Medinede Nazil
Olmuştur Yetmişbeş Ayettir
Bize Enfal suresini
indiren, ganimeti bu ümmete helal kılan, dostlar arasındaki kara perdenin kaldırılmasını
emreden, dünyayı ateşe veren, kirleten, insanları toplu ateş çukurlarına
(cehenneme) atmak için, devlet adı altında cinayet şebekeleri kuranlara karşı
mal ve canımızla cihada etmeyi emreden, biz gayret gösterirsek, insanların
ateşe düşmemeleri için bize yardım vadeden Allah'a ham dolsun.
Alemlere rahmet olarak
gönderilen, rahmeti gereği bu zulüm çetelerine karşı kılma çeken, Bekir’de, bu
devletleşmiş çeteye ilk dersini veren Allah resulü Muhammedî (s.a.v.)'e salata
selam olsun.
Onu yalnız bırakmayan,
"sen denize dalsan birlikte bizde dalarız" diyen Ashabına, o yolun
yolcusu olan tüm ümmetine ve sizlere selam olsun.[1]
1- Sana
ganimetleri sorarlar; deki: "Ganimetler Allah'a ve Resulüne aittir. Eğer
siz müzmin iseniz, Allah’san sakının, aranızı düzeltin, Allah'a ve Resulüne
itaat edin.
Bedir, müslümanlann
kafirlerle yaptığı ilk savaştır. İlk defa bu savaşda ganimet elde ediyorlar. O
güne kadar ganimetle ilgili ayet nazil olmadığından, sahabe kendi aralarında
ictihadda bulunuyorlar. Bir kısmı ganimetin ileri safta çarpışanlara ait
olduğunu, bir kısmı peygamberimizi korumak için çevresinde harbedenlere ait
olduğunu, bir kısımda topladığının kendisine ait olduğunu ileri sürüyordu.
Bunun üzerine bu
birinci ayet her konuda olduğu gibi bu konudada hüküm vermenin Allah'a ve
Resulüne ait olduğunu bildiriyor ve bu surenin kırkbirinci ayetinde de
taksimin nasıl yapılacağım öğretiyor.
Dünya nimetlerim
paylaşmak aranızın bozulmasına sebep olmasın. Altın, gümüş ve paranın her
çeşidi topraktan çıkar ve kabir kapısının bu tarafında kalır. Dostluklarınız
İslamm çizdiği doğrultuda olursa cennette devam eder.
Farzedinki çıkar çatışması
meydana geldi. Hemen dostlar araya girerek, Allah ve Rasulünün hükmünü
bildirecek ve aralarını düzeltecek.[2]
2- Mü'minler
o kimselerdir ki, ancak Allah anıldığı zaman kalbleri ürperir, Allah'ın
ayetleri okunduğunda imanları artar ve Rable-rine tevekkül ederler.
Türk dilinde bir
bağlama edatı olan "ancak" kelimesi "sadece" "yalnız"
manalarında kullanılır. Meani ilminde "Kasr" anlatılırken ancak manasına
gelen "innema" edatı açıklanır.
Kısaca: "Allah
anıldığı zaman ancak mü'minlerin kalbi ürperir" diye anlamak mümkündür.
Birde "Mü'minlerin kalbi ancak Allah anıldığı zaman ürperir" diye
anlamak mümkündür.
Emrini tutamadığında,
yasağı çiğnediğinde veya isyana meylettiğinde Allah'ı hatırlayıp ürperendir
mü'min. Allah'ı zikrederken ona layık temiz bir kalb ve tertemiz bir dil ve
helalla beslenmiş bir ten'le zikir yapamadığı için kalbi ürperendir mü'min.
İmanlarının artması
konusunda "îmanları kuvvetlenir" diye açıklayıp imanın artıp
eksilmeyeceğini söyleyen değerli imamlarımız ile "her ayet inişinde iman
edilecekler artar"diyen imamlarımızla, "iman artar ve eksilir"
diyen imamlarımızın ihtilaflarında, çok az ifade farklılığının dışında hilaf
yoktur.
Tevekkül: Tarlaya
tohum atmadan mahsûl için Allah'a tevekkül edilmez. Evlenmeden çocuğun doğup
büyümesi Allah'a havale edilmez. Allah (c.c.) Rasulüne bile "bir işe
azmettikten sonra Allah'a tevekkül et" diyor.[3]
Bir iş yapmayı
tasarladığında o işin uzmanlarına soracaksın. Gerekli işlemleri yapacaksın
sonra Allah'a havale edeceksin.
Yani: Ziraat
mühendislerinin tavsiyelerine uygun tohumu alacaksın. Uygun zamanda ekeceksin.
Sulama ve ilaçlamasına dikkat ettikten sonra Allah'a tevekkül edeceksin.
Ziraatta hiç
ilgilenmeyen, nasırlı ellerin ürettiğini sömürerek geçinen bir kısım imansız
gavurlar: "sulama sistemini kurduktan sonra rtiçin Allah'a tevekkül
edecekmişim" deyiverir. Yandaşları tarafmdanda alkış alabilir.
Ancak hiçbir çiftçi
buna katılmaz. Önce müslüman çiftçi tevekkülün sevap kazandıracağını bilir ve
tevekkül eder. Sonra Allah dilemezse bir damla yağmur yağdırmaz. Yeraltı suları
çekilir. Sulama aletleri işe yaramaz hale gelir ve mahsul kurur. Veya yağmuru
fazla verir mahsûl çürür, veya dolu vurur.
Tevekkül eden mü'minle
tevekküle inanmayan kafir aynı işlemleri yapsalar, sonunda ikisininkide kurusa,
çürüse veya dolu vursa, mü'min tevekkül sevabını aldığı için kazançlıdır. Ve de
stres hastalığından uzak olur. Her ikiside iyi mahsûl alsalar, mü'min fazladan
olarak tevekkül sevabı alırki o dünyalara değer. Mehmet Akif Merhum:
Safahatında, fatih kürsüsünde şöyle der:
Şeriatın ikidir en
muazzam erkanı; Kiminki öyle müezzeb değildir imanı; . Ayırmaz onları, bir addedip tevessül eder,
Açıkça söyleyelim: Azm eder, tevekkül eder.[4]
3-
Namazlarını kılarlar ve omara verdiğimiz rızkdan infak ederler.
Bakara suresinin
üçüncü ayetinde açıklandığı gibi, imandan sonra namaz, namazdan sonra zekatıda
içine alan, "infak" gelmektedir.
Ne zaman mü'min insan
tarif edilse bu üç esas birbiri ardınca zikredilir. İnfak, insanlar tarafından
verilsede, insan verenin Allah olduğunu hatırlamakta.[5]
4- İşte
onlar gerçek mü'minlerdirler. Onlar için Rableri katında dereceler, mağfiret ve
çok değerli rızik vardır.
Profesörlük,
generallik, bakanlık, başkanlık gibi dereceler insanlar tarafından verilir
alınır. Bu derecelerin, terfilerin, makamların faydası geçicidir.
Üniversitelerden aldığımız şehadetnamelerde geçicidir.
Kabirde ve mahşer
gününde melekler insanların makam ve mevkilerine, aldıkları şehadet namelerine
göre değil, getirdikleri şehadet kelimesine ve Allah'dan aldıkları derecelere
önem verirler.[6]
5- Rabbin
seni hak uğrunda evinden çıkardığındaki gibi (ganimet taksimindede)
mü'minlerden bir grup hoşnut değillerdi.[7]
6- Hak,
ortaya çıktıktan sonra, sanki göz göre göre ölüme sürük-leniyorlarmış gibi hak
konusunda seninle mücadele ediyorlar.
Mekkeli müşrikler,
müslümanlara güçlü bir darbe vurmak için, önce ekonomik güç elde etmek amacıyla
Ebu Süfyan başkanlığında bir heyeti ticaret için Suriye'ye gönderirler.
Haber Medine'ye
ulaşında Efendimiz kervanın önünü kesmek için hazırlıklar yaparken daha
Medine'den çıkmadan Mekke'lilerin askeri bir harekata kalktığı haberi gelir.
Bunun üzerine
Efendimiz, kervan tarafına değilde, askerler tarafına yürüme emri verir. O güne
kadar hiç harp etmeyen ashapdan bir kısmı, bunun göz göre göre ölüme gitmek
olduğunu öne sürer. Halbuki hak olan Rasulün söylediği idi.[8]
7- Hani
Allah size iki taifeden (kervan ve ordu) birinin size ait olduğunu
va'detmiştide siz ise silahsız olan (kervan)ın size ait olmasını istiyordunuz.
AUah'da kelimeleriyle hakkı açığa çıkarmayı ve kafirlerin kökünü kesmeyi
istiyordu.[9]
8- Taki
suçlular istemesede, hak gerçekleşsin ve batıl yok olsun.
Allah onlara ikisinde
birini va'detmişti. Kervan tarafına giderlerse kervanı elde edecekler, ordu
tarafına giderlerse orduyu mağlup edecekler.
Efendimiz tercihini
yapmış orduyu seçmişti. Ama bir kısım sahabe bunun ölüme gitmek olduğunu
söyleyip kervan tarafını tercih ediyordu.İşte altıncı ayette "seninle
mücadele ediyorlar" diye bildirilen olay bu idi.
Ashabın büyüklüğü
mücadele yapmamasında değil. Allah Rasulünün kesin tavrını öğrendikten sonra
tam teslim olup "sen denize dalarsan bizde dalarız" demesindedir.
Ashabın bu sözü deniz kenarında yaşayanlar için bir anlam ifade etmez. Ama
çölde yaşayan ve babası ölürken yaptığı vasiyyetler arasında "topuğundan
yukarıya çıkan suya dalma" sözüyle büyüyen bir çöl insanı bu sözü
söylüyorsa veremeyeceği hiçbir şeyin olmadığını ifade eder.
İşte bizim
efendilerimiz diye sevdiğimiz yıldızlarımız bunlar. Onlar sermayeden vazgeçip
orduyla, silahla karşılaşmayı istediler ve başardılar.
