğrulardan ise Allah'ın gazabı kendisi (kadının)
üzerine olsun" (demesidir.)
10-
"Eğer Allah'ın lütfü ve rahmeti üzerinize olmasaydı ve Allah tev-beleri
çokça kabul eden hakim olmasaydı (ne olurdu haliniz.)
İkinci ayetin
tefsirinde zina eden erkek ve kadının suçunun sabit olması için gereken
şartları anlatmıştık. Sahabeden biri Peygamber efendimize gelerek "Ya Rasülellah
bir adam karısını zina ederken görse ve bunu söylese olmaz, çünkü dört şahidi
yok, söylemese olmaz. Bunun çıkış yolu nedir?" dedi. Efendimiz sustu.
Bunun üzerine bu altıncı ayet nazil oldu ve bu ayeti sorana okudu.[11] Bir
kişi hanımının zina ettiğini görse ve onu öldürse cinayetten yargılanacak.
Şahit aramaya gitse adam kaçacak. Hanımının zina ettiğini söyleyerek dava açsa
dört şahitle isbat edemediği için beşinci ayette açıklanan "kazf"
cezasına çarptırılacak. Ses çıkarmasa içi içine sığmayacak, işte bu duruma bu
ayet açıklık getirmiştir.
Hadis kitaplarımız
hanımını zina ederken gören ve durumu Peygamber efendimize bildirip hukuki bir
yol arayan sahabenin adını vermekteler. Bu sahabe eğer Müslüman olmamış olsaydı
icabına bakar her ikisini de öldürürdü.
Sahabenin büyüklüğü
burada ortaya çıkıyor. Meseleyi hukuk halletsin diyor. Ve bu ayet nazil
oluyor. Hanımının zina ettiğini iddia eden erkek hakim huzurunda dört defa
"Allah'a yemin ederek şahitlik yaparım ki, ona attığım sözde
doğruyum" dedikten sonra "yalan söyleyenlerden isem Allah'ın la'neti
üzerime olsun" der.
Eğer hanımına zina
isnadında bulunduktan sonra yemin etmekden kaçınırsa o zaman hanımına iftira
etmekden 4. ayetin hükmüne göre cezalandırılır, ve kadına birşey sorulmaz.
Erkek yemin ederse
kadına sorulur. Kadında dört defa "Allah'a yemin ederek şahitlik yaparım
ki, o yalancılardandır" dedikten sonra beşincisinde "Eğer o doğru
söylüyorsa Allah'ın gazabı benim üzerime olsun" dedikten sonra, hakim
eşlerin arasına ayırır. Ve bunlar bir daha evlenemezler. Ancak erkek daha sonra
"ben iftira etmiştim" derse had cezası tatbik edilir ve yeniden
evlenmeleri mümkün olur.[12]
11- Şüphesiz
(Hz. Aişeye) iftira getirenler sizden bir topluluktur. Siz onu (iftirayı) sizin
için bir şer sanmayın. Tam aksine o sizin için hayırdır. Onlardan herkese
günahdan kazandığı vardır. Onlardan iftiranın en büyüğünü idare edene de büyük
azab vardır.
Hicretin beşinci
yılında Beni Müstalık diğer adıyla Müreysi' gazvesinden dönerken bir konaklama
yerinde Hz. Aişe validemiz ihtiyacını karşılamak için kafileden ayrılır.
Döndüğünde kafilenin gittiğini görür. Hz. Aişe validemiz genç ve zayıf bir
kadın olduğundan, hevdecini yükleyenler hevdecin içinde olup olmadığını
anlayamadılar.
Hz. Aişe validemiz
konak yerine geldi ve "Herhalde beni aramaya gelirler" düşüncesiyle
orada bekledi",'uyuya kaldı. Kafilenin arkasından gelen ve kalanları
toplamakla görevli olan Safvan b. Muattal, Hz. Aişe validemizi görünce
"İnna lillahi ve inna ileyhi Raciun" dedi. Devesini çökertti ve Hz.
Aişe validemiz bindi kafileye ulaştılar.
İslam birliğini harp
meydanlarında dağıtmaya gücü yetmeyen münafıklar iftira kampanyasına
başladılar. Hz. Aişe validemize iftira attılar. Bu iftiranın çalkantısı bir ay
sürdü. Bu bir ay içinde Efendimizle Hz. Aişe validemizin ızdırabmı hadis
kitapları genişçe naklediyorlar. Ben okurken ağladım. Nakletmeye yüreğim
dayanmıyor. Ve bu ayetler Hz. Aişe validemizin temizliğini, iftiradan
uzaklığını açıklıyor. Bu tür iftiraların görünüşte zarar vereceğini zannederiz
ama bu iftiranın dahi bir hayır olduğunu Kur'an haber veriyor.
Ayette Hz. Aişe
validemizin "beraeti" bildirilince Hassan, Hamne, Mıstah ve münafık
Abdullah b. Übey b. Selül 4. ayetin hükmüne göre had cezasına çarptırıldılar.
Bu iftira olayını nakleden
kaynaklarımız:[13]
12- Onu
(iftirayı) işittiğinizde mü'min erkekler ve mü'min kadınlar hüsnü zanda bulunup
"bu apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez-miydi?
Herhangi bir konuda
iddia sahibi iddiasını İslamın kabul ettiği isbat yollarıyla isbat etmedikçe
söylediği ve iddia ettiği kötü söz ve davranışları kabul etmeyeceğiz. Kabul
etmemekle kalmayacağız "Bu apaçık bir iftiradır" diyerek mü'mini
koruyacağız. Burada yalnız o mü'mini değil, toplum ahlakını da korumuş oluruz.
Hücurat suresinin
beşinci ayetinde; fasık'ın haberini araştırmamız emredilmektedir. Günümüzde
Yahudi tekelinde olan basın-yayın ajansları Müslümanları birbirine düşüren
haberler yaymaktalar.
Yine Hücurat suresinin
12. ayetinde sui zandan kaçınmamız istenmektedir. Bu ayettede Hüsnü zanda
bulunmamız istenmektedir.
Bir hoca efendi,
hanımı, oğlu ve gelini yolda giderlerken oğlu paltosunu çıkarır ve üşümesin
diye babasına giydirir. Babası paltoyu giyince şöyle bir koklar. Gelin,
kocasına sorar, Baban paltoyu niçin kokladı? Kocası- Babam paltoya göz koydu
der. Gelin kaynanasına sorar, Babam paltoyu niçin kokladı? Kaynana- Paltoda
evlat kokusu var, onu kokladı. Gelin paltoyu koklayan kayın babasına niçin
kokladığını sorar. Hoca- paltoda sigara kokusu var der.
Hoca doğrusunu bildiği
için gerçeği o açıkladı. Ancak anne ile oğul içlerindekini ortaya çıkardılar.
Annenin gönlü daha güzel, hassas, nazik ve analık inceliğini yansıtıyor.
Sarhoş gibi sallanarak
giden, şişesini gazeteye sarıp evine doğru yorgun argın yürüyen insanı
gördüğünüzde "Vay mübarek çok çalışmış yorulmuş. Çocuğuna süt almış evine
gidiyor. Ayakta duracak hali kalmamış" demeniz hüsnü zarıdır. O şişede
şarap bile olsa, o adam da sarhoş olsa siz, yinede böyle düşündüğünüzden dolayı
sevap alırsınız.[14]
13- Buna
(iftiraya) dört şahit getirmeleri gerekmezmiydi? Eğer dört şahit getiremezlerse
onlar Allah katında yalancıların ta kendisidirler.
Zina iftirasında
bulunanlar dört şahidle isbat edemezlerse ahirette yalanlarının cezasını
çekecekler. Ancak bu tür suçlar Hukukullaha ait olduğundan ve toplumu rencide
ettiğinden bu dünyada da cezalarını çekerler. Dünyevi cezaları 4. ayette
açıklanmıştı.[15]
14- Eğer
dünyada ve ahirette size Allah'ın lütfü ve rahmeti olmasaydı içine daldığınız
bu (iftira) nedeniyle size büyük bir azap dokunuldu.
Bu surenin 10, 14, 20,
21. ayetlerinde bu: "Allah'ın lütfü ve rahmeti olmasaydı" ifadesi
tekrarlanmaktadır. Yani bu iftiraların mahiyeti, isbatı ve cezalan
bildirilmeşeydi toplumunuz dağılır, ahlaksızlık yayılırdı. İnsanların koyduğu
kanunlarla toplumun bugün ne duruma düştüğünü biz görüyor ve Allah'ın lütfü
keremi olan kitabına sığmıyoruz.[16]
15- Hani siz
onu (iftirayı birbirinizden) dillerinizle alıvermiştiniz ve onun hakkında
hiçbir bilginiz olmadan ağızlarınızla söylemiştiniz. Onu (iftirayı) basit
birşey zannettiniz. Halbuki o (iftira) Allah katında çok büyüktür.
