Büyük Kıyamet Alametleri | ||||
|
Dini tahrif olmamış her insandan ziyade, akıllı herkes bilir ki Şia’nın iddia ettiği Mehdi mevcut değildir. Tarihte öyle bir şahıs doğmamıştır. İslam ümmeti Şia’nın bu sapık Mehdi inancından dolayı birçok belalara maruz kalmıştır. Onlar kendileri için uydurdukları imamlarına iman etmeyi, onlar hakkında uydurdukları Yunan ve Fars mitolojisine benzer efsanelere iman etmeyi imanın şartlarını tamamlayan bir şart saymışlardır.
Ehl-i Sünnet’in inancına göre Mehdî, kadınların dünyaya getirdiği, erkeklerin yetiştirdiği bir şahıstır, Şia’nın iddia ettiği gibi mağaralarda değil insanlar arasında hayat süren normal bir insandır. Şia, kendi Mehdisinin çıkacağı zamanı da bilmemektedir. Ben onların vehmettikleri Mehdi’nin hiç çıkamayacağını onlara müjdelerim. Mehdî, Müslümanlar arasında adaleti ayakta tutan halifelerden bir halifedir. Abdullah oğlu Muhammed Mehdî’yi diğer yol gösteren halifelerden ayıran özellik İsa aleyhisselam ile karşılaşması, İsa aleyhisselam’ın onun arkasında namaz kılmasıdır. Allah onu bir gecede halife olmaya uygun hale getirir. Mehdî yeryüzünü zulüm ve zulmet kapladığı gibi adalet ve doğrulukla doldurur. İstanbul’un ikinci fethi belki de Roma’nın fethi onun komutasında gerçekleşecektir.
Huzeyfe radiyallahu anh’ın naklettiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem nebilik yolu üzere hilafeti şöyle buyurarak zikretmiştir:
“Sizin aranızda Allah’ın dilediği müddetçe nebilik kalır. Sonra Allah onu kaldırmayı dilediği vakit kaldırır. Sonra Allah’ın dilediği müddetçe nebilik yolu üzere hilafet olur. Allah onu kaldırmayı dilediği vakit kaldırır. Sonra Allah’ın dilediği müddetçe sıkıcı bir hükümdarlık olur. Allah onu kaldırmayı dilediği vakit kaldırır. Sonra Allah’ın dilediği müddetçe zorba bir krallık olur. Allah onu da kaldırmayı dilediği vakit kaldırır. Sonra tekrar nebilik yolu üzere hilafet gelir.”
Ahmed:18434
Burada bu hadisi zikretmemizdeki maksat, Abdullah oğlu Muhammed Mehdî, nebilik yolu üzere olan ikinci hilafet devri halifelerindendir. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bu ümmetin tarih sayfalarını şu kısımlara ayırıyor:
1-Nebilik yönetimi merhalesi, bu merhale Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in hayatı dönemidir.
2-Nebilik yolu üzere hilafet yönetimi merhalesi, bu da raşid halifelerin yönetimi devridir. Ebu Bekir radiyallahu anh’ın halife seçilmesinden Ali bin Ebi Talib radiyallahu anh’ın şehit edilmesine kadar geçen dönemdir. Bazı âlimler Hasan bin Ali radiyallahu anhuma’nın emirliğini de buna dâhil etmişlerdir. Bu şekilde hadiste vurgulandığı gibi hilafet otuz yıl sürmüş ve sonra hükümdarlık başlamıştır.
3-Baskıcı hükümdarlık yönetimi merhalesi, bu hakimiyet diğer hakimiyete göre zalimlik derecesine ulaşmasa da içerisinde zulüm bulunan bir yönetimdir. Bu yönetim Hasan radiyallahu anh’ın emirliğinden sonraki Emeviler, Abbasiler, Memlükiler, Osmanlılar ve diğerlerinden ta ki yirminci asrın başlarında Osmanlı Devletinin yıkılışına kadar olan dönemdir. Bu yönetim, bu zaman sürecinde tarih dönemlerinin tamamında İslam âlemi üzerinde birbirini takip eden her devlete şamildir. Ancak yönetimi raşit halifelerin yönetimine benzeyen Abdullah bin Zübeyr ve Ömer bin Abdulaziz gibi insanlar bu hükümden istisna edilir. Onlar Kureyş’ten bu ümmetin idare işini üstlenenlerden sayılmışlardır.