Günümüz
müslümanlanndan ben kırk senedir. "Önce para, para, para, para"
diyenleri görüyorum. Birçoğu para yolunda parelendi. Bir çoğu parçalandı.
Kafirlerle içli dışlı oldu. İçerde ve dışarda kafirlerle büyük ticari
ilişkilerde bulundu ve eski dostlarından uzaklaştılar. Önce kafirlerle
hesaplaşmayı seçenleride, göz göre göre kendilerini tehlikeye atmakla suçladı.[10]
9- Hani siz
Rabbinizden yardım istemiştiniz de O da size "şüplesiz ben size ardarda
gelen bin melekle yardım edeceğim" diye duamızı kabul etmişti.
Müslimin Cihad 58,
Ahmed b. Hanbel'in Müsned 1/30 da rivayet etliğine göre peygamber efendimiz
"Allahım va'dini yerine getir. Eğer ehli İslamdan olan bu topluluk helak
olursa yeryüzünde sana ebediyen kulluk
yapılmaz" diyerek
Rabbinden yardım ister .Bu surenin yedinci ayetinde Rabbimizin yardım
va'dettiğini okumuş
öğrenmiştik. İşte
peygamber efendimiz o va'di hatırlıyor ve yerine getirilmesi için Rabbine
yalvarıyor.
Rabbimizde binlerce
melek göndereceğini bildiriyor. Al-i îmran suresinin 124-125 nci ayetlerinde
önce üçbin, sonra beş bin meleğin, mü'minleri müjdelemek ve kalblerini mutmain
kılmak için gönderildiğini haber verir.[11]
10- Allah
bunu (meleklere yardımı) müjdelemek ve kalblerinizi mutmain kümak için yaptı.
Yardım ancak Allah'dandir. Allah herşe-ye gücü yetendir, herşeyi bilendir.
Allah'ın melekleriyle
mü'minlere yardımı Kur'anla sabittir. Meleklerin nasıl görev yaptıkları konusu
ihtilaflıdır. Ayetin sonunda bize öğretilen: yardımın yalnız ve yalnız
Allah'dan olduğunun unutulmamasıdır. Çünkü melekleri yaratanda, gönderende
Allah'dır.
Ayette açık bir
şekilde ifade edilen yardım mü'minleri müjdelemek ve kalblerini mutmain
kılmaktır. Çocukluğumuzda kavga ettiğimiz mahalle arkadaşlarımıza
rastladığımızda ağabeyimiz yanımızda olursa biz üstün gelirdik. Onun ağabeyi
yanında olursa o üstün gelirdi.
İşte melekler
mü'minleri yüreklendirirken, kafirlerin yüreklerinede korku salıyorlardı.
Bu surenin 48 nci
ayetinde açıklandığı gibi, Bedir harbinde şeytan, kafirleri harbe kışkırtıyor.
Sonra kafirlerin görmediğini görüyor ve korkudan kaçıyor.[12]
11- Hani
emniyette kılmak için size uyku vermişti. Sizi onunla tertemiz yapmak, şeytanın
pisliğini (vesveseyi) sizden gidermek, kalblerinizi (Allah'a) bağlamak ve
onunla ayaklarınızı sabit kılmak için üzerinize gökten su indirmişti.
Siz Allah yolunda
yürüyün. Yardım nereden, nasıl gelecek diye endişe etmeyin. Allah yardım etmek
istedimi melek gönderir, kafiri gönderir, rüzgar gönderir, yağmur gönderir.
Kafirler üzerine taş yağdırır, denizi dondurur, ateşi gülistana döndürür,
hapishane kapısından devlete kapı açar, çölde bıldırcın eti yedirir, kumlar
arasından zemzem fışkırtır. Yani sayamayacağımız kadar yardım eder.
Bedir'de suyun başına
kafirler yerleşir. Mü'minler tedirgin, sabaha kadar bu tedirginlik sürerse
sabahleyin bitkin bir halde harp edemezler.
Ama Allah (c.c.)
onlara uyku veriyor. Ne büyük nimet!...
Sabahlara kadar
yatakda kıvrandığınızı düşünün, uyku sizin için büyük nimet oluverir. Bedirde
sabah namazına kadar uyuyan sahabe dinç olarak kalkıyor. Yağmur yağmış, kapları
dolu. Abdest ve gusül abdestine yetiyor. Yağmurla kum sertleşmiş. Ayaklar
kaymıyor. Kalbler şeytanın binlerce vesvesesine kapalı, Allah'a bağlanmış.[13]
12- Hani
Rabbin meleklere "şüphesiz ben sizinle beraberim Mü'minleri sabit kılın.
Ben kafirlerin kalblerine korku salacağım Artık onların boyunlarına ve
parmaklarına vurun" diye vahyetmişti.[14]
13- İşte bu
Allah'a ve Rasulüne muhalefet etmeleri sebebiyledir. Kim Allah'a ve Rasulüne
muhalefet ederse şüphesiz Allah'ın cezası şiddetlidir.[15]
14- İşte bu
sizin (azabınız) onu tadınız. Şüphesiz kafirler için ateşin azabı vardır.
Kafirlerin yüreklerine
korku salması, Rabbimizin en büyük yardımlarından biridir. Buharı[16] 'de
verdiği hadise göre, efendimiz bir aylık yolun uzağmdaki kafir, zalim, mücrim
insanların yüreğine korku salmakla yardım olunduğunu haber vermektedir.
Haşr suresinin ikinci
ayetinde de kafirlerin hiç hesap etmedikleri yerden Rabbimizin yardımının
geldiğini ve kafirlerin yüreklerine korku salındığını haber vermekte.
Günümüzde askeri,
siyasi ve ekonomik güce sahip olduğunu ileri süren, kendini büyük gören
müstekbir devletler, dünya üzerinde "bir avuç" diye ifade ettikleri
şeriatci müslümanlan yok etmek için bakanlık ve başkanlık düzeyinde
toplantılar yapıyorlar.
Yüreklerine korku
girmemişse "bir avuç" insandan niye endişe ediyorlar? Onlar
bilirlerki küçücük elektrik ampulü salonun kocaman karanlığını yok eder.[17]
15- Ey iman
edenler, kafirler toplu halde iken karşılaştığınızda onlara arkanızı dönmeyin.
Türkçede bir deyim
vardır: "Sırtını dönmeye gelmez." Yani öyle bir haindirki, yüzüne
karşı güler, sırtını döndüğünde hançeri saplar veya kurşunu sıkar.
îşte kafirlerde öyle.
Tarih boyunca müslümanlann himayesinde yasavan eavri müslimler müslümanların
zayıfladığı veya bir düşmanla savaşa tutuşduğu zaman, arkadan bıçaklamalardır.
"Arkanızı
dönmeyiniz" kaçmayınız manasınadır. Önce bir müslüman hiçbir zaman
düşmanla karşılaşmayı istemeyecektir. Efendimiz: "Düşmanla karşılaşmayı
istemeyiniz. Karşılaştığınız zamanda sebat ediniz (kaçmayınız)" buyurur.[18]
Müslüman; dünyadaki
bütün insanları, herşeyi yaratan Allah'a imana ve onun koyduğu kurallara göre
davranmaya davet edecektir. Hep yürüyecek ve bütün insanların dost olmasını,
düşmanların bile dostça gelip, Allah'a teslim olmalarım, bu canlarım cehennemde
yakmamalarını isteyecektir.
Ancak eğitim yoluyla
çocukları kandırıp ateşe atma mafyası insanları cehenneme gönderme çetesi
karşısına devlet olarak, dernek olarak diki-lirse kaçmayacak, sebat edecek ve
yoluna yürüyecek. Engeli aşmasını bilecek ve hedefine varacak. İster şehid
olarak, ister fatih olarak. Değişmez. Her iki haldede kazanmış demektir.[19]
16- Savaşmak
veya bir başka birliğe katılmak için ayrılmanın dışında, kim o günde sırt
dönüp kaçarsa muhakkak Allah'ın gazabına uğrar ve onun yeri cehennemdir. O ne
kötü bir dönüş yeridir.
Düşmanla
karşılaşıldığı zaman kaçmak yasak ve haram. Ancak harp taktiği gereği geri
çekilme, düşmanı oyuna getirme gibi gayelerle olursa veya bir başka müslüman
birliğe katılmak için olursa yasak ve haram değildir.
Günümüzde imansızlarla
silahsız bir harp yapılmakta. Bugünün silahlan makam, mevki, maddi, siyasal ve
sosyal imkanlardır.
Yıllarca imam-hatip
mezunlarını üniversiteye almadılar. Onlarda yılmadı geri dönmedi. Haziranda
okulundan mezun oldu. Eylül ayında lise diplomasını aldı. Yani bir başka birlik
elbisesini giydi ve yürüdü.
Yirmibeş sene sonra
bir avuç imansız yeniden uyandı. Ama müslümanlar heryerde. Burunlarının
dibinde. Çeşit çeşit birlikler halinde.[20]
17- Onları
siz öldürmediniz. Ancak onları Allah öldürdü. Attığın zaman sen atmadın. Ancak
Allah attı. Mü'minleri güzel bir imtihanla denemek için (yaptı). Allah herşeyi
işitendir, herşeyibilendir.
Bu dünya üzerindeki
halimiz, karıncanın dönen değirmen taşı üzerindeki hali' gibidir.
Dünya, Allah'ın
koyduğu kanunlar içinde dönüyor. İnsanoğluda bu dünya üzerinde-doğuya, batıya,
güneye ve kuzeye gidiyor. Kendi iradesini kullanıyor ama dünyanın bu dönüşü o
insanı bir yere doğru götürüyor.
İrademizle elimizi
kaldırıyoruz, kalemi alıyoruz. Birşeyler yazıyoruz ama elimizi yaratan, inci
gibi kelimeler dizen beynimizi yaratan, kanımızı ırmak gibi akıtan Allah
(c.c.) dır.
Bu seven, döven,
veren, isteyen eli yönlendiren niyetlerimizden sorumluyuz, Tetiği çeken
el'dir. Ancak karşıdakini Öldüren Allah'dır. O "Mümiit" tir. Öyle ise
insan niçin sorumludur? "Haksız yere cana kıymayınız" yasağına
uymadığı için sorumludur.
