Peygamber efendimizin
Mekke'den, Medine'ye hicretinden onsekiz ay önce Mescidi Haramdan, Mescidi
Aksa'ya yaptığı o harika geziden bahseden ayetle başladığı için İsra suresi
adını almıştır.[1]
1- Kulunu
bir gece Mescidi Haramdan çevresini bereketli kıldığımız Mescidi Aksa'ya
ayetlerimizden bazılarını göstermek için götüren (Allah, her türlü
eksikliklerden) münezzehtir. Şüphesiz o işitendir, görendir.
İsra kelimesi sonu
"Ya" harfi olan "Sera" kelimesinden türetildiği kabul
edilirse "gece yürütmek" manasınadır. Eğer sonu 'vav'li olan
"Serv" kelimesinden türetildiği kabul edilirse 'yükseltmek' manasına
gelir.
Allah (c.c.) kulu ve
Rasulüne bazı ayetlerini göstermek ve Onu teselli etmek için bir gece Mescidi
Haram'dan, Mescidi Aksa'ya götürür. Bu bölümüne İsra denir. Mescidi Aksa'dan
yedi kat semaya ve daha ötelere götürülmesinede Miraç denir. İsra ayetle
sabittir. İnkar eden kafir olur.
Yirmi yedi sahabenin
ayrı ayrî rivayet ettiği İsra Mirac hadisinin özeti şöyle:
Bir gece Efendimiz
Mescidi Haramda iken Cebrail gelir, Efendimizin göğsünü yarar, kalbini çıkarır,
kalbi zemzemle yıkadıktan sonra, iman ve hikmetle doldurur, eski haline kor.
Bir Burak getirir, onunla Beytül Makdise götürür. Orada bütün peygamberlere
namaz kıldırır. Sonra göğe çıkarılır. Birinci kat semada Adem (a.s.)'la selam
ve merhabala-şır. İkinci kat semada Yahya ve İsa (a.s)larla selam ve
merhabalaşır.
Üçüncü kat semada
Yusuf (a.s.) Dördüncü kat semada İdris (a.s.). Beşinci kat semada Harun (a.s.).
Altıncı kat semada Musa (a.s.).
Yedinci kat semada
İbrahim (a.s.)'la karşılaşır, selamlaşır ve merhabalaşır.
Oradan Sidre-i
Müntehaya götürülür. Orada zahiri ve batini ırmaklar görür. Oradan Beyti
Ma'mura geçer ve daima ibadet eden melekleri görür. Elli vakit namaz farz
edilir. Hz. Musa ile istişare sonunda Rabbinin huzuruna yükselir ve isteği
üzerine Deş vakit namaza iner. En-Necm suresinde de değinilen bu İsra ve Miraç
olayı konusunda yirmiyedi sahabenin rivayeti olduğunu Celalettin Suyuti
"Kıtaf-ül-Ezhar-il-Mütenasira fi-1-Ahbar-il Mütevatira" isimli
eserinde İsra ve Miraç hadisinin Mütevatir hadislerden olduğunu haber verir.
isra ve Miraç olayını
rivayet eden hadis kitapları:[2]
Doldurulmuş bir akü
arabayı hareket ettiriyor. Aküye doldurulan enerjiyi biz görmüyoruz, ama
yaptığı iş nedeniyle inanıyoruz.
Binlerce ton suyun buhar
olup gökyüzüne yükseldiği , ülkelerden ülkelere rüzgar atıyla geçtiğini ve
takdir edilen yere yağdığını görüyoruz. İçine gaz doldurulan balonun havada
uçtuğunu, içi hava dolu varilin deniz üzerinde yüzdüğünü biliyoruz. Kalbi iman
ve hikmetle dolu Allah Rasulü Rabbinin istemesi üzerine yaptığı bu İsra ve
Miraç'm gerçekten meydana geldiğine yürekden inanıyoruz.
O Allah (c.c.) bize
bizden daha yakın iken kulunu ve Rasulünü taltif etmek için İsra ve Miracı
gerçekleştirmiştir.
Ayette
"Abdihi" kelimesiyle efendimizin bu İsra ve Miracı ruhu ve cesediyle
yaptığına işaret eder.
"Ruhuyla
çıkmıştır" diyenler olmuş ama ayetin işaret ettiği mana ruh ve bedenle
gittiğidir ve ulemamızın çoğunluğu bu görüşdedir. Ayette ifade edildiği gibi
Rabbinin ayetlerini görecektir. Bu görüşe gönül gözü ile başındaki gözde
katılırsa ikram tam olur. Rüyada tatlı yiyenle, uyanıkken yiyen aynı tadı almaz
ve rüyadakinin karnı doymaz.
Günümüzde batıya olan
imanı Kur'anın önüne geçen bir kısım müsteşrik tipi bilginlerimiz "rüyada
olmuştur" diyerek batının ayıplamasına karşı kendini savunma tarafına
gider ama İstanbul'da bir Özel lisede öğretmenlik yapan İtalyan papaza
öğrenciler sorarlar: "Muhammed göğe çıkmış, sen inanılmışın?"
denildiğinde, "Bizim gibi insanlar aya çıkıyor. Allah'ın rasulü daha
ötelere niçin çıkmasın?" diye cevap verir. Bizimkiler papazada
yaranamazlar. Hayatında hiç kuş görmemiş bir adama kuşu tarif etseniz ve havada
uçar deseniz, bizim bu Miracı inkar edenler gibi direnecektir. Mülk suresinde
"O kuşları havada tutan Rahmandır" diyor.
Ten topraktan
geldiğinden yer çekimine tabiidir. Can Allah'dan geldiğinden O'nun çekimine
tabiidir. Tenin etkisinden kurtulan can, buharlaşan su gibi, Rabbin koyduğu
mucize veya keramet kanunları içinde yüzer durur.[3]
2- Biz
Musa'ya kitabı verdik ve onu "Benden başka vekil edinmeyin" diye
İsrail oğullarına kılavuz kıldık.
Müşriklerin inkar
ettiği Hz. Ebu Bekir'in "O söylüyorsa doğrudur" diye tasdik ettiği
Miraç olayından sonra müşrikler peygamber efendimizle dalga geçmeye başlarlar.
Bu ayeti kerime müşriklere
Hz. Musa'yı, Onun kavmini ve kavminin başına gelenleri hatırlatır.
Hz. Musa yol gösteren
bir kılavuzdur. Ona uyanlar dünyada firavunun köleliğinden kurtuldu, ahirette
cehennemin alevlerinden kurtuldu. Siz de vekil olarak Allah'ı kabul ediniz.[4]
3- Nuh'la
beraber gemiye yüklediklerimizin çocukları! (Ey insanlık ailesi). Şüphesiz O
(Nuh) çok şükreden bir kuldu. (Sizde çok şükredin).
Ey İnsanlık ailesi! Ey
Nuh'un torunları. Tarih içindeki gelişinize bakınız. Allah(cc); sizi Hz.
Adem'le yere indirdi. Hz. Nuh'la gemiye bindirdi. Tarih boyunca sonunda hep
iman edenler kazandı, inkar edenler kaybetti.
Siz, şükredenlerin
neslindensiniz. Rabbinize şükrediniz.[5]
4- Kitapda
(Tevratta) İsrailoğullarına şu hükmü verdik: "Elbette siz yeryüzünde iki
defa bozgunculuk yapacaksınız ve büyük bir kabarışla kibirleneceksiniz.
Kur"an-ı Kerim'de gelecekten haber veren ayetler olduğu gibi Tevratta da
Beni İsrailin geleceğinden haberler veren ayetler vardı.
Allah (c.c.) en büyüktür.
Kibirlenenlerin belini kırar, saltanatlarına son verir. Beni İsrailde Rabbin
nimetleri içinde şükrederek yaşayacakları yerde nankörlük ederek,
şımaracaklannı, kabaracaklarım ve iki defa bozgunculuk yapacaklarını Tevrat'ta
bildirmiş.
Şu günlerde,
Yahudilerin ellerinde okumakta oldukları muharref Tevrat'ın İşaya bölümünde bu
olayı hatırlatan azgınlıklar ve cezalarından bahsedilmektedir.
Efendimiz ve ashabı
azıcık iken çok sayıdaki müşrikleri mağlup etmişlerdi. Mekke'nin fethinden
sonra Huneyn gazvesinde ise müslü-manlann sayısı kafirlerden çok olduğu için bu
Ashabı biraz kibire götürmüştü. Tevbe suresinin 25 nci ayetinde haber
verildiğine göre bir ara mağlup duruma düşmüşler, sonra Efendimizin sebat ve
gayreti Allah'ın yardımı ile tekrar galip geldiler.[6]
5- O iki'den
(iki bozgunculukdan)birincinin zamanı geldiğinde üzerinize güçlü kuvvetli bize
ait kullar gönderdik, onlar evlerinizin aralarına kadar girip araştırdılar,
va'dde gerçekleşmiş oldu.
Bu İki bozgunculukdan
birincisi geldiğinde , yani putlara tapıp, içkiler içip, zina edip, mallan
talan ettiklerinde, kan içip, faiz alıp, fakir ve mazlumları ezdiklerinde Allah
(c.c.) güçlü kuvvetli kullarını gönderip İsrailoğullarını cezalandırdığım haber
verirken bizide uyarıyor. Aynı suçları siz işlerseniz sizde cezalandırılırsınız
mesajı veriliyor. Bu birinci bozgunculuk hangisidir diye bir araştırma
yaparsanız kesin bir bilgi edinemezsiniz. Kur1 an ve sünnette açık bir ifade
yok. Tevrattan ve İncilden araştırmaya kalkarsanız İsrailoğullari tarihinin hep
bozgunculuktan geçtiğini görürsünüz ve hangisinin birinci, hangisinin ikinci
olduğunu ayırt edemezsiniz. Önemlide değil.
Önemli olan
bozgunculuk yapanların yok edilmesidir. Bakara suresinin 251 nci ayetinde
"Eğer Allah insanların bir kısmını, diğer kısmıyla savmasaydı yeryüzü
fesada uğrardı" buyurur.
Calutlar, Davutlar
eliyle, Karunlar, Harunlar eliyle yok edilmezse düzen bozulur. Bozgunculuk
çıkaran müslümanlar üzerine onlardan daha zalim birini niçin musallat ediyor?
En'am suresinin 129 ncu
ayetinde "İşte böylece yaptıkları sebebiyle zalimlerin bir kısmını
diğerinin üstüne musallat ederiz" buyurur. Talut'un nasihatma karşı
gelenler, Calut zaliminin kılına altında can verirler.
Musa (a.s.) ile hür
yaşamayı istemeyenler Firavunun zulmü altında köle olarak can verirler.
Rabbimiz; bozguncuları
cezalandırmak üzere gönderdiği orduların müsliiman olmadıklarını da
"Ibaden" kelimesinde ki "tenkir tenvini" ile ifade
etmiştir. Eğer onlar mümin ve salih insanlar olsa idiler " Ibadena"
kullarımızı gönderdik derdi.
En son olarak
Almanların ev ev dolaşarak yahudileri toplayıp üç milyon kadarını yaktıklarını,
yok ettiklerini dünya gördü.
Hala aklı başına gelmeyen
yalıudiler, Filistinde ve dünyanın her tarafında bozgunculuğuna devam ediyor.
Aklı eren Yahudiler bu bozgunculuğun kendilerine yeni bir bela getireceği
endişesini duyuyorlar.[7]
6- Sonra
size onları yenme imkanı verdik. Mallar ve oğullarla size yardım ettik. Sizi
savaşçılar olarak en çok kıldık.
7- Eğer
iyilik yaparsanız, kendinize iyilik yapmış olursunuz. Eğer kötülük yaparsanız,
kendinize (kötülük yapmış olursunuz). (O iki bozgunculuktan) sonuncusunun
zamanı geldiğinde (öyle kullarımızı göndeririz ki) yüzlerinizi kötülesinler,
ilk kez girdikleri gibi yine mescide (Kudüse) girsinler ve yendiklerini
mahvetsinler.
Hatiplerimiz cuma günü
hutbede Nahl suresinin 90 ncı ayetin okurlar: "Şüphesiz Allah, adaleti,
iyiliği, akrabaya vermeyi emreder. Fuhşsiyatı ve kötülüğü yasaklar. Öğüt
alasınız diye size öğüt verir" diye hatırlatırlar. Hz. Ömer "Adalet
mülkün temelidir" demiş. Adelet ve ihsan arasında hayat sürmeye çalışırsak
bu bizim çikarımızadır.
Eğer toplumlar
ekonomik, siyasi ve askeri gücüne dayanarak bozgunculuk yapmaya devam
ederlerse Allah onları bir başka toplumun eliyle helak eder. İsrailoğullannm
tarihi için Mevdudinin Tefhimü-1-Kur'anma bakınız.[8]
8- Umulurki
Rabbiniz size merhamet eder. Eğer siz (bozgunculuğa) dönerseniz, bizde
(cezalandırmaya) döneriz. Biz cehennemi kafirlere hisar (hapishane) yaptık.
Allah (c.c.) merhametinden
peygamberler ve kitaplar göndermiş. Doğru yolla eğri yolu bildirmiş. Eğri yolda
olanların bu dünyada da cezalandırıldığını, tarihi olaylardan ders almayıp
sapanların tekrar tekrar cezalandırıldığını haber verirken bizleride
uyarmaktadır ve Kur'an'a uymamız istenmektedir.[9]
9- Şüphesiz
bu Kur'an en doğru yola iletir ve salih aıiıel işleyen müminlere büyük bir
mükafat olduğunu müjdeler.
10- Ahirete
iman etmeyenlerede acıklı bir azab hazırladık. (Bunuda kafirlere müjdeler.)
Toplumun refahı,
saadeti ve huzuru üzerine kafa yoran, fikir üreten iyi niyetli veya kötü
niyetli herkes topluma bir yol teklif etmiş ve etmektedir.
Zaman içinde bu yolların
çıkmaz yol olduğu, denendikten sonra anlaşıldı. Ama gidenlerden geri gelmeyen
ve cehennemi boylayanlar oldu. Rabbimiz en değerli, en doğru ve en uzun süreli,
kıyamete kadar geçerli yolun Kur'an yolu olduğunu söyler. sBozgunculuk
yapmamak, belalardan sakınmak, cehennem hapishanesine düşmemek istiyorsak
dünyada devlete, ahirette cennete götüren Kur'an yolunda yürüyelim.[10]
11- İnsan
hayra dua eder gibi şerre de dua etmekte. İnsan pek aceleci oldu.
