ErayKitap Web Sitesine Hoş Geldiniz !
insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir. (İbrahim Suresi - 52)
[036.001] Yasin.
[036.002] Hikmetli Kur'an'a andolsun.
[036.003] Sen elbette gönderilmiş peygamberlerdensin.
[036.004] Dosdoğru bir yol üzerinde.
[036.005] Bu Kur'an üstün ve çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.
[036.006] O Kitap, sana, ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir.
[036.007] Andolsun ki, hüküm çoğunun aleyhine gerçekleşmiştir, bunun için artık inanmazlar.
[036.008] Biz onların boyunlarına halkalar geçirdik. Çenelere kadar dayanan o halkalar yüzünden kafaları kalkıktır.
[036.009] Önlerine ve arkalarına set çektik. Gözlerini perdelediğimizden artık göremezler.
[036.010] Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.
[036.011] Sen ancak zikre (Kur'an'a) uyan ve görmeden Rahman'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte öylesini bir marifet ve güzel bir mükâfatla müjdele.
[036.012] Biziz, biz ki, ölüleri diriltiriz ve öne sürdükleri işleri ve bıraktıkları eserleri yazarız. Biz; her şeyi, apaçık bir Kitab'a yazmışızdır.
[036.013] İnsanlara, elçilerin geldiği şu kent halkını misal olarak anlat.
[036.014] Biz onlara iki elçi gönderdik, onları yalanladılar, biz de elçileri üçüncü biriyle destekledik. Onlar «biz size gönderilen elçileriz» dediler.
[036.015] Kentliler dediler ki; «siz de bizim gibi insansınız. Rahman'da bir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.»
[036.016] Elçiler dediler ki; «Rabb'imiz bilir ki, biz size gönderilmiş elçileriz.»
[036.017] Bizim üzerimize düşen, yalnızca açıkça duyurmaktır.
[036.018] Kentliler dediler ki; «doğrusu biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşlarız ve bizden size acı bir azab dokunur.»
[036.019] Elçiler dediler ki; «uğursuzluk kendinizdendir. Bu uğursuzluk size öğüt verildiği için mi oldu? Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz.»
[036.020] Kentin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: «Ey kavmim, elçilere uyun» dedi.
[036.021] Sizden bir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar.
[036.022] Ben niçin beni yaratana kulluk etmeyeyim? Sizde O'na döndürüleceksiniz.
[036.023] Onu bırakıp da tanrılar edinir miyim? Eğer rahman olan Allah bana bir zarar vermek isterse, o tanrıların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve onlar beni kurtaramazlar.
[036.024] O takdirde apaçık bir sapıklık içinde olurum.
[036.025] Şüphesiz ben Rabb'inize inandım, beni dinleyin.
[036.026] O'na cennete gir» denilince «Keşke kavmim bilseydi.»
[036.027] Rabb'imin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını dedi.
[036.028] Ondan sonra, kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik, zaten indirecekte değildik.
[036.029] Sadece korkunç bir ses oldu, hemen sönüp gittiler.
[036.030] Yazık şu kullara! Kendilerine hangi elçi gelse, onu alaya alıyorlardı.
[036.031] Görmediler mi kendilerinden önce nice nesilleri yok ettik. Onlar bir daha kendilerine dönüp gelmezler.
[036.032] Hepsi toplandığı zaman huzurumuza getirileceklerdir.
[036.033] Ölü toprak onlar için bir delildir. Biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarırız da ondan yerler.
[036.034] Orada hurma ve üzüm bahçeleri yarattık; orada çeşmeler akıttık.
[036.035] Ki, onun ürününden ve ellerinin emeğinden yesinler. Hala şükretmiyorlar mı?
[036.036] Allah ne yücedir ki, toprağın bitirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden olan bütün çiftleri yaratmıştır.
[036.037] Gecede onlar için bir delildir. Gündüzü ondan soyup alırız, birden onlar karanlıkta kalıverirler.
[036.038] Güneş'te yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, üstün ve bilen Allah'ın kanunudur.
[036.039] Ay içinde bir takım yörüngeler tayin ettik. Nihayet o eğri hurma dalı gibi hilal olur da geri döner.
[036.040] Ne güneş aya erişebilir, ne de gece- gündüzün önüne geçebilir. Hepsi belli bir yörüngede (felekte) yüzmektedirler.
[036.041] Onlar için bir delil de. onların çocuklarını dolu gemide taşımamız.
[036.042] Ve kendilerine onun gibi binecekleri nice şeyler yaratmamızdır.
[036.043] Dilersek, onları suda boğardık; ne yardımlarına koşan bulunur ve ne de kendileri kurtulabilirdi.