4-Zorba krallık yönetimi merhalesi: Osmanlı devletinin düşmesinden şu an ki asrımıza kadar devam eden dönemdir. Allah azze ve celle’den fazlı ve ihsanıyla bu dönemi bitirmesini diliyoruz.
Bu zorbalık: İslam âleminde hükümran olan her yönetim şeklini kapsar. İster krallık olsun, ister sultanlık olsun, ister particilik olsun. Bu zorbalık, birinci dünya savaşından sonra olduğu gibi kâfirlerin Müslümanlar üzerine yönetici olması gibi de olabilir…
Yahut Cumhuriyet, Demokrasi ya da Allah’ın hakkı olan hâkimiyet ve kanun koymada O’nunla çekişen başka bir yönetim şekli de olabilir, bunların hepsi aynıdır…
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem İslam ümmetinin geçireceği bu devirleri zikrederken onları yönetim şekline göre sınıflandırmıştır. Onlar: Nübüvvet yolu üzere olan yönetim, içerisinde zulüm olan yönetim, şu anda olduğu gibi zorbacı yönetim şekilleridir.
5-Nebilik yolu üzere hilafet yönetimi merhalesi: Elbette bu merhale için çalışma, hazırlık, Allah yolunda kurban verme, ilmi yayma Ku’ran’a sünnete selefin yoluna uyma gerekir. Hiç şüphe yok bu ümmetin ilkleri ne ile salih kimseler oldularsa sonları da aynı şeyle salih kimseler olacaklardır.
Din, Mekke’de tebliğe başlanıldığında oranın efendileri, köleleri, güçlüleri, zayıfları, kadınları, küçükleri arasında garipti ve o garip hale tekrar dönecektir.
Günümüzde nübüvvet yolu üzere yönetim merhalesinin başlangıcı, bu din taşıyan gariplerdir. Onlar bu dini öğrenmekle, idrakle ve tatbikle taşıyacaklar. Bu din uğruna en şiddetli bela ve musibetlere tahammül gösterecekler. Onlar Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in:
“Benim sünnetime ve yol gösterici raşit halifelerin sünnetlerine uyun. Onlara azı dişlerinizle yapışın. İşlerin sonradan uydurulanlarından sakının. Her sonradan uydurulan şey bidattir. Her bidat dalalettir. Her dalalet ateştedir.”
Vasiyeti üzere sebat gösterirler. Bu garipler Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinden insanların ifsat ettiği şeyleri düzeltirler. Onlar düşmanlarına ve kendilerine muhalefet edenlere üstün olarak Allah yolunda savaşırlar. Onları terk eden yardımsız bırakan onlara zarar veremez. Allah’ın emri gelinceye kadar onlar bu durumda devam ederler.
Allah-u Teâlâdan bizi en şerefli Nebi’nin yolunda, ashabının yolunda ve din gününe kadar onlara güzellikle uyanların yolunda sabit kılmasını dileriz.
Sünen kitaplarındaki Mehdi hadisleri insanlar arasına yaygın olması ile birlikte zayıf olanı, sahih yahut hasen olanı da vardır. Bizim bu bahisteki dayanağımız hadis âlimlerinin belirttiği sahih ve hasen kısmından olan hadislerdir.
Ümmü Seleme radiyallahu anha’nın naklettiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
“Mehdî kızım Fatıma’nın soyundan benim Ehl-i Beytimdendir.”
Ebu Davud (4284)
İbni Mesud radiyallahu anh’ın naklettiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Dünyada sadece bir gün kalsa, Allah o günü uzatır. Nihayet o gün benim Ehl-i Beytimden adı adıma, babasının adı babamın adına uyan bir adamı gönderir. O adam, yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi adalet ve doğrulukla doldurur.”
Ebu Davud (4282)
Ali radiyallahu anh’ın naklettiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Zamandan sadece bir gün kalsa da, Allah Ehl-i Beytimden bir adamı gönderir. Yeryüzü zulümle dolduğu gibi o da adaletle doldurur.”
Ebu Davud (4283)
Abdullah bin Mesud radiyallahu anh’den Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
“Ehl-i beyimden ismi ismime uyan bir adam hükümran olmadan dünya gitmez, o yok olmaz.”