A'raf 70-77, Hud 32.
ayetlerde de haber verildiği gibi kafirler peygamberle alay ederek; "Eğer
doğru söylüyorsan haydi o vadettiğin azabı getir" diyerek acele azab
istiyorlardı.
Mekkeli kafirlerde
efendimizden istiyorlardı. Serde acele etmek doğru değil. Hayır mı, şer mi
olduğu açık olmayan konularda teenni ile yavaş hareket etmede hayır vardır.
Ancak Hz. Musa'nın dediği gibi Rabbin rızasını istemede acele etmeli.[11]
Yarın çok geç olabilir.[12]
12- Geceyle
gündüzü iki ayet yaptık. Gece ayetini mahvettik, gündüz ayetini gösterici
kıldık ki; Rabbinizden bir nimet arayasiniz, senelerin ve hesabın sayısını
bilesiniz. Biz herşeyi açık seçik anlattık.
Herşey Allah'ın var ve
bir olduğuna ayettir. Elimizin çizgisi, kader çizgimiz, ruhi zikzaklarımız,
kanımızın akışı, kalbimizin atışı Allah'ın var ve bir olduğuna ayettir.
Güneşin doğuşu,
gecenin gelişi, güneşle herşeyin görüldüğü, azıkların onda arandığı Allah'ın
bir ayetidir. Senelerimizi, aylarımızı, haftalarımızı, günlerimizi ve gün
içindeki zamanlarımızı teşbih etmek için bütün insanlığın takvimini gökyüzüne
asıveren, hergün takvim yapraklarını hiç unutmadan açıveren birinin olduğuna
ayettir geceyle gündüz.[13]
13- Her
insanın (amel) kuşunu kendi boynuna takdik. "Herkes kendi yaptığından
sorumludur.) Kıyamet günü onun için bir kitap çıkarırız ki; onu açılmış olarak
bulur.
Yahudiler kendilerine
yapılan katliam, sürgün, lalan, tahcir gibi kötülüklerin arkasında hep
Calut'u, Buhlunnasır'ı, Neron'u, Hitleri aradılar. Yaşadığımız bu dünyada
devletler ve fertler başlarına gelen her felaketin arkasında bir kişi veya
kuruluş ararlarda hiç kendilerine kabahat bulmazlar.
Uhud harbinde
Efendimizin harp taktiğini tam uygulamayan Ashabı kiram mağlup duruma düşünce
"Bu nereden başımıza geldi" dediler. Rabbim: "Deki: O
kendinizdendir" buyurdu.[14]
Rabbimiz: "Her insanın kuşunu kendi boynuna taktık" buyurur. Siz iman
çekirdeğini gönlünüze diker, ellerinizden, dillerinizden, gözlerinizden amel
çiçekleri açtırırsanız gayb alemindeki kader kuşunuz bülbül olur, kelebek olur
gelir ve size konar.
Yok eğer ak ve pak
gönlünüzü inkarla karartırsanız, ellerinizden, dillerinizden, gözlerinizden,
çarşılarınızdan hırsızlık, rüşvet, öldürme, köşe dönme, kandırma, yalan,
aldatma, fuhuş pislikleri Ebu Cehil karpuzu gibi ortalığı sararsa, kader
kuşunuz sinek olup gelir üstünüze konar. "İlim ma'ruma tabidir"
cümlesiyle Özetlenen kader, veya Mehmet Akifin:
"Şeraiti mevcud
olupda meydanda Zuhura gelmesidir hadisatın a'yanda"
diye ifade ettiği
kader; bizim kader kuşumuza veya talih kuşumuza kendimizi hazırlayıp, hayır
veya şerri kendimize kondurmamızdır.[15]
14-
"Oku kitabını. Bugün hesaptı olarak nefsin sana yeter."
Kıyamet gününde
önümüze açılan amel defterimize bakıp okumamız istenecek. Dünyada iken okuma
yazma bilmeyenler dahi amel defterini okuyacak. Yaptığı ve unuttuğu herşeyi
orada görecek utanacak, kendi kendini hesaba çekecek.[16]
15- Kim
doğru yolu bulursa, kendisi için bulmuş olur. Kimde sapıtırsa kendi zararına
sapıtmış olur. Yük taşıyan hiçbir kimse başkasının yükünü taşımaz. Biz bir
peygamber göndermedikçe (hiçbir kimseye) azab etmeyiz.
Onüçüncü ayetin
tefsirinde insanlar kendilerini iyiye, güzele layık hale getirirlerse talih
kuşu güzel bir şekilde konar, kişi kendini kötü bir şekilde geliştirirse talih
kuşu sinek gibi konar demiştik. Bu ayeti kerime de İslam yolunu seçen kendisine
fayda vermiş olur. İnkarı, ateistliği, gavurluğu seçende kendisine zarar vermiş
olur diyor.
"Hiçbir kimse
başkasının yükünü taşımaz" cümlesi hem dünyada, hem ahirette geçerli bir
kaidedir.
İslam hukukunda
babanın işlediği suçun cezasını çocuğu çekmez. Suç ve cezanın şahsiliği,
prensibi en güzel şekilde ifade etmiştir.
Ahirette herkes kendi
günahının cezasını çekecek.[17]
Hz. İsa ile peygamber
efendimiz arasında kalan döneme fetret zamanı denir. Bir de Hz. Muhammed
(s.a.v.) gönderildikten sonra dünyaya geldiği halde, insanlardan uzakta
islamın sesinin ulaşmadığı yerlerde yaşayanlara fetret ehli denir. Alusi'nin
ifadesine göre Hz. Muhammed'in peygamberliği bir topluma haber olarak ulaşmış
ama bu haberi ulaştıranlar Hz. Muhammed'i çok kötü bir şekilde deccal olarak
tanıtmışlar. İşte bu haberi duyanlar da İslamın sesini duymuş sayılmazlar.
Bu durumda olan,
peygamber sesi duymayan insanlar hakkında bu ayete dayanarak
"cennetliktir" diyen imamlarımızın yanında Hanefiler, Mu'tezililer
aklı başında olan, ergenlik çağına gelen her şahsın yaratıcıyı tanıması
gerekir. Eğer tanımazsa azab görür derler.
Bu ayet-i kerime,
peygamber gönderilmeyen toplumlara; Lut, Semud, Ad, Nuh kavminin başlarına
gelenler gibi dünyada iken azap edilmezler manasınadır. Veya akılla Allah'ı
tanımak mecburiyeti vardır. Peygamber göndermediğimiz insanlara; Ahkama (Namaz,
oruç gibi) uymamaları nedeniyle azap etmeyiz anlamınadır derler.
Akıllı adam için
herşey Allah'ın bir olduğuna delalet eder ve İbrahim (a.s.)'ın[18] akli
delil getirmesini örnek verirler.[19]
16- Biz bir
ülkeyi helak etmek istediğimizde şımarık zenginlerine (itaatı)emrederiz, orada
bozgunculuk çıkarırlar, oraya (azab) sözü hak olur, bizde orayı yerle bir
ederiz.
Bir insan tek başına
kendisi Allah'a karşı sorumlu olduğu gibi toplum olarakda bir vücudu
oluştururlar ve bir tek insan o toplum vücudunun bir parçası gibidir.
Vücudun bir parçası
ağrıyınca bütün vücud ağrı duyar. Ama beyin veya kalb bozulunca bütün vücud
bozulur.
Rabbimiz toplumların
bozulmasında ileri gelenlerin, şımarık zenginlerin etkisinin büyük olduğunu
haber verir.
Enfal suresinin yirmi
beşinci ayetinin tefsirinde açıkladığımız gibi sarhoş şoför, sarhoş pilot
yolcuları felakete götürdüğü gibi fasık, kafir yöneticilerde devlet gemisini
batırırlar ve içindekiler helak olurlar.
Ahmed b. Hanbel Müsned
4/192 de Efendimizden rivayet ettiği bir hadisde birlikde bütün bu toplum
içinden gücü yettiği halde engel olmayanlar ahirette azap görürler, ancak
engel olmaya gücü yetmediği halde toplumla beraber yok edilenler ahirette azap
görmezler buyurur. Allah(cc); A'raf suresinin 164. ayetinde toplumu üçe
ayırmış:
1- Zalimler.
2-
Mücahidler.
3- Neme
lazımcılar.
Zalimler toplumu
batırmaya çalışırken, mücahidler kurtarmaya çalışır. Neme lazımcılar ise
sessiz kalıp azabı hak ederler.[20]
17- Nuh'dan
sonra nice nesilleri helak ettik. Kullarının günahlarına Rabbinin haberdar ve
görücü olması yeter.
Lut kavmi, Ad kavmi, Semud
kavmi, firavun ve ona uyanlar zaman içinde isyanları sebebiyle helak oldular.
Çünkü Rabbimiz onlara peygamber gönderdi, karşı geldiler ve iki dünyalarını da
harap ettiler.
Bizim de bu dünyamızı
zillet içinde geçirmemizi engellemek ve ahi-rette cehennemde yanmamak için,
ülkesini batıran önderlere uymamamız gerekir.[21]
18- Kim bu
çabucak geçici (dünya)yi isterse biz ona dünyada dilediğimiz kadar
istediğimize çabucak veririz. Sonrada ona cehennemi (yatak) kılarız. Oraya
kınanmış ve kavrulmuş olarak yaslanır.
19- Kim iman
ederek ahireti ister ve ona yaraşır şekilde çalışırsa, işte onların çalışmaları
meşkur (makbul)dür.
20- Her
birine, onlarda'dünyayı isteyenlerede) bunla-rada (ahireti isteyenlerede)
Rabbiyin bağışından veririz. Rabbinin bağışı (hiç kimseden) engellenmiş
değildir."
Ahmed b. Hanbel Müsned
1/267 de Efendimizden rivayet ettiği bir hadisde ahirete inanmayanların halini
çölde kaybolan bir topluluğun kılavuz peşinden giderek bir bahçeye su havuzuna
varmalarına orada bir müddet kaldıktan sonra kılavuzun daha güzel ve sulak bir
bahçeye götürmek istediğinde topluluğu ikiye ayrılıp bir kısmının orada
kaldığını, diğerlerinin kılavuza uyduğunu haber verir.
İşte yalnız bu dünyayı
isteyen ve ahirete inanmayanlara Allah (c.c.) dilediği kadarını vereceğini,
ahirete inanan ve orayı isteyenlerede her iki dünyada vereceğini haber veriyor.
Biz dünyada yaptığımız
her işin ahirette bize sevap olarak verileceği inancı içinde çalışalım.[22]
21- Bak
nasıl onların bir kısmını bir kısmından üstün kıldık. Elbette ahiret dereceler
yönünden daha büyük ve üstünlük bakımından da daha büyüktür. Bu dünyada
insanlar arasındaki üstünlük iki yönde görülür:
1-Maddi
olarak fabrika, köşk, araba, uçak, tarla, bağ, bahçe, altın gibi şeylerde
üstünlük. Bu maddi sahada müminle, kafir yarış ederse Rabbimin takdiri oranında
birbirlerini geçebilirler.
2- Manevi
sahada üstünlük. İşte burada mümin daima kafirin önündedir. Mümin insan
izzeti, şerefi, namusu ile yaşar. Oğul, kız, torunlarıyla İslami bir hayat
yaşarken pisliğin her çeşidinden korunmuş olur.
Almanya, Fransa,
İngiltere, Amerika gibi ülkelerde maddi imkanların doruğuna çıkmış insanın
kendisinin uyuşturucuya tutulduğu, oğlunun eşcinsel, kızının lezbiyen ve
aidsli olduğu, en ünlü sanatçı ve siyasetçilerinin aids hastalığından öldüğü,
Nato gibi en üst seviyedeki bir askeri kuruluşun başına gelenin hirsızlıkdan
hüküm giydiği görülmekte. Ahiretteki üstünlükde yalnız iman ve amel etkili
olacaktır.[23]
22-
Allah ile beraber bir diğer ilah edinme, sonra
kınanmış ve kendi başına bırakılmış olarak oturakalırsın.
23- Rabbin
kendinden başkasına ibadet etmemenizi ve anne babaya iyiliği emretti. Eğer
onlardan biri veye her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa onlara
"öff" deme, onları azarlama, onlara güzel söz söyle.
24- Her ikisinede
rahmetten tevazu kanadını indir, (kucak aç) ve "EyRabbîm, bunlar beni
küçükken nasıl terbiye ettilerse sen de bunlara merhamet et" de.
Allah (c.c.) kendisine
ibadet yapma ile anne babaya iyiliği ard arda emretmiştir. Bakara 84 de Allah'a
ibadet, anne babaya ihsan emrediliyor. Nisa 36'da Allah'a ibadet emrediliyor,
şirk yasaklanıyor, anne babaya iyilik emrediliyor.
En'am 151 de Allah'a
ortak koşmak yasaklanıyor ve Anne babaya iyilik emrediliyor.[24]
Allah'a ve anne babaya teşekkür emrediliyor.
Onlara "Öff"
demek yasaklanıyor. Kaş çatmak, çalım satmak yasak. Onlar size çocukken şefkat
ve merhamet kanatlarını gerdikleri gibi şimdi bizlerde onlara şefkat ve
merhemet kanatlarım germemiz gerekir.
Ayet ibaresiyle
"öf" demeyi yasaklarken delaletiyle dövmeyi, azarlamayı yasaklıyor.
Anne-babaya iyilik
yapılması konusunda birçok ayet inmesine karşı çocuklarınıza iyilik yapın diye
doğrudan ayet yoktur. Ayetleri indiren Allah çocuk sevgisini anne-babanin
gönlüne bırakmıştır.
Hz. Adem'in
anne-babası yoktur ama eşi ve çocukları vardır. İnsanda eş ve çocuk sevgisi
daha fazla gelişmiştir.
Edebiyatta İstiare-i
temsiliye dediğimiz bir sanatla çocuğun anne ve babasına şefkat kanatlarını
germesi kuşun yavrularını soğuktan, sıcaktan, düşmandan korumak için kanatlan
altına almasına benzetilmiş.
Anne babaya hizmet
edilirken kuş tüyü kadar yumuşak olmaya dikkat edildiği gibi, hizmet etmenizin
ağırlığını hissettirmemeye, kuş tüyü gibi hafif olmaya da dikkat edelim.
