İMAMET

     Caminin, Mekke'de nasıl başladığını ve Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bunu Medine'de nasıl geliştirdiğini daha önce belirtmiştik. Caminin, manevi, siyasi, sosyal vs. gibi çok yönlü özellikleri olduğunu daha önceki bölümlerde işlemiştik. Bu bölümde, imamın vazifelerinden bahsetmek istiyorum. Filhakika cami gibi, imamın da iki vazifesi vardır: Maddî ve manevî.

     Daha önce caminin bir namaz kılma yeri, bir hapishane, istişare edilen bir yer, yabancı heyetleri kabul etmek için kullanılan bir yer olabildiğini görmüştük. Başka bir tabirle cami, bir parlamento binası niteliğinde idi. Orada yerli ve yabancı heyetler, kabul ediliyor, dinî ve siyasî mevzular görüşülüyordu.

     İmam'ın cuma günü hutbe okuması lazımdır. Hz. Peygamber (s.a.v.), müslümanlara bir diyeceği olunca, onu istediği zaman söylerdi. Fakat cuma günleri, cuma namazında, bir hutbe okuması, mecburi idi. Cuma namazı hususunda dikkatimizi çeken bir nokta da şudur ki, sadece şehirde yaşayan müslümanlar değil, fakat civar köylerde yaşayanlar da, cuma günleri, cuma namazı için, Medîne'deki büyük camiye geliyorlardı.

     Şu halde bundan çıkaracağımız ilk netice şudur ki, Devlet Başkanı, şehir ve şehir civarındaki vatandaşlarıyla, ümmeti ile bu şekilde temas kuruyordu. Şurası muhakkaktır ki, herhangi bir yerde Devlet Başkanı ile halkı arasında oluşan böyle bir beraberlik bir müşavere ortamı doğurur. Burada birbirinden ayrı iki hususiyet ön plana çıkar: Birincisi; idareden veya herhangi bir

memurdan müştekî olan şahıslar, bunları iletecek bir imkan bulabilirler. İkinci olarak da, bizzat Devlet Başkanı, halkın görüşünü öğrenme fırsatı bulur.

     Farzedelim ki, Devlet Başkanının halkla temas etme imkanı olmasın. Bu durumda, idareden veya herhangi bir memurdan müşteki olan ben, şikayetimi Devlet Başkanına iletemediğim için, içimde Hükümete karşı bir kin doğar. Bu durumun oluşmaması için İslamiyet’te Devlet Başkanı, her vatandaşla günde beş defa temas etme imkanına sahip kılınmıştır. Başka bir tabirle söyleyecek olursak Hz. Peygamber (s.a.v.), İslam’da namazı ve camiyi böyle bir konuma oturtmuştur. Bu iki müessese, sadece manevi yönden, kulun Allah ile temas etmesini sağlamak için değil, aynı zamanda maddî yönden vatandaşın Devlet Başkanı ile temas kurmasını sağlamaya da yöneliktir.

Filhakika, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in tatbikatına göre, bölgenin valisinin, aynı zamanda caminin de imamı olması gerekmektedir. Farz edelim ki, taşranın bir bölgesi var. Bu bölgenin valisinin o bölgede imamet vazifesini de ifa etmesi gerekmektedir. Bu bölge bir sancak ise, o sancağın valisinin namazı kıldırması lazımdır. Şayet bu bölge başşehir ise, Devlet Başkanının namazı kıldırması lazımdır. Başka bir tabirle Fransa'da Devlet ile kilisenin birbirinden ayrıldığı gibi İslam'da, Devletle Din, birbirinden ayrı değildir. Şu noktayı açıklığa kavuşturmak gerekir. Herhangi bir caminin imamı, o bölgenin valisi olmuyor, bilakis, o bölgenin valisi aynı yerin camisinin de imamı oluyor ki, bu onun için bir imtiyazdır.

        

Ana Sayfa

devamı