Bu ayet kulların
yaptığını tamamen ortadan kaldırmıyor. Bazılarının dediği gibi "hiçbir şey
yok Allah var" felsefesinin yanlışlığım, Allah bu ayetinde bize haber
veriyor, "onları siz öldürmediniz" derken "siz" diyor ve
kendisinden ayırıyor. "Sen atmadın" diyor ve efendimizi kendisinden
ayrı biri olduğunu ifade ediyor.
Eğer o yanlış
anlayanların dediği gibi olsa o zaman "Namazı sen kılmadın, Allah kıldı,
orucu sen tutmadın, Allah tuttu." diye devam eder giderdi.
Biz şunu bileceğiz,
her lütuf ve kerem Allah'dandır. Az topluluğun çok topluluğa galip gelmesi
Allah'ın izni ve yardımıyladır.
Sahabenin güzel bir
imtihanıdır. Her sahabeye üç kafir düşmekte. Önce bir çekinme var. Sonra
Allah'a güvenip yürümek var, ve zafere ulaşmak.
Buradaki denemenin neticesi
Allah tarafından önceden bilinmektedir. Ayetin sonunda bu vurgulanır. Ancak
çalışkan öğrencilerin durumunu öğretmeni bildiği halde öğrencilerin durumunu
kendilerine bildirmek, onları yüreklendirmek için imtihan yapıp yeni derslere
yöneltmesi gibi birşey.
İmtihan salonuna
(dünyaya) kabul edilmek, her insan için büyük şerefdir, İmtihan salonunda
yardım gören mü'minlerden olmakda en büyük şerefdir.[21]
18- İşte
böyle. Allah şüphesiz kafirlerin tuzaklarını zayıflatır.
Bütün dünya kafirleri
bir olsalar, binlerce, milyonlarca plan, program, tuzak hazırlasalar bütün bu
tuzaklarını Allah'ın mülkü üzerinde, Allah'ın verdiği akıl ve ellerle
kuracaklar. Allah'da mü'minlerle beraber olunca zafer mü'minlerin olur.[22]
19- Eğer
zafer istiyorsanız işte size zafer geldi. Eğer (inkardan ve inaddan)
vazgeçerseniz sizin için daha hayırlı olur. Eğer (kafirliğe) geri dönerseniz,
bizde (mü'minlere yardım için) döneriz. Sizin topluluğunuz ne kadar çok olursa
olsun hiçbirşeyle size fayda vermez. Şüphesiz Allah mü'minlerle beraberdir.
Kendilerini haklı
gören Ebu Cehil, zaferin de kendilerine ait olacağını zannediyordu. Haklı olan
insanın veya devletin haklı olmasından dolayı sahip olduğu bir gücü vardır.
İşte Ebu cehil kendi mantığı içerisinde kendilerinin haklı olduğuna, müslümanlann
anarşist, ayırımcı, olduğuna inanıyordu.
Aynen günümüzdeki
kafirlerde kendilerine karşı gelen, "biz size değil, bizi yaratan Allah'a
itaat ederiz" diyen mü'minlere "Radikal",
"fundamantalist", "anarşist", "ayrılıkçı"
tabirlerini kullanıyorlar ve yok etmeye yöneliyorlar.Bedirde kendini haklı
gören Ebucehil geberdi ve ordusu mağlup oldu. Günümüz kafirlerini de aynı
akıbet bekliyor.[23]
20- Ey iman
edenler, Allah'a ve Rasulüne itaat ediniz. (Kur'ani) işitip dururken ondan yüz
çevirmeyiniz.[24]
21- İşitmedikleri
halde "işittik" diyenler gibi olmayınız.
Günümüz kafirleri
Kur'anı bir defa okumadıkları halde televizyondan ahkam keserken "Kur'anı
okudum, Yuhanna bölümünde şöyle diyor" dedikten sonra batılı bir kafirin
sözünü naklediveriyor.
Beyninde kimin kusmuğu
varsa ağzından onu saçıveriyor. Okumadığı halde, dinlemediği halde
"okudum" deyiveriyor.Ah! bir dinleselerde insanlığa geri dönseler.[25]
22- Şüphesiz
Allah katında canlıların en şerlisi aklını çalıştırmayan sağır ve
dilsizlerdir.
Duyma ve konuşma özürlü
insanlarımız kasdedilmemiştir. Peygamber efendimizin en değerli
arkadaşlarından biride, a'ma olan Abdullah b. Ümmü Mektum'dur. Burada kast
edilen sağırlar, hak söze karşı kulağını tıkayanlardır.
Günümüzde Allah
kelamına karşı kulaklarını tıkayanlar kendi heva-lanyla hükmedenler
vatandaşlarının bir kısmını uyuşturucu kurbanı, bir kısmını fuhuş kurbanı, bir
kısmını sapık, bir kısmını köşe dönücü yaptılar.
Onun içindirki, hakka
karşı kulaklarını tıkayan insan, bu saydığım kötülükleri yapmasa bile, onların
yapılması için ortamı hazırladığından bunların hepsinden daha şerlidir.
Irza tecavüz eden,
sonrada öldüren bir sapığın zararı bir veya birkaç şahsa olurken, Kur'ana karşı
tavır alan yöneticiler milyonlarca insanı cehenneme atmak için gayret
gösterdiklerinden daha zararlı ve daha sapıktırlar.
Akıllarımda
çalıştırmıyorlar. Bir çiftçi tarlaya attığı tohumun ne olduğunu bilmeden
atmaz. Haydi oyuna geldi, Amerikan mısın diye kandırırlar. Tarlaya attı ve
diken çıktı. Bir daha ekmez.
Bunlar, yıllardır bu küfür
sisteminin yanlış üretim yaptığını gördükleri halde, akıllan vanpda hakka
dönemiyorlar.[26]
23- Eğer,
Allah onlarda bir hayır olduğunu bilseydi, muhakkak onlara işittirirdi. Eğer
onlara işittirmiş olsaydı, şüphesiz onlar yüz çevirerek dönerlerdi.
Buradaki:
"İşittirmek" anlatmak manasınadır. Herşeye olumsuz gözle bakan,
sesleri karamsar bir kulakla dinleyen, gördüklerini kendisine maddi çıkar
sağlayanlar ve sağlamayanlar diye iki gruba ayıran kafir insanlarda hayır
olmadığını bildiği için İslamı onlara işittirmedi. Kirli kadına güzelim
gelinlik giydirilmediği gibi, kalbi küfürle kararmış insanada İslam
giydirilmez.[27]
24- Ey iman
edenler, sizi .diriltecek şeye davet ettiğinde Allah'a ve Rasulüne icabet
ediniz. İyi bilinki, Allah kişi ile kalbi arasına girer. Ve şüphesiz onun
huzurunda toplanacaksınız.
İman dirilişin adıdır.
Mü'min insan, diri insan demektir. Ölü kalbini Allah'ın ayetleriyle sulamış,
amel çiçekleri açmış insan demektir.
Kafir ise, Rabbin
yarattığı kalbden Rabbin sevgisini çıkarmış, kendisi gibi bir kafirin kara
gölgesine tapınmış, Rabbin rahmet damlalarını engellemiş ve ölmüş insandır.
Allah ve Rasulü bizim
iki dünyada da güzel hayat yaşamamızı istemektedirler.
O Allah (c.c.) bize
bizden daha yakınken biz ondan uzaklaşmayalım Gönlümüzden" geçeni biz
bilmeden o bilir. Çünkü O bize jahdamanmız-dan daha yakındır. Ve mutlaka onun
huzurunda toplanacağız.[28]
25- Öyle bir
fitneden sakmınki (gelince) sizden yalnız zalimler isabet etmez. İyi bilinki
Allah azabı çetin olandır.
İmam Buharı Sahih'inin-
"Kutabü-ş-şirketin" altıncı babında Nu'man b. Beşir (r.a.) den
rivayet ettiği bir hadisde, peygamber efendimiz şöyle buyurmuş: "Allah'ın
koyduğu sınırları koruyan, günahdan sakınanla, sınırı aşıp, günaha girenlerin
durumu, Kur'a ile gemide yer bulan topluluğun durumuna benzer. Bir kısmının
Kur'ası geminin üstüne bir kısmının Kur'ası geminin altına düştü.
Geminin altında
olanlar, susadıkları vakit yukarı çıkıp (nehrin tatlı suyundan) içiyorlardı.
Sonunda "niçin yukarı çıkıp yukardakilere eziyet verelim? buradan bir
delik açalım ve yukardakilere eziyet etmeyelim" dediler.
"Eğer, alttakiler
kendi hallerine bırakılırsa hepsi helak olur. Eğer engel olurlarsa hepsi
kurtulur."
Efendimiz ne güze
ifade etmiş değil mi? "Bana ne", "Beni sokmayan yılan bin
yaşasın" "Her koyun kendi bacağından asılır" sözlerine değer
vermeyin. Siz ayete iman ediyorsunuz. Ayette de, zalimler yüzünde bir belâ
gelirse yalnız zalimlere gelmeyeceğini, zalim olmayanlarında helak olacağını
haber veriyor.
Şoförün sarhoş
olmasının zararı yolcularada olacağından, sarhoşken otobüs sürdürmüyorlar.
Halbuki sürse zararı altmış kişiye dokunur.
Ama milyonlarca insanı
devlet arabasına yükleyip götüren yöneticiler ise, milyonlara zarar verirler.
Eğer yolcular müdahele etmezlerse "yapan kendine yapar" derlerse
devlet arabası ahlaken, iktisaden, siyaseten çökerse altında millet kalır.
Ateizm, kominizin,
faşizm gibi kafirlikten kaynaklanan bu pislik yollar, hastalıklar gibidir. Eğer
engel olunmazsa herkese bulaşır. Filan devlette "kolera" hastalığı varmış
bizi ilgilendirmez. Batı medeniyeti "Aids" diye isimlendirilen bir
hastalık üretmiş bizi alakadar etmez diyemiyoruz.