Alın terini toprakla
yoğurup buğdaya dönüştüren, alın teriyle çeliğe su verip, karşılığını yiyecek
giyecek ve içeceğe dönüştüren babalarımız.
Ciğerinin kanını
bembeyaz süte dönüştürüp bir şelale gibi yavrusunun ağzına akıtan analarımız,
Allah ve O'nun rasulünden sonra sevilmeye en layık insanlardır.
Bir çiçeğin kendi
dalını sevmesi gibidir bu sevgi. Bir dalın çiçeğini beslemesi koruması gibidir
bu şefkat.
Baba, gül ağacının
kendi bünyesinde gülü gizlice taşıması gibi yıllarca taşıyor yavrusunu.
Sonra anne en değerli
incileri boynunda taşırken yavrusunu daha mahrem ve kalbinin en yakın yerinde
severek taşıyor. Gül renkli kanını yavrusunun damarlarına akıtıyor. Allah'ın
can verdiği yavrusuna dokuz ay kan veriyor.
Günümüzde bir kısım
kan simsarları ölmek üzere olan hastanın gözü önünde kan üzerine pazarlık
yaparlarken, bir kısım zalim diktatörler damarlarındaki kanı kara toprağa
akıtarak üretimi artırırlarken ana, karşılıksız olarak, severek yavrusuna kan
veriyor.
Yavrusu doğunca
yemiyor yediriyor. Baba ise kuşlar gibi kazancını akşam eve getirmek ve
yavrularının sevincini paylaşmak için çırpınıyor. Çocukken ayaklan ayaklarımız,
elleri ellerimiz, gözleri gözlerimiz, dişleri dişlerimiz oluyor.
Anne ve babanın dört
ayağı, dört eli, dört gözü ve altmış dört dişi bizim için çalışıyor. Onların
bizim için yanan yüreği üşüdüğümüz zaman sıcacık oluyor, yandığımız zaman ise
serinlik veriyor. Yananı serinleten, donanı ısıtan böyle bir ateş başka
hiçbiryer de icad edilmemiştir.
Kış gününde aynaya
üfleseniz kendinizi aynada göremezsiniz. Rabbimiz de; "Anne ve babanıza
üff bile demeyiniz" buyurur.[25]
Denizlerin
söndüremediği anne ve baba yüreğinin ateşini üff demekle söndürenler
kendisinin cehennemdeki ateşinin alevlenmesi için üfürmüş olurlar. Müşrik anne
ve babaya bile ihsanda bulunmayı tavsiye (emir) eden Rabbim;[26]
insanların gönül kapılarının İhsanla açılabileceğine işaret etmiştir.
"Ve bil valideyni
ihsanen" ile "gül gibi yüz" emrediliyor. "Ve kul lehüma
kavlen kerimen" ile de "bal gibi söz" emrediliyor.[27]
25-Rabbiniz
içierinizdekini daha iyi bilir. Eğer siz salih-Ier olursanız, şüphesiz o
kendine dönenleri bağışlayandır.
Salih bir insan
olmanın yolu Allah'ın emirlerini tutup, yasaklarından kaçınmak, Anne ve babaya
iyilik edip aile yuvasını kuş yuvasından dahasağlam, sıcak, yumuşak hale
getirmekten geçer.
Fertlerin iç dünyaları
güzel olursa aileler güzel olur. Aileler güzel olursa devlet güzel olur.
Devletler güzel olursa iki dünyada güzel olur.[28]
26-
Yakınlara hakkını ver. Fakirlere,
yolda kalmışada ver, saçıp
savurma.
27- Çünkü
saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleri olurlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok
nankördür.
Mutluluk yayıldıkça
çoğalır. Aile yuvasında yaşanan mutluluklar dalga dalga etrafa yazılmalıdır.
Yakın akrabalara sevgi, saygı ve yardımlarımız esirgenmemelidir. Fakirlere,
yolda kalmışlara yardım edilmeli. Allah'ın kulu ve Hz. Adem'in çocuğu diye
bakmalı ve iman ettiğimiz peygamberin çocuğu yolda bırakılmamalı.
Saçıp savuranlar yani
malvarlığını haram yollarda harcayanlar şeytanın kardeşi olurlar. Bu tür
insanlardan birine sormuşlar. Ençok duymak istediğin haber hangisidir? Bu
şeytanın kardeşi cevap vermiş. "Babamın öldürülüp, katilinin yakalanması.
Hem diyet alırım, hemde mirası yerim" demiş.[29]
28- Eğer
Rabbinden umduğun bir rahmeti isteyerek (elin dar olduğu için yardım edememek
sebebiyle) onlardan yüz çevirirsen onlara yumuşak söz söyle.
Gül gibi yüz, bal gibi
sözle, seven ve okşayan elle vermek kadar insanı mutlu kılan başka birşey çok
azdır. Bazen verecek bir şeyiniz olmayabilir. O zaman bal gibi sözle sadaka
verilmelidir.[30]
29- Elini
boynuna bağlanmış kılma (cimri olma), büsbütün de yayma (israf etme), yoksa
kınanmış ve pişman vaziyette oturakalırsın.
Nisa suresi (ayet 37)
ve Ali-i İmran (ayeti80)'de açıklandığı gibi cimri, zararı önce kendisine
verir. Yemez, yedirmez bir ömür boyu kazanma, koruma ve kaybetme endişesini
yaşar. Balı kavanozun dışından yalayarak yer. Peygamber efendimiz
"cimrilikten daha kötü hangi hastalık vardır?" der.
Akşam aydınlanmak için mum
yakan cimri muma bakarmış. Mumdan bir damla eriyip aktığında, cimrinin gözünden
iki damla akarmış,
Cimrinin hiç sevmediği
kelimeler: Zekat, sadaka, infak, davet, ziyafet kelimeleri imiş.
Küfe şehrinin en ünlü
cimrisi, Bağdat şehrinin en ünlü cimrisinin ölüm haberini duyunca taziyeye
gitmiş. Birde ne görsün ölen cimrinin evinde, bahçesinde yemekler yeniyor,
davullar çalınıyor. İşin aslını öğrenmek için cimrinin evine girer. Meğerse
cimrinin hanımı cömert bir adamla evlenmiş ve Bağdadin fakirlerini doyuruyor.
Bunun üzerine Kufe'lide cömert olmuş.[31]
30- Şüphesiz
Rabbin rızkı dilediğine genişletir, dilediğine daraltır. Çünkü O,kullarına
haberdardır ,(pniarı) çok iyi görür.
Cömertlik malı
eksiltmez.. Pimilik-cimrilikde malı eksiltmez. Malı çoğaltanda, eksiltende
Allah (c.c). dır.
Yasin suresinin 68.
ayetinde bildirildiği gibi bizim vücudumuzu dahi çoğaltan ve eksilten
Allah'dır. Her ne kadar bizim yediklerimiz vücudumuzda etkili oluyorsada
yediklerimizi yaratan Allah, yeme iştahımızı veren Allah'dır.
Eğer yalnız yeme ve
içme ile insan güçlü kuvvetli olsa idi sporun bütün alanlarında birinciliği
zengin çocukları alırdı.
Zenginlikde öyle.
zenginlik akılla olsa idi akıllılar zengin olur, akılsızlar fakir olurdu. Ama
bakıyorsunuz ki orta zekalı bir adam zengin olmuş, çok zeki bir adam onun
memuru veya işçisi durumunda. Cenin ana rahminde iken yediği, içtiği, ve
kaloriferinin kalitesi daha dünyada yapılmadı.
Çocuk dünyaya geldiği
andan itibaren annenin memelerinin musluğu görünmeyen bir el tarafında açılır
ve tadı, tazeliği, lezzeti, saflığı yeryüzünde bulunamayacak şekilde akmaya
başlar.
Hem de öylesine ayarlı
ki; bir günlük bebeğin ihtiyacı olan sütü, bir-günlükken veriyor. Bir aylık
çocuğun sütü bir günlük gibi değildir. Çünkü çocuğun gün ve aylardaki
ihtiyacına göre sütün katkı maddele-ride değişiyor.
Bir gün geliyor
çocukda dişler çıkıyor ve çocuk yemeye içmeye başlıyor, o zaman da annenin sütü
kesiliyor.
Eğer anne sütü yemeyle
veya içmeyle artsa idi, sütün musluğu insanların elinde olsa idi,
zenginlerimiz kafir kadınları işçi olarak alır, bol bol yedirir, çocuk sütü
üretir ve mama yerine bol para ile satarlardı.
Anne sütünü akıtan ve
kurutan Allah (c.c.) toprak ananında sütünü akıtır veya kurutur. Bize düşen
görevler:
Zekat vermek için zengin
olmaya çalışmak. Zengin olmak için ticaret, veraset, hediye, üretim veya
ziraat yaparken Allah'ın koyduğu helal ve haram sınırlarına dikkat etmek.[32]
31- Fakirlik
korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyiniz. On landa sizide biz rızıklandırjrız.
Onları öldürmek gerçek-den büyük günahdır.
Lokman suresinin en
son ayetinde "kişi yarın ne kazanacağını bilmez" buyuruyor. Hangi
sokakda kiminle karşılaşacağını, nereden çay içeceğini, kimden güzel bir söz
duyacağını, hangi dağ deniz veya çiçekden gelen havayı nerede soluyacağını,
kimleri görerek göz gıdasını alacağını bilmez.
Yarın hakkında kesin
bilgisi olmayan insan elli sene sonrasının insanının gelip kendi ekmeğine
ortak olup aç kalacağından endişe ederek çocuklar daha doğmadan öldürme
tarafına gitmektedir.
Hz. Adem'den bugüne
kadar gelen milyarlarca insan dünyanın ancak bir karışlık toprağından yiyecek
geçimini temin etmiştir.
Hud suresinin altıncı
ayetinde her canlının rızkının Allah'a ait olduğu bildirilmekte. Zariyat
suresinin 22. ayetinde de semada( gökyüzünde de rızkımızın olduğu
bildirilmekte.
Bundan yirmi beş sene
önce Karaman şehri; benim doğduğum Göçer köyünün mevsimlik elmasını yerdi.
Şehre yetmezdi. Hayvanlarla taşıdığımız elmalardan bir tanesini şehir
çocuklarına attığımızda kapışıve-rirlerdi.
Yirmi beş sene önce
materyalistin biri hesap yapıyor. Göçer köyünün elması yirmi bin nüfuslu şehre
yetmiyor. Bu şehir elli bin olunca ne yiyecekler?
Şimdi Karaman yetmiş
bine ulaştı ama yurt dışına elma ihraç ediyor. Allah'ın izniyle bir karışlık
toprak, daha nicelerini üretir ve doyurur.
Bu konuda; "İnsan
enerjisi ve israfı" isimli kitabımın 30,31,32, ve 33. sahifelerinde
şunları yazmıştım:[33]
Bülbül güzel bir
kuştur deyince kaç kilo et çıkar diye soranlar ve tabiatı karpuz kabuğu gibi
görenler, karpuz kabuğunun tükenivereceği endişesini çok yemelerinden dolayı
patlamak üzere olan midelerinde hissetmeye başlayınca başkalarının elindeki
kuru ekmeği de nasıl alır, yedi nesil sonra gelecek çocuklarımıza nasıl
bırakırız hesapları yapmaya başladılar.
Dünyadaki ekilen ve
ekilebilir alanların metre karesini, metre kareden elde edilecek yiyecek ve
giyecek maddelerinin miktarını, bunları tüketecek insan ve hayvanın sayısını,
arazinin artmayip insan ve hayvanın artacağını, birgün gelip bu arazilerin bu
insanlara yetmeyeceğini ve insanların toplu ölümlerle karşı karşıya kalacağını
bildiren ve bu ko-nudu endişe üreten merkezler, yeni birşey getirmiyorlar.
Bin dört yüz sene
öncesinden Rabbimiz, Kur'an-ı Keriminde, şeytanın bizi fakir düşmekle korkutup
cimriliği emrettiğini haber vermektedir.
Rabbimize ve onun
"mukiyt" ismine inanmayan nefsinin ve şeytanın vesvesesine inanan Han
fetzu isimli birisi, milattan önce beşyüz yıllarında, "bir babanın beş
çocuğu olsa, onlarında beşer çocuğu olsa, babanın malı yirmi beş kişiye
yetmeyecektir. Dünyada Öyle birşeydir" demiş ve bundan ikibin dörtyüz yıl
önce ta o zaman dünyanın şimdiki gelecek endişesini yaşamıştı.
Böyle söylerken
olayları görmemezlikten gelmek istediğimiz zannedilmesin. Dünyanın kaç ton
olduğunu ne kadarı ekilebilir, ne kadarının altın gümüş, fosfata, demir, kömür
olduğununda bilinmesini, bunların en ekonomik şekilde işlenmesini (bizde
isteriz. Bizim karşı olduğumuz nokta) bunların işlenmesi (anında) yeterli
miktarda olmadıklarına bakarak kıtlık endişesiyle insanların ve hayvanların
öldürülmesine kalkışılmasıdır.
Ekmek sayısınca insan
yetiştirmek değil, insan sayısında ekmek üretimine taraftarız. "Ekmeği
üretecek arazi sınırlı olduğu içinde insanı da sınırlı bir şekilde üretmek
isteyen ve bu gaye ile doğumları önlemek için ya önüne torba takan veya gelecek
olanları dünyaya çıkmadan önce haplarla kurşunlayanlar; cahiliyye döneminde kız
çocuklarını diri diri toprağa gömenlerden farklı olmaz ve onların da yolunda
olmuş olurlar, yine yeni birşey getirmiş olmuyorlar çünkü.
Efendimiz (s.a.v.)'e:
"Ya Rasulüllah! Şimdi biz kız çocuklarımızı Öldürmüyoruz. Ancak az yapıyoruz"
denildiğinde Efendimiz, "İşte o da gizli öldürmedir" buyurmuştur.
Rabbimiz Kur'an-ı
Kerimde; "fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, onları da, sizi
de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek büyük günahdır" buyurur.
Onları çocukları
doğmadan boğmak yerine, doğan çocukların bedenlerine ve akıllarına hareket
versinler. Rabbimiz; "Yeryüzünde kıpırdayıp hareket eden her canlının
rızkı Allah'a aittir" (Hud suresi 16) buyurmuştur.