İbni Hibban (6824)
O halde Mehdî Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Ehl-i Beytindendir. Adı Muhammed bin Abdullah’tır. Ali radiyallahu anh’ın oğullarından Hasan’ın mı yoksa Hüseyin’in mi soyundan geldiği bilinmemektedir. Bu konudaki rivayetler sahih değildir. Şeyhülislam bu konudaki Ali radiyallahu anh’den gelen bir esere dayanarak Mehdî’nin Hasan radiyallahu anh’ın soyundan geldiği görüşünü tercih etmiştir. Ancak Allâme muhaddis Muhammed Nâsıruddin el-Albânî rahmetullahi aleyh bu eserin zayıf olduğunu belirtmiştir.
Mişkat-ul Mesabih (5462)
Mehdî’nin yaratılış vasıflarına gelince Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bunu şöyle bildirmiştir:
“Mehdi bendendir. Alnı geniş, burnu ince uzun ortası biraz yüksekçedir. Yedi sene hükmeder. Yeryüzü zulüm ve zulmetle dolduğu gibi o da adalet ve doğrulukla doldurur.”
Ebu Davud (4285)
Yönetim süresine gelince geçen hadiste bu belirtilmiştir. Ancak başka bir nakilde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu bildirilmiştir:
“Siz yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduracaksınız. Yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduktan sonra Allah, benden ismi benim ismim babasının ismi babamın ismine uygun olan bir adamı gönderir. O adam yeryüzünü adalet ve doğrulukla doldurur. Sizin aranızda yedi yahut sekiz çok çok dokuz yıl kalır.”
Taberani (8321/Evsat) Sahiha (1529)
Mehdî’nin arkasında İsa aleyhisselam namaz kılacaktır. Ebu Hureyre radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘İmamınız sizden olduğu halde İsa sizin aranıza indiği vakit haliniz nice olur?’ Yine sallallahu aleyhi ve sellem şöyle:
‘Bizden birinin arkasında İsa namaz kılacaktır’ buyurdu.”
Müslim (155/245)
Cabir bin Abdullah radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Ümmetimden bir grup kıyamet gününe kadar hak üzere savaşarak muzaffer olmaya devam edecektir. Nihayet Meryem oğlu İsa iner ve Müslümanların emiri ona:
−‘Gel bize namaz kıldır’ der. Bunun üzerine İsa:
−‘Hayır, Allah’ın bu ümmete ikramı olarak sizin bir kısmınız diğer kısmınız üzere emirlersiniz der’ buyurdu.”
Müslim (156/247)
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem in buyurduğu ile kastedilen Mehdî’dir.
Başka bir rivayette:
“Ümmetimin ahir vaktinde bir halife olacak. Taksim ederken malı saymayacak avuç avuç saçacak.”
Müslim (2913/67)
Diğer bir rivayette Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Sizin halifelerinizden bir halife malı saymayacak avuç avuç saçacak.”
Müslim (2914/67)
Bu hadis başka bir şeye delalet etse de, Mehdi zamanında fetihlerin ve ganimetlerin çok olacağına Müslümanlar ile düşmanları arasında çok savaşlar olacağına da işaret eder.
Mehdî’nin ortaya çıkmasının başlangıcı ümmete komutan olmaya hazırlanması ve bu iş için uygun olmasıyla başlar. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
“Mehdi bizden Ehl-i Beyttendir. Allah onu bir gece salih kılar.”
İbni Mace (4085)
Yani Allah onu İslam ümmetine komutanlık yapmaya uygun hale getirir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onu ‘Onların imamı salih bir adamdır.’ifadesiyle salih olmakla sıfatlamıştır.
Mehdi’nin varlığı ve kişiliği o zamanın idarecilerine belli olur. Bundan sonra Mehdi bir takım insanlarla beraber Beytullah’a sığınmak için Mekke’ye kaçar. Onların ne hazırlığı, ne sayı çokluğu ne de kuvvetleri vardır. Onların arkasından onları öldürmek ve onlardan kurtulmak için bir ordu gönderilir. Bunun delili, Ümmü Seleme radiyallahu anha’dan Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in:
‘Bir kimse Kâbe’ye sığınır. Müteakiben ona bir ordu gönderilir. Bu ordu Beyda mevkiine geldiği vakit toptan yere batırılırlar.’ Ben:
−‘Ya Rasulullah, onların yaptıklarını kerih gören ne olacak? diye sordum. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘O da onlarla beraber yere batırılır. Ancak o, kıyamet günü niyeti üzerine diriltilir’ buyurduğu hadistir.”