Ağızdan çıkan
kelimeler yaydan çıkan ok, namludan çıkan kurşun gibidir. Atmak elinizde ama
tutmak ve geriye döndürmek elinizde değildir.
Ağızdan çıkan yalan
veya iftira görüntüde basit gibidir. Ama ailelerin arasının açılması,
milletlerin savaşa girmesi yetkililerin ağızlarından çıkan o basit birkaç
kelimedendir.
Şair: "Söz ola
kestire başı Söz ola kese savaşı" demiş.[17]
16- Onu
(iftirayı) işittiğinizde "Bunu söylemek bize yakışmaz (Rabbimiz) seni
tenzih ederiz. Bu büyük bir iftiradır" demeniz gerek-mezmiydi?
Mesnedsiz(dayanağı
olmayan) sözler duyduğumuzda nasıl davranacağımızı öğretiyor. 12. ayette de
ifade edildiği gibi mü'min kardeşlerimiz hakkında olumsuz şeyler duyduğumuzu
bir başkasına nakletmeyelim. Delilsiz, isbatsız ise "bu büyük bir
iftiradır" diyelim. Kötülüğün ve kötü haberin yayılmasını engellemeliyiz.[18]
17- Eğer
mü'min iseniz bunun gibisine (iftiraya) bir daha dönmeye-siniz diye Allah size
nasihat ediyor.
18- Allah
size ayetleri açıklıyor. Allah herşeyi bilendir, hükmünde hikmet sahibidir.
19-
Mü'minler arasında fuhşun yayılmasını isteyenlere dünyada da, ahirette de
acıklı azap vardır. Allah herşeyi bilir, siz bilemezsiniz.
20- Eğer
Allah'ın lütfü ve rahmeti üzerinize olmasaydı ve Allah çok şefkatli ve merhametli
olmasaydı (ne olurdu haliniz?)
Toplum içinde fuhşun
yayılmasını isteyenler olabilir. En iffetli insanlara zina iftirasında
bulunarak onu yıpratmak ve fahişelere de meşruiyet kazandırmak suretiyle fuhşu
yaymak isterler.
Fahişe fuhşun kötü
olduğunu bilirmiş, fakat en çok düşman olduğu şey iffet ve namusmuş. Eğer
iffetli insanlar olmasa kendine fahişe gözüyle bakılmayacakmış. Onun için
iffetli insanlara da iftira ederlermiş..
Fuhşun yaygınlaşması
için dergi, gazete, televizyonlardan yapılan özendirici yayınlara ilave olarak
başörtülü bir kadını da teşhir ediyorlar. "İşte buda zina ederken
basıldı" haberlerini abartarak yayınlıyorlar.
Ne yaparlarsa
yapsınlar bunlar bizim için şer gibi görünen hayırlardır. 11. ayette Rabbimiz
bunun hayır olduğunu bildirdi. Ondokuzuncu ayette; "Allah herşeyi bilir,
siz bilemezsiniz" buyurur.
Fuhşu teşvik eden söz,
yazı, film, türkü, şarkı gibi her türlü faaliyetin topluma ne gibi zararlar
verdiğinin tamamını siz bilemezsiniz. Siz bir kısmını bilirsiniz. Belki
nefsiniz ve şeytanınız bunların faydasını da söyleyiverir.
Şarabın ülkeye gelir
getirdiğini savunan siyasiler çoğunlukta. Böyle giderse uyuşturucu imal
edenlerde siyasete atılınca aynı şeyi savunacaklar.
Batıda fuhuş sektörünü
destekleyen siyasiler ve onların himayesinde iş bitiren insanlarla dolu.
"Beyaz kadın ticareti" batının aydınlığının ölçüsü oldu. Kadınları
bu esaretten kurtarmaya çalışan Müslümanlar "gericilikle"
"çağdışılıkla" suçlandılar. Olsun., Suçlansınlar.
Biz yine Allah'ın emri
doğrultusunda hareket edersek satılan kadına da, satan politikacıya da mani
olarak, yardım etmiş onları korumuş oluruz.[19]
21- Ey iman
edenler, şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa şüphesiz o
fuhşu ve kötülüğü emreder. Eğer Allah'ın lütfü ve rahmeti üzerinize olmasaydı
sizden hiç birinizi ebediyen temizlemezdi. Ancak Allah dilediğini temizler.
Allah herşeyi işiten, herşeyi bilendir.
Şeytan fuhşu,
cimriliği, kötülüğü emreder. Bunları yapan şeytanın izinden gidenlerden olur.
Allah (c.c.) neyi nasıl yapacağımızı bildirerek bizi temizlemek istemiştir.[20]
22- Sizden
fazilet ve servet sahibi olanlar, yakınlara, fakirlere ve Allah yolunda hicret
edenlere (birşey) vermemeye yemin etmesinler. Afvetsinler ve görmezlikten
gelsinler. Allah'ın sizi afvetmesini sevmez-misiniz? Allah Gafurdur, Rahimdir.
Aman ya Rabbi bu ne
güzel bir.nasihat..! Hz. Ebu Bekir'in kızı, Efendimizin hanımı Hz. Aişeye
iftira atıldığında bu iftirayı yayanlar arasında Mıstah'da vardı. Mıstah fakir
bir insandı ve Hz. Ebu Bekir'in yardımıyla geçinirdi.
Hz. Ebu Bekir, kızının
temiz olduğunu biliyordu. Hakkında ayet nazil olunca Mıstah'a yardım
etmeyeceğine yemin etmişti.
İşte Rabbimiz o
iftiracılara yardım edilmesini istemektedir. Afvetmelerini, görmezlikden
gelmelerini istemektedir. Afvedenin afvedileceği vurgulanmaktadır.[21]
23- İffetli,
( zinadan ) habersiz kadınlara (zina iftirası) atanlar dünyada da, ahirette de
lanetlenmişlerdir. Onlar için büyük bir azap vardır.
24- Ogün
dilleri, elleri ve ayakları yaptıkları hakkında aleyhlerinde şahitlik edecektir.
25- Ogünde
Allah onlara gerçek cezalarını tam olarak verir ve bilirlerki Allah, apaçık
hakkın ta kendisidir.
Buhari,[22] Ebu
Davud, "vesaya hadis"2864 de rivayet ettiği bir hadisde Efendimiz:
"Helak eden yedi şeyden sakının" dedi. Onlar nelerdir Ya Rasulellah
denildi. Efendimiz: "Allah'a ortak koşmak, sihir, haksız yere adam
öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, harpden kaçmak ve herşeyden habersiz
mü'min kadınlara zina iftirasında bulunmak" buyurdu.
Saf, temiz, iffetli
insanlara iftira atanlar cezalarını çekeceklerdir. Yaptıklarına elleri,
dilleri, ayakları şahitlik yapacaktır. Elinin, ayağının,-dilinin yanmasını
istemeyenler, insanları incitecek sözleri söylemekten sakınsınlar.[23]
26- Kötü
(söz, davranış ve kadın)ler kötü erkeklere layıktır. Kötü (söz, davranış ve
erkek)ler kötü kadınlara layıktır. İyi (söz, davranış ve kadın)ler iyi
erkeklere layıktır, İyi (söz, davranış ve erkek)ler iyi kadınlara layıktır.
İşte onlar (Hz. Peygamber, Hz. Aişe ve Hz. Safvan) bunların söylediği
(iftiraları)ndan uzaktırlar. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.
Köpeğe kemik, ata ot
yaraşır. "Kötü söz sahibine yakışır" deriz. İffetli insanlara kara
çalmak isteyenler kendi karalarını sıçratırlar.
Kötü kadınlar kötü
erkeklere layıktırlar. Ancak beşinci ayette açıklandığı gibi tevbe edenler
temizlenmiş sayılırlar. "Günahına tevbe eden günah işlememiş
gibidir."
Temiz kadınlar temiz
erkeklere layıktır. Kızlarımızı ve oğlanlarımızı içleriyle, dışlarıyla,
şirkden, isyandan, günahdarç uzak olarak yetiştirelim. Zararlı otlardan
temizlenmiş tarladan iyi mahsul alındığı gibi tertemiz, imanlı, iffetli erkek
ve kadından da tertemiz nesiller çıkar.
Tertemiz cennete
tertemiz mü'minler layıktır. Kirli, yağlı, paslı elbisesiyle kadife koltuklara
oturtmadıkları gibi şirkle kirlenmiş insanları da cennete koymazlar. Şirkle,
inkarla, isyanla kirlenmiş insanlar için cehennem vardır.