Devletlere ve topluma
düşen yeryüzünün tabii kaynaklarının hesabını yapmadan, onları işlemeye
koyulmadan önce insanları ve onların maddi manevi, bedeni, akli ve ruhi
enerjilerini yaratılışlarına uygun bir şekilde harekete geçirmektir.
Harekete geçen her
beyin kendi çağının gıdasını, çağına uygun şekilde çözecektir. Eğer Edison'un
babası da çağında doğum kontrolüne riayet etseydi, Edison doğmazdı, elektrik
bulunmazdı veya gecikirdi.
Peki sen bu sorunu
nasıl çözersin? diyenler çıkabilir. Ben; çağımın ve gelecek çağların
sorunlarını çözecek, gözü ve gönlü açık, bedenen, ruhen gelişmiş nesiller
yetiştirmekle sorumluyum. diyorum.
Bir zamanlar
yeryüzündeki ağaçların hesabını yakıt olarak onların tüketiminin hesabını
yapanlar, "çok yakında dünyada tek ağaç kalmayacak" demişlerdi. Ancak
gören bir göz, kömürü buldu. Derken bu kahinler kömür rezervlerinin hesabını
yaparken de petrol keşfedildi.
Petrolünde
rezervlerinin hesabı yapıldı ve tükeneceği tarih de belirlenip, insanları
soğuk haberlerle üşütecekleri sırada, güneş enerjisi haberi gönülleri ısıttı.
Bundan ikiyüz sene öncesinin insanına "endişe etme, yarın su gibi bir
madde ısıya dönüştürülür" denilse aklınızdan şüphe ederdi.
Ayrıca dünyanın kaç
ton olduğunu ilim adamları haber veriyor. Onların hesabına göre bugüne kadar
topraktan çıkan yiyecek, giyecek ve diğer kullanılan maddelerin bütün
senelerdeki ton rakamları top-lansa, dünyadan fazla gelir. Öyle ise bunların
nereden gelip nasıl şekil değiştirip, nereye döndüğünü ve onu tekrar nasıl
kullanabileceğimiz hesap edelim.
"Ekmek sayısına
göre adam değil, adam sayısına göre ekmek üretelim."[34]
32- Zinaya
yaklaşmayınız. Çünkü o bir fuhuş dur ve kötü bir yoldur.
Zinaya yaklaşmayın
diyor da, "zina etmeyin" demiyor. Furkan suresinin 68. ayetinde
müminleri överken; "Onlar haksız yere adam öldürmezler ve zina
etmezler" buyuruyor. Ne güzel terbiye metodu!
"Zinaya
yaklaşmayın" yasağı, göz zinasını, el zinasını, dil zinasını, insanları
zinaya teşvik eden kitap, dergi, film, bilgisayarlar yoluyla fuhuş
internetlerine bağlanma gibi her türlü yol kapatılır. Geniş bilgi için Nur
suresi 2. ayete bakınız.[35]
33- Haksız
yere Allah'ın haram kıldığı canı öldürmeyin. Kim haksız yere öldürürse, onun
velisine yetki vermişizdir. Oda öldürmede aşırı gitmesin (kan davası haline
getirip, katilin yakınlarını öldürmeye kalkmasın). Çünkü o (veli şeriat tarafandan)
yardım edilmiştir. Başta kendi canınız olmak üzere hiçbir canı haksız yere
öldürmeyiniz.!
Tarihi harabelerde
bulunan, antika kabul edilen asarı atikayı bulanlar onu kırmazlar. İpek gibi
yumuşak fırçalarla temizlerler ve yüksek fiyatlarla satarlar. Bu tür antika
eserler değerini yapımcısından ve yapıldığı dönemden alır.
İnsan ise bütün
zamanları, mekanları ve insanları yaratan Allah'ın eseridir. Ona daha fazla
önem vermeli.
Bu insan neslinin
korunması için insan nesline yönelik saldırılara karşı cezalar belirlenmiştir.
Bakara suresinin 178-179. ayetlerinde kısas emredilmiştir.
Peygamber efendimiz
"şu üç şeyden biri olmadıkça müslümanın kanının akıtılması helâl olmaz:
1- Zina eden
evli veya dul kişi
2- Kasden
adam öldüren
3- Dinini
terk edip cemaatten ayrılan (dinden dönen)" buyurmuş.
Bütün dinlerin
koruduğu cana kıyan, nesil bozan, dini bozanlar cezalandırılıyorlar.
"Efendim cana kıymak
yirminci asırda çağımıza yakışmaz" diyenler şunu iyi bilsinler, kısası
emreden Allah'dır. Çağlanda, insanlarıda yaratan O'dur.
Bin tane kuzunun
çayırda rahatça otlaması için bir tane kurt öldürülür.
Bu Kur'an'a harp ilan
edenler binlerce insanı öldürenleri, öldürmeyelim diyenler insanlar arasında
ayırım yapanlardır, o binlerce cana acı-mayanlardır. Ve bundan sonrada
kıyılacak canları insan yerine koymayanlardır. Bir kurt için bin koyun feda
olsun diyen insan kurtlardır.[36]
34- Yetim
ergenlik çağına gelinceye kadar, yetimin malına en iyi şekilde yaklaşın. Sözü
yerine getirin. Çünkü sözden sorumluluk vardır.
Nisa suresinin onuncu
ayetinde; "haksız yere yetim malını yiyenlerin kendi karınlarına ateş
yemiş olduklarını" haber verir. Allah(cc). Al-i İmran suresinin 180.
ayetinde haram yollarla kazanılan malların, hakkı verilmeyen malların, kıyamet
gününde ateş olup kişinin boynuna dolanacağını haber verir.
Günümüzde bir insan
kendini yakmak için meydan yerine odun toplasa veya üzerine benzin dökse hemen
müdahale ederiz. Engel oluruz, hastahaneye götürür tedavi ederiz.
İşte bu haram yiyen,
köşe dönen, çıkar sağlayan, görevini kötüye kullanan, devleti soyan, yetimin
hakkını yiyen haramilerde kendi ateşini toplamaktadır. Onları başıboş
bırakmayalım, İslam şifahanesinde tedavi edelim.
Yetimin malından en
iyi şekilde yararlanılabileceğini haber veriyor. En iyiyi belirlemek Allah'a
aittir ve Nisa suresinin altıncı ayetinde bunu açıklamıştır.
Yetimin velisi veya vasisi,
yetimin malını yetim adına yönetir. Veli veya vasi zenginse, yetimin malından
yememesi tavsiye edilir. Eğer veli veya vasi faicir ise israfa kaçmadan yetimin
malından yer ve yetim ergenlik çağına gelince şahitler huzurunda yetime malını
iade eder.[37]
35-
Ölçtüğünüz zaman tam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı ve
sonuç itibariyle daha güzeldir.
Altın tartarken,
buğday tartarken, elma tartarken terazinize dikkat edeceksiniz ve doğru
tartacaksınız.
Terazi, ölçü ve tartı
yalnız bu yenip içilenlerde olmaz. Gönül terazinizde doğru tartmalı. Sazın
tellerinin ölçülü sesler vermesi için akordu yapıldığı gibi gönül tellerime
akord edilmeli.
"İki kere düşün
bir kere konuş" sözünde dilin dahi adalet terazisiyle ölçülüp tartıldıktan
sonra konuşulması gerektiğine işaret vardır.
Allah(cc); er Rahman
suresinin 5-9. ayetlerinde; "güneşin ve ayın hesapla olduğunu,
gökyüzününde bir ölçü içinde bulunduğunu ve ölçü ve tartılarda haddi aşmamamız
gerektiğini vurgular "
Allah'ın adalet
terazisi olanKur'anı bırakıp kendi akıl terazisiyle tartan herkes haddi aşar.
Belediyenin damgalı terazisini bırakıp kendi yaptırdığı terazi ve kilolarla
tartan gibi olur.
Devlet kendisi
Allah'ın adalet terazisiyle ölçüp biçtiği gibi çarşılarda denetleyerek alıcı ve
satıcıların tartılarımda kontrol edecek.
Bu gerçekleşirse dünyaları
güzel olur, ahiretleri cennet olur.[38]
36- Hakkında
bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül bunların hepsi
ondan, (yaptığından) sorumludur. Kulak, göz ve gönül, insanın en değerli org
ani andırlar. Ana rahminden dünyaya geldiğinde bu organlarımız tertemiz olarak
gelir. Ergenlik çağından sonra her duyuş, her bakış ve düşünüş bizden birşeyler
götürür veya getirir.
Şair:
"Gözümün
baktığına
Gönlümün aktığına
Kulağımın çaktığına
Estağfirullah
tövbe" demiş.
Gözümüz haramın peşine
düşmesin. Kulağımız yalana, gıybete, iftiraya iltifat etmesin. Gönlümüz
kayalar gibi katılaşmasın Rabbin rahmet ayetleriyle yumşatılsın. Gönlümüz
batıl şeylere yaklaşarak küf tutmasın, zikrullah ile Kur'anla cilalansın.
Gönlümüzde hazan
yaprakları dökülmesin. Kur'an gönlümüzün baharı olsun. Kur'an-ı Kerimde
"Ülaike" kelimesi ikiyüzdört defa geçmektedir. Hepsinde insanları
işaret etmektedir. Yalnız bu ayeti kerimede kulak, göz ve gönüle işaret etmek
için "Ülaike" kullanılmak suretiyle bunlarında akıllıca
kullanılmasına işaret edilmiştir. Her organın ayrı ayrı hesaba çekileceği
bildirilmektedir.[39]
37-
Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen ne yeri yarabilirsin, nede boyca
dağlara yetişebilirsin.
38- Bütün
bunlar Rabbin katında kötü olan ve sevilmeyen şeylerdir.
Efendimiz Mekke'yi
fethettiğinde ilk yaptığı iş banyo yaptıktan sonra dört rekatlı fetih namazı
kılmak olmuştur. Mekke'yi fethettik diye şımarmak, sokaklarda gösteriş yapma
yerine alnı secdeye koyup yüce Allah'ı teşbih etmek vardır.
Sa'd b. Ebi Vakkas
İran'ı fethettiğinde ipek halılara, altınlara, kadınlara bakmadan alnını
secdeye koyup şükretmiştir.
Gören gözü, gülen yüzü
yaratan Allah'dır. İnsan neyine bakarak kibirlensin ki. Düşünen aklı, seven
veya döven eli, bazen bal akıtan, bazen zehir akıtan dili yaratan Allah'dır.
İnsan bunlardan birine
güvenerek kibirlenmeye kalkarsa akılsızlığını ilan etmiş olur.
İdris'ler de öldü İblisler
de. Harun'lar da öldü, Karun'lar da. Ölümlü insanın altmış yetmiş senelik
ömründe açan başarı çiçekleriyle büyük-lenmemelidir. Açan her çiçek soluyor
doğan her çocuk ölüyor.
Kibirli insanı
Allah'da sevmez, kul da sevmez.[40]
39- Bunlar
sana Rabbinin vahyettiği hikmettendir. Allah'la beraber ilah edinme. Yoksa
kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın.
40- Rabbiniz
size oğulları seçtide meleklerden kız (çocuk) larmı edindi? Şüphesiz siz büyük
bir söz söylüyorsunuz.
Bu surenin 22.
ayetinde; "Allah ile beraber bir diğer ilah edinme" yasağıyla
başlayan ve kıyamete kadar her millet, toplum ve fert için geçerli olan emir ve
yasaklan açıkladıktan sonra bu ayette insanlık yeniden uyarılıyor. Allah'dan
başka ilah edinme deniyor.
Bu uyanlar Rab'den gelen
hikmetlerdir. Eşyayı olduğu gibi tanımak ve onlara Allah'ın koyduğu tabii ve
Kur'ani kanunlarla yaklaşmak hikmetin ta kendisidir.
Müşriklerin çoğunluğu
kız çocuğunu sevmezdi. Nahl suresinin 58, ayetinde açıklandığına göre kız
çocuğu olduğunu duyan insanların yüzü kararır ve öfkelenirlermiş. Aynı
müşrikler melekleri Allah'ın kızları olarak tanırlar ve Allah'a iftiraya
yönelirlermiş.
Herşeyi o yarattığına
göre ayrıca Hz. İsa'yı oğulu kabul etmek, melekleri kızı kabul etmek küfürdür.[41]
41- Biz,
Öğüt alsınlar diye bu Kur'an da türlü şekillerle anlattık. Ancak onların
ürkekliğini artırıyor.
Rabbimiz rahmetinden
bizleri uyarmak için Kur'an-ı Kerim'inde emirler veriyor, yasaklar koyuyor,
emre uymayanların, yasakları çiğneyenlerin, Allah'a ortak koşanların kötü
sonuçlarını örnek vererek çeşitli şekillerde açıklıyor. Ama nasibsizler bu
örnekleri duydukları halde Hak'dan ürküp kaçıyorlar. Aslandan ürkerek kaçıp,
yine aslanın kucağına düşen eşekler gibi oluyorlar ve bu dünyada da Hak'dan
kaçanlar yine onun huzurunda toplanacaklar.[42]
42- Deki:
"Eğer onların dediği gibi O 'n un la beraber ilahlar olsaydı o zaman
elbette arş'in sahibine bir yol ararlardı.
43- O,
onların dediklerinden münezzehdir, yücedir, büyükdür.
Kendini ilah yerine
koyan, "Allah yaratır ama ben yönetirim" diyen firavunvari insanlar
arşa çıkmamışlar. Hz. İsa'ya ilahlık vermeye kalkanlar doğdukları gibi
ölmüşler, hastalanmışlar, acıkmışlar, bir tek ekmeğe ağızları sulanmış.
Kainatın düzenli
işleyişi, ilahlık iddiasında olanların Ölüşü Allah'ın yaratma ve yönetmede
ortağının olmadığını gösterir. Biz onların söylediklerini sübhanellah diyerek
günde beş vakit namazın ardında 165 defa reddederiz.[43]
44- Yedi
gök'le yer ve bunlardakiler O'nu teşbih ederler. O'nu hamd ile teşbih etmeyen
hiçbir şey yoktur. Ancak siz onların teşbihini anlayamazsınız. Şüphesiz O,
Halimdir, (yumuşak davranır) bağışlayıcıdır.
Yaratılan herşeyin
Allah'ı teşbih ettiğine inanmak eşyanın kendine has dili olduğunu kabul
etmektir. Günümüzde (çiçeklerin dili) diye yapılan bilimsel araştırmalar
eşyanında kendine göre anlayışı ve ifade tarzı olduğunu ortaya koyarken ayetin
anlaşılmasına yardım ediyorlar.