Kolera, aids gibi
bulaşıcı hastalıkların bol olduğu yerlerden gelenler gümrükde kontrolden
geçiriliyor. İşte fitnede yeryüzünde hastalıkların tamamından daha tehlikeli,
daha öldürücü ve yakıcıdır.
"Fitne"
arabın dilinde altım ateşte eritip has altın ile karışık maddeyi birbirinden
ayırmaya denir. Buradan hareketle insanı cehennem ateşine sokmaya sebep olan
imansızlığa, imansızlık propagandasına, insanları dinden alıkoymaya, cennete
perde olan dünya malı ve evladına da fitne denmiştir. Bakara 217 de fitne,
"İslama giden yolu kapatma" olarak açıklanmıştır.
insanları ateşe atarak
yakmak isteyen kurum ve kuruluşlara Karşı du-tün gücümüzle mücadele edeceğiz.
Ahmed b. Hanbel'in
Müsned 4/192 de Adiy b. Umeyra'dan rivayet ettiği bir hadiste peygamber
efendimiz "Allah bir grubun yaptıklarından dolayı toplumun hepsine azab
etmez. Ancak o grubu yaptıklarını gördüklerinde engellemeye güçleri yetiyorken
engellemiyorlarsa Allah o gruba-da, o toplumada azab eder" buyurur.
A'raf 164 ncü ayette
Allah (c.c.) mü'minleri iki gruba ayırmış. Birinci grup kafirlere nasihat
eden, onları kötülükten, kafirlikten vazgeçirmeye çalışanlar.
İkinci grub ise
kafilerle ilgilenmeyen, "nasıl olsa Allah onları yakacak. Biz
karışmayız" diyenler. Allah birinci grubu kurtardığını, kafirleri
cezalandırdığını haber veriyor. O ikinci grubu hiç zikretmiyor. Alimlerimiz bu
ikinci grubunda azap görenler arasında olduğunu söylüyorlar.[29]
26-
Hatırlayın. Yeryüzünde azıcık müstez'aflar idiniz. İnsanların sizi
kapıvermesinden korkuyordunuzda O sizi barındırdı, yardımıyla sizi
kuvvetlendirdi ve güzel şeylerle sizi rızıklandirdı. Taki şükredesi-niz.
Mekke müşriklerinin
arasından, her an kapilıvermeye hazır bir avuç müslüman, zayıf görülüyordu.
Evrensel İslamı bütün dünyaya taşıyacaklarına kafirlerden kimse inanmıyordu.
Ama Allah (c.c.) onlara yardım etti. Medine'de devlet kurdurdu. Maddi ve
manevi rızıklarla onları besledi.Günümüz kafirlerinin askeri ve ekonomik gücü
bizi korkutmamah. Allah'a güvenmeli ve yürümeliyiz.[30]
27- Ey iman
edenler, Allah'a ve Rasulüne hainlik yapmayın. Bile bile emanetlerinizede
hainlik yapmayın.
Allah'a hıyanet
emirlerini terkedip yasaklarını çiğnemekle olur. Rasulüne ihanet onun sünnetini
terk edip başkalarım Örnek ve önder kabul edip onun izinden gitmekle olur.
Bizler birbirimizin
koruyucusu ve gözetici siyiz. Komşunun malı, canı, ırzı, namusu size emanet,
sizinkide ona emanettir.
Bu Kur'an-ı kerim
hepimize bütün insanlığa emanettir. Bu.bizim emanetimizdir. Emanete hıyanet
edilmemelidir.[31]
28-
Bilinizki mallarınızda, evladınızda fitnedir. Şüphesiz Allah katında büyük
mükafat vardır.
Beni Kureyza
yahudileri Hendek harbinde andlaşmalarmı bozarak kafirler tarafında yerlerini
aldılar. Hendek harbide başarıyla sonuçlanınca efendimiz "ikindi namazını
Beni Kureyza yurdunda" kılınız emrini verdi.[32]
Beni Kureyza yirmibeş
gün muhasara altında tutuldu. Ebu Lübabe b. Abdilmünzir görüşme yapmak üzere
gönderildi. Beni Kureyza sordu: "Muhammedin bizim hakkımızdaki hükmü ne
olabilir?" Ebu Lübabe eliyle boğazını işaret etti, sonra yanlış yaptığını
anlayarak hemen geri döndü. Mescidin direğine kendisini bağladı ve peygamber
efendimizin çözüp afvetmesini bekledi. Sonra Tevbe suresinin 102 nci ayeti
nazil oldu. Tevbenin kabul edildiği bildirildi.[33]
Müslümanların sırlarını düşmana söylemekde hıyanettir. Günümüzde bir kısım
insanlarımız basın yayın yoluyla müslümanlarm hakkında söylenmemesi gerekenleri
kafirlere açıklayıveriyorlar. Bu bir ihanettir.
İbni Kesirin
tefsirinde haber verdiğine göre Ebu Lübabenin Beni Ku-rcyzada malı olduğundan
dolayı böyle yapmış. Hatip ibni Ebi Beltea da Mekke fethinin hazırlıklarını bir
mektupla bildirmek istemişti ama efendimiz durumu öğrendi ve mektubu yoldan
döndürdü.
Günümüzde bir kısım
insanlarımızda şirketleri, sermayeleri, üniformaları, unvanları elden gitmesin
diye kafirlerle beraber hareket ederek ihanet ediyorlar. İyi büsinlerki bu
mallar ve çocuklar birer imtihandırlar.[34]
29- Ey iman
edenler, eğer Allah'dan sakınırsanız o size furkanı (iyilikle kötülüğü
ayırdederek nuru) verir, kötülüklerini örter ve sizi afveder. Allah büyük lütuf
sahibidir.
Gönül aynası takva ile
sırlanır, amelle cilalanırsa en küçük bir tozu dahi belli eder. İyi ile kötüyü ayırt
eder. Efendimiz "iyilik güzel ahlaktır. Kötülük ise gönlünü rahatsız eden
ve insanların öğrenmesini istemediğin şeydir" buyurmuş.[35]
Yine efendimiz
sahabeden Vabisa (r.a.)'ya "iyilik gönlüyün rahat ettiğidir. Kötülük
gönlünü rahatsız edendir. İnsanlar sana ne kadar fetva verselerde sen yinede
kalbine danış" buyurmuş.[36]
Tabiidirki burada
kalbine danışacak olan takva sahibi mü'min insanlardır. Yoksa kalbi kararmış
kafirlerin nefsi haram lokma yemeden kudu-ramaz. Günahlar kötülükler onların
iftihar vesilesidir.
Birgün bana "bira
içmek haram mı?" diye soran bir müslümana "Sabahleyin içtiğin sütü
niçin sormuyorsun?" dedim. Yani bu mü'min kardeşimizin kalbi süt için hiç
rahatsız olmuyor, ama bira için rahatsız oluyor-da onun için soruyor.
Aslında bütün mü'minlerin
bu makama erişmeleri gerekir. Eğer bu makama erişirsek kalbimiz duyduğu,
gördüğü şeylerden olumlu veya olumsuz etkilenir. İyiyle kötüyü ayırt eder
duruma gelirse, bütün dünyadaki müslümanlar telefonsuz, telsizsiz, uydusuz,
birbirinden habersiz bir halde iken dünyada gelişen iyi ve kötü olaylara anında
aynı tepkiyi gösterirler.[37]
30- Hani o
kafirler seni hapsetmek, öldürmek veya çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar
tuzak kurarlar, Allah'da tuzaklarını bozar. Allah tuzak kuranlara karşılık
verenlerin en hayırhsıdır.
Efendimizin etrafında
İslam nurunun her geçen gün biraz daha yayıldığını gören Mekke müşrikleri Mekke
parlamentosunda bir araya gelerek durumu görüşürler. Hapis etmeyi teklif
edenler olur. Taraftarlarının onu kurtarmak için mücadele vereceklerini
düşünürler ve bu teklifi reddederler.
"Sürgüne
gönderelim" derler. Gittiği yerdeki insanları imana sokar diye kabul
etmezler ve öldürmekte karar kılarlar. Her kabileden eli kı-lınçlı biri gelecek
ve topluca Efendimizi öldürecekler.
İbni Hişam'm siret
1/483 ünde haber verdiğine göre, kafirler kapının önünü tuttular. Efendimiz
aralarından geçip gittide onlar göremediler.
İşte günümüzde de bir
kısım kafirler hayallerinde geliştirdikleri müs-lümanlara karşı savaş
verirlerken, o sevgili peygamberimizin ümmetinden birçok insan, o kafirin
imkanlarından yararlanarak gelişirde haberi olmaz. Siz Allah'dan sakının. Bu
kafirlerden korkmayın.[38]
31- Onlara
ayetlerimiz okunduğunda "şüphesiz işittik. Dilesek aynısını bizde
söyleyebiliriz. Bu ancak öncekilerin efsaneleridir" dediler.
Ayet nazil olduktan
sonra bindört yüz sene geçti. O günden bugüne kadar milyonlarca şair,edip kafir
geldi geçti ama Kur'anın bir suresinin benzerim getirmedi.
Günümüzde edebiyat
ödülü alan kafir arab dil bilginleri, ellerindeki bilgisayarlanda kullanarak bu
işe giriştiler, ama başarılı olamadılar.
Çok değerli bir sanat
eserini görünce herkes hayran hayran bakıp sanatkarı tebrik ederken karnı
ağrıyan, hasid, kaba saba bir insanın "nesi varmış bunun, ben bundan daha
iyisini yaparım" demesinden daha kötü bir söz bu.[39]
32- Hani
"Ey Allah, eğer bu senin katından bir hak ise, haydi üzerimize gökyüzünden
taş yağdır veya bize acıklı bir azap getir" demişlerdi.
Günümüzde "Allah
varsa beni çarpsın" diyenler veya "Haydi Allah'ın seni kurtarsın"
diyenler İşte bu kafirlerin yolundan yürüyenlerdir.
Bunlar Arslamn
kafasına komrpda arslana meydan okuyan kara sinekler bibidirler. Allah'ın
mülkünde onun verdiği ayakla gezerler, onun verdiği°gözle görürler ve onun
verdiği dille onu inkar ederler.[40]
33- Sen
aralarında iken Allah onlara azap etmez. Onlar istiğfar ederlerken de Allah
onlara azap etmez.