Çocuklarımız temiz
olsunlar diye, maddi kirlerden temizlediğimiz gibi, cennete layık olacak
şekilde manevi kirlerden, şirkden, yalandan, fuhuşdan, içkiden, haram lokmadan,
ibadetsizlikten temizleyelim. Kendimizi, eşimizi, çocuklarımızı ve insanlık
ailesini seviyorsak, Kur'an'a uyalım. O bizi temizler ve cennete layık hale
getirir.[24]
27- Ey iman
edenler, kendi evinizden başka evlere izin almadan ve ev halkına selam vermeden
girmeyin. Bıa sizin için daha hayırlıdır. Umulurki öğüt alırsınız.
28- Eğer
oralarda (başka evlerde) hiçbir kimse bulamazsanız size izin verilinceye kadar
oralara girmeyin. Eğer size "geri dönün" denirse hemen dönün. Bu
sizin için daha temizdir. Allah, yaptıklarınızı çok iyi bilir.
29-
Oturulmayan ve içinde eşyanız bulunan evlere (izinsiz) girmenizde size bir
günah yoktur. Allah açıkladığınızı da, gizlediğinizi de bilir.
Kur'an-ı Kerim bize herşeyi
öğrettiği gibi evlere nasıl girileceğini de öğretiyor. Burada evleri üçe
ayırmış.
1- Kendi
eviniz.
2- Başkasına
ait ev.
3- Depo gibi
yerler. Başkasına ait eve girerken mutlaka izin alınacak.
Buhari'nin Kitab-ül
isti'zanda rivayet ettiği gibi kapının ziline üç defa basılacak. Kapı
çalındıktan sonra beklerken kapının tam karşısında durulmayacak. Kapının yan
tarafında durulacak. Evde kimse yoksa girilmeyecek. Evde insan olduğu halde
izin vermiyorsa, müsaid olmadığını söylüyorsa hemen geri dönüp gidecek.
Otel, motel, han gibi
herkese açık olan yerlere, emanetçilere izinsiz girilir. Ancak otellerde başka
bir şahsın kiraladığı odalara da izinsiz girilemez. Anne- babalarınızın
odalarına dahi izinle girilecek. Aynı evde otururken kız kardeşinizin veya
erkek kardeşinizin odasına girerken izin isteyeceksiniz.
Mesken
dokunulmazlığına dikkatimizi çeken bu ayetler kişinin mahrem olan yerlerine,
mektup, özel not, özel sırlarına da göz atmamamızı, izinsiz okumamamızı işaret
etmektedir.[25]
30-
Mü'minlere söyle gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve namuslarını korusunlar.
Bu onlar için daha temizdir. Şüphesiz Allah onların yaptıklarından haberdardır.
31- Mü'min
kadınlara da söyle gözlerini (haramdan) sakınsınlar, namuslarını korusunlar ve
zinetlerini açmasınlar. Ancak görünenler hariç. Başörtülerini yakalarının üzerine
koysunlar. Zinetlerini eşleri, babaları, eşlerinin babaları, oğulları,
eşlerinin oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız
kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları, elinin altında (köle ve cariye)kiler,
kadınlara meyli olmayan (aileye) tabi erkekler, kadınların avret yerlerini
bilmeyen çocuklar dışında kimseye açmasınlar. Zinetlerinden gizlediklerinin
bilinmesi için ayaklarını vurmasınlar. Ey iman edenler, topluca Allah'a tevbe
ediniz ki felaha eresiniz.
Göz görür, gönül sever
veya sevmez. Kararı gönül verir ama gönülün dışa açılan penceresi gözdür. Temiz
bir toplumun bozulmaması için gözlerimize dikkat etmeliyiz.
Peygamber efendimiz
Hz. Ali'ye "Ya Ali devamlı bakma. İlk bakış günah değil. İkinci bakış sana
ait değildir." (Yani bakmak günahdır) buyurur.[26]
Erkeklerde bakılması
haram olan yerler göbekle diz arasıdır. Kadınlarda ise bakılması haram olan
yerler el, yüz ve ayakların dışında kalan heryerdir. Eller bileklere kadar, yüz
iki kulak ve alındaki saç biten yerden çeneye kadar olan yerlerdir. Ayak ise
topuğa kadardır.
Saçı, boynu, kollan
gibi zinet yerlerini babasına, kayınbabasına, oğlunâ, kocasının oğluna, oğlan
kardeşlerine, kardeşinin oğullarına, kadın.
lara, kölelerine,
kadınlara ilgi duymayan ihtiyarlara, delilere, küçük çocuklara göstermesi günah
değildir.
Nisa suresinin 23.
ayetinde hala ve teyzelerle bir erkeğin evlenmesinin haram olduğunu
öğrenmiştik. O ayete göre bir kadın dayısı ve amcasıyla da evlenemez. Öyle
olunca dayısı ve amcası yanında kollarını, başını açmasında bir sakınca yoktur.
Kendisini tanıdığı,
edebine, terbiyesine güvendiği kadınların yanında açmasına izin verilmiştir.
Kadınlar kendi aralarında toplanıp dini sohbetler yaparlarken başlarının,
kollarının açılmasına dikkat etmezlerse onlar için bir günah yoktur.
Ayrıca ahlaksız
kadınlara karşı mahrem yerlerinin açılmamasına dikkat edecektir. Ayetteki:
"Nisaihinne" deki "Hinne" zamirinin önemi günümüzde
"lezbiyen" denilen sevici kadınların çoğaltılmaya çalışıl-masıyla
daha iyi anlıyoruz.
"Humur"
kelimesi "hımar" kelimesinin çoğuludur, örtme manasına gelir.
Kur'an-ı kerim şarab kelimesini de "Hamr" kelimesiyle ifade etmiştir.
Hamr(Şarap) aklı örttüğünden "hamr" denmiştir.
Peygamber efendimiz
yemek ve su kaplarımızın ağzını örtmemizi emrederken "Hammiru-1-aniyete"
buyurmuş. (Buharı K. Bed'ül halk). Kapların içine zararlı şeylerin, mikropların
girmemesi için kapaklarının örtülmesi gibi namus ve iffetimize mikropdan daha
zehirli göz değme-mesi için zinet yerlerinin örtülmesi gerekir.
"Hımar"
kelimesinin Türkçe tam karşılığı "Başörtüsü"dür. Başdaki gözümüzü
haramdan, gönül gözümüzü de Masivallah'dan (Allah'ın dışındakilerden)
sakınalım.
Tesettüre riayet
ederken:
1- El, yüz
ve ayağın dışındaKi yerler kapanacak. Erkeklerde göbekle diz arası kapanacak.
2- Elbise
dar olup vücud hatlarını belli etmeyecek. Bu, ikinci kural erkekler için de
geçerli.
3- Şeffaf
olup içini göstermeyecek. Bu kural da erkekler için geçerli.
4- Erkek
veya kadının elbisesi kafir bir grubun kafirliğini belli etmek için giydiği
özel kıyafet olmayacak.
Bu dört kurala dikkat
ettikden sonra Ay'da ekilen, Mars'da dokunan, Uranüs'de biçilen, Neptün'de
dikilen elbiseyi giymek caizdir.
Kadınlar yürüyüşlerine
de dikkat edecekler. Eskiden topuklarına halhal takarlarmış. Yürürken
ayaklarını yere vurup hamallarını şıngır-datarak erkeklerin yüreklerini
hoplatırlarmış.
Günümüzde halhal pek
kullanılmıyor ama Paris'de, Amsterdam'da, İstanbul Beyoğlun'da malum kadınlar
hala yürüyüşleriyle ilgililerine mesaj gönderiyorlar.
Tabii ki bu tür
yasaklar yalnız kadınlara mahsus değil. Erkekler içinde erkeklikden kadınlığa
sapmayı yasaklayan hadisler vardır. Buhari'nin "Kitab-ü Libas'ında"
kadınlaşan erkekler ile, erkekleşen kadınlara lanet edilmiştir.
Erkeklerin, yüzlerine
kadınlar gibi allık sürülmesi yasaklanmış. Kadınların zarafetine layık olan
ipek ve altını da erkeklerin giyip takınması yasaklanmıştır.
Erkeklerin avret
mahalli, dizleri ile göbek arasıdır. Ancak bu üst tarafını ve dizden aşağısını
açacak anlamında değildir. Sevgili Peygamberimiz üzerinden elbisesini hiç eksik
etmemiştir. Göbekten yukarısını örtmekte sünnettir. İhtiyaç zamanında gobekden
yukarısı açılırsa bakılması haram değildir.
Tabii ki bakişdan
bakışa fark vardır. Göz penceremizden gönül dünyamıza giren pislikleri,
mikroplan pişmanlık ateşiyle yakıp, tevbe suyuyla yıkarsak kurtuluşa
erebiliriz. Tesettür için Ahzap suresi 59.ayetine bakınız.[27]
32- Sizden
bekar olanları, köle ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer fakir
iseler Allah onları kendi lütfundan zengin eder. Allah genişlik verendir,
herşeyi bilendir.