Yunus Emre ise şöyle
ifade etmiş;
Dağlar ile taşlar ile
Çağırayım mevlam seni.
Seherdeki kuşlar ile
Çağırayım mevlam seni.[44]
45- Sen
Kur'an okuduğun zaman seninle ahirete iman etmeyenler arasına gizli bir perde
çekeriz.
46- Onu (kur
'anı) iyice anlamalarını engellemek için kalbilerine perde çeker kulaklarına
ağırlık kılarız. Kur'anda birtek Rabbini andığın zaman ürkerek arkalarına dönüp
giderler.
En güzel Allah kelamına bu
kafirler niçin kulak vermezler, niçin iman etmezler, neden kulaklarını
kaparlar, diye kendimize sorarız. İşte bu ve bunu açıklayan ayetler nedenini ve
niçinini haber verir.
Bir insanı dikkatle
dinlerken öbürünü dinleyemezsiniz. Halbuki kulağınız açık olduğu halde
söyleneni anlayamazsınız. İşte kafirlerde kulaklarını kendileri gibi bir
insanın sözüne çevirdiklerinden kulaklarına görünmez perde çekilmiş olur. Bunu
kafirlerin dilinden Fussilet suresinin beşinci ayetinde kafirlere Allah'ı
zikrettiğinizde kalbleri tiksinir ama tapındıkları adamın adı anıldığında
sevindiklerini haber verir. Eh ne yapalım gübreyi s,even böcekler olduğu gibi,
çiçeği seven böceklerde vardır.
Kafirleri önce
bulundukları pislikden uzaklaştırmalı. "Lailahe" ile temizleyip,
"İllallah" ile güzelleştirip süslemeli.[45]
47- Onlar
seni dinlediklerinde neyi dinlediklerini, zalimler fısıltı halinde
konuşurlarken "siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz"
dediklerini biz daha iyi biliriz.
48- Bak
(sihirbaz, deli, vs. demekle) seni kimlere benzettiler de yoldan saptılar.
Artık yol bulmaya güçleri yetmez.
Pislikde debelenenler
bulundukları yerin kötülüğünü kapatmak için güzelliklere çirkef atmak
istemişler. Efendimize deli demişler, sinirlenmiş demişler. Ama tutmamış.
Günümüzde de o yolun
yolcularına Radikal dinci, fundamantalist kelimeleriyle hakaret edip etkisiz
hale getirmek istiyorlar, ama ataları Efendimizi güçlendirdiği gibi, bunlarda
müslümanlari güçlendiriyorlar.[46]
49- Dediler
ki: "Biz kemik ve ufahp toprak olduktan sonra yeniden yaratılıp
diriltilecek miyiz?"
50-
Deki: "İster taş
olun, ister demir
olun (yinede
diriltileceksiniz)."
51- Yahut
gönülünüz de büyük olan bir yaratık olun (yinede diriltileceksiniz) "O
halde bizi kim iade edecek" diyecekler. Deki: "Sizi ilk defa yaratan
(diriltecek)." Bunun üzerine sana başlarını sallayacaklar ve "Ne
zaman?" diyecekler. Deki: "Umulur ki o yakındır."
52- O gün
sizi çağıracak ve siz onun hamdi ile cevap vereceksiniz. Ve siz çok az kaldığınızı
zannedeceksiniz.
Eski ateistlerden biri
yani eski gavurlardan biri bana: "Bir insan denize düşse, onu balina
yutsa, balinayı balıkçılar tutup bin parçaya bölse, bu balinayı yiyenlerin biri
denizde ölse, öbürü karada ölse, toprak olsa, biri yansa duman olsa, bu denize
ilk düşeni Allah nasıl toplayacak?" diye sormuştu.
Bende ona Yasin
suresinin son ayetlerini anlatmış ve kendisini hiç yokdan bu hale getirenin
tekrar toplayacağını söylemiştim. Kendisinin toplanmasını görmeyenler,
düşünmeyenler bu sözleri söylüyorlar. Ana rahmine düşerken ki küçüklüğünü
düşünse sonra dünyanın her tarafından gelen hava, su ve gıdalarla nasıl
büyüdüğünü bir düşünse Allah'ın insanları nasıl toplayacağına inanır.
Ölümlü insan bile
dünyanın bir ucundan verdiği ses, renk ve görüntüyü öbür ucundan alıcı aletle
topluyor. Allah'ın yarattığı doğumlu ve ölümlü insan bunu yaparsa Allah niçin
yapamasın? dediğimde "Yapar hocam" demişti.
Kafirin mantığında,
inkarında ve söylediklerinde her asırda hiçbir değişiklik yok. Ben bu konuyu
"Küfür cephesinde yeni bir şey yok" isimli eserimde örnekleriyle
açıkladım.[47]
53-
Kullarıma söyle: (müşriklere) en güzel şeyi söylesinler. Çünkü şeytan
aralarını dürterek birbirine düşürür. Çünkü şeytan insana apaçık düşmandır.
Mü'minler her sözü
duyarlar en güzeline uyarlar.[48]
Mü'minler en güzel sözü söylerler. Mü'minler en güzel sözünde Allah kelamı
olduğunu bilirler.[49]
Mü'minler mücadele
ederken en güzel şeyle mücadele ederler.[50]
En güzel söz Allah
kelamı olması nedeniyle biz insanlara Alîah kelamını anlatmalıyız. "Bana
göre" derseniz karşınızdakininde "bana göre" deme hakkının
olduğunu biliniz ve ses çıkarmayınız.
Akıl akıldan üstün
olduğuna göre bir kafir sizden daha güzel şeyler düşünebilir. Ama siz Allah'ın
kelamını insanlara sunarsanız bilinki o söz en doğru olanıdır. En güzel
olanıdır. Karşınızdaki o anda kabul etmese bile en doğru sözü onun aklına
nakşetmiş oldunuz.
Ancak siz kendi
görüşlerinizle karşınızdakini o anda ikna etseniz bile sizin gölüsünüz, sizin
gibi ölümlüdür. Gözünüz gibi ileriyi görmede kusurludur. Onun için her konuda
Allah'ın muradını, emrini, yasağını ve tavsiyesini bilip insanlara aktarmamız
emrediliyor.
Şeytan sizi kendi
fikirlerinizi süsler, cazip hale getirir ve sizi konuşturur. Allah kelamı ile
sizin aranıza girer. Siz Allah kelamı anlatsanız, sizinle anlattığınız insan
arasına girer ve konuşmayı çekişmeye döndürmek ister. Siz şeytana fırsat
vermeyin.[51]
54- Rabbiniz
sîzi daha iyi bilir. Dilerse size rahmet eder, dilerse size azap eder. Biz seni
onlar üzerine vekil göndermedik.
55- Göklerde
ve yerde olanları Rabbin daha iyi bilir. Peygamberlerin bazısını, bazısına
üstün kıldık. Davud'a Zebur'u verdik.
Cennet Allah'ın
tekelindedir. İnsanların tekelinde deildir. Amelimize güvenmeyeceğiz, Allah'a
güveneceğiz. Allah'ın rızasını kazanmak için amellerimizi güzelleştireceğiz.
Allah (c.c.)
peygamberler arasında da birbirine üstün olanların varlığını haber verdikten
sonra Davud (a.s.)'a Zebur'u verdiğini haber ver-mekle bir insanın sahip olduğu
en değerli şeyin Allah kelamı olduğuna dikkatimizi çekiyor. Davud (a.s.)'a
devlet verdik demiyorda Zebur'u verdik diyor. Kitap devlet kurar ama devlet
kitap yazamaz.[52]
56- Deki:
"Onun dışında (Hanlığını) iddia ettiklerinizi çağırın. Sizden zararı
kaldırmaya ve değiştirmeye güçleri yetmez.
57- O
yalvardıkları (putlar) da hangisi daha yakın diye Rablerine vesile ararlar.
Rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. Şüphesiz Rabbiyin azabı korkunçdur.
Kendisi muhtaç olan,
başı ağrıyan, ihtiyarlayan ve ölen insanların sözlerini Allah kelamının önüne
geçirerek onları il ahi astıranlar bilsinlerki o tapındıkları ilahlarda şimdi
Rabbin rahmetini isteyip Rabbin azabı karşısındadir tir titriyorlar.
Rabbimiz bizi uyanyoor
ve Rabbimiz Allah'dan başka ilah kabul etmememizi istiyor.[53]
58- Hiçbir
ülke yoktur ki biz onu kıyamet gününden önce helak etmeyelim veya şiddetli bir
şekilde azap etmeyelim. İşte bu kitapda (levhi mahfuzda) yazılıdır.
Dünyaya kazık çakmak,
ebediyen kalmak isteyenler bilsinki kıyamet anında dağlar yün ipliği gibi
atılacak, kimse kalmayacak. Bu kafirler için ayrı bir azap olacak.[54]
59- Bizi
mucizeler göndermeliden ancak evvelkilerin yalanlaması engellemiştir. Semud'a
açık bir şekilde dişi deveyi verdik de onlar (Semud'un kavmi) o deveye
(boğazlayarak) zulmettiler. Biz mucizeleri korkutmak için göndeririz.
Mekkeli müşrikler
efendimizden Safa tepesinin altın'a dönüşmesini, Mekke dağlarının kaldırılarak
ziraata elverişli hale gelmesini isterler. Allah (c.c.) Rasulüne "eğer
dilersen onlara istediklerini veririm. Ancak yinede küfrederlerse daha öncekiler
helak edildiği gibi helak olurlar. Eğer dilersen onlara teenni ile muamele
ederiz. Umulurki onlardan hayırlı çocuklar çıkarırız" buyurur. Efendimiz
de "onlara teenni isterim" der ve bu ayet nazil olur.[55]
Bu ayeti delil
getirerek "Peygamberlerin mu'cizeleri yoktur" diyenler
Peygamberlerin Kur'anda bildirilen yüzlerce mucizesini inkar edenlerdir.
Kur'an-ı Kerimde; Hz.
İsa'nın ölüleri dirilttiği, hastalan iyi ettiği, çamurdan kuş yapıp uçurttuğu
bütün bunları Allah'ın izniyle yaptığı[56]
bildirilir. Yine (Maide suresi!44. ayetinde) Allah(cc); havarilerin;
"gökden sofra insin" isteklerini kabul etmeyip, "Eğer iner de
ondan sonra da kafir olursanız, alemde kimseye yapmadığım azabı yaparım"
buyurur.
Bu surenin 101,
ayetinde Musa (a.s.)'a dokuz mucize verildiği haber veriliyor. Ve bu mucizeler
diğer surelerde ayrı ayrı açıklanıyor.[57]
Salih (a.s.)'a devenin
verilişide bir mucizedir. Mucizeler ikna etmek için değildir. Aklı olanları
ikna için kitap yeter. Mu'cizeler kafirleri korkutmak içindir.[58]
60- Hani biz
sana: "Şüphesiz Rabbin insanları kuşattı" demiştik. Sana
gösterdiğimiz rüyayı insanlar için bir fitne (imtihan) kıldık. Kur'anda
Ia'netlenen ağacıda (imtihan kıldık.) Biz onları korkutuyoruz. Fakat bu onların
azgınlıklarını artırıyor.
Buruc suresinin 20.
ayetinde; "Allah onları arkalarından kuşatmıştır" buyurarak Rasulüne
kafirlere karşı galip geleceği müjdesini verir. Burada bu müjde hatırlatılır.
Efendimizin mi'rac
gecesi gördükleri kafirler için ve kalbi kaygan kişiler için bir imtihan
olmuştur. Kafirler Mi'rac gecesi meydana gelen Esra'yı inkar etmekle, kalbi
kayganlar tekrar küfre dönmekle imtihanı
kaybetmişler.
"Kur'anda
Ia'netlenen ağaç" dan kasıt Duhan suresinin 43-44. ayetlerinde bildirilen
zakkum ağacıdır.
Sebe suresinin 62-67.
ayetlerinde, cehennemin dibinden çıkan bu ağacın bir imtihan olduğu bildirilir.
Nasıl imtihan olur?
Zakkum ağacı
cehennemdeki günahkarların yiyeceğidir ve cehennemin dibinden çıkar, haberine
kafirler "Ateş yanan yerden ağaç bitmez ki" diyerek inkar etmişler
ve imtihanı kaybetmişler.
Bizler suyun içindeki
ateşi görenlerdeniz. Çakmak taşinın içinde binlerce ormanı yakacak ateşi
biliriz. Yasin suresinin son ayetleri de; yemyeşil ağaçda ateşi yaratan Allah'ı
bize tanıtmaktadır.
Dikkat edilsin: Bu
ayetlerdeki Zakkum ağacı ile tabiatı süsleyen güzel çiçekli zakkum ağacı
arasında bir alaka yoktur.[59]
61-
Meleklere: "Adem'e secde ediniz" dediğimizde iblis hariç hepsi secde
ettiler. (İblis): "Ben, çamur olarak yarattığın kişiye secde eder
miyim?" dedi.
62- (İblis)
dedi ki: "Şu bana üstün kıldığın (Adem'i) gördün mü.? Eğer beni kıyamet
gününe kadar geciktirirsen onun neslinin pek azı hariç hepsini çenelerinden
tutup sürükleyeceğim."
63- (Allah)
: "Git. Onlardan kim sana uyarsa bol bir ceza alarak cehennem sizin
cezanızdir" dedi.
Şeytan bir mantık
oyunuyla yoldan çıkmış ve kafir olmuştur. Şeytan kendisinin ateşten
yaratıldığını, Adem'in toprakdan yaratıldığını ileri sürerek secde etmekden
kaçınmış ve kafir olmuştur.[60]
Toprakdan yaratılanda
keramet olamayacağını ileri sürmüş ve kendi kerametini kaybetmiştir.
Üstünlüğü en üstün
olan verir. Makam, mevki, rütbe gibi özellikleri bir üst makam verir. İnsanı
mükerrem kılan Kerim olan Allah'dır.
İnsanoğlu Kerim olan
Allah'a değilde ateşten yaratılan şeytana uyarsa cehennem ateşine girer.[61]
64-
"Onlardan gücünün yettiği kişileri sesinle yerlerinden oynat, atlı ve
yaya (asker) lerini onların üzerine yaygarayı bas, mallarda ve evladda onlara
ortak ol. Ve onlara (boş) vaadler yap. Şeytan onlara ancak aldanmayı va'deder.