Allah (c.c.) Nuh'u
gemiye bindirdikten sonra kafirleri helak etti. Musa'yı denizin karşı tarafına
geçirdikten sonra Firavunu helak etti. Lut'u şehirden çıkardıktan sonra
imansız ahlaksızları helak etti.
Bir toplumun içinde
gerçekten salih bir insan varken veya bir toplum, yaptıklarından pişman olup
Allah'a af talebinde bulunurken, Allah o toplumu helak veya azap etmez.[41]
34- Onlar
Mescidi harama layık olmadıkları halde Mescidi haramdan (mü'minleri)
alıkoyanlara Allah niçin azap etmesin. O (Mescidi haram) nun mütevellileri
ancak müttekilerdir. Ancak onların birçoğu bilmez.[42]
35- Onların
Beyt (ullah) yanındaki duaları, ıslık çalmak ve el çırpmakdan başka birşey
değildir. Küfrünüzden dolayı tadın azabı.
Bakara suresinin 217
nci ayetinde ve Maide suresinin 2 nci ayetinde haber verildiğine göre Mekke'li
müşrikler, müslümanları Mekke'ye girmek ve Ka'beyi tavaf etmekden
alıkoyuyorlardı.
Kendilerini Ka'benin
hakimi kabul ediyorlardı. Ka'benin sahibi Allah (c.c.) Ka'benin
hizmetkarlarının mütteki insanlar olduğunu ve o kafirelerede azap geldiğini
haber verir.
Hem onlar Ka'beye
layık değiller. Hz. İbrahim'in yolunda değilde, kendi uydurdukları ıslık ve el
çırpmayla ibadet ettiklerini zannediyorlar.
Günümüzde inkarın her
çeşidini yaşayan gruplarında, kendi sapık anlayışlarına göre dinleri ve
merasimleri var.[43]
36- Şüphesiz
kafirler, mallarını Allah yolundan alıkoymak için harcarlar. Yakında yine
harcayacaklar. Sonra bu onlara yürek acısı olacak, sonrada mağlup olacaklar.
Kafirler cehennemde haşrolacaklar.[44]
37- Pis'i
temizden ayırmak, pis'i üstüste koyup yığarak, hepsini cehenneme atmak içindir.
İşte onlar hüsrana uğrayanların ta kendisidirler.
Günümüzdeki kafirlerin,
müslümanlan yok etmek için harcadıkları paralara hayret etmeyin, şaşırmayın.
Ahirete imanı olmayanlar bu dünyadaki zulme dayalı saltanatlarının haram
nimetlerinden mahrum olmamak için ellerinde avuçlarında ne varsa veriyorlar.
Ancak Bedir harbi
öncesi, büyük bir kervan hazırlayan Mekke parlamentosunun birçok üyesinin
Bedir'de gebermesi, Ebu Süfyan'ın askeri ve ekonomik gayretlerinin boşa
gitmesi, kafirler için yüreklerinin yanmasına sebep olduğu gibi günümüz
kafirlerinin şimdi yürekleri parçalanıyor. Harcadıkları parayamı yansınlar,
kaybettikleri mevzileremi yansmlar, Is-lamın gelişmesinemi yansınlar?
Nisa suresinin 76 ncı
ayetinde, mü'minlerin Allah yolunda savaştığını, kafirlerinde Tağut yolunda
savaştığını haber verir. Tağut ki Allah'a başkaldırandir. Allah'a kul olamayan,
kula kul olanlar, o kul yolunda savaşıp mallarını o zayıf ve ölümlü kulun
ilkelerini korumak için harcarlar. Harcarlar ama sonunda hem mallarına yanarlar
hemde kendileri yanarlar.
Bedir harbi, Uhud
harbi gibi savaşlar mü'minîerle kafirleri birbirinden ayırd eden, safları
belirleyen şaşmaz ölçülerdir.
İslam güçlü iken bütün
Firavunlar Musa kesilir. Ancak küfürle iman çarpışması anında ateşde, altınla
bakırın ayrıştığı gibi münafıklar kafirlerin yanında yer alırlar. Üstüste
binmiş inek pisliği gibi bir topluluk oluştururlar.
Günümüzde bu tür
toplulukları "Kahrolsun şeri'at" diyerek yürüyen bir avuç insancıklar
olarak görmekte ve cehenneme doğru koştukları içinde üzülmekteyiz.[45]
38-
Kafirlere şöyle: "Eğer (kafirlikden) vazgeçerlerse geçmişteki (yaptıkları)
afvedilir. Eğer tekrar (kafirliğe) dönerlerse Öncekilerin kanunu geçmiştir. (O
kafirlerin başına gelenler bunlarada gelecektir)."
İslam'ın saba rüzgarı
gibi serinleten ve yeşerten ılık nefesini hisseden bir kısım suçlular,
zalimler, despotlar, köşe dönücüler, fuhuş tacirleri soruyorlar: "Bize ne
yapacaksınız?"
Onlara bu ayet-i
kerimeyi okuyun. Efendimizin Mekke'yi fethettiğinde Mekkelilerin tamamını
afvettiğini söyleyin.[46]
39- Fitne
(küfür,şirk) kalmaymcaya ve (yaşanan) dinin tamamı Allah'ın oluncaya kadar
onlarla harbedin. Şayet (kafirliğe) son verirlerse şüphesiz Allah onların
yaptıklarını görür.
Bu surenin yirmi
ikinci ayetinde, canlıların en şerlisini "hakka karşı kulaklarını tıkayan
ve hakkı söylemeyenler" olduğunu haber vermişti.
A'raf süresinin 179
ncu ayetinde "kafirlerin hayvanlardan dahada aşağı olduğunu" haber
vermişti. İnsanlar kendilerine zarar veren, kanını emen bit, pire, tahta
kurusuyla mücadele eder. Yine insanlar zirai mahsullerine zarar veren haserat
ilede mücadele
Allah (c.c.) bu ayet-i
kerimesinde, insanları yakanlarla mücadele edilmesini emreder. İnsanları
çeşitli usullerle yakan bazı insanlara "sapık" damgası vuruluyor ve
gerekli hukuki ceza veriliyor.
Yönetime gelen
kafirler ise; yönettiği insanların İslamla şereflenmesini engelleyerek onları
toplu halde cehennem çukurunda yakmak için sevketmektedir. İşte Rabbimiz, biz
müslümanlara bu yakma işine engel olmamızı emretmektedir.
Bakara suresinin 256
ncı ayetinde "dinde zorlama yoktur" buyurmuş Rabbimiz. Yani tabancayı
alıp kafirin başına dayayıp "müslüman ol ey kafir" demek dinen
yasaktır, iman etmek önce gönül işidir. Ancak aynı ayet-i kerimenin devamında
"Gerçekten doğruluk ile sapıklık birbirinde ayrılmıştır" buyurur.
Yani dünyanın her tarafındaki insanlara îslamı duyurmak, gerçeği öğretmek
bizim görevimizdir.
Kafir bir ülkede doğup
büyüyen, İslam adına hiçbir şey duymayan veya İslamı karalayıcı sapık şeyler
duyan insanlara, gerçek ile sapıklığı öğretmek için onları sapıtan, onları
yakmak için eğitim kurumlan kuranlardan, O insanları kurtarmak için müslüman
cihad eder kıtal yapar.
Bizim sevgili
peygamberimiz, soğan ve sarımsak yiyen kişinin Mescide gitmesini
yasaklamıştır.[47] Yenmesi helal olan bir
yiyeceğin kokusu insanları rahatsız ettiğinden, onları yediği vakit kokusu
gidinceye kadar insanlara karışıp rahatsızlık vermesi yasaklanmıştır.
Ya bu karaları,
denizleri ve gökyüzünü kirletenler ne olacak? Bakara suresinin 205 nci
ayetinde, "kafirler yönetime geldiklerinde yeryüzünde ziraatı da, nesli de
helak etmek için çalışacaklarını" haber verir.
Sarhoş anne ve
babaların içtiklerinden çocuklarının da etkilendiklerini doktorlar haber
vermekte. Yahudi, hristiyan ve putperest toplumlarda, fuhuş yoluyla Aids
hastalığı, sanatçıları, siyasileri, hatta okul çocuklarım dahi tehdit
etmektedir.
İşte bütün bunları önlemek
için cihad. Bazı müslüman aydınlarımız, batıyı İslamdan daha fazla
bildiklerinden, batıdaki İslamın kötü imajını güzel göstermek için, İslam dışı
sözlerle İslamı tanıtmaya çalıştılar ve bu çalışmalarını "İslamda savunma
harbi vardır" diye özetlediler. Bu açıklanması gereken doğru bir sözdür.
Ancak doğruluğu şöyle açıklayabiliriz: müslüman öldürmek için değil, yaşatmak
için vardır. Peygamber efendimiz yirmiüç senelik peygamberlik hayatında, iki
milyon dörtyüz bin (2.400.000) kilometrekare toprak fethetmiş. Bütün harplerde
harp meydanında iki tarafdan ölenlerin sayısı ikiyüz kırkdır.[48]
Müslüman; dünyadaki
bütün insanların, kendilerini yaratan Rabbi tanımaları, vücutlarım, kalblerini
ve kanlarım idare eden Allah'ın koyduğu kurallara göre hayatlarını yaşayarak,
bu dünyada fuhuştan, yalandan, hır-sızlıkdan, kumardan, sarhoşlukdan uzak kalıp
ahirette yanmamaları için İslamı bütün insanlara ulaştırmak mecburiyetindedir.
İşte; bu tebliğ için
faaliyete geçtiğinde, karşı taraf engellemeye kalkarsa kendisini savunur.
Yoksa bazılarının zannettiği gibi İslam devleti kendi içinde İslami eğitimini
yapar, komşu kafir devlette kendi halkına ateşe nasıl atılacaklarının yolunu
öğretir, gerçekleri değil sapıklıkları öğretir, en cazibeli erkek ve kadınları
ön plana çıkararak insanları inkara ve ahlaksızlığa özendirir. İşte müslüman
ülke buna müdahele eder. Yoksa ancak, kafir devlet saldırırsa savunma harbi
yapar saçmalığını reddeder İslam.