[036.044] Ancak bizden bir rahmet ve belli bir süreye kadar yaşatma vardır.
[036.045] Onlara; «geçmişinizden ve geleceğinizden sakının, belki esirgenmenizden umulur» dendiği zaman yüz çevirirler.
[036.046] Zaten Rabb'inin ayetlerinden herhangi biri kendilerine geldiğinde onlardan hep yüz çevire gelmişlerdir.
[036.047] Onlara; «Allah'ın size verdiği rızıktan sarf edin» denilince inkâr edenler inananlara; «Allah dileseydi, doyurabileceği bir kimseyi biz mi doyuralım? Siz gerçekten sapıtmış kimselersiniz?»
[036.048] Ve «eğer doğru söylüyorsanız bu tehdit ettiğiniz azab ne zaman gelecek» diyorlar.
[036.049] Çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek çığlığı beklerler.
[036.050] O zaman, artık ne vasiyet edebilirler ne de ailelerine dönebilirler.
[036.051] Sur'a üflenince, kâbirlerinden Rabb'lerine koşarak çıkarlar.
[036.052] Dediler; «vah bize, bizi yarattığımız yerden kim kaldırdı? İşte Rahman'ın vadettiği şey budur. Demek peygamber doğru söylemiş.»
[036.053] Sadece bir tek nara olur, hemen onların hepsi huzurumuza getirilirler.
[036.054] O gün, hiç kimseye bir haksızlık yapılmaz ve siz ancak yaptığınızın cezasını çekersiniz.
[036.055] Doğrusu bugün, cennetlikler eğlence ile meşguldürler.
[036.056] Kendileri ve eşleri gölgelerde, koltuklara yaslanmışlar.
[036.057] Orada her çeşit meyve onlar içindir. Bütün arzuları yerine getirilir.
[036.058] Merhametli olan Rabb katından onlara selâm vardır.
[036.059] Ey suçlular, bugün şöyle ayrılın.
[036.060] Ey insanoğulları, size and vermedim mi? Şeytana tapmayın o sizin apaçık düşmanınızdır.
[036.061] Bana tapın doğru yol budur.
[036.062] And olsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştır, akletmez misiniz?
[036.063] İşte bu, söze vaad edilen cehennemdir.
[036.064] İnkârınızdan dolayı bugün oraya girin.
[036.065] O gün ağızlarını mühürleriz, elleri bize söyler ayakları yaptıklarına şahitlik eder.
[036.066] Dilersek, gözlerini kör ederdik de, yol bulmaya çakşırlardı. Nasıl görebilirlerdi.
[036.067] Dileseydik kılıklarını değiştirip onları oldukları yerde dondururduk, ne ileri gidebilir, ne de geri dönebilirdi.
[036.068] Kime uzun ömür versek, onun yaratılışı baş aşağı çevirir, gücünü azaltırız, sonunda ihtiyarlar, zayıflar. Akıllarını kullanmıyorlar mı?
[036.069] Biz Muhammed'e şiir öğretmedik, zaten ona gerekmezdi. Bu bir öğüt ve apaçık Kur'an'dır.
[036.070] Diri olanları uyarsın ve inkâr edenlere de azab hak olsun.
[036.071] Kudretimizle kendileri için hayvanlar yarattığımızı görmediler mi?
[036.072] Onları kendilerine boyun eğdirdik, işte binekleri onlardandır ve onlardan yiyorlar.
[036.073] Onlarda daha nice faydalar, içecekler vardır. Şükretmezler mi?
[036.074] Belki kendilerine yardım edilir diye Allah'dan başka tanrılar edindiler.
[036.075] Oysa onlar yardım edemezler, ancak kendileri o tanrılara koruyuculuk için nöbet beklerler.
[036.076] Onların sözü seni üzmesin. Biz onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliyoruz.
[036.077] İnsan, bizim kendisini nasıl bir nutfeden (sperm) yarattığımızı görmedi mi? Ki, şimdi apaçık bir hasım kesildi.
[036.078] Kendi yaratılışını unutarak «çürümüş» kemikleri kim yaratacak» diyerek bize misal vermeye kalkar.
[036.079] De ki; «Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı bilir.
[036.080] O size yeşil ağaçtan ateş yaptı da siz ondan yakıyorsunuz.
[036.081] Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaz mı? Elbette yaratır. O, çok bilen yaratıcıdır.
[036.082] Bir şey dilediği zaman. O'nun buyruğu sadece, o şeye «Ol» demektir, hemen olur.
[036.083] Her şeyin hükümranlığı elinde olan ve sizin de kendisine döneceğiniz Allah münezzehtir.
|