Şeytan ve insandan
olan şeytanlar atlarıyla, arabalarıyla, uçaklarıyla, gemileriyle, uydularıyla
her türlü askeri ve ekonomik güçleriyle müslümanlar üzerine gelmek ve onlara
yular takarak çenelerinden çekmek isterler.
Mallarını Allah'a baş
kaldıran putların zulüm kanunlarını korumak için harcatarak mallarına ortak
olurlar. Çocuklarını dinsiz, ateist, gavur yetiştirerek çocuklarına ortak
olurlar.Ancak.[62]
65- Benim
kullarım (a gelince) senin onlar üzerinde otoriten yoktur. Vekil olarak Rabbin
yeter.
Gerçekten Allah'a kul
olmuş insanlar üzerinde şeytanın hiçbir sözü geçmez. Çünkü o Allah kulu, Allah
için görür, Allah için yürür, Allah için duyar, Allah için sever, Allah için
harbeder, Allah için yer, Allah için uyur, Allah için sevinir, Allah için
üzülür.
Şeytana giriş kapısı
bırakmaz. Ezanla şeytanı kovar, oruçla şeytanın giriş kapılarını daraltır ve
kapatır.
Dayandığı ve güvendiği
Allah olduğundan, şeytanıda Allah yarattığından şeytandan korkmaz. Onun
şerrinden Allah'a sığınır ve Euzü billahi mineşşeytanir-Racim'i çok söyler.[63]
66- Rabbiniz
O'dur ki fazlı (keremi) inde (rızik) arayasiniz diye sizin için denizde gemiyi
yüzdürür. Şüphesiz O size çok merhametlidir.
67- Denizde
size bir zarar dokunduğunda O (Allah'dan) başka çağırdıklarınızın hepsi yok
olur gider. (Allah) sizi karaya çıkarınca (Allah'dan yüz çevirdiniz. İnsan çok
nankördür.
68- Kara
tarafında sizi yere batırmasından veya üzerinize taş yağdırmasından emin mi
oldunuz? Sonra kendinize hiçbir vekil bulamazsınız.
69- Yoksa
sizi tekrar denize döndürüp üzerinize fırtına gönderip nankörlük yapmanız
sebebiyle boğmasından emin mi oldunuz. Sonrada bize karşı sizin öcünüzü alacak
bulamazsınız.
70- Muhakkak
biz Adem oğullarını değerli kıldık. Karada ve denizde onları taşıdık. Onlara
güzel rızıklar verdik. Yarattıklarımızın bîr çoğu üzerine üstün kıldık.
İnsanı yaratan Allah.
Kainatı renk ve ışıklarla donatan Allah. Denizleri ve gemileri yaratan Allah.
Fırtınalar estiren Allah. Deniz üstünde gemileri beşik gibi sallayan Allah.
Darda kalanları kurtaran Allah.
Denizde batmak üzere
olanlara izinden gittiği insanlar yardım edemez. Onlarda zaten yardım
çağrılarından (S.O.S.) cevap alamayınca Allah'a yönelirler.
Doktorlar "bizden
bu kadar, gerisi Allah'a kalmış" dediklerinde Allah'a yönelirler. İyi
oluncada bir kısmı Allah'ı tekrar unutur. Günümüzde bir çok insanın İslama
girmesine zor durumlardan Allah'ın onları kurtarması sebeb olmuştur. Bizler ise
zor durumda da, rahat halde de Allah'ı anan, günde beş defa huzuruna varan
müslüman-lanz.
Bizi diğer yaratıklara
üstün kılan Kerim olan Allah'a kulluk edelim. Şeytan gibi insanlara kulluk
yaparak değerimizi düşürmeyelim.[64]
71- O gün
bütün insanları önderleriyle çağırırız. Kimlerin kitabı sağından verilirse,
işte onlar kitaplarını okurlar ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.
Kıyamet gününde önderlerimizin
yanında olacağız. Ahirette kimin yanında olmak istiyorsanız bu dünyada onun
izinden gidiniz. İzleyen izlediğine ulaşır.
Ahzap suresinin
67.(ayetinde kafir önderlerin peşinden gidenlerin kıyamet gününde
"Rabbimiz, biz beylerimize ve büyüklerimize itaat ettik, onlarda bizi
sapıttılar, Rabbimiz onların azabını iki kat eyle" diyeceklerini haber
verir. Uyanlar böyle sızlanırlarken, uyulanlar bakın ne söyleyecekler:
"Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu. Ben sizi çağırdım sizde
geldiniz. Beni kınamayın, kendinizi kınayın."[65]
Mazeretler fayda vermeyecek. Çünkü her tenin canı ayrı yaratılmıştır. Herkes
kendisine verilenlerden sorumludur. Her zalim önderin iki eli iki ayağı vardır.
İki elle milyonlarca insana zulmedemez. Ancak milyonlarca insanın mayası
bozulur, zulmetmeye meylederse Önderleri onların iç dünyasının şekillenmiş
haline dönüşür. Rabbimiz buyurur: "Bir toplum kendini değiştirmedikçe
Allah o toplumu değiştirmez."[66]
72- Kim bu
dünyada (kalbi) kör olursa, o ahirette de kör olacaktır, yol bakımından daha da
şaşkındır.
Baş gözü görmeyen kör,
bu dünyanın güzelliklerinden kısa bir süre yararlanamaz. Ama mümin olarak
ölürse, ahirette sonu gelmez senelerde, cennetin güzelliklerini görecektir.
Gönül gözü kör olanlar
ise dünyaya bakarken öküzün karpuz kabuğuna baktığı gibi, kedinin bülbüle
baktığı gibi bakarlar ve zevk alırlar ama kısa bir ömrün zevkleri içinde
zevkleri yaratana bakmadan ölürler ve cehennemi boylarlar. Baş gözü kör olan bu
dünyada bir çukura düşse yine çıkar. Ama gönül gözü kör olan kafir, ateist
cehennem çukuruna düşer, fakat çıkamaz.
Gönül gözü kör olanlar
gözlüğün camına bakacağım deyipde ileriyi görmeyenler gibidirler. Gözlüğün camı
Kur'anın yazısını göstermek içindir. Yazıya bakarsanız görürsünüz. Cama
bakarsanız göremezsiniz.
İşte kafirlerde
yaratılanları görür. Ona bakarken yaratıcıyı göremez. Hz. Ali (r.a.)
"Yaratılan herşeyde Allah'ın ilmini ve kudretini görüyorum" diyor.
Baş gözü dünyaya
kapalı gönül gözü Allah'a açık Abdullah ibni Ümmü Mektum, Gufran'da. Baş gözü
dünyaya açık, gönül gözü Allah'a kapalı, Ebu Cehil ise Hüsran'da.[67]
73-
Neredeyse sana vahyettiğimiz hakkında seni fitneye düşürüp, vahyimizin dışında
bize iftiraya düşüreceklerdi. O zaman seni dost edineceklerdi.
(Nerdeyse müşrikleri
imisin man yapmak için onlara ta'-viz verecektin ve onların dostluğunu
kazanacaktın. Kafirin dostluğunu kazanmak, Allah'ın dostluğunu kaybettirir.
Ta'vizle bir yere varılmayacağı öğretilir.)
74- Eğer biz
seni sabit kılmasaydık, onlara biraz meyledecektin.
75- O zaman
bizde sana hayatında, ölümü kat kat (azab) ını tattırırdık. Sonrada sen bize
karşı hiçbir yardımcı bulamazdın. Kafirlerin taktikleri: Önce önemsememek.
Biraz sonra hakaret etmek, hafife almak, alay etmek, aşağılamak. Daha sonra
sövmek, dövmek, canına ve malına zarar vermek, iftira etmek. Yakmak, sürgüne
göndermek. Hapsetmek, işkence yapmak. Hz. İbrahim'e, Musa'ya, Yusuf'a, Nuh'a,
İsa'ya, (s.a.v.)'a yapılanları Kur'andan okuyorsunuz. Bütün bunlar Efendimize
ve değerli ashabına yapıldı. Sonuç alamayınca para teklif ettiler. Kadın teklif
ettiler. Devlet başkanlığı teklif ettiler. Yinede başarılı olamadılar.
Efendimiz hiçbir
ta'viz vermeden, tekliflerine dönüp bakmadın yürüdü. O dünya güzeli insana
dost olacakları yerde düşman oldular. Gâvura Yaranamazsınız. Şeyh Sadii Şirazi
anlatıyor; Karga ile bülbülü aynı kafese koymuşlar. Bülbül susmuş kalmış.
Kargada ellerini ovuşturmuş, la havle çekmiş ve "hey Allah'ım ne günah
işledim de böyle uğursuz, çirkin bir cüceyle aynı yerde kalma cezasına
çarptırıldım" demiş.
Son günlerde bizim
kesimde gâvura yaranma, şirin görünme, sırıtma operasyonları başladı. Kur'an-ı
Kerim müşriklerin neces=pislik olduklarını haber verirken[68]
kafirler hayvanlardan da aşağıdır derken[69]
İslamcı aydınlarımız gâvura yaranmak için "filan beyin kitabında, falan
beyefendinin dergisinde, feşmekanın panelde dediği gibi" diye başlayan
sözleriyle Ateist=gâvurcukların mikrop kutusu kitaplarını, gencecik
delikanlılarımızın tertemiz yüreklerine yerleştirdiler.
Hiç birimiz Peygamber
Efendimizden daha adil, daha merhametli, daha şefkatli olamayız. Çünkü onun
ahlakı Kur'ana göreydi. Büyük bir ahlak üzerine idi.
Onun Medine devletinde
yaşamakta olan münafık kafirlerden haber verirken "Eğer bir sığmak, mağara
veya girecek bir yer bulsalar oraya çabucak giderler" buyuruyor.[70]
Yani rahmet
Peygamberinin yönetiminden sıkıldıklarını haber veriyor Rabbimiz.
Mü'min ışık gibidir.
Kafir karanlık gibidir. Işık yanarsa küfür ya nura dönüşür veya çeker gider.
Veya kuytu bir yerde gizlenir, nurunu söndüreceği zamanı kollar.
-Peki bu imansız
kafirlerle ilişkilerimizi kesersek onları kim kurtaracak?
-Hayır! İlişki
kesilmesin. Onlara, doktorun hastasına baktığı gibi bakınız. Aids, verem, veba,
kanser hastalığı insanın bu dünyasında geçici bir zaman için zarar verir.
İmansızlık hastalığı,
insanın sonu gelmez senelerde cehennemde yanmasına sebeb olur.
Ateşe doğru koşan bir
çocuk veya deli görseniz malınızı, mülkünüzü, ibadetinizi, namazınızı bırakır
onu kurtarmaya koştuğunuz gibi, malınızı, mülkünüzü harcayın onların
imansızlıkdan kurtulması için gayret gösterin. Namazlarınızın ardından dua
edin. Saygın bir kişi olduğunu söylerseniz imansızlığından memnun olmasını
sağlarsınız.
Doktor hastasına
"sen beyninden rahatsızsın. Hastahanede yatacaksın ve seni tedavi
edeceğiz" diyor. Hastada hastalığını kabul eder, hastahanede .yatar,
ilaçlan kullanırsa fayda verir.
Bizimkiler, imansızı
kendilerinden yukarıda görüyor. Değerli yazar, düşünür, sayın gibi ifadelerle
gayet sıhhatli olduğunu söylüyor. Sonrada o sıhhatli adama faydalı olacağını
zannediyor ve kendisine hastalık bulaştırıyor. Allah korusun bu hastalıklıda
ölürse Kur'an'ın ifadesiyle "Keşke filanı dost edinmeseydim" der.
(Furkan 28) Gelin eyvah demeden Allah diyelim.[71]
76- Neredeyse seni yurdundan çıkarmak için
rahatsız edecekler. (Mekkeliler seni yurdundan çıkaracaklar.) O zaman
onlarda senden sonra (Mekke'de) çok az kalacaklar. (Sen Mekke'yi
fethedeceksin).
77- Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimizin kanunu
budur. Sen bizim kanunumuzda bir değişiklik bulamazsın.
Ok'un ileriye atılması
için yay'ın geriye doğru çekilmesi gerekir.
Hicret, birçok
Peygamberin hayatında yaşanmıştır." Efendimizi Mekke'den çıkmaya
zorlamışlar. O Medine'ye kadar yürümüş ama sekiz sene sonra Mekke'yi
fethetmiş, ve Rabbimizin bu ayetlerdeki va'di gerçekleşmiştir.
Olgun fikirlerin önüne
duracak ordu icad edilmediği gibi, kemale ermiş bir dini engelleyecek bir güç
yeryüzünde yoktur.Namık Kemal:
"Merkezi hake
atsalarda bizi, Küre-i arzı patlatır çıkarız." diyor.
Firavunların,
Nemrudların, Neronların ateşi, işkencesi, Peygamberlerin ve onların yolunda
yürüyenlerin yolunu kesememiş, kesmeye çalışanların ülkeleri ellerinden gitmiş.
Çünkü bu yolun yolcuları Mehmet Akif gibi:
"Cehennem olsa
gelen göğsümüzle söndürürüz, Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz,diyorlar
ve zalimlerin zulmünü Allah'ın bütün illeri ve kullarından gidermeye
çalışıyorlar.[72]
78- Güneşin
(öğleyin) kaymasından, gecenin kararmasına kadar namaz kıl ve sabah
(namazının) Kur'anıni yerine getir. Çünkü sabah Kur'ani (melekler tarafından)
görülür.
79- Gecenin
bir kısmında sana fazladan bir namaz olarak, O Kur'anla teheccüd namazı kıl.
Umulur ki Rabbin seni Makamı Mahmud'a gönderir. Kafirlerin baskılarından
bahsettikten sonra namaza geçiyor. İlk nazil olan surelerden Müzzemmil
suresinde de gece namazına dikkat çekiliyor. Gündüz uzun ve zor bir yolculuğa
çıkılacak, çetin insanlarla karşılaşılacak onun için namaz kılarak kişi
kendisini Rabbinin kela-mıyla doldurmalı.