Müslüman bir devlet,
komşu devletinde, diğer devletlerin de halkına, İslamı ulaştırmak için tebliğ
yollarının hepsini uygular. Buna kimse mani olamaz. Olmaya kalkarsa misliyle
karşılık verilir.[49]
40- Eğer yüz
çevirirlerse, iyi bilinki Allah sizin mevlanızdır. O, ne güzel mevla, ne güzel
yardımcıdır.
Kafirlerle mücadelede,
mevlamz ve yardımcınız Allah olunca korkmayın. Çünkü kafirleri yaratanda
O'dur.[50]
41- Eğer
Allah'a, hak ile batılın ayrılma gününde iki topluluğun karşılaştığı (Bedir)
günde kulumuza indirdiğimize iman etmişseniz, bilinkî ganimet olarak aldığınız
herşeyin beşte biri Allah'a, Rasulüne, yakınlara, yetimlere, miskinlere ve
yolda kalmışlaradır. Allah herşeye gücü yetendir.
Ayet-i terime, ganimet
taksimini genel hatlarıyla ve beşte birinin bu sayılanlara verileoeğini ifade
etmekte, geri kalan beşte dördün de harbe katılanlara dağıtılacağını işaret
etmektedir.
Teferruat ise fıkıh
kitaplarımızda açıklanmıştır. Peygamber efendimizin uygulamasına bakarak
fakihlerimiz en küçük teferruata inmişlerdir. Ayette beşte birin verileceği
yerlerden olan "Akrabalar" dan kasıt peygamber efendimizin
akrabalarıdır, Haşim oğulları ile Abdulmuttalip oğullarına beşte birin, beşte
biri verilir.[51]
42- Hani siz
(Bedirgünü) vadinin yakın kenarında, onlarda uzak kenarında kervanda sizin
aşağınızda idi. Eğer sözleşnıiş olsaydınız, sözleşme yerinde ihtilafa
düşerdiniz. Ancak helak olanın açık delille helak olması, yaşayanında açık
delille yaşaması için, Allah'ın kararIaştırılan emrini yerine getirmek için
(sizi buluşturdu). Şüphesiz Allah herşeyi işitendir, herşeyi bilendir.[52]
43- Hani
Allah onları sana uykunda azıcık göstermişti. Eğer onları sana çok gösterseydi
çekinirdiniz ve iş'de çekişirdiniz. Fakat Allah sizi selamette kıldı. Şüphesiz
o gönüllerdekini bilir.[53]
44- Hani
karşılaştığınızda onları size az gösteriyordu, sizide onların gözünde az gösteriyorduki,
kararlaştırılan işi yerine getirsin. Bütün işler Allah'a döndürülür.
Bedir harbinde iki
tarafında yerlerini almaları, birbirlerini azıcık görmeleri hep Allah'ın(c.c)
iradesi ve kudreti içinde olmuştur.
İki tarafda
birbirlerini harbin başlangıcında azıcık görmüşler. Harp başladıktan sonra ise
melekler gönderdiğini kafirlerin yüreklerine korku saldığını 9-10 ve 11 nci
ayetlerde haber verir.
Al-i İmran 13 ncü
ayette haber verildiği gibi,. Allah müslümanları çok gösterir. Azlığımızla
korkmamalıyız. Bu dinin ilk tebliğcisi efendimiz tek başına idi. Onun
getirdiği Kur'an ve onun yaşadığı sünnet bizim elimizde. Eğer bizler bu iki
elmas kılıçla gönüllerdeki kir ve pası temizlemeye yönelirsek Allah (c.c.)
bizlerede nice Bedirler nasip eder.[54]
45- Ey iman
edenler; bir toplulukla karşılaştığınızda sebat ediniz, Allah'ı çok anasmızkı
kurtuluşa eresiniz.
Ebu Davud'un[55]
rivayet ettiği bir hadise göre; "Efendimiz düşmanla karşılaşmak isteğini
yasaklamıştır".
Gayemiz düşmanla
karşılaşmak değil. Düşmanlarla dost olmaktır. Onların hepsi müslüman olsunlar
ve dostlarımız arasına girsinler.
Ancak bütün dünya
insanına İslamı anlatırken, düşmanla yani o cehenneme insan sevkeden
sapıklarla karşı karşıya gelinecek olursa, orada sebat edilecek ve bir adım
geriye atılmayacak. Ancak bu surenin onaltıncı ayetinde açıklandığı gibi taktik
gereği geri adım atılabilir.[56]
46- Allah'a
ve Rasulüne itaat ediniz. Birbirinizle çekişmeyiniz. Yoksa korkuya kapılırsınız
ve kuvvetiniz gider. Sabrediniz. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.
İki kişi çekişirken
ikiside kendisinin haklılığını söylüyor ve kendi dediğinin olmasını istiyordu.
Bende kendilerine "Allah'ın dediği olur" diyerek söze başladım.
Rabbimiz önce "Allah'a
ve Rasulüne itaat ediniz" diyor. Zaten bu gerçekleşirse sen-ben olmaz.
Allah'ın dediği olur. Sen ben ortadan kalkar. "Biz" olursa
kuvvetimiz dağılmaz. Atalarımız "Biz, biz olursa, biz geçmez bize"
demişler.
Kur'an ve sünnetten
koparsak, kendi görüşlerimize göre hareket edersek, herkes ve her millet
kendisinin haklı olduğunu, bu kaynaklan kendisinin yönetmesi gerektiğini ileri
sürer ve çekişme başlar. Çekişme başlayınca yüreklere korku girer. Yüreklere
korku girince insanın dizlerinin bağı çözülür ve zayıf düşer.[57]
47- (Bedir
kuyusuna doğru gitmek üzere) çalım satarak, insanlara gösteriş yaparak ve
Allah yolundan alıkoyarak yurtlarından çıkanlar gibi olmayınız.
Müslümanlara karşı
ekonomik güç elde etmek için, Şam'dan dönen kervanın salimen Mekke'ye doğru
gittiğini haber almalarına rağmen Ebu-cehil komutasındaki ordu müslümanlarla
karşılaşmak üzere davullar çalar, dansözler oynatarak Bedir'e doğru
yürümüşlerdi.
Lokman-i Hakime:
"Edebi kimden öğrendin?" diye sorduklarında: "Edebsizden
öğrendim" cevabını vermiş.
Peygamber efendimiz
Mekke'yi kan akıtmadan fethettiğinde, Mekke'ye girerken devesinin üzerinde
dimdik oturmamış. Secde eder gibi devenin boynuna doğru eğilerek Mekke'ye
girmiş. Gusül abdesti almış. Dört rekatlı fetih namazı kılmış.
Allah (c.c.) bizi
uyarıyor. Şımarmak, gösteriş yapmak yok. Fetihden sonra Allah'a şükretmek ve
yapılan hatalar için af talebinde bulunmak var.[58]
48- Şeytan
onların yaptıklarını onlara süslemiş ve "Bugün size galip gelecek yoktur
ve ben sizin yanınızdayım" demişti. Fakat iki topluluk birbirlerini
görünce, iki topuğu üzerinde (geri) dönüp "şüphesiz Ben sizden uzağmve
ben sizin görmediğinizi görüyorum.Ben Allah'dan korkarım. Allah'ın azabı
şiddetlidir" demişti.
Bedir'de şeytan, insan
suretinde Mekke'li müşriklerle harbe katılmış. Onları harbe teşvik etmişti.
Ancak iki taraf harb için yerlerini alınca, şeytan melekleri görüyor ve
korkusundan kaçıp gidiyor.
Günümüzde, düşmanların
birbirlerine destek verdiklerini görüpde onlardan korkmayın. 1974 yılında
Amerika Yunanistan'a "seni destekleyeceğim Kıbrısı işgal et"
demişti. Harb kızışınca, Akdenizin sıcak sularında gemilerinden seyretmekten
başka bir şey yapamadı. Kendi çıkarlarının zedeleneceğini gördü ve kaçtı.[59]
49- Hani
münafıklarla, kalblerinde hastalık olanlar "Bunları (mü'minleri) dinleri
aldattı" demişlerdi. Kim Allah'a tevekkül ederse şüphesiz Allah Aziz'dir,
Hakim'dir.
Müşrikler mü'minleri
azıcık görünce Medineli münafıklar ile Mekke'de müslüman olmakla kafir kalmak
arasında tereddüt edenler "Bunları dinleri aldattı" diyorlar ve
müslümanların sonlarının geldiğini zannediyorlardı. Ama yanüdilar. Asıl onları
kafirlikleri aldattı. Herşeyi kendi kafir mantıklarıyla açıkladılar. Allah'ın
yardımım hiç hesab etmediler ve mağlup oldular.
Günümüzde bu
münafıkların mantığıyla hareket edip Cezayir'de, Filistin'de, Pakistan'da,
Mısır'da, Türkiye'de yiğitçe İslamı yaşamaya çalışan müslümanlara
"yanılıyorlar" diye karşı gelenler var.
Kul olarak gücümüz
oranında tedbirimizi alacak, sonra takdiri Allah'a havale edip ona tevekkül
edeceğiz.[60]
50-
Melekleri kafirlerin yüzlerine ve arkalarına vurarak canlarını aldığını ve
"yakıcı azabı tadınız" (dediklerini) bir görseydin.Birçok âyet-i
kerimede ölüm meleklerinin, kafirlerin canlarını alırken şiddetli azap vererek
aldıklarını haber verir. Burada Bedirde Öldürülen kafirlerin canlan da böyle
azab edilerek alınmıştır.
Günümüzde mü'minlerden
ve kafirlerden acı çekerek ölenler olduğu gibi, mü'minlerden ve kafirlerden
gülümseyerek ölenlerde vardı.
Görüntü sizi
aldatmasın. Şair "içerim yanıyor, dışarım serin" diyor.