Müslim (2882)
Hafsa radiyallahu anha Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittiğini nakletmiştir:
“Mehdiye karşı savaşmak için bir ordu Kâbe’yi kastedecektir. Nihayet onlar Beyda mevkiine geldikleri vakit orta kısımları yere batırılır. Önde gidenler arkadakilere nida ederler, sonra hepsi yere batırılır. Artık kaçıp da onlardan haber verecek olandan başka kimse kurtulamaz.”
Müslim (2883)
Yusuf bin Mahik radiyallahu anh’ın rivayetinde hadis şu lafızla nakledilmiştir:
‘Şu Kâbe’ye kendilerini himaye edecek kimseleri, kendilerini koruyacak nüfus sayıları, harp hazırlık ve malzemeleri olmayan bir kavim sığınacaktır. Onlara karşı bir ordu gönderilir. Onlar Beyda mevkiine geldikleri vakit yere batırılırlar.’ Yusuf bin Mahik radiyallahu anh dedi ki:
−‘O günlerde Şam ordusu Mekke’ye doğru yürümekte idi. Abdullah bin Safvan şöyle dedi:
−‘Dikkat edin, Allah’a yemin ediyorum, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in haber verdiği ordu bu ordu değildir.’
Müslim (2883)
Abdullah bin Zübeyir radiyallahu anh’ın naklettiğine göre Aişe radiyallahu anha validemiz şöyle anlatıyor:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem uyurken irkilip sıçradı. Biz:
−Ya Rasulullah, hiç yapmadığın bir şeyi uykunda yaptın dedik. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
−‘Hayret! Ümmetimden bir takım insanlar Kâbe’ye sığınmış Kureyş’ten bir adam için Kâbe’ye kast ediyorlar. Onlar Beyda mevkiine geldiklerinde yere batırıldılar.’ Biz:
−Ya Rasulullah, muhakkak yol birçok insanı bir araya toplayabilir dedik. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘Evet, onların arasında kasıtlı bilerek gelenler, zorlanarak getirilenler, onlardan olmayan diğer yolcular da vardır. Bunların hepsi tek yerde helak olurlar. Değişik yerlerden çıkarılırlar. Allah onları niyetlerine göre diriltir’ buyurdu.”
Müslim (2884)
Bu ordu Mehdi’nin arkasından, ondan ve onun yanında bulunan müminlerden kurtulmak için gönderilen ordudur. Mehdi ve beraberindeki müminler Kâbe’ye mülteci olarak sığınırlar. Bu ordu Beyda mevkiinde toptan yere batırılırlar. Bu Medine civarındaki Beyda mevkiidir. Burası Zulhuleyfe’nin arkasındaki bölgedir. Mekke cihetindeki tepeliklerdir. Yani kurak arazidir.
Ümmü Seleme radiyallahu anh’den Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
“Ümmetimden bir taife yere batırılır. Onlar bir adama gönderilirler. O adam Mekke’ye gelir. Allah o kimseyi onlardan korur ve onlar yere batırılırlar. Onların helak olma yerleri aynı çıkış yerleri değişiktir. Onlardan zorlanıp da istemeyerek gelen vardır.”
Sahiha (1926)
Ka’ka bin Ebi Hadred Eslemi’nin hanımı şöyle demiştir:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i minber üzerinde:
‘Ey insanlar, yakınlarda yere batırılmış bir ordu duyarsanız, kıyametin gölgesi düşmüştür’ buyururken işittim.”
Sahiha (1355)
Beyda mevkiinde yere batma olayından sonra Mehdî’ye Müslümanların halifesi olarak biat edilir. Mehdi Müslümanlarla beraber Allah yolunda cihat eder. Nebilik yolu üzere hilafet olur. İsa aleyhisselam ininceye kadar Müslümanlarla düşmanları arasında savaş olur.
Mehdi’nin döneminde Konstantiniye (İstanbul) ikinci defa fethedilir. Bu olay Deccal’in çıkmasından ve İsa aleyhisselam’ın nüzulünden öncedir.