Öğleyin güneş tam
tepeden kayınca Öğle namazını, daha sonra ikindi namazını, karanlık bastırınca
akşamı, daha sonra yatsıyı kılmalı. Gecenin yarılarında kalkıp teheccüd
kılmalı. Ebu Ümame (r.a.) Efendimizden şöyle rivayet ediyor: "Gece
namazını kılmamız gerekir. Çünkü gece namazı geçmiş salihlerin adetidir. Gece
namazı Rabbinize yaklaşmakdır. Kötülüklerin keffareti, günahları
engelleyendir."
Secde suresinin 16-17.
ayetlerinde geceleri yataklarından ayrılıp cehennemden korkup, cenneti ümid
ederek namaz kılanların gözlerinin aydın olacağı ve Rabbin onlara neler
vereceğini kimsenin bilmediğini haber verir.
Sabah Kur'anı
Efendimiz (s.a.v.) sabah namazının farzında Kur'andan uzun sureler okurdu. O
sünnete uymak için imamlarımız birinci rekatta en az bir sayfa ikinci rekatta
yarım sayfa okurlar.
Efendimiz:
"Namazda Kur'an okumak, namaz dışında Kur'an okumakdan efdaldir. Namaz
dışında Kur'an okumak, teşbih çekmek ve tekbir getirmekden efdaldir"
buyurur.[73]
80- Deki:
"Rabbim benî doğru bir girişle girdir ve doğru bir çıkışla çıkar. Bana
katından yardım edici bir delil ve kuvvet ver.
81- Deki:
"Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl yok olup gidecektir.
Bu surenin 76-77.
ayetlerinde Efendimize yapılan baskılardan ve bu baskıların sona erip baskı
yapanların baskına uğrayacaklarından haber veriyordu.
Rabbimiz, müşriklerin
saltanatını sona erdirmek için Efendimizi eğitiyor. Onun dua etmesini istiyor.
Ve Dua ile; girilecek, gidilecek bir yer, bir sığınak vermesini istemeyi
öğretiyor.
Böylece fetihler için
dua yapılırken maddi, fiziki şartlarada riayet edilmesi öğretiliyor.
Zalimlerin zulmüne, kafirlerin
küfrüne son vermek için Habeşistan'a veya Medine'ye hicret edilebileceğine ve
oralarda güç topladıktan sonra tekrar gelip batılın yok edilmesi gerektiğine
dikkatimiz çekiliyor.
Güneş gelince karanlık
yok olur.
Işığın hızı saniyede
300 bin kilometre ise karanlığın hızıda aynıdır.
Birileri evinizin
ışığını söndürüverirse sabaha kadar sövseniz ışığınız yanmaz. Ancak hemen
kalkar, kibriti veya çakmağı çakarsanız veya düğmeye basarsanız ışığınız gelir.
Siz Hakk'a sarılarak
gelmeye bakın. Siz yağmur gibi gelin, çoraklık kendiliğinden gider. Siz bahar
gibi yeşerin, kuraklık gider. Hak ile gelince, batıl gider. Efendimiz Mekke'yi
fethettiğinde Ka'be'deki putları devirirken "Hak geldi batıl yok
oldu" ayetini okuyordu. Ama gelmişti.[74]
82- Biz
Kur'andan mü'minlere şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz. Zalimlerin ise
ancak hüsranını artırır.
Bedeni, ruhi, ahlaki,
toplumsal hastalıklarımızın şifasıdır Kur'an. Bize kapı çalmanın adabından,
devlet yönetmenin kurallarına kadar herşeyi öğretir Kur'an. Kur'an'daki 114
sure; eczahanelerdeki ilaçların konduğu raflar gibidir. Altıbin küsur ayet-i
kerime o raflardaki ilaçlar gibidir. Bir mü'min hangi ayetin, hangi surede
olduğunu ve hangi dertlere deva olduğunu bilmeli. Veya bilenlere müracaat
etmeli.
Yaratılan herşeye ayet
dendiği gibi Kur'an-ı Kerimde her iki durak arasındakine de ayet denir.
Bedeni
hastalıklarımıza tabiattaki şeylerden yararlanılarak ilaçlar bulunduğu gibi,
ruhi, ahlaki, toplumsal hastalıklarımızada Kur'an ayetlerinden şifa bulunur.[75]
85- Sana Ruh'dan
soruyorlar. Deki: "Ruh Rabbimin emrin dendir. Size ilimden pek az şey
verilmiştir."
Ruh: Cesede hayat
veren, hareket veren ve o topraktan yaratılan ten'e anlayış veren can'dır.
Türkçede buna '"can" diyoruz ama nedir, nasıldır bilmiyoruz.
Buhari'nin (K. Tefsir, Bab-ü Yeselünek bölümünde) rivayet ettiği bir hadise
göre; Efendimize Ruh'dan sorarlar, bunun üzerine bu ayet nazil olur.
Ana rahminde küçücük
bir nutfe iken büyüyen, dokuz ay sonra dünyaya gelen, topraktan aldıklarıyla
büyüyen insanın, teni topraktan geldiği için, toprağa bağımlıdır ve yer
çekimine tabiidir.
Can ise Rahman'dan
geldiği için gıdası da Rahman'dan gelir. O'da Allah'ın zamanla indirdiği
kitaplar ve en son indirdiği Kur'an-ı Kerimdir. Can kuşumuz bu cihana sığmaz.
Gördüğü, duyduğu herşeyden çabuk usanır. "Can kuşu" sözüde
efendimizin: "O serçe kuşu gibidir her zaman uçarak yer değiştirmek
ister" sözünden alınmıştır.[76]
Can kuşu hep ötelere
uçmak ister. Aya ayak basar, güneşe uçmak ister. En güzel şiiri yazdığı an onu
beğenmez, yenisini ve güzelini arar. O aradığını bu dünyada bulamaz. Onun
aradığı cennetin güzellikleridir.
Galip dede:
"Bir şu'lesi
varki şem'i canın Fanusuna sığmaz asumanın."
diyerek bu can mumunun
bir anlık parlaklığına bu kainat fanus olamaz der. Ama Allah dileyince bu
ten'e sığıyor. Ancak bu ten'de sıradan toprak yığını değildir. "Tin"
suresinde; "en güzel kıvamda yaratıldığı" haber verilir. Topraktan
süzülüp çıkarılan bu ten yine Galip dedenin:
"Hoşça bak zatına
kim zübde-i alemsin sen Merdûm-i dide-i ekvan olan Adem'sin sen." dediği
gibi insan, alemlerin bir hulasası, kaymağı ve kainatın gözbebeğidir. Onun
içindir ki; Haşr suresinin 21. ayetinde de ifade edildiği gibi yerin ve göğün
taşıyamayacağı bu Kıır'an, bu insana indirilmiştir.
Kainatın
taşıyamadığını yüklenen, kainat fanusuna sığmayan ışık. 84. ayette "herkes
kendi yaratılışına göre hareket eder" buyuruluyordu.
Şecaat, Hz. Ömer'in
mayasında vardı. Müslüman olmadan önce o şecaatini zalimlikde kullanıyordu.
Müslüman olunca, İslam adaletinin yerine getirilmesinde kullandı. îslam insanın
güçlerini yok etmiyor, yönlendiriyor.
İnkar etmek, kabul
etmemek insanın mayasında var. İslam insanın bu özelliğini insanları kendi
koyduğu kanunlara boyun eğmeye zorlayan tağutlara karşı kullanmasını ister.[77]
Kafirler ise kendileri gibi bir insana kul olup Allah'ı inkara yönelir. Bizler
"can çıkmayınca huy çıkmaz" atasözünü bu ayetlerden ve insanlık
tarihinin deneylerinden süzüp çıkarmışız. Ancak can çıkmadıkça, huyu güzele
alıştırmak, iki dünyanın güzellikleri içinde yaşatmak mümkün. "Elim,
kolum, gözüm, kalbim" derken eli, kolu, kalbi bir şeyin malı mülkü imiş
gibi ona izafe ediyoruz. İşte o ruhumuzdur. O görünmeyen ruh gidiverince
trilyonlarca hücreden meydana gelen insan, mıknatısı alınmış demir tozları gibi
dağılıveriyor.
İşte bu ruh Rabbimizin
emrindendir ve O'nun emrindedir. İşte bu ruh Rabbimizin işlerinden bir işdir.
Bizim onun hakkında edindiğimiz bilgi çok azdır. Ayrıca Ruh, Cebrail'in adıdır.
Kur'an-ı Kerimin bir adıda Ruh'dur. O bizim toplum hayatımızın hayat kaynağıdır.
Bizim dünya hayatımız onunla olursa biz ona yaşamak deriz. Onsuz yaşanan
hayata, hayat demeyiz.[78]
86- Yemin
olsun ki eğer dilesek sana vah yettiklerimizi gideririz. Sonra sen onu (geri
almak için) bize karşı bir vekil bulamazsın.
87- Ancak
Rabbinden bir rahmetle (vahyi sende bırakdi) Rabbinin lütfü senin üzerinde
gayet büyükdür.
88- Deki:
"Eğer insanlar ve cinler bu Kur'anın benzerini getirmek için birleşseler,
birbirlerine arka çiksalarda bir benzerini getiremezler."
89- Bu
Kur'an'da; insanlar için her türlü misali anlattık. Yine de insanların çoğu
inkarda ısrar ettiler.
Bu ayet; Kur'an-i
Kerim'i, Peygamberimizin kendisinin uydurduğunu söyleyen kafirlere cevapdır.
Dilersek bu ayetlerin hepsini alırız, unuttururuz ve hiçbir şekilde bize karşı
bir harekette bulunamaz. Eğer Kur'anı Muhammed kendisi uydurdu ise buyurun siz
de bir araya gelin benzerini yapın buyuruyor Rabbimiz.
Bakara suresinin 23.
ayetinde açıklandığı gibi 1400 sene içinde Kur'an'ın bir benzeri getirilemedi.
Bugünkü yaşayan
kafirlere de meydan okuyor bu ayetler: "Buyurun dünyadaki bütün dil
bilimcilerini, dünya edebiyat ödülünü almış arab ediplerini, bilgisayarlarınızı
ve topyekün teknolojinizi bir araya getirin ve Kur'an'ın bir benzerini değil,
bir suresinin benzerini yapın" anlamındadır.
Kur'anda emirler,
yasaklar, tavsiyeler var. Emre uyanların geçmişde iyi neticeler aldığı, inkar
edenlerin helak olduğu açıkça anlatılmıştır.
Okuduklarımızı,
gördüklerimizi, duyduklarımızı, hafızamızda saklamamızda Rabbimizin bize olan
rahmeti, merhametidir. Biz bu hafıza kuvvetimizi kendimizden bilmeyelim. insan
olarak öylesine acizizki ha-fızamızdakiler bizim neremizde korunmaktadır, nasıl
korunmaktadır. İstediğimiz zaman o bilgi depomuzdaki kayıtlı olan seslerin ve
renklerin tonuna kadar herşeyi nereden nasıl çıkarıyoruz onu dahi bilmiyoruz.
"Ben
biliyorum" diyen serseri bir ilim adamı müsveddesi hafızasını yitirince
evinin yolunu bulamıyor, eşini ve çocuklarını tanımıyor. Biz Rabbimizin fazlü
keremini ve rahmetini isteyelim.[79]
90- Dediler
ki: "Yerden bir pınar akıtmadan sana iman etmiyeceğiz."
91-
"Yahut hurmalardan ve üzümden bir bahçen olmalı ve aralarından sular
akıtmalısın."
92-
"Veyahut iddia ettiğin gibi gökyüzünü parça parça üzerimize düşüresin veya
Allah'ı ve melekleri karşımıza getiresin."
93-
"Veyahut senin altından bir evin olsun, veya gökyüzüne çıkmalısın.
Okuyabileceğimiz bir kitabı bize indirmedikçe, gökyüzüne çıkmanada iman
etmeyeceğiz." Deki: "Sübhanellah. (Rabbimi tenzih ederim) Ben ancak
Peygamber olan bir insanım."
İnsan bazen sevdiğini
ilahlaştırır, yerdiğini ifritleştirir. Mekke'liler Efendimizin Peygamberlik
iddiasını duyunca, Allah'dan ayetler getirdiğini öğrenince "haydi
bahçelerin olsun, içinden sular aksın, veya gök parçalanıp üzerimize
düşsün" derler.
Az ve öz bir cevap:
"Ben elçi olarak gönderilen bir insanım." Yani ilah değilim. Hiçbir
şeyi yaratmaya gücüm yetmez. îsra gibi, Mi'rac gibi, Ay'ın yarılması gibi
mu'cizeler de Rabbimin emri ve izniyle olmuştur. Bu surenin 59. ayetinin
tefsirine bakınız.[80]
94- Onlara
hidayet (Kur'an) geldiğinde insanları iman etmekden alıkoyan "Allah bir
insanımı Peygamber gönderdi" demeleridir.
95- Deki:
"Eğer yeryüzünde sakin sakin yürüyen melekler olsaydı, elbette onlara bir
meleği Peygamber olarak indirirdik."
96- Deki:
"Benimle sizin aranızda şahid olarak Allah yeter. O kullarından
haberdardır, gerçekten görendir."
İnsanın peygamber
olacağını akıllarına sığdıramıyorlar. Bunda alışkanlıkların etkisi büyüktür.
Hadis profesörlerimizden biri diyor ki: "Doğup büyüdüğüm mahallede
oturuyorum. Namaz kılmak için camiye gittiğimde imam gelmemişse, babamın yaşıtı
olan mahalle sakinleri bana "Ali Osman çık ezanı oku bakayım" derler.
Ben onların gözünde hala otuz sene öncesinin Ali Osman'ıyım" der.
Yunanlı, Atina'da
oturan ressam bir kadına şehadet kelimesini anlatırken "Allah'dan başka
ilah, (yaratan, yaşatan ve yöneten) yoktur"u açıkladım. Kadın ağladı ve
tekrar etti. Peygamber Efendimizin
Peygamberliğini kabul
etti ama Abdühü O, Allah'ın kuludur, sözüne itiraz etti. Bu da Hristiyan
kültürünün etkisidir.
Ben ona:
"Kur'an'ın nasıl yaşanacağını biri bana göstermeli, oda benim gibi insan
olmalı. Yemeli, içmeli, evlenmeli, çocuğunu sevmeli, kızmalı, sevmeli, komşu
olmalı ki bütün yaşantımızın örneği olmalı" deyince şehadetin ikinci
bölümünüde tekrarlayarak müslüman oldu.