Uykudaki insan
rüyasında işkence görür ama el-kol hiç hareket etmez. İşte gülümseyerek ölen
kafirinde iç dünyasında nelerin olup bittiğini biz bilemeyiz. Allah (c.c.)
nelerin olduğunu haber veriyor ve biz iman ediyoruz.[61]
51- Bu, daha
önce ellerinizle takdim ettiğiniz şeyler sebebiyledir. Yoksa Allah kullarına
zulmedici değildir.
Kafirlerin ölürken
duydukları azapta, Ahiretteki azaplarıda kendi yaptıklarının karşılığıdır.
Allah zerre kadar zulmetmez.
Günümüz kafirlerine ve
mü'minlerine ahireti, cenneti ve cehennemi çokça hatırlatınız. Bir kibritin
ateşine dayanamayan insana, cehenneme nasıl dayanacağını sormalıyız.
Yaptıkları her kötü
davranışın ateşe dönüştüğünü ve kendisini yakacağını hatırlatmalıyız.[62]
52-
(Bunların gidişatı) Firavun hanedanı ve onlardan öncekilerin gidişatı gibidir.
Onlar Allah'ın ayetlerini yalanlamışlardıda Allah onları günahlanyla
yakalayıvermişti. Şüphesiz Allah güçlüdür, azabı şiddetlidir.
Askeri ve ekonomik
gücüne rağmen Firavun sularda boğuldu. Ad ile Semud gitti. Lut kavmi yok oldu.
Roma'nın zalim orduları Hz. İsa'nın havarilerinin sıcak nefesleriyle eridi
gitti. Cengizin orduları müslüman olup kurtuldular. Ebucehil geberdi
gitti.Günümüz zalimleri mi payidar olacaklar?[63]
53- İşte bu
böyledir. Onlar kendilerini değiştirmedikçe Allah verdiği hiçbir nimeti
değiştirmez. Allah işitendir bilendir.[64]
54-
(Bunların gidişatı) Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin gidişatı
gibidir. Rablerinin ayetlerini yalanladılarda bizde günahları sebebiyle onları
helak ettik ve Firavun hanedanını suda boğduk. Onların hepsi zalim idiler.
"Zulm ile abad
olanın sonu berbat olur" demiş atalarımız. "Alma mazlumun ahım, çıkar
aheste, aheste."
Firavun ve daha önce
geçen kafir yöneticiler, Allah'ın ayetlerini inkar ettiler, kendi kanunlarıyla
insanlara zulmettiler ve Allah'da onlara azabını gönderiverdi,[65]
55- Şüphesiz
Allah katında canlıların en şerlisi kafirlerdir. Onlar iman etmezler.
A'raf suresinin 179
ncu ayette, Furkan 44 ncü ayette kafirlerin hayvanlardan daha sapık olduğunu
haber veriyor. Bugünden sonra kafirleri hayvana benzetmeyin. Hayvana hakaret
olur. Kafirleri kendinizden üstün görmeyin, kendinize hakaret olur. Onların
yanma varırken tavuğunuzun yanına varır gibi rahat olun ve komplekse
kapılmayın.[66]
56- Onlarla
andlaşma yaptıkdan sonra andlaşmaları her defasında onlar bozarlar. Onlar
sakınmazlar.
Allah'a olan
andlaşmasım bozup Allah'a kullukdan vazgeçip kula kul olan kafirler hiç
müslümanlara olan sözlerini tutarlar mı?
Beni Kureyza
yahudileri, Efendimizle saldırmazlık andlaşması yapmalarına rağmen, hendek
harbinde Mekke'li müşriklerin yanında yer aldılar.[67]
57- Eğer
onları harpde yakalarsan, (onlara verdiğin ceza ile) onların arkasındakileri
dağıt ki ibret alsınlar.
Hayvanlardan daha aşağı
olan, hep hainlik yapan, andlaşmayı bozan bu kafirleri öyle cezalandırki
onların dışında size düşman olanlarada ibret olsun.[68]
58- Eğer bir
kavmin hıyanetinden korkarsan sende aynı şekilde andlaşmayı at. (andlaşmanın
bozulduğunu bildir). Allah hainleri sevmez.
Andlaşma yaptığınız
düşmanın, andîaşmayı bozduğunu hissettiğiniz zaman hemen saldırıya geçmeyin.
Önce o andlaşmayı bozduğu için sizinde andlaşmayı kaldırdığınızı bildirin.
Allah hainleri sevmez.[69]
59- Kafirler
(azabımızdan kurtulup) geçtiklerini sanmasınlar. Şüphesiz onlar aciz
bırakamazlar.
Dünyada devlet kuran,
saltanat süren kafirler, durumlarına bakarak Firavun gibi helak olan kafirlerin
başına gelenlerin, kendi başlarına gelmeyeceğini zannetmesin.
O sahip oldukları güç
ve otorite, Allah'ı aciz bırakmaz. Dünyanın en güçlü devletlerinin Allah'ın
rüzgarı, yağmuru, depremi önünde nasıl çaresiz kaldıklarını görüyoruz.[70]
60- Onlara
gücünüz yettiği kadar bağlı atlardan kuvvetler hazır-layınki, onunla Allah'ın
düşmanını, sizin düşmanınızı, Allah'ın bildiği, sizin bilmediğiniz onlardan
başkalarını korkutasınız. Allah yolunda ne harcarsanız size tam olarak
verilir. Ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.
Geceyle gündüz, acıyla
tatlı, siyahla beyaz kıyamete kadar varolacağı gibi mü'minle kafirde kıyamete
kadar var olacaktır ve birbirleriyle mücadele edeceklerdir.
Onun için hayvanlardan
aşağı olan kafirlerin topluma ve çevreye zarar vermemesi için mü'minin imam,
ilmi, cesareti, ekonomisi, askeri hazır olmalıdır. Sulh zamanlarında bu gücü
hazırlamak kafirin saldırısını caydırır. Sizin tanımadığınız düşmanlar sizden
korkarlar. Bizim düşmanlarımız Allah'a düşman olanlardır.[71]
61- Eğer
barışa meylederlerse sende meylet ve Allah'a güven. Şüphesiz Allah işitendir
bilendir.
Barış manasına gelen
"es-selm" kelimesi dinimiz olan İslamın köküdür. Biz barışı sağlamak
için varız. Kafirler ise Kur'anın ifadesi ile ihtilaf çıkaranlardır.
Biz yaratılan her
insanın Allah'a teslim olmasını ve canını cehennemden kurtarmasını istiyoruz.
İnsanları cehenneme sevkeden sapıklar çetesiyle mücadele ederiz. Eğer karşılık
verirlerse harp eder yine engelleriz. Eğer barış isterlerse hemen meylederiz.[72]
62- Eğer
sana hile yapmak isterlerse şüphesiz Allah sana yeter. O seni yardımıyla ve
mü'minlerle destekledi.[73]
63- Onların
(Evs ile Hazrecin) gönüllerini birleştirdi. Eğer sen yeryüzündekilerin hepsini
harcasan onların gönüllerini birleştiremezdin. Fakat Allah onların arasını
birleştirdi. Şüphesiz O Aziz'dir, Hakim'dir.
Barış andlaşması
imzalayıpda harp hazırlığı yaparlarsa, böylece sana oyun, hile yapmaya
kalkarlarsa hiç korkma, endişe etme Allah'da sana yardım eder. En büyük yardımı
ayrı dil, ayrı renk ve ayrı ırkdan insanların yüreklerini İslam nimetiyle
birbirine bağlamasıdır.
Yıllarca harp eden Evs
ile Hazreci kardeş yapan Allah (c.c.) bu düşman kardeşleri yahudilere karşı
İslamda birleştirerek Efendimize yardım etmiştir.
Günümüzde Kafkaslar'da
Rusya'ya karşı, Bosna'da bütün batıya karşı mücadele veren müslümanlara
yardıma giden, Afrika'h, Türk, Arap, İngiliz, Pakistanlı, İran'lı, Afganlı,
Filipinli, Malezyalı bütün müslü-manlar birbirlerinin dillerini anlamıyorlar
ama gönülleri ile konuşuyorlar. Namaz için Allahü Ekber dendiğinde hepsi
anlıyor. İşte bu Allah'ın bize büyük yardımıdır.
Yıllarca
"müslümanlarda bir ordu oluştursun" diye temenniler ve nutuklar
kağıt üzerinde vardı. Ama kafirlerin akılsızca müslümanlara saldırmaları,
tabii olarak "seyyar İslam ordusunu" oluşturdu.[74]
64- Ey
peygamber, Allah sanada, mü'minlerden sana uyanlarada yeter.[75]
65- Ey
peygamber, Mü'minleri harbe teşvik et. Eğer sizden sabreden yirmi kişi olursa
ikiyüz kişiyi mağlup ederler. Eğer sizden yüz kişi olursa kafirlerden bin
kişiyi mağlup ederler. Çünkü onlar anlamaz bir toplumdur.[76]
66- Şimdi,
Allah sizde zayıflık olduğunu biidide sizden (yükü) hafifletti. Eğer sizden
sabreden yüz kişi olursa ikiyüz kişiyi mağlup ederler. Eğer sizden bin kişi
olursa ikibin kişiyi Allah'ın izniyle mağlup ederler. Allah sabredenlerle
beraberdir.
Allah (c.c.) Rasulüne
yardımını devamlı yapmış. Birtek kişi iken, ikiye, üçe, bine ve yüzbinlere
ulaşmış. Mekke, Medine ve arap yarımadasında küfrün, şirkin kökü kazınmış.
Allah (c.c.)
peygambere uyan mü'minlere de yardım edeceğini haber verirken mü'minleri
de iki guruba ayırmış oluyor. Allah'ın
yardımının gelmesi için çalışma şeklimizin, usulümüzün peygamber efendimizin sünnetine
uyması gerekir. Eğer Ashabı kiram gibi davranırsak bizden bir kişi kafirlerden
on kişiye bedeldir.
Ayette "yirmi
kişi ikiyüz kişiye galip gelir, yüz kişi bin kişiye galip gelir" derken
aynı denge korunmuş oluyor. Yani bire on. Tekrarlanmasının hikmeti, sayının
çoğalmasıyla oranın artmayacağını ifade eder. Yani bir milyon müslüman on
milyona galip gelir demektir.