İnsanın namusunu
koruyan en sağlam kalesi imanıdır. Ancak o kaleye saldıran düşmanlar çok
fazladır. Kişi İmanını ve iffetini, amelle koruması gerekir. Nur suresinde
başından beri toplumun en önemli değerlerinden olan namusun korunmasına
yönelik ayetleri açıklamaya çalışıyoruz.
Bu korunma
yöntemlerinden biri de bekarların evlendirilmesidir. Evlilik kesin çözümmüdür?
Hayır. Önce kişide Allah inancı olacak. Harama çözülen uçkurun ahirette
cezasına inanacak. Bu inanç içindeki bir kadın veya erkek bu tabii ihtiyacını
Allah'ın koyduğu kurallar içinde karşılaması için bekarlar evlendirilecek.
Bazıları evliliği
zorlaştırırlar. Konya'da Mevlana'nm mürşidi Şems camide vazederken delikanlının
biri "va'zediyorsun ama benim derdime çare olmuyorsun. Ben fakir bir
bekarım" der. Şems, camideki kadınlar bölümüne "Bu delikanlıyla
evlenmek isteyen var mı?" diye sorar. Kadınlardan biri evleneceğini
söyler. O fakir delikanlı da kadını bildiği için beğenir ve o anda cemaatin
huzurunda nikah kıyılır ve Şems va1-zına kaldığı yerden devam eder.
Olur mu? demeyin. Buharının
K. Nikah bölümünde Sehl b. Sa'd'ın rivayet ettiği hadisi okuyun. Evlenmek
arzusuyla Efendimizin yanına gelen bir kadına hemen orada fakir bir erkek talip
olur. Mihir olarak vereceği hiçbirşey yoktur. Kadında bu evliliği kabul edince
Efendimiz' bunları evlendirivermiştir.
"Evlenene Allah
yardım eder" atasözümüz aslında Efendimizin sözünden bir bölümdür. Ebu
Hureyre'nin rivayet ettiği hadisde[28]
Efendimiz; "Allah yolundaki mücahide, borcunu Ödemek isteyen mükatibe ve
iffetini korumak için evlenene yardım etmek Allah üzerine bir hakdır"
buyurur.
Hiç birimizin kızı
Peygamber efendimizin kızı Hz. Fatıma'dan daha değerli değildir. Öyle düğünler
duyuyorumki, yalnız nişan gecesinin masrafıyla 10 tane düğün yapılır. Kına
gecesi ve düğün merasimlerinin yapıldığı salonlar..! Avrupa'dan getirtilen
milyarlık gelinliklere yapılan bir düğün..! Böyle yüz tane düğünle, ikiyüz tane
bekarın evlenmesini sağlayabiliriz.
Fakirleri
evlendirmenin etkili ve yetkili kişilere bir görev olduğunu bu ayet bize işaret
etmektedir. Ayetteki, "Salihin" kelimesi kapsamlı bir ifadedir.
"Evliliğe uygun" manasına gelen bu kelime hem ahlaken, hemde fiziki
olarak uygunluğu içine alır.[29]
33-
Evlenemeyenler Allah onları kendi lütfundan zengin edinceye kadar iffetli
olsunlar. Ellerinizin altındaki (köle ve cariyelerden (çalışıp para
karşılığında hürriyetini isteyenlerden) mükâtebe yapmak isteyenlerden eğer
kendilerinde bir iyilik görürseniz, mükâtebe akdi yapınız. Allah'ın size
verdiği maldan onlara veriniz. Dünya hayatının geçici malını elde etmek için
namuslu kalmak isteyen kızlarınızı (cariyelerinizi) fuhşa zorlamayın. Kim
onları zorlarsa şüphesiz Allah o kadınların fuhşa zorlanmalarından sonra
mağfiret ve rahmet sahibidir.
34- Andolsun
ki, size açıklayıcı ayetler ve sizden Önce geçenlerden bir misal ve mü linki
lor için öğüt indirdik.
Evlenemeyenlerde
iffetlerini korusunlar. Bu konuda Efendimizin tavsiyesi: "Gençler
topluluğu, sizden gücü yetenler evlensin. Çünkü evlilik gözü harama karşı Örter
ve namusu korur. Evlenmeye gücü yetmeyen oruç tutsun. Oruç onun şehvetini
kırar" buyurmuştur.[30]
Hizmetinizde
kullandığınız harp esirlerinin iyi hallerini görürseniz parasız hürriyetlerini
vermeniz çok sevaptır. Parasız salıvermezseniz belirli bir parada anlaşılır ve
o parayı ödediğinde hürriyeti verilir. Parayı denkleme konusunda ona yardım
edilir.
Tevbe suresinin 60.
ayetinde açıklandığı gibi İslam devleti kölelerin hürriyetine kavuşması için
hazineye gelen zekatlardan bir fon ayırır. Peki İslam dini köleliği topdan
kaldırsa olmazmıydı?
Dünyada yüzlerce
yıldan beri yerleşmiş kök salmış, zalimlerin kanunlarında önemli bir yer
tutmuş köleliği bir anda kaldırmak, Amerika'da olduğu gibi yüzyıl sürecek bir
anarşiyi başlatmak olurdu.
İslam önce hür
insanların köleleştirilmesmi yasaklayarak köleliğin kaynağını kuruttu. Sonra
rnevcud kölelerin hürriyete kavuşturulması için hazineden fon ayrıldığı gibi,
şahısların oruç keffareti, yemin keffa-reti gibi cezalarım köle azad etmekle
olacağını bildirdi.
Böylece mevcud köleler
hürriyetlerine kavuştular. Bundan sonra ise kıyamete kadar ancak harp esirleri
konusu kaldı. Onlarda karşılıklı esir değişimi, para karşılığı iade, esirin
kendisinden alınacak bilgi karşılığında serbest bırakma ve karşılıksız serbest
bırakma hali olur.
Eğer bunlar
gerçekleşmezse esirleri hapisde tutmaktansa gazilere verip onların yediğinden
yiyip, giydiğinden giyerek onların işinde çalışması ve böylece esirlerinde
özelleştirme kapsamına alınması tarafına gidilir.
"Kızlarınızı fuhşa
zorlamayın" ifadesinde bu harp esiri cariyeler kas-dedilmektedjr. Ama
cariyeleriniz dememiş "kızlarınız" demiştir. Böylece harp esiri
kadınları, kızlarınız gibi koruyacaksınız diyor.
Günümüzde kadın
ticareti yapan, kadınları ikibin yıl Öncesinin zalim köle tacirleri gibi, zorla
alıp satan çağdaş köle tacirleri, Kur'amn kelimelerindeki zarafete bakıp
utansınlar.
İkibinli yıllara
yaklaştığımız şu günlerde, Avrupa ülkelerinde küçük kız çocuklarım kaçırıp
zorla fuhşa zorlayan, mafya içindeki kanun koyucular, kanunları tatbik eden
hakim ve polislerle sivil halkdan zengin baronların çıktığını gördük.
Bu ayetle, genelev
açmak ve kadın ticareti yapmak yasaklanmıştır. Günümüzde ise genelevlerde kadın
ticareti, devletlerin kanunlarıyla sağlanmakta, polisleriyle korunmaktadır.
Zina yasağı koyuluncaya kadar bu işi yapanlar afvedilmiş, yasağın koyulduğu
andan itibaren geçerli olacağı ifade edilmiştir.
Günümüzde birçok
ahlaksızlığa bulaşanlar, İslam gelince kendilerini cezalandıracağını sanarak,
İslama karşı mücadele veriyorlar. Onlar bilsinler ki; "İslam
koruyamadığını cezalandırmaz."
Bu konuda Efendimizin
Mekke'yi fethettiği gün yaptığı konuşma çok Önemlidir. Oradaki katillere,
hırsızlara, zalimlere, fahişelere, harp suçlularına, din düşmanlarına hepsine
birden "Gidiniz evlerinize hepiniz serbestsiniz" diyerek genel af
ilan etmiştir.
Nur suresinin başından
beri namusumuz ve iffetimizle ilgili ayetler, geçmiş ümmetlerden Lut kavmi gibi
toplumların başına gelen örnekler, bizim temiz bir toplum olmamıza ve takvaya
kavuşmamıza sebeptir.
Hz. Aişe validemize
yapılan iftirada yeni birşey değildir. Daha önce Yusuf (a.s.)'a, daha sonra
Meryem validemize de aynı şekilde iftira etmişlerdi. İftiralara üzülerek
yoldan dönmek yok. Devam.[31]
35- Allah,
göklerin ve yerin Nur'udur. Onun nur'u, içinde kandil bulunan kandillik
gibidir. Kandil bir camın içindedir. Kandil sanki inci yıldız gibidir, doğulu
ve batılı olmayan mübarek zeytin ağacından yakılır. Neredeyse ateş değmeden de
ışık verir. Nur üzerine nurdur. Allah dilediğini Nur'una hidayet eder. Allah
insanlara misaller verir. Allah herşeyi bilir.