Müşrikler: "Bize
örnek ve önder olarak Rasul meleklerden olsaydı" diyorlar. Eğer yeryüzünde
melekler yaşasaydı elçi olarak melek gelirdi. En'am suresi 9. ayette melek
gönderseydik yine size görünmek için insan suretine girecekti. O zaman
müşrikler yine itiraz edeceklerdi. "Biz bir insanamı uyacağız"
diyeceklerdi.
Meleklerin tarifinde:
"Yemezler, içmezler, erkeklik ve dişilikleri yoktur. Emredileni yaparlar,
Allah'a asla isyan etmeyen nurdan yaratıklardır" denilir.
Yemeyen ve içmeyen biri
bir yasağı duyurduğunda kendisi buna örnek olamazdı. İnsanlar "senin
nefsin yok ki bu yasakladığının tadını bilmiyorsun da ondan" derlerdi.[81]
97- Allah
kime hidayet ederse, işte doğru yolu bulan odur. Kimi de sapıtırsa, sen onlar
için Allah'ın dışında yardımcı dostlar bulamazsın. Onları kıyamet gününde yüzüstü,
kör, dilsiz ve sağır olarak hasrederiz. Varacakları yer cehennemdir. Cehennemin
alevi yavaşladıkça alevini artırırız.
98- Bu,
onların ayetlerimizi inkar etmelerinin ve "biz kemik ve ufalıp toprak
olduktan sonra yeniden yaratılıp diriltilecekmîyiz" demelerinin cezasıdır.
99-
Görmüyorlarmı ki gökleri ve yeri yaratan Allah onların benzerini yaratmayada
Kadirdir. Onlar içinde şüphesiz bir ecel tayin etti. Zalimler inkarda ısrar
ettiler.
Ayetleri yalanlayanlar,
toz toprak olduktan sonra yeniden dirilmeyi inkar edenler, göz ve kulaklarını
Allah'ın ayetlerine karşı kapatanlar, gönül kapılarını Hakk'm Nur'una
açmayanlar, kalblerini günahlarla küf-lendirenler Allah'ın hidayetinden mahrum
kalırlar ve kendi elleri ve dilleriyle kendilerini cehenneme atarlar.
Herkes kendisine
baksın. Boyuna ve kilosuna dikkat etsin. Bir zamanlar ana rahmine düşen bir
damladan bu hale geldi. Bu gelişmede dünyanın her tarafından hava, güneş,
yiyecek, içecek maddeleri geldi ve sende toplandı. Bu dünyada seni böylece
toplayan Allah, ahirette yeniden toplar.[82]
100- Deki:
"Eğer Rabbimin hazinelerine siz sahip alsaydınız in fak (tükenir)
korkusuyla cimrilik yapardınız." Gerçekten insan çok cimridir.
Fakir feryad ediyor:
"Ah ah, keşke param olsaydı da mahallenin fakirleri için aşhane
açsaydım." Bu feryadı duyan sorar: "Cebinde kaç liran var?"
"İki ekmek parası var" der. "Bir ekmek parasını şu fakire ver de
sabah kahvaltısını yapsın" deyince, fakir veremez. "Bir ekmeği
veremeyen, binlerce ekmeğe sahip olunca hiç veremez" der.
Cömertlik zenginlikle
olmaz. Bir ekmeğini paylaşan insan, zengin olunca yine paylaşır. Birtek ekmeği
paylaşamayan Rabbin hazinelerine sahip olsalar yinede cimrilik yaparlar.
Allah (c.c.) bu
güneşin yönetimini bir insanın veya devletin eline verseydi, yakıtı tükenir
diye ışığını kısardı. İstediğini yandırır, istediğini dondururdu.
Muhammed suresinin 38.
ayetinde "cimrilik yapan, kendine cimrilik yapar" buyurur. Yemez,
yedirmez, ahirette de yararlanamaz.[83]
101- Biz Musa'ya
apaçık dokuz mu'cize verdik. ( 1-Parlayan el, 2- Çekirge, 3- Kurbağa, 4- Bit,
5- Kan, 6-Kıtlık, 7- Meyvelerin az vermesi, 8- Tufan, 9- Asanın ejderha
olması) İsrail oğullarına sor. Musa onlara geldiğinde Firavun: "Ey Musa,
ben seni sinirlenmiş zannediyorum" demişti.
102- (Musa)
dedi ki: "Sende biliyorsun ki bunları ancak göklerin ve yerin Rabbi (göz
ve gönül açan) basiretler olarak indirdi. Ey Firavun, bende seni helak olmuş
olarak görüyorum."
Bu mu'cizeler: 1-
Asasının yılana dönüşmesi, 2- Elinin parlaması[84] 3-
Tufan, 4- Çekirge sürüleri, 5- Bit, 6- Kurbağa, 7- Kan, 8- Kıtlık, 9-
Meyvelerin az vermesi[85] Musa
(a.s.)'ın mu'cizeleri yalnız bunlar değildir. Burada sayılanlar Firavun
boğulmadan önce gösterilen mu'cizelerdir. Firavun bunları sihir zanneder. Bütün
sihirbazlarını toplar. Onlar Hz. Musa'nın mu'cizesini görünce secdeye
kapanırlar ve "Musa ve Harun'un Rabbi olan alemlerin Rabbine iman
ettik" diyerek müslüman olurlar.
Günümüzde de
imansızlar, müslümanlann karşısına profesör, sanatçı ve entellerini
çıkarıyorlar. Yakın temas neticesinde yer değiştiriveriyorlar.
Firavunun helakmdan
sonra Musa (a.s.)'uı birçok mu'cizesi görülmüştür. Denizin yarılması[86]
taşdan on iki suyun fışkırması[87] Tur
dağının kaldırılması[88]
çölün gölgelenmesi, bıldırcın eti ve kudret helvasıyla beslenmeleri[89] ve
başka mu'cizeleri vardır.[90]
103- Derken
onları ülkeden çıkarmak istedi, bizde Onu ve beraberindekilerin hesini suda
boğduk.
104- Ondan
sonra İsrailoğullarına "Ülkeye yerleşin. Ahiretin zamanı geldiğinde, sizi
bir araya getirip toplayacağız" dedik.
Hz. Musa'yı Mısır'dan
çıkaran Firavun suda boğulduğu gibi Efendimizi de Mekke'den çıkarmak
isteyenlerin sonucunun kendi aleyhlerine olacağı ve bu Mekke şehrini
fethedeceği müjdelenmiş oluyor.[91]
105- Biz onu
(Kur'anı) Hak olarak indirdik. O da hak olarak indi. Biz seni ancak müjdeci ve
uyarıcı olarak gönderdik.
106-
İnsanlara dura dura okuyasın diye biz Kur'an-i (ayet, ayet) ayırdık ve onu
parça parça indirdik.
Kur'anın yirmi üç
senede, ayet ayet, sure sure inmesinin sebebi, ayet ayet insanların gönlüne ve
toplum hayatına nakşedilmesi içindir.
Bırakın siz
müslümanlardan bağlar, bahçeler, ırmaklar, dolarlar, marklar, uçaklar istemeyi.
Sizi yaratan Allah'ın ayetlerine gönlünüzü açın. Sizde müslüman olun ve
müslümanlarla birlikte bu isteklerinizin gerçekleşmesi için çalışın.
Bizlerde Müslüman
olarak ayetler yeni iniyormuş gibi gönlümüzü ayetlere açalım. Ağır ağır
manasını anlayarak, anladığı üzerinde düşünerek ve tatbikata koyarak okuyalım.[92]
107- Deki:
"Siz ona ister iman edin, ister iman etmeyin. Şüphesiz daha önce
kendilerine ilim verilenler üzerine okunduğu zaman çenelerinin üzerine
kapanarak secde ederler."
108- Ve derler: "Rabbimizi teşbih
ederiz. Şüphesiz Rabbimizin va'di
yerine getirilmiştir."
109- Ağlayarak
çeneleri üzerine kapanırlar, ve (Kur'an) onların huşuunu artırır.
İster inanın, ister
inanmayın. İlim sahibi olanlar bu kitabı anlarlar ve secdeye kapanırlar. Siz
okuyan, anlayan ve düşünenlerden olun. Eninde sonunda bu kitabı kabul
edeceksiniz. Bizlerde günümüzde bu Kur'anı en güzel tefsirleriyle papazlara,
hahamlara, yöneticilere, ilim adamlarına tanıtalım. Gerçekden ilim sahibi
olanlar, din adamlığında samimi olanlar Kur'anı kabul ederler[93]
110- Deki:
"İster Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisi ile çağırırsanız
bu güzel isimler onundur." Namazda (okumayı) pek bağırma, fazlada gizleme.
Bu ikisi arasında bir yol izle.
Peygamber Efendimizin
dualarına baktığımızda; Allah'dan af istiyorsa "Afüvv" ismiyle dua
ediyor. Rahmet istiyorsa "Ya Rahman" diyerek istiyor.
Allah'ın Esma-ül
Hüsna'sından olmak kaydıyla hangisiyle dua ederseniz dua edin. Yalnız Esmaül
Hüsna'nın manalarını da bilelim. Düşmana karşı dua ederken Ya Kahhar diye dua
edelim. Afvımızı isterken Ya Gaffar, Ya Settar diye dua edelim.
Namazda gizli ve
açıkdan okunacak yerler, gizli okumanın alt sınırı, açık okumanın üst sınırı
fıkıh kitaplarında belirtilmiş. Gizli okuduğunuzu kendi kulağınız duysun.
Yanınızdakini rahatsız edecek şekilde olmasın.
Açıkdan okurken size
uyanın duyacağı kadar olsun. Size uyan yoksa arkanızdaki birinci rekatta olanın
duyabileceği kadar olsun. Bitişik komşuya duyurmak için Kur'an okunmaz.[94]
111-
"Çocuk edinmeyen, mülkünde (otoritesinde) ortağı olmayan, acizlikden
dolayı yardımcısı olmayan Allah'a hamdolsun" de ve O'nu tekbir ile
büyükle.
Ahmed b. Hanbel'in[95] Muaz
b. Enes'den rivayetine göre Efendimiz bu ayete "Ayet-ül -ızz" dermiş.
Abdürrezzak
Musannef'inde rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz Beni Haşimden konuşmaya
başlayan her çocuğa bu ayeti yedi kere okumak suretiyle öğretirmiş.
Aziz olan Allah'a
bağlanarak izzetimizi kazanmak için bende bugün çocuklarıma bu ayeti
ezberleteceğim.
Ayetin başı
ateistlere, "çocuk edinmedi" cümlesi yahudi ve hristiyanlara,
"acizlikden dolayı veli edinmedi" cümlesi Allah'ın veli kullarını
ilahi astıranlara bir cevap bir uyarı ve da'vettir.
"Onu tekbir ile
büyükle" cümleside çağdaş kafirlerin "en büyük filandır"
sloganlarına karşı doğruyu haykırmamız istenmektedir.
Teşbihle başlayan sure
hamd ile devam edip tekbir ile sona erdi. "Allahü ekber. Lailahe illallahü
vallahü ekber. Allahü ekber ve lillahil hamd" diyor ve El hamdü lillah
diyerek Kehf suresine başlıyoruz. Allah bizi göz açıp kapayıncaya kadar
kendimize bırakmasın.[96]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/403.
[2] Buharı K. Bed-ül-Halk Buharı
K. Tefsir, Müslim K. iman ve Enbiya. Tirmizi K. Tefsir, Hadis 3130, 3462: Ncsai
K. Salât, Müsnedi Ahmed 1/245, 259, 309, 342, 354, 374, 375, 2/282, 528,
3/120,148, 231, 239, 248, 377. Beyhaki Delail 2/106, İbni Sa'd 1/143.
[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/403-405.
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/405-406.
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/406.
[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim
Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/406.
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/407-408.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/408.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/409.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/409.
[11] Taha 83
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/410.
[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/410.
[14] Al-i İmran 165
[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/410-411.
[16] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/411.
[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/412.
[18] En'am suresi 76-77-78.
ayetlerdeki
[19] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/421-413.
[20] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/413.
[21] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/413-414.
[22] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/414-415.
[23] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/415.
[24] Lokman suresi ayet 14 de
[25] İsra 17-23
[26] Ankebut 29-8
[27] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/415-417.
[28] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim
Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/418.
[29] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/418.
[30] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/418-419.
[31] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/419.
[32] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/419-420.
[33] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/420-421.
[34] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/421-423.
[35] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim
Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/423.
[36] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/423-424.
[37] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/424-425.
[38] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/425-426.
[39] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/426.
[40] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/427.
[41] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/427-428.
[42] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim
Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/428.
[43] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/428-429.
[44] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/429.
[45] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/430.
[46] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/430-431.
[47] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/431-432.
[48] Zümer 18
[49] Zümer 23
[50] Nahl 125
[51] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/432-433.
[52] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/433-434.
[53] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/434.
[54] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/434-435.
[55] Ahmed b. Hanbel, Müsned 11258,
Tefsir-ün-Nesai 1/655, Hakim Müstedrek 2/362
[56] Maidesuresi 110. ayette
[57] Nemi 10-12, A'raf 130-133
[58] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/435.
[59] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/436.
[60] Bakınız: A'raf 12
[61] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/436-437.
[62] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/37-438.
[63] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/438.
[64] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim
Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/438-440.
[65] İbrahim 22
[66] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/440.
[67] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/440-441.
[68] Tevbe 28
[69] A'raf 179
[70] Tevbe 57
[71] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/441-443.
[72] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/443-444.
[73] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/444-445.
Beyhaki Suab-ül-iman 21413, Babün fi Ta'zim-il-Kur'an.
Bak: Tefsiri ihni Badis s: 31
[74] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/445-446.
[75] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/446-447.
[76] Bak: Şerhu Ayn-ül-ilim
21130. Hakim'in Müstedrek'inden ve Beyhaki'nin Şuabüî imanından alınmış.
[77] Bakınız: Bakara 256
[78] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/448-449.
[79] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/449-451.
[80] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/451-452.
[81] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/452-453.
[82] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/53-454.
[83] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/454-455.
Bak: Nisa, ayet 37,2/257
[84] .Al-i îmran 113, Maide 83.
ayetler bakınız.
[85] A'raf 130-137
[86] Bakara 50
[87] Bakara 60
[88] Bakara 63-93
[89] Bakara 57
[90] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/455-456.
[91] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/456.
[92] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/456-457.
[93] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/457.
Al-i îmran 113, Maide 83. ayetler bakınız.
[94] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 4/458.
[95] Müsned 31439