Yuseyr bin Cabir şöyle naklediyor:
“Kufe’de kırmızı bir rüzgâr esmişti. Derken ‘Ey Abdullah bin Mesud! Kıyamet saati geldi demekten başka bir konuşma ve hali olmayan bir adam çıkageldi. Abdullah bin Mesud radiyallahu anh dayanmakta iken doğruldu oturdu ve:
−‘Miras taksim olunmaz hale gelmedikçe ve ganimetle sevinilmedikçe kıyamet kopmaz’ dedi. Sonra Abdullah bin Mesud radiyallahu anh:
−‘Şu taraftan’ diyerek Şam tarafını gösterdi. Sonra Abdullah bin Mesud radiyallahu anh şöyle devam etti:
−‘Müslümanlar aleyhine bir düşman toplanır’ dedi. Ben:
−‘Yani Rumlar mı? diye sordum. Abdullah bin Mesud radiyallahu anh:
−‘Evet’ dedi. Sonra Abdullah bin Mesud radiyallahu anh devamla:
−‘İşte bu savaş sırasında şiddetli bir saldırı olur. Müslümanlar ölüme şartlanmış ancak galibiyetle dönen öncü birliklerini ileri sürerler. Bunlar gece girip de savaşamayacakları ana kadar düşmanla savaşırlar. Neticede Müslümanlar da düşman da döner. İki ordudan hiçbiri galip değildir. Öncü birlikler yok olup gitmişlerdir. Sonra Müslümanlar yine en öne ölüme şartlanmış ancak galibiyetle dönen öncü birliklerini çıkarırlar.
Aralarına gece girip de çarpışmaya mani olana kadar bunlar da savaşırlar. Gece basınca İslam ordusu da düşman ordusu da geri çekilirler. Her iki tarafın da öncü birlikleri yok olup gittikleri halde iki ordudan hiçbiri galip değildir. Sonra Müslümanlar yine ölüm kalım harbi yapacak ancak galibiyetle dönecek öncü birliğini çıkarır. Ordular akşama kadar harp ederler. Akşam olunca İslam ordusu ile düşman ordusu geri çekilirler. Öncü birlikleri yok olup gittiği halde iki taraftan hiçbiri galip değildir. Artık dördüncü gün olunca İslam ordusundan kalanları üzerine hücum ederler. Bunun üzerine Allah-u Teâlâ hezimeti düşman üzerine yazar.
Öyle muazzam bir savaş olur ki benzeri görülmemiştir. Bir kuş onların yanından uçsa, bir türlü onları geride bırakamaz. Nihayet ölü olarak yere düşer. Bir baba yüz fert olan oğullarını harbe gönderir, nihayet onlardan sadece bir kişinin sağ kaldığını görür. Artık hangi ganimete sevinilsin, hangi miras taksim edilsin? Onlar bu durumda iken daha büyük bir kötülük çıktığını duyarlar. Birisi onlara gelip; Deccal’in onların zürriyetleri içinde çıktığını onlara halef olduğunu ilan eder. Bunun üzerine İslam orduları ellerindeki ganimetleri bırakırlar ve vatanlarına dönerler. On kişilik süvari grubunu öncü olarak gönderirler. Bu arada Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
‘Ben o süvarilerin isimlerini, babalarının isimlerini ve atlarının renklerini de bilmekteyim. Onlar o zaman yeryüzündeki süvarilerin en hayırlılarıdır yahut en hayırlılarındandır.’
Müslim (2899)
Ebu Hureyre radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Rumlar A’mak yahut Dabık’a inmedikçe kıyamet kopmaz. Onların karşısına Medine’den o gün yeryüzü ahalisinin en hayırlılarından bir ordu çıkar. Rumlar:
−‘Bizimle bizden esir alanların arasını boşaltın da onlarla savaşalım’ derler. Müslümanlar:
−‘Hayır, Allah’a yemin olsun ki sizinle kardeşlerimizin arasını asla boşaltmayız’ derler. Onlarla savaşırlar. Müslümanların üçte biri hezimete uğrar Allah onların tevbesini asla kabul etmez. Üçte biri öldürülür onlar Allah katında şehitlerin en faziletlileridir. Üçte biri de fethe devam eder ki onlar asla fitneye düşmezler. İstanbul’u fethederler. Onlar kılıçların zeytin ağacına asmış bir halde ganimetleri taksim ederken şeytan onların arasında sayha eder:
−‘Deccal ailelerinizin arasında çıkıp size halef olmuştur’ der. Bu haber yalan olduğu halde onlar çıkarlar. Şam’a geldiklerinde Deccal zuhur eder. Onlar savaşa hazırlanıp safları düzeltirken namaza kamet yapılır. Meryem oğlu İsa iner. Müslüman cemaatine önderlik yapar hükmeder. Allah’ın düşmanı onu gördüğü vakit tuzun suda erimesi gibi erir. Eğer İsa onu bıraksaydı kendi kendine helak olup gidene kadar eriyecekti. Lakin Allah azze ve celle onu İsa’nın eliyle öldürür de mızrağındaki kanı Müslümanlara gösterir.’ buyurdu.”