Köşe dönenlerin
"iş bilen" diye öğüldüğü, adam öldürenlerin yiğit adam diye anıldığı,
kız çocuğunu öldürenin namuslu diye bilindiği, zalimlerin adil olarak
tanıtıldığı, fuhşun en fazla gelir getiren sektör olarak lanse edildiği,
iffetli kadınları ve erkekleri kendi alçak seviyelerine indirmek için iftira
edildiği toplumların temizlenmesi için Allah (c.c), Nur gibi Muhammed
(s.a.v.)'e nur olan ayetlerini indirir.
Güneş gelince
karanlıklar yok olduğu gibi Allah'ın nur diye isimlendirdiği Kur'anın
aydınlattığı toplumlarda cahili karanlıklar yok olur gider.
Bir emniyet müdürü
bulunduğu şehrin deniz kenarında kuytu bir yerinde esrarkeşlerin toplanıp
uyuşturucu almalarını engellemek için devamlı baskınlar yapar, yakaladıklarını
da mahkeme cezalandırırmış.
Ama aynı yerde yine
esrarkeşler birleşirlermiş. Cezayla önüne ge--çemediği bu olayın önüne
aydınlıkla geçebilmiş. Belediye ile anlaşarak, o kuytu yerin her tarafını
elektrikle aydınlatınca esrarkeşler oraya bir daha gelmemişler. Ama oradan
başka kuytu yerlere gitmişler.
İslamin getirdiği
aydınlık, insanın kalbine iman gibi yerleşirse o gittiği her kuytu yeri pırıl
pırıl yapar. Gökleri ve yeri aydınlatan Allah'dır. O aydınlığı görecek göz nurunu
yaratanda Allah'dır. Göznuru ile kainatın güzelliklerini görürüz. İki
dünyamızı aydınlatacak olanda Kur'an'dır. Önada gönül gözümüzü açarsak görürüz.
Baştaki iki gözünü
kapatana dünyanın aydınlık olmasının hiçbir faydası olmadığı gibi gönül gözünü
Kur'ana kapatana da Kur'an ışığını vermez.
Kur'ana gönüllerini
kapatanlar hayatlarını kendi koydukları kurallara göre kurmaya çalışırlar ve
körün değneğiyle yol yürüdüğü gibi ömrü deneme yanılma yoluyla hep yanlışlarla
doğrulan karışık bulur.
Allah(cc) nurunu,
doğulu ve batılı olmayan, zeytin yağının lambada yakıldığı zamanki nuruna
benzetiyor. Ve ayetin sonunda "Allah insanlara misaller verir"
diyerek bilmediğimiz şeyleri bildiğimiz şeylere benzeterek anlatıyor.
Kur' an'da verilen
kelimeler evrenseldir. Zeytin ve zeytinyağı bugün dünyanın her tarafında
bilinmektedir.
Ayrıca zeytin ağacı,
Peygamberler ocağı olan, orta doğunun tarihinde Peygamberle özdeşleşmiş ve
Rabbimiz "Tin" Suresinde Peygamberler yurduna yemin ederken
"İncire, Zeytine, Turu Sinaya ve şu emin beldeye yemin olsun"
demiştir.
Hem doğunun güneşini,
hemde batının güneşini alan düz yerdeki ve tepelerdeki zeytinin yağı daha
parlak "ve is'siz olurmuş.
Bizim Nurumuz olan
Kur'an-ı Kerim ne doğudandır, ne batıdandır. Doğunun ve batının Rabbi olan Allah'dandır.
Son günlerde dünya müs-lümanlarının hep birlikte söyledikleri:
La şarkıyye, La
garbiyye, İslamiyye, Islamiyye"
sloganı ile yürümeye
ve bugüne kadar batıdan aldıkları küfür ve il-had, dinsizlik bataklığından
kurtulmak için Kur'an'm ışığına sarılmaya başladılar.[32]
36- Bir
kısım evlerin (kadrinin) yükseltilmesine ve oralarda adının zikredilmesine
Allah izin vermiştir. Oralarda sabah akşam Allah'ı teşbih ederler.
Allah'ın (cc)
"Nur" diye isimlendirdiği Kur'an, gönüllere girince o gönül yücelir.
İman eden gönüller birleşip bir aile olunca, o ailenin oturduğu ev yücelir.
Yunus suresinin 87. ayetinde; evlerimizi kıble (mescid) yapıp namazlarımızı
kılmamız istenmektedir.
Ailelerin birleşerek
farz namazlarım kıldıkları ve birçok işlerini yoluna koydukları mescidlerde
Allah'ın nuru olan Kur'an hayata geçirilirse mescitler yükselir.
O mescitlerde
mü'minler sabah-akşam Allah'ı teşbih ederler ve Allah'ı zikrederler.[33]
37- Öyle er
kişiler ki; ticaret, alışveriş onları Allah'ı zikretmekden, namaz kılmaktan, zekat
vermekden alıkoyamaz. Gözlerin ve gönüllerin döneceği günden korkarlar.
38- Allah,
onların yaptıklarının daha güzeli ile karşılık versin ve lüt-fundan onlara
artırsın diye (zikir ve teşbih ederler.) Allah dilediğine hesapsız rızık
verir.
Mecnun Leylasına aşık
olunca, bütün güzellikleri onda görünce; bağlar, bahçeler, sazlar, kızlar,
saraylar, köşkler hiçbiri onun gönlünü eğleyemez olur.
Allah (c.c.)mda kadın
ve erkeklerden öyle er kişileri vardır ki almak, satmak, ticaret yapmak onları
Allah'ın zikrinden, Kur'andan, namazdan, zekat vermekten alıkoyamaz.
Onlar Allah'ın
rızasını kazanıp cennetine girmeyi hedef kabul etmişler. Kırkbin metre
koşucusunun koşarken hep ödülü düşündüğü, ayağına değen taşlara takılıp
kalmadığı gibi O er kişiler de Allah'ın rızasına doğru yürürken gözlerine
takılan haram yüzlere ve gözlere, eline bulaşan haram olan, başdöndüren, köşe
döndüren paralara takılıp kalmazlar.
"Cum'a"
suresinde emredildiği gibi, Cuma günü namaza çağıran ezanı duydukları zaman,
hemen namaz kılmaya giderler. Helal malları dahi onları Allah'dan
uzaklaştıramaz. Cuma namazını kıldıktan sonra rızık aramak için dağılma tavsiye
edildiğine göre çalışmak emredilmek-tedir. Ancak çalışmak mü'mini ibadetinden
alıkoyamaz.
Yemesi, içmesi,
evlenmesi bunları sağlamak için yaptığı çalışmalarında hep Allah'ın rızasını
gözetir. Allah'ın koyduğu kurallara göre kazanan sevap kazanır. Allah'ın ve
Rasulünün koyduğu kurallara göre yiyen, içen, uyuyan, evlenen bir mü'min; aynı
zamanda sevap kazanır ve mevîasına doğru yaklaşır. Kafirlere gelince:[34]
39-
Kafirlerin amelleri ise çöldeki (su görünen) serap gibidir. Susuz adam onu su
sanır. Yanına gelince hiçbîrşey bulamaz ve yanında Allah'ı bulur. AHah'da onun
hesabını (cezasını) verir. Allah hesabı çabuk görendir.
Cehenemin nefesi gibi
çöl sıcağı, kervandakileri kavurunca gözün ulaştığı nokta hep su gibi görünür
ki buna "serap11 denir. Yanına varınca yine kumlar üzerinde yanar ve fakat
uzakta yine su görür.
İşte kafirlerin
amelleri de böyledir. İnsanlığa bir model sunarlar. Kominizm derler, kapitalizm
derler, demokrasi derler, laiklik derler.
"Dişinizi sıkın
yakında mutluluğu elde edeceğiz. Bize beş senelik zaman tanıyın" derler.
Aradan yüz sene geçer. Herkes ileride bir serabı gösterir. Sonra on senelik bir
serap daha gösterilir. Derken eceli gelir ve bütün yaptıklarının boşa gittiğini
öğrenir.Eşrefoğlu Rumi:"Eğer yüzyıl seraba sen seğirtirsen,kalasın böyle
teşne yâneyâne"diyerek yüzyıl seraba doğru koşanın yanmaktan
kurtulamayacağını ifade eder.
Cehennem yolundan
Cennet'e varılmaz. İki dünyanın aydınlığı da, mutluluğu da "Nur" diye
isimlendirilen Kur'an'a uymakla mümkündür.[35]
40- Yahut
(kafirlerin amelleri) derin bir denizdeki karanlıklar gibidir. Denizi bir
dalga, dalga üstünde bir dalga ve dalgayı da bir bulut örtüyor. Üst üste
karanlıklar. Elini çıkarsa neredeyse onu dahi göremeyecek. Her kime Allah nur
kılmamışsa artık onun için nur yoktur.