Ancak mü'minlerde
zayıflık başlarsa o zaman durum değişir ve bir mü'min anrak iki kafire bedel
olur. Müfessirlerimiz müslümanlar kendilerinden iki kat fazla düşmandan korkup
kaçarlarsa günaha girerler demişler. İki kattan fazla olursa durum değişir.
Ama siz imanınızı,
sünnete uygunluğunuzu artırın, ruhen ve bedenen güçlenin ve on kişiye bedel
hale gelin.
Kafirler ne yaptığını
bilmeyenlerdir diyor Rabbimiz. Ne yaptığını bilmeyen kalabalığın içine şuurlu
on kişi girse hepsini dağıtır. Çünkü bu on kişi birbirini tanır ve ne yaptığını
bilir.[77]
67-
Yeryüzünde ağırlığını koyuncaya kadar hiç bir peygambere esir sahibi olmak
yaraşmaz. Siz dünya malını istiyorsunuz. Allah ise ahiret yurdunu istiyor.
Allah Aziz'dir, Hakim'dir.[78]
68- Eğer
Allah'ın daha önce yazılmış bir kitabı olmasaydı elbette aldığınız (fidyeden)
dan dolayı size büyük bir azap dokunurdu.[79]
69- Elde
ettiğiniz ganimetten helal ve temiz olarak yiyin. AI-lah'dan sakının. Şüphesiz
Allah Gafurdur, Rahimdir.
Müslümanın gayesi kafir
öldürmek değil, Allah'ın hakimiyetini sağlamaktır. Onun içinde müslüman
ağırlığını koyacak ve kafirin küfrünü durduracak. Bunu yaparken Bedir'de olduğu
gibi kafirler silahla karşına çıkarlarsa
güçlerini
tamamen yok edinceye kadar.savaşılacak. Savaş esnasında ganimetlere dalıp
düşman bırakılıvermeyecek.
Rabbimiz Muhammed
suresi ayet 4 'de düşmanla karşı karşıya gelindiğinde boyunlarına vurmamızı
emreder. Ağırlığınızı hissettirdikten sonra esir edilmelerini emreder. Önce
esir alalımda, fidye karşılığı salıverelim, diye düşünülmeyecek. Önce
kafirlerin gücü kırılacak, sonra esir edilecek. Allah'ın Muhammed süresindeki
yazdığı fidye gerçekleşmiş oldu.Kafirlerle mücadele ederken, hedef kafirin
gücünü çökertmek olsun. Dünyevi çıkarlar olmasın. Allah ahiret yurdunu
kazanmamızı istiyor.[80]
70- Ey
peygamber, elinizdeki esirlere deki: "Eğer Allah'ın ilmine göre
kalblerinizde bir hayır varsa sizden alınan (fidye) den daha hayırlısını (hidayeti)
size verir ve sizi bağışlar. Allah bağışlayandır, rahmet edendir.
Kafirin esir olması
ölmesinden, kendisi için daha iyidir. Ölürse ce henneme yuvarlanır. Kalırsa
fidye verir kurtulur. İslama girerse cehennemden kurtulur, hemde dünyada küfür
hayatı yaşamaktan kurtulur ve Allah onu bağışlar.
Efendimizin amcası
Abbasda esirler arasında idi. Fidye vermek ona zor geldi. Müslüman oldu hem
hidayeti kazandı, hemde dünyalık kazandı.[81]
71- Eğer
sana hainlik yapmak isterlerse, onlar daha öncede Allah'a hainlik yapmışlardı.
Allah onları (mağlup etme) imkanını size verdi. Allah herşeyi bilendir,
hükmedendir.
Bedir'den önce Allah'ı
inkar ederek ihanet edenleri sana esir eden Allah'dır. Bundan sonra ihanet
ederlerse yine esarete düşerler. Biz hain olmayalım. Hainlerdende korkmayalım.[82]
72- Şüphesiz
iman edenler, hicret edenler, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad
edenlerle onları barındıranlar ve onlara yardım edenler birbirlerinin
dostlarıdırlar. İman edipte hicret etmeyenler, hicret edinceye kadar sizin onlara
hiçbir şekilde velayetiniz yoktur. Eğer din konusunda sizden yardım isterlerse,
sizin yardım etmeniz gerekir. Ancak aranızda andlaşma olan bir kavim aleyhinde
değil. Allah yaptıklarınızı görür,
İslam devleti sınırlan
içinde yaşayan müslümanlann velayeti devlete aittir. İslam devleti dışındaki
müslümanlann velayeti İslam devletine ait değildir. Ancak onlarla İslam
kardeşliği vardır. Onlara yardım eder. Ancak bu yardım o devletle yapılan
sözleşmelere ters düşmez.
Özetlersek İslam
devletinde yaşayanlar İslam devletinin dışında yaşayanlardan sorumlu değildir.
Ancak İslam devleti kapılarını bütün müslümanlara açmış ve bütün müslümanların
hicret etmesini istemişse o zaman hicret etmeyenlerden sorumlu değildir.
Günümüzde ise hicret
edilecek veya hicret etmelerini isteyecek bir İslam devleti olmadığından
dünyanın her tarafındaki müslümanlar birbirlerinin dostudurlar ve güçleri
oranında birbirlerine yardım etmekle görevlidirler. Bizler Türkiye'deki
mazlumlara da, Keşmirdekileride, Filitsin'dekilerede, Bosna'dakilerede,
Amerika'dakilere de, Kafkaslardakilerede, Filipinler'dekilerede gücümüz
oranında malımızla, canımızla, duamızla yardım edeceğiz.[83]
73-
Kafirlerde birbirlerinin velisidirler. Eğer siz bunu (yardımı) yapmazsanız
yeryüzünde fitne ve büyük bir fesad olur.
Kafirler birbirlerini
tutarlar ve desteklerlerken siz birbirinize yardım etmezseniz yeryüzünde fitne
çıkar. Kafirler müslümanlan dinden döndürürler. Dünyanın adalet göstergesi,
doğruluk ayar merkezi müslümanlar olmazsa büyük bozgunlar ve bozulmalar meydana
gelir.
Şu anda dünya üzerinde
müslümanlannetkinlig azalıvaince en güçlü ve gelişmiş kabul edilen toplumlaida fuhuş ve
uyuşturucunun getirdiği bela ve hastalıklar dünya insanım tehdid ediyor. Harp
meydanlarında ölenden fazla, medenivet hastalığından ölüyor insanlar.[84]
74- İman
edenler, hicret edenler, Allah yolunda cihat edenler ve onları barındıranlar ve
yardım edenler, işte onlar gerçek mü'minlerdir. İşte onlar için mağfiret ve
tükenmeyen rızık vardır.[85]
75- Bundan
(Hudeybiyeden) sonra iman edipte hicret edenler ve sizinle beraber cihad
edenler, işte onlar sizdendirler. Akrabalar (mîrasda) Allah'ın kitabında
birbirlerine daha yakındırlar. Şüphesiz Allah herşeyi bilendir.
Yetmiş ikinci ayette,
muhacirlerle ensarm birbirlerinin velisi olduğunu haber vermişti. Sahabe bunun
verasete kadar varabileceğini düşünmüşlerdi. Zaten mallarının yarısını
muhacirlere bağışlamışlardı. Birbirlerine o kadar bağlanmışlardıki neredeyse
varis olacaklardı. İşte bu ayet-i kerime verasetin akrabalıktan kaynaklandığını
açıklamaktadır. İman eden, hicret eden, cihad eden mü'minlerin gerçek mü'min
oldu ğunu, bağışlandıklarını haber verirken, Ashabın özelliği ve güzelliği vur
gulanmış ve o özellik ve güzelliğe ulaşmak için İman, hicret ve cihac
gösterilmiş.
Allah bizleride
bağışlanan gerçek mü'minlerden eylesin. Amin.[86]
[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/271.
[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/271-272.
[3] Al-i İmran 159
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/272-273.
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/273.
[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/273-274.
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/274.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/274.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/274-275.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/275.
[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/275-276.
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/276.
[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/276-277.
[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/277.
[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/277-278.
[16] Cihad 122
[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/278.
[18] Buhari, Cihad 112- Müslim,
Cihad 19
[19] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/278-279.
[20] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/279.
[21] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/279-281.
[22] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/281.
[23] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/281.
[24] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/281-282.
[25] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/282.
[26] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/282-283.
[27] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/283.
[28] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/283.
[29] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/283-285.
[30] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/285.
[31] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/285-286.
[32] Buharı K. Meğazi.
[33] Bak el-fusulfi siretir-Rasul
174 ibni Kesir
[34] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/286.
[35] Müslim K. Birr bab 5 hadis
14
[36] Ahmed b. Hanhel Müsned 41228
[37] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/287.
[38] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/287-288.
[39] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/288.
[40] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/288-289.
[41] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/289.
[42] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/289.
[43] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/289-290.
[44] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/290.
[45] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/290-291.
[46] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/291.
[47] Buharı Ezan 160, Et'ıme 49
[48] Bak: Hz. Muhammed
Hamidullah, Hz. Muhammed'in savaşları
[49] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/291-293.
[50] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/293.
[51] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/293-294.
[52] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/294.
[53] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/294.
[54] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/294-295.
[55] K. Cihad 89 da
[56] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/295.
[57] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/295-296.
[58] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/296.
[59] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/296-297.
[60] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/297.
[61] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/297-298.
[62] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim
Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/298.
[63] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/298.
[64] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/299.
[65] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/299.
[66] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/299.
[67] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/299-300.
[68] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/300.
[69] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/300.
[70] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/300-301.
[71] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/301.
[72] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/301.
[73] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/302.
[74] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/302.
Bak Ali Imran 103
[75] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/302-303.
[76] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim
Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/303.
[77] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/303-304.
[78] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/304.
[79] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/304.
[80] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/304-305.
[81] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/305.
[82] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/305.
[83] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/305-306.
[84] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/306-307.
[85] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı
Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 3/307.