Müslim (2897)
Bu hadiste geçen ‘İsa onlara önderlik eder, hükmeder’ lafzı Ebu Hureyre radiyallahu anh’ın söylediği gibi ‘Rabbinizin kitabı, nebinizin sünneti ile hükmeder’ yani İsrail oğullarına gönderildiği gibi başka bir hükümle değil bunlarla hükmeder manasınadır. Fakat Müslümanlar sarı ırk Rumlarla savaşmadan önce aralarında bir barış olur. Sonra Rumlar antlaşmayı bozup her sancağın altında on bin kişi diğer bir rivayette on iki bin kişi olduğu halde seksen sancak altında Müslümanlara karşı yürürler. İki grup arasında şiddetli savaşlar olur. Bu savaşta Müslümanlar Rumlara galip gelir.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu nakledilir:
‘Siz Rumlarla emin bir şekilde barış yapacaksınız. Siz ve Rumlar arkanızdaki bir düşmanla beraberce savaşacaksınız. Zafer kazanacaksınız, ganimet elde edeceksiniz. Korktuğunuzdan emin olacaksınız. Sonra yığma tepeleri bulunan bir yere geleceksiniz. Sonra Hristiyanlardan bir adam haçı kaldırarak ve:
‘Bugün haç galip geldi’ diyecek. Müslümanlardan bir adam ona kızacak ve haçı kıracak. Bunun üzerine Rumlar antlaşmayı bozacak ve Müslümanlarla savaşmak için toplanacaklar.’
Ebu Davud (4292)
Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
“Sizler Rumlarla güvenilir bir sulh yapacaksınız. Siz ve onlar arkanızdaki bir düşmanla savaşacaksınız. Sonra zafer kazanıp, ganimet elde ederek tepeleri çok olan bir bölgeye geleceksiniz. Rumlardan bir adam ayağa kalkacak haçı kaldırarak:
‘Haç kazandı’ diyecek. Müslümanlardan bir adam ona doğru gidecek ve onu öldürecek. Bunun üzerine Rumlar antlaşmayı bozacak ve karışıklıklar olacak. Rumlar sizinle savaşmak için toplanacaklar. Her sancak altında on bin kişi olduğu halde seksen sancak altında size gelecekler.”
Avf bin Malik radiyallahu anh’ın rivayetinde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
“Beni esfer ile sizin aranızda barış antlaşması olacaktır. Sonra onlar antlaşmayı bozacaklar. Her bayrağın altında on iki bin kişilik kuvvet olduğu halde seksen sancak altında size savaşmak için gelecekler.”
İbni Mace (4095)
Savaş günü Müslümanların karargâhı Şam ve havalisi olacaktır. Karargâh, savaşa hazırlanmak için ordunun toplandığı yerdir.
Ebu Derdâ radiyallahu anh’dan Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
“Rumlarla yapılacak savaş gününde Müslümanların karargâhı Dimeşk denilen şehrin yanında Şam şehirlerinin hayırlılarından olan Belguta şehri olacaktır.”
Ebu Davud (4298)
Diğer bir rivayette şöyle gelmiştir:
“Büyük savaş gününde Müslümanların karargâhı el-Guta denilen arazidir. Orada Dimeşk denilen bir şehir bulunur. Orası Müslümanların konaklarının en hayırlısıdır.”
Hakim (4/486/8496)
Orada Şam, Hicaz ve diğer İslam bölgelerinden Müslümanlar düşmanlarıyla savaşmak üzere toplanırlar. Hiçbir şey onları birbirinden ayıramaz. Aksine onlar Allah’ın dini üzere toplanmışlardır, hatta Arap kabilelerinin amcaoğullarından Müslümanlar da savaşta kardeşlerine katılırlar.