Allah'ın hakimiyetine
son verdik, kendi sistemimizi kurduk diyenlerin durumunu 39. ayette çöldeki
susuz şaşkın insanın haline benzmişti.
Bu ayette ise karanlık
gecelerde, derin denizler içinde yolunu şaşırmış, gözü görmeyen, kulağı
duymayan, kalbi kapanmış düşüneme-yen yolcuların haline benzetiyor.
Denizciler yollarını
tarih boyunca gökyüzündeki yıldızlarla Öğrenirlerdi. Günümüzde ise yine
gökyüzündeki uydularla öğreniyorlar. Bir geminin yolcuları, yıldızlar ve uydu
ile bağlantılarını koparırsa, karanlık gecede her taraf doğru yol olur. Her
taraf eğri yol olur.
Yönetimi bir kaptan
alır, beşgün gider kara görünmeyince öbürü alır, başka bir istikamete çevirir,
beşgün daha gider. Belkide eski yerine gelir de bilemez.
İşte imansızların
amelide bu dünya üzerinde öyle. Herkes mutluluğu vermek için yönetime geliyor,
dahada mutsuz edip gidiyor.
Çölde susuzluktan
ölenler "Ne mutlu denizde boğulanlara" dermiş. Denizde boğulanlarda
ölürken; "Ne mutlu çölde susuz ölenlere" dermiş.
Yıllarca kapitalist
ülkelerdeki sosyalistler; "Ne mutlu kominist ülkelerde yaşayanlara"
dediler. Kominist ülkelerdeki liberalistlerde; "Ne mutlu kapitalist
ülkelerde yaşayanlara" dediler.
İki efendiden birini,
iki zalimden birini tercih ettiler. Hiçbir zaman hürriyet istemediler.
Hürriyeti isteyen,
insanın insana hükmetmesine karşı çıkanlar ise müslüman oldular.[36]
41- Görmedin
mi? göklerde ve yerdeki kimseler ve saf saf uçan kuşlar Allah'ı teşbih
ederler. Hepsi salalım ve teşbihini bildi. Allah'da onların yaptıklarını
bilir.
42- Göklerin
ve yerin mülkü Allah'a aittir. Dönüş de Allah'adır.
Otuzdokuz ve kırkıncı
ayetlerde Allah'ın nuru olan Kur'anı inkar edenlerin yaptıkları sistemlerin
şaşkınlık olduğunu iki örnekle açıkladıktan sonra insanların gözlerini tabiata
çeviriyor.
Gökyüzünde saf saf
uçan kuşlara dikkatimizi çekiyor. Binlerce kilometrelik yolu aşarak mevsimden
mevsime koşuyorlar.
İsparta'da güllerin
açtığını, üçbin kilometre uzakdan hissedip, bir düzen içinde toplu halde göç
eden bülbüTü görsünler.
Gökyüzünde katar katar
uçan turnalar'a baksınlar. Kendini sokturmadan yılanı yakalayan kuşları
görsünler.
Hiçbir mühendisin
başaramayacağı kadar düzenli altıgenlerle bal peteği yapan arıyı seyretsinler.
Bütün bunlar Allah'ın
koyduğu yasalara uymaktadırlar. Peki bu kuş beyinli kafirlere ne oluyor ki
Allah'ın koyduğu kanunlara uymayarak ülkeleri yağmalıyorlar. Sömürülmek
istemeyenleri atom bombalarıyla yok ediyorlar. Fuhşu, uyuşturucuyu
yaygınlaştırıyorlar.
O kafirlere "kuş
beyinli" dediğim için Allah'dan af diler, kuşlar ailesinden özür dilerim.[37]
43- Görmedin
mi? Allah bulutu sevkediyor, sonra bulutun arasını telif ediyor, sonra üst üste
yığıyor ve arasından yağmur çıktığını görüyorsun. Gökyüzünden o dağlar (gibi
bulutlar)dan Tolu indiriyor da onunla dilediğine isabet ettiriyor, dilediğinde
onu çeviriyor. Neredeyse şimşeğinin p an İd ısı gözleri alıverecek.
İnsan yeryüzündeki harika
sistemi seyrettikten sonra gözlerini gökyüzüne çevirse insanların milyarlar
harcayarak yaptığı milyonlarca kilovatlık elektriği Allah (c.c.) bir anlık
şimşekle meydana getirdiğini görür. Suların gökyüzüne buhar halinde çıkıp
yağmura dönüşüp tekrar yeryüzüne döndüğünü görür.
Dağlar gibi bulutlar
arasından birbirine değmeden inen Tolu tanelerinin hangisinin nereye isabet
edeceğini dahi Allah'ın belirlediğini anlar.
Bütün bir sistemi en
güzel şekilde yürüten Allah (c.c.) rahmeti eseri olarak, rahmet olan kitabını,
rahmet Peygamberiyle bize göndermiş ki buna uysunlar da onların aile ve toplum
hayatı düzelsin diye.[38]
44- Allah
geceyle gündüzü evirip çeviriyor. İşte bunda görüş sahipleri için ibret
vardır.
"Teşrii
kanununu" (şeriatı) kabul etmeyenlere, "Tekvini kanununu"
hatırlatıyor. Geceyle gündüz yaratılalıdan beri sistemde hiçbir bozulma olmadan
dört mevsimin her gününde saniye kaybı olmadan düzenli olarak Allah onları
evirip çeviriyor. İşte teşrii kanununada uyarsanız hayatınız böyle düzgün ve
düzenli olacaktır.[39]
45- Allah
bütün canlıları sudan yarattı. Onlardan bir kısmı karnı üzerinde yürür, bir
kısmı iki ayağı üzerinde yürür, bir kısmı da dört (ayak) üzerinde yürür. Allah
dilediğini yaratır. Şüphesiz Allah herşeye gücü yetendir.
Gözlerimizi önce yeryüzüne,
sonra gökyüzüne, sonra geceyle gündüzün işlemesine çevirdikten sonra şimdi de
hayvanlar alemine çeviriyoruz.
Hicri 808, miladi 1405
yılında ölen Demiri merhumun Türkçeye, Latinceye, Fransızcaya, İngilizceye
terceme edilen "Hayatü-1 Hayevan" isimli eseri, hayvanlar
ansiklopedisi sahasında batıya yüzlerce yıl fark atmış bir eserdir. İşte bu
ayetler ilim adamlarımızı dağları, denizleri, gökyüzünü, hayvanları araştırmaya
yöneltmiştir.
Yılan gibi yerde
sürünen, insan gibi iki ayak üstünde yürüyen, at gibi dört ayak üstünde yürüyen
hayvanlar yarattığı gibi "dilediğini yaratır" ifadesiyle yaratmanın
devam ettiğine bir işaret vardır.
İnsanların
yaptıklarıda Allah'ın yaratmasıdır. Çünkü uçak'ın ana malzemesi Allah'ın
yarattığı tabiattan alınma. Alan eli Allah yaratıyor. Düşünen beyni Allah yaratıyor.
Uzay araştırma merkezinin müdürünün beyin damarının biri rahatsız olsa bilginin
tamamı siliniveriyor. Demekki alan O, veren O[40]
46-
Andolsunki biz açıklayıcı ayetler indirdik. Allah dilediğini doğru yola iletir.
Hem tabiat ayetlerine
dikkatimizi çeken ayetleri indirdi. Hem de "teşrii" ayetleri indirdi.
Hem fiziki hayatımızı, hemde sosyal hayatımızı Allah'ın koyduğu kanunlara göre
yürütelim diye.[41]
47-
"Allah'a ve Peygambere iman ettik ve itaat ettik" derler. Bundan
sonra onlardan bir kısmı yüz çevirirler. İşte onlar mü'min değillerdir.
48-
Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Rasülüne çağırıldıklarında birde
bakmışsmki onlardan bir kısmı yüz çevirirler.
49- Eğer hak
onlara olursa boyunlarını eğerek ona (Kur'ana) gelirler. Aman ya Rabbi..!
küfrünü gizleyen münafık insanların röntgenini bizim için ne güzel veriyor.
Yeri gelince Allah ve Peygamberine imandan dem vururlar. Hatta ibadetlerinden,
itaatlarından dem vururlar. Ama gelin Allah'ın kitabına göre hükmedin denildimi
yüz çevirirler.
Ancak bunlar o kadar
aşağılık maddeye tapan insanlardırki eğer onların çıkarına bir hak verilirse bu
sefer "şeriatın dediği olur, kitabımız böyle buyurur" diyerek
yaltaklanır.[42]
50-
Kalblerinde bir hastalıkmi var? Yoksa şüpheleniyorlarmı? Yoksa Allah ve
Rasulünün zulmedeceğinden mi korkuyorlar? Hayır. İşte onlar zalimlerin ta
kendisidirler.
İnsanı münafıklığa
iten üç sebep:
1-
Kalblerindeki hastalık.
2- Kur'anın
mesajlarından şüphe etmek, verdiği haberlerin doğruluğundan şüphelenmek.
3- Allah ve
Rasulünün dedikleri uygulandığı zaman kendilerine zul-medileceğinden korkmak.
Üç durumda da kafirlikten
kurtulamazlar. Günümüzde ikinci maddedeki şüpheyi taşıyan bir kısım müslüman
aydınımız vardır. İnancında samimi olan, batıyı Kur'an'dan daha iyi bilen bir
kısım insanımızda maalesef bu şüphe vardır. Mutlaka giderilmelidir.[43]
51-AraIarında
hükmetmesi için Allah'a ve Rasulüne da'vet edildiklerinde mü'minlerin sözü
ancak "İşittik ve itaat ettik" demek olur. İşte onlar kurtuluşa
erenlerin ta kendisidir.
52- Kim
Allah'a ve Rasulüne itaat eder, Allah'dan korkar ve ondan sakınırsa, işte onlar
kazananların ta kendisidir.
Nisa suresinin
altmışıncı ayetinde, bu Nur suresinin 48. ayetinde de ifade edildiği gibi
kafirler Allah'ın kitabına göre değil de Tağutların, Allah'a baş kaldıranların
koyduğu, kanunlara göre muhakeme olmak istediklerini bildirmişti.
Bu ayette ise
mü'minlerin tağutlara değil, tağutları da yaratan Allah (c.c.)'ın indirdiği
Kur'anı dinleyip emirlerine uyduklarını ifade ederken, kişinin "iman
ettim" demesinin yeterli olmadığını, itaatında gerekli olduğunu
gösteriyor.
Allah'a iman edip de
Tağut'tan adalet istemek şirkin en koyusu, en katmerlisidir. Kazananlar ve
kurtuluşa erenler ise Allah'a ve Rasulüne itaat edenler, O'nun rızasını
kaybederim korkusuyla dikkatli olan ve her yerde ve herşeyde Allah'ın ilmini,
kudretini ve sanatını görerek ürperenlerdir.[44]
53- Eğer sen
onlara emredersen, elbette (harbe) çıkacakları konusunda bütün güçleriyle
yemin ettiler. Deki: "Yemin etmeyin" (sizden istenen) iyi bir
itaattir. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Münafıkların işi zor.
Hem mü s lü m ani ara, hemde kafirlere yetişmeleri lazım. Bu ayette mü'minlere
yemin ederek onlarla beraber harbe çıkacaklarını söylüyorlar. "Haşr"
suresinde ise Yahudilere yine yemin ederek onlarla beraber olduklarını, eğer
Yahudiler Medine'den çıkarlarsa beraber çıkacaklarını söylemişlerdi ama onlar
Medine'yi terkederlerken münafıklar Medine'de kalmışlardı.
Kişinin yeminine
bakılmaz, İşine bakılır. Ayrıca İslam'ın bir emrini yerine getireceklerine söz
vermeleri de pek önemli değil. Asıl olan İslama teslim olmaktır.
Günümüzde kafir güçler
İslami emir veya yasaklara uymuyorlar. Fakat beş on senede İslam'ın emir veya
yasaklarından birine uyacaklarını söylemekle müslümanları kandırmaya
çalışıyorlar.
Ayet bize, işi kökden
halletmemizi emreder. Topyekün İslam'ın bütün emirlerine uymalarını
isteyeceğiz. Yoksa beş, on senede bir hükmün icra edilmesine razı olursak
İslam'ın insanlara mutluluk sağlaması için binlerce yıl beklememiz gerekir. Ya
hep, ya hiç.[45]
54- Deki:
"Allah'a itaat ediniz, Peygambere de itaat ediniz. Eğer yüz çevirirseniz,
şüphesiz O kendisine yüklenenden, sizde kendinize yüklenenden sorumlusunuz.
Eğer O'na itaat ederseniz hidayete erersiniz.
Peygambere düşen (görev)
ancak apaçık tebliğdir.
Sevgili Peygamberimize
yüklenen görev, kendisine indirilen ayetleri insanlara duyurmak ve o ayetleri
kendi hayatında yaşayarak örnek olmaktır. İnsanların görevi de, Allah'ın
kitabına göre yaşantısını düzenlemektir.
Bugün Müslümanlar
Allah'a ve Rasulüne itaat ederken, Kur'an'ın ayetlerini dünyanın her
tarafındaki insanlara -çağın bütün haberleşme ve iletişim aletlerini
kullanarak- ulaştırmaktır. Bizim yükümüz altın, inci, mercan değildir. Bunları
yaratan Allah'ın kelamıdır.[46]
55- Allah,
içinizden iman edip, salih ameller işleyenlere şöyle va'detti: "Elbette
biz onlardan öncekileri nasıl halife kılmışsak, onları da halife kılacağız ve
onlar için razı olduğu dinlerini (tatbik edecekleri) mekana (ülkeye)
yerleştireceğiz. Korkularının ardından güvene değiştireceğiz.
Bana ibadet ederler,
bana hiçbirşeyi ortak koşmazlar. " Kim bundan sonra inkar ederse işte
onlar fasıkların ta kendisidirler.
Allah'ın koyduğu
kanunları yeryüzünde tatbik etme görevi bütün insanlığa verilmiştir. Bakara
suresinin otuzuncu ayetinde; "Adem (a.s.)'m yeryüzüne halife olarak
indirildiğini" haber verir.
Halife: Asilin yerine
geçen vekil manasınadır. A'raf suresinin 142. ayetinde; "Musa (a.s.),
kardeşi Harun (a.s.)'i yerine halife seçtiğini" bildirir.
Halife: Aklı başında,
ergenlik çağma gelmiş Müslümanların biat ederek (seçerek), yönetimin başına
getirdikleri, Müslüman, akıllı, ergenlik çağına gelmiş, hür, erkek, ilmi
dirayeti yerinde, adil, medeni cesareti olan sıhhatli insana denir.
Seçilmişlerin seçtiği
bu değerli insanın emaretinde imanlı, iz'anlı, vicdanlı, ameli salihi yerinde
bir topluma, Allah mutlaka zaferler verecek ve dinin tatbiki için mekanlar
arzedecektir.
Bizler bugün başarılı
olamıyorsak, ayette bahsedilen özelliklere sahip olmayışımızdandır. Bu konu
için bakınız; Bakara:33-34, 124, ayetler.
Korku içinde
yaşıyoruz. Filan ülkeyi kırmayalım, istediğini verelim. Filan ülkeyi üzmeyelim,
arzularını yerine getirelim politikası, içimizde İslamı, dışımızda küfrü
taşıdığımızdandır. Eğer içimizde iman, dışımızda Kur'anın öngördüğü yaşantı
olursa Allah korkularımızı güvene çevirecektir. Çünkü inanan bilirki Allah
dilemedikçe hiçbir kimse ona zarar veremez.[47]
56- Namazı
dosdoğru kılın, zekatı verin. Peygambere itaat edin ki merhamet olunasınız.
İki dünyada da
Allah'ın rahmetine kavuşmanın yolu, Müslümanları bir araya getiren namazı
kılmaktan, Müslümanlar arasında ekonomik dengeyi sağlayan zekattan ve toplumun
hukuk devleti olmasını sağlayan Peygambere onun şahsında Kur'ana itaattan
geçtiğini öğreniyoruz.[48]
57- İnkar
edenler (bizi) yeryüzünde aciz bırakacaklarını sanmasınlar. Onların yeri
ateşdir. Ne kötü bir dönüş yeridir.
Elli beşinci ayette,
Allah'ın va'dettiği hilafetin ve İslam dininin, yeryüzünde tatbik edileceğinin
gerçekleşmesini engellemek için şer güçler bütün güç ve kuvvetlerini
kullansalar engelleyemezler. Kimse Allah'ın gücüyle başa çıkamaz.[49]
58- Ey iman
edenler, ellerinizin altındakiler, sizden ergenlik çağına gelmemiş çocuklar,
sabah namazından önce, öğle vaktinde elbiselerinizi çıkardığınızda ve yatsı
namazından sonra sizden üç kere izin istesinler. Bu üç vakit sizin için mahrem
vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında birbirinizin yanına girip çıkmada sizede,
onlarada günah yoktur. İşte Allah size ayetleri böyle açıklar. Allah Alimdir,
Hakimdir.
Bu surenin 27.29. ayetlerinde
başkalarının evine girerken izin istemenin adabını öğretmişti. Burada ise aynı
evde yaşayan aile fertlerinin birbirlerinin odalarına belirli zamanlarda
girmeleri halinde izin istemeleri öğretilmektedir.