Ebu Hureyre radiyallahu anh’den Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
“Savaşlar vuku bulduğu vakit Allah azze ve celle mevaliden öyle ordular gönderir ki, atlar bakımından Arapların en kıymetlisi silah bakımından en iyisi olup Allah İslam dinini onlarla kuvvetlendirecektir.”
İbni Mace (4090)
Allah-u Teâlâdan bu ümmetin işini birleyip düzenlemesini bu ümmetten cahiliye adetlerini ve düşmanca ayrılığı kaldırmasını diliyoruz. Bu savaşın ardından Müslümanlar İstanbul’u fethederler. İstanbul’a ok atmadan, kılıç kullanmadan girerler. Bunun delili şu hadistir: Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem:
“Bir tarafı denizde bir tarafı karada olan bir şehir duydunuz mu?’ diye sordu. Sahabeler:
−Evet, ya Rasulullah’ dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘İsmail oğullarından yetmiş bin kişi o beldede savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Oraya geldikleri vakit kılıçla savaşmazlar, ok atmazlar. La ilahe illallah Allah-u Ekber derler, şehrin deniz tarafı düşer. Sonra yine La ilahe illallah Allah-u Ekber derler şehrin diğer tarafı düşer. Sonra yine üçüncü defa La ilahe illallah Allah-u Ekber derler onlar için bir gedik açılır onlar da şehre girer ganimet elde ederler. Onlar ganimetleri taksim ederken birisi gelir de: Deccal çıkmıştır diye sayha eder. Onlar da her şeyi bırakıp geri dönerler’ buyurdu.”
Müslim (2920/78)
Nafi bin Utbe radiyallahu anh şöyle nakleder:
“Biz bir gazvede Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraberdik. Derken batı tarafından bir kavim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi. Üzerlerinde yün elbiseler vardı. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e taştan yapılmış yüksek bir tepenin yanında rast geldiler. Kendileri ayakta duruyor, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ise oturuyordu. Nefsim bana:
−‘Git onlarla Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in arasında dur da ona bir suikast yapmasınlar’ dedi. Sonra; belki onlarla gizli bir şey konuşuyordur dedim. Müteakiben yanlarına gelip onlarla Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in arasında durdum. Orada Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den dört kelime ezberledim. Onları daima elimde hazır tutuyorum. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Sizler Arap yarımadasını fethetmek için savaş yapacaksınız. Allah onun fethini kolaylaştıracak. Sonra Fars diyarının fethi için savaşacaksınız. Allah onun da fethini kolaylaştıracak. Sonra Rumlarla savaşacaksınız, Allah onun da fethini müyesser kılacak. Sonra Deccal’la savaşacaksınız, Allah onun da zaferini muvaffak kılacaktır’ buyurdu.
Nafi dedi ki: ‘Ey Cabir biz, Rumlara karşı zafer kazanılana kadar Deccal’in çıkacağını zannetmiyoruz.’
Müslim (2900/38)
Rum beldelerinin bugün Avrupa olduğu ve kalbinin de İtalya olduğu malumdur. Muhakkak Allah Rasulü bize Hristiyanlığın ilk başkentleri Konstantiniye’yi fethettikten sonra bugünkü başkenti Roma’yı da fethedeceğimizi müjdelemiştir.
Abdullah bin Amr radiyallahu anh şöyle anlatıyor:
“Biz Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in etrafında hadislerini yazıyorduk. Bir ara Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem e:
−‘Hangi şehir önce fethedilir? Konstantiniye mi Roma mı? diye soruldu. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘Hırakl’in şehri önce fethedilir’ buyurarak cevap verdi.”
Hâkim (4/508/8550)[4]
kez okundu
________________ oOo _________________
Hadisin Meali Alındığı Kaynak:Konularına Göre Hadis Meali
[1]:Sunen-i Tirmizi:Tercüme Abdullah Parlıyan:fiten (kargaşalıklar)..:bölüm: 52 dünyanın sonu ne zaman gelecek?
[2]:Sunen-i Tirmizi:Tercüme Abdullah Parlıyan:fiten (kargaşalıklar)..:bölüm: 53 mehdî her isteyene verecek mi?
[3]:Kütübüssite7300..:Kıyamet ve Kıyametle İlgili Meseleler
[4]:Hadisin Meali Alındığı Kaynak:
|