Ayette üç vakitten
bahsedilmekte. Bu durum bölgelere, mevsimlere ve şartlara göre değişir. Gece
çalışıp gündüz dinlenen insanların durumu daha farklıdır. Ayetin bize
öğrettiği aile fertlerinin birbirlerinin mahremiyetine dikkat etmeleri ve özel
odalarına izinsiz girmemeleridir.
Kapı çalmanın adabından,
devlet yönetmenin kurallarına kadar herşeyi bizlere öğreten Allah'a hamdolsun.[50]
59-
Çocuklarınız ergenlik çağına geldiklerinde daha öncekilerin (çocukların) izin
istediği gibi izin istesinler. İşte Allah size ayetlerini böylece açıklar.
Allah Alimdir, Hakimdir.
Ergenlik yaşı fıkıh
kitaplarımızda kesin olarak belirtilmemiştir. Bu konuda efendimizden açık bir
ifade yoktur. Bölgeler ve iklimlerin insan gelişiminde etkisi olduğunu
biliyoruz. Onun için sabit bir yaş belirlen-mez. İslamın hakim olduğu bölgelerde
bilirkişilerin tesbiti geçerli olur.
Sıcak bölgelerde küçük
yaşlarda ergenliğe ulaşan çocuklar, soğuk bölgelerde biraz daha geç ergenliğe
ulaşabiliyor. Onun için Kur'an-ı Kerim yaşı belirtmek yerine "ergenlik
çağı" kelimesini kullanmıştır.[51]
60- Evlenme
ümidi kalmayan, yaşlanıp oturmuş kadınlara zinetleriyle gösteriş yapmaksızın
(dış) elbiselerini çıkarmalarında bir günah yoktur. İffetli davranmaları onlar
için daha hayırlıdır. Allah işitendir, bilendir.
Günümüzde Müslümanlar
ayetin tam tersini yapıyorlar. Seksenlik nine çarşafını veya başörtüsü ile
burnunu dahi kapatırken yanındaki torunu yarı açık gezmektedir.
Halbuki torun dış
elbisesinide alacak. Seksenlik nine ise çarşaf gibi, manto gibi dış elbiseyi
almadan çıkabilir. Yoksa ayet ihtiyarlar açılabilir manasında değildir. Çünkü
Ahzap 59. ayet genç ihtiyar ayrımı yapmadan örtünmeyi emretmiştir.[52]
61- Kör'e
bir sorumluluk yoktur, Topal'a bir sorumluluk yoktur. Hastaya bir sorumluluk
yoktur. Evlerinizde veya babalarınızın evlerinde veya annelerinizin evlerinde
veya erkek kardeşlerinizin evlerinde veya kız kardeşlerinizin evlerinde veya
amcalarınızın evlerinde veya halalarımızın evlerinde veya dayılarınızın
evlerinde veya teyzelerinizin evlerinde veya anahtarına sahip olduğunuz
(evlerde) veya arkadaşınızın evinde yemenizde bir sorumluluk yoktur. Size toplu
halde veya ayrı ayrı yemenizde de bir sorumluluk yoktur. Herhangi bir eve
girdiğinizde Allah katından bereket ve iyi bir sağlık dileyerek kendinize selam
veriniz. İşte Allah düşünesiniz diye ayetleri böyle açıklar.
Körlerin, topalların,
hastaların toplumdan dışlandığı bir anda bu ayetlerle özürlülerin de bizler
gibi olduğu aynı sofralarda birlikte oturmalarında bir sakınca olmadığı
vurgulanır.
Ayette sayılan
akrabaların ve arkadaşlarımızın evleri evlerimiz gibidir. İçeri girip yemek
yememiz günah değildir. Yemekde aynı kapdan hep birlikte yememiz uygun olduğu
gibi, ayrı ayrı kaplarda yememiz de uygundur.Yemek adabımıza kadar herşeyi bize
bildiren Allah'ımıza hamdolsun.[53]
62-
Mü'minler ancak Allah'a ve Rasulüne iman edenlerdir. Onunla (Peygamberle)
birlikte toplumu ilgilendiren bir iş üzerinde olduklarında ondan izin almadan
gitmezler. Senden izin isteyenler şüphesiz Allah'a ve Rasulüne iman edenlerdir.
Bazı işleri için senden izin istediklerinde onlardan dilediğine izin ver. Onlar
için Allah'a istiğfar et. Şüphesiz Allah Gafurdur, Rahimdir.
Sohbette, meclisde,
parlamentoda nasıl davranılacağını, oturum başkanından izin alınmadan
toplantının terkedilemeyeceğini
Bu surenin
27,28,58,59, ayetlerde; evlere izin alınmadan girilemeyeceğini öğretmişti.
Burada ise toplumu ilgilendiren konular konuşulurken izinsiz çıkılamayacağını
öğretiyor.[54]
63-
Peygamberin çağırmasını aranızda birbirinizi çağırmanız gibi yapmayın. Allah
içinizden birbirine gizlenerek sıvışıp gidenleri bilir. Onun emrine muhalefet
edenler kendilerine bir fitnenin veya acıklı bir azabın isabet etmesinden
sakınsınlar.
Peygamber efendimize
hitap ederken birbirimize hitap eder gibi konuşmayacağız. "Hucurat"
suresinde Allah Rasulüne nasıl konuşulacağı öğretilmiştir.
Birde Peygamber
efendimiz bizi bir iş için çağırdığında bu çağrıyı diğer insanların çağrısı
gibi değil daha değerli olarak önem vereceğiz.
Onun halifesi olan
yönetici de bir Müslümanı huzuruna çağırdığında, hemen gelecek ve saygıda kusur
etmeyecek.
Önemli toplantılara
gelmeyen, gelipte göründükten sonra sıvışıp gidenler kınanmakta ve elim azapla
uyarılmaktadır.
Günümüzde
Müslümanların Önemli işlerinde davet edildiğimiz yere gidecek ve orada birileri
beni görmesin diye gizlenme tarafına veya sıvışıp gitme tarafına gitmeyeceğiz.
Yoksa topluluğumuz dağılır. Zalimlere teker teker yem oluruz. İşte bu bir
fitnedir.[55]
64- Dikkat
edin, göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Muhakkak o sizin üzerinde
olduğunuz şeyi bilir. Kendisine döndürüldükleri gün, onlara yaptıklarını haber
verecektir. Allah herşeyi bilendir.
Şu anda kimin nerede
ne yaptığını, nasıl yaptığını, niçin yaptığını bilmektedir. O halde bütün
hayatımızda fotoğraf çektirecekmiş gibi bütün söz ve davranışlarımızı kontrol
edelim. Ahirette utanacağımız işleri yapmayalım. Allah (cc) yardımcımız olsun.[56]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/351.
[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/351-352.
[3] sahife 319-320
[4] sahife 377
[5] Bak. Tefhimül Kur'an Nur
suresi tefsiri
[6] İbni Kudame, el-Muğni 8/325
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/352-355.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/355-356.
[9] et-Ümm 61214
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim
Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/356-358.
Tazminat davaları konusunda bak: Ömer
Nasuhi Bilmen, Istılahın fıkhıyye kamusu 8/271
[11] Müslim kitaban, hadis no:
1492, Tirmizi, Talak hadis no: 1202 ve 3178
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/358-360.
[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/360-361.
Buharı, Kitabü-t Tefsir Suretün Nur, K.
Tevhid, K. Şehadet. Müslim, K. Teybe Hadis 56, îbni Mace K. Nikah hadis 1970
Siretü İbni Hişam 31254, Tarihu-t-Taberi 21610 619
[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/362-363.
[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/363.
[16] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/363-364.
[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/364.
[18] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/364-365.
[19] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/365-367.
[20] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/367.
[21] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/367-368.
[22] Vesaya, Hadis no: 2766, Tıb
Hadis 5764, Hudud hadis 6857
[23] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/368-369.
[24] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim
Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/370-371.
[25] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/371-372.
[26] Ebu Davud, Nikah Hadis 2149
[27] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/372-376.
[28] Tirmizi fezailül cihad bab 20
hadis 1655, İbni Mace'nin K. ıtk hadis 2518, Nesainin K. Nikah babü
meunetillahı linnakıhı bölümünde
[29] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/376-377.
[30] Buharı K, Savm bab 10
[31] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/378-380.
[32] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/381-383.
[33] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/383.
[34] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/384-385.
[35] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/385-386.
[36] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/386-387.
[37] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/387-388.
[38] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/388-389.
[39] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/389.
[40]Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim
Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/390.
[41] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/391.
[42] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/391-392.
Bak. Nisa suresi 60-65
[43] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/392.
[44] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/392-393.
[45] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/394.
[46] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/394-395.
[47] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/395-396.
[48] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/396-397.
[49] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/397.
[50] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/397-398.
[51] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/398-399.
[52] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/399-400.
[53] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/400-401.
[54] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/401-402.
[55] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